Çeviri: Saha Görüşü


(Oriinali, şurada.)

29 Kasım tarihinde, 57 yaşındaki efsanevi rap ikonu Kurtis Blow'un kalbi durmuş, ve beş dakika kadar nefessiz kalmıştı. Sonrasında yeniden hayata döndü, turnesine ve her zamanki gibi ortalığı sallamaya devam etti. Buna rağmen --belki de özellikle bu yüzden-- çığır açıcı, 80'lerin yol gösterici rap ikonu hâlâ aramızda, ve ona sadece müziğe değil, basketbola da yaptığı katkılar için minnettarız. Kurtis Blow olmadan, hip-hop'ın bizim bildiğimiz şekliyle varolmayacağı kesin; ama aynı şeyi basketbol için de söyleyebiliriz.

1984 yılında Blow, "Basketball"u yayınladı. Bu, Magic ve Bird'den Willis Reed, Earl Monroe ve "33 Numara, adamım Kareem ilk 5 başlıyor"a dek herkesi anarak, oyunun geçmişinin ve bugünün kutlamasıydı. Şöyle diyordu: "Orada idiysen bana söyle, Wilt'in 100 attığı gece."

"Basketball"un çıktığı yıl, lig Magic ve Bird'ün ilk kez karşılaştığı final serisiyle birlikte o can çekişen vaziyetinden kurtulup, hızlı yükselişine yeni başlamıştı. Bunun basketbol tarihinde nasıl bir tarihi dönüm noktası olduğuna dair bir fikir vermek için, henüz umut vaad eden çaylak Jordan'dan kimsenin söz etmediğini söylemek gerek. Ama Jordan'ın pazarlama sihri olmadan bile, Kurtis Blow'un şarkısı, dönüm noktası olarak görülebilecek --ve o tür şarkıların az görüldüğü bir dönemde çıkmış-- bir rap hitiydi. Şarkı, Blow'un memleketi Harlem'in ötesinde geniş bir kitleye ulaşmakla kalmadı; sadece birkaç mil uzakta yaşayan, ama bambaşka bir dünyaya mensup olan kişiler tarafından da benimsendi: Mesela yeni NBA komisyoneri David Stern. "Basketball", NBA ve hip-hop arasındaki son derece kârlı ve bazen çok huzursuz bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Stern "Basketball"u tanıtım videolarında kullandı ve lig için önemli bir konumda kaldı; şarkı, daha sonra 2K12 isimli basketbol oyununun soundtrack'inde yer bulunca, yeni nesil tarafından da duyulmuş oldu.



Ancak NBA'in "Basketball"u kabul ve tanıtımının, bir pazarlama birleşiminden daha büyük sonuçları oldu. Birçok çocuğun --buna ben de dahil-- hip-hop'ı keşfine sebep oldu. 10. yaş günümde, sadece "Basketball"u dinlemek için Ego Trip albümünü almıştım; sonra geri sarıp tekrar dinledim. Bu süreçte, nakaratlarıyla beraber, klasik "Aj Scratch" ve Reagan dönemindeki siyah şehir yaşamı ile iletişim kuran ilk şarkılardan biri olan "8 Milyon Öyküleri"nin de içinde bulunduğu diğer şarkılara abayı yakmıştım: "Çıplak şehirde 8 milyon hikaye, bazısı buz gibi soğuktu ve acımasızca anlatıldı." Bu şarkıya, kariyerine "Kurtis Blow'un oğlu" olarak başlayan Run-DMC'nin Dj Run'ı eşlik ediyordu. Ve Run-DMC'yi öğrendiğimde olaya dahil olmuştum; kendimi yalnız hissetmiyordum.

Kurtis Blow'un sentezi ve NBA'in popülaritesini patlatması, farkında olmadan bir genç jenerasyonu hip-hop'a yönlendirmişti. Kurtis Blow'un Harlem'i küreselleşiyordu ve buna aracı olan da David Stern'ün oyunuydu. Ama "Basketbol" yalnızca oyuna bakışımızı değiştirmedi. Oyunun kendine bakışını da değiştirdi. David Stern'ün pazarlama gurularından aynı yılın sonraki aylarında Air Jordan'ı tasarlayan mühendislere, bu ligin --1979'da final serisi televizyonda banttan verilen lig-- 80'ler ve ötesinde "cool"un tanımını yapacağını görmüşlerdi.

Bugün hepsi çok açık görünüyor. Ancak, basketbol ve spor ayakkabı endüstrisinin yalnızca birkaç yıl önce Güney Bronx'ta ortaya çıkmış olan bir siyah müzik tarzını küresel dominasyon için kullanacağı fikri, o zamanlar için gülünecek bir şeydi. Böyle bir vizyon için göt ister. Aynı zamanda, siyah müziği ve büyük şirketler bir araya geldiğinde bu çok sık görüldü: Sanat formunu zenginleştiren insanlar haricinde, herkese sömürü. Ya da başka bir deyişle, NBA/hip-hop imparatorluğu, Kurtis Blow'un yetenekleri olmadan, vücut bulamazdı -- ya da bildiğimiz şekilde olmazdı. Eğer basketbol ve hip-hop'ın kesişiminden zengin olan herkes, Kurtis Blow'a kazançlarının yüzde 1'ini verse, Blow, günlerini altından bir sarayda geçirebilir. Ki eğer öyle olsaydı bile bir sahne bulur, amfiyi patlatır, fişleri söker, ve oradan hızla uzaklaşırdı.

0 yorum: