Nerden Nereye "2014 Dünya Kupası Özel" 1



Çevir-2: 2002 Batı Finali'nin Sözlü Tarihi - "All the Kings' Men" 2/3

Efsanevi 2002 Batı Finali'nin tarihine serinin ikinci maçından devam. Hedef, Çevir'in bu ayağını iki haftada bitirip diğer daha hafif yazılara geçmekti. Dünya Kupası'ydı, beşinci şampiyonluktu derken takvim biraz kaydı. Ama birkaç gün rötar olmuş olsa da planlarımıza yetişeceğiz gibi. Meraklısı, yazının orijinaline buradan, ikinci bölümden yakalayanlar öncesine buradan ulaşabilir. Keyifli okumalar.

III. Kobe'nin Etine Dikkat

İkinci ve Üçüncü Maç, 20 ve 24 Mayıs 2002

Gary Vitti (kondisyoner, Lakers): Kobe'nin gece birden beri midesi bulanıyormuş ama beni ancak saat üçte aradı. O saate kadar karnındaki kramplar, kusma ve ishali kontrolden çıkmıştı. O kadar kötü bir kramptı ki karides gibi bükülüyordu. Bana daha önce ulaşsa bu kadar kötü olmayabilirdi ama başa çıkabileceğini düşünmüş.

Phil Jackson: Grip olduğunu düşünmedik. Yemekle alakalı bir sorundur diyorduk. Çok da kafaya takmadık. O günden sonra otellerdeki oda servislerine asla güvenmedi.

Adande: Lakers taraftarı kasıtlı yapıldığına emindi. İnsanlar bunun tesadüfi bir şey olduğuna inanmayı reddediyordu. Maksatlı bir şey olmak zorundaydı. Kim bilir?

Howard Cooper: Sacramento için bu "aya gittik mi, gitmedik mi" tartışması gibi bir şeydi. Zamanında durmadan tartışıldı ve yıllar boyunca da sürdü. Hala hakkında şakalar yapılır.

Kobe Bryant (guard, Lakers): Çok da iyi bir burger değildi, sadece yarısını yedim. Komplo teorilerine gelince, bilmiyorum ama öyle olduğunu sanmıyorum.

Vitti: Birinin böyle bir şey yapacağına inanmak benim için zor. Hemşehrilerime bu konuda hala inanıyorum ama Kobe'nin kasıtlı yapıldığını düşündüğüne eminim.

Jerry Westenhaver (genel yönetici, Hyatt Regency Sacramento): Kings'le Lakers arasında rekabete dayalı bir ilişki var ve bu ilişki otelde değil basketbol sahasında yaşanmalı.

George: Üzgün ve kızgındım. Aynı zamanda korkuyordum da. Bu insanlar bu işi birinin yemeğini zehirleyecek kadar ciddiye mi alıyor diye düşünmüştüm. Nasıl göründüğünü, yediği iğneleri, kusmasını hatırlıyorum. Çok çirkindi. Yüzü durmadan terliyordu, çok kötüydü.

Brown: Bence insanlar bunu yapmış olabilir. Deplasmandayken nerede yiyip içtiğinize dikkat etmelisiniz. Ben genelde kaldığım yerlerden uzaklardaki mekanlarda yemek yerim. Çünkü kim olduğumu anlayamazlar.

Madsen: O hadise yüzünden otelimizi değiştirdik. Ve bunu kötü niyetli bir olay olduğunu düşündüğümden söylemiyorum ama şüpheci olmaya da hakkımız vardı.

Marv Albert (maç sunucusu, NBC): Her zaman Hyatt'ta kalırdık ve o olaydan sonra cheeseburger'de bir sorun çıktığını hatırlamıyorum. Yöneticinin ne kadar üzgün olduğu hala aklımda. Daha sonra o yemeğin menünün en sevilenlerinden olduğunu duydum.

Pollard: Hepimiz bunun bir tiyatro olduğunu düşünüyorduk. Kobe'yi maça çıkarken görünce yine manşete çıkmak için uğraşıyormuş demiştik.

Vitti: Herhangi bir oyuncunun bu şartlar altında maça çıkması şaşırtıcı bir şey ama Kobe herhangi bir oyuncu değildi tabii. Şöyle düşünün: Harp meydanında olsanız, hasta oldunuz diye savaş durmaz. O, meseleyi aynen böyle görüyordu. Oyun onun için durmayacaktı, savaş alanında olmak zorundaydı.

Christie: Her zamanki oyununu oynadı. O dalavereye asla kanmadım. Gerçekten, gerçekten hastaysanız parkeye çıkmazsınız. Durum öyle değilse bunu bir bahane olarak kullanamazsınız. En çok saygı duyduğum oyunculardan biriydi.  Ne yaparsanız yapın harika şut atardı. Oyunun iki tarafını da oynar, orta mesafeyi, her işi becerirdi. Herkes "aaa Kobe hasta" falan diyordu. Ben de "pardon, duyamadım" demiştim.

Horry: Endişeli değildik. Shaq sakatlansa gerçekten sıkıntı olurdu. Hepimiz Kobe oynamazsa (Kobe'ye laf sokmak için söylemiyorum) Brian Shaw, Rick ve diğerleriyle yerini doldururuz diyorduk. Shaq gibi bir uzunu çıkarırdığınızda kalan boşluğu doldurmak zor. Kobe'nin Jordan'ı ne kadar sevdiğini biliyorduk. Jordan böyle bir hastalığın üstesinden gelir, oynardı. Onun da bunu yapabileceğini düşündük, endişelenmedik.

Bryant: Katlanmak zorunda kaldığım en zor şeylerden biriydi.

Fox: Ben normalden daha iyi oynayacağını düşündüm. İnanılmaz bir konsantrasyonla yıllarca unutulmayacak bir maç çıkarır diyordum. Öyle olmadı. Shaq da erken faul problemine girdi. Zehirlenmeyle faul problemi üst üste geldi. Bizi bir seride yenebilecek kadar iyi olduklarını düşünmüyorduk. Bunu ilk maçta da göstermiştik. Onlara ilk maçı kaybettiren rehavet, bize de ikinci maça maloldu.

Cleamons: O zamanlar Shaq'la eşleşmekte zorlanıyorduk. Tam o sırada Divac hakemlere kendini acındırmaya başladı. Biraz temas alınca kendini bırakmaya, hücum faul çaldırmak için zorlamaya başladı. Shaq alçak postada canına okuyordu o da dedi ki "Böyle kocaman bir herifi nasıl savunacağım ki? Ya üstümden geçecek ya da üstümden geçecek." İşte bu yüzden hakemlere oynamaya başladı.



Phil Jackson: Shaq'ın L.A.'de oynadığı maçlarla Sacramento'da çıkan faul kararlarındaki tutarsızlık gayet ilginçti. İstatistiklere bakın. Divac Sacramento'da faulleri alıyordu, Staples'da o fauller blok oluyordu. Hakemler ev sahibi seyircinin yarattığı enerjiye dayanamıyordu. Objektif olmayı deniyor, olmaya çalışıyorlardı ama bu tip şeyler de oyunun bir parçası.

Lakers ikinci maçtaki serbest atış adaletsizliğine ve Divac'ın flop'larına takmıştı. Phil Jackson açık konuşuyordu: "Bir oyuncumuz 50 sayılık performansa doğru gidiyordu. Faul çaldırmayı bilen bir rakip onu oyundan attı. Vlade doğru zamanda doğru durumu yaratıp eski numaralarını yapmayı biliyor." Kings ise O'neal'ın hile açıklamalarını umursamadı. Adelman rahattı: "Bence, gerçek bir dünya şampiyonunun böyle şeyler söylemeye ihtiyacı yoktur." Bu sırada, Kobe'nin hastalığı üçüncü maç öncesi antrenmana çıkmasına engel oldu ve Sacramento da yarı final serisinde Dallas'a karşı ayağını burkan Stojakovic'ten mahrumdu. Ama Kings 103-90'lık etkileyici bir galibiyetle Lakers'ı şaşırttı. Maçta fark bir ara 27 sayıya çıkmış, eski şampiyon saha içi isabette %36'da kalmıştı. Webber ve Bibby toplam 50 sayı atmıştı. Christie 17 sayı, 12 ribaund, 6 asist, 3 top çalmayla her işe koşmuştu. Peja'nın yerinde de başka bir Avrupalı vardı: Hidayet Türkoğlu 14 sayıyla onu aratmadı.

Phil Jackson: Üçüncü maçta hava atışıyla beraber direksiyona geçtiler. Müthiş bir özgüvenle oynadılar. Hidayet önemli bir güçtü. Stojakovic'e alışkındık ama onu o kadar tanımıyorduk. Harika bir enerji ve çok canlı bacaklarla oynuyordu. Kings o zaman rahatlıkla ve çok iyi şut atan bir takımdı. Rick Adelman bunu yaptırmayı seviyor ve bu işte gerçekten harika.



Hidayet: Daha iki yıldır ligde olmama rağmen, takımdakiler o zaman yaptıklarımı çok beğeniyordu ve ne olursa olsun bana destek oldular. Yani tek yapmam gereken sahaya çıkmak ve elimden geleni yapmaktı. İşler bu şekilde kolaylaşıyordu. Ben de sadece bunu yaptım.

Christie: Savunmama çok güvenip hücumda gerektiği kadar agresif olamamıştım. O maç bunu düzelttim. Bunu düzelttiğimde böyle rakamları kolaylıkla yapıyordum. 20 sayı, sekiz ribaund, altı-yedi asist... Takımdakilerin söylediklerine katılıyorum, bütün seri böyle maçlar çıkarmam gerekirdi.

Shaquille O'neal (pivot, Lakers): Chris Webber 4 numaralarımızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.



Samaki Walker (forvet, Lakers): Webber jump shot'ını geliştirmişti, artık daha da ölümcül bir oyuncuydu. Harika bir pasördü ve sadece bu da değil, inanılmaz bir hücum oyunu vardı. Onu savunmanın çok zor olduğu yerlerde topla buluşturmayı biliyorlardı.

Turner: Webber koç için bir mucizeydi ve antrenör ekibine, taraftarlara oyun stilini yansıtan harika anlar yaşatmıştı. Pas yeteneği sayesinde herkes onunla oynamak isterdi. Pas atabiliyorsanız herkes sizle oynamak ister.

Phil Jackson: Maçın içinde kalmak bile çok zordu. Soyunma odasına geldiğimizde herkesin yüzünde "Vay be. Halletmemiz gereken işler" var diyen bir ifade vardı.

George: Önde olduklarında çok sert bir takımdılar. Ama maç yakın geçiyorsa ya da biraz geridelerse daha farklı bir oyun oynuyorlardı. Skorda kalamadığınızda yakalaması çok zor bir rakipti.

Bryant: Artık sıkılmıyoruz.

Madsen: Bazı anlarda kendi kendime Oğlum bu adamlar harbi iyi oynuyor. Bunları nasıl yenicez? dediğim anlar vardı.

IV. Big Shot Rob Günü Kurtarıyor

DÖRDÜNCÜ MAÇ, 26 MAYIS 2002

Dördüncü maçta Sacramento 24 sayı öndeyken Staples sessizliğe gömülmüştü. Samaki Walker'ın üçüncü çeyrek sonunda çaresizlikten gönderdiği üçlük farkı 14'e indirdi. Hakemler Sacramento'nun itirazlarına rağmen basketi saydı. O zaman kullanılmayan tekrar inceleme orada olsa şutun süre bittikten sonra atıldığı anlaşılacaktı.



Voisin: Kings'in seride kontrolü ele geçirip finallere gitmesine "şu kadar" kalmıştı.  NBA Finali ufukta gözüküyordu.

Christie: İlk yarı bittiğinde 20 sayı öndeydik.

Napear: Radyoda maçı anlatıyordum. Aynen şöyle dedim: "Burası Los Angeles Halk Kütüphanesi gibi." Çıt çıkmıyordu.

Albert: Samaki Walker'ın şutunun geç çıktığını söylemiştim. Basketi neden saydılar bilmiyorum.

Walker: O şutu sokacağımı düşünmemiştim. Sanırım hayatım boyu iki 3 sayılık şut attım, ikisi de girdi. Şanslı bir şuttu.

Phil Jackson: Soyunma odasına giderken bir şeye, bir kıvılcıma ihtiyacımız vardı.

Walker: Teknik olarak top hala elimde olabilirdi. Ancak üç yıl sonra pozisyonu inceledim. Neden bu kadar 
tantana çıktı hiç bilmiyordum. Tekrar izleyip ne olduğunu görünce durumu anladım.

Christie: Sayılmamalıydı. Momentumun değiştiği andı. Soyunma odasına giderken tutunacakları olumlu bir şeyleri olmuştu. Çünkü onları gerçekten öldürüyorduk.

Walker: Bence kesinlikle haklı. Böyle bir maçta, gerideyken ve kötü oynarken boynunuzdaki ilmeği gevşetecek o olumlu anı bekliyorsunuz.

Adande: O şut girmese, Robert Horry'nin şutunun hiçbir önemi olmayacaktı.

Lakers ikinci yarıda farkı kapatmayı sürdürürken Sacramento sonunda yavaşladı. İkinci yarıda sadece 34 sayı buldular. Kobe ve Shaq toplam 52 sayı atmıştı ama Lakers'ın en komple oyuncusu 18 sayı, 14 ribaund, beş asistle Robert Horry'ydi. Kariyerinin o döneminde kimse ona Big Shot Rob demiyordu. Büyük değişim son topta, Lakers iki sayı gerideyken yaşanacaktı.

Heisler: Oyuna dönmeyi başardılar. Geliyorlardı, geliyorlardı ve geliyorlardı.

Mitch Richmond (guard, Lakers): Phil'den çok şey öğrendim. Dört saniye süremiz kalmışken  "Tanrım, ne kadar çok süremiz var" dediğini hatırlıyorum. 13 yıldır oynuyordum, hiç dört saniye çok bir zamanmış gibi gelmemişti. O takım için dört, beş, altı saniye kaldığında çok sakin olurdu. Bizim için sonsuzluk kadar uzun gelirdi. Her şey yavaşlardı. Kendimize gerçekten güvenirdik ve o güveni aşılayan da Phil'di.




Horry: Kazanmak için üçlük atmayı hep tercih ederim. Her zaman bu tip bir adam olmuşumdur. Aslında set Kobe'nin Christie'ye karşı potayı zorlaması için çizilmişti.

Christie: Lakers'la oynadığımızda takımdakilere çoğunlukla "O bende" derdim. Kobe'yi tamamen durduracağımı falan hiçbir zaman düşünmedim ama ikili sıkıştırma istemezdim. Shaq pota altında kusursuzdu. Kobe dışarıda %50'ydi ve bunu kaldırabilirdik. Genellikle ona yapışıp şutu kaçırmasını sağlamaya uğraşırdım. Şanslıydık. Ben bunu yaparken, Vlade Portland karşısındaki Magic Johnson'a dönüştü. Topu sahanın karşısına atmaya çalıştı.



Divac: Lakers maçı, Batı Konferası finali, 1991. İkinci yılımdaydım. Bir sayı öndeydik, Terry Porter şutu gönderdi, Magic ribaundu aldığı gibi topu ters tarafa fırlatıp süreyi eritti.

O'neal: Aslında durumu eşitlemek için bir fırsatım vardı. Hemen zıplayıp Vlade'nin faul yapmasını engellemeye çalıştım ama yetişti ve faul atışını kaçırdım.

Divac: Shaq arkamdaydı ve Kobe turnikeye gidiyordu, şutu blokladım ve top boşta kaldı, ribaunda yetişemedim. Topu yere fırlatıp süreyi eritmeye çalıştım.

Bobby Jackson (guard, Sacramento Kings): Al şu kodumun ribaundunu. Bunu düşünüyordum. Panik yapma. Ribaundu al. İşte o da orada. Faulü al. Bizi yenmek için üçlük atmaları gerek. Shaq atarsa berabere olur.

Pollard: Son saniyelerde atılacak bir şut potadan uzaklaştırılmalı. Tipi onlara kaptırma. Vlade orada havadayken Shaq'la karşı karşıyaydı. Ya ondan topu uzaklaştırırsın ya da smaç yiyip faul atmasını izlersin.

O'neal: Sonra topu uzaklaştırmaya çalıştı ve tam olarak Robert'a uzaklaştırdı.

Divac: Resmen, Horry'ye harika bir pas atmış oldum.

Reynolds: Hala Horry'nin o pozisyonu çok kötü oynadığını düşünüyorum. İki sayı geridesiniz, 4 numaranız üçlük çizgisinin orada geziniyor. Kıçı panyaya vuruyor olmalıydı. Ne yapıyordu orada? Yarı sahaya mı kolluyordu?

Horry: Orada olmayı düşündüm. Çünkü maçı kazandıracak üçlüğü atmak istiyordum. Berabere bitti ve uzatmaya gidiyoruz mevzularını sevmem.

Phil Jackson: Böyle durumlarda onu bir güç üçlük çizgisinin gerisine çekiyordu sanki. Bunun olmasını istiyorduk da. Köşelerde, tepede bekliyordu. İşte oradaydı. Seriyi kurtaran şuttu. Bu enerji patlamasına ihtiyacımız vardı.

Turner: Robert Horry'nin elinde bir mıknatıs var gibiydi. Top direkt ona gitti. Biraz yana düşse bizden biri topu alabilirdi.

Horry: Top mükemmel biçimde elime geliverdi.

George: Mükemmel bir bounce pastan daha iyiydi. Daha iyi bir göğüs pas atmaya çalışsa bu kadar iyisini atamazdı.

Heisler: Dokuz kişi potanın altında ve Rob Tanrı topu ona fırlatacakmış gibi yayın orada bekliyor.

Christie: Vlade 100 kere denese böyle iyi bir pas atmayı beceremezdi.

Reynolds: Webber'ın hakkını yemeyeyim, top ortaya düşünce iyi reaksiyon verdi. Gerçekten o şutu zorlaştırdı.

Christie: Şut bozmak için birine koştuğumda rakibi gerçekten korkutamayacaksanız elinizi kaldırmanın iyi bir şey olmayabileceğini fark etmiştim. Bazen sadece eğilmeli ve yanından geçip gitmelisiniz. Bu kafalarını daha çok karıştırıyor. Eliniz havada olunca onlara bir ölçme noktası veriyorsunuz.

Richmond: Topun elinden çıktığı anı görebiliyorduk. Bu... Bu muhteşem bir şeydi be!



Gerald Wallace (forvet, Kings): Topun potaya gitmesi asırlar sürecekmiş gibi geldi.

Fox: Girdi ve o an... O an boğuluyormuş gibi hissettik, havaya fırladık.

Reynolds: İlk çocuğumu hurdaya dönmüş bir arabanın içinde görmüş gibi hissettim.

Richmond: Sanırım Horry'ye en hızlı koşan ben oldum. Kenardan uçuşa geçip ona kocaman sarıldım.

George: Bize maçı elleriyle verdiler. Tersi olsa iş bitmiş olacaktı. O şut olmasa yedinci maç falan olmazdı.

Divac: Onu ve Lakers'ı baskı altına almak için bir şaka yaptım ve şanslı bir şuttu dedim. Ama Robert'ın harika bir şutör olduğu ortada.

Steve "Snapper" Jones (yorumcu, NBC): Kings yapması gereken her şeyi yaptı. Ortayı doldurdular, top havadaydı, dışarı sektirdiler. Kings, Lakers'ı yenecekti, turu da geçecekti ama top Horry'ye gitti. Eli çok sıcaktı ve şutu soktu. Big Shot Bob lakabını almasına sebep olan pozisyonlardan biri de buydu.




Christie: Oğlum büyük bir Kobe hayranı. Yani evim Kobe ve Lakers'la alakalı şeylerle dolu. Ona Horry'nin Chris üzerinden attığı şutun posterini de aldım, imzalattım, duvarında duruyor. O fotoğrafa her gün bakıyorum, Webb gerçekten uzuyor. Parmakları uzuyor, oraya ulaşmaya çalışıyor... Ama Vlade resmen mükemmel bir 
pas atmış.

Cleamons: Kazanmak için hem iyi hem şanslı olmalısınız. Kazanmamak için de biraz şanssızlık, talihsizlik gerekli. NBA Finali'ne  bu kadar yaklaşmışken Batı Konferansı'nda ikinci olmakla şampiyon takım olmak arasındaki fark bu kadar küçüktü.

Jones: Sporda herkesin görmezden geldiği unsur şans. Şampiyon olmak için biraz olsun şanslı olmalısınız. Kings her şeyi doğru yapmışken, doğru sonucu  alamadı. Bu, şans.

Bibby: Top girdi işte ve kalbim kırıldı. En azından eve dönüyoruz diye düşündüm. Ligin bu döneminde oynayabileceğiniz daha iyi bir yer olamaz.

Divac: Bu bir play-off serisi, önünüze bakmalısınız. O maçta olmuş bitmiş bir şeyi değiştiremezsiniz.

Reynolds: Bir keresinde Horry'ye "O şut bana yeni bir çatıya ve başka pek çok şeye maloldu" dedim. "Umurumda değil" dedi. Buna saygı duyuyorum.

Slimani


— Yok be hacı, altımızdaki minibüse aldanma. Biz de asgari ücrete çalışan adamlarız sonuçta...

Nerden Nereye 149