Çeviri: LeBron James'in Kariyerinin İlk 12 Dakikasının Sözlü Tarihi



(Orijinali için şuradan.)

Eğer LeBron James'ten önce bu işin külfetini anlayabilecek olan birisi varsa, o da 2.08'lik Hall of Fame üyesi pivot, Moses Malone'dur. 2015 yılında kalp rahatsızlığından ölen Malone, basketbolun en meşhur isimlerinden biriydi; 3 kez MVP, 13 kez All-Star ve bir kez de Finaller MVP'si ödülü. Maryland Üniversitesi'nin ısrarlarına karşın, ailesine yardım etmek için, doğrudan profesyonel olmayı seçti: 1974 yılında, Virginia'daki Petersburg Lisesi'nden mezun olduğu gibi NBA'e girmişti.

Akron, Ohio'daki St. Vincent-St. Mary Lisesi'nden henüz birkaç ay önce mezun olan James, basketbol tarihindeki en beklenen başlangıçlardan birini yapmak üzereydi. Malone'un Kasım 1974'te Utah Stars ile ABA'de ilk 5 çıkmasından bu yana, ilk maçında ilk 5 çıkacak olan ilk lise çıkışlı çaylaktı.  

Böylece 2003 sonbaharında Nike, Malone'u ilk maçından önce James'le tanıştırmak üzere, Sacramento, California'ya götürmüştü. Efsane ve genç dâhi, hava atışından saatler önce, Cavaliers'ın kaldığı hotelde bir öğle yemeğinde bir araya geldi. Bir saat kadar konuştular. "İlk maç gerginliği -- asıl endişelendiği şey buydu" diyordu James o zaman. "Bununla başa çıkış şeklin; odaklanarak ve rekabet ederek. Kimsenin karşısında geri adım atma." James bunu çok duyduğunu söylüyordu. "Ama bunu en büyüklerden birinden duyduğun zaman" diyor, "kulağa daha başka geliyor."  

James'in ilk maçı etrafında dönen heyecan sonucunda bir reklam çekilmişti -- o an gerçekleşmeden önce. Haftalar önce, adına üretilmiş ilk ayakkabı tanıtılmadan evvel James, şimdi artık klasikleşen 'Baskı' isimli reklamda oynamıştı. Reklamda takım arkadaşları Dajuan Wagner, Carlos Boozer ve DeSagana Diop; Kings anonsçuları Grant Napear ve Jerry Reynolds; oyuncu Damon Wayans ve efsanevi George Gervin. 

Reklamda James, Kings guardı Bibby tarafından savunuluyor ve bir an gülümseyip potaya hücum etmeden önce kısa bir süre hareketsiz kalıyor. Orijinal versiyonda James, Bibby'den darbe yiyordu, ama veteran guard bunu kabul etmedi. "'Sizin aradığınız... Kimseye böyle bir şey yapmak istemem' dedim" diyor Bibby. "LeBron James ya da Doo Doo Williams olması umrumda değil, TV'de bir salak gibi görünmeyeceğim."

James o yaşında yıldızlığı gayet iyi kaldırmıştı, çünkü bu onun doğuştan hakkı gibiydi. Riedinger Ortaokulu'ndaki öğretmenler vs. öğrenciler maçında ilk smacını vurduğunda henüz 8. sınıftaydı ve Ohio basketbol çevrelerinde ona tapılıyordu. 2001'de, ABCD şampiyonluk maçında James'in takımı, o dönemde ülkenin en üst düzey genç oyuncularından biri olan şutör guard Lenny Cooke'un sürüklediği ekibe mağlup olmuştu. 16 yaşında, son 20 yılda All-American seçilen ilk ortaokullu oyuncu oldu. Maçın son basketi mi? Cooke'un potasına gönderdiği, maçı kazandıran üçlük -- ve ona karşı 24-9'luk bir sayı üstünlüğü. Bu zaman dilimi, James'i fenomen statüsüne taşıdı ve o zamandan beri spotlar hep ona dönük oldu. 

Sports Illustrated onu ikonik bir kapakla kutsadı. Lisedeki maçları televizyondan verildi ve Dick Vitale ile Jay Bilas tarafından anlatıldı. James'in favori rapçisi Jay-Z, The Black Album döneminde ona abilik ve mentörlük yaptı. Cavaliers onu bir antrenmanda görmek için 150.000 dolarlık cezayı göze aldı -- ve o maçı domine etti. James aynı yıl, Cavs tarafından ilk sırada seçildi. "Baskı" diyordu 2003 ilkbaharında, "bütün hayatım boyunca benimle oldu." 

