İkili

Şu anda muhtemelen, Dünya üzerindeki en iyi forvet ikilisi. Evet, dalga geçmiyorum.

Yandımçavuş


Hilmi Yandımçavuş

Ercan Kaner


Daha önce de kendisini burdan eleştirmiştik naçizane. Ercan Taner yazı yazmasın, youm yapmasın. Hatta spor haberi de sunmasın. Maç sunsun yeter.
Linki verelim şöyle, okuyun sıçışı:

http://www.ntvspor.net/Pages/31323.ASP

85+

Birkaç kısa cümleyle Altay maçı:

-Ben 15 küsür senedir futbol izleyen bi' adamım, bu kadar çok 85 sonrası gol atan takım görmedim birader. Görmem de.

-İsviçreli bilim adamlarının son tespitine göre, bünyede adrenalin artışı en çok Gs maçlarında gerçekleşiyormuş. Doğrudur.

-2. Hasan Kabze'miz hayırlı olsun:Yaser Yıldız. Saçlar da uzamış, tam olmuş. Ne gömçürdü köşeye.

-"Şehmuz Real'e" geyiği yapmadık golden sonra, "Şehmuz Getafe'ye" dedik. O nasıl goldü lan öyle?

-Kardeşim ani uyku bastırması sebebiyle 76. dk.da uyudu. Gollerde kafayı kaldırdı ama, tam görebildiğini sanmıyorum. Kötü zamanlama.

-Yüzde 65 topla oynamışız.

-Linderoth kulübedeydi. Allahım şu adam tam olarak düzelsin.

-Servet maskeyi çıkarmıştı, ilk yarım saat onu aradık sahada vallahi.

-Baros 5 sene filan çıkarmaz bu pembiş kramponu.

-Son olarak da, Gs'nin insanda nasıl bir durugörü yeteneği yarattığına dair bir kanıt:

(21:46) ๏кคภ (21:46): yyaaseerrr
(21:47) .......----.....: dur dur 2 gelyo
(21:47) ๏кคภ (21:47): sanmam
(21:47) ๏кคภ (21:47): amma kaçırdık aq
(21:47) .......----.....: dur lan:Q
(21:48) .......----.....: goooooooollü
(21:48) .......----.....: aüşfdşlnslfn
(21:48) .......----.....: üsfsf
(21:48) ๏кคภ (21:48): vallamı
(21:48) .......----.....: barooooooooooooooooooooos
(21:48) ๏кคภ (21:48): adıohadıobas
(21:48) ๏кคภ (21:48): teyteytyeyteyteyeyt
(21:48) .......----.....: demedm m lan ben:Q!!

Ayben Filan


Tesadüf, dün abisi hakkında bir şeyler yazmıştık, bugün de kardeşi denk geldi. Ayben'in albümü çıkalı bayağı oldu aslında. İlk elimize geçtiğinde hemen dinlemeye sarılmıştık. Sarıldığımız gibi de bıraktık. Fiyasko yorumu yapıp, bir kenarda bırakmıştık. Az önce rap albümleri içinde gördüm ve bir şans daha tanımaya karar verdim. Her yarıda bırakılan ve/veya beğenilmeyen kitap, albüm vs. için yapılmalı bu. Dedim, bir daha dinleyeyim de, sonra albüm hakkında iyice yerleşen düşüncelerimi bloga dökeyim.
Şans tanımak önemli ama, karşı taraftan olumlu netice gelmeyince, insan kendine kızıyor yine. Ayben'in bu çook uzun süreler beklediğimiz albümü, tam bir fiyasko-bakın, sonuç değişmemiş. Yerine göre daha ağır şeyler de yazılabilir ama bu olsun bizimki. Biraz Kork Bizden, biraz da Vakit Yok. Onun dışında çok vasat, yerine göre çok kötü şarkılar. Underground'daki kız mc'lerle gereksiz ft.ler filan.

Sanki o umutla beklediğimiz, ft. lerde ve sahnede potansiyelini belli eden Ayben değil de, herhangi yeteneksiz bir kız mc biraz destek toplamış, kötü beat'lerle albüm çıkarmaya girişmiş gibi. Bu yani, daha fazlası değil sonuç.
"Bu mu o kadar beklediğimiz albüm" diyor insan ister istemez. Yapılmasa da olurmuş.

