notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İmes


Cumartesi sabahı işe gidiyorum. 402 hat numaralı İzmit-Gebze otobüsüne bindim. Bu otobüslerin ilk durağı Dilovası oluyor. Arada Hereke'den de geçiyorlar ama yolcu almalarına rağmen indirmeleri yasak çünkü anlaşma gereği Hereke'ye sadece İzmit-Hereke arabaları yolcu taşıyabiliyor. Neyse o sabah bindim yine arabaya, içerisi tıklım tıklım. Hereke'ye az bir mesafe kala arka kapıdan bir vatandaş stop düğmesine bastı ve bağırdı: "Kaptan inecek var!", önden şoför karşılık verdi: "Bu Hereke arabası değil kardeşim, Dilovası'na kadar indirmem!", sonraki muhabbet şu şekilde;

-Tamam da kaptan yanlışlıkla bindim, görevimiz var ne olur indiriversen?
+Bana sordun mu kardeşim binerken "Bu araba Hereke'de durur mu?" diye?
-Tamam bir daha olmaz ama şimdi indir beni kaptan.
+Hayır kardeşim indiremem kusura bakma!

Daha sonra indirebileceği ilk durakta durdu ve arka kapıyı açtı şoför. Adam arka kapıdan indi ve... polismiş. Şoför de aynadan baktı ve o anda farketti polis olduğunu. Araba tekrar harekete geçerken etrafındakilere sitemli bir şekilde "Söylesenize ya bana adamın polis olduğunu." gibi şeyler geveledi. Sonra kendi kendine, "Yahu sen desene 'ben polisim indir beni' diye ben de indireyim seni, Allah Allah ya." diye devam etti. Sonra şefini arayıp "Abi adam Hereke'de inmek istedi, indirmedim. Sonra bi' indirdim meğer polismiş." diye durumu anlattı. Hani haberi olsun diye. Bu arada etrafındakilere hala söylenmeye devam ediyor ve otobüsün içinde bir polis daha var, yanımda ve ayakta.

Şu 15 dakikalık olay neresinden tutarsanız tutun faul, ofsayt, hatalı yürüme, penaltı. Ülkenin durumunun özeti adeta. Çıkarılacak 50 tane ders ve ironi var. Onları da size bırakayım.

Kiracı

(Salı günü bazılarımız daha şanslıydı. Can gibi. O, maçı yerinde izledi. Seyahat ve maç notlarını yayınlamak da bize düştü. Buyrun efem.)

-Deplasman tarafından ekmek çıkmayacağı belli olunca (Ünal Başgan’a selamlar) Ebay Almanya aracılığıyla karaborsaya daldım ve gördüm ki Almanyadaki Türklerden  bayağı kapmış bu işi Almanlar, onlarca ilan vardı. İhale heyecanı, makul rakama bulabilecek miyiz derken bir bileti aldım ve 2 gün içerisinde Almanya’da yaşayan arkadaşlara teslim edilmesiyle rahatladım. Gerçi  bileti satan Schalke taraftarının bilete yapıştırdığı "Auf Schalke'de iyi eğlenceler, kıps" manasındaki notuyla bir gerilmedim değil (Carsten selamlar, şahane eğlendim).

- Bileti teslim almak ve arkadaşlarla görüşmek için gittiğim Aachen’da kar fırtınasıyla ve “Bileti aldık ama Gelsenkirchen’e varabilecek miyiz? Hadi vardık, bilet sahte mahte çıkar mı? ” şüphesiyle karşılaşınca alkole vurdum ben de kendimi tabii. Bira içmek kolay, Almanya’da garson tarafından “bu saatte kim bira içiyor ya?” sorusuna muhatap olmak olay.

- Düsseldorf’a kadar sakin geçen yolculuk Düsseldorf – Gelsenkirchen treninin Galatasaraylı nüfusundaki artışla TT Arena metrosuna dönüşmesiyle hareketlendi. Vagondaki  50 civarındaki Galatasaraylı’nın arasındaki 5-6 Schalke’li bayağı zor durumda kaldı. Gerginlik yoktu ama “koyalım Schalke’ye” gibi tezahüratlardaki tedirginlikleri ve “ne diyolar ya ” tepkilerini izlemek komikti. Zirvesi ise bizimkiler yarım saatlik kesintisiz tezahüratın ardından Nevizade söylerken gelen ilk “şşş”te “susacaklar galiba” diye umutlanıp sonra yaşadıkları hayal kırıklığı oldu.

- Gelsenkirchen garı ile stat arasındaki tramvayda ise intikamı aldı Almanlar. Sayıca yine az ve sessizdiler ama burada da özellike Türkiye’den gelen taraftarlar “ayyaş Alman delisi” gerçeğiyle tanıştılar. Tüm tezahüratlara durmadan “2-0, 2-0 leleylelöy 2-0” şeklinde karşılık veren Schalke’li delinin bir anda kesintisiz ve ani geçişlerle İspanyolca ve Fransızca konuşarak bizimkileri susturması handikaplı Schalke galibiyetini getirdi.

- Trenden stada doğru yürürken sürekli bilet alışverişlerine şahit oldum haliyle. Fiyatlar 200 ile 300€ arası değişiyordu ama “abi 300€ ama 200’e bırakırız” şeklindeki “pazarlık” eğlendirdi.



- Stada ilk ulaşım VIP girişinin önündeki meydanımsı bir alandan. Burası tam olarak TT Arena – metro arasındaki “aslanlı yol”un olmasını istediğim şekilde düzenlenmiş. Küçük küçük 5-6 tane büfe, atkı-bere vs satılan küçük bir “store” ve ormanlardaki piknik alanlarında gördüğümüz tarzda tahta masa-tabureler. Ve bu büfeler bizdeki gibi soğuk köfte servis eden ama isimden dolayı kazıklayan cinsten değil, gayet kaliteli ve makul. Sosisli 1.5€, bira 2€, sıcak şarap 2.5€ gibi. Hissedilen sıcaklığın -12 civarı olduğu bir havada stadın hemen önünde sıcak şarap satılması büyük keyif. Birini orada bizim taraftarların meşale şovlarını izlerken içip birini de stadın öbür tarafındaki giriş kapısına yürürken yolluk yaptım.

- Stat çok güzel. TT Arena yapım sürecinde çok konuşulan, kıyaslanan statlardan biriydi malum. O gözle baktığımda benzerlikler oldukça fazla, ancak dış görünüş olarak Veltins Arena çok daha estetik bana göre. TT Arena’nın mimarı Mete Arat’ın “çıplak beton görüntüsü” ısrarının illa ki benim bilmediğim bir mimari isabeti vardır ama çepeçevre camla kaplı görüntü sıradan bir taraftar olarak daha sıcak, daha bir “ev gibi” geliyor bana. Başka bir avantajı da statın içine girince fark ediliyor. Bizim stadın üst katlarına gitmiş olanlar dışarıdan daha soğuk olduğunu ve baharda bile ciddi üşündüğünü bilirler, burada ise dışarıya göre çok daha sıcak bir hava var.


- İçeride önce televizyonlardan geldiğini sandığım, sonra ise stat hoparlörlerinden geldiğini fark ettiğim Harlem Shake ile karşılaştım. Harlem Schalke.

- Deplasman tribünü dışındaki “Truvacı” Galatasaraylı yüzdesi geçmiş Almanya maçlarına oranla oldukça düşüktü. Sanırsam uA Avrupa’nın protestosunun da payı var bunda. Tek başlarına bir kaç bin kişi gelebilirlerdi.

- Bulunduğum tribün Kapalı/Maraton/Doğu’ya denk gelen tribünün alt katıydı. Biletler bizimkilerden daha ucuz olsa da yaş ortalaması yüksek. Tribünde formayla oturan, gollerde bağırıp çağıran bir çok Galatasaraylı vardı ve ufak tefek sataşmalar ve küfürler dışında pek bir tepki görmediler. Küfür dediğim de –Almanca’da pek küfür olmadığından- kendince en ağır küfürleri olan “Wichser”, ki bizde genelde kahvehanelerde velet sevmek için kullanılan “osbirci” anlamına gelir. Onu da Servet yazan bir milli takım formalıya ettiler ki o forma sebebiyle benden bile yiyebilirdi küfrü. Bir de ikinci gol sonrası deplasman tribününden gelen “Türkiye” tezahüratına kızıp “Türkiye’ye dönün o zaman” diye bağıranlar oldu, o tatsızdı bir miktar.

