siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nerden Nereye 222


(Bu da kolpaymış.)



Şu aşağıdaki de var ama, meğer doğrusu buymuş.


Nerden Nereye 216



Meyan



PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilk röportajı yapan Yalçın Küçük, birçok şeyden olduğu gibi, Galatasaray ve futboldan da anlamayan bir yazar. Bekaa'da tişörtü ve bermudasıyla "Kardeşim Apo"yu dinlerken, bir ara ilginç bir kesinti olduğu söylenir.

Apo, "Hocam, izin verirseniz, iki saat kadar bir işim var, siz burada dinlenin, ben işim bitince geleceğim" der ve Küçük'ün yanından ayrılır. İki saat sonra Apo, Küçük'ün yanına geldiğinde çok bozuk bir ifade taşımaktadır.

— Sevgili Başkanım, hayrola bir şey mi oldu?

Sorma hocam, bizimkiler üç tane yedi!

Küçük, Apo'nun bu açıklamasını bir çatışmada üç gerillanın öldürülmesi olarak anlar.

— Ya öyle mi? Nerede?

İzmir'de!

Küçük'ün merakı iyice artmıştır. Demek ki PKK'nin İzmir yöresinde de silahlı faaliyeti var, diye düşünür. Küçük, ayrıntı peşindedir:

— Peki Başkanım, nasıl olmuş, ayrıntılı bilgi alabildiniz mi?

Radyodan aldık, naklen veriyor, zaten sürekli dinleriz

diyen Apo'ya garip garip bakmaya başlar Yalçın'ların Küçük'ü. Önce "Yahu radyo PKK'nin çatışmalarını ne zamandan beri naklen yayınlamaya başladı?" diye sorar kendi kendine, sonra da "Radyo" deyiminden PKK'nin telsiz şebekesini kastettiğini tahmin eder.

— Cenazelerinde eylem tasarlıyor musunuz?

sorusu, üzgün olan Apo'yu kendine getirir.

— Ne cenazesi hocam, ben bizimkiler derken, Galatasaray takımından sözediyordum. İzmir'de Altay'a üç sıfır yenildiler. Radyo maçı veriyor, e bizim biraz Galatasaraylı olma durumumuz var da, dinleriz yani, Metin Oktay zamanından beridir, bir yerde bir kurtuluş çabasının parçası yani...

Galatasaray'ın yenildiği günler "Kürdistan"da "Eyvah, Abdullah Bey bu akşam bir korucu köyü bastırır herhalde" cümlesini duymak mümkün.

Futbol Kültürü, sayfa 252-253


Bunu Ekşi'de falan da okumuştum sanırım, ama tam halini görünce aktarmak istedim.




Bahoz


Ufak bir araştırma sonucu, en azından yakın zamanda, numaralarda sarıyı kullanmadıklarını görüyoruz. Son dönemde koyu renk ağırlıklı 1. formaya sahip takımların beyazdan sonraki seçimi olduğunu biliyoruz sarının. Çoğuna yakışıyor da. Fakat burada tabii, daha farklı bir anlam taşıyor. "Oradan" bakınca, belki geç bile kalınmış bir tercih. İlerde birilerinin çıkıp "anayasa'ya aykırıdır" falan diyip cıngar çıkarabileceğini de düşünmüyor değilim ayrıca.


Efendi-3




  İki ezeli rakip, Galatasaray ile Fenerbahçe, seyirciyi selamlamak için İttihatspor Stadı'nda (bugünkü adıyla Şükrü Saracoğlu) sahaya çıktı.
  Futbolcuların formalarından ayakkabılarına kadar tüm aksesuarları döneme uygundu: İngiliz malı potinlerin yerini Avusturya kramponları almıştı. Futbol topunun iç lastikleri de Alman ürünüydü.
  Yöneticiler de döneme uygundu...
  Fenerbahçe Kulübü'nün başkanlığına Doktor Nazım getirilmişti.
  Yani, Evliyazade ailesinin futbolla ilgili tek ismi Karşıyaka ve Altay'da futbol oynayan Nejad değildi...
  Doktor Nazım'ın kulübün başına geldiği o yıllar, aynı zamanda Fenerbahçe'nin siyasal iktidarlarla olan ilişkisinin başlangıç tarihiydi.
  Fenerbahçe'nin "kaderi" o yıllarda yazılıyordu: Fenerbahçe bu yıllardan sonra Türkiye'nin siyasal tarihine paralel olarak, iktidara kim gelirse, takımın başkanlığına da istisnasız o iktidar ekibinden birini getirecekti...
İttihatçıların futbolun kitlesel özelliğini kavrayan ilk siyasal hareket olduğunu belirtmiştik. İttihatçılar ile Fenerbahçe arasındaki ilişki, kuşkusuz bir çıkar ilişkisiydi. İttihatçılar kamuoyunun Fenerbahçe sempatisinden yararlanmaya, Fenerbahçe ise iktidarın gücüne ihtiyaç duyuyordu.
  Doktor Nazım'ın o gün seyirciler arasına "Fenerbahçe başkanı" sıfatıyla oturmasının başka bir anlamı yoktu...
  Savaş sırasında sahaya on bir futbolcuyla çıkmanın güç olduğu bir dönemden geçiliyordu. Fenerbahçe yıldız futbolcularının bazılarını şehit vermişti.
  Yirmi üç yaşındaki Teğmen Nureddin, Arıburnu Savaşları'nda (12 nisan 1915); yirmi bir yaşındaki Yedek Subay Halim, Alçıtepe'de (nisan 1915) yirmi bir yaşındaki Teğmen Haldun, Arıburnu Savaşları'nda (22 haziran 1915); yirmi yaşındaki Yedek Subay Kemal, Sebdülbahir'de şehit olmuştu.
  Fenerbahçe, 2 ekim 1914 ile 12 kasım 1915 tarihleri arasında oynadığı on beş maçta hiç mağlup olmamış, iki yıl üst üste şampiyonluk kazanan efsane takımın futbolcularını ancak Birinci Dünya Savaşı yenebilmişti!..
 Bir de...
  O efsanevi takımın futbolcularından Otomobil Nuri, Öküz Öldüren Bombacı Bekir, Şiir Refik gibi yedisini, İttihat ve Terakki'nin takımı olarak bilinen ve Talat Paşa'nın başkanlığını yaptığı Altınordu kapmıştı...
  Fenerbahçe bu koşullar altında Galatasaray'ın karşısına çıkmıştı. Üstelik bazı futbolcuları cepheden güçlükle toparlanıp getirilmişti. Kulüp başkanı Doktor Nazım, Galatasaray'ın karşısına on bir futbolcuyla çıkmak için cephedeki futbolcularının bağlı bulunduğu komutanlıklarla tek tek temasa geçmiş, takım kaptanı Galib, Kırıkkale'den; müdafi Emirzade Arif, Keşan'dan; Edhem, Fikirtepe Uçaksavar Batarya Komutanlığı'ndan izin alınarak getirilmişti. Futbolcular yorucu tren ve at yolculuğundan sonra maça zar zor yetişebilmişlerdi...
  On bir futbolcuyla sahaya çıkacak olmaları takımın antrenörü Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey'i çok sevindirdi...
  Fuad Hüsnü ilk Türk futbolcuydu:
  2. Abdülhamid'in o istibdat günlerinde hapisleri, sürgünleri göze alıp futbol oynamıştı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğluydu. 1902 yılında Bahriye Mektebi'nde okurken, "Boby" takma adıyla Cadikeuy Football Club'da (Kadıköy Futbol Kulübü) oynamaya başlamıştı. Mükemmel İngilizce konuşmasına, saç tıraşından bıyıklarının şekline kadar, kendisine tam bir İngiliz görünümü verse de jurnallerden kurtulamamış, futbol aşkı nedeniyle mahkemelere çıkıp ifade vermek zorunda kalıp, babası sayesinde ağır cezalardan kurtulmuştu. Fuad Hüsnü futbolculuğu bıraktıktan sonra futboldan kopamamış, antrenör olarak görev yapmaya başlamıştı...
  Doktor Nazım'ın başkanlığını yaptığı Fenerbahçe takımında, ileride Türkiye'de adını başka alanlarda da duyacağımız kişiler de futbol oynuyordu; Münir Nureddin (Selçuk), Burhan (Felek) gibi...
  17 aralık 1917'de oynanan maçı Galatasaray 3-2 kazandı.
  Doktor Nazım teselli amacıyla futbolcularına sigara ikram etti!
(...)

Efendi, Soner Yalçın, sf. 230-231-232

Efendi-2

 

 
  Karşıyaka'daki Karavokiri sahasının çevresi Türk ve Rum seyircilerle dolmuştu.
  Türklerin sesi sanki daha gür çıkıyordu:
  "Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin... Kaf Sin, Kaf Sin, Kaf..."
  "Kırmızı Türklüğü, yeşil Müslümanlığı temsil etsin" diye seçilen, Karşıyaka Spor Kulübü'nün kırmızı-yeşil bayraklarını sürekli sallayan Türkler hiç susmuyordu.
  Maçın henüz başlarıydı; orta saha oyuncusu sağ iç İplikçizade Sadi, topu sağ açık Kadızade Rıfat'ın önüne attı. Meşin yuvarlağı kontrol eden Rıfat, Rum sol beki çalımlayıp, topu ortaladı. Rum defansının bakışları arasında top Rum kale sahası önündeki santrfor Ali Adnan'ın (Menderes) önüne düştü. Ali Adnan kaleciyle karşı karşıyaydı. Topa olanca gücüyle vurdu. Top kalenin epey üstünden auta çıktı...
  Hayatında ilk kez, o futbol sahasında yuhalandı.
  Kırılgan bir yapısı vardı; belki de bu olayın etkisiyle Karşıyaka Spor Kulübü'nden ayrılıp, yeni kurulan Altay'a geçmişti.
  Üstelik santrfor oynamayı da bırakmıştı. Futbolun yalnız mevkii, kaleciliği seçmişti!
  Futbolun yalnız adamı, yaşamın yalnızlığını çok tan öğrenmişti, üstelik daha on beş yaşındaydı...

Efendi, Soner Yalçın, sf 183


Godwin


Geçenlerde, Mustafa Reşit Akçay'ın "Yabancı oyuncularla daha iyi iletişim kurabilmek için İncil okumaya başladım" şeklindeki sözlerini duymuş ya da okumuşsunuzdur. Sonrasında bu sözlerin tepki aldığını da görmüşsünüzdür. Tam işte sonrasında "bizden bir sik olmaz" diye yakınılacak bir hadise.

Bu girişimin bir benzerini duyanınız var mı? Pek sanmıyorum. Birkaç 10 yıl daha da örneğine rastlayamayız. Peki bunun hakkı verildi mi? Ona da "hayır".

Kendisi bu konuda gelen tepkilerin üstüne şunları söylemek zorunda kaldı. Ve burada yine -esasında- çok dikkat çekmesi gereken bir cümle var: "İnançlı bir anarşist olduğumu her zaman söylemişimdir." "İnançlı bir anarşist". Memleketteki futbol adamlarından birinin kendisini "anarşist" olarak tanımlaması? Bunu söyleyecek taşağa sahip olması? Öncesinde zaten çoğu kişinin yanlış anlayıp da kendisine tepki gösterdiği bir konunun üzerine böyle bir cümle sarf etmesi?

Kendisi kayıplara karışmadığı sürece isminden daha ço(ooo)k söz edecek gibiyiz. Onun gibi futbol adamlarının varlığı 3-5 kişiye ilham olsa kârdır.


El-Kol 11


Number One


Seks


Amarigan seçimlerinden de geri durmadık... Kimin ne mal olduğunu görselin üstüne tıklayarak öğrenebilirsiniz :(

Cuoco


Şu Beşiktaş Milangaz'ın Reis-i Cumhur'un huzuruna çıkmasıyla ilgili fotoları görünce aklıma NBA'deki başkan ziyaretleri geldi. Bizde tabii kendileri Beşiktaşlı olduğu için böyle bir manzara gerçekleşiyor, garip şeyler olmadıkça, gelenekselleşmez de.



Düşünsene Abdullah Gül de "biz de tabii lisede oynarken..." filan çekiyor sadjsalkjd. Zenci de bayağı bayağı oynarmış ha zamanında. Hepsi götoğlanı ama, en azından böyle bir profil görünce yakınlık hissediyor insan.

1-2-3-4 Hop

1. Hani hep derler ya, işte 12 Eylül sonrası apolitik gençlik filan. Yani evet, var böyle bi'şey gerçekten de. Ama "ne kadar" böyle olduğunu anlamamızı sağlayan şey de İnternet. Yani uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, aklı başında herkes farkındadır bunun. Binlerce bile değil milyonlarca kişi dün, gün boyunca internette ülkeyi kurtardı. İsrail'in anasını sikti, Amerikaya İsrail'i kolladığı için sövdü. Falan filan. Komik. Çok komik hem de. Şeye benziyor sanki biraz, hani futbol seyircisi için denir ya, aslında iktidarsızlığını orda telafi ediyor diye. Öyle.

2. Ciddi ciddi ekşisözlük için "seçerek adam alsınlar" fikrinin iyi olacağını düşünmeye başlayacağım. Nasıl seçilir onu bilemiyorum, ama seçsinler. Ne bileyim Jimi The Kewl jüri başkanı olsun mesela. Şuna baksana. Ya saf, ya da zırcahil.

3. Yalçın Küçük der ki:İsrail, Türkiye'de İsrail'den daha güçlüdür.

4. Türk gencinde de ne Nazi damarı varmış be... Patlamaya hazır bomba amnakoyym. Şimdi gene Mein Kampf'ın satışlar patlar.

Sosyalist Harun


Harun Kolçak sosyalistmiş. Az önce Disko Kralı'nda öğrendim. Kendisinin her cümlesine ingilizce kelimeler katması ve sosyalistlerin toplanma mekanı olan Facebook'ta takılması, hatta kendi deyimiyle Fan Page sahibi olması zaten bunu kanıtlıyordu.

Türkiye'nin en büyük aydınları sol görüşlüdür, en büyük sanatçıları sol görüşlüdür. Ülkedeki en büyük entellektüeller hep sol görüşlüdür. Bu hep böyle olmuştur. Bazı insanlar da bunu moda haline getirmiştir. Kendini sanatçı veya aydın sanan bazı kimseler solda, "görünüşte" toplanmıştır. Harun Kolçak işte bu işin moda kısmına kapılmış binlerce sözde solcudan birisidir. Daha fazlası değil. Yani madem sanatçıyım veya aydınım mutlaka çıkıp bir yerlere solcu olduğumu söylemem/göstermem gerekir diyen bir şahıstır, işin reklam kısmında olan yani. Öyle olunca daha bir b.k zannedildiğini düşünenlerden, tıpkı ülkemizde milyon sayılarda olan çakma sosyalistler gibi.

Marx

"Ivan Ergic Marksizmin 21. yüzyıldaki zaferidir" desek, çok mu büyük laf etmiş oluruz?

Keşke onun gibileri daha çok olsa. Efendi gibi futbolcu demeçleri okusak daha fazla, maç bitiminde üstüne düşüneceğimiz laflar eden topçular olsa.

Ayırt

Şöyle bi'şey var:Şeytanın zıttı Tanrı değildir. Şeytan, Tanrı'nın meleklerinden biridir. Sonra İnsan'ın yaratılmasıyla Tanrı'ya gider yapmıştır, olay kopmuştur. İslami terminolojiye inanıyorsan tabii. Yani hiyerarşik olarak alttadır Şeytan, aynı düzlemde değil;denk değil. Aslında bu iş de sembolik bi' mesele de, katmayalım onu şincik.

Buna benzer şekilde, Kürt'ün zıttı Türk değildir. Hani şu tip cümleler duyuyoruz ya:"Türküyle Kürdüyle bu memleket...", böyle bi'şey yok. Bu ülkede yaşayan her vatandaş, Türktür. Bu etnik bir mesele değildir. Önce anlaşılması gereken bu. Etnik gruplar sayılacaksa, o zaman işte "Kürt, Laz, Çerkes, Rum, Süryani" şeklinde sayarsın. Ama Türk kelimesini oraya katamazsın. Ve evet, bu işin ilk elden muhattabı olan siyasetçiler vs. bile, bu işin tam olarak ayırdına varmış değil.

D. Gezmiş

Sizce Deniz Gezmiş Marksist miydi?

Olabildiğince Marksist'ti. Ne kadar imkanı oldu da Marks'ı okudu ki...

BİZİM DEVRİMCİLER UCUZCU
O dönem, hareketin içinde olanların ideolojik altyapıları sağlam değil miydi?


Evet, değildi. Biz üniversiteye cahil geldik. Kemalizm'i de bilmiyorduk. Doğan Avcıoğlu öğretti, Nazım Hikmet öğretti... Ama şimdikiler bizden daha cahil. Kaldı ki devrimci olmak için Marksolog olmaya gerek yok... Sınıf bilinci yeter. Marksist değil, duyarlı olmak lazım. Bizim devrimciler biraz ucuzcu. Cebine bir tabanca koyan devrimci oluyor.

xxx

Deniz Gezmiş'in 68 hareketi içinde en yakınlarından olan Bozkurt Nuhoğlu'nun Vatan'daki röportajından. Eskiler farkındalığa sahip tabii, inşallah bu "kaldırım taşı anarşistleri" de ilerde akıllanır. Neye yarar tabii, o ayrı. Anca Nuhoğlu gibi hayıflanırlar. "Ne salakmışız lan biz" derler.

1

Şu 1 Mayıs manzaraları hakkında bir şeyler karalamak istiyordum. Belki sadık(!) blog takipçilerimiz hatırlar, zamanında seri birkaç yazı yazmıştım bu "kolpa solculuk" ve "kolpa solcular" hakkında. Sağolsun Vincenzo abimiz resimler eşliğinde, kısa da olsa gerekenleri yazmış. Direk sizi o yazıya yönlendiriyorum. Çok tepem atarsa ben de bir daha sallarım burdan. Aklını-beynini siktiğim ergenleri.

Anarşist Devlet


Önce şu linki okuyun:http://www.sabah.com.tr/haber,07395CD9CFB4437EAC5760AD9B931840.html

Şimdi "Mülk Allah'ındır" demek, "Mülk hiçkimsenin" demektir. O da bizi nereye götürür, anarşizme! Yoksa Devlet Bahçeli aslen anarşist de, gizli bir görev için parti başkanı numarası mı çekiyor. Hazır Mhp'nin de oyları artmışken. Yoksa ülkeyi anarşizme mi götürecek... Lan!?

Lider


Yakında heykeli de dikilir. "Davos fatihi". Siker, affetmez. Hey yarabbi.

Cenah

Az önceki 32. gün'ü umarım olabildiğince çok kişi izlemiştir. Çünkü söz konusu programda, bu ülkede yer alan iki cephe yer alıyordu:bu ülkenin bağımsızlığını isteyenler ve istemeyenler. Bu iki cephe, birer kişide vücut bulmuştu.

Şamil Tayyar isimli, ne idüğü belirsiz, son 6 aydır ortalıklarda dolaşan bir adam, Yalçın Küçük'e "sizi önemsemiyorum, ciddiye almıyorum" dedi. Sen kimsin bre orospu çocuğu? Adamı mahkemelik olabileceğini bile bile küfrettiriyor işte bunun gibileri.
Birileri habire bilgi servisinde bulunuyor, bu da köşesinden ortalığa saçıyor, o verilenlerle kitap yazıyor, sonra adam olup çıkıyor ortaya. Ardından çıkıp Yalçın Küçük gibi bir adama laf sokuyor kendince, küçümsüyor. Sen kimsin ulan?

Töbe yarabbi ya.
Bizim gerizekalı millet, hareketlerine davranışlarına, heyecanına bakıp küçümsesin daha hocayı. Her zaman yapılan şey, görünüşe aldan.
Bu ülkeye her şey müstehak, her şey.

Başbakan da kalkar, İsrail c.başkanı'na gider yapar. Ahali karşılamaya havaalanı'na akın eder. Ne bok yediğinin farkında mı değil, bilerek mi oluyor. Nasıl işler bunlar...