Sözlü Tarih: Zidane'ın Kupayı Getiren Volesi


(Orijinali için şuradan.)

Zinedine Zidane oyunculuk kariyerinde birçok harika şey yaptı; ama 2002 Şampiyonlar Ligi finalinde, Hampden Park'ta, Bayer Leverkusen'e karşı attığı gol, en iyilerinden biriydi. Öyle ki, efsanevi oyuncu bunu yeniden yapmaya çalıştı.

"Sonradan aynı şekilde gol atmayı denedim, hatta bir reklam çekiminde şut atarken bile" diyor, yıllar sonra. "Ama hiç yapamadım. Asla. Antrenmanda denedim, ama olmadı. Golü attığım gün mükemmel bir şekilde vurmuştum."

O gece İskoçya'da bulunacak kadar şanslı olanlar için, o zamandan bugüne dek ne kadar güzel goller atılmış olursa olsun, anılarda canlı ve güzel kalan bir hareketti.

Real Madrid için maçın diğer golünü atan oyuncu olan Raul, sonradan şöyle diyordu: "Bütün futbolseverler --yalnızca Madridistalar değil-- bu golden zevk almıştır."



BÖLÜM 1: Baskı Hissediliyordu

Şampiyonlar Ligi'nde büyük bir mücadele olduğunu söylemek klişe gelebilir, ama Mayıs 2002 itibariyle Glasgow'da nereye baksan, 'Ya hep ya da hiç' havası görülüyordu.

Zidane için bu, Juventus'tan 75 milyon euro karşılığında gelmesinin ardından Real Madrid'deki ilk sezonuydu. Takıma bağlılığını bir zaferle göstermek için bir şanstı bu; ayrıca milli takımla kazandığı Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'ndan sonra, daha önce Juventus'la iki kez finalde kaybettiği Şampiyonlar Ligi'ni kazanıp, kupa koleksiyonunu tamamlamak için de bir fırsat.

O sezon Real Madrid, ligi Valencia ve Deportivo La Coruna'nın arkasında üçüncü bitirmiş, Kral Kupası'nı da kendi evinde oynanan finalde Deportivo'ya kaptırmıştı -- 100. yılını kutlayan bir kulübün umduğu bir manzara değil.

Leverkusen'in durumu da benzerdi. Klaus Toppmoller'in takımı Bundesliga şampiyonluğu ve Almanya Kupası'nı ucu ucuna kaybetmişti ama hissettikleri baskı Real Madrid'inkinden farklı nitelikteydi.

Real Madrid'den her sezon kupalar kazanması beklenir, fakat Alman ekibinin çıkışı sürprizdi. Daha önce hiç Kupa 1'de final görmemişlerdi ve Hampden'a giden yolda herkesin gönlünü kazandıktan sonra, zafer için bu son şanslarıydı.

Santiago Solari (Real Madrid orta sahası, 2000-05): Kutlama yılındaydık, çünkü dünyanın en büyük kulübünün 100. yılını idrak ediyorduk. Büyük bir şeyler kazanmamız gerekiyordu ve bunun için Şampiyonlar Ligi son şansımızdı. Ayrıca Zizou'da bu kupanın eksik olduğunu biliyorduk, o da bu konuda çok istekliydi. Biz Real Madrid'dik; bu kulüp Şampiyonlar Ligi'ne aşina ve herkes kazanmanızı bekliyor. Böyle bir yılda, taraftarları ve kulübün tarihini hayal kırıklığına uğratmamak için kazanmalıydık.

Steve McManaman (Real Madrid orta sahası, 1999-2003): Zor bir yoldan gelmiştik, ki önceki sezonda da yarı finalde elenmiştik -- daima finale çıkmanız için bir baskı vardır. Zidane en büyük transferimizdi; şu saçma Galactico sıfatına sahipti ve rekor fiyata gelmişti. Haliyle ilk sezonunda baskı altındaydı, takım ona uygun yer bulabilmek için 5 farklı pozisyonda oynatmıştı. Dünyanın en iyi oyuncusuyla imzalamıştık, ama biraz form ve özgüven problemi çekiyordu; çünkü ilk yılıydı ve ligi kazanamamıştık, baskı vardı.

