-


Bilen bilir; vaktiyle Aceto bloga ara verdiği zamanlar, bi' tane kilit fotoğrafı yer alan post yayımlardı. Biz de kendisine hayranlık dönemlerimiz geçtiğinde artık dalga geçmeye başlamıştık bu 'uygulama'yla.

10 yılı geçti, yeter işte. Şuradan çevirilere devam ediyoruz. Şuradan da kültürlü mevzulara kör-topal devam ediyoruz, merak eden varsa. Galatasaray Formaları zaten devam. Hadi eyvallah.

2 sene sonrası ufak edit: Anlayamadığım bir şekilde yorumlar izinli hâle gelmiş. Sanırım Blogger'ın sağı-solu falan değiştiği zaman oldu. O yüzden başta bu posta gelenler olmak üzere, blogun son birkaç yılındaki yorumlar orada öylece kalmış. Kusura bakmayın. Güzel cümleler için teşekkürler. 

Sözlü Tarih: Kobe Bryant'ın 81 Sayılık Maçı


10 yıl önce, vasat durumdaki bir Los Angeles Lakers kadrosu, ligin son sırasındaki Toronto Raptors'ı ağırlıyordu. Tribünlerde 18.997 kişi vardı. O gece sporseverler televizyon başına kurulmuştu -- ama Lakers için değil, NFL konferans finalleri için.

Ama maçtaki basketbolseverler --ve Seattle Seahawks'ın Carolina Panthers'ı yenmesinin ardından bu maça zıplayanlar-- öyle olağanüstü bir gösteriye şahitlik ettiler ki, üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen, hâlâ insanın orada ne olup bittiğini aklı almıyor. O gün, 22 Ocak 2006'da, Lakers oyuncusu Kobe Bryant, bir maçta 81 sayı atarak, Wilt Chamberlain'ın kırılması çok zor olan 100 sayılık rekorunun ardındaki yerini aldı.

Bu mühim olayın 10. yıldönümünde Black Mamba'nın alev aldığı gecenin hatıralarını bir araya getirdik. Burada bir Raptors oyuncusu, bir yayıncı, bir antrenör, bir podcastçi ve bir taraftarın ağzından o maçı anlatacağız.


Kobe Çabalıyor

Bryant'ın kararlı oyunu, onu Bill Brasky-vari mitolojik bir seviyeye çıkarmıştı -- ama bu lafta gerçeklik payı vardı. 81 efsanesi, maçtan çok önce başlamıştı.

Melvin Hunt (dönemin Dallas Mavericks asistan koçu; 2004-05 Lakers asistan koçu): Kobe'nin daha iyi olmak için uğraşmasına şahit olmak özel bir durum. Lakers'taki ilk ayımda beni sürekli şaşırtan bir şeydi. Yeni bir hücum sistemi oturtuyorduk...

İşe koyulduğumuz ilk gün, abartmıyorum, sırf şutlarından birisine, idmandan sonra 25 dakika ayırdı. Kaliteli bi repertuarı olmasını istiyordu ve eğer top çemberden yanlış şekilde geçerse hayal kırıklığına uğruyordu. Bazı büyük oyuncuları görmüşlüğüm var, ama böylesine şahit olmadım.

Darrick Martin (2005-08 arası Raptors guardı): Lakers'ın 2001 şampiyonluğundan iki hafta sonraydı, Arn Tellem'ın oyuncularından bazılarıyla antrenmandaydım. Kobe geldi. Antrenmanı yöneten kişi, bana Kobe'nin orada ne aradığını sordu. "Bilmiyorum, biraz şut atmaya gelmiştir" dedim. Biz farklı farklı şeyler çalışıyorduk, sonra Kobe bize katıldı.

Bir oyunda topu aldı, pick-and-roll'u yardı ve smaca kalktı. Sanırım onu durdurmak için harekete geçen ve yere yapıştıran, Marcus Haislip'ti. Az önceki adam bana "Eğer Kobe sakatlanırsa beni öldürürler" dedi. "Merak etme, bak şimdi" diye cevapladım.

