Gayda


Not: Bu bir geç kalınmış Fenerbahçe Ülker-Boston C*****s yazısıdır.

Soru: Fenerbahçe Ülker-Boston C*****s maçına neden gitmek istersiniz?

1. Rakip NBA tarihinin en köklü takımlarından Boston C*****s'tir ve Türkiye'de bir kez daha görme olasılığınız telefon zil sesi Michel Telo - Ai Se Eu Te Pego olan bir başka öğretmeninizin olması kadardır.
2. Tuttuğunuz takım Fenerbahçe Ülker, bu sene tarihinin en iyi kadrolarından birini kurmuştur.
3. Ataşehir'e geçen sezonun ortasında inşaatı biten ve açılan Ülker Sports Arena, bu ülkenin görüp görebileceği en iyi basketbol salonudur.
4. 5 Ekim Cuma gecesi saat 21.00 sularında yapılacak bundan güzel aktivite yoktur ve İstanbul'da oturan bir basketbolseversinizdir.
5. Rakip NBA tarihinin en köklü takımlarından Boston C*****s'tir ve Türkiye'de bir kez daha görme olasılığınız telefon zil sesi Michel Telo - Ai Se Eu Te Pego olan bir başka öğretmeninizin olması kadardır.

Soru: Fenerbahçe Ülker-Boston C*****s maçına neden gitmek istemezsiniz?

1. Biletler pahalıdır.
2. Biletler pahalıdır.
3. Ve daha bir sürü şey.

İkinci soruyu sormayabilirdim de. Telefon zil sesi Michel Telo - Ai Se Eu Te Pego olan ve tam da proje konuşması yaparken küçük oğlu arayan Ayla Hocam'dan da bahsetmeyebilirdim. İkisini de yaptım çünkü bu tip ufak detaylar bu tip uzun yazıları sıkıcılıktan uzaklaştırıyor. Evet, 5 Ekim 2012 tarihinde doğuştan tutkunu olduğum Fenerbahçe takımının basketbol şubesi, doğuştan tutkunu olmasam da doğuştan tutkunuymuşçasına desteklediğim Los Angeles Lakers'ın, ezeli rakibi Boston C*****s'le NBA Europe Live kapsamında bir pre-season maçı yaptı. Ben de Kocaeli'den salona doğru yolculuk yapıp bu maçı yerinde izledim.

5 Ekim 2012 tarihi hayatımda birden fazla ilki yaşadığım bir tarih oldu benim için. Bu ilkler öyle çok büyük ilkler olmasa da yine de ilklerdi işte. Mesela ilk öpüşme, ilk üniversite günü ya da KFC'den yenilen ilk yemek gibi ekstra ilkler değildi benim için, ve merak ediyorsanız hayır bu ilkleri sıraya dizmeden yazdım, ama yine de ilklerdi. 2012-2013 model Fenerbahçe Ülker'i ilk izleyişim, yeni salonu ilk görüşüm, herhangi bir NBA takımını ilk izleyişim, İzmit-Harem otobüslerinde son durağa kadar gitmeyip de Koşuyolu durağında ilk inişim.

Yiğit Yılmaz ile 18.00 otobüsüne bindiğimizde tedirgin olduğumuz birden fazla konu vardı. Hereke-Gebze arası otobanın yol yapımında olması nedeniyle o bölgelerde ne kadar süre kaybedeceğiz, maça yetişebilecek miyiz, salona nasıl gideceğiz, ne zaman yemek yiyeceğiz, maçtan sonra Kocaeli'ye dönebilecek miyiz yoksa İstanbul'da mı kalacağız, İstanbul'da kalacaksak kimde kalacağız vesaire. Bütün bunları düşünmeyip kendimizi maça bırakabilirdik de. Zaten öyle de yaptık. Normalde 1 saat, 15 dakikada Harem'de olan otobüs 2 saatte anca Koşuyolu'na varabildi. Biz de orada inip taksiyle Ataşehir'e geçtik. Yemek yeme işini maçtan sonraya bıraktık, ki hayatımın en uzun süre ağzıma bir şey atmadığım günü olabilir yaklaşık 10-11 saat ile. Akşam da Yiğit'in yakından tanıdığı, benim de tanıdığım Ali'nin evinde kaldık, Erenköy'de. Ufak bir not, Erenköy'de Ali'nin evinde son kaldığım gün Roma'dan geldiğim gibi koştura koştura Bağdat Caddesi'ne gidip 2010-2011, 34. hafta, Sivasspor-Fenerbahçe maçını izleyip şampiyonluğu kutladıktan sonra olan gün. Ertesi de takım Cadde'ye gelmişti, beraber stada kadar yürüyüp şampiyonluk kupası kaldırmıştık. Good old times.

