Kırmızı, Beyaz ve Bronz: Amerikan Basketbol Milli Takımı'nın Çöküşü ve Yeniden Doğuşu (4. Bölüm)


(İlk üç bölüm için:)

Bölüm 3: "Bir kültür yarattık"

Atina'da altına ulaşamamanın neticesinde, Milli Takım'da bazı sıkıntıların olduğu açıktı. Dünya, onları yakalamıştı. Artık Birleşik Devletler, 12 All-Star'ı bir araya getirip, onların zaferi getirmesini bekleyecek konumda görünmüyordu. Ama bu sadece saha içinde hallolacak bir şey değildi; takımın etkisi, hem yurtiçi, hem de yurtdışında azalmış vaziyetteydi. 

Amerika takımı, prestij kaybına uğramıştı. Dream Team aurası silinip gitmişti. Milli takım, Atina'da ülkelerini temsil etmek isteyen oyuncular bulmakta zorlanmıştı. Eğer Birleşik Devletler tekrar basketbol dünyasının zirvesini geri almayı umuyorduysa, yapılacak işleri olduğunu biliyorlardı. 

Stern: Neredeyse ülkeni temsil etmenin anlamsız hale geldiği bir ortam oluşmuştu, ve milli takımın için oynamanın tekrar havalı bir şey olmasını sağlayacak şeyler yapma kararı almıştık.

Jackson: Yunanistan'ın ardından her şey incelemeye alınmıştı. Her şey  değerlendirme altındaydı: oyuncu seçimi, antrenman, ihtiyacımız olan, bizi uluslararası başarı seviyesine ulaştıracak ve bunu sürdürecek oyuncu tipi.

Stern: Jerry’nin (Colangelo), 2004 Atina sonrası nasıl seçildiğini size anlatacağım. Buna NBA’e karşı olan tutum çok kötü olduğunda, bir şeyler yapmalıyız diyerek karar vermiştik.

Granik: Amerika Basketboluyla alakalı insanlara takım oyuncularının komite tarafından seçilmesi yerine, ki 92’den beri bu böyleydi, gerçekten başka birini bulmayı denemeyi ve bu kişinin de koçların kendisinin genel menajerliğini kabul ettiği ve takım üzerinde tartışmasız otorite olan ve en azından oyuncu seçimi konusunda birinci ses olarak kabul görecek bir lider olması gerektiğini önerdik.

Tooley: Bir genel menajer getirmek hakkında konuştuk. Kanada hokey takımının Wayne Gretzky'yi programın başına getirip denetleme yaptırmasını hatırlattım -- buradakinin benzerini.

Stern:  Yapının başına getirmek için en uygun kişinin Jerry Colangelo olacağını düşündük.

Tooley: Kimsenin Jerry ile bir sıkıntısı yoktu ve herkes Jerry'nin profesyonellerle ve kolej oyuncularıyla açıkça uyumlu, itibarlı biri olduğunu hissediyordu. Aynı zamanda lise sıralamalarını da dikkate alan bir isimdi.

Stern: Jerry, bütün basketbol çevrelerinde saygı uyandıran biriydi.

Nelson: Jerry ile Phoenix'te 3 yıl boyunca çalışma memnuniyetine eriştim ve size onun spor yöneticileri arasında standardı belirleyen kişi olduğunu söyleyebilirim. İpleri elinden bıraktığı zaman, bence, birçok kişi rahatlayacaktır.

Jackson: Jerry ikonik bir NBA figürü -- çok çok iyi bir lider, çok zeki, yenilikçi ve Amerikan basketbolu hakkında tutkulu biri.

Stern: Onu çağırdım ve "Hey Jerry, harika bir fikrim var. Ne düşünüyorsun?" dedim. Hemen evet diyip demediğini ya da "Sana döneceğim" dediğini hatırlamıyorum, ama eğer bana döneceğini söyleseydi, blöf yaptığını anlardım, çünkü o, bu iş için yaratılmıştı.

Ford: Onu arıyorduk ve dolaylı olarak, bilmese de, o da bir nevi bizi arıyordu.

Colangelo: David kontrolü ele aldı ve beni aradı. "Bak, bütün milli takım programını yeniliyoruz, başına geçmek ister misin?" dedi. Ve benim cevabım şu oldu: "David, bunu yaparım, ama bazı şartlarım var." İlk şartım, özerklikti. Yani koçları seçmek, oyuncuları seçmek, ve şunu söyledi: "Tamam. İkinci şartın nedir?" Ben de şunu dedim: "Bütçe hakkında olumsuz bir şey duymak istemiyorum."