Isaac Morillas (30 yıldan uzun süredir Real Madrid kulüp üyesi): Belki sezon başlangıcı onun için iyi olmamıştı --kulübe alışması biraz zaman almıştı-- ama onun klası, futboldan biraz anlayanlar tarafından bile görülebilen bir şeydi.

Clive Tyldesley (ITV yorumcusu): Kadrolarında Raul, Roberto Carlos, Figo ve Zidane gibi yıldızlar olsa da, Madrid için iyi bir sezon değildi. Ama Leverkusen, yarı finalde Manchester United'ı eleyerek, Sir Alex Ferguson'ın yıldızlara yazılmış gibi görünen Glasgow'da final oynama hayallerini çalarak gelmişti.

Jens Nowotny (Finalde oynayamayan Leverkusen kaptanı): Finale çıkmak, iki sezonluk çabanın ürünüydü: Önce Şampiyonlar Ligi'ne kalıyorsunuz, sonra finale uzanıyorsunuz. İki sezondur bu maç için hazırlanmıştık. Takımdaki çoğu oyuncunun kariyerinin en büyük maçıydı. Bazılarının ancak hayal edebileceği bir şeydi.


BÖLÜM 2: Leverkusen Bir Sürprize İmza Atabilirdi

Avrupa futbolunun elitleri Glasgow'da bir araya gelmişti ve İspanya Kralı, Alman Şansölyesi ve James Bond'u canlandıran Sean Connery de onlara katılmıştı. Michel Platini, Alex Ferguson, Arsene Wenger, Gerard Houllier ve Fabio Capello da oradaydı; aynı zamanda, turnuva tarihinin en iyi maçlarından biri olarak gösterilen, o statta oynanan 1960 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde yer alan oyuncular da.

Yerel çeşni olarak, Celtic'in 'Lisbon Aslanları' olarak bilinen, 1967'de Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanan ekibi de oradaydı ve final heyecanı bütün şehri sarmıştı; Madrid, Leverkusen ve İskoç kulüp taraftarları şarkılar söylüyor ve şehir merkezinde bir arada olmanın tadını çıkarıyor.

"Glasgow çok heyecanlıydı" diyor, kupanın emanet edildiği Hampden'daki İskoç Futbol Müzesi küratörü Richard McBrearty. "İnsanlar maçı statta da, televizyonda da izlese, bunun bir parçası olmanın getirdiği bir heyecan vardı. Bu yalnızca Real Madrid ya da Leverkusen'in değil, aynı zamanda Glasgow'un da maçıydı."

Real Madrid maça favori olarak başlıyordu, ama Leverkusen'in de Michael Ballack, Bernd Schneider, Lucio ve Dimitar Berbatov gibi oyuncularla sürpriz yapma şansı bulunuyordu. Buraya gelirken Deportivo, Juventus, Barcelona ve Liverpool gibi takımları elemişlerdi.

Solari: İnsanlar şimdi o Leverkusen'in nasıl finale ulaştığını merak ediyor, fakat iyi bir takımlardı; Manchester United'ı eleyip gelmişlerdi. Kaliteli oyunculardan oluşan bir takımdı. Biz kendimizden emindik ve favoriydik, ama zor olacağını da biliyorduk. Dengeli bir maçtı, başta her iki taraf da kontrollüydü; iki taraf da rakibi tartıyordu.

Tyldesley: Roberto Carlos'un taç atışları, Real Madrid için bir kozdu. Maçın başında bunlardan bir tane buldular ve bunun sonucunda Raul neredeyse ayaklarını sürüyerek gole gitti, biraz sonra da Lucio durumu eşitledi. Final için mükemmel bir başlangıç yaptığını düşünürsün, ama asla tam olarak rahatlayamazsın.


BÖLÜM 3: Kimse Şut Çekmesini Beklemiyordu

İlk 15 dakikanın ardından, goller atıldıktan sonra, devrenin kalanı monoton geçmişti. Madrid biraz bası altındaydı ve iki taraf da ara sıra tehlike yaşıyordu, ama devreye doğru gelirken, durumun yarı yarıya şanstan fazlası olduğu ortaya çıktı. Ardından Zidane'ın düdük çalmadan biraz önce gelen golü, tamamen yoktan var olmuştu.

McManaman: Harika bir hareket değildi; sadece Solari'den Roberto Carlos'a uzun bir pastı. O da  topu içeri doğru bir nevi aşırttı. Zizou'yu görüp de topu ona ortalamış değildi. Ama Zidane zayıf ayağını kullanarak topa gelişine çok iyi vurdu ve geldiği gibi havadan kaleye yolladı.

Solari: O an rahat pozisyonda olmamı değerlendirerek iyi bir pas gönderdim; Robertoyu iyi tanıyordum, ona topu ne zaman yollayacağımı iyi biliyordum. O topu başkasına atsam belki kötü bir pas olurdu ama o çok hızlı olduğu için yetişti. Kendisi de topu, mümkün olan en iyi şekilde başka bir beyaz formalıya aktardı. Herkesin söylediği gibi kötü bir orta değildi. Benim pasımın sahip olduğu hızla açılabilecek en iyi ortaydı.

Her şey çok hızlı gelişti, düşünecek zamanım olmamıştı, ama golü harika bir açıdan izledim -- bütün kameralardan daha iyi bir açı. Ne yapmak istediğini anladım ve hareketine başladığında, şut atacağını fark etmiştim. Harikaydı; topu sol ayağıyla, çok yüksekte yakalamıştı. Hayatta bir kez ortaya koyabileceğiniz, sihirli bir teknikti.

Roberto Carlos (1996-2007 yılları arası Real Madrid sol beki): Kötü bir orta açmıştım, sonra Zizou'nun zayıf ayağına mükemmel bir şekilde denk geldi. Harika bir goldü. Böyle gol az görmüşümdür.

Klaus Toppmoller (2001-03 arası Bayer Leverkusen hocası): Seyirciler için, Şampiyonlar Ligi finallerinde atılmış en güzel gollerden biriydi. Teknik olaraksa çok zor bir goldü. Yüksekten geliyordu ve ancak Zidane gibi birisi öyle vurabilirdi.

Jens Nowotny: Zidane'ın golü, teknik açıdan kusursuzdu. Kimse o durumda öyle bir gol atmasını beklemezdi. Normalde bir oyuncu orada topu kontrol eder, doğrudan şut çekmez. Kaleci ve defans şaşırmıştı. Dünyanın en iyi oyuncusunun bunu attığını söyleyebilirsin, kimse de bunu reddetmez, ama Real Madrid, maç boyunca bu pozisyon dahil yalnızca 3 şans elde etmişti. Bu golü görmüş olmak güzeldi, ama bizim takımımıza karşı değil.

Tim Collings (Eski Reuters futbol muhabiri): Televizyonda sonradan tekrarını izlemiştim, ama o anda orada olan bizler, golün dramatik etkisi ve sanatsal güzelliği sebebiyle şaşkına dönmüştük. Muhteşemdi ve sanatsal açıdan da, en iyilerden biriydi. Gözlerimi kapadığımda hâlâ o golü görebiliyorum.

Isaac Morillas: Golü mükemmel biçimde görebildim, çünkü oturduğum yer oraya yakın köşedeydi ve sahaya çok yakındı. Carlos'un ortasını gördüğümde içimden "Korkunç bir orta" dedim ve Leverkusenli oyunculara gitmesini bekledim. Sonra Zidane'ın vole vurmak için pozisyon aldığını gördüm ve gerisi inanılmaz, hayret verici. Gerçekten acayip bir gol.

Richard McBrearty: Kimsenin şut çekmesini beklediğini sanmıyorum. Carlos sadece topu kurtarmaya çalışıp, mümkün olan en iyi şekilde ceza sahasına yollamak için çaba gösterdi. Yüksekten gelen bir toptu ve onun için atılmışa benzemiyordu. Belki kontrol etmek ister ya da kafasıyla vurur diye düşünmüştüm. Yaptığı şey olağanüstüydü.

Michael Varutti (O gün statta bulunan Leverkusen taraftarı): Zidane müthiş bir gol attı, biz de Leverkusen taraftarları olarak o gole saygımızı gösterdik, peki ama neden o gün?

Clive Tyldesley: Zidane için, bir Şampiyonlar Ligi finalinin sonucunu, dönerek gelen ve yardımı dokunmasından daha çok zorluk çıkaran bir ortaya zayıf ayağıyla harika vurduğu bir voleyle belirlemek inanılmazdı. Tekrar izlediğinizde sizi yine şaşırtıyor ve o gün maçın devre arasındaymış gibi göze iyi görünüyor. Bir yorumcu olarak, daha iyi bir malzeme isteyemezsiniz. Birkaç kez 'Şahane' demiştim -- gole işte o kadar sevinmiştim. Eğer kısa, net ve ânı yakalayan bir ifade sunarsanız, bunun yıllar içinde tekrarlanan ve golü temsil eden bir ifade hâline dönüşmesi umulur.


BÖLÜM 4: Golden Sonra 60 Metre Koştu

Zidane'ın gol sevinçleri normalde pek duygularını dışa vurur nitelikte değildi, ama bu kez çığlıklar atarak sahanın en köşesine doğru koşarken, bunun kendisi için ne kadar anlamlı olduğu ortadaydı.

McManaman: Teknik olarak, böyle bir gole imza atmak çok zor. Maçın içindeyken, bu şutu atmak için kendinize güvenmelisiniz. Zor maçlarda, başka oyuncular orada risk alıp kötü görünmektense, topu kontrol etmeyi dener. Antrenmanlarda onu sayısız kez böyle şeyleri yaparken gördüm, ve bunları hiç düşünmeden, çok rahat şekilde yapıyordu. Eğer bu golü basit gösterecek birisi vardıysa, o da Zizou'ydu. Bu gol, finallerde atılmış en iyi gollerden biri olarak anılıyordu ve başka birisi atsa muhtemelen sevinçten delirirdi. Çocukken parkta oynarken atabileceğin türden bir goldü!

Bu golü atması sanki bir açıklama gibiydi: Bu yüzden dünyadaki en iyi oyuncuyu aldık, böyle şeyleri yapması için. Kısa Madrid kariyerinde bunları pek görmemiştik ama, finalde patlamıştı. Golü attı ve sonra kulüpteki kariyeri fiilen sona erdi. Kendisini en iyiler katına çıkarttı, ve artık Real Madrid formalı bir efsaneydi. Özgüveni kaybolmuştu.

Solari: Zizou bunun bir sanat eseri olduğunun o anda farkındaydı ve golü de daha önce hiç görmediğim şekilde kutladı. Eğer kariyerindeki tüm gollere bakacak olursanız, bence en çok sevindiği buydu. 60 metre falan koştu. İnsanların golleri hatırlaması ve bunun daha geniş kitlelere yayılması için, ekstra bir şeyler olması gerekiyor. Bu vakada bitiriş çok şık, dakika 45, kulübün 100. yılı, Şampiyonlar Ligi, ve kazandıran gol. Birçok bileşen bu golü özel kıldı.

Isaac Morillas: Kritik anda atılmış harikulade bir goldü ve evet, Glasgow'dan dönerken uçakta saatlerce bunun hakkında konuştuk. Sonraki gün ofiste, ve ardından haftalar boyunca da. Bu golün ardından Madridlilerin gözünde en tepelere çıkmıştı.

Clive Tyldesley: Otele geri dönüşümüzü hatırlıyorum, şaşırmaya devam ettiğimiz tek şey o goldü. Sık sık gördüğüm en iyi gol hangisi diye düşünürüm ve bu gol kesinlikle adaylardan birisi. Eğer bu soruyu ciddiye alıp, o golün güzelliğine ilaveten bir şey kazandırdığına da bakarsanız, bu gol zaten bir Şampiyonlar Ligi finalinin sonucunu belirleyerek, kendisini adayların arasına sokuyor.

