Nimet



Tümer Metin'in bir otobiyografi üstünde çalıştığını ilk duyduğumda (sanırım kitabın çıkışından, yaklaşık 1 sene öncesine tekabül ediyor) bayağı sevinmiş, heyecanla karşılamıştım bu haberi. Ben Beşiktaşlı ya da Fenerbahçeli değilim malum, o takımlarda oynadığı için bir sempatim yok Tümer'e. Bunların dışında bir ilgim de yok, futbolculuğu vesaireyle alakalı. Ama bizde bu kitap benzeri işlere pek(?) rastlanmıyor. O yüzden değeri/önemi tartışılmaz, öncelikle.

Kapakta Tümer'in parmağı var mı bilinmez ama, orada kullanılan renkler, kasıtlı ya da kasıtsız, bir "safını belli etme" durumunu akıllara getiriyor. Çoğu yazarın bile bu konuda müdahil olamadığını düşününce, zor tabii. Ama memlekette hala ünlü bir futbolcunun, tanınırlığı orta düzeyde olan bir yazardan daha "kıdemli" olduğunu da unutmamak lazım. Yayıncılık dünyasında bile.

Her ne kadar "futbolla yatıp kalkan" adamlar da olsak, belki bazı röportajlar ya da özel programlar hariç, çoğumuz bir futbolcunun ağzından "hikayesini" dinlememiştir. Kitapta Tümer, kendisi için hususi önem taşıyan kişi ve olaylar dahil, "futbolcu olana dek" yaşadığı hemen her şeyi anlatıyor. Bu ayrıntıları bir dergi yazısından okumak da hoştur, ama o kişinin elinden okumak çok daha keyifli.

Yurtdışında bu türde kitaplar genelde bir editörün falan refakatinde yazılır, kapakta da belirtilir. Tümer de muhtemelen yardım almıştır, kitabın bir yerinde yazmasa da. Normal hani. Ama belirtilseymiş daha doğru tabii.

Kitabı gören birçok kişinin aklına "acaba Fenerbahçe transferinden bahsetmiş midir" sorusu gelmiştir. İlerledikçe benim de aklıma geldi. Bu kısımları okuduktan sonra güvendiğim bir Beşiktaşlı arkadaşıma bahsettim. Ondan gelen cevap "abi tam öyle değil..." şeklindeydi. Bu maalesef kitabın güvenilirliğine halel getiriyor. Kitabı okumuş arkadaşlardan da bu konuda yorum gelirse sevinirim.

Metin Olmak piyasaya çıktığından beri, belli aralıklarla Ekşi'deki başlığını kontrol ediyorum, tepkileri görmek adına. Sonuç fiyasko. Şu anda başlıkta toplam 5 entiri var. Ve bunlardan da sadece bir tanesi, kitabı okuyan biri tarafından yazılmış. Onlarca beklemiyorum elbette ama, biraz daha fazla olabilirdi. Buradan konuyu, Ekşi Sözlük'ün son dönemde "bozmasına" bağlayabiliriz tabii ama, Sedat bey'e selamlarımızı yollayarak bu bahsi kapatalım.

Röportaj ve demeçlerinde sık sık söylediği şu yurtdışında yaşadığı zorluklar, kitapta da önemli yer bulmuş. Larisa'ya gidiş macerası, oraya adapte olma çabaları, dil konusunda yaşadığı zorluklar, farklı hedeflerin getirdiği zihinsel etki, sosyal yaşamın değişmesi, yeni insanlar...

Yazıya oturmadan önce kitabın kaç baskı yaptığına bakmak için kitap sitelerine göz attığımda, Idefix'te kalmadığını, Kitapyurdu'nda ise hala bulunduğunu gördüm; hatta kaç adet sattıkları da yazıyordu: 85. Ben Haziranda aldığımda 2. baskıyı yapmıştı. Sanırım 3. baskı yapılmadı. Böyle bir kitabın tek baskıda kalmaması bile güzel haber, ama keşke daha fazla satsa tabii. Zaman içinde 1-2 baskı daha yapılır diye düşünüyorum gerçi.

Bu kitapla alakalı en önemli şey ise, eski futbolculara ilham verebilme ihtimali. Ben bu kitabı bırakın okumak, Tümer'in böyle bir girişimde bulunduğunu öğrendiğimde bile aklıma gelen, "neden diğerleri bunu yapmıyor?" sorusuydu. Hala da soruyorum. Birileri kendi hayatını ya da futbolculuk kariyerini yazana kadar da soracağım. Otobiyografi olmasın, biyografi olsun. Bildiğim ve sorup-öğrendiğim kadarıyla, Metin Olmak haricinde, bu alanda elimizde başka bir örnek yok. Bu basbayağı skandal esasında. Hepsini geçtim, sayacak çok adam var; Uefa Kupası nesline mensup Galatasaraylılardan hiç mi kimse girişmez bu işe, ya da hiç mi kimse onlardan biri/birileri hakkında yazmaz -Ahmet Çakır'ın kitaplarını bir kenara koyduğumu belirteyim. Yani Bülent Korkmaz, Hakan Şükür, Suat Kaya, Arif Erdem, Ergün Penbe, Hasan Şaş anlatmayacak da, kim anlatacak? Futbolu da geç, İbrahim Kutluay bu tip bir kitap yazmak için gereken kariyere, özgeçmişe sahip değil mi? Ben bir şekilde bu kitabın, saydığım isimlerden birilerine ilham kaynağı olup, en az birinin de oturup kendi otobiyografisini yazmasına sebep olabileceğini düşünüyorum. Fazla iyimser belki, fark etmez. Otobiyografi olmasın, nehir söyleşi olsun. Zaman sorununu da çözebilecek bir şey bu. Biliyorum, futbol kitaplarının satış adedi ortada. Ama bu konuda büyük bir boşluk var, ve harika kariyere sahip, anlatacağı/aktaracağı çok şey olan futbolcularımız da var. Buradan da Türk futbolcuların eğitim seviyelerine, cahilliklerine, kültürsüzlüklerine doğru gidilebilir elbet. Belki bir yayınevinin aklına eser, seri olarak girişir bu işe. Belki spor medyasından bazı kişiler önayak olur. Belli ihtimaller var.

Ben futbolla alakası olan herkese öneriyorum bu kitabı, kendimce. Hele de bu türde hiç başka örnek yokken, daha bir değerleniyor. Hele Beşiktaşlılar falan, hiç durmasın.

Son olarak; Tümer'in bu kitap çıkmadan önce Maraton'da yorumculuğa başlaması biraz talihsiz olmuş gibi görünüyor. Yani şöyle bir düşünürsek, bu kitabı da bir yana bırakın, Tümer Metin konuşmasının düzgünlüğüyle falan, ya da sadece yurtdışı tecrübelerine hangi açıyla baktığıyla bile, diğer yerli oyunculardan az da olsa farklı bir konumda(ydı). Şimdi ise Maraton'da söylediği şeyler, oradaki tavrı vs., biraz daha onu sıradanlaştırıyor gibi. Ha nedir, bu kitabın varlığı, buna cesaret edebilmesi, bunu "akıl etmesi" bile yeter çok şey için. Ama bu kitabı okumayacak olanlar çoğunlukta. İş orada değişiyor.



1 yorum:

nevzathuruzoglu dedi ki...

Merhaba,

Beşiktaşlı, Beşiktaş'ta oynadığı yıllar boyunca "Tümerci"lik yapmış biriyim. FB'ye gittiğinde de hemen küfürler savurabilmiş, silebilmiş biri değilim.

Yukarıdakileri, yapacağım yorumları bu noktaları da hesaba katarak değerlendirin diye yazıyorum.=)


Tümerciliğimi bilen arkadaşım aldı bana kitabı. Aldığının gecesi okudum, bitirdim.

Kitaptaki üslup vasat. "Sade ve akıcı bir dille .." gibi yorumlarw okudum ki öyle sanıyorum, kitap okumayan arkadaşların yorumları bunlar. "Devrik yazarsam etkili olur" kafasında yazılmış sanki ve sıkıyor yer yer.

Ancak, hikayesini dinlemek, "Vay be, demek bu konu gerçekte böyleymiş demek", keyifli oluyor.

Fenerbahçe transferinden bahsediyor. Eğer doğru söylüyorsa, gitmekte haklı. Sinirleriyle oynanıyor ve zor durumda bırakılıyor. Ancak, FB'ye gitmesi de intikam almak istemesi kaynaklı, bunu da itiraf ediyor. Bir gece yarısı (sabaha karşı 04:00) Aziz Yıldırım'ın evine gidip, masada hazır bekleyen sözleşmeye imzayı atıyor. Film gibi amk, o esnada Aziz Yıldırım sırtı Tümer'e dönük, pencereden Boğaz manzarasına bakıyordur ve elinde viski vardır kesin.


Rıza Çalımbay'ın tam bir puşt olduğunu ve Sinan Engin'in de tam tahmin ettiğimiz gibi, yavşak bir adam olduğunu öğreniyoruz birtakım hikayelerden. Tabi Tümer'in dediklerine göre.

Kafası karışıyor ve 2004-2005'te, Nisan ayında oynanan 4-3'lük Kadıköy Hatırası'ndan 2005-2006 diye (2 kez) bahsediyor. Kontrolden geçirilip farkedilmemesi, Tümer'in yanlış yazmasına bir şey diyemiyorum.


Futbolculuk öncesi dönemini anlatması, tek başına otel odalarında profesyonel olacağı günleri beklemesi, hatta bir seferinde "Galiba bu iş olmayacak" deyip, profesyonel olamayacağına inanmaya başlayıp, bavulunu alıp eve dönmesi, okuması ilgi çekici noktalardı.


Fatih Terim'i öve öve bitiremiyor. Ancak anlattıklarına göre ne kadar övse de yeridir. 2006 DK yolunda bir ara Milli Takımı tek başına taşımıştı hatırlarsınız, o dönemde Terim'le aralarında yaşananlar, diyaloglar, gerçekten efsane.


Play-off İsviçre maçındaki ve Euro 2008'de Almanya maçındaki son saniye frikiklerini en büyük pişmanlıkları olarak dile getiriyor. "Keşke kullanmasaydım" olarak değil ama, "onları gol yapmalıydım" diyor. Euro 2008'de topun başına geçmek istemediğini ama Terim'in kenardan "Tümer, Tümer..!" diye bağırdığını söylüyor.


Yunanistan ve özellikle Larissa sonrası oynadığı ada takımındaki günlerinden inanılmaz keyif alarak bahsediyor.


Biraz dağınık oldu ama idare edin..=)