- Maç öncesi seramonisinde bize benzer şekilde anonsçu ismi, tribünler soyadını bağırıyor. Yalnız bizden farklı olarak yedekler için de yapıyorlar aynısını. Altyapı oyuncularına sevgileri oldukça kuvvetli. Draxler’den sonra en çok alkış alan oyuncu yedekteki Max Meyer’di. 

- Tribün performansı hayalimdeki Arena tribünü. Kale arkası 90 dakika ve oldukça tempolu şekilde bağırıyor. Diğer tribünlerde önemli anlarda ayakta ve yine tempolu bir şekilde dahil oluyor. Şu maçın tam tersi TT Arena’da oynansa tribünler en geç 85. dakikada havlu atardı, adamlar 93. dakikada bile bizdeki “Tam Zamanı Şimdi”ye denk gelen tezahüratlarına devam ettiler.

- Drogba’ya maç boyu sövdüler, kendini atıyor, yatıyor, sportmenlik dışı diye. En ağır küfürleri Arschloch’u bile kullandılar onun için. Hatta maç sonrası dönüş yolunda bile sövmeye devam ediyorlardı. Semih de sakatlandığı pozisyonda küfürlerden nasibini aldı ama utanıp alkışladılar sonrasında.

- Sonuçta gittik, gördük, yendik. Buradan teğmene bana kalbi kadar temiz bu sayfayı ayırdığı için teşek...öhm...Nice zaferlere efendim (Jose selamlar).

*Gelsenkirşen’den oğlum gelecek, evi boşaltın.

Abdi İpekçi Notları - 5

Merhabalar. Araştırmacı blogculuğu şiar edinmiş bir yapı olarak, çalışmalarımız devam ediyor.
Blog bünyesinde iki adet "İstanbul'da ikamet eden Beşiktaşlı" olmasına rağmen, bir Beşiktaş basketbol maçından bahis açmak bana düştü. Aldığınız maaş haram, yazıklar olsun.



- Dışardaki pilavcı abi'nin malı harika. Annemin yaptığına yakın valla. Müthiş.

- Çok az adam vardı ya. Gerçi buna yine geleceğiz, dur.

- 2. çeyreğin başı gibi girdik. Hacettepe öndeydi.

- Siz siz olun, eğer yorgunsanız, tramvaydan inip salona kadar yürümeyin. "O kadar" yakın değilmiş. Minibüsler falan geçiyor sanırım ordan, atlayın ona.

- Dışarda Kartal Yuvası tırı vardı, (tam olarak tırın üstünde bu ismi görmedim ama öyle olması gerekiyor sonuçta) orada işte Beşiktaş'ın arka arkaya kazandığı 4 kupanın da bulunduğu bir tişört gördüm. Feda tişörtünün 10'da biri kadar satmamıştır ama olsun, gayet güzeldi. Hatta onu görünce "vay amına koyim, bunlar dörtledi di mi" çektim kendi kendime. Büyük iş abi.

-  Bizim Tivitır tayfasından bazı adamları da orada görmeyi bekledim ama yoklardı. Bayağı da baktım sağa-sola, hatta sonra telefondan Tivitır'a da baktım, yok. Eğer biri ya da birkaçı orada olsa ve göremeyip dönsem çok bomba olurdu ama.

- Hep öyle mi oluyor bilmiyorum ama, neredeyse taraftara eşit sayıda polis vardı. Canlarına minnet, ne olacak.

- Biraz da maçtan bahsedelim değil mi?
Girdiğimiz andan itibaren, 4. çeyreğin ortalarına doğru Hacettepe öndeydi hep. Sonra işte 17-3'lük bir seri geldi Beşiktaş'tan ve aldılar. 69-63'tü herhalde skor. Kusura bakmayın valla, bunları maçtan 20 küsür saate yakın zaman geçmişken yazıyorum ve hiçbir yere de bakmadım. Bizde yalan yok. Akılda ne kaldıysa o bak.

- Tutku'yu izleyebilsem iyi olacaktı. Neyse, başka vakit inşallah.