Umarız bundan sonraki albümü biraz olsun daha kaliteli olur da, biz de ilerde "amma şişirmişiz abi bu kızı" demeyiz. Çıkarırsa tabii.

Ceza

"Diğer önemli çalışmalarımdan biri de D12 ile. D12 ve Will Roush’un birlikte yaptıkları albümde beraber bir parça seslendirdik. Teklif Amerika’dan geldi. Eğer bir aksilik çıkmazsa, bu parçaya Kanada’da bir video klip çekeceğiz.

Ayrıca rock müziğin efsanevi isimlerinden biri olan Lenny Kravitz ile İstanbul konseri öncesinde samimi bir ortamda buluştuk ve yeni bir proje için sözleştik. Müziğini Tony Cuttura’nın hazırladığı mükemmel bir çalışma olacak, bekleyin…"


Merak ettim, orada ismi geçen D12'in ne olduğunu kaç "repçi" gencimiz biliyor. Bu adam ne kadar övülse az, ama aksine ortalıkta onu çekemeyip habire ona sallayan kendini bilmez salaklar var.

Tanrı


Haftasonu dinlenmişti kendisi, onsuz da kazandık. Ama o varken, her şey daha farklı. 3 tane daha attı Atletico'ya. Önünde eğiliyoruz hep birlikte. Eğilmeyenler çarpılmaya mahkumdur...

Spurs ve Hayat Dersleri

Evvelsi gece, Nba Tv'de Sas-76ers maçı vardı. Birkaç gün öncesinden haberini alıp, beklemeye koyulmuştum. Yenilecek olsak bile, sonuçta her zaman kendi takımımızın maçını izleyemiyoruz, dedim şöyle iyice bir seyredelim bizimkileri.
Maç sonunda değil ama, ertesi sabah (veya öğlen) bu maçın 2 büyük dersi olmuştu bana.
Ne mi bunlar, işte.

1. Zaman geçtikçe insan kendi takımına daha objektif bakıyor. Hoşgörü azalıyor.

Maçın ilk periyodu 40-19 bizim lehimize bitti. Elemanlar her şeyi soktu. 15/20 şut, 8/9 üçlük attılar. Aha dedim, maç koptu. Kopmamış meğerse. 3. periyodun ortalarına geldiğimizde fark erimişti, kafakafaya geldi maç. Periyod sonu yine öndeydik belki ama, normalde sikimize takmayacağımız, doğru dürüst düzeni olmayan Sixers, 21 sayıdan geri gelebilmişti bize karşı. O beğenmediğimiz Andre Miller filan, Mj kesildi. Bu çok sinirlendirdi beni. "Ya olur abi, basketbol bu" denecek bir örnek değil bu. Nasıl yeri gelince "abi spurs bu kadar senelik oturmuş takım, şunu şunu da yapar eder" deniyor ya, işte aynı onun gibi, o farktan geri getirmeyeceksin abi. Ne bu şimdi?
3. periyod sonu Finley bi' üçlük attı filan, önde bitirdik. Ben acayip sinir oldum. "Sikerim lan böyle işi" diyip, yattım. Yensek bile umrum değildi artık.

Bu o kadar öyleydi ki, sonrası şu biçimde oldu:sabah kalkınca şansıma tam da özetler açıktı Tv'de, kardeşim izliyordu. Gözümü açar açmaz, bizimkilerin buzzer ile maçı kazandığını gördüm. İçimde biraz heyecan dalgası uyanmasına rağmen, maçı izlerken hakim olan duygularım yine baskın çıktı. Kızgındım takıma kendimce. Sikerim buzzer'ı dedim.
Olmamalıydı. 40 yılda bir kendi takımımızın maçı denk geliyor, o da kıçı kırık Sixers'la. İk çeyrekte 21 sayı fark yapıp, sonra buzzer ile maç kazanıyorsun. "Yek yea".

Eskiden olsa, maçın kazanılmış olmasına bakaraktan, o Sixers comeback'ini mazur görür, galibiyetin sevincine bırakırdım kendimi. Ama artık mümkün değil bu.

2.Yaşlanıyorum!