O esnada James efsanesi perde arkasında da büyümeye devam ediyordu. "Bir keresinde idmanda, aynı takımdaydık" diye anlatıyor takım arkadaşı J.R. Bremer, "kanattan koşuyordu, ona bir alley-oop pası attım. Topu attıktan sonra içimden 'Ulan nasıl tutacak o topu' dedim. Kimsenin o kadar yükseğe sıçradığını görmemiştim. Ona rağmen topu tek elle aldı ve çift elle içine vurdu. Gerçekleşmesi imkansızdı... Kevin Ollie'nin üstünden sıçramıştı." 

James, internet çağının ilk yıldızıydı -- her hareketi kaydediliyor, analiz ediliyor ve eleştiriliyordu. Bu işler sosyal medya çağı öncesinde forumlar, kalitesiz videolar ve sohbet odaları aracılığıyla yürüyordu. Ergen James, henüz NBA'de sahaya adımını atmadan, destekler sayesinde 142 milyon dolar kazanmıştı -- Nike'la yapılan 100 milyonluk anlaşma da buna dahil. "Nike'ın bu konuda büyük bir adım atacağı belliydi" diyor NBA eski başkanı David Stern. "Bu genç adamın başarısı için çok büyük bir iddiaya giriyorlardı." Berberler, barlar, okul sıraları ve üniversite kampüslerinde bu soru konuşuluyordu: Hangisi daha iyi bir oyuncu olacak? James mi, Carmelo Anthony mi? LeBron ...

Ve sonra, nihayet, 29 Ekim 2003'te, oradaydı -- Sacramento'nun artık kullanmadığı Arco Arena'da. Sahne, James'in oyunun gördüğü bir sonraki büyük güç olması için hazırdı -- Magic Johnson, Shaquille O'Neal ve Allen Iverson gibi. Ya da bir sonraki fiyasko -- Pervis Ellison, Michael Olowokandi veya Kwame Brown gibi.

James ve Cavs o gün yayımlanacak iki ESPN maçından daha az parlak olanında yer alacaktı. Kings'in şampiyonluk hayalleri, Webber'in diz sakatlığı sonucunda 2. turda Dallas'a elenerek yarıda kalmıştı. James'in gelişi, Arco Arena'nın 180. kez üst üste kapalı gişe oynadığı maç olacaktı.

"Bu çocuk 8. sınıftan beri şişiriliyor" diyordu eski Kings forveti Tony Massenburg. "Ve eleman da bunun hakkını veriyor. Yani ilk lig maçına çıktığın zaman, atmosferin bir parçası olacaksın; tam bir gösteri. Genç Michael Jordan'a bakıyor gibiydik." 

Kimisi de onun düşüşünü gözlüyordu. Diğerleri de, bütün bu övgülere layık mı, bunu görmek istiyordu. Ama özellikle bir kişi için, James'in sonraki Magic ya da Jordan olmasının önemi yoktu. Moses Malone, bu çocuk için yalnızca en iyisini istiyordu. "Liseden gelen çocukların iyi iş çıkarmasını istiyorum, çünkü beni temsil ediyorlar" diyordu 1983 Finaller MVP'si. "Belki ilerde başka bir lise oyuncusu da Hall of Fame'e girer." 

Bu, James'in kariyerinin ilk 12 dakikasının hikayesi. Oyuncu, koç, arkadaş, takım arkadaşı, gazeteci ya da fotoğrafçı: 15 yıl sonra bile hepsi, 29 Ekim 2003 günü oynanan o 12 dakikayı, oyunu ve dünyayı değiştiren çeyrek olarak hatırlıyor. 

(Adı geçen herkes, o sezonki ünvanlarıyla anılmıştır.)



Bölüm 1
NBA DELİKANLISI

Almanya, İngiltere, Çin ve daha bir sürü yerden gelen 340'tan fazla medya mensubu orada hazırdı. Ken Griffey Jr, Terrell Owens, Jeff Garcia ve Dusty Baker, maç için Sacramento'ya gelen yıldızlar arasındaydı. NBA.com maçı 'King James, Kings'e karşı' şeklinde sunarken, ESPN ise uzatmaya giden Magic-Knicks maçını yarıda kesmişti. Kings 59 galibiyetlik, Pasifik Grubu'nu ilk sırada bitirdiği bir sezondan gelirken, Cavs ise 1. sıra hedefiyle 'tanking' yaptığı bir sezondan çıkıp, yalnızca 17 galibiyet alabilmişti. "O sezon harika bir takımımız vardı" diyor Massenburg, "ama sezon açılışı akşamında, bütün olay LeBron James'ten ibaretti." 