- Fotoda gördüğünüz şut girdi. Zaten Markota bayağı soktu ya. Bakayım kaçmış... 17 sayı. 2-3 tane üçlük var.



- Maçta çok sayıda Nigga kardeşim vardı. Bahsettiğim nokta, tavır ve karakter. Yani esasen, bazen yanlış kullanım oluyor, o açıdan vurguladım. Her siyah arkadaş "nigga" olamaz. Mesela beyaz olsa da nigga olabilir. Hepsine buradan selamlar. Maçtayken de böyle sesleneyim falan dedim de, sonra linci var, dayağı var.

- Hüseyin Beşok'a çok küfrettiler. Daha doğrusu tezahürat eden, yukarıda konuşlanmış ufak bir grup vardı, onlar etti.

- Fakat buna rağmen, molalarda falan hoparlörden verilen tezahüratlara herkes eşlik ediyordu neredeyse. Bu güzeldi bak.

- Ama yine de, mesela Avrupa maçlarında ortalık yıkılıyorken, buna bir avuç adamın gelmesi hoş değil. Haftaiçi bahanesi de bir yere kadar diyorum.

- O tırda basketbol formaları satıyor muydu ya, ben göremedim ama olsa da görüp alsak hoş olurdu. Kero selam.

- Basın tribününe (?) dikkatli bakışlar fırlatmama rağmen pek "tanıdık" kimse göremedim. Keşke göreydim. Ümit Avcı falan vardı işte. Maçı anlatanlar da Osman Sakallı ile sanırım İsmet Badem'di.

- Bir ara şöyle bir skor vardı maçta...



- Sağ çaprazımızda bir abi vardı. Haklı-haksız, lehte-aleyhte her şeye itiraz etti. Ve de hep ayaktaydı. Aha da foto.


Maçı beraber izlediğimiz arkadaşımın söylediğine göre -ben farketmedim o ara- şu yanındaki görevli ona hep "neden öyle olduğunu" anlatıp durmuş, her kararda. Ona rağmen hem de, düşünün. 

- Şu Lig Tv'nin basketbol yayınlarında son dönemde görülen bir abla var. Röportajlarda falan. Onu da görmüş olduk. Maşallah.

- Bir ara önümüzdeki bir eleman, bir pozisyonda ıslık çalan arka çaprazdaki elemanlara atarlandı. Arkadaşımla beraber "AHA MEVZU" diye heveslendik ama, cevapsız kaldı o atar. Tribün kavgası göremeden geldik ya, sikeyim.

- Televizyondan maç izlemekle, çıplak gözle izlemek arasındaki fark hakkında başlı başına 10 madde yazabilirim sanırım. Ulan. Çok klişe belki ama, ben bu konuda belli sayıya ulaşana kadar şaşırmaya ve yadırgamaya devam edeceğim, izninizle.

- Önder Külçebaş maçta şundan denedi. Ciddiyim. Geldiği açı falan birebir, izleyenler hatırlar zaten. Eğer yapsaydı, bu efsanevi harekete canlı şahit olan bir avuç insana dahil ol-



-  Hacettepe'de tepedeki saçları (aha istem dışı kelime oyunu) dökmüş, Adıgüzel soyadına sahip bir abi vardı. Dalga geçmek amaçlı değil, ama bu verileri üstüste koyunca ortaya bir basketbolcu imajı çıkmıyor. Yine de ufaktan "fiziken çaktırmasa da oyuna hakim olan dayı" etkisi yaratıyordu. Gerçekten öyle mi bilmiyorum tabii.

- Aha işte bu kadar adam vardı:



- Tezahürat yapanlar da, şu sol köşedeki 214'ün oradakilerdi.

- Kale ark... Pota arkalarının da fotoları var ama Beşiktaş camiasını rencide etmemek için koymuyorum. Gün gelir şantaj için kullanırız.


Dünya Kupası Notları


Grup maçları bittiğine göre notlarvari bi'şey yazabiliriz. Hadi.

- İspanya ve Şili ikilisi gruptan çıkamasa Güney Afrika'lara gidip suikast yapmak zorunda kalacaktım. Onu bırak, Allahtan grupta 3 tane iyi futbol peşinde takım yok, o zaman ne yapardım lan?

- Brezilya inşallah Şili'ye elenir. Başlarım Elano'suna lan. Böyle güzel Şili. Böyle kaypak Berezilya. Olması gereken belli. Peki olması gereken olacak mı, o başka.

- İspanya-Portekiz. Çok mantıklı aslında. Barcelona'nın kökü Espanyol Milli takımı'nda değil mi? Bireysel futbolun tanrısı CRonaldo da Portekiz'de. Tamam işte. Bugünkü Portekiz-Brazil maçını izleyen herhangi biri, neden şu anda Messi ve Cristiano arasında bu kadar fark olduğunu anlardı.

- Arjantin'in hali kötü. Çok fazla Messi'ye bağımlı olmaları sıkıntı yaratır diye korkuyorum. Onun dışında sorun yok;halaoğlu Messi gerçekten efsane olabilir birkaç gün sonra.

- Meksika Arjantin'i elerse şaşıran olur mu?

- Aslında Fransa ve İtalya'ya olanların İngiltere'ye de olması gerekti. Yırttılar. Kötüler hala.

- Ulan Beren Saat ne güzel oynamış o son sahneleri.

- Sonisphere'e gidemeyen adamın takımı erken elenmez. Karşılıklı bu işler. (Öyle di mi lan?)

- Bir anasını siktiğimin arkadaşı yüzünden maç izlerken muhabbet etmeyecek seviyeye geldim. Ne desem adam kendi savunduğum kişi veya takımları öne çıkardığımı sanıyor. Sikeyim seni lan.

- Bu gün öğle saatlerinde eve Vuvuzela girdi. Çok kısa söyleyeyim, ne kadar sövseniz az buna abi.

- Almanya'nın ilk maç çok kişiyi yanılttı. Ama Mesut bu azgınlığı korursa, en az yarı final. Kupa gelirse de çok garip olmaz.

- İngiltere-Almanya ne güzel oldu lan. Başka bir büyük rekabet daha görsek.

- Ömer Üründül'e söylenecek zamanları bile geçtik. Artık vücut tepki vermiyor.

- Ali Ece abimin burdan ellerini öpüyorum.

- Marcelo Bielsa gereğinden fazla saygıyı hak ediyor. İnşallah olabildiğince ilerlerler.

- Bizim burdaki kıytırık (2 senedir kıytırık tabii) festivale Soulfly geliyor. Nasıl ikna ettiler adamları, anlamadım. Anlayamam da.

- Bir arkadaşım -ki İtalyaseverdir- İtalya'nın son kreasyonundan beyaz formayı almış. Gayet de şık forma. Adam 3 maç boyunca o formayı giysinler diye bekledi. Sonra da öyle bi' sövdü ki, elendiler. "Taraftarın sesi" bu sanırım.

- Adidas da az çakal değil. Slovakya'aya nasıl kakalamışlar eski kalıbı, çok ilginç. "Enteresan".

- Iaquinta kadar overrated'ını görmedim, göremem.

- "Futbol oynamaya" çalışmayan tüm takımların Allah belasını versin. Bazılarının verdi bile, bak.

Azpilicueta vs De Las Cuevas

Canım çok feci böyle madde madde not yazmak istiyor, hazır bi'şeyler yok ama nasılsa kafa bavul gibi, çıkar bi'kaç bi'şey. Blogun ilk zamanlarında çok yazıyordum böyle ama, artık pek olmuyor niyeyse yiğenim.

- Dün halı saha maçı vardı bizimkilerin. Önce beni de ilave ettiler. Sonra yarım saat kala çıkardı amcıklar. Kaleci gelmedi olan bize oldu. Halı saha möessesesi böyle gelen takımların fotolarını çekmiş filan, bi' panoya asmış. Hoş olmuş. Benim dikkatim, kaç kişide orijinal forma var, ona gidiyor. Beklediğimden çoktu açıkçası. Olması gerekenden fazla da çakma vardı. Bir resimde gözüme 90'ların başından bir Milan forması takıldı. 92 olması gerek. Motta reklamı olan. İnanamadım. Nerden buldun 1, o maçta niye giyiyosun 2. O dayıyı özellikle bulup tebrik edeceğim.

- Konuyla ilgili derinlemesine araştırmalarımın ardından, saçını rasta (ki bu da yanlış terim. Rasta, rastafari inancına mensup kişi demektir) yaptıranlara saygım yok aga. Amınakoyym, şekil diye yaptırıyorsun da, lan nası bir özentiliktir ki, tonla adam arka planını kökenini bilmeden yaptırıyor bunu. Bugün de 2 tane sarışında gördüm. Sarışın ve rasta. İkiliye bak lan.

- Şunu okuyun aga.

- Bir kitabı okumuş edasıyla ordaki sözleri veya paragrafı alıp Feysbuk'lara yazan arkadaşım var. Utanıyorum. Sorunca da "hoşuma gitti yazdım abi ne var" diyor.

-Bedük bu ülkeye fazla. Ne zaman dışarıyı sallayacak merak ediyorum. Olacak çünkü yani, bu kesin. Sadece zamanı belirsiz.

- Bugün Selincır'dan 9 Öykü'yü aldım. Abi adamın okunacak ne kadar az kitabı olduğunu düşündükçe almayayım daha diyordum ama, dayanamadım. 2 tane daha var işte, incecik. Yandık, tekrar okuyacağız bunları. İnziva süresince yazdıkları yayınlanmazsa tabii.

- Orkun Uçar Asi'nin devamı olan Sin'i (ilk adı Sarı İstila idi) bitirmek için bir süre ortalarda görünmeyeceğini yazmış Tıvitır'dan, 15 Nisan'da. Asi 2005'de çıktı. Ayıptır. Çoğu okur "eeh eytere bea" diyip beyninden silmiştir yazarın ismini. Ben bekliyorum, bakalım nasıl bir şey gelecek. Fantastik seven bünyelere önerilir Asi, gerçekten iyiydi.

- Poem bu sene de Foça'da. Burda da kıytırık bi'şeyler yapılacak. Hayko gelsin başka ihsan istemem.

- İhsan Oktay Anar'ın kitaplarının kapak vs. değişmiş. Ne gerek var anlamıyorum ki. Hiç hoşlaşmıyorum.

- Blogger'lar arası okuma oranını merak ediyorum. Parlak rakamlar çıkmayacağı kesin.

- Almam gereken bir kitap var. Ama korsanını alacağım. Cidden. Çünkü ona 20 milyon veremem abi. "Ona" veremem yani. Arada yapmak gerek bunu, yoksa olmuyor abi.

- Notlar dedik, kitap notları oldu. Ne güzel işte. Bana kalsa hep kitap yazarım blogda. Ama reyting kaygısı işte.

- Fifa.com'a gir. Eğer değilsen üye ol. Orda Panini Virtual Sticker Album diye bi'şey var. Onu yapın abi. Masraf da yok. Süper. Takas filan da yapıyosun, ooh.

- Dünya Kupası geliyo' laaaaaaan.

- Neden bütün ödül törenlerinde Burcu Esmersoy var. Ya da bana mı öyle geliyor.

- Cem Akaş.

İlaveten: Burak Özdemir'e güvenemiyorum. Görünüşe bakılırsa çok okuyanı ve seveni var. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Göreceğiz.

1-2-3-4 Hop

1. Hani hep derler ya, işte 12 Eylül sonrası apolitik gençlik filan. Yani evet, var böyle bi'şey gerçekten de. Ama "ne kadar" böyle olduğunu anlamamızı sağlayan şey de İnternet. Yani uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, aklı başında herkes farkındadır bunun. Binlerce bile değil milyonlarca kişi dün, gün boyunca internette ülkeyi kurtardı. İsrail'in anasını sikti, Amerikaya İsrail'i kolladığı için sövdü. Falan filan. Komik. Çok komik hem de. Şeye benziyor sanki biraz, hani futbol seyircisi için denir ya, aslında iktidarsızlığını orda telafi ediyor diye. Öyle.

2. Ciddi ciddi ekşisözlük için "seçerek adam alsınlar" fikrinin iyi olacağını düşünmeye başlayacağım. Nasıl seçilir onu bilemiyorum, ama seçsinler. Ne bileyim Jimi The Kewl jüri başkanı olsun mesela. Şuna baksana. Ya saf, ya