İlk maddede pek çaktırmamama rağmen, bu maçı yarıda bırakıp gitmemde artık eskisi kadar geceleri dayanamamamın da tesiri var. Şimdi Nba tv'nin de olmasının rahatlığı var biraz tabii, ne oluyor ondan sonra, "abi nasılsa yarın da maç var, onu izlersin" düşüncesi baskın çıkıyor. Burda hatalı olduğumu kabul ediyorum. Kötü sıçtım. Hiçbir maçta olmamalı bu ama, hele kendi takımımın maçında hiç.
Tabii böyle yazınca, tamamen dayanamayıp uyumuş gibi görünüyorum belki ama, esasen, maçı bırakıp uyumamda, yukarıda yazdığım takıma kızgınlığımın etkisi çok daha büyük. Moralim bozulmuştu iyice. Baktım hafiften uyku da var, yattım.

Eskiden, daha ufağız tabii, içimizde harıl harıl Nba aşkı, gözlerimizde zerre derman olmasa, yine de o maçı bitirirdik. Şimdi daha farklı oldu işler. Umarım bu maç bana ibret olur da, bundan sonra hiçbir maçta bu durum olmaz. Çünkü bu tutum, ne olursa olsun, sevdiğin spora, oyunculara saygısızlıktır.

Son olarak da, madem yazı Spurs ile ilgili, "nası koyduk ama Heat'e diyip" yazıyı noktalayayım. Hüseyin'e de selamlar burdan.

Sen Kimsin?


Ne mutlu bize, Tupac ve Wu Tang Clan'i sevmeyen bir rapçimiz var. Hem de en böyüklerinden. Benim görebildiğim ise, daha çok, tek eliyle tepeden fotoğraflarını çekip feysbuk'a koyup da kankalarının pohpohlarını bekleyen ufak bir kız.

King Vs Boston

Durdurulamaz hale gelmiş gibi görünen Celts, son 6 maçta 4 yenilgi aldı. Bunların üçü de, hiç beklenmeyecek takımlara karşı. Diğer yandan Cavs evinde hiç yenilmedi ve, çok sağlam geliyor ama, son maçta Wiz'e 'Bron 30 atmasına karşın yenildiler ve bu hiç iyi haber değil. Böyle giderse playoff'ta savaş gibi bir Cavs-Celts eşleşmesi izleyebiliriz.

Gs Taraftarı


Geçen bir arkadaş ile konuşuyoruz, kendisinin de bir blogu var, bilen bilir. O gün -ne o günü lan, dün- Gs-Fb basketbol maçına gitmişti kendisi. Ondan konuşuyoruz filan, konu Aslantepe'ye geldi. Eleman "orayı da doldururuz, amına koruz" gibisinden gürlüyordu. "Nah" dedim, "nah doldururuz".

Ne zamandır bizim taraftar hakkında kötü düşünüyordum ve bir şeyler karalamak istiyordum. Bu da bahane oldu, yeniden kafamda canlandı, alev aldı mesele. İyi oldu. Değinmeden olmaz bu konuya.


Geçen yaz İstanbul'daydım-bir şerefsizin yanında. Bir Galatasaray taraftarı olarak ilk defa takımımı yakından görme ve tribünden izleme/destekleme imkanına sahip oldum. Kendimi gerçek bir taraftar hissettim, bu işlerin uzaktan daha farklı olduğunu anladım. Yakın temasta bulununca daha esaslı destek olduğunu anlıyor insan. Öbür türlü daha farklı.
Ama her şey bunlar değilmiş. İşin iyi tarafı bir yere kadarmış. Önce idmanlarda Gs tribün profilinin nasıl olduğunu anlama şansımız oldu. Tabii ben herkesi tanımıyorum, Hüseyin'in destek bilgileriyle tamamlıyoruz her şeyi. Biraz tiksindik. Ama takımı yakından görme sevinci örtbas etti bu manzaraları ilk başta.
Az zaman sonra İstanbulspor ile yapılan hazırlık maçına gittik Hüseyin'le. Yolculuk kısmı zaten ayrı bir yolculuk, "Olimpiyat çilesi"nin ne olduğunu öğrendik. Kapalı'nın göbeğine konuşlandık bizimkiyle. Ben tabii ilk defa maça geliyorum, içine girmeden nerden bileyim ne kadar fark edeceğini nerde oturacağının? Çok fark ediyormuş. Bağırmazsan sopa kafana iniyormuş. Hem de hazırlık maçında, düşünsene bir de Avrupa maçı olduğunu...