Ford: Mart 2005'te, Jim Tooley ve ben Phoenix'e, Jerry'nin ofisine gittik. Bütün günü onunla geçirdik. Bizim hakkımızda sorular soruyordu. Takımı nasıl bir araya getirdik? Bu ne anlama geliyor, o ne anlama geliyor? Ne doğru gitti, ne yanlış gitti? Nasıl bir tecrübeydi? Yalnızca öğrenmek istiyordu.

Colangelo: Temel olarak, profesyonel sporlardaki deneyimime dayanarak benim için gayet açıktı ki, bir nevi baştan başlamaya, kültürü değiştirmeye ihtiyacımız vardı.

Tooley: Kültürümüz yoktu. 92'den beri yaptığımız, All-Star takımları kurmak ve oyuncularla takımı parlatmaktı. Milli takım programı yoktu, devamlılık yoktu, kültür yoktu. Jerry geldi ve biz bir kültür yarattık.

Ford: Bir buluşma ayarlanmasını istedi: Eski koçlar, oyuncular, herkes. Herkesi bir araya getirmek, takım hakkında konuşmak, insanlardan ne düşündüklerini duymak ve bir şeyler öğrenmek istiyordu. İşte o zaman kiminle anlaştığımızı fark ettim. Jerry büyük düşünüyor, ve büyük davranıyordu; böylece büyük sonuçlar alırdınız.

Colangelo: 1960'tan bu yana çalışmış olimpik koçları bir araya getirmek için Chicago'da bir buluşma ayarladım; sadece iki tanesi gelemedi. Böylece Michael Jordan, Larry Bird ve Jerry West'i de içeren, eski koç ve oyunculardan mürekkep, harika bir grupla eskiyi ve o anı konuştuk.

Tooley: Michael Jordan oradaydı, Dean Smith, John Thompson, Lenny Wilkins, Larry Bird bir oyuncu olarak oradaydı, (Clyde) Drexler, Chris Mullin...

Ford: Jerry West, çok duygusal bir şekilde, milli takımın (kendisi için) öneminden bahsetti. Şöyle dedi: "Evimde, duvarda asılı olan tek forma, ABD forması. Ruslar'a karşı oynamak için sabırsızlanırdım." Kardeşi ordudaydı, ve kendisi de bir olimpik sporcuydu; düşünceleri bunlardı.

Colangelo: Her biriyle olimpik deneyimleri hakkında konuştum, ne gördükleriyle ilgili görüşlerini aldım, ne yapılması gerektiğini dinledim. Koçlar hakkında konuştuk, oyuncular hakkında konuştuk.

Tooley: Neye ihtiyacımız olduğu hakkında konuştuk, nasıl oynamamız gerektiği hakkında, kimlerin koç adayı olduğu hakkında; ve Koç K'nın (Mike Krzyzewski) ismi ortaya çıktı.

Colangelo: Dean Smith'in şunları dediği an sürrealdi: "Bakın, bu işi alıp da hakkını verebilecek saygınlıkta tek bir kolej koçu var, o da Koç K." Ki kendisi, onun en büyük rakibiydi.

Mike Krzyzewski: Dean Smith'i asla düşmanım olarak görmediğimi biliyorsunuz --kariyerimin ilk yıllarında görmüş olabilirim, evet--, ama daha sonraları, Dean Smith, benim için harika bir dost oldu; Michael Jordan, keza öyle. İşin aslı şu ki, herhangi bir sporda herhangi birinin başına gelebilecek en iyi şey bu seviyede bir destek almasıdır. Sana inanmaları ve güvenmeleri… Ne zaman bir kişi sana bu derece güvense, bu, bu harika bir şey.

Stern: Coach K, repütasyon açısından hem uluslararası basketbol birliğinde hem de ABD basketbol topluluğunda eşsizdi. Birçok iyi oyuncunun onun adına oynamak isteyeceğini düşündük.

Krzyzewski: Jerry Colangelo bana sorduğunda ilk olarak eşime danışmam gerektiğini biliyordum, ama bundan daha büyük bir onur olamayacağını da. Bana güvenilmesi, “seninle yan yana çalışıp bunu inşa edeceğiz” denmesi ve hep birlikte bu işin devam edecek olması benim adıma büyük bir tecrübeydi.

Colangelo: Dünya üzerinde olan en iyi uygulamalara baktım, Arjantin ve İspanya gibi. Ulusal takım kadrosu seçme açısından güzel poliçeleri vardı, bizim düştüğümüz ülkenin All-Star kadrosunu oluşturma hatasına düşmemişlerdi.

Tooley: Başlangıçta Jerry, belli isimlere gitmektense, bir oyuncu havuzu belirlememiz gerektiğini söyledi. Değişken olacaktı. Kadroya girecek ya da çıkacak oyuncularımız olacaktı. Bazı oyuncular uygun olmadığı gerekçesiyle ya da sakatlık mazeretiyle çıkabilirdi. Kadronun değişken olmasını istiyorduk.

Tomjanovich: Milli takımda iki ayrı dönemde görev aldıktan sonra, camiadaki bütün arkadaşlarıma bu işin ne kadar zor olacağını söylemek ve öyle herhangi birini takıma alamayacaklarını bilmelerini isterim. Gerçek bir takımınız olmalı.

Jackson: Oyuncu seçimi, bir uluslararası maçta göstermeleri muhtemel olan performansa göre belirlenmişti.  Bunu yeterince anlatamayabilirim: pick-n-roll savunması yapabiliyorlar mı, orta mesafe şutları var mı, üçlük sokabiliyorlar mı, pick-n-roll oynayabiliyorlar mı, potayı koruyabiliyorlar mı, hepsine baktık.

Jasikevicius: Bence hangi oyuncuların Avrupa basketboluna ya da uluslararası basketbola uygun olduğunu anladılar, hangi oyuncuların uluslararası basketbolda zorlandığını anladılar. Bence "Hadi 12 All-Star'ı bir araya getirelim" kafasına karşı bir çözüm bulmaya başlamışlardı.

Colangelo: İşin sonraki safhası, her oyuncuyla birebir görüşmek, ne yaptığımı açıklamak, bunu niye yaptığımı anlatmak, onlardan ne istediğim, ve olumlu bir şekilde bu tip, daha sonra olumlu etki yaratacak şeyleri konuşmak oldu. Yaptığımız buydu.

Anthony: Jerry ile olan konuşmamı hatırlıyorum. Wizards'la oynamak için DC'deydik, ve oraya geldi. Hotelde tanıştık; plan ve diğer oyunculardan, herkesi bir araya getirmekten bahsediyorduk; bir nevi, Milli takımla ilgili her şeyi baştan kurmaktan.

Kidd: Bana, benim takımdaki rolümü nasıl gördüğü ve bunun hakkında ne düşündüğüne dair planından bahsetti, ve bence Jerry hakkında söyleyebileceklerim şunlar: Hedefine direkt ateş ediyor, ona güvenebilirsiniz, ve ne diyorsa arkasında duruyor.

Miller: Bence oyuncularla görüşmesi ve onları ikna etmesi, Jerry'nin itibarını arttıracak bir şey: "Bulaştığınız şey bu, ve eğer programın bir parçası olacaksanız, böyle bir şeye dahil olacaksınız." Dümenin başındaki adamla konuşabildiğiniz zaman, sanki bir tutam takımın sahibiymiş gibi hissediyorsunuz.

Tomjanovich: Jerry Colangelo görevi devraldığında sistem değişmişti ve artık daha fazla iletişim vardı. Jerry, yıl içinde bütün oyuncularla görüşüyordu, bir sürü kişiyle ve söz sahibi koçlarla temasta kalıyordu, hepsi iletişim halindeydi, ve böylesi çok daha iyiydi.

Anthony: Bence takımı bir araya getirme şekli ve o süreç; Jerry Colangelo tüm vaktini vererek ve herşeyi bir araya getirerek harika bir iş başardı.

Kidd: Bence Colangelo'ya ve yaptığı işlere baktığınız zaman, o bir rekabetçi ve işe getirdikleri zaman, onun ruhu ortalığı esir almıştı. Kararlı olmak, devamlılık göstermek, Koç K’nın göreve sadece tek seferliğine değil de istikrara dayalı bir şekilde getirildiği bir sisteme sahip olmak, benim düşünceme göre onlar tarafından istenen güvenildiğini ve herkesin anlayacağı bir sisteme sahip olduğunu göstermekti.

Breen: Jerry Colangelo'nun yaptığı, orayı bir güven ortamı haline getirmekti, ve diğer yıldız oyuncularla bağ kurabildiğiniz, Olimpik altın madalyanın Amerikan oyuncular adına olduğu kadar diğer dünya oyuncuları için de ne anlam taşıdığını anlayabildiğiniz bir ortam olmuştu.

Sheridan: Colangelo, biraz küstah bir şekilde gelmişti. "Japonya'ya gideceğiz, Dünya Şampiyonası'nı kazanacağız, Olimpiyatlar'a kalacağız, ve ait olduğumuz yere geri döneceğiz" dedi. Hepimizin bildiği gibi, işler tam olarak öyle yürümüyor.

Anthony: 2006'da, Dünya Şampiyonası'ndan elenmiştik; yani bu, Milli takım oyuncuları için başka bir hançer yarası demek oluyordu.

Tooley: Hayatımdaki en canlı hatıralardan biri, Yunanistan'a yarı finalde kaybettikten sonra, Carmelo Anthoy'nin soyunma odasında söyledikleriydi: "Ouv. Şimdi Venezuela'ya gitmek zorundayız." 2008 Pekin olimpiyatları için elemelerin yapılacağı yerdi Venezuela. O söyledikleri gösteriyordu ki,  bu işin içindeki herkes, neyin parçası olduklarını biliyordu.

Sheridan: Jerry için mütevazi bir kayıptı. Koç K için de keza. Olumlu tarafından bakarsak, bundan ders çıkardılar. Bir adım geri attılar, aynada kendilerine baktılar ve şöyle dediler: "Biliyorsun, düşündüğümüzden daha zor olacak. O zaman hadi bundan ders çıkaralım ve bunun üstüne bir şeyler yaratalım."

Tomjanovich: Hemen hemen her zaman tecrübe kazanarak öğrenmek zorundasınızdır, ve onlar da öyle yaptılar. Gerçekten olumlu bir programa dönüştü.

Miller: Altın madalya kazanmamış olsak bile (Dünya Şampiyonası'ndan bahsediyor), bence oyuncular sonraki yıl, yerleşmekte olan kültürün nasıl bir şey olacağını bilerek geleceklerdi.

Stern: Şunu açıklığa kavuşturalım ki, arkanızda bayrak varken oynarsanız, bundan fazlasıyla gurur duyarsınız. Milli takımın durumu bu değildi, ve özellikle Arjantin’e veya Brezilya’ya veya İspanya’ya kıyasla hiç değildi. Onların yaklaşımı bu yöndeydi. Altın madalyayı kazansın veya kazanmasınlar, ülkeleri adına oynadıkları için kendilerini iyi hissettirmenin daha önemli olduğunu düşünüyordum.

Nelson: Uluslararası platformda NBA harici oyuncularla yer almamızla caka sattığımız bir dönem vardı, ve bu pek iyi karşılanmadı. Kendimize fazla güveniyorduk.

Tooley: O zaman dilimi içerisinde takımımıza görgü kurallarını öğretme anlamında iyi bir iş çıkaramadık, nasıl bir elçi olunur, rakiplere nasıl saygı duyulur, uygun şekilde nasıl hazırlanır... İnsanların, ülkemizin bizi desteklemesinden emin olmamız gerekiyordu.

Miller: En sevdiğim nokta, saha içinde ve dışında bir kültür değişimi yaratmaya çalıştık, ve Jerry ile Koç K bunu çok net bir şekilde başardı.

Ford: Koç K bir kültür eksperi. Bir kültür yaratmakta ve insanları ne yaptıklarına inandırma konusunda üstüne yok; ve onları ne yaptıklarının farkında kılıyor. Orduyla buluşma fikrini bulan kişi oydu.

Stern: Koç K ve Jerry, oyuncular ve acemi askerler arasında bir buluşma ayarladı. Ülkeni temsil etmenin nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyorduk. Bu adamlar ülkelerini temsil ediyorlar, savaştalar, siz çocukların ülkenizi iyi bir şekilde temsil etme şansınız var ve bence bu çok verimli olmuştu.