J.R. Bremer (şutör guard, Cleveland Cavaliers): Ortam hayvanat bahçesi gibiydi. Aklınıza gelebilecek her basın mensubu, herkes oradaydı.

Dusty Baker (Chicago Cubs antrenörü): Babamın Kings için sezonluk kombinesi vardı -- öyleydi yani. O vefat etti... böylece onun onuruna biletini devam ettirdim. Ama maçlara çok gitmem. Biletleri kilisedekilere dağıtırım, arkadaşlara ve akrabalara veririm, ama bu kez "Bu maça gideceğim" dedim, çünkü LeBron James'in adını sık duyuyordum.

David Stern (NBA başkanı): İnsanlar bana bu çocuğun, kariyerini 'gelmiş geçmiş en iyi' olarak bitireceğini söylüyordu. Ben de "Tamam, görelim bakalım nasılmış" diyordum. Açılış haftasıydı, sanırım beş maça falan gittim. Açıkçası, en çok bekleneni buydu.

Terrell Owens (Amerikan futbolcusu, San Francisco 49ers): Basketbolu çok severim. Ben o bölgede yaşarken, (o dönem takım sahibi olan) Malooflarla tanışmıştım. Ne zaman maçlara gitsem benimle alakadar olurlardı. Bu maçı çok iyi hatırlıyorum.

David Stern: Herkes heyecanlıydı. Malooflar hevesli ebeveynler gibi etrafta koşuşturuyordu.

Mary Schmitt Boyer (The Plain Dealer gazetesi muhabiri): Isınmayı izlemek için gittik, ve o günlerde kimse New York muhabirlerini ısınmada görmezdi.

Rocky Widner (Kings kulüp fotoğrafçısı): Ufak ufak adımlarla, bu genç adamın çevresindeki kalabalığı fotoğraflıyordum. Neredeyse Michael Jordan muamelesi görüyordu... Michael geldiğinde insanlar böyle başına üşüşürdü.

DeSagana Diop (Cavaliers pivotu): Bir maçtan önce bu kadar medya mensubunu hiç görmemiştim. İki yıldır Cavs'teydim, o kadar iyi durumda değildik. Sonra LeBron geldi işte.

Terrell Owens: O zamanlar LeBron'u ligin geleceği olarak görüyorlardı. Jordan yeni bırakmıştı, Kobe zaten sahneye çıkmıştı. Herkes onu şöyle bir izlemek istiyordu.

David Stern: Sadece bir çaylağın yer aldığı bir maçtı -- ve NBA'de her zaman harika çaylaklar olur. Ama onun için, tahayyül edebileceğim en üst seviyede bir atmosfer yaratılmıştı.

Dusty Baker: Herkes bu liseli çocuk o kadar iyi mi, bunu görmek istiyordu. Yoksa lisedeki diğer veletler arasında bir ergen irisi olduğu için mi o kadar iyiydi?


Romeo Travis (LeBron'un lise arkadaşı): Maçı Brandon Weems'lerin evinde izlemiştik -- annesi, Brenda Weems nur içinde yatsın. Yemekler vardı, parti ortamı gibiydi. Maça odaklanmıştık, LeBron'un ne yapacağını görmek için heyecanlıydık. Eleştirileri kesecek kadar iyi oynamasını diliyordum. İlk maçında ne yaptığına göre yargılanacağını biliyordum. Onun için endişeliydim.

Willie McGee (LeBron'un lise arkadaşı): Ben hiç endişe etmiyordum. Noel gibiydi!

Ricky Davis (Cleveland Cavaliers guardı): İlk maç sanki hiç gelmeyecek gibiydi... Bir çocuğun Noel'i beklediği gibi bekliyorduk. Genconun nasıl oynayacağını görmek istiyorduk.

Doug Christie (Sacramento Kings guardı): Atmosfer... Bir çaylak olarak böyle bir şey tecrübe etmemiştim. Shaquille O'Neal için bile. Ki onunla aynı draft sınıfındaydım, böyle bir olay yoktu.

Mike Bibby (Sacramento Kings oyun kurucusu): Bunun tarihe geçecek bir şey olduğunu hissediyordunuz.

Mary Schmitt Boyer: 'Endişe' demek istemiyorum, daha çok merak vardı. Nasıl reaksiyon gösterecekti?

