Femerling Antalya BŞB'de


Küçüklüğümün kahramanlarından Patrick Femerling Antalya Büyükşehir'le anlaşmış. Bak sen...

Gezer

Mesele 9 yıl filan değil, bambaşka bir atmosfer bu. Hasan Şaş'ın dediklerini okumşsunuzduz, "orda her şey flulaşıyor böyle abi" diyor. Bunun sebebi bu kısa yazının konusu değil, ona sonra da değiniriz.
Zaten iş zor, belki de beraberliğe sevineceğiz-tabii bu futboldan bağımsız bir durum. Öyle bir hal ki.
Bu durumda gel sen Bünyamin Gezer denen "höt sever" adamı tayin et bu maça. Umarım 2002'de Kadıköy'de oynanan maça benzemez. Ben korkuyorum şimdiden bundan. Futbol filan sonraki iş. Bi' de bu adamın baban olduğunu filan düşün lan.

Genco

Türk genci:

-Fayt Kılab ve V For Vendetta'nın hastası olur, çakma devrimci/çakma anarşist kesilir. Ama bunların kitap ve ç. roman versiyonlarını, yani asıllarını, duymamıştır bile.

-Üniversiteye okumaya gider, ama okula msn'den çıkmaya vakit bulursa gider.

-Politzer'in Felsefe'nin Temel İlkeleri ve Niçe dayı'dan Böyle Buyurdu Zerdüşt'ü alıp rafına koyarsa, "felsefeyle ilgileniyor" olur.

Radu


Eğer ben, Türkiye gibi bir futbol ülkesinde, takımının Uefa Kupası'nın alışını görüp, ardından o kupayı alan neslin futbolcularını, bir Petre, bir Radu Niculescu, bir Berkant Göktan, bir Marcio, bir Fleurquin, bir Perez, bir Hasan Kabze kadar sevemiyorsam, bunda suç kimde dersiniz?

Fio

Allah bizi, takımımızın aynı tasarımda 65 forma giydiği günlerden esirgesin. Amen.

Edmundo

Şimdi tamam, Rijkaard adam değil, B planı yok, giyinmesini zaten bilmiyor, hocalıktan çakmıyor, onda sorun yok. Hepimiz mutabıkız. Ama dedim yine de şöyle bi' geri dönüp baksak, bu adam ne yapmış eskiden. Zarar gelmez. O yüzden sözü, mahallemizin kalender abilerinden, Mato Hilmi'ye bırakıyorum, buyur abi.

Öncelikle Franklin Edmundo Rijkaard, "meşhur" Ajax altyapısından çıkma bir futbolcudur. Leo Beenhakker zamanında A takıma çıkmış ve burada 7 sezon oynamıştır. Birçok kupa kazanmıştır, bunların arasında Kupa Galipleri Kupası da vardır. Ajax'taki son 2 sezonunda Johann Cruyff ile çalışmıştır ve üzerinde Cruyff'ün büyük emeği vardır. Bunla alakalı sözleri Ajax Barcelona Cruyff isimli kitapta okuyabilirsiniz. Cruyff de sık sık Rijkaard'ın nasıl bir futbolcu olduğundan söz eder.

2. Kısa, bir senelik bir Sporting-Zaragoza arasından sonra Ac Milan'a transfer olmuştur. Burada "hemşehrileri" Van Basten ve Gullit ile birlikte dönemin en iyi takımına önderlik etmiş ve almadık kupa bırakmamışlardır. Arrigo Sacchi'nin başında olduğu bu Milan takımı, o dönem yaygın olduğunun tersine hücum futbolunu sahaya koymuş ve yararını fazlasıyla da görmüştür. Tabii böyle bir futbol anlayışını sergilerken de Hollanda kökenli olan takımın demirbaşlarının etkisi çok fazla olmuştur.

3. Kariyerinin son 2 sezonunu futbola başladığı takım olan Ajax'ta geçiren Rijkaard, burada da 2 lig şampiyonluğu kazanmış ve bir de Cl kazanarak, hem de eski takımı Milan'a karşı kazanarak, bu parlak kariyere noktayı koymuştur. Birkaç yıl içinde tüm Avrupa'ya dağılıp kıta futbolunda söz sahibi olmaya başlayacak olan o genç nesile abilik yapmıştır. O nesil içinde uzun süre sonra Gs'ye yolu düşecek olan Frank de Boer dahil, kimler yoktur ki.

4. Rijkaard Milan'da olduğu gibi Hollanda Milli Takımı'nda da Van Basten ve Gullit ile önderlik etmiş ve hem tarihin gördüğü en iyi milli takımlardan birini yaratmış ("coach of century" Rinus Michels teknik direktörlüğünde), hem de Hollanda'ya tarihlerinin ilk uluslararası kupasını kazandırmıştır.

Bölüm 2

5. Frank Rijkaard işin kulübe tarafına ilk önce Ronald Koeman ve Johan Neeskens ile Guus Hiddink'in yardımcılığını yaparak başlamıştır. Ardından da Euro 2000 için takımın başına getirilmiştir. Rijkaard güzel futbol oynayan bir ekip yaratmıştı. Ki zaten söz konusu Hollanda olunca başka türlüsü beklenti dahili olamaz; sonuçlar değişebilir, o ayrı.
Yarı finale bol gollü galibiyetlerle gelen Hollanda, yarı finalde İtalya'ya karşı muhteşem oynamış fakat, normal süre içinde 2, penaltılarda da 3 penaltı kaçırarak elenmiştir. Bu maçı canlı izleyebilmiş olmam şans mı şanssızlık mı bilemiyorum. Ama nerdeyse ağlayacaktım maç sonu. Hollanda sempatimi kesinleştiren noktadır bu maç. Hollanda abartısız harika oynamıştır. Ama İtalya, bir de sonradan 10 kişi kalmasına rağmen, ne var ne yok defans yapmıştır. Ve futbol tarihinde birçok kez olduğu gibi savunma kazanmıştır. Artık karma mı dersiniz ne derseniz deyin, finalde İtalya dramatik bir şekilde kaybetmiştir Fransa'ya.

Belki 74 ve 88'deki gibi kaliteli bir nesile sahip olan Hollanda, o turnuvadan eli boş dönmek zorunda kalmıştır. Ve her zaman oyun yerine de sonuca bakıldığı için, Rijkaard takımdan ayrılmıştır.

6. Barcelona 100. yıldaki şampiyonluğun ardından bir düşüş süreci yaşamaktadır. 2003 yılında takımın başkanlığına geçen Joan Laporta, Johann Cruyff'tan 5 kişilik bir t. direktör listesi ister. Beşi de Hollandalıdır. Bu 5 hocanın arasından Frank Rijkaard'da karar kılınır.
Rijkaard takımın başına gelir. Ronaldinho ve Quaresma dahil, birçok yeni transfer vardır;takım yeniden kurulmaktadır bir nevi, her şey sil baştan.
İlk sezonun ilk devresinde (yanlış hatırlamıyorsam) 14. sıraya kadar iner Barça. Ama sabredilir. Sezon sonunda 2. sıradadır Barcelona. İşler yoluna girmektedir. Takıma yeni ve çok yararlı transfeler yapılır, düzen kurulur. Şişkin egolar yontulur. Total Futbol'un modern versiyonu sahaya konur. 2 La Liga, bir Cl ve iki İspanya Süper Kupası gelir.

Bu dönemde Rijkaard'ın yaptığı en büyük işlerden biri de, futbolu bıraktığında muhtemelen tarihin en iyi birkaç oyuncusundan biri olarak nitelendirilecek olan Lionel Messi'yi futbol sahnesine sunmasıdır. 04-05 sezonunun başında Messi'yi ilk kez bir Espanyol maçında sahaya sürmüştür. Sonrasında zaten yavaş yavaş Messi takıma yerleşmiş ve yeteneklerini göstermeye başlamıştır. Sırf bu açıdan bile Rijkaard önümüzdeki geniş zaman diliminde farklı şekilde takdir edilecektir insanlar arasında. Messi'nin şu sözleri de Rijkaard'ın onun için ne ifade ettiğini açıkça gösterir:"Ona çok şey borçluyum. Bunu şöyle ifade edeyim. Onun için bir yerimi yaralasam, acıyı hissetmem."