Miller: İnsanlar sürekli "Milli takım formamı çok seviyorum" diyip duruyordu, ama biz Kore'deki askerleri ziyarete gidip, onların ne kadar heyecanlı olduğunu görene dek bunu tam olarak anlayamadılar. Bence bu, oyuncuların ülke ile ordu arasındaki bağı anlamasına yardım etti ve buna biraz sahip çıktılar.

Jackson: Jerry'nin felsefesi, Koç K tarafından, şaşılacak bir kusursuzlukta vücuda getirilmişti. Onu harekete geçiren tutku, Birleşik Devletler'i temsil etmekle birlikte yükselmişti;

Breen: Bence Milli takım bu işi tekrar önemli hale getirerek mühim bir olaya imza attı; tekrar burayı oynanmak istenen bir yere dönüştürdüler ve parçası olunmak istenen bir yapı oluşturdular. Bence yapılan en önemli şey, zihniyeti değiştirerek, ülkeleri için gelip oynamanın ne kadar mühim olduğunu vurgulamaktı.

Tomjanovich: Bence (Koç K ve Colangelo), --ki abarttığımı sanmıyorum-- bence onlar halk kahramanı gibi bir şeyler.



Bölüm Dört: "Kendimizi affettirmiş gibi hissediyorduk"

Colangelo ve Koç K, bir parçası olmanın ayrıcalık haline geldiği bir sistem yarattı ve 2008 Pekin Olimpiyatları'ndaki takım, NBA'in en iyileri tarafından oluşturulmuştu.

Dört oyuncu, 2004 ekibinden kalmaydı: Hepsi All-star kalibresinde yetenekler olan, Dwyane Wade, LeBron James, Carmelo Anthony ve Carlos Boozer. Jason Kidd, Atina'yı diz sakatlığı sebebiyle kaçırdıktan sonra, ikinci olimpiyat oyunları için dönüyordu. Chris Paul, Chris Bosh, Dwight Howard, hepsi formlarının zirvesinde şekilde takıma atılıyordu. Ama en büyük ekleme, açık ara, Kobe Bryant'tı.

Milli takım, İspanya'yla finali oynamadan önce, grup aşamasını ve sonraki turları, maçları ortalama 30.2 sayı farkla kazanarak geçti. 

Sheridan: Telafi gerekiyordu ve onların istediği şey de buydu.

Tooley: Canlı izlediğim en iyi basketbol maçlarından biri, ABD-İspanya finaliydi; inanılmazdı.

Pau Gasol: Çok çekişmeli bir maçtı, birçok kez liderlik el değiştirdi. Yumruklar yiyorduk, ama yere düşmüyorduk. Son dakikalara ve Kobe kontrolü alana kadar, gerçekten oynaması zevkli bir maçtı.

Miller: Bence 2008 takımının bıraktığı mirasta, İspanya ile oynanan o harika finalin --ki muhtemelen gelmiş-geçmiş en iyi final, rekabet açısından-- büyük payı var. Büyük oyuncular tarafından ortaya konan büyük oyun. Hepsi İspanya potasında biten olağanüstü birkaç Kobe ve LeBron, birkaç da D-Wade oyunu hatırlıyorum.

Gasol: 2004'te asıl adamlarını getirdiklerini düşünmüyorum, onlar (ligdeki) en üst düzey oyuncular değillerdi. 2008 ve 2012'de gerçek kadroyu getirdiler. Farkı yaratan buydu.

Tooley: Herkes bunun büyük bir şey olduğunu biliyordu ve bir şekilde "Redeem (Kurtarıcı) Team" olarak etiketlenmiştik. İspanya'yı yenip şampiyon olduğumuzda, ilk kez eğlencenin rahatlamaya üstün geldiğini hissetmiştim.

Miller: Bence (bu lakap) onlar için cuk oturmuştu. "Dream Team"den ne daha az, ne daha çok uygun.

Kidd: "Kurtarıcı Ekip"in bizim için harika bir isim olduğunu düşünmüştüm, çünkü biz dünyaya, takım halinde ve üst seviyede oynayabileciğimizi göstermeyi istemiştik.

Breen: Müthiş bir arkadaşlık vardı ve bence onlar gerçekten ""Biz en iyisi olarak hakiki yerimizi geri almak adına buradayız" düşüncesiyle birbirlerine bağlanmışlardı ve bu bence gerçekten onları bir araya getirdi.

