NBA Power Rankings!

Kafaya göre bir power rankings yaptım. Çok kapsamlı değil ama, ne var ne yok. Öyle işte. Başlayalım:

1- Los Angeles Lakers: Kobe, Gasol, Odom, Bynum. Bu dörtlü başka hangi takımda var? Bynum olmadan bile geçen sene neler yapabildiklerini gördük. Bynum'ın dönüp, Farmar'ın tecrübelenip benchten daha büyük katkı yapmasıyla şampiyonluk için en büyük aday olarak görüyorum.

2- Boston Celtics: Şüphesiz ki tecrübeliler. Geçen sene ne yapabileceklerini gösterdiler. Fazla söze gerek yok. İki numara Keltler.

3- New Orleans Hornets: Paul ligin en iyi point guardı. Geçen sene tecrübesizliğe rağmen Spurs'ün götünden ter getirdiler. Artık neyin nasıl olduğunu biliyorlar. Hem de Posey gibi son 5 senede gittiği iki takımda da şampiyon olmuş bir görev adamını kadrolarına kattılar.

4- Houston Rockets: Kağıt üzerinde takım inanılmaz. Takım kimyasını oturtup, sakatlıklarla boğuşmazlarsa T-Mac artık ikinci tur yüzü görebilir.

5- San Antonio Spurs: Manu sakat olabilir ama TD ve Parker'ı Popovich gözetiminde yok sayamazsınız. Tek haneli yıl olduğunu da unutmamak lazım.

6- Detroit Pistons: Takımdan eksilme yok. Rodney Stuckey'i de bütün preseason izledik, bayağı geliştirdi kendisini. Pistons Pistons'tır.

7- Cleveland Cavaliers: LBJ ve ekibinin Mo Will'i de katıp geri dönüşü Doğu'daki iddialarının arttığına işaret. Gemisini kurtaracak mı kaptan göreceğiz.

Devamı yolda...

Batug.Com Döner

Sanal alemdeki basket ortamlarının en kıdemlilerinden ve en kalitelilerinden olan Batug.Com geri döndü. Dönüş tam olarak ne zaman oldu bilemiyorum, benim az önce haberim oldu-çok olmamıştır umarım. Sanırım yine eskisi gibi devam edecekler. Çok güzel haber bu Nbaseverler için.

Bol Gol

Çempiyıns Liig'de aşırı gollü bir gece olmuş. Muş diyoruz, çünkü bu gollerin sadece yedisini görebildik biz- az sanki. Wenger'in veletleri kassa belki daha fazla olurdu da neyse.
8 maçta toplam 36 gol atılmış. Bu, maç başına ortalama 4 golden fazla yapıyor. Ki 3 maçı geride bırakırsanız, en gollü o 5 maçta toplam 30 gol var. Maç başına 6 gol!!
Aralarında 6-3, 5-3, 5-2'lik skorlar var. Özetlerde gole doyacağız artık.

Juve'de sakatlar ordusu vardı malum. Şu yok, bu yok lig kötü gidiyor, "derbi fatihi" Real de kayacak mı onlara da derken, Kaptan yine "gemiyi kurtardı". Her maç atan Amauri de, yine attı ve Trezeguet düzelince bile 11'i kolay kaptırmayacağını daha kesin gösterdi. Ruud da yine ne yapmış etmiş golü bulmuş.
Berbatov da bir kez daha 2 gol attı. Ne kadar isabetli transfer olduğunu gösteriyor tekrar tekrar.

Ramsey


Maç için yoruma ne hacet, sadece 2 sorum var: 1. Arsenal tam kadro çıksa ne olurdu? 2. Arsenal "kassa" ne olurdu?

Ramsey girdikten sonra hep tezahürat yaptık elemana ve, "kelebek etkisi" sayesinde golü de attırdık. Bayağı sevindik de. Kariyerinin ilk golüymüş. Siftahı Fb'de yaptı, kariyer iyi geçer artık.

Ertem Şener de ezikliğin kitabını yeniden yazdı. "Çolukla çocukla dünyaya meydan okuyorlar". E zaten mesele de bu işi "çolukla çocukla" yapabilmek değil mi? Niye adamları karalıyorsun? İlla belli edecek ezikliği. Bu kadar da şovenizm yapılmaz anasını satayım.

Parça

Daha önce de yazdım ama, zaman genişlediği için bir kez daha değineceğim mecburen. Galatasaray futbol takımı, geleneksel forması olan parçalı formayı, Turkcell Süper Lig'de henüz giymedi. Evet, giymedi.
Sezon içinde ise henüz bir kez giydi sadece. O da ilk resmi maç olan Steaua maçında. Ondan sonra ağırlıklı olarak turuncu formayı giydik. 2 kez de beyazı. Geri kalan da o dandik 3 parçalı forma.

Takım, kendi formasını giymiyor yani. Olay 01-02'ye dönecek. O sezon da paso beyaz giymiştik. Ne güzel değil mi. Kimse farketmemiştir gerçi, sorun yok o açıdan. Kim umursayacak ki.
Tamam, turuncu güzel renk filan da, bu işlerin de bir usulu var, yol-yordamı var. Bilen var mı? O taze bitti işte.

En İyi Kadro


Galatasaray maçlarını izledikçe, bu kariyerli, yetenekli, normalde bu kadarı bu ülkede bir arada olmaması gereken futbolcuları gördükçe, bu sezonki Gs kadrosunun, tarihin en iyisi olup olmadığı aklıma geliyor. İsim açısından, veya kağıt üzerinde baktığımızda, bu soruya "evet" cevabı verilmemesi için neden yok. Ama şu var, henüz ortada somut bir başarı yok. Ayrıca ligi kazanmak da, bu kadronun gelmiş-geçmiş en iyi olduğunu kanıtlamaz. Bu takım öyle kadrolarla ligi kazandı ki zamanında, çok büyük başarı olarak görülemez ligi kazanmak. Hem zaten bu kadro, bir tarafını sallasa lig kazanabilecek kalibrede. Yine de belli olmaz, göreceğiz sonuç ne olacak.

Bu kadroyla kıyaslanabilecek olan, sanırım sadece 96-00, veya 00-01 kadrolarıdır. Biri uzun süre devam etmiş, ve taşların "iyice" yerine oturmasıyla bu ülkeye ilk avrupa kupasını getirecek kadar yüksek kaliteye ulaşmış bir kadro;diğeri de, bu ilk kadronun birkaç kişi hariç devamı olan, ekstra 3-4 eklemeyle yola devam edip Cl'de çeyrek finale ulaşan ilk takım olmayı başarmış bir kadro.
Bu kadroların temelini yerli oyuncular oluşturuyordu, çoğunluğu 90'ların başındaki altyapı hamlesiyle yetiştirilen ve Türk futbolunu şimdiye kadar geldiği en yüksek noktaya çıkaran çok kaliteli yerli oyuncular. Ama bu sezonki kadro için böyle düşünmemizin sebebi, geçen sezon neredeyse yabancısız şampiyon olan kadronun üzerine tam 4 çok kaliteli yabancının gelmesi ve geçen sezon doğru düzgün katkı yapamayan yabancıların da devreye girmesi. Hem de bu yabancıların, belli bir kariyere sahip olan, Avrupa futbolunda ismi olan yabancılar olması, hem kalite, hem de isim olarak belli bir noktada olmaları, çok çok fazla güçlendirdi Gs'yi.

Benim bu tezimin veya fikrimin geçerli olması için, en başta tabii ki bu 2000'lerin başındaki başarıların en azından egale edilmesi gerekiyor. Bu zor, ama namümkün de değil. Eldeki kadro birbirine daha da alışsın, daha bir "olması gerektiği" gibi oynasın, kupa hayal olmaz. Çok kişi soruyor, veya lafı geçiyor. "Abi olur mu Uefa?". Ulan zamanında oldu işte, demek ki oluyormuş. O kadroyla olduysa, bunla haydi haydi olur. Umarız olur.
Diğer yandan, başarılardan izole şekilde bakacaksak eğer, başarının ne/neler olduğuna bakmadan, bu kadroyu tarihin en iyisi seçebiliriz. Sonuçta her iyi kadro da başarıya ulaşmıyor, öyle değil mi?

Kewell, Baros, Nonda, Meira, De Sanctis, Lincoln... Düşündükçe garibime gidiyor. Sanki Gs değil de, ne bileyim Avrupa'dan bir takımın kadrosunu sayar gibi.
Dün işte, Meira Kewell'a verdi, o da Lincoln'un önüne. Linc, Baros'la verkaç yapıp golü attı. Bundan daha büyük keyif var mı?
Kötü oynasak bile, anlık bir ivmeyle, böyle bir gol atabileceğimizi bilmek, müthiş.

Bu kadronun 2000 kadrosundan bir farkı da belki, o golleri bu şekilde atan çocukların, "bizim çocuklar" olması. Bu gururu okşar. Ama şimdikiler de, çok üst düzey oyuncular. Onun da ayrı bir sevinci, kıvancı var.

İstatistik

Az önce bir yerde şu cümleyi okudum:"İstatistik mini etek gibidir. Çok fazla şey gösterir ama esas görülmesi gereken şeyi göstermez". Sözün sahibi Alex Ferguson. Söz zaten büyükken, bir de o söylüyorsa, duracaksın.
Çoğu zaman bu futbol denen merette bir nevi bahane olarak sunuluyor istatistikler. Hani "ben vurdum da gol olmadı" gibisinden. Bir kere bu dayanaksız bir sav kafadan. Ne maçlar biliyoruz, A takımı 20 şut vurur, 15'i uzaya, 5'i tıngır mıngır kaleciye. B takımı da daha pozitif oynar, 2 şut atar, 2'si de gol olur, maçı alır gider.
Maalesef her şeyi istatistik kağıdına dökemiyorsunuz. O oyun içindeki doğru hareketleri, atakları vs. Genelde Yiğiter Uluğ'dan duyduğumuz bir söz var:İstatistik, yalan söylemenin bilimsel yoludur. Bu işi bundan daha iyi özetleyen cümle zor çıkar sanırım. Zamanında Gs'nin 20 korner kullanıp kazanamadığı maç da gördük mesela, ee nerde istatistik.
Her şeyi açıklayamıyorsunuz işte istatistikle.

