Retro 144

Zamanla Zamanla


Geçen gün Yurolig özetlerini izliyorum amınakoyim... Birden ekranın karşısında kitlenip kaldım. Hayır, İsmail Şenol belirmedi aniden, başka bir şey gördüm. Bambaşka. Böyle, pek görmediğimiz, hatta hiç görmediğimiz cinsten. PANATHINAIKOS BEYAZ FORMA GİYMİŞTİ. EVET. BEYAZ FORMA. "Ne alaka" falan derken, bunun rakibin Malaga olması sayesinde gerçekleştiğini farkettim. Bu sanırım 15 dakikayı filan buldu.


Daha önce Villarreal'in sarı dışındaki formalarını hemen hemen hiç giymediğinden söz etmiştim burada. Nasıl olduysa linkini bulamadım, o yüzden yeniden ulaşım sağlayamayacağım burada. Pao ve Maccabi'de de bu var. O kadar senedir bu takımları izleriz -ki, hadi beni siktir et, çoğu yuroligsevere sor- Panathinaikos'u beyaz formayla kaç kez görmüşlerdir acaba? Giymiyorlar abi. Giydirtmiyorlar.


Mesela, Avrupa basketbolunu efendi gibi takip eden bir gence, pat diye çıkıp "hacı söyle bakalım, Maccabi'nin 2. rengi ne?" desen, bunu doğru cevaplama ihtimali yüzde 6, siksen 7'dir. Bunun suçlusu ise Euroleague yönetimidir efendim. Yeni nesiller, bu iki "güzide" (blogda bu kelime kullanılır mı abi, rezilliğe bak ya) basketbol kulübünün 2. formasını göremeden mi büyüyecek? Yarın öbür gün... Neyse. Daha fazla dayanamıyorum, postu sonlandırmak zorundayım.

Nerden Nereye 68






Gururlu edit: İki oyuncu, bu postun yarattığı sinerjiyle tekrar bir araya geldi. Ya ne sanmıştınız?




Bir edit daha: Kesişmeye devam ediyorlar. Foto yok maalesef.


Kris


Lamar Odom Beşiktaş Milangaz'da......................................................................................................

Edit: Şimdi benim burada, son günlerin 'yükselen trendi' olan "ay ben şöyle yaptım diye böyle oldu" tarzı bi' cümle yazmam gerek. Ama hayır. Ben kendi elimle NBA'in başlamasını sağlasam bile bunu demem, birileri dak'ka başı kullanıyor. Ne tiksinme geldi be birader.

Ali Nazik


Evvelsi gün otobüste gelirken, (yolculuk nereye hemşerim) normalde kaçındığım yönteme başvurmayı seçtim bu kez: Koltukların arkasında bulunan mini ekranlardan film izlemek. Çoğunlukla bunu yapmıyorum, bunun yerine nedense diğer yolcuların izlediği filmlere salça olmak daha çok hoşuma gidiyor. Sessiz sessiz ve salak salak. Önce bir tane yerli film izledim, daha önce -sanırım tv'de- yarım yamalak izlemiştim. Sonra da yabancı filmlere bakınırken The Year Of The Yao diye bi'şey buldum. Nerdeyse ön koltuğa sarılıyordum. Hemen açtım. İzledim. 80 küsür dakika falan süresi var. Kendisi Yao Ming'in NBA'e draft edilişini, ABD'ye adapte olma sürecini, NBA düzenine alışmaya çalışmasını gayet iyi ve yakından anlatan bir belgesel imiş. Emekliliğini açıklamış olan Yao'nun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu da bir kez daha hatırlıyorsunuz bu belgesel sayesinde. Denk geldiğine sevindim, diğer türlü haberdar olmak ve izlemek zor olurdu. Böyle bir belgeseli kim, ne diye otobüs filmleri arasına sokar, cidden çok tuhaf Güntekin.

Ulan zaten NBAsizlik başa vurmuş, ümitler az. Bir de bunun gibi NBA'e direkt içerden bakan bir çalışmayı izleyince... Belgeselde Yao'nun ilk sezonunun aslında ne kadar sıkıntılı geçtiğine çok yakından şahit olunuyor. Ve ister istemez empati kurup, üzülüyorsunuz. Çünkü hiç kolay değil. Kültür farklılığı, yeni ve çok üst düzey bir basketbol ortamı, beklentiler, hissettiği baskı, başarılı olma zorunluluğu vb. Say say bitmez. Zamanla reklam çekimleri ve basının ilgisi de ekleniyor bunlara.

Belgeselde Yao ile birlikte aslında o dönemki tercüman ve hatta tam zamanlı asistanı Colin Pine da başrolde sayılır. Hayatı biraz karmaşık bir döneme girmişken, Yao'nun tercümanı olması ve zamanla onunla aralarında gelişen dostluk, bambaşka bir hayat edinmesini sağlıyor.

Önermesine önereceğim ama, bulması zor gibi. Torrenti var, fakat pek umut yok onda da.

Retro 143

Follow



Şu dönemde ancak bizim gibi adamların umrunda olacak ya neyse. Milli takım'ın yeni kırmızı forma sızmış. Kaynak da bizim forum. Acaba beyaz nasıl olur.

Justin Bieber



''NBA kariyerleri sebebiyle yarım bıraktıkları üniversitelerine lokavt affıyla(?) geri dönen Blake Griffin ve Rajon Rondo profesör oldu...''

Alem


Bugün öğle saatlerinde Tofaş-Gs maçını izlerken, saha kenarında Raptors maskotu 'Raptor'ı gördüm. Bildiğin Raptor. Tahmin edebileceğiniz gibi, ben de ilk başta 'NBAsizlik' sebebiyle halüsinasyon işine girdim sandım. Kendimi yalanlamak için de Twitter'da paylaştım bunu. Meğer kendisi, Tofaş'ın daha birkaç gün önce tanıttığı yeni maskotu Doblozorus imiş. İsim ne alaka filan, malum tabii.


Şurada da sözü edildiği gibi basketbol kültürünün oturması açısından güzel bir karar. (Hatta diğer kulüpler de el atsa keşke. Şu anda ligde başka maskot var mı? Ben hatırlayamadım. Bizimkiler hazır işler iyi gidiyorken şöyle iyi çizilmiş bir Aslan maskot yapsa...) Fakat bundan var? Bunun aynısından var be abi. Neden daha özgün bir maskot değil? Hani şehirden gidip, timsah desek, ona da benzemiyor bu amcaoğlu. Bildiğin 'arak'.



Aha işte, biliyorsunuz, aslı da bu. Lan o kadar attık salladık da, yoksa gerçek Raptor, hani şimdi NBA de yok, ekmek parası için... Lan........................