Bir diğer nokta da, Gs tribünlerinin kalbi diyebileceğimiz yer, kültürel ve sosyo-ekonomik olarak çok feci seviyede insanların elinde. Görmesem inanmam zor olurdu ama, öyleymiş maalesef. Bu manzarayı görünce, aklıma Gs dergisi'nde gördüğümüz o "eli yüzü düzgün, kültürlü kapalı müdavimleri" nerede sorusu gelmedi değil. Elbet bi' yerdelerdir ama, insan görmek ister, biliyorsunuz.
Maç başlamadan önce rutin olarak İstiklal marşımız okunacak, başladı marş, arkamı şöyle bir döndüm, niye döndüm onu da bilmiyorum ya, herkesin eller havada, eller kurt şeklinde... Ben kalır kaskatı. Hüseyin'e döndüm, o da " ee böyle abi burda" der gibi baktı. Hah dedim, süper.

Anlayacağınız, ilk kez takımımı yakından görmek ve direkt destek verebilme olanağına kavuşmuş oldum ama, birçok olumsuz şeye de şahit olup geldim.
Hah, son olarak da, 06-07 sezonunun sonunda, ceza almamıza sebep olan o maçtaki (Fb maçı işte) olayların da neden gerçekleştiğini anlamış bulundum bu yakın temaslar sonucunda.

Gelelim yakın zamandaki sıkıntıma, bu konuda.
Bizim stad maksimum 25 bin kapasiteye sahip. Peki kaç milyon taraftarımız olduğu söyleniyor? En az 25 milyon. İstanbul'un nüfusu 20 milyon. Bunun da 5 milyonu Gs'lı diyelim. Bu amına kodumun şehrinde 25 bin insan dolduramıyor mu ASY'yi? Bu kadar mı acizler? Her boka para buluyorlar da, maça gelince mi yok? Kimse bu söylediklerime kendince "kriz var abi" cevabını vermesin, üstüne uçarım. Herkes biliyor neyin ne olduğunu.
Ee, ne diyeceğiz şimdi, Gs taraftarı aslında sadakatsiz mi, samimiyetsiz mi, hangisi sizce? Bu sadece bu sezonluk bir şey de değil. Ama şunu biliyorum ki, son dönemde benim gözüme çok sık çarpıyor ve yeni stadı düşündükçe de içimi sıkıntı basıyor. Eşşek kadar stadı dikip de, ardından Fb'nin stadında olduğu gibi yarısı boş mu izleyeceğiz maçları. Nerede o zaman milyonlarca taraftar, ha?

Benim gibi, normal şartlarda maça gitmeyen bir taraftar bunları düşünüyor. Bu sizce anormal mi yoksa normal mi? Orası beni ilgilendirmez, ben takımımı düşünürüm. Aynı şehirde yaşayıp da takımını desteklemeye gidemeyen salaklar utansın.
Lafa gelince bol;30 milyon taraftar. E ne sikime yarıyor bunlar o zaman? Ankette yer doldurmaya mı?

Şimdi artık yok ama, uzuuunca dönem, kahvelerde oturduğu yerden, sahadaki ter döken futbolcuya haksız şekilde küfreden orospu çocuklarıyla birlikte maç seyrettim. Biliyorum ne kadar çok yerinden keyfi kaçmadan sövmesini bilen ibne olduğunu. Bizim insanımız ters yöne geçmeyi çabuk becerir ve sever. Az önce sülalesini siktiği adam, 2 dk sonra gol atar ve o da kendinde sevinme hakkı görür. Bunlar zaten ziyan.
Ama bari stad dolsun anasını satıyım. O adamlar sahaya çıkınca görsün emeklerinin en azından orda boşa gitmediğini. Bir de bu takım, başarı olarak ne gelir bilmiyorum ama, tarihimizin en keyif veren takımlarından biri, belki de en iyisi. Böyle bir takım ortaya çıkmışken, nerede bu adamlar?

Ben ümitsizim Aslantepe konusunda. Dolmaz bu gidişle. Ha, yapılır, bitirilir sağ-salim. Güzel de olur. Ama dolmadıkça neye yarayacak orası. Stada anlam veren taraftardır. O da göt çıkarsa, stad ne yapsın.