Konu ister istemez sapıyor. Salonun önüne geldiğimde saat 20.15 falandı ve etrafta gördüğüm Fenerbahçe formalı insan sayısı, C*****s formalı insan sayısından fazla değildi. Buna çok şaşırdım ve salona girdiğimde de bu görüntü devam etti. TD Garden demek kolaya kaçmak olur, şöyle ifade edeyim; Playofflar, Doğu yarı finali, Boston ile Atlanta oynuyor, seride Boston 3-0 önde ve 4. maç Atlanta'da Phillips Arena'da. İşte aynen böyle bir doluluk oranı ya da renk cümbüşüydü Ülker Sports Arena. Fenerbahçe formalı insanlar vardı ama C*****s formasıyla gelenler o kadar çoktu ki, gereğinden fazla çoktu, oturduğum yerden, yani 408 numaralı gruptan, yani en tepeden, salona genişçe baktığımda gözüme çarpan renk yeşildi.


Bir NBA organizasyonu olduğu için maç NBA kurallarına göre oynandı. Daha doğrusu NBA kuralları ile Avrupa kuralları karışımı. O yüzden yaklaşık 150-160 dakika sürdü. Avrupa'da izlediğimiz maçlar bana hep çok kısa gelmiştir. 10'ar dakikalık periyotlar idealdir ama bilmiyorum, artık molalar mı daha kısa sürüyor yoksa devre arası mı, maçlar ne olduğunu anlamadan biter. Buradaysa, maç, inanılmaz, uzuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuundu. Şehrinize Boston C*****s geliyor ve maç sizi bir süre sonra sıkıyor, işte o kadar uzundu. Herkes sıkılmamış olabilir elbette ama ben ara ara "Of ne zaman bitecek" dediğimi hatırlıyorum. Stern'in bu konu hakkında bir çözüm getirmesi gerek diyeceğim de oradakiler halinden mutludur herhalde. Düşünsenize Milwaukee Bucks taraftarısınız, yılda en az 41 gün aynı koltukta 160 dakika oturup etrafınızda olan biteni izliyorsunuz. Böyle deyince ne kadar sıkıcı di mi? Kim istemez Wisconsin'de oturup Bucks kombinesi sahibi olmayı? Hani Bucks bile...

Doc Rivers maçtan önce as oyuncularını fazla oynatmayacağını söylemiş. İlk çeyrek ve üçüncü çeyrek başında biraz süre alacaklarını belirtmiş. Fenerbahçe Ülker'in bu kadar dişli çıkacağını beklemiyordu herhalde. Öyle ki Paul Pierce 26:08, Rajon Rondo da 30:19 sahada kaldı. Böyle yazınca İncil ayeti numarası gibi oldu, eheh. Dinlendirilen isim sadece Kevin Garnett'ti, o da 15:16 oyunda kaldı. C*****s ligin en iyi bench'ine sahip takımlardan biri değil. Ancak rotasyonları, bu yaşlı takımın beşini bütün sezon dinlendirebilecek şekilde kurmuşlar. Yani kötü de değil. Avery Bradley ve Chris Wilcox oynamayan isimlerdi ama rotasyonda kendilerine yer bulacaklardır. Bradley kesin, Wilcox şüpheli en azından. Doc'un beşinin Rondo-Lee- Pierce-Bass-Garnett olacağını düşünürsek uzun yedekler Milicic ve Sullinger, kısa yedekler Green ve Terry olacak. Bu maçta C*****s camiasını en çok sevindiren isimler şüphesiz çaylak Sullinger ile geçen seneden sonra çok iyi dönen Jeff Green olmuştur. Özellikle Jeff Green son çeyrekte öyle bir performans ortaya koydu ki, Bill Simmons'a "My dad just texted me that Jeff Green looks terrific in this Celts game - "looks like James Worthy out there!" I love the preseason." tweet'i attıracak bir performans, C*****s onun önderliğinde az kalsın geriden gelip maçı kazanıyordu.

Fenerbahçe Ülker ise 22. maçta bir NBA takımını yenen 6. Avrupa takımı oldu 97-91'lik skorla. Boxscore'da Romain Sato'nun 4/4 üçlükle 24 sayılık performansı göze çarpıyor ilk bakışta ama ben bu maça bir isim koyacak olsam "NBA'in Bo ile tanıştığı maç" derdim. Bo McCalebb EF-SA-NE bir performans ortaya koydu ve biz Fenerbahçe taraftarları biliyoruz ki bu onun bu sene ortaya koyduğu en güzel performans olmayacak. Onun dışında bu maçtan yaklaşık 24 saat önce İzmir'de Galatasaray Medical Park'la oynayıp 1/12 üçlük atan takımın 24 saat sonra Boston C*****s karşısında, NBA üçlük çizgisinin gerisinden 8/21 atması da bir bana mı garip geldi bilmiyorum. Velhasılıkelam, bir sene zirve-bir sene dip şeklinde yola devam eden Fenerbahçe Ülker'in bu sene zirve senesi ve hepimiz çok şey bekliyoruz. Ama yeni kurulmuş bu takımın bazı yerlerde duvara çarpacağı hissi oluşuyor bende nedense. Belki de David "Andersen'den Masallar" Andersen'in tam hazır olmamasına çok takmışımdır bilmiyorum ama takımda eksik olan birkaç şey var gibi. Sanki bir maçımızın başka bir maça uymadığı bir sezon izleyecekmişiz gibi. Belki de geçen senenin bende bıraktığı izler hala silinmedi, zira travmatik bir seneydi her şeyiyle. Bu konuda değişik bir anksiyete problemim olabilir çünkü o senenin hemen ardından ne olursa olsun çok büyük başarıların gelebileceğine inandırabilmiş değilim kendimi. Yazı bir bana mı depresif bir noktaya doğru gidiyor gibi geldi? Aynı paragrafın içinde "bir bana mı?" soru kalıbını iki kez kullandım, üç oldu.

