Red Dead Redemption II tarihe geçti mi? (Spoiler'sız)


Bilindiği üzere Red Dead Redempiton, 26 Ekim 2018 tarihinde dünyanın her yerinde satışa sunuldu ve önceden sipariş eden kişiler için indirilebilir hale geldi. Oyunu geçtiğimiz günlerde bitiren biri olarak genel bir inceleme yapmak istedim. Herhangi bir spoiler vermeyeceğim için rahat rahat okuyabilirsiniz.

Red Dead Redemption 2, açık dünya-RPG-aksiyon-macera oyunu. Vahşi batı temasını işleyen oyunun hikayesi 1899'da geçiyor. Red Dead Redepmtion'un 1911'da geçtiğini hatırlarsak, RDR 2, ilk oyundan 12 sene öncesini konu alıyor. Oyundaki ana karakterimiz Arthur Morgan. Akıl hocamız Dutch van der Linde'in önderliğinde içinde bir düzine kanunsuzun bulunduğu bir çetenin üyesiyiz. Bu kısa bilgilerin ardından incelemeye şöyle başlamak istiyorum:

Oynadığım açık dünya oyunları arasında en uzun hikayeye sahip oyunlardan birisi oldu RDR 2. 2010 yılında çıkan RDR'nin baş karakteri John Marston yerine Arthur Morgan ile oynamak ve Arthur'un karakteristik özellikleri oyuncuyu gerçekten içine çekiyor. Arthur, John'a göre daha sert bir adam. Bir bakışıyla bile birçok kişiyi korkutabiliyor. O 'badass' dediğimiz (Türkçe karşılığının bulunmadığı o kelime) tabire tam olarak uyuyor. Ki Western temalı bir oyunda o kirli-sertliği görmek işle daha bir gerçekçilik katıyor (Western dünyasında sert ve tavırlı olma durumu). Fakat tüm bu sertliğine rağmen Arthur gerçekten kötü mü yoksa iyi bir insan mı? Bunu anlamak ve daha doğrusu karar vermek de oyuncuya düşüyor (Bu konuya daha sonra geleceğiz).



Oyunun açık dünyasından bahsetmek gerekirse... Açık dünya gerçekten çok büyük... Ve bu noktada heyecanlandığım için belki en son söylemem gereken şeyi en başta söylemek istiyorum: RDR 1'in haritasının neredeyse 2 katı büyüklüğünde bir haritası var RDR 2'nin. Heyecan verici kısım ise 8 yıl önce çıkmış RDR 1'in haritası da oyuna dahil edilmiş. Yani RDR 1'in haritasının bittiği yerde RDR 2'nin haritası başlıyor. Ve arada herhangi bir yükleme ekranı çıkmıyor. RDR 1'de yer alan mekanlar daha batıda olduğu için oyun karasal bir iklimde geçiyordu. RDR 2'de ise karları, çam ağaçlarını ve büyük ormanları görebiliyoruz. RDR 2 ve RDR 1'in haritası arasındaki o iklim geçişi harika yansıtılmış. Ve tabii ki Rockstar'ın yeni grafik motoru ile RDR 1'in haritası yeniden dizayn edilmiş. Ama yerleşim yerlerindeki evler, hatta evlerin içindeki masaların yerleri bile aynı! (Evet, ilk oyunu o derece hatırlıyorum.) Yani toplamda RDR 1'in haritasının 3 katı büyüklüğünde bir açık dünyadan bahsediyoruz. Rockstar'ı bu yüzden gerçekten tebrik ediyorum, ki Rockstar daha önceki hiçbir oyununda, serinin bir önceki oyunun haritasını, serinin yeni oyununa eklemezdi. Bu açıdan aslında Rockstar için ilklerin oyunu Red Dead Redemption 2. Bu ilklerden yeri geldikçe bahsedeceğiz.



Oyunun dünyasında dediğimiz gibi, Ormanlar, dağlar, bataklıklar, yeşil diyarlar, çöller var. Hatta elektriğin Amerika'da yaygın olarak kullanılması ile geceleri şıkır-şıkır parlayan büyük bir şehir bile var (New Orleans'ı temsilen yapılmış bir şehir) Oyunun hikayesi de tüm bu mekanlara çok iyi yedirilmiş. Şehirlerde olsun kasabalarda olsun. Oyundaki çoğu NPC (Oyuncu olmayan karakterler) birbirinden farklı. Tipleri, hareket edişleri, tepki verme süreleri. Kontrol ettiğimiz karakterimiz Arthur ile tüm NPC'ler ile iletişime geçebiliyoruz. Onlara selam verebiliyor hatta onlara laf atabiliyoruz. Laf attığımız şehir sakinleri bazen bizi şerife ispiyonluyor, bazıları bizden korkup kaçıyor, bazıları da üzerimize yürüyüp sağlam bir yumruk çakıyor.