McBrearty: Stattan bir arkadaşımla çıktım ve biraz sonra, okuldan beri görmediğim bir arkadaşıma tosladım. Son 20 yıldır ne yaptığımızdan bahsetmek yerine, Zidane'ın golünden konuştuk. Herkes bundan bahsediyordu -- final kazandıran en iyi gollerden biri olmalıydı. O vuruşun kalitesi... Bu, kulüpler veya milli takım bazında bir İskoç zaferi değildi ve medya biraz milliyetçilik yapabilirdi, ama genel olarak iyi bir evsahipliği vardı. Ve de bir zafere ev sahipliği etmiş olma, ayrıca müthiş bir maç ile o dönemin büyük oyuncularından birinden gelen olağanüstü gole tanıklık etme hissiyatı vardı.

Zinedine Zidane (2001-2006 yılları arasında Real Madrid orta sahası): O volenin güzel ve benzersiz bir gol olduğunu hissetmiştim. Böyle golleri planlamam -- fırsat belirdiğinde hazır olmanız gerek yalnızca. Topa vurdum -- kusursuzca, çabuk ve doğru şekilde. Topun doğru açı ve yükseklikten geldiği için ne kadar şanslı olduğumu düşündüğümü hatırlıyorum. O golün bize kupayı getirmesinden memnunum -- kesinlikle kariyerimdeki en önemli anlardan birisi.


BÖLÜM 5: Sonraki Her Dakika Tehlikeliydi

Zidane'ın golünün harika zamanlamasına rağmen kazananın kim olacağı henüz belli değildi ve ikinci yarıda da Leverkusen'in durumu eşitlemesi muhtemel görünüyordu.

Toppmoller devre arasında taktiklerini gözden geçirdi ve oyuncularını daha fazla hücuma teşvik etti; 7 dakika ilave gösterilmesiyle, son dakikalar son derece yoğun geçti.

"Son 10 dakikada bizi ezdiler" diyor McManaman. "Iker Casillas kenardan geldi ve maçın adamı oldu, bir sürü kurtarış yaptı. Hayata tutunmaya çalışıyorduk, ancak maç sonunda nasıl rahat nefes alabildik. Her dakika tehlike içindeydi."

Leverkusen geri dönemedi ve Real Madridli oyuncular son düdükle birlikte deli gibi sevindi. Ama Zidane'ın bu büyük hareketinin, tüm cephelerden eli boş dönen Alman ekibine 'Neverkusen' gibi acımasız bir lakap bırakması gibi pek hoş olmayan bir ayrıntı da vardı.

Toppmoller: Harika bir goldü tabii ki, ama kaleci (Hans-Jörg Butt) onu çıkarabilirdi. Zidane tarihin en iyi oyuncularından biri, çok güzel vurmuştu; fakat top tam olarak kalenin sağına ya da soluna gitmedi. Kalenin ortasına doğru geldi. O yükseklikte topu çıkarabilirdi. Bütün Alman taraftarlar, eğer o anda kalede Oliver Kahn olsa, o topu kurtarabileceğini söyledi. Kalemizde Kahn olsa, o üç kupayı da alırdık. Butt beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama sadece beni değil, herkesi de.

Jens Nowotny: "Birisi hata yaptı da, onun yüzünden kaybettik" derseniz buna katılmam. Ben böyle bakmam. Ama şehirde ve kulüpte bazıları, bunun Butt'ın hatası olduğunu söyledi. 10 kişi sana harika bir kaleci olduğunu ve senin sayende finale çıkıldığını söyleyebilir, fakat bir kişi gelip de sana hata yaptığını söylerse, bu aklında yer eder. Eleştiriler düşüncelerinizi işgal eder. Butt'la hâlâ aram iyidir, bunların onun için ne demek olduğunu düşünebiliyorum.

Butt'a o maçla ilgili hatıraları sorulduğunda cevabı çok netti: "Hayır -- beni bir daha aramayın." Bu ifade, onun hâlâ o anların etkisinde olduğunu gösteriyor.

O zamanlar, o akşamla ilgili suçlamalar, Zidane'ın dahice hareketi sebebiyle Almanya'nın pek dışına çıkmamıştı. Ve şimdi, 15 yıl sonra, herkesin o maçla ilgili konuşmak istediği şey, Fransız oyuncunun bu mükemmel golü.