Ket


Formaya mavi katılıyor falan, tamam da, otobüs hepten mavili çıktı? Lacivert nerede? Başkan bunun hesabını versin.

Retro 274


Idle


Barcelonalı futbolcuların NBA ile araları genel olarak iyidir, biz de burada en az 5-6 kez bu ilişkiyi görebileceğimiz fotoğraflar paylaşmıştık. Ama bu ilginç bayağı. Tabii bu tip fotolar kesin bilgi vermiyor bize. Yani eşyasını kullandığı takımla ilgisi hiç olmayabilir de o oyuncunun. Deulofeu'nun NBA'e olan sempatisi hakkında bir fikrimiz yok. Ama üstünde Rose forması olan bir fotoğrafı var. Eğer varsa basketbol ve NBA ile alakası, iki spor arası etkileşimin güzel örneklerinden biri olarak kafalarda yerini alır hani. Yoksa... bilemiyorum, yani herhangi bir NBA takımının forması, öyle geyik falan olsun diye kolay kolay giyilmez lan.

Deulofeu hakkında, ismi duyulmaya başlandığından beri, "Barcelona felsefesini tam özümseyememiş biri", "daha çok Cristiano Ronaldo gibi..." benzeri yorumlar okuyoruz/duyuyoruz hep. Ki doğru gibi de bunlar. Bu karakterde birinin, Rose gibi tam tersi istikamette giden bir sporcunun formasını giymesi güzel ironik kaçmış.

The Book of Basketball #1


(Merhabalar efem, ben editör Lap. Bundan birkaç ay önce, bizim Yücel, "olum The Book of Basketball'u mu çevirsek" gibi bir şeyler dedi. Ben de "olur mına koyim, hatta harika olur. Vatandaş da sebeplenir" falan çektim. Bir hışımla giriştik. Blog kadrosundan -sizin ben amınıza koyim- çoğu kişiyle de konuşup anlaştık, ilaveten yardım edecek 2-3 değerli arkadaş/abi de dahil. Sonra -TABİİ Kİ- proje "masada kaldı", kaynadı, boşladık kısacası. Yakışan da bu zaten. Başladığımız gibi kitabı boydan böyle çevirip yayınlasak, utancımdan blogu kapatır giderdim. Neyse işte, biraz zaman geçti, birkaç gün önce Yücel "ben girişiyorum abi" diyerek isyan bayrağını çekti. İyi de etti belki. İlk baştaki kadar adamla yapamayız, bu aşikar. Yardımlarla beraber 5-6 kişi, ilerletebilirsek ne ala. Kitabın ününü çoğunuz biliyorsunuz. Kalınlığını da. Zor işe giriştik, becerebiliriz inşallah. Sonuçta hiçbirimizin daha önce bu işe bulaşmışlığı da yok. Bunu en başta belirtmek gerek, hatalarımız olacaktır. Bunu hem kendimiz için, hem de İngilizcesi yeterli olmayan, ya da yeterli olsa da (benim gibi) güvenemeyen arkadaşlar için yapıyoruz. Hem de amına koyim, Türkçeye toptan bi' çevrilsin diye. Yarak kafaların hiçbirinin çevirtip basacağı yok, malum. Umarız olabildiğince basketbolsever okur, bir işe yaramış oluruz böylece. İyi okumalar.)



~

ÖNSÖZ

Malcolm Gladwell

1.

Uzun olmayan bir zaman önce, Bill Simmons Minnesota Timberwolves GM'liği için görüşme yapmaya karar verdi. Eğer Bill'in düzenli okuyucusuysanız bunu bilebilirsiniz, çünkü zaman zaman makalelerinde bu kampanyası hakkında imalarda bulunur. Fakat eğer Bill'in makalelerinin düzenli okuyucusuysanız, yeteri kadar emin olmasanız da onun bahsettiğimiz adaylığına anlam verebilirsiniz. Herşeye rağmen Bill'in espri anlayışı çok kıvraktır. O insanlara bulaşmayı sever. Isiah Thomas, Eddy Curry ile Bill Russell'ı bile karıştıracak kadar ileri giden nadir bir psikiyatrik bozuklukla uğraşırken bile Bill ona bulaşırdı. Sonra öğrendim ki Minnesota front office'i, Sports Guy'ı* savunan 12.000 kadar e-mail almış taraftarlardan gelen. O esnada bile bunun ayrıntılı bir kurmaca olduğunu düşündüm. Bakın, ben Bill'i tanırım. Los Angeles'ta yaşar. Boston'dan buraya geldiğinde, elleri ve dizlerinin üstüne çöküp asfaltı öptü. Minnesota kışı için buradaki güneş ışığını terketmez. Artı olarak, Bill bir gazetecidir değil mi? Bir taraftardır. Sadece, sizin de bildiğiniz gibi televizyondan maç izlemeyi bilir. Fakat elinizde bulunan bu olağanüstü kitabı okuduğumda tamamen yanıldığımı farkettim. Simmons basketbolu biliyordu. Ciddiydi. T-Wolves da öyle olmalıydı.

2.

Bill simmons neye benzer? Bu konu dışı bir soru değil, çünkü bu The Book of Basketball hakkında bir çok şeyi açıklıyor. Bu sorunun kısa cevabı; Bill, tam olarak sana ya da bana benzer. Kelimelere dökecek olursak o sadece bir taraftardır — obsesif bir taraftar. Bir arkadaşımın, Yankees'in en parlak döneminde, her sonbaharda yüzük kazandıkları dönemde büyümüş bir çocuğu vardı. Fakat Rivera save'de sıçınca** çocuk harap oldu. Ağladı. Günlerce kimseyle konuşmadı. Dünyası çöktü. Şimdi hala bir taraftar, Simmons da öyle.

Tabii tek farkla, senin veya benim gibi sıradan taraftarların bu takıntılarının bir sınırı vardır. Bizim işimiz gücümüz var. Kız arkadaşlarımız veya eşlerimiz var. Arkadaşım Bruce'a ne zaman benim evime gel de futbol*** izleyelim desem bana her zaman kız arkadaşıma bunu yapabilmek için yeterli cap room'um olup olmadığını sormalıyım der. Bütün yetişkinlerin de buna benzer çekinmeleri olduğundan şüphelenirim. Bill'in böyle bir derdi yok. Neden? Çünkü spor izlemek onun işi. Anı durdurun ve aklınızı onun dahiyane mevkisine koyun. "Hayatım bu gece geç saatlere kadar çalışmam gerek" bunun anlamı Lakers maçı üçüncü overtime'a gitti demektir. "Bu gece olmaz, işim dolayısıyla fazlasıyla gerildim" bu ise Patriots**** son dakika field goal'üyle kaybetti anlamına gelir. Ofisinde yanyana beş düz ekranlı televizyon bulunan bir adamdan bahsediyoruz. Bu gerçeğin hangi kısmının korkunç derecede ilham verici olduğunu bilmek zor: aynı anda beş maçı simultane bir şekilde izleyebilme ihtimali mi yoksa istediği zaman beş farklı maçı "ofisinde" izleyebileceği bir oda bulunması mı.

Taraftar olmanın diğer bir özelliği bir taraftarın her zaman outsider olmasıdır. Çoğu spor yazarı, veya onun tanımıyla taraftar, böyle değil. Onlar sporculara ulaşabiliyor olmaktan yararlanırlar. Önceki akşam Kobe ile konuşurlar ve Kobe onlara parmağının iyiye gidiyor olduğunu söyler. Mart ayında üç günlerini Brett Favre'ın ağzından söz almak için harcarlar ve Brett onlara önümüzdeki sezon kesinlikle geri döneceğini söyler. Spora bu tür bir yaklaşımda bir sıkıntı yoktur. Fakat bunun bir sınırı vardır. Bir Insider için olumlu tümceler kurmak kaçınılmazdır. Eleştirisini yapar fakat bunu kısa kesmek zorundadır çünkü aksi halde Kobe bir dahaki röportaj için telefonlara çıkmayabilir? İşte bu kitap bir insider'ın işi değil. Bu, "ofisinde" beş farklı ekrana sahip bir televizyonu olan ve 1986 Doğu konferansı yarıfinallerini 1986'da izlediği için ve pek tabii -sırf hafızasının onu kandırmasına engel olmak için- kasedi alıp aynı 5. maçı son ilkbaharda herhangi bir salı sabahı üç kez daha tekrar izlediği için 1986 Doğu Konferansı yarı finallerinin 5. maçı hakkında gerekçeli görüşleri olan birinin işi. Sen veya ben bunu yapamayız çünkü yeterli cap room'umuz yoktur. Bu sebepten dolayı Simmons'a sahibiz.

3.

Şimdiden The Book of Basketball'ın çok kalın olduğuna dikkat etmişsinizdir. Bunu rahat bir şekilde söyleyebilirim ki bu kitap üniversiteden beri okuduğum en uzun kitap. Lütfen bu gerçekten dolayı okumanızı ertelemeyin. Eğer bu bir romansa, sizler bu romanın her satırını en az bir kez okumak için büyük bir yükümlülük altındasınız demektir, aksi halde plot'un izini kaybedebilirsiniz. (Bekleyin. Celeste ile Ambrose evlenmiş miydi yoksa onlar Holiday Inn'de ilişki yaşayanlar mıydı?) Fakat bu bir roman değil. Bu, aksine, istediğiniz zaman üzerine düşünüp eleştirebileceğiniz ve birbiriyle zayıfça alakalı argümanlar, riffler, listeler ve hikayeler bütünü bir seri. Bu, Bill James'in 1980'lerde çıkardığı Baseball Abstracts'ının basketbol versiyonu. Uzun çünkü uzun olmak zorunda — çünkü kitabın amacı bazı şeyler hakkında alaka kurmamıza yardım etmesi, mesela Elgin Baylor ve Michael Jordan, böylelikle tam olarak Baylor'ın kim olduğunu anlayabilirsiniz. Ve çünkü, Bill sadece en iyi 10 oyuncuyu veya 25 oyuncuyu sıralandırmak istemedi. Ki biz onlar hakkında çoğu şeyi zaten biliyoruz. O en iyi 96 oyuncuyu sıralandırmak istedi, üstelik listeye giremeyenlere de değinerek. Ve hepsini pozisyonlarına göre değerlendirdi — nükteli bir şekilde, delilleri ve sebepleriyle. Okudukça basketbolu daha önce bu şekilde bilmediğinizi ve daha önce basketbol hakkında böyle bir kitap yazılmadığını farkedeceksiniz. Öyleyse zaman ayırın, haftaları bir kenara koyun. Karakterlerin izlerini kaybetmeyeceksiniz. Karakterleri zaten biliyorsunuz. Bilmediğiniz şey ise Bernard King'in ne kadar iyi olduğu, veya Pippen'ın neden tüm zamanların en iyi takımına ait olduğu. (Bu arada, dipnotları okuduğunuzdan emin olun. Tanrı bilir neden ama Simmons dipnotların ustası.)

Son bir not. Bu kitap tartışmaları beraberinde getirecek. Ben hala Allen Iverson'ı bu kadar yükseğe koyduğu için hayrete düşmüş durumdayım örneğin. Veya Kevin Johnson'ın piramiti zar zor kırması. Kevin Johnson kendi zamanında durdurulamaz gibi geliyordu. Fakat sonra, hafızama güvendim. Simmons geriye döndü ve herhangi bir salı öğleden sonrası hepimiz işimizin başındayken elindeki kasede baktı. Şanslı piç.

~

*Sports Guy, Bill Simmons'ın tüm dünyada en bilinen lakabı.

**Mariano Rivera. Beyzbolda closer diye bir terim vardır. Maç boyunca atıcılar inanılmaz derecede yorulduğundan ötürü son bir veya iki inning'de bu closer denilen adamlar atıcılık yapar. Yani maçı bitiren atıcıya closer denir. Mariano Rivera da bu mevkiinin zamanında en önemli oyuncularından biri. Bahsedilen save'de sıçmak tabiri (blown save) de atışının vurucu tarafından vurulması anlamına geliyor. Yani başarısız bir atış sonucu rakibe sayı kazandırması ve takımının maçı kaybetmesi. Burada bahsedilen atışla takımı New York Yankees, World Series'i yani finali kaybedip şampiyonluğu veriyor. İşte o an. Son 5 senede 4 şampiyonluğu bulunan Yankees, 6. senede ünvanını Arizona Diamondbacks'e kaptırıyor. Yıl 2001.

***Tabii ki Amerikan Futbolu :(

****New England Patriots. Boston halkının NFL'deki takımı. Bill Simmons'ın da Celtics, Red Sox ve Bruins'le beraber taraftarı olduğu takım.

Exquisite


Dün geceki maçların ardından Yahoo NBA'in anasayfası. Yukarıda bir reklam var. Tıklayınca aşağıdaki gibi açılıyor. Yorumsuz.

Kedi


Kim önce çıkarttı derseniz Nike çıkarttı.

Kot


Marsilya'nın yeni sezon formalarından biri. Artık 3. olarak mı yapmışlar, Avrupa maçlarında mı giyecekler bilemedim. Ama boku çıktı bu işin. Kot desenli forma olmamalı yani. Bir de yeni moda formaya gömlek cebi eklemek. Geçen sene Milan'ın dış saha formasında vardı, bu sene 3rd formalarında da var. Marsilya'nın bu formasına da eklemişler. Gereksiz hareketler, tek güzel ayrıntı cepteki OM dikişleri.

El-Kol 10


Sanırım serinin en "bilinçli" postu bu olacak. Yapılan hareketler gayet kasıtlı ve her birinin (küçük ya da büyük) anlamı var. Pique klasik baş parmak, Cesc daha Amerikan usülü belki, takımdaki ilk şampiyonluğu, malum. Pinto, Busquets ve Iniesta ise, kazandıkları toplam şampiyonluk sayılarını işaret ediyorlar.

Devil


Düne ilişkin en ilginç manzaralardan. Basketbola ilgi-alakası var mı, yoksa sırf artislik olsun diye mi giymiş, bilmiyorum. Yine de bu iki sporu birleştiren görüntülerden olması açısından hoş.