Karakterimizi atın üzerinde seyahat ediyor. Tıpkı diğer tüm insanlar gibi. Daha önce hiçbir oyunda görmediğim bir 'at sistemi' var. (Evet söyleyince komik geliyor kulağa) Oyunda birçok at türü var ve her birisinin kendine has özellikleri var. Örneğin bir Türkmen atı yırtıcı hayvanlara karşı korkusuzca sizi sırtında taşırken, Tennessey Walker cinsi at sizi sırtınızdan atabiliyor. Fakat bir atın zayıf noktası diğerinin güçlü yanını oluşturuyor. Atlarınız yorulabiliyor. Onlarla ilgilenmelisiniz. Onları sevmelisiniz. Ürktüklerinde sakinleştirmeli, kirlendiklerinde tımarlamalısınız. Ya da yağmurun yağmasını bekleyebilirsiniz. Evet yağmur suyu atınızı az da olsa temizliyor ve atınız bir süre mızmızlanmıyor. Atınız sizle beraber geçirdiği süre boyunca sizi seviyor ve ona iyi davranırsanız kendisini oldukça geliştiriyor. Yani kısaca araba sürmeye benzemiyor ata binmek. Western'in en sevilen ögelerinden atlar RDR 2'de neredeyse en önemli parçanız! Atsız yapmazsınız, ona kendiniz kadar değer vermeniz gerekiyor! Atınız ölürse 5 dakika aradan sonra bir yerden çıkıp gelmiyor. Yenisini satın almak zorundasınız ve eğer atınız ölümcül bir yara alıp yerde acıdan kıvranıyorsa ona son bir iyilik yapıp onu vurmalısınız. Tabii vicdanınız yoksa o halde de bırakıp gidebilrisiniz...



RDR 2'deki en ön plana çıkan ögelerden biri de gerçekçilik. Birçok kişi RDR 2'yi bu kadar gerçekçi olması yüzünden eleştiriyor. 'Sonuçta oyun oynuyoruz ne bu yani' diyenler var. Fakat ben oyunun bu gerçekçiliği bana yansıtmasına hayran kaldım. Eğer oyunu, 'sadece bitireceğim başka bir şeye gerek yok' diye oynarsanız oyunun sonuna ulaşmanız en az 33 saat alıyor. Yan görevleri ve diğer minik yan görevleri yapmadığınızı düşünürsek 33 saat gayet tatmin edici gözüküyor. Ama RDR 2 kesinlikle bu şekilde oynanmamalı. Ben hikaye ilerlemesin diye (Kıyamıyordum bitecek diye) etkileşime geçebileceğim herkesle bir şeyler yapmaya çalıştım. Oyunun, sol alt tarafta bulunan haritasında bazen ufak noktalar beliriyor ve o noktada bir olayın olduğunu haber veriyor oyun bize. Oraya gidip bakmak tamamen size kalmış. Yine bu noktada, "Çok fazla olay oluyor. Oyunun sürekliliği bozuluyor. Bunlarla mı uğraşacağım" şeklinde yorumlar da oldu. Fakat dediğim gibi bu olaylar tamamen opsiyonel. Bir keresinde mesela, yol kenarında bir kadın gördüm. Kadının atı ölmüş ve kadının üstüne düşmüş. Atı kadının üstünden alıp onu kurtarabilirsiniz. Hatta daha sonra onu atınızın arkasına alıp, evine kadar bırakabilirsiniz. Onu soyabilirsiniz. Onu öldürüp de soyabilirsiniz. Hepsi size kalmış. Ya da kadınını görmezden gelip yanından da geçebilirsiniz. Ve bu minik yan görevlerden yüzlerce var...