Sonraki pozisyonda da Kobe aynı şeyi yaptı, ama bu kez Haislip'in üstünden sertçe smacı vurdu. Marcus arkadaki duvara savruldu. O adama dönüp "Sana söylemiştim" dedim. 

Hunt: Kobe'nin beklentileri, etrafındaki herkesten çok daha fazladır. Niye herkes sabah 6'da veya gece 11'de antrenmanda değil?

Her şey Kobe için bir rekabet sebebidir: Her egzersiz, her şut antrenmanı; idmanda savunma görevindeki oyuncuların bile kafasını bozar, çünkü her zaman onları alt etmenin yolunu bulur.

İdman sırasında belli şeyleri öğretmek amacıyla, keyfî isabetli şutlar atardık, ama o bunları maçtaymış gibi ciddiye alırdı. Onunla bi hafta geçirin, bir kere bile gülümsediğini göremezsiniz. Zamanla Kobe daha dengeli birisi oldu, takım arkadaşlarını kucakladı, etrafındakileri benimsedi ve kendi içinde huzuru buldu. Hep böyle değildi, zamanla bu duruma ulaştı. 



Kobe İşe Gidiyor

Hava atışı 18.30'da yapılacak olan Pazar günkü Raptors-Lakers maçının esasen hiçbir anlamı yoktu, sezon içindeki sıkıcı maçlardan biriydi, kış günü League-Pass'i açıp zaman geçmesini sağlayacak bir meşgale. 

Cathy Johnson (Lakers taraftarı, girişimci ve aile içi şiddete karşı çalışan bir vakfın kurucusu): 1981'de Los Angeles'a taşındım ve o zamandan beri Lakers maçlarına giderim. Bir ara kombinem vardı, şimdi de senede 25 maça falan giderim. Onları çok seviyorum. Ölümüne Lakerslıyım. Evimde mor ve sarıya boyalı, duvarında Kobe posteri olan bir odam var.

Sporu ve rekabeti seviyorum, ailemde de sporcular var. Yeğenim Eileen, El Camino kolejinde çok iyi bir softball oyuncusuydu, bir ara UCLA'ya geçme ihtimali vardı. Hayalini gerçekleştiremedi. 2011 yılında kocası tarafından vahşice öldürüldü, ki çocuğu henüz beş haftalıktı. 

Aile içi şiddet emarelerine şahit olmamıştık, eğer görseydik belki olanları önleyebilirdik. Bu vakfı, genç insanları bilinçlendirmek ve burs vermek için kurdum. En büyük kaynağımız, yazın düzenlenen bir softball turnuvası; yani spor, hayatımızın merkezinde. Ve buna Lakers da dahil. Eileen ve ben, birlikte birçok maç izlemiştik. Kobe onun favori oyuncusu değildi, Jordan Farmar'ı çok severdi. Onu yakışıklı bulurdu. 

Paul Jones (Toronto Raptors radyo sunucusu): Popüler kültürle aram o kadar iyi değildir, ama partneri Eric Smith'inse tam tersi --  düşünün ki The Wire'ın henüz 3. sezonundayım, arkadaşlarım sürekli bunun hakkında konuştuğu için oturup bitireceğim. Lakers Halkla İlişkiler sorumlusu John Black'e o gün kimlerin salonda olacağını sormuştum. "Kimse" dedi. Jack yok, Leo yok... Sadece Dyan Cannon vardı. Tam olarak ne cümleleri çıkaramam, ama şuna benzer bir şey söylemişti: "Rakip Toronto. Aylardan Ocak. Adamların hepsi şimdi Vail'de kayak yapıyor." 

Johnson: Kulüp, maçlardan önce, oyuncuların kullanmadığı aile ve arkadaş biletlerini normal fiyattan ucuza elden çıkarır. 2. sıra biletlerinden iki tane alabildim, ki aslında bençin 4 sıra arkası oluyor; 3-4 metre falan uzakta. Hiç o kadar yakına oturmamıştım. Biletler 150 dolar civarıydı. Alacak kimseyi bulamadım, herkes "Rakip Toronto. O maça gitmem" diyordu.

O zaman sekiz yaşında olan kızımı alıp maça gittim. Yerimize oturduk, o anda Kobe'nin ailesi içeri girdi. Eşi Vanessa'yı tanırdım, o dönemde ikinci kızlarına hamileydi. Sonra kızım, Kobe'nin kızı Natalia ve yanındaki yaşlı kadın ile oynamaya başladı. Konuşmaya başladık. Meğer kendisi, Kobe'nin büyükannesiymiş ve Natalia'nın doğum günü için Philadelphia'dan gelmiş. Kobe'yi bir profesyonel olarak ilk kez izleyecekti.



Kobe 50 İçin Gaza Basıyor

İlk yarı tamamen Toronto hakimiyetindeydi, devreye 63-49 önde girdiler. Kobe'nin 26 sayısı vardı -- 14'ü ilk çeyrekte, 12'si ikinci çeyrekte. 50'ye ulaşmak için şansı yüksek gibiydi, ki o sezon dört kez bu sınıra gelmişti. 

Jabari Davis (Lakers Nation podcast sunucusu ve yönetici): Kobe ilk çeyrekte, en azından takım arkadaşlarını olaya dahil ettiği görünümü vermişti, ama ikinci çeyrekte bunu daha fazla yapmayacağı ortadaydı ve şutları yağdırmaya başladı. 

Martin: Kobe'yi savunmaya çalışmakla ilgili en önemli nokta, onun saldırmaya devam edeceğini ve baştan sona agresif olacağını bilmek. O sezon başlarında bazı maçlarda zorlansa da Kobe'yle ilgili kesin olan şey buydu. 

Hunt: Cleveland'da asistan olarak çalışıyordum; bir gözlemci raporu çıkartmak zorundaydım, çünkü o maçı özellikle izlemiştim. İlk çeyreğin sonu itibariyle, neyin geldiğini görebilirdiniz.

Kobe o katil moduna geçtiğinde, o bölgeye girdiğinde, kendi başına oynuyor. İkili sıkıştırma etki etmiyor. Hakemler veya kendi takım arkadaşlarının bile önemi olmuyor.

Johnson: Kobe'nin büyükannesinin onu oynarken hiç görmemiş olması bana biraz tuhaf gelmişti. En azından bir Sixers maçında izleyebilirdi, ama bir sebep göstermedi. Komik olan, Kobe'nin yavaş bir başlangıç yapmasının ardından, "Gelmemeliydim, ona uğursuzluk getirdim" diyip durmasıydı.

Ona rahatlamasını, Kobe'nin iyi olacağını söyledim. 



Kobe, Amiral'i Zorluyor

Kobe üçüncü çeyrekte 27 sayı daha bulup 53'e ulaştı ve David Robinson'ın 71 sayılık maçına yaklaştı. 'Amiral' 70 sayı ve üzerine çıkan --ki totalde 4 oyuncu bunu başarmıştı-- son oyuncuydu. Bu skoru 1993-94 sezonunun son maçında kaydedip, sayı kralı olmuştu.  

Jones: İkinci yarının başı itibariyle Kobe'nin 50, belki 60 sayıya ulaşacağını düşünürdünüz; ama aynı zamanda onun soğuyacağını, ya da maçın yavaşlayacağını, Raptors'ın oyundan kopacağını ve Kobe'nin kenara geleceğini veya Lakers'ın onu daha az kullanacağını da düşünebilirdiniz...

Aslında tüm ihtimalleri aklımdan geçirdim, gerçekleşmiş olan hariç.

Martin: Ligdeki herkes, NBA'deki imajı yüzünden Lakers'ı yenmek ister. Benim için bu daha çok geçerli, çünkü ben Los Angeleslıyım ve bir Lakers taraftarı olarak büyüdüm. Üçüncü çeyrekte 18 sayı öndeydik, maç elimizdeydi ve Staples Center'dan galibiyetle ayrılacağımızı hissediyorduk. 

Saldırı başlamadan önce durum bu şekildeydi.

Davis: O anda nerede olduğumu tam olarak hatırlıyorum. Las Vegas'ta spor üstüne bahis oynanan bir yerdeydim. MGM olduğuna eminim, bu kısımlar biraz bulanık, Vegas'ı bilirsiniz. O gün NFL şampiyonluk maçı olduğundan içerisi tıka basa doluydu ve arkadaşlarım da bahis yapacaktı.

Jones: Staples Center, anlatıcıların saha kenarında olabildiği az sayıda salondan biriydi. Biz Lakers bençinin çaprazındaki köşedeydik. Bir ara dört oyuncu da dibimizde, bir çizginin üstünde sıralı duruyorlardı, sanki okula giden çocuklar gibi.

Kobe bana uzak olan köşede topu aldı. "Bende." İçeri girdi ve basket faul. Kaçıramazdı.

Davis: Başlangıçta, kumarhanedeki kimse maça bakmıyordu. Sonra devreyi 26 sayıyla bitirince, bazıları merak edip "Ooo, sanırım Kobe o günlerden birinde" diyerek bir göz atmaya geldi.

Üçüncü çeyreğin ortasına doğru, kalabalık, bir tenis maçındaymışız gibi bir oraya bir diğer tarafa hareketlenmeye başladı. Futbol maçına bakıyorlar, Kobe'ye bakıyorlar; futbol maçına, Kobe'ye. 70'i bulduğunda, bahisçilerin yarısından fazlası basketbol maçına kaymıştı. Herkes "Ne zaman duracak bu herif?" diyordu.

Hunt: İnanılmazdı, nadir görülecek bir şeydi: Kobe onlarca şut kullanıyordu. İnsanlar Sam Mitchell'ı Kobe'yi savunma yöntemi nedeniyle eleştiriyor, fakat bir planı var ve inatla onu kullanıyor şeklinde bir durum söz konusu değildi.

Her şeyi denediler: Ondan kısa savunmacılar, ondan uzunlar, üçlü sıkıştırma... Gerçek dışıydı.

Martin: "Süperstar atacağını atsın, biz takımın geri kalanını savunalım" demek teoride kulağa hoş gelir, ama siz süperstarı şutları için zorlayamazsanız, bu pek bir işe yaramaz.

Bir noktada Mitchell'a, Kobe'ye ikili sıkıştırma yapmamız gerektiğini söyledim. Yaptık da. Sonra adam gitti 8.5 metreden üçlük soktu. Deliksiz. Koç bana baktı. Ben de omuz silkip "Bilmiyorum, belki bunu görmezden gelebiliriz" dedim.

Jones: Kurulduğu ilk günden bu yana Raptors hakkında yazıyordum ve genç Lew Alcindor'ın tecrübeli Wilt Chamberlain'la kapıştığı devirlerden bu yana basketbol izliyordum. Koltuğumdan kalkmam için, epey sıradışı bir şeye şahit olmam gerek.

O gece Kobe, izlemeye değerdi. Rakiplerini uçuruyor, olmayacak şutlar sokuyor, temas alıp hareketi bitiriyordu... Elimde radyo spikerlerinden birinin Kobe'nin sayılarını anlattığı yerleri içeren bir montaj var. Heyecanım tavan yapmıştı. "72 oldu!" diye bağırıyordum, çünkü orada David Robinson'ı geçtiğini biliyordum. Muhteşemdi.





Kobe 81'i Buluyor

Dördüncü çeyreğin başında Lakers 91-85 öndeydi ve Kobe'yi azıcık da olsa dinlendirmeye yakındı. Fakat o yorgun falan değildi. Maç sonu istatistikleri, muhtemelen şeytanla bir anlaşma yaptığına işaret ediyor: 13'te 7 üçlükle beraber toplamda 28/46 şut isabeti ve faul çizgisinden de 18/20. Nasıl bakacağınız size kalmış, ama bu maç, Kobe'nin 666. normal sezon maçıydı. 

Martin: O gece oynamadım --ki bundan nefret ediyorum, çünkü benden daha rekabetçi kimse yoktur-- ama yine de Kobe'yle şakalaşıyordum. "Oraya gelip seni indireceğim" diyordum. O da gülerek "Gel de dene" diyordu. 

İnanılmaz bir performanstı, ama tribünlere bakınca kardeşimin Kobe için tezahürat yapması beni bitirdi. Onu öldürecek gibi bakıyordum. Beni boşverip Lakers taraftarlarına katıldı ve "Ko-be! Ko-be!" diye bağırmaya başladı. Kobe başka bir gezegenden gelmişti, taraftar da buna kayıtsız kalmıyordu, tamam; ama onun benimle kalması gerek.

Jones: Lakers kazanmıştı, ama kazanmasalar bile skor ikinci plandaydı. Salondaki "Topu Kobe'ye verin, bırakın devam etsin" havasını sezebilirdiniz.

Johnson: Dördüncü çeyrek boyunca herkes ayaktaydı. Bir ara Kobe, büyükannesine el salladı, ben de bana sallamış gibi davrandım. Kadın da güldü. Güzel bir gündü.

Jones: Maçın sonunda Kobe hâlâ dinç görünüyordu. Sanki uzatmaya gidilse, orada da bir 10-20 sayı atacak gibi. Kobe içeri girerken Eric telefonunu çıkardı ve bana sordu: "Bir fotoğraf çekebilir miyim?" 

Yani, biz profesyoneliz, bunu yapamayız, öyle değil mi? "Tabii ki, çek" dedim. Eğer benim telefonum cebimde olsa, ben de yapardım bunu. Eric, Kobe'nin işaret parmağını havaya doğru kaldırdığı o ânı yakalayıp kendisi için kaydetmiş oldu.

Davis: Kobe atmaya devam ederken millet bağırıp çağırıyor, birbirlerini tebrik ediyor, sevinçlerini paylaşıyordu... "Bu ânı sonsuza kadar hatırlayacağız" şeklinde ortak bir atmosfer vardı. 

Kobe 81 sayıyı atıp da kenara alınınca --hiç abartmıyorum-- MGM'deki herkes delirmiş vaziyetteydi. Bir normal sezon maçı olmasına rağmen, şampiyonluk kazanılmış gibiydi. Kimse birbirini tanımıyordu ve bu maça da oynamamışlardı. Tüm mekan çok büyük bir para kazanmış gibi Kobe'yi alkışlıyordu -- ki biz basketbolseverler, cidden kazanmıştık. 

Hunt: O gece Lakers, Kobe'nin tüm sayılarına muhtaçtı. Başka bir oyuncunun maç o durumdayken böyle odaklanabileceğini sanmıyorum... Ama bahsettiğimiz adam Kobe. 

Johnson: Kobe'nin büyükannesi ve ben sarılıyor, atlayıp zıplıyorduk... Onun özel alanına girmedim, imza ya da fotoğraf istemedim. Ama o anları birlikte paylaştık. Kesinlikle heyecan vericiydi. 

Jones: O gece Denver'a uçmuştuk --kullandığımız havaalanının Cheyenne, Wyoming'de olması sebebiyle program biraz sıkışmıştı-- ama otele kadar maçı takip ettik.

Her şey de o anda olmamıştı, yani Doğu'daki insanlar Kobe'nin yaptıklarından uyandıklarında haberdar olacaklardı. Eric, Doğu saatiyle 6.15'te canlı bir röportaj verdi, ki o anda Denver'da saat sabah 4.15'ti. Hiçbir şekilde uyuyamadık. Çılgıncaydı. 

Martin: Açıkçası Kobe o gece birkaç basit şutu kaçırmıştı. Rahatça 90'ı bulabilirdi yani. 



Kobe 'Arrivederci' Diyor

Kobe'nin bu fevkalade performansı, o gün Seahawks ve Steelers, Super Bowl için yerlerini ayırtmasına karşın, Sports Center'ın akşam baskısında bir numaralı gündem maddesiydi. 10 yıl sonra, Kobe'nin son sezonunu idrak ederken, o 81 sayılık şaheserinin etkisi hâlâ sürüyor ve bu büyük kariyeri özetleyen simge oluyordu. Buna şahit olanlar, asla unutamayacaktır -- Kobe'nin kendisi dahil.

Kobe o günden sonra maçı ilk kez 2013 yılında izledi. Mamba stiline uygun olarak, maçı izlerken o âna özel #countonkobe hashtag'iyle tweetler atıyordu, bir taraftan da o günün müteveffa büyükbabasının doğum günü olduğundan bahsediyordu. Kaçırdığı şutlar için "0" yazıp tweetliyor, "Orada iftira gibi pas atmamalıydım" türünden pozisyon yorumları yapıyordu.  

Martin: Zaman geçtikçe --elimde değil ama-- oyunun bir parçası olarak bunu takdir ediyorum. O zaman böyle hissetmiyordum, çünkü maçı kaybetmiştik. Kobe 81 atıp Raptors kazanacak? Harika olurdu, çünkü o zaman hikaye, onun nasıl o kadar sayı atıp da üstüne maçı bizim kazandığımız üstüne olacaktı. Sonraki akşam annemin memleketi olan ve anneannemin yaşadığı Denver'da maçımız vardı. Oraya vardığımızda hâlâ moralim bozuktu.

Maçtan önce anneannem kontrolü ele aldı ve konuşmaya başladı. Büyükanne orada patrondu, tüm soruları sordu. Fazlasıyla destek oldu, ilgili ve sevgi doluydu. Bana, ne olursa olsun odaklanmamı, takıma bunun yalnızca bir mağlubiyet olduğunu ve bunu aşmamız gerektiğini söylememi istedi. Hoşuma gitmişti, çünkü ben tüm akrabalarımın Kobe'yle ilgili sorular soracağını umuyordum.

Davis: İnsanlar bunu itiraf etmek istemeyebilir ama, Lakers taraftarlarının büyük çoğunluğu, Kobe emekliye ayrılınca rahatladı. Sezonun başında çok kötüydü, ama ortada belirli bir son olunca, daha iyi oynamaya başladı.

Lakers muhtemelen önündeki maçların çoğunu kaybedecekti, ama şimdi sezonun bir odağı vardı: Kobe'nin son gösterisi.

Jones: Bizim, lige yeni katılmış Raptors'ın o 72 galibiyet alan Bulls'u yendiğini gördüm; LeBron'un Toronto'ya karşı 56 sayı ile kariyer rekorunu kırışına tanık oldum; Raptors'ın Warriors'a karşı ikinci yarıda 27 sayı farkı kapatmasına şahit oldum, bunların hiçbirini tahmin edemezdiniz...

Kobe'nin 81 attığı geceki performansının kendisine has ve her zaman yaptığı bir şey olduğunu söyleyemem, fakat bu performansın taraftarın ilgisini çekmesi çok sürmeyecekti.

Hunt: "Kobe'nin ne yaptığını gördün mü?" ya da "Kobe'nin şu anda neler yaptığını izliyor musun?" şeklindeki mesajlarla uyanmaya bayılıyordum. Onun neler yapabileceğinin kestirilemezliğini çok özleyeceğiz.

Martin: O kadar zaman geçtiğine inanamıyorum. Hâlâ hafızamda çok taze, hâlâ o maçtan bölümler kafamda canlanabiliyor, Kobe'nin hareketlerini çok net hatırlıyorum. Çok az kişi tarihe tanıklık edebilir. Ben ettim.

Johnson: Lakers maçlarında çok eğlenirdim, o maçlardan harika anılarım var...

Jones: O günden her şeyi sakladım: Skor kağıdı, akreditasyon kartı, maç notları, program... Raptors'ın ilk sezonundan el yazısı notları bodrumda saklıyordum. Eşim de onları atmak istiyordu: "20 yıl geçti, bu ıvır-zıvırla ne yapacağız?" Ama her şeyi atmadan önce, o geceyle ilgili olanları ayırdım. Onları imzalatacağım.

Geçenlerde Kobe ile bu maç hakkında konuştum; Lakers, Toronto'ya geldiğinde. Güldü ve kafasını iki yana salladı.

"Bu gece kimse öyle bir şey yapamaz."



(Orijinali için şuradan. Bir de ek materyal. Bir de önceki 81 sözlü tarih çevirisi.)