rap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çeviri: Saha Görüşü


(Oriinali, şurada.)

29 Kasım tarihinde, 57 yaşındaki efsanevi rap ikonu Kurtis Blow'un kalbi durmuş, ve beş dakika kadar nefessiz kalmıştı. Sonrasında yeniden hayata döndü, turnesine ve her zamanki gibi ortalığı sallamaya devam etti. Buna rağmen --belki de özellikle bu yüzden-- çığır açıcı, 80'lerin yol gösterici rap ikonu hâlâ aramızda, ve ona sadece müziğe değil, basketbola da yaptığı katkılar için minnettarız. Kurtis Blow olmadan, hip-hop'ın bizim bildiğimiz şekliyle varolmayacağı kesin; ama aynı şeyi basketbol için de söyleyebiliriz.

1984 yılında Blow, "Basketball"u yayınladı. Bu, Magic ve Bird'den Willis Reed, Earl Monroe ve "33 Numara, adamım Kareem ilk 5 başlıyor"a dek herkesi anarak, oyunun geçmişinin ve bugünün kutlamasıydı. Şöyle diyordu: "Orada idiysen bana söyle, Wilt'in 100 attığı gece."

"Basketball"un çıktığı yıl, lig Magic ve Bird'ün ilk kez karşılaştığı final serisiyle birlikte o can çekişen vaziyetinden kurtulup, hızlı yükselişine yeni başlamıştı. Bunun basketbol tarihinde nasıl bir tarihi dönüm noktası olduğuna dair bir fikir vermek için, henüz umut vaad eden çaylak Jordan'dan kimsenin söz etmediğini söylemek gerek. Ama Jordan'ın pazarlama sihri olmadan bile, Kurtis Blow'un şarkısı, dönüm noktası olarak görülebilecek --ve o tür şarkıların az görüldüğü bir dönemde çıkmış-- bir rap hitiydi. Şarkı, Blow'un memleketi Harlem'in ötesinde geniş bir kitleye ulaşmakla kalmadı; sadece birkaç mil uzakta yaşayan, ama bambaşka bir dünyaya mensup olan kişiler tarafından da benimsendi: Mesela yeni NBA komisyoneri David Stern. "Basketball", NBA ve hip-hop arasındaki son derece kârlı ve bazen çok huzursuz bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Stern "Basketball"u tanıtım videolarında kullandı ve lig için önemli bir konumda kaldı; şarkı, daha sonra 2K12 isimli basketbol oyununun soundtrack'inde yer bulunca, yeni nesil tarafından da duyulmuş oldu.



Ancak NBA'in "Basketball"u kabul ve tanıtımının, bir pazarlama birleşiminden daha büyük sonuçları oldu. Birçok çocuğun --buna ben de dahil-- hip-hop'ı keşfine sebep oldu. 10. yaş günümde, sadece "Basketball"u dinlemek için Ego Trip albümünü almıştım; sonra geri sarıp tekrar dinledim. Bu süreçte, nakaratlarıyla beraber, klasik "Aj Scratch" ve Reagan dönemindeki siyah şehir yaşamı ile iletişim kuran ilk şarkılardan biri olan "8 Milyon Öyküleri"nin de içinde bulunduğu diğer şarkılara abayı yakmıştım: "Çıplak şehirde 8 milyon hikaye, bazısı buz gibi soğuktu ve acımasızca anlatıldı." Bu şarkıya, kariyerine "Kurtis Blow'un oğlu" olarak başlayan Run-DMC'nin Dj Run'ı eşlik ediyordu. Ve Run-DMC'yi öğrendiğimde olaya dahil olmuştum; kendimi yalnız hissetmiyordum.

Kurtis Blow'un sentezi ve NBA'in popülaritesini patlatması, farkında olmadan bir genç jenerasyonu hip-hop'a yönlendirmişti. Kurtis Blow'un Harlem'i küreselleşiyordu ve buna aracı olan da David Stern'ün oyunuydu. Ama "Basketbol" yalnızca oyuna bakışımızı değiştirmedi. Oyunun kendine bakışını da değiştirdi. David Stern'ün pazarlama gurularından aynı yılın sonraki aylarında Air Jordan'ı tasarlayan mühendislere, bu ligin --1979'da final serisi televizyonda banttan verilen lig-- 80'ler ve ötesinde "cool"un tanımını yapacağını görmüşlerdi.

Bugün hepsi çok açık görünüyor. Ancak, basketbol ve spor ayakkabı endüstrisinin yalnızca birkaç yıl önce Güney Bronx'ta ortaya çıkmış olan bir siyah müzik tarzını küresel dominasyon için kullanacağı fikri, o zamanlar için gülünecek bir şeydi. Böyle bir vizyon için göt ister. Aynı zamanda, siyah müziği ve büyük şirketler bir araya geldiğinde bu çok sık görüldü: Sanat formunu zenginleştiren insanlar haricinde, herkese sömürü. Ya da başka bir deyişle, NBA/hip-hop imparatorluğu, Kurtis Blow'un yetenekleri olmadan, vücut bulamazdı -- ya da bildiğimiz şekilde olmazdı. Eğer basketbol ve hip-hop'ın kesişiminden zengin olan herkes, Kurtis Blow'a kazançlarının yüzde 1'ini verse, Blow, günlerini altından bir sarayda geçirebilir. Ki eğer öyle olsaydı bile bir sahne bulur, amfiyi patlatır, fişleri söker, ve oradan hızla uzaklaşırdı.

Len


Memlekette 2005 ve sonrasında bir rap dalgası yaşandı malum, olur-olmaz yerlerde rap'i (ve hiphop kültürü öğelerini) gördük, ilgi çekme potansiyelinden dolayı olabilecek her yerde kullandılar. Ama tabii ki, bir süre sonra çokça azaldı. Bitmesi gerekirken, bitmedi. Son dönemde de yine şöyle bi' kıpırdanır gibi. Dikkati çekmemesi mümkün değil: Didi reklamında Ceza'nın oynaması ve rap yapması, yeni dizi Güneşin Kızları'nda kızlardan birinin graffitiyle uğraşması, Tolga Çevik'in 39283 kişiye can verdiği Hopi reklamında hiphopçı gencin görülmesi, ve Beyaz Şov'da dekorun üst kısımlarında yine graffiti görülmesi. "İkinci Dalga"nın görülmesi çok zor. Ceza'nın albüm bile vasat maalesef.

Etrafta Ceza bile kaç senedir yokken, bu reklamcılar, senaristler vs., neye güvenip bunlara yer veriyorlar, anlamak bayağı bir zor. Sırf farklı bir şeyler bulunsun diye, "çeşni" olsun diye mi nedir.

13 ve Albert Einstein



Gelmiş geçmiş en büyük Hip-Hop "Duo"larından biri olan Mobb Deep dağılalı yaklaşık bir yıl oluyor. Fakat bu üzücü gelişmenin iyi yanından bakarsak Prodigy ve Havoc birlikte konserler vermeye devam kararı aldılar. Artık daha çok kendi kariyerlerine odaklanacaklar tabii. Havoc 3. stüdyo albümü olan 13'ü bir ay önce çıkarmıştı. Geçtiğimiz günlerde ise Prodigy 3. collaborative albümü olan Albert Einstein'ı piyasaya sürdü. İki albümü de baştan aşağıya üç beş kere dinleme fırsatım oldu. Aslında 2006'da G-Unit Records ile çıkarttıkları "Blood Money" albümün kendi üzerlerinde yarattığı o olumsuz imajı tamamen silmişler gibi. Özlerine tamamen dönmeleri çok sevindirici bir haber. Özellikle son on yılda adam akıllı old-school rap dinleyemeyen bizler olarak çok iyi gitti diyebilirim bu iki albüm. Şimdi biraz değerlendirelim:

Albert Einstein:


Infamous Records tarafından basılan Albert Einstein, Pro ve Alchemist'in ortak albümü aslında. Tahmin edebileceğimiz gibi bütün beat'ler Alchemist prodüktörlüğünde yapılmış. Belkide gelmiş geçmiş en underrated prodüktör olan Alchemist her zamanki gibi kendine has karanlık beatler yapmış. Özellikle intro dan sonra gelen ilk parça "LMDKV" buram buram Mobb Deep kokuyor. "Give Em' Hell" ise Prodigy'nin inanılmaz rhyming özelliğini görüyoruz bir kez daha. "R.I.P". ile albümde Havoc'a da yer vermesi beni çok sevindirdi ve tabi ki Reakwon. Ayrıca bir çok parçada Pro, Mobb Deep'den bahsetmiş ki onca senelik emeği bir ayrılık ile görmezden gelemezdi. Belki rap parçalarında biraz hareketlilik arayan ve müziğe önem verenler bu albümü baya bir ağır bulabilirler. Bundan şikayetçi değilim aslında aradığımda tam buydu ki şarkılardan bıkmamak için az dinleyeceğim sanırım.

13:


Havoc her zaman Pro'nun yanında ikinci planda olarak bilinirdi. Nedense garip insan ırkı "Havoc sadece beat'leri yapar Prodigy söyler, Hav de arada mırıldanır" diye düşünüyor. Aksine, Havoc aslında Prodigy seviyesine çıkabiliyor. 13'de bunu bana bir kez daha ispatladı. Albümde ki tüm şarkıların prodüktörlüğünü yapmasının haricinde çok kaliteli isimleri birleştirmiş albümünde. Bunlardan bazıları: Lloyd Banks, Reakwon, Styles P, Twista ve Royce da 5'9. Tıpkı The Kush albümündeki NY 4 Life gibi ağır ve sert bir parça ile başlıyor albüm "Gone". "Favorite Rap Stars" ile Reakwon ve Styles P'yi yan yana dinlemek müthiş keyifli oldu. 13'ün şüphesiz hiti "Life We Chose". Lloyd Banks çidden döktürmüş, Hav harika yani diyecek pek bir şey bulamıyorum, özellikle 2013'yılına çok fazla bu şarkı. En azından hala böyle şeyler yapılabileceğinin sinyallerinin verilmesi bile çok önemli. Tabi anlayana. "Eyes Open"da ise Havoc'a Twista eşlik ediyor. Sanırım Mobb Deep'in daha önce Twista ile çakıştığını hatırlıyorum. Havoc ile hala bağlantılarının sağlam olması mutlu edici tabii. Gerçekten çok hareketli olmuş bu da. "Colder Days" ve "Get Busy" de eşsiz bir güzellik. Albümdeki hemen hemen her parça inanılmaz. Havoc bir kez daha bu işi kendi başına da yapabileceğini gösteriyor açıkçası.



Özetle: İki albüm de kendi içerisnde çok özel ve her rapsever tarafından muhakkak dinlenilmesi gereken çalışmalar. Ben özellikle 13'e hayran kaldım. Pro da harika bir iş çıkarsa da sanırım 13 bir kademe önde. Havoc'un da belki ilk kez Prodigy karşısında net bir şekilde öne fırladığını söyleyebilirim.

Trouble Man

Kendisini "King of The South" diye çağıran (bunun nedeni de kendisi için daha iyi bir lakap bulamamasıdır. Şarkılarının çoğunda bahseder ama helal olsun ona) Atlanta'lı ünlü rap yıldızı T.I. bu gün 8. solo albümünü olan Trouble Man: Heavy is the Head'i piyasaya sürdü. Albüm tek kelimeyle harika olmuş. Kısaca diğer bir klasik T.I. şaheseri diyebilirim. Günümüzde o kadar rezalet adamlar var ki bu iş ile uğraşan ve kendilerini "New School" olarak sınıflandırırken T.I.'ı onlardan ayıran o ip ince çizgi hala oralarda bir yerlerde duruyor.



Esas konuya geleyim. Kendisini 2. albümü olan Trap Muzik'den itibaren bayağı takip etmişimdir. Bu zaman içerisinde; evinde nükleer silah bulundu, kodese girdi çıktı, çocuklara silahın kötülüklerini öğretti okullarda vs... Fakat bu seferki hepsinden daha abuk geldi bana. Bu sabah Atlanta'daki malikanesinden çıkıyor T.I. ve özel jeti ile New York'a geliyor (neden New York?). Dostları (hommies) ile birlikte bir alışveriş merkezine (Best Buy) giriyor ve kendi albümünü herkesten önce almak istiyor (bu da olabilir tabii). Mağazanın teknoloji ve müzik kısımına doğru ilerledikten sonra bir Apple standı önünde durup orada çalışanlara tam olarak şunu diyor: "Benim için 2 adet beyaz 2 adet de siyah iPad. Fiyatı ne kadarmış?" fiyatı gördükten sonra ise "Sorun değil" diyerek oradan ayrılıyor. Fakat bir türlü kendi albümünün CD'sini bulamayan T.I. mağaza müdürüne "Dostum neden Trouble Man raflarda değil? Kendime ve dostlarıma bir tane almak istiyorum" diyor. Şaşkına dönen mağaza müdürü, albümün ellerine dün ulaştığını ve hala barkot kaydının yapıldığını, yaklaşık bir saat süre içerisinde satışa başlayacağının bilgisini veriyor. Müdür ile T.I. arasında sempatik ama tatsız bir kaç cümle dönüyor. O sıra mevzu nasıl çıkmamış anlamadım tabii...

Bir saatlik süre diliminde T.I. ve dostları (sırf canları sıkıldığı için) mağazadan milyon dolarlık alışveriş yapıp en sonunda ise onlarca Trouble Man CD'si alıp mekandan ayrılıyorlar.

Hard


Rap ile alakanız yoksa bile Niggas In Paris'i bir yerlerden duymuşsunuzdur. Güzel şarkı. "Paris" ve "zenci" kavramları temelde çok uzak ama, bu iki adam gibiyseniz, "uzaklar yakın oluyor". Neyse işte, albüm çıktı falan, şarkıyı birkaç kez dinledim. Sonra şarkıya alıştıkça sözler de direkt kafaya girmeye başladı, bir baktım şöyle bir bölüm var: "take your pick, jackson, tyson, jordan, game 6". "Vay" dedim, şarkı daha da hoşuma gitmeye başladı. Arkasından da gaza gelip, bu tip basketbol muhabbeti içeren şarkıları araştırmak gibi, durup düşününce bayağı bir zahmet verecek bir işin hayalini kurdum. Yemez tabii.



Kurbağa



2009-2010: Kazım, Fenerbahçe tarafından devre arasında Toulouse'a kiralandı.

2010-2011: Kazım, yine devre arasında Fenerbahçe'den Galatasaray'a transfer oldu.

2011-2012: Kazım, bir kez daha "devre arasında" kiralandı, bu kez Olympiakos'a.

Eğer bu lanet zenci, bu sezon da devre arası transfer döneminde bir yer değişikliği yapmazsa, oyuna olan inancımı kaybederim. Futbolumuzda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey istikrar. Birilerinin bunu yapması lazım. Lütfen.

Fiance


Şu son dönemdeki hallerine hiç uymuyor ama olsun, bu muhabbet hiç bitmez malum. The Wash'tan bir sahne. Nigga muhabbetlerini ya da Rap'i seven arkadaşlara tavsiye edilir ayrıca.

Ongun



Abi bu aralar çok duyuyorum, Kendrick Lamar diye yeniyetme bir rapçi kardeşimiz var. Kendisini henüz dinlemedim, nedir necidir bilmem ama, Kendrick Lamar deyince, akla aşağıdaki manzaradan başkasının gelmesi mümkün değil. Yani Kendrick soldakidir, Lamar da sağdaki. Bu kadar. Ki eminim Amerikanya'da da bunun muhabbeti yapılmıştır (hiç sanmıyor). Muhtemelen bu çakal baktı isim böyle çağrışımlı, mahlas/lakap edinmeden yürüyeyim dedi sonra da. Valla şahsen içime sinmiyor bu kendi ismini sahne ismi olarak seçmek. Kanye West gene kurtarıyor, çok bilindik isim değil. Ama bu pek olmamış. Bozma işte geleneği.



İşin sululuğu bir yana, bu arkadaşın bayağı iyi olduğuna dair ciddi yorumlar var. Bi' dinlemek lazım. Dre filan destek veriyor herife. Rap seven arkadaşlara tavsiye gibi olsun.


Wasalu Muhammad Jaco


the Muslim MC rhymes over well-known hip-hop tracks and manages to outshine the artists who made the beats famous – without mentioning sex or illegal substances – his skill is undeniable. Washington Post (devamı: Patheos)

Lupe'nin son albüm, "Food & Liquor 2: The Great American Rap Album, pt. 1" öncesinde yayınlanan single'lara göre daha hafif kalmış diyesim geliyor. Neyse geçelim onu şimdi. Asıl mevzu başka.

Rap Genius sitesi güzel kaynak. Açıklamalar bakımından sağlam yer. Özellikle metaforun dibine vurulan parçalar için... Şansa buna denk geldim. Lupe, Lamborghini Angels'ı kendi ağzından açıklamış kısaca. Video yapmışlar bir de.
 


 Food & Liquor'ın üzerinden 6 sene geçmiş. Daydreamin' falan iyidi. O sıralar Jay Z tuttu elinden. Buradan masonluk geyiklerine girmeyeceğim ama Atlantic Records'un bir ucu Ahmet Ertegün. Bakıyorsun klasik Illuminati geyiklerine uyan pozları da var o zamanlardan. Kanye'nin "Jesus Walks"a yapılan "Muhammad Walks" falan. (Götüne güvenen dinlesin. Şarkı biraz ürkütebilir. Cenabetken de tıklamayın olm. Eheh)

Nereden nereye. Bağlamaya kalksan, buradan Chicago'ya kadar uzar yazı. Merak eden baksın, dinlesin, araştırsın adamı. "Şarkıcı"dan ziyade "Söz Yazarı" bu adamın hakkı bu topraklarda da verilsin (peheyy).

Evet, tek derdim de bu. Bir alıntı ile bitireyim yazıyı. Bu arada Teğmen Lap bir "hoşgeldin"i layık görmedi ama ben "Hoşbulduk" diyip blogcu klişelerinin ta ağzının orta yerine sıçayım.
 "My fight against terrorism, to me, the biggest terrorist is Obama in the United States of America. I'm trying to fight the terrorism that's actually causing the other forms of terrorism. You know, the root cause of terrorism is the stuff the U.S. government allows to happen. The foreign policies that we have in place in different countries that inspire people to become terrorists."(NBC Chicago)

bkz: Words I Never Said


ps: Başlıktaki isim, Lupe'nin gerçek adı.

Realness



Tuttuğum NBA takımı ve en sevdiğim gruplardan biri, bir arada. "Paylaşmazsam çatlarım".

Spurs'ün Play-Off promosu için seçilen şarkı, Mobb Deep'in rap tarihindeki en büyük şarkılardan biri olan Shook Ones Pt. 2'su olmuş -8 Mile'dan hatırlanabilir, atışmalar. Teksas olsun, San Antonio olsun, hiç "gangsta" yerler değil ama, şu saatte bir fakiri sevindirdiler en azından bu fidyoyla.

Bir de şu var.

Batı Berlin



Youtube'da boş boş gezinirken veya son zamanların klişeye kaçan tabiriyle ''Arif'in Manchester'a attığı golü ararken'' buna denk geldim. Beşiktaşlı Veli ve Antepli Yasin'in böyle bi' rap merakı varmış efenim, rap uzmanımız Lap dururken yorum yapmak istemiyorum buna. Ama abi, Veli'nin girdiği trip çok fena... Şapkanın üstüne ne diye kapşonu çekme gereği duymuş anlayamadım, gene Yasin iyi Veli'ye nazaran kıyafet konusunda. En azından suratı görünüyor herifin.

On


Sevdiğin sanatçının/grubun albüm aralarını uzun tutması, saf "sıkıntı". Bekle dur anasını satıyım. Hayko'da az beklemedik. Dorian'da filan hala bekliyoruz. Bilgin abiyi de o kadar bekledik ki, bekleye bekleye unuttuk. Bugün bir abimiz söyledi "çıkmış" diye, haberim oldu. Gerçi yine duyardım bi' yerlerden de, mesele o değil. Hakkında okuduğum yorumlar olumlu, inşallah iyi bi' albüm dinleyeceğizdir 3 yıl sonra. Hayırlı olsun Törkiş Rep camiasına.

Ben Mi?


Hatırlarsınız, zamanında rapçi abilerimiz habire birbirlerine dava açıp duruyorlardı. Böylece mensup oldukları kültürü adam gibi temsil edip, efendi gibi diss atacaklarına, hem medyaya malzeme oluyorlardı, hem de bu işlerden haz etmeyen rapseveri kendilerinden uzaklaştırıyorlardı. O davalar ne oldu bilmiyoruz ama, şimdi ortada yeni bir dava var. Buyrun.

Akkan

Disko Kralı ekibinde şu son zamanlarda çok gördüğümüz süper saçlı abi, Zeki Enes Akkan abimiz hip-hop kültürü ile ilgili bir romanı çevirmeye başlamış zamanında, ama sonra yarım kalmış. Türk hip-hop camiası adına kendisine yalvarıyorum, lütfen o kitabı bitirip yayımlat be abi. Meselenin geçtiği röportajı okumak için buyrun.

Buck



Young Buck, G-Unit'den ayrıldıktan sonra hiçbir plak şirketiyle anlaşmadan kendi imkanlarıyla yoluna devam ediyor. Ama önce 50 Cent ile Buck arasında geçen bir sürü hoş olmayan polemik den sadece birini ele almak istiyorum. Her zamanki gibi objektif yaklaşacağım. 50, Buck' ı takımından atarken onun aşırı para harcadığını ve kokain bağımlılığını gerekçe göstermişti. Evet 50 sen bu adama çok yardım ettin, elinden tuttun, en iyi stüdyoları sundun, sağlam bağlantılar kurdun, ama asıl gerçeği neden saklıyorsun. Buck sözüm sana da. Kesinlikle bu iki rapperin arasındaki sorun para veya uyuşturcu değil. Kimseye açıklamadıkları gizli sorunları var. Belki kıskançlık, belki basit bir laf kavgası, veya belki de G-Unit son kullanma tarihini doldurmuştur?

Tabii bu ayrılıktan iki taraf da yaralı ayrıldı. Ama hangi tarafın daha çok canı acıdı diyecek olursak bunu cidden bilemem. Evet, belki bu olayı bilen 100 insandan 90'ı "G-Unit bitti" diyecektir. Evet Buck'sız bir Unit'e alışmak zor olacak. Bir zamanlar 35 siyahi rapper ve prodüktörden oluşan G-Unit şu anda sadece 3 kişi ve South Side ezgileri ve lyriclerini taşıyan temsilcilerini de kaybettiler. Ama onlar para kaybetmezler. 50 Cent, parayı çar çur ettiği kadar yatırımını da yapmış durumda. Buck'a gelecek olursak; evet artık özgür. Önünde yapacağı çok iş var. Ama bunlara The Game ile stüdyoya girip 50'ye diss track yapmakla başlamaksa onun için daha dürüstçe bir hareket olurdu. Bence bu da onun büyük yanlışı.
Her neyse 50, The Game ve diğer her şeyi bir kenara koyalım. Buck geçtiğimiz aylarda Back On My Buck Shit adlı mixtape'ini çıkardı. Mixtape gerçekten albüm kalitesinde. Çok ama çok ciddiyim, inanılmaz bir mixtape hazırlamış. Seneye de The Rehab' i cıkarmsaını bekliyoruz. Bakalım hangi plak şirketiyle anlaşacak?

Buck hakkında son söyleyeceklerim:

-Albümü için DJ Paul'la bağlantılarını kaybetmemesi

-Birkaç NY sound'u kullanması, bunun içinde uğrayacağı kapı tabii ki Ty Fyffe !

-G-Unit ve The Game'den uzak durarak kendi müziğini yapması !

-Ve tabii ki
başladığı yere geri döndüyse orada kalması: 'Cashville Records'.

Nafile


Hiphoplife Mixtapes adı altında bir seri başlamış. İşte underground'dan elemanlar filan. Daha tanınanlar da var, Fuchs gibi. Bu serinin ilk albümü çıkmış, adı da Nafile. Söylenenlere bakılırsa, albümde genelde Sago'ya sallanıyormuş-zaten isim, kapak filan da ortada. Dinleyip bakmak lazım. Böyle underground muhabbetlerini sevmem Rap'te ama, bu albüme bir bakacağız artık.

Sagopa Kajmer Nostalji


Efendim az önce Lappapzade yanımda Shook Ones- Mobb Deep dinliyor, "I got you stuck off the realness" sözlerinde takılı kaldım bir on saniye, bir yerden tanıdık geliyor.
Kör Savaşçı- Sagopa Kajmer.

Eskiden böyle şarkılardan alıntılar yapan Yunus, n'oldu sana da artık "senin yolunun adı tâha"?
R.I.P. Sagopa Kajmer.

Saykodelik Ep

Şahsen en ufak bir haberim bile yoktu, az önce öğrendim henüz. Dün 21'de dinleyiciye sunulmuş. Sago yine harıl harıl üretiyor ama bu kez bayağı farklı bir işle karşımızda gibi.
Toplam 6 şarkı var. Ayrıntılı bilgi isteyenler Ekşisözlük'ten aynı isimdeki başlığa bakabilir, maalesef şu anda çok şey yazamayacağım. Okuduklarım merakımı çok arttırdı. İlginç bir şeyler bekliyorum.
Geçen gün bloga koyduğum o vaaz resimlerinin üstüne iş daha da ilginçleşiyor tabii.

Hacı


Wassup Man 2