Salon akıl almaz derecede büyük. Bir kere en dış kapıdan içeri girdiğimizde bir "ne oluyor lan" çekiyoruz. Sanki basketbol salonuna değil de Türkiye'nin en büyük alışveriş merkezine falan girdik. Demirören'in İstiklal'deki AVM'sinden bile büyük sanırım. Yerin üç kat dibinden başlayan AVM'den bahsediyorum. Salonla ilgili en hoşuma giden detay da izleyene hissettirilen kalite. En basitinden, en kötü tribün olarak lanse edilen en üst tribünde bile koltuklar açılır kapanır sinema koltuğundan ve Sinan Erdem'deki gibi plastik değil. Ferahlık, görüş açısı ve daha bir sürü şey bakımından tabir-i caizse on numara. Tabii lüks bir salonun büfe fiyatları da lüks oluyor ister istemez. Ben listeye korkarak baktım da hamburger 8 lira mıydı, 10 muydu, kaçtı? :(


Her uzun yazıda olduğu gibi buraya kadar okuyan varsa teşekkür etme klişesine girsem mi, buna değer mi emin değilim ama bundan sonrasını kısa kesmek gibi bir düşüncem yok değil. En başta ikinci soruya gelirsek, sormamın nedeni biletlerin son ana kadar bitmemesi ve ufak da olsa salonda boşluklar görmemdi. Bu maçın en yüksek bileti 600, en düşük bileti ise 60 liraydı. Eminim ben bir basketbol maçına 60 lira verilir mi desem, Boston C*****s bu boru mu diyenler çıkacaktır o yüzden ne ben konuşayım, ne onlar cevap versin. Yine de biletlerin son ana kadar bitmemesinde fiyatların etkisi birinci planda diyorum ben. Zira 15-16 bin kişilik salonu C*****s de dolduramazsa kim dolduracak? Khimki?

Son üç paragrafın sonu da soru işaretiyle sona erdiğine göre bu yazının da sona erme vakti geldi sanırım. Bir insan, vaktinin önemli bir kısmını neden bilardo oynayarak harcar bundan pek emin değilim. Ya da 40-45 yaşlarında, Kocaeli Üniversitesi'nde bir öğretim görevlisi neden Ai Se Eu Te Pego çaldığında telefonunu açar bunu da bilmiyorum. Kestiremediğim başka bir şey varsa o da Boston C*****s'in bu sene NBA'de ne yapacağı. İyi gözükmediler ama her seferinde "bu sefer bitti" denilen takımı yine finalde görürsek şaşırır mıyım? Sanmam. NBA şampiyonluğu ihtimalleri yok ama ona eminim çünkü finale çıkarlarsa karşılarında Nash-Kobe-MWP-Gasol-Howard ve kendinize iyi bakın olacak.

Adettendir, yazıda geçen arkadaşlarımın twitter adresleri;

Yiğit Yılmaz: @Ygtylmz
Ali Yeğenoğlu: @aliyegenoglu

Yazıda geçmeyen arkadaşlarımın twitter adresleri;

Lap: @lappappa
Teğmen: @lappappa
Hacı Lappap: @lappappa


Edit: Ya adamın blogunda rahat rahat C*****s yazamıyoruz arkadaş. Fenerbahce.org'un G*********y sansürü gibi bloga C*****s sansürü koymuş. Skandal.
Edit 2: Bak yine!
Edit 3: Araya bir yere Mirsad Türkcan'ı sıkıştırmasam olmazdı. Adamın formasını emekli ettik, emekli edilen forma da "İçim" reklamı var ya böyle bir saçmalığı en son The Walking Dead 2. sezonunda görmüştüm. Sen git koskoca zombi, ormanda uyuklayan adam gör ve adamı önce plastik ayakkabısından ısırmaya başla. Böyle yazınca tam manasıyla anlatamamış olabilirim ama eminim izleyenler ne türlü bir saçmalık olduğunu anlamışlardır.

0 yorum: