Reklam

Az-çok ilgilenenler bilir. Edebiyat dünyası'nda reklam meselesi çok tartışmalıdır. Yapılsın-yapılmasın, gerek var mı-yok mu, ay benim sevdiğim yazar popülerleşmesin gibi sorular döner durur. Belli popülerlikte yazarlar veya amacı zaten popüler olan yazarlar için sorun yok da, ufaktan tanınmaya başlanan veya kalite olarak hakkı verilmeye başlanan yazarlar açısından sorun büyük.

Dün bu ayın Tempo'su girdi eve (bu arada Tempo'nun şu Dolce Vita serisi harika. Koleksiyonluk yani direkt). Bakıyorum ne var ne yok. Yine Umberto 5 dk.lık bi'şey yazıp göndermiş filan. Allah bilir kaç para alıyordur, helaldir ona gerçi o ayrı. Birden zıraank diye Ziyan'ın tam sayfa reklamı karşıma çıkmasın mı. E ama şimdi...

Kendisi öyle kabul etmese de veya belki tam olarak öyle sınıflandırılmasa da (Ayrıntı'dan çıksa, seriye dahil olurdu, o başka) Hakan abimizin yazdıkları "yeraltı" türünde. Tanıyanı da azdı fakat, bir şekilde çoğalıyor. Bu bir yandan iyi tabii ama, bizim memlekette pek de önem verilmeyen bir dinamik var insanlar arasında:özentilik. Görmek de yetiyor ama, bazı duyduklarımız var ki, of of. Demek istediğim şudur, önünü almak mümkün değil, ama elden çıksın:Bu adamı anlamaycak olan, okumasın kardeşim. Okumasın. Çünkü belli bir seviyenin altında olup da Günday okuyan adam, hemen tribe giriyor. "Abi ben de böyleyim ya, hayat çok boktan falan fişman". Siktir. Azil gibi lens takan da duyduk. Bir dönem bir üniversite sınıfının hepsinin K ve K okuduğunu da duyduk. Boklara bak hele. Önce bulduğunu sik, sonra da "kayıp genç" triplerine gir.

Çok koptuk. Toparlayalım. Gençlere söv söv bitmez nasılsa.

Reklam hem iyi, hem kötü. En azından Hakan Günday açısından bakınca. İyi;çünkü, onu tanımaya ve okursa sevip anlayacak olan adamın ona ulaşma şansı artar otomatik olarak. Kötü;o zaman da onu okumayacak olan kişinin de okuma ihtimali artacak.
Bir de işin eleştiri ve kabul edememe sorunu var işte. Ne bileyim, çıkar eleştirmenin biri der, "Hakan Günday çizgisini bozdu." Lan ne çizgisi, eminim o reklamın yayınlanmasında yazarın herhangi bir kararı bulunmuyordur.

Bir kısmı özenti kontenjanından olsa da, Hakan dayının okurunun arttığı, okuru bırak seveninin arttığı kesin. Sırf "Ekşi sözlük" teki ("ekşi" demek de suç oldu ya artık, tam yazalım) tepkiler yeter. O yüzden bize düşen, işin mali kısmına bakmak belki de. Son röportajlarından birinde, son dönem çalışmadığını ve kitaplardan gelen parayla idare ettiğini söylüyordu. Bu güzel tabii. Yani ülkede yazarak bir şeyler kazanmanın olasılığını düşünürsek hali hazırda, bu söyledikleri insanı sevindiriyor. O bir şekilde memnunsa da, gitsin best-seller olsun isterse, sanki her okuyan anlıyor onu da. Anca birkaç hafta tribe girer kendi kendine, sonra yine salak salak hayatını sürdürmeye devam eder. Farkındalık.

0 yorum: