Hadise


Steven Gerrard 9 yaşında Liverpool Akademisi'ne katıldığında şehrin kahramanı olacağını ve Şampiyonlar Ligi Kupası kaldıracağını bilmiyordu, Cadel Evans çocukluğunda kafasına at çiftesi yiyip komada kaldığında bir gün Tour de France'ı kazanacağını bilmiyordu, Stefani Germanotta, Convent of the Sacred Heart adlı katolik kız okulunda rutin hayatını sürdürürken bir gün Lady Gaga olup bütün dünyanın en önemli sanatçılarından biri olacağını bilmiyordu.

Jeremy Lin de bilmiyordu. Los Angeles'ta doğduğunda bilmiyordu. Palo Alto lisesinde takımının 32-1'lik galibiyet-mağlubiyet performansına ulaşmasını sağladığında bilmiyordu. Harvard'dan 4.0 üzerinden 3.1 not ortalaması ile mezun olduğunda bilmiyordu. 2010 NBA Draft'ında seçilmediğinde bilmiyordu. Dallas Mavericks ile yaz ligi kampına katılıp John Wall'ı madara ettiğinde bilmiyordu. Golden State Warriors ile iki senelik kontrat imzaladığında bilmiyordu. Warriors'un onu waive etmesinden sonra Rockets'a katıldığında, ama sezon başlamadan oradan da waive edilip Knicks'e geçtiğinde bilmiyordu. Sonrasını ise hepimiz biliyoruz.

Lin kaostan beslenen New York Knicks'te yaşanan kaoslar silsilesi ve tabii ki sakatlıklar sonucunda kendine yer buldu, daha sonra ilk beşe yerleşti ve üst üste müthiş maçlar çıkararak takımını seri galibiyetlere taşıyıp ismini bütün dünyaya duyurdu. Linsanity!


Başka bir yere gelmek istiyorum. Lin 2011-2012 sezonunu diz sakatlığıyla tamamladı. Uzunca bir süre kenarda bekledi ve playoff'ta takımına yardım edemedi. Off-season'da ise Houston Rockets'tan 4 yıllık 28 milyon dolarlık bir kontrat kapmayı başardı. Hikayesini yepyeni bir yerde, dünya gündemini daha az meşgul eden Texas'ta yazmaya devam edecek. Konumuz bu değil, konumuz All-Star David Lee ile bir araya geldiğinde ilginin Lee'de değil de Lin'de olacağı tek yerin Lin'in memleketi Tayvan olmadığı. Videoda Tayvan olması bir tesadüf. Biz sporseverler bu tarz başarı hikayelerine biteriz ama ben hala adı sanı duyulmamış bir oyuncunun bir deste güzel maç oynayıp da takımını galibiyete taşıdığında bu kadar değer görmesini doğru bulmuyorum. Bir All-Star ile yanyana geldiğinde ilginin neredeyse tümüyle onda olacağı kadar değil. CBS kanalının muhabirlerinden Pete Radovich'in 60 Minutes isimli programda Lin'le alakalı bir kısa film (veya reklam filmi) yayınlaması kadar değil, hayır.

Jeremy Lin asla bir Steven Gerrard olamayacak. Asla bir Cadel Evans olamayacak. Asla bir Stefani Germanotta da olamayacak. Ama onlar kadar değer görmesini sağlayacak şeyler yapmış gibi bir hava var. Ahmet Çakar olsaydı da bize Lin'in özel hayatını, neden bu kadar şişirildiğini, New York'ta oynayan Tayvan'lı bir Harvard mezunu olmasaydı bu kadar değer görüp göremeyeceğini tümüyle anlatsaydı.

Retro 226


Aslında bu seri içinde, dönemin koçlarının oyunculuk hallerini ayrı başıkta sunmak vardı. Neyse artık.

Erik




TBJ'ci abilerimize selam ederek başlıyorum. Onların mekandan gördüğümüz kadarıyla, Knicks bu sezon formaları değiştiriyor -Serap Ezgü'ye çıkmışlar. Aslında başka bir fiil kullanmak lazım. "Geri dönmek" falan katmak lazım işin içine. Çünkü 60-70 ve 80'lerde giydikleri formanın hemen hemen aynısı bu yeni forma. Alabildiğine sade. İşte fontlar ve numara ufaldığından, modernize edilmiş versiyon diyebiliriz. Ayrıca artık siyah katkısı yok. Bunu yazmaya gerek yok gerçi, sonuçta "eskiye dönüş" söz konusu. Ki o dönemlerin formalarını son yıllarda retro kontenjanından giyiyorlardı, mavisini filan da.


Ligde uzun süredir aynı formayı giyen takımlardan biri daha -2001'den beri- formasını değiştirdi (ya da döndü). Kalanlar hakkında bir ara detaylıca yazmayı düşünüyorum. Knicks formalarıyla ilgili ekstra bilgi için şuraya ve şuraya da bakılabilir.


Konuyla ilgili bakınırken New York formalarıyla ilgili bir merakım da depreşti: Muhtemel turuncu Knicks forması. Şu iki fotoğrafı buldum ama, bilgi edinemedim. Biri throwback'lerden, diğeri daha bir sezon içi forma gibi, ama şu her takımda olan, taraftara özel siyah-beyaz formalar gibi bir şey de olabilir. Yıllardır aklıma gelir, neden turuncu bir 3. formaları yok diye de, taraftar kitlesiyle alakalı olabilir. Boston örneğini biliyoruz sonuçta. Ya dur ben şunu adam gibi araştırayım da, ona göre editlerim.




Basri


Arka plana dikkat.

Retro 225



Nerden Nereye 91




Bubble


Hiç gereği yokken Premier League'de günün maçlarına bi' review yazasım geldi. Bakalım altından kalkabilecek miyim?

Ne olur ne olmaz diye saati 14.30'a kurup yatağa girdiğimde saat 04.30, uykuya daldığımda ise ezan vaktiydi. 13.30 gibi uyandığımda hemen sabah ezanının kaçta okunduğunu sordum babama, 05.30 falan dedi kısa süreli şok yaşadım. Neyse ben ne diyorum amk ya. Hayır kazasını falan da kılmadım. Cumartesi'den beklediklerim zor ama imkansız değildi. Samimi olacağım, azılı bir West Ham taraftarı, onun kadar Manchester City düşmanıyım. Yani Fulham'a koyarsak, üzerine keyifli bir 17.00 maçı izlersek, onun üzerine de QPR sürprizi gelirse benim için tadından yenmez bir cumartesi olurdu. Olmadı, ama yine de güzeldi.

"He is desperate to play football. We had Carlton Cole warmed up and ready to go and Andy was going to be substituted anyway in the next couple of minutes. But unusually he did it [injured the hamstring] on the jump."

Skor 3-0, oyun rölantide, Andy Carroll takımıyla çıktığı ilk maçta üzerine düşenden de fazlasını yerine getirmiş ve birkaç dakika içinde yerini Carlton Cole'a bırakacağı çok aşikar. Ama maç boyunca yaptığı en iyi iş olan kafa topu mücadelelerinden birine daha çıkarken kendini sakatlıyor. İlk dakikada kilidi açan golün gizli kahramanı -hatta üçüncü golü de ona yazarsak yanlış olmaz- için günü iyi kapattığını söylemek pek de doğru değil. Ancak bir sonraki hafta ulusal maçlar nedeniyle ligin oynanmayacak olması West Ham adına şans. Çünkü Andy Carroll takıma bir değil, iki-üç kademe birden atlattı. Zaten long ball oynayan takım bir bakıma Crouch'unu buldu. Carroll'a en uygun takımın biz olduğumuzu düşünürdüm hep, ilk maçtan teyit etmiş olduk. Bu sene sike sike kümede kalacağız. Savunma ve kale rotasyonu sıkıntı ama Nolan-Noble-Diame üçlüsü birbirine çok uyumlu bir orta saha olmuş. Kanatlarda Vaz Te ve Taylor'un performansı da bugün oldukça iyiydi ki daha Jarvis, Yossi falan var. İlk iki haftada çok iyi maçlar çıkaran ama transfer döneminde Dempsey'i, Dembele'yi kaptıran kolu kanadı kırık Fulham'ı yenmesi zor olmadı West Ham'ın. Özellikle 3-0'lık bu galibiyetin, Galler'de 3-0 kaybedip saha içine de pek bir şey koyamadığımız haftadan hemen sonra gelmiş olması da önemli.


17.00 maçlarında benim tercihim Swansea-Sunderland olurdu. Lige nefis başlayan Swansea ve kağıt üzerinde orta sıranın üzerine çıkabilecek potansiyeli barındıran bir kadroya sahip olan Sunderland'in kapışması eminim her futbolseverin Wigan-Stoke, Tottenham-Norwich ve WBA-Everton'ın önüne koyacağı maçtır. Ancak kim televizyon başından kalkıp da bilgisayara geçecek deee, linkten falan maç izleyecek? HD yayın varken hele. Ben de daha çekişmeli geçmesini beklediğim WBA-Everton'ı izleyeyim dedim. Engin Kehale faktörü de var bu maçı seçmemde. Evdeki hesap çarşıya uymuyor çoğu zaman. Tottenham-Norwich nasıl geçti bilmiyorum ama ben WBA-Everton maçını izlerken bir baktım sabah tam alamadığım uykumu almışım. İki takımın da gol atmaya pek niyeti yoktu ama ikinci yarıda bir pozisyonda Fellaini'nin net golü kaçtıktan sonra kontratağa çıkan WBA'da Odemwingie'nin asisti, Long'un dokunuşu kilidi açtı. Diğer gol de kornerden geldi. Steve Clarke'ın WBA'i ilk üç haftada "Oldu" denilen çoğu başaltı takımdan daha iyi görüntü çizdi. Mesela Fulham, Everton, Tottenham falan. Tottenham demişken, anlaşılan o ki AVB ikinci ada macerasında da çuvallayacak. Sahalarında yine kazanamadılar, yine önde oldukları maçta skoru koruyamadılar, yine son dakikalarda yediler. Yalnız bence şurada çıkan kırmızı kart kararı maçın önüne geçmiş, yazık. Mesela ben söylemesem, siz de maçı izlememişseniz kimin kırmızı yediğini anlayamazsınız. O yüzden ben söyleyeyim, beyazlı oyuncu. (Erman Toroğlu)


"Blue Moon,
You saw me standing alone,
Without a dream in my heart,
Without a love of my own."

Geçen sene QPR ile yaptığı maçtan sonra bu sözlerle şampiyonluğu kutladı City taraftarı. Onların anthem'i gibi bir nevi. 44 yıl sonra gelen şampiyonluk, QPR'ın 2-1 öne geçmesi, son dakikada Dzeko, uzatmalarda Agüero. Rüya gibiydi onlar adına. Sezonun ikinci iç saha maçının QPR ile olması, anıların taze olması demekti. Ama City fırtına gibi başladı ve 15. dakikada kullandıkları sanırım 67. kornerde Yaya'nın ayağından golü bulduklarında bu sefer daha rahat kazanacaklarını düşünmüştük. Hayır. QPR ne yapıp edip rakibini uyutmayı başardı ve ikinci yarıda da Zamora'nın kafasından golü buldu. City, Tevez-Dzeko işbirliğiyle çok çabuk bir cevap vermese bu maç onlar adına çok hazin olabilirdi zira benim gördüğüm 60-85 arasını QPR orta sahasının ele geçirdiğiydi. Esteban "orta açabilseydim Real Madrid'de oynard-" Granero önderliğinde ortadan iyi gelseler de bitirici vuruşları yapamad- öeeeh KLİŞE. City uzatmalarda bulduğu golle 3-1 kazandı ama bence 3 puanı hak etmediler. Gün içinde West Ham'ın Fulham'ı domine ettiğini görünce gözler, City gibi takımdan çok daha fazlasını bekliyor. Üç haftada maksimum iki puan hak ettiler ama yedi puan çıkarmayı başardılar, ki dokuz da olabilirdi. Geçtiğimiz seneki dominasyonları yok henüz ama erkenden eleştirmek de çok mantıklı olmaz. Hem geçen senenin verdiği doygunluk ve rahatlama, hem henüz form tutmamış olma, hem de transferin son gününde 4354653 tane daha yeni adam aldıkları için onları birkaç hafta sonra değerlendirmek gerekir. QPR'da ise ilk üç haftada hücum ile savunma arasında ağır bir terazi sorunu olduğunu gördük. Savunma çok kolay pozisyon verirken, hücum çok kolay pozisyona giriyor. Ancak çok kolay goller yemelerine (Rıza hocam) rağmen kolay kolay gol atamıyorlar. Granero zamanla oturacak, takımı da oturtacaktır. Yani olumlu anlamda. Kaleye de Julio Cesar takviyesi geldi ama zamanında Kocaeli kalesine de Fenerbahçe'den Serdar Kulbilge gelmişti. Bir de hala şu Shaun Wright-Phillips'ten ne bekliyorlar anlamıyorum. Hoilett bu takımda yedek oturacak adam değil Hughes hocaaa.

Günün kazananları West Ham United, West Bromwich Albion ve Manchester City olurken Fulham, Everton ve Queens Park Rangers kaybetti. Tottenham ile Norwich, Swansea ile Sunderland, Wigan ile Stoke City birbirine diş geçiremeyen takımlar. Premier League'de yarın;

15.30 Liverpool-Arsenal
18.00 Newcastle United-Aston Villa
18.00 Southampton-Manchester United

Chelsea bu hafta normalde Reading ile oynuyordu ama cuma günü Atletico Madrid'le Süper Kupa maçına çıktılar -aslında çıkmadılar- bu yüzden bu maç iki hafta önce oynanmıştı ve zor da olsa maviler 4-2 kazanmıştı.

İyi haftasonları da dilersem az biraz kalan samimiyetimin tamamı yok olacak, en iyisi bir an önce siktir olup gitmek.

Retro 224



Rüstem





Hadi üstte sağdaki adamın kim olduğunu duruşundan falan çıkarırsınız ama, diğer iki oyuncuyu direkt tanımıyorsanız, arkalarında yazan isim ya da numaradan çıkarmak imkansıza yakın. Nedense çubuklu ve düz kırmızıda isim ve numarayı kırmızı üzerine siyah renk yapmayı seçmişler ve genelde göremiyorsunuz, seçilmiyor yazanlar. Bunu basitçe halledebilirlerdi halbuki, her bir numara ya da harfin etrafından beyaz şerit geçirerek. Ki muhtemelen birileri farkeder ve bir süre sonra ya toptan beyaza çevirir, ya da az önce yazdığım gibi yaparlar. Çünkü hakemin bile oyuncunun dibine girmesi gerek şu halde.


Gece editi:

Mersin maçına bakarken, postta bahsettiğimiz çözümü zaten sarı formada uyguladıklarını gördüm. O da görünüşe bakılırsa geçen sezonki sarıdan miras. Darısı diğerlerine, ki zaten bunda elzem değil, ayrıntı oluyor yalnızca.




Bulgur


O ara kaza ile ilgili haberlere bakarken dikkatimi çekti. Geçmiş olsun tabii de, bundan bahsetmeden edemeyeceğim. Acaba kendi giysisi mi, yoksa o ara alelacele üste geçirilmiş bir şey mi? Kendisinin ise, çok kişi tarafından artı puan olarak hanesine eklenir. 11 maçlık cezadan da öte bir husus olarak.

Edit: Genzo "hasan şaş getirmiş öyle yazıyordu bir yerde" dedi yorum kısmında. Eğer onunsa, o da güzel.

Retro 223



Kreol


Nedense geçen haftasonu Fürth-Bayern maçında görünce şaşırdım. Bayern, geçen sezonki iç saha formasını bu sezon da giyiyor. Geçen sene ıskalamışım 2 sezonluk tanıtıldığını. Bu bir formayı iki sezon giyme işleri güzel. Daha fazla da olmalı. Hatta buralarda da olmalı. Bu şekilde Bayern, aslında eski bir alışkanlığa dönmüş oluyor. 2000'lerde (bu laf da ne garip geliyor. Ne ara bitirdik o yılları mınakoyim) bu yolla sadece 6 farklı iç saha forması giymişlerdi. 1999-2009 arası, arka arkaya ikişer sezon giyilen 5 forma. Ki bazı deplasman formaları da öyle kullanılmıştı. Fakat 2009'dan sonra yapmamışlardı. Hoş forma zaten bu, daha çok görecek olmamız hoş olmuş.

U


Dolaşırken şöyle bi' şey buldum. Önceden birilerinin bulup paylaşmış olma ihtimali da çok. Kararsız kaldım ama koyuyorum. İyi ki sonradan saç uzatmış dayı.

Bebeto


Doğum günün kutlu olsun ulu reyiz!

Retro 222



Nerden Nereye 90




Sansar


Normalde bu tip postlar laf olsun diye atılmış gibidir, o yüzden bulaşmak istemem ben. Ama tivitır'da bir link görünce, "hadi" dedim. Bir+Bir'in şubat-mart-nisan sayısından, Cenk Taner-Metin Kurt ortak röportajı. Kimin rt ettiğini unuttum maalesef, ki linki sonradan zor buldum zaten kusura bakmasın. Şöyle alayım. Ayrıca Koala abinin de bir yazısı var. İlkinde çok ilginç kısımlar var. Kurt'un "ben aslında ne futbolu, ne de sporu severim" gibi cümleleri, futbolun tamamen "düzen"in yarattığı bir spor olduğunu savunması...

Babam arada bahsederdi kendisinden. "Çizgiden topu alıp gitti mi, kimse tutamazdı" şeklindeki cümleler. Allah rahmet eylesin. Ondan sonra futbolcu haklarıyla ilgili bu kadar inatçı/kararlı biri gelir mi, bilinmez.



Banka



"(...) Kitap okumayı çok sevdiğim için hiç sıkılmıyorum. Özellikle tarih kitaplarıyla ilgileniyorum. Türkiye'ye gelmeden önce de tarihinize hayrandım.

-Tarihi araştırırken seni en çok etkileyen başlıklar nelerdir?

Osmanlı İmparatorluğu'nu okumanın sonu yok. Osmanlı'nın Avrupa'ya karşı duruşu benim için hayranlık uyandıran bir durum. Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptıkları, Osmanlı'nın yıkılışı, Türkiye'nin doğuşu ve tabii en vurucu kısmı Kurtuluş Savaşı."

Ağustos FourFourTwo'sunda yer alan Jacques Faty röportajından bir bölüm. Sempatiyle bakılacak bir futbolcu daha.


Baytar

 

s.a. ben türk futbolsever, barcelona ve ispanya'dan nefret ediyorum amk çok pas yapıyorlar. içten içe barcelona-real madrid maçlarında takımımın barcelona gibi oynamasını istesem de, ispanya'ya karşı oynayan takımların topu ayağında tutup 345324 pas yapıp kazanmalarını istesem de asla yapamıyorlar, ben de kolayı seçip bu yüzden barcelona ve ispanya'dan nefret ediyorum. aynı şekilde galatasaray'dan da nefret ediyorum, çok iyi alan paylaşıyorlar. arena'da 2-1 koyduğumuz maçta nasıl da rollerin değişik olmasını isterdim ama olsun sonuçta yendik. ingiltere'de manchester united'lıyım. arsenal'den nefret ediyorum, wenger hiç transfer yapmıyor. buna rağmen takım her sene en üst sıraları kovalayabiliyor. nasıl yapabildiklerini anlamasam da nefret ediyorum. 

bu paragrafı yazdığım için kendimden nefret ediyorum amk, aceto'nun "o" yazısını andırdı. link verip reklam yapmak istemiyorum :/

Retro 221