Bir de olaya Nba tarafından bakalım. Bir ton oyuncu var, iyi istatistiklere sahip olan, ama bunların katkısı, takımdan takıma değişiyor. Veya bakıyorsun adama, işte ortalama üstü rakamları var, ama hiçbir işe de yaramamış. Yüzde 30'la şut atmış mesela. Bu rakamlar da Gm'leri filan yanıltıyor, sonra al sana fiyasko transfer. Daha derinlemesine bakmalı.

90+ Haftası

Bu hafta son dakikalar bayağı bir yoğun geçti. Öyle böyle değil.
Cumartesi oldu bunların çoğu. İlki Real-Atletico maçında oldu, canlı canlı izleyebildik bunu. Zaten maçta normal zamanda gol olmadı ki. Biri 35. saniye, diğeri 90'da frikikten falan.
Tam maç bitti, herkes beraberliğe razı filan derken, Drenthe bir dripling:penaltı. 90+7'de Higuain penaltıyı attı ve 2-1 Real kazandı.
Diğeri ülkemizde. Neredeyse küme düşmeye giden Fb, 90+6'da, tek gol bulma yolu olan Semih-Güiza ikilisinin eseri olan golle 3-2 aldı maçı. İyi de oldu. Bu maç da kazanılmasa, iyice karışabilirlerdi. Semih'e şükretsinler.
Bir diğer örnek de ülkemizden yine. Kayseri-Ankara maçında. 1-1 devam ederken maç, Özer'in ara pasında Konate karşı karşıya vaziyette golü buldu uzatma dakikalarında ve 2-1 aldılar maçı. Ankaraspor da 5 maçta 13 puan aldı, puansız geçen 2 haftanın ardından.
Ve en fantastiği:Bremen-Dortmund. Cumartesi günü bu maçın tekrarının ilk kısımlarını izledik, sonra başka bir şeyler araya girdi ve, ektik maçı. Biraz da uyuzluk yapmadık değil, "gol çıkmaz artık abi" diyerekten. Pişman olduk... Ertesi sabah Ntvspor'da skorlara baakrken, bu maçta son yarım saatte tam 6 gol olduğunu ve son 2 golün de 90+'da geldiğini öğrendik. Kafamızı duvarlara vurduk. 90+1'de Pizarro kendisinin 2. golünü atarak 3-2 yapıyor ama, Muhammed Zidan, 90+2'de, hemen ardından karşılık veriyor. Büyük maç kaçırmışız.

Bir de İbrahim Akın'ın 90. dakikada Antalyaspor'a attığı bir gol var. O da "artı" olmasa bile feci bir goldü. Arada değinmiş olalım.

Aydın Yılmaz


Çok korkuyorum bu çocuğa her faul yapıldığında. Çok korkuyoruz. Her driplinginde bir faul. Çoğu da sert oluyor. Sakatlanacak, gidecek, 5 ay oynamayacak, sonra ameliyat olacak vs vs diye.
Bugün 30 dakika oynamadı belki, 5 faul yapıldı en azından. Bir tanesi de kasıtlı, Hüseyin Cimşir denen futbolcumsudan. Her maçta yukarıdaki fotoğraf gibi en az 5-6 görünü oluyor. Sürekli uçuyor Aydın.
Girer girmez bir gol attı bugün, yine o fırtına gibi deparlarından biri sayesinde. Ama belli belirsiz bir ofsayt düdüğü yüzünden güme gitti gol. Olsun varsın. Daha çok atacak nasılsa.

Farkına varmışsınızdır, 40 yıldır futbol izleyen dayılar gibi "bu çocuğa" gibi bir ifade kullandım. O kadar seviyorum ki Aydın Yılmaz'ı. Ondan büyük birinin şefkatiyle bahsedesim geliyor kendisinden. O kadar benimsemişiz yani. Yaşı benden bir küçük ama, hani futbolculara hep bir "hadi koçum" tarzında bakarız ve öyle bakmaya zorlanırız ya çevre tarafından, aynen o mesele.

Böyle devam ederse çok büyük olacak Aydın Yılmaz. Belki 2 sezon bile kalmaz Galatasaray'da. Birileri elbet görecektir onu. Sonuçta Uefa Kupası'nda oynayacağız, turu geçme durumuna göre, daha da izlenme fırsatı var, kendini gösterebilecek. Neden böyle diyorum, çünkü böyle bir yetenek, bu ivmeyle giderse, kalamaz burada. Elbet kaparlar. Ama o her zaman, nereye giderse gitsin "bizim çocuk" olmaya devam edecek. İlk defa sarı-kırmızılı formayı giydiği maçta, oyuna girdikten 5 dakika sonra golünü atıp, maçı kazandırıp sevinçle kenara koşturan afacan çocuk olarak kalacak hep aklımızda.