RDR 2'yi özellikle bu minik görevler konusunda eleştirmem gereken bir nokta bulunuyor. Daha doğrusu bunlara yan görevler diyebiliriz. Çünkü baya uzun görevler aslında bunlar. Fakat bu görevler, oyunun büyük haritasında gösterilmiyor. Ancak onlara yaklaştığınızda görebiliyorsunuz. Haritanın her yerini dolaştığımı düşünsem de mutlaka bir ormanda ya da dağlık arazide kaçırdığım görevler de olmuştur. Fakat Rockstar bu noktada değişik bir yöntem uyguladığını düşünebiliriz. "Eğer farklı şeyler görmek istiyorsan git keşfet" diyor adamlar bize. Ama yine de görevi verecek kişilerin diplerine kadar girmeden de onları daha rahat fark etmenin bir yolu olsa iyi olurdu diye düşünüyorum.



İkinci eleştirim ise şu: Oyunda tutorial dediğimiz, öğretici ufak açıklamalar oldukça fazla olsa da bazı noktalarda yetersiz kalıyor. Mesela çetemizin kasasına para koymak ya da kamp alanındaki ekipmanları geliştirmek için herhangi bir öğretici açıklamanın olmaması biraz eksik kalmış sanırım.
Başka bir eleştiri konusu kaktüsler. Oyunda kaktüsler canınızı acıtmıyor. Yani çöllerin ortasındaki kaktüs yığınlarının üzerine atlasanız bile hiçbir şey olmuyor. Belki bu garipliği ilerideki yamalarla düzeltirler. Ve tabii diğer bir eleştiri de şerifler ve kanun adamları. Örneğin şehirde ya da bir kasabada atınızla gidiyorsunuz ve atınızın eğerlerini çekmenize rağmen önünüze atlayan bir teyzeye vurdunuz. Teyze yere düştü ve kafasını vurdu. Teyze orada ölse de problem ölmese de. Eğer ölürse etrafınızdaki kişiler sizi şerife şikayet etmeye gidiyor ki bu gayet doğal bir şey. Ardından da kanun adamları peşinizi sarıyor. Fakat o teyzeye çarpıp yere düşürseniz de aynı şey oluyor. Sırf bir amcaya çarptığım için 20 tane kanun adamının beni şehirde kovaladığını hatırlıyorum. Bu konuda da bir düzeltme gelmeli ve kanun adamlarının sayısı daha tutarlı olmalı. Yine aynı konu üzerinden bir eleştiri: Eğer etrafınızı kanun adamları sardığı anda eliniz silahınıza gitmediyse teslim olabiliyorsunuz. Fakat çatışırken, çatışmayı bırakıp "Teslim oluyorum vurmayın" diyemiyorsunuz. Eğer böyle bir detay eklenseydi, oyunun gerçekçiliği bir perde daha yükselirdi.

Bu ufak eleştirilerin ardından kaldığımız yerden devam edelim. Oyunda birçok aktivite var. Çetenizdeki arkadaşlarla avlanmaya gidebilirsiniz. Balık tutabilirsiniz. Yine arkadaşlarınızı boş masaya davet edip, 'var mı poker oynayan' diye bağırabilirsiniz. Blackjack, domino, bıçakla oynana beş parmak ruleti gibi mini oyunlar da mevcut -- keşke nal atma da olsaydı. Oyunda at arabalarına dadanıp onları soyabilirsiniz. Ya da gecenin biri bir eve girip hırsızlık yapabilirsiniz. Sinemaya gidebilir ya da tiyatro izleyebilirsiniz. Bir salona girip viskinizi içip az pişmiş bifteğinizi yedikten sonra duvardaki aranıyor posterini koparıp, o aranan kişiyi bulmaya gidebilirsiniz. Avladığınız hayvanların derilerini yüzüp, derilerini satabilir, etlerini pişirip yiyebilirsiniz. Yanlış hatırlamıyorsam oyunda 137 çeşit hayvan türü vardı.



Oyunun hikayesinde, seçimler yapmanız gereken yerler de bulunuyor. Seçimlerinize göre iyi ya da kötü birisi oluyorsunuz ve bu kararlarınız oyunun hikayesinin işleyişini değiştiriyor. Gördüğünüz rüyalar bile değişiyor... Rockstar 'onur sistemi' adını verdiği bu yeni özellikle karakterinize ve oynayış şeklinize yeni bir özgürlük getirmiş. Bunu şöyle örneklendireyim. Ormanda bir çığlık duydum ve sesin geldiği yöne gittim. Avcı amcanın biri, ayağını ayı kapanına sıkıştırmış. Onu önce kapandan kurtardım sonrada bir şişe viski verdim. 3-4 saatlik oyun süresi sonrasında amca ile bir kasabada karşılaştık ve bana, "Silah satıcısından istediğin silahı al. Bugün bendensin" dedi. İyilik et iyilik bul...