Miller: 2008'de bunu gerçekten hissettim, 2004 enkazının ardından, ortada daha güçlü bağlar vardı, daha güçlü bir oyun ortaya konuyordu, daha bir ciddiyet bulunuyordu -- ve tekrar, 2004'te gayriciddi bir durum olduğunu sanmıyorum, ama bence bu adamlar bu işi bitirmek için biraz daha tahrik edilmişlerdi.

Kidd: Dört sene öncesine kıyasla değişen şeyin oyunu en üst seviyede oynamak olduğunu düşünüyorum. Ama bu sefer doğru şekilde oynamak istedik ve sadece bir kişiye dayalı oynamadığımızı, bir takım olduğumuzu göstermek istedik.
Sheridan: Bu oyuncular için, tam bir rahatlama ve mutluluk hissiydi; ve gurur ve kutlamalarının hakikiliği.



Ford: Bu gerçekten, gerçekten onlar için anlamlıydı.

Anthony: 2008'deki gibi bir takım yarattığınızda, etraftaki herkesten heyecanlanıyorsunuz, çünkü her bir kişi, farklı bir şey ortaya koyuyor ve rakiplerin güçlü ve zayıf yanlarını anlamak için yollar buluyorsunuz.

Kobe Bryant: Bence takım olarak ortaya koyduğumuz anlayış, altın madalyadan çok çok daha önemli ve kayda değer bir şeydi. Ülkeni temsil etmek, ve ülkeni doğru şekilde temsil etmek. Güzel bir deneyimdi, çünkü birçok genç oyuncumuz vardı, bir sürü. Bence Koç K ve Colangelo bu kültürü  yaratarak harika bir iş başardılar.

Breen: Bence dünyadaki en iyi oyuncular açısından standardı belirlediler, NBA'deki en iyi oyuncular bu takımdaydı, ve hepsi kendi bireysel oyunlarından fedakarlık ederek, sadece yeteneğiyle karşısındaki oyuncuya üstünlük sağlamak isteyen yıldız değil de hep bir arada bir “takım” olmayı becerdiler.

Kidd: Bence olay Koç K ile başladı. Bence takım olmaya başlayacağımız ilk günden oluşmaya başladı, bütün ihale tek kişinin üstünde olmayacaktı, birbirimizi motive edecek ve eğlenecektik.

Tooley: Takım inanılmazdı --inanılmaz bir takım-- ve harika bir seriye imza attık.

Ford: Bu oyuncular için sihirli bir şeydi, çünkü sahip oldukları her şeyi bu işe adamışlardı.

Anthony: Bir nevi borcumuzu ödedik gibi hissediyorduk. Biliyorsunuz, uluslararası anlamda, takımın dibe vurmasına sebep olmuştuk. Dünyanın geri kalanı bizi yakalayacakmış gibi hissediyordu, biz de gidip 2008'de kazandık; kazandık ve hatamızı telafi ettiğimizi hissediyoruz.

Üç


  Özhan Canaydın, Lucescu döneminde kulübe başkan olduğu zaman, ligin bitmesine sekiz hafta vardı. Dört hafta kala ise takım liderdi. Şampiyonluğa sadece dört maç vardı. Galatasaray bir kez daha şampiyon olursa, formasına üçüncü yıldızı takacaktı. Başkan Canaydın, forma satışından para kazanmak için erken hazırlık yaptı. Dört hafta kala üç yıldızlı formalar hazırlandı. Yanındki yöneticiler kendisin uyardı. "Sayın başkanım, ya şampiyon olamazsak bu formaları ne yapacağız?" dediler.
  Ama başkanın formülü hazırdı. Eğer Galatasaray şampiyon olamasaydı, formalar Makedonya'ya gönderilip, buradaki Galatasaraylı taraftarlara dağıtılacaktı. Türkiye'de hiç kimse üç yıldızlı formaları göremeyecekti.
Galata Sarayı Efendileri, Halil Özer, sf. 336.

Birincisi, O dönemden hatırladığım (ilaveten biraz eski fotolara bakınıp, akranlarıma da sorduğum), maç sonu giyilen üç yıldızlı "tişört"ler, forma değil. İkinci olarak, rahmetli Canaydın'ın tekstilci olduğunu hesaba katınca da, yukardaki cümlelerde asıl kastedilenin tişört olduğunu anlarız.