Ayrıca yeteneği bilinen, ama bazı mental sorunlardan kendini bir türlü futbola veremeyen Ronaldinho'nun da Rijkaard ile birlikte kendine geldiğini hatırlatalım. Fransa'da oynarken, kulüplerden çıkıp idmana gelemeyen R10, Barça'da 2-3 yıl boyunca Dünya'nın en iyisiydi.

Olaya bu açıdan bakınca, bizim de elimizdeki genç yeteneklerin zamanla daha iyi olacağını öngörebiliriz. Arda'dan önce, Aydın'ın bu sezon bir nevi kendine gelmesi, bu konudaki en net veridir elimizde, bu sezon özelinde.

7. Rijkaard'ın gelişi, Galatasaray açısından, sadece "iyi bir hocanın takıma gelişi" olarak nitelendirilemeyecek kadar önemli. Rijkaard bir ekolün, bir futbol kültürünün sembolü. Michels ve Cruyff ile başlayan, şimdi Van Gaal, Guardiola, Rijkaard vb. hocalar tarafından yaşatmaya çalışılan bir futbol duruşunun en önemli temsilcilerinden. O yüzden, Gs taraftarının ve Türk futbolseverinin yapacağı (yapabilir mi) ilk iş, bu meselenin önemini anlamak. Farkına varmak, varabilmek.

Rijkaard belki de ülkeye gelen en parlak futbol figürü. Daha önce daha iyi hocalar gelmiş olabilir. Daha tecrübeli vs. Ama böyle bir kariyere, böyle bir "background" a sahip bir adam, Türk futboluna gelmedi. O yüzden farkındalık sahibi Gs taraftarının ilk dileği, şu kulübü yöneten işadamı denen kişilerin, azıcık sabır ve merhamet sahibi olmalarını ummak ve, bu futbol ummanının olabildiğince Gs bünyesinde kalmasını sağlamak. Mesele sadece onun gelmesi de değil. Onun öncü olabileceği bir yapıyı başlatmak. Bir geleneğe sahip olmak. Adam gibi oluşturulmamış yapıların, gelişigüzel işlerin kol gezdiği futbol dünyasında, işleri kontrol altına alabilecek, "futbol" izletebilecek, insanlara zevk verecek şeylerin sergilenmeye uğraşıldığı bir gelenek.

Bize düşen oturup dua etmek belki. Tuttuğunuz takımın efendi gibi bir hale bürünmesinin birkaç işadamının elinde olmasını bilmek ve buna bir şey yapamamak, pek iyi bir şey değil. Çünkü futbol, sanıldığı gibi değil. Yani bir yerden sonra. O bir yerden sonra "futbol" istiyorsunuz. Futbol değil. Mehmet Yıldız değil yani.

Fazla


''Rakibimizden daha çok gol attık. Bu, atağı iyi yaptığımızı gösterir. Eksiklerimizi gidereceğiz ama hep böyle olsun isteriz. Yediğimizden fazla attığımızda sorun olmaz''

Frank Rijkaard

Cam

Totem yaptım, uğur denedim, her neyse;tuttu. Fb maçının ardından, Gs maçına kadar uyuyacaktım. Gece hiç uyumamıştım, biraz yakıt ikmali olacaktı yani. Olcan'ın direk pozisyonundan sonra elemanlara kendimce "hadi koçlar, yeter ki atın, görmesem de olur" deyip, kafayı vurdum. Hatta anneme tembihledim, 5 gol atsalar da söyleme/dürtme diye.
Bir kalktım, kafamda yenildikleri verisi var, her nasılsa. Sanırım tam uyanmadan içerdeki muhabbetlerden girdi beyne. Salonda Fb'li bi' adam oturmasına rağmen, uyku mahmurluğu sağolsun, dalga geçemedim. O anda zaten İstiklal Marşı filan okunuyordu, bizim maça konsantre olma vaktiydi yani.

90+3'te gol iyidir de, bir de gör(s)eydik şöyle bağır(s)aydık, cam-çerçeve filan. Haftaya artık.