Madem anılardan bahsediyorum. Beni çok şaşırtan bir olayı daha paylaşmak istiyorum. Avdan geldiğim bir gün, yakaladığım hayvanlarının derileri satmak için bir kasabaya ulaştım. Kasabanın girişindeki bir amca mandolin çalıyordu. Ama çok güzel çalıyordu.... Ben de heyecanla amcanın yanına koşarak dinleyeyim dedim. Koşarken yanımda otlayan keçiyi huysuzlandırdığımın farkında bile değildim. Bu ufak konseri tam dinlemeye başlamıştım ki keçi koşarak tos vurdu. Darbenin etkisiyle mandolin çalan amcanın üzerine kapaklandım. Tabii mandolin, amca ve ben başka yerlere dağıldık. Hemen olay yerinden uzaklaşırken, amcanın yanındaki dayılar bana laf attı ve üzerime yürüdü. Sağdan soldan tekme ve yumruklar yemeye başladım. Daha sonra tüm etrafta kim varsa üzerime gelmeye başladı... Linç edilmemek için silahımı çıkarıp havaya birkaç el ateş etmek istedim. Fakat silahımı çektiğim gibi karışımda kim varsa aynı anda ellerini bellerine götürdü ve üzerime kurşun yağdırdı. Olay yerinden kendimi zor kurtarmıştım. Açıkça söylemem gerekirse daha önce hiçbir oyunda böyle bir şey yaşamadım. İşte bu noktada RDR 2 benim için ilah haline gelmişti.

Yaşananları şuradan izleyebilirsiniz: LİNK 



Oyunu baştan aşağıya isterseniz FPS yani birinci kişi gözünden isterseniz Third Person, yani 3. kişi gözü ile oynayabilirsiniz. Oyunda 50 adet silah var. Bu silahlara eklemeler yapıp daha güçlü hale getirebiliyorsunuz. Tüm silahların hasar güçleri, tutuş ve hedef alma biçimleri birbirinden farklı. Ayrıca ok fırlatıp yakın mesafeden bıçak da sallayabiliyorsunuz. Yine oyun hakkındaki saçma bulduğum eleştirilerden biriyle karşılaştım bu noktada. 'Silah çeşitliliği az. Tüm silahlar çok yavaş' Böyle olması gerekmiyor mu zaten?! 1899'da kovboyun biri AK-47'ile dolaşamaz ki! Çünkü otomatik ve yarı otomatik silahlar daha piyasaya sürülmemiş! Evet otomatik silahlar var ama devasa büyüklükte! At arabalarının kasalarına yüklenen 50-60 kilo ağırlığındaki metal yığınlarından bahsediyorum... Aynı anda yanınızda 3 silah bulunduruyorsunuz. Diğerlerini atın üzerine yüklüyorsunuz. İstediğinizde atınızın üzerinden alıp diğer silahları da kullanabilirsiniz. Silahlarınıza da bakım yapmalısınız. Yoksa daha yavaş çalışıyorlar. Silahlarınızı temizleyerek en iyi kondisyona getirebilirsiniz.

Yaklaşık 150 saat bir oyun deneyiminin ardından herhangi bir FPS problemi yaşamadım (PS4 kullanıyorum, PS4-PRO değil) Sadece bir sinematik sahnede ufak bir 'kasış' yaşandı ama bunun da oyun içi bir hata olduğunu düşünüyorum. Senaryoda ya da açık dünyada herhangi bir bug ile karşılaşmadım. Tabii YouTube'da RDR 2 bug videoları da mevcut. Fakat böyle bug'ların oluşması için bilinçli şekilde uğraşmanız gerekiyor.



Oyunda ışık ve atmosfer harika! Bazı gecelerde sisin de çökmesiyle inanılmaz bir görsel şölen başlıyor. Güneş ışıklarını geliş açıları ve aydınlığın hissedilişi gerçekten seyredilesi manzaralar sunuyor. Bazen gölgeler ile ilgili ufak problemler oluyor. Mesela minik objelerin üzerine düşen gölgelerde ufak titremeler oluşabiliyor. Bunların dışında oyun hatası yani bug diyebileceğim bir şey ile karşılaşmadım.

Sona gelirken... Oyunun şarkılarına değinmeden geçemeyeceğim. Soundtrack'lerde  D’Angelo, Willie Nelson gibi isimler yer alıyor. Oyunun şarkılarında hep o alışkın olduğumuz western havası veriliyor. Rockstar henüz resmi soundtrack'lerini açıklamasa da, oyunda 100'ün üzerine şarkının olduğu söylentiler arasında. Bölüm aralarına yerleştirilmiş ve bir anda çalmaya başlayan şarkılar sizi adeta alıp götürüyor. Hele western atmosferini ve şarkılarını seviyorsanız epey etkileneceğiniz müzikal anlar sizi bekliyor. Ve Rockstar adına bir ilk daha. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde, İlk Red Dead Redemption'un sountrack'lerinin mix'lenmiş versiyonları ile karşılaşıyoruz. Rockstar, daha önce, serilerinin eski oyunlarındaki soundtarck'leri mix'leyerek kullandığı olmamıştı



İncelememizi bitirirken başta söylemem gereken şeyi bu sefer sonda söylüyorum. Evet, "Kaç gün oldu çıkalı yeni mi inceleme yazıyorsun" diyebilirsiniz. Ben aslında bu incelemeyi yazmadan önce şöyle bir şeyin gazına geldim: Oyunu bitirdikten sonra (hikayenin bitişiyle gözümün dolması ile birlikte...) "Bu oyun 'Game of the Year' olmalı" dedim!  Hatta hiçbir oyun için bu kadar GOTY'yi kazanmasını istememiştim. Çünkü yılın oyunu oylamasını pek aldırmıyordum. Değişik ülkelerde onlarca farklı video oyun yazarı ve yorumcusunun bir araya gelerek belirlediği bir şey GOTY. Ve verdikleri kararlarda samimi olduklarını düşünmüyorum. Aynı Eurovision oylaması yapan ülkeler gibi. Fakat bu sefer iş farklı ve ciddi rakipler var. Özellikle de God of War! Ama beni bu kadar etkileyen ve tüm bu saydığım ve daha onlarcasına değinmeyi unuttuğum yenilikleriyle, RDR 2 GOTY olmalı diye düşünüyorum. Benim için GOTY, daha önce başka oyunların bana veremediği, hissettiremediği şeyleri bana yaşatan oyundur. Ve inanın RDR 2'de bu o kadar çok oldu ki... Ki oyunun geçtiğimiz günlerde yayınlanan online beta sürümünden hiç bahsetmedim bile... Oyun tek başına 60 dolarsa inanın Online'ı da bir 60 dolar edecek kadar içeriğe sahip.



GOTY'yi kazanamasa da benim ve inanıyorum ki birçok kişi için gönüllerin GOTY'si olacak. Ve oyun tarihe damga vurmuş bir oyun olarak hatırlanacak! Tabii ki kusursuz değil, eleştiriye açık yanları da olabilir. Fakat günümüzde oyun sektörünü eline geçirmiş Fortnite tarzı battle royale kafası oyunlara (küçümsemek için demiyorum, yanlış anlaşılmasın...) alışmış gençlerin, eski zamanların vahşi batısında senaryo ağırlıklı ve yavaş barutlu silahların kullanıldığı bir oyunu sevmesini bekleyemeyiz. Red Dead Redemption 2 herkesin severek oynayabileceği ama daha çok yetişkinlere hitap eden bir oyundur. O yüzden taban hayran kitlesini kaybetmesi düşünülemez. Battle Royal'lerin hakim olduğu, oyunların online platformun üzerinden döndüğü piyasada da bu kadar zengin içerikli single player 'western oyunu' yapmaya herkesin gözü yemez... 

Sürükleyici hikayesi-devasa büyük açık dünyası-harika karakterleri-First person ya da 3rd person açıyla oynama özelliğiyle-karakteri kişiselleştirme seçenekleriyle-gerçekçiliğiyle-onlarca farklı aktivitiesiyle-iyi ya da  kötü seçiler yapma seçeneği ile- VE Red Dead Redemption Online'ıyla bu başyapıta 10 üzerinden 9.5 veriyorum.



7 Aralık cuma günü (perşembeyi cumaya bağlayan gece) Türkiye saati ile, saat 3.30'da başlayacak  The Game Awards'ta RDR 2'ye bol şans diliyorum. Oy vermek isterseniz: https://thegameawards.com/awards/

1 yorum:

Erdem Sabır dedi ki...

Çok güzel yazı olmuş bravo.