Chris Webber (Sacramento Kings forveti): Bir grup NBA oyuncusu bana onun 10 şampiyonluk kazanacağını söylemişti. Liseden çıkmış biri için bunu nasıl söyleyebiliyorsun?

Tony Massenburg (Sacramento Kings forveti): Çıktım, ısınma hareketlerine başladık. Tüm sahaya bakıyordum: "Nerede bu, nerede? Tamam, headband, orada." Takımca turnike sırasındalarken, top her ona geldiğinde çembere kafa seviyesinde çıkıp smaçlıyordu.

DeSagana Diop: Sahadaki herkesten daha fazla ilgi çekiyordu.

Rocky Widner: Gördüğünüz diğer 18'liklere benzemiyordu. Lige o yaşta giren Kevin Garnett ve Kobe Bryant gibi diğer oyunculara bakınca, LeBron tam bir yetişkin görünümüne sahipti.

Dusty Baker: Onunla ilgili ilk fark ettiğim şey... omuzlarıydı.

David Stern: Şimdiki gibi değildi tabii. Zamanla daha büyük ve geniş olacaktı. "Aman tanrım, bu adam tam bir simge olacak" diyordunuz.

J.R. Bremer: Kendinden emin, orada olması gerekmiş gibi, bütün o atmosferi görmüş gibiydi ve  oraya çıkıp herkese kim olduğunu gösterecekti... Çok gençti, duygularını tam olarak dışa vurmuyordu. Sessiz ve kendi halindeydi. Soyunma odasında bunu görebilirdiniz ama, sahada bundan eser yoktu.


Ira Newble (Cavaliers forveti): Tırnaklarını yemek haricinde sıradışı hiçbir şey yapmadı... ki onu da yıllardır yapar.

Ricky Davis: Gergin olduğunu biliyordum.

Ira Newble: Yaz Ligi'nde oynamıştı ama onlar NBA maçları değillerdi. Atletizm ve yeteneğini, sezon öncesi kampı ile idmanlarda görebilirdiniz. Ama 18 yaşındaki birinin, ilk maçını domine etmesini beklemezsiniz.

Peja Stojakovic (Sacramento Kings forveti): Ne kadar soğukkanlıydı... 18 yaşında, NBA'deki ilk maçına geliyor, deplasmanda, ve buna hazırdı. Vallahi hazırdı.



Cleveland'ın ilk 5 oyun kurucusu, 2002 draftında 6. sıradan seçitkleri Dajuan Wagner, diz sakatlığı sebebiyle ilk maçta yer almıyordu.

Mary Schmitt Boyer: Spikerlerden birinin, LeBron'un maç içinde bir ara oyun kurucu oynayacağını söylediğini duyduk. Hepimiz "Tabii, o bir oyun kurucu" falan diyorduk. Ona ne derseniz diyin, ya da takım içinde nerede sayarsanız sayın, o bir oyun kurucu.

Paul Silas (Cavaliers koçu): Bir oyun kurucum yoktu, benim oyun kurucum oydu.


Bölüm 2
OYUN KURUCU

Bu, şimdiden 'Kral' lakabıyla anılan çaylak için bir ısınma mahiyeti taşımıyordu. Profesyonel kariyerinin ilk testinde, ligin önde gelen takımlarından birine karşı çata çat mücadeleye girecekti. Sacramento'nun erkenden öne geçmesiyle James fiziğini ön plana çıkarmaya karar verdi ve oyunu hissetmeye başladı.

Doug Christie: Maça başladık, ona karşı sırtı dönük pozisyon aldım. Topu tuttum... yere vurup ona doğru yöneldim, ama kımıldamadı bile! Hareket halinde bunu düşünüyordum. Hassssiktir!

Paul Silas: LeBron çok sağlamdı. Kimi savunsa, ona karşı zorlanırdı.

Tony Massenburg: O zaman bile milletten daha cüsseliydi. M.J. ve Clyde Drexler gibiydi, ama daha büyük; biraz Magic gibi, ama ondan daha atletik. Herkesi gafil avlıyordu.

Terrell Owens: Kariyeri başlarken, yolunu ve ritmini bulmaya çalışıyordu. Maç devam ederken tüm bu şeylerin göz önüne serildiğini görebilirdiniz.

Doug Christie: Konuşkandı, Magic gibi yönetiyordu -- "Hadi!.." "Bak şimdi!" Çok etkileyiciydi. Normalde bir çaylağı böyle göremezsin.

Mary Schmitt Boyer: Aslında ilk istatistiği, Ricky Davis için verdiği bir alley-oop pasıydı.

Mike Bibby: Takımın skoreri Ricky'ydi. Beni ona vermeyeceklerdi, çünkü en güçlü yönüm savunmam değildi. Beni LeBron'a verdiler, bakalım neler olacak diye. Nasıl oynayacağını bilmiyorduk.

Ricky Davis: Tüm o gerginlik, baskı, beklentinin arasında, orada topu doğru yere atması... herkesi haksız çıkardı. Pas verebildiğini gösterdi.

Paul Silas: LeBron tüm oyunları yönetmeliydi. Ve yapıyordu da... Tam olarak ondan istediğim şekilde. İnanılmazdı.





Peja Stojakovic:
Bazen maça girersiniz ve biraz sabırsız olursunuz. Çok şey yapmaya çabalarsınız. Olgunluğu ve duruşu, oyunun ona gelmesini sağlıyordu. En baştan beri doğru kararları veriyordu.

Chris Webber: "Bu çocuk sanki 2-3 yıllık bir oyuncu gibi oynuyor" diye düşündüğümü hatırlıyorum.

David Stern: Oyunundaki neredeyse sanatsal bir şekilde ortaya koyduğu akıcılığı takdir ettiğimi hatırlıyorum: Ribaund, blok, top çalma, asist. Her şeyi yapıyordu.

Ira Newble: Aynı zamanda hem dominanttı, hem de hiç bencil değildi. Kendine has bir aurası, bir enerjisi vardı. Böyle başka bir oyuncu görmedim.


Bölüm 3
LBJ VİTES YÜKSELTİYOR

Sezon öncesi hazırlık maçlarında 8 sayı ortalaması ve yüzde 33 gibi bir şut isabet oranı tutturmasıyla, şüpheler artmıştı: Abartılıyor muydu? Şutu var mıydı? Bir Cleveland bölgesi yazarı, onun sezon öncesi için "Normal bir çaylak gibi kadroda kalamaz" demişti. James bu tip cümleleri çabucak geçersiz kıldı. İlk 3 isabetiyle gereken cevabı verdi: Üçü de orta mesafe şutlarıydı. "Şut atamadığımı düşünen herkese" diyordu maçtan sonra, "teşekkürler."

Paul Silas: Ona şöyle diyordum: "Şut kullanman gerek. Sen şut çekmeye başlamadan... kazanamayız."

Mike Bibby: Boyu 2.03 ve benim gibi birinin onu savunması zor. Biz de potaya hücum etmesi yerine onu şut için zorladık.

Romeo Travis: LeBron'un lisedeki son yılında, eyalet Playoffları'nda oynarken parmağı kırıktı, o yüzden çok şut kullanamıyordu. İnsanlar da bunun yüzünden, şutu olmadığını söylemeye başladı. Bize garip geliyordu, çünkü biz onun lisede 10 üçlük soktuğu maçları biliyoruz.

Mike Bibby: Ona karşı stratejimiz, şutları sokup sokamayacağını görme üstüneydi.

Romeo Travis: Bir kere sokmaya başladığında, her şeyin yolunda gideceğini biliyorduk.



Mike Bibby: O böyle sivrilince, biz de ona karşı dürüst oynamalıydık. Hiçbir şey onu yavaşlatamıyordu. Şutları sokuyor, iyi savunma yapıyordu...

Peja Stojakovic: En çok hatırladığım hareketi, yaptığı bir pas arasıydı.

Doug Christie: Tepedeydim ve top bendeydi... arkamdan geliyordu. Ve Peja, 18 yaşında bir çocuğun beni tuttuğunu biliyordu. Tamamen testosteron dolu ve bunu dışarı atıyor. Pas feyki yok, sahte cut'lar yok... ve LeBron bana doğru geldi.

Terrell Owens: Potanın arkasındaydım... geldiğini biliyordum.





Rocky Widner: Harika bir hücumdu. Top çalma ve smaç. İstediği her şeyi yapabilirdi.

Doug Christie: Peja'ya "Abi, n'apıyorsun ya?.. Araya girmeyi beklediğini bilmen gerek" der gibi bakıyordum.

Peja Stojakovic: Evet, Doug bunu dedi.

J.R. Bremer: Kenardaki tüm oyuncuların ayağa kalkmaya hazırlanmasını görmeliydiniz. O anda tribünlerden "Acaba ne yapacak?" şeklindeki soruları duyabilirdiniz.

Peja Stojakovic: Tüm salon bir şeyler bekliyordu.

Rockey Widner: Potayı gören 11 tane kamera vardı... James harika şekilde geldi ve topu geri doğru çekti, yani manzarayı bozacak herhangi bir şey yoktu.

J.R. Bremer: O kendine has smacını yapmıştı... Bunu lisede yaparken de görmüştüm, ama o TV'deydi ve bu kadar yüksekte değildi.

Ira Newble: Hepimiz coşku içindeydik. Smaç bütün gerginliği almıştı. Çocuk için iyi hissediyorduk.

Terrell Owens: Enerji inanılmazdı. Herkes oraya buna şahit olmak için gelmiş gibiydi -- ve onun sloganının bir parçası. Kendi adıma, ben bir şahittim.

Rocky Widner: Herkes bunu görmek istiyordu. LeBron'un bir top kapıp smaca gitmesini görmek istiyorlardı... Bunun için tonla para ödemişlerdi.

Doug Christie: Sonsuza dek, ilk smacında LeBron'un arkasında koşuyorum...

Ricky Davis: Smacı vurduktan sonra, tüm baskı uçup gitmiş gibiydi. Sanki hep oradaymış gibi gözüküyordu.

David Stern: Herkesin şöyle dediğini hatırlıyorum: "Tamam, bu çocukta iş var."



Bölüm 4

James'in Michael Jordan'ın meşhur Jumpman simgesinin kendi versiyonunu yaratması heyecan vericiydi. Ama James'in nasıl biri olduğunu açıkça gösteren, bir sonraki sekanstı. Smacın ardından gelen hücumlarında, Christie'deki topa elini soktu, ardından karşı yarı sahaya koşmaya başladı. Ortada kalan topu alan Carlos Boozer da hemen topu ona yolladı. Davis de oraya geliyordu. Ardından olanların etkisi halen sürüyor.

J.R. Bremer: Bomboş pozisyondaydı ve smacı vurmadı.

Ricky Davis: Saha boyunca, topu almayacağımı düşünerek koşuyordum. Koşuyordum -- ama yapacağı şeyi kutlamak için.

Ira Newble: Tek yapmanız gereken, saha boyu koşabilmek ve topu yakalayabilmekti... LeBron, o güne dek gördüğüm herkesten daha iyi pas veriyordu -- her iki elle de, fark etmiyordu. 

DeSagana Diop: O pası Ricky'ye iki eliyle pas vermişti...

Rocky Widner: Ricky'ye verdiği o pası kendi adıma onaylamıştım. LeBron'dan daha fazla fotoğraf alabilmek istiyordum.





J.R. Bremer: Ricky spor salonuna da sıçrayabilirdi... LeBron her zaman, takımın yararına uğraşmıştır. Bunu kendisi de smaçlayabilirdi, ama onun için işi Ricky'ye bırakmak daha doğruydu. 

Ricky Davis: Topu bana verdi, ben de yapmam gerekeni yaptım. 

Doug Christie: Çoğu genç oyuncu böyle bir şey yapmaz. Smaç yapmak isterler. Sadece kendisi olduğu için ESPN'de görüneceğini, bütün özetlerde çıkacağını biliyordu. Ve o pozisyonda pas verdi? Kendi kendime "Bu aşırı etkileyici" demiştim.

Chris Webber: Bomboş durumda gidip smaç vurabilecekken, topu takım arkadaşına veriyor... "Vay be, harika bir lider" demiştim.

Terrell Owens: Böyle bir şey gördüğünüzde, ortada bencilliğin olmadığını anlıyorsunuz. İnsanlar onu kimi zaman 'fazla paylaşımcı' olduğu için eleştirdi. Ama bu açıdan bakınca, o hep aynı kişiydi...

Romeo Travis: LeBron gibi biri olmak... salt skor bulmakla ilgili değil. Salt patlayıcılıkla ilgili değil. Herkesin işe dahil olduğunu bilmesinden emin olmakla alakalı. 

Willie McGee: Tek başınıza deneyimlediğinizde zevk almayacağınız şeylerden biriydi. Bu tip şeylere insanlarla birlikte şahit olmak hem daha özel kılıyor, hem de arkada daha çok hatıra bırakıyor. Kimsenin takımdan daha büyük olmadığını anlatarak bizlere yardımcı olan hocalar tarafından eğitilmiştik -- LeBron gelmiş-geçmiş en iyisi olsa bile.

Tony Massenburg: Michael Jordan'ın kariyeri boyunca eleştirildiği nokta, pasörlüğü ve takım arkadaşlarını oynatması meselesiydi -- LeBron, lige adım attığı ilk gün buna sahipti. Bunu yapması ona öğretilmemişti, içeriden gelen bir şeydi... Magic gibi... bir oyun kurucu gibi? Bu, benim için dikkat çekiciydi. Takım arkadaşlarını ve insanları daha iyi duruma getirmek için Karl Malone'un gücü ve Magic Johnson'ın kabiliyetlerine sahipti.

James ilk çeyreği 12 sayı, 2 ribaund, 3 asist ve 2 top çalmayla bitirdi -- çoğu profesyonel için harika istatistikler. Cleveland, son çeyrekte, James'in asistiyle gelen J.R. Bremer üçlüğüyle, kısa bir süre için 85-83 öne geçti. Ama sonra, Sacramento'nun akışkanlığı, kimyası ve büyük maç deneyimi, maçı 106-92 almalarını sağladı. Fakat sahadaki en iyi oyuncu, açık farkla, Akron'dan gelen bir yıldızdı. James'in 25 sayı, 6 ribaund, 9 asist ve 4 top çalmalık performansı, bu maçı tarihteki en iyi çaylak başlangıçlarından biri olarak tarihe yazıyordu: 1959'dan Willie McCovey ve Wilt Chamberlain, 1961'de Fran Tarkenton, 1996'da Iverson ve 2012'de Robert Griffin III. Elias Sports Bureau'ya göre James, lig tarihinde 25-5-5 yapan en genç oyuncu olmuştu -- Willie Anderson ve Grant Hill'den 3 yaş daha erken. James'in işteki ilk günü aynı zamanda onu, son 50 yılda Hill ve Kareem'in de içinde bulunduğu, ilk maçında 25-5-5 yapan 5 oyuncudan biri haline getiriyordu. Ligin geleceği oydu. Ve tüm ülke, gönüllü veya değil, buna şahitti.

Willie McGee: Bu ilk çeyreğin ardından "Siktir, herhalde düşündüğümden daha iyi olacak" demiştim. 




Bölüm 5
FURYAYA İNAN

Önceki sezondan ESPN'den yayımlanan 69 maçtan sadece bir tanesi, James'in ilk maçından daha fazla reyting almıştı -- 17 Ocak 2003'te Shaq ve Yao Ming'in ilk buluşması. Ülke genelinde 2.49 milyon evde bu maç izlenmişti. Ertesi gün işe ya da okula yorgun ama enerjik halde gittiler. Boston Celtics efsanesi Red Auerbach yeteri kadar şey görmüştü. "Çok iyi" diyordu, 9 kez şampiyonluk kazanan efsanevi koç. Silas, beş yıldan az zaman içerisinde onun tüm ligi peşine takacağını öngörüyordu. Bu zaten besbelliydi. James o an için yaratılmamıştı. O ânın kendisiydi.

Romeo Travis: Havaya girmiştik! Evde koşturup duruyorduk. Atlayıp zıplıyorduk. Çünkü kariyerlerin nasıl ilerleyeceğini kestiremezsiniz. Etrafında nasıl bir atmosfer yaratılmış olursa olsun, gerçekleşene dek ne olacağını bilemezsiniz. Sezemezsiniz. Tahmin edemezsiniz. Umabilirsiniz. Ama bilemezsiniz.

Mike Bibby: Beklentilerin hakkını veriyordu.

Terrell Owens: Orada oturmuş "Abi, bu adam inanılmaz" diyordum.


Ricky Davis: Sezon öncesi sürecinde onun fiyasko olmadığını anlamıştım. Olaya dahil olup rahatlaması an meselesiydi. 

Rocky Widner: Rahattı. İşlerin sorunsuz gideceğini söyleyebilirdiniz.

Ira Newble: Kenardaki oyuncularla birlikte, LeBron'un o yaşta neler yapabildiğini hayranlıkla izliyorduk... Onun bir günde lige alışmasını beklemezsiniz. İlk maçta etkisini gösterdi. Liseden gelen başka bir oyuncunun bunu yapabildiğini hatırlamıyorum. LeBron'un ilk günden yaptıklarını becerebilmek, diğerlerinin biraz vaktini alır. 

Tony Massenburg: Biraz zorlanmasını bekliyordum, ama o tereyağından kıl çeker gibi işini gördü... Kimse onu durduramazdı. Eğer onun kadar hızlıysanız, onun ebatlarında değilsinizdir. Eğer onun kadar güçlüyseniz de, o kadar hızlı değilsinizdir...

Paul Silas: Her şeyi yapabiliyordu: Şut, ribaund... bütün hepsi. Çok iyiydi. Onun gibi pek fazla oyuncumuz yoktu, ama o akıl almazdı. Yapabileceği her şeyi ilk maçta ortaya koydu.

J.R. Bremer: Boştaki adamın manyak smaçlar vurması için kaçacağı belli turnikeler atmak... bunlar onun için alışıldık şeylerdi. Basketbol onun işi.

Tony Massenburg: Eğer istese, o 25 sayı, 35 olabilirdi... M.J. gibi "Eğer 40 atmam gerekiyorsa 40 atacağım" kafasına girmedi. Benim gördüğüm, oyunun içinde kalan biriydi. 


Peja Stojakovic: Rahat kazandık. Ama hepsinin ardından, LeBron hakkında konuşuyor, onun ne kadar özel bir oyuncu olacağından bahsediyorduk. 

David Stern: Onun NBA'deki ilk maçını oynayan genç bir adam olduğunu göz önüne alınca, olağanüstü bir hadise.

Tony Massenburg: Çocuk olgundu. Olayla nasıl başa çıkabildiğine baktım. O dönemde... gerçekten dünyada en çok, en büyük oranda heyecan uyandıran 18 yaşındaki kişiydi. Başka bir sporda, 18 yaşında olup da LeBron kadar ışıkları üstüne çekip dikkat uyandıran birisi olduğunu sanmıyorum; ki onun ilk akşamdan bunu nasıl kaldırdığını gördüm, ve bu çocuğun daha önünde yıllar olduğunu, yeteneğinin şimdiye dek hiç görmediğim ölçüde olduğunu düşünerek salondan dışarı çıktım.

Peja Stojakovic: Onu şimdi izleyip, sonra da o sezonu hatırlamaya çalışınca, sürekli bugünü için hazırlandığını anlıyorsunuz. 

Chris Webber: LeBron'la ilgili en dikkat çekici noktalardan biri, ne kadar büyük olduğu -- evet. Düşününce, büyük oyuncu olacağıyla ilgili tahminleri yerine getirdi -- bunu kim yapabilirdi? 

DeSagana Diop: LeBron özel bir oyuncu. İnsanlara hep, onu Tanrı'nın yaptığını söylerim. Bu 100 senede bir olur. 

Mary Schmitt Boyer: Yazıları yetiştirmemiz gerektiğinden, olayın hakkını veremeyeceğimize dair bir his vardı... taa nerelerden kalkıp buraya gelmemize rağmen, olan biteni tam manasıyla açıklayamıyoruz.

Rocky Widner: Böyle olacağı belliydi. Ama o zaman, şu anda sahip olduğu kariyere ya da mirasa sahip olabilecek mi, bundan emin olamamamızı anlamanız gerek. Gerçekten çok güçlenmişti ve çok iyi bir oyuncu olacaktı, ama işin sonunda tüm zamanların en iyi 3-4 oyuncusundan biri olarak görüleceğini bilemezdiniz.

Mike Bibby: Bundan 50 ya da 60 yıl sonra da, bu oyunun gördüğü en iyi isimlerden birinin ilk maçında sahadaydım. 

David Stern: Maça çok büyük bir NBA olayı olarak bakmamıştım... Çocukların çok iyi maçları oluyor. Genç yaşına göre harika bir maç geçirmişti. Ama nasıl bir kariyeri olacağı hakkında yargıda bulunmak, veya o maça bakarak en iyiler arasına girer mi diye bir tahminde bulunmak gibi bir şeye hazır değildim... Şu anda geldiği seviyeyi öngöremezdim. Ama ben ne anlarım ki? Maç boyu aklımdan geçen, bu çocuğun oyuna hakim olduğuydu. 

Terrell Owens: O zamandan bu yana hayranıyım. 

Chris Webber: Bugün kariyerinden etkilendiğim kadar, ilk maçından etkilenmiştim. 

Ricky Davis: Her zaman benim çaylağım olarak kalacak. Ne olursa olsun. Ne kadar büyük bir yıldız olursa olsun, ne kadar çok yüzük kazanırsa kazansın -- yine de benim çaylağım olacak. 

J.R. Bremer: Kaybettikten sonra, soyunma odasına gelir, bir lider olarak, şöyle derdi: "Zor maçtı beyler, ama yarın bir maçımız var." Bir yenilgi yüzünden suratını asmazdı. Geri dönüp, sonraki maçı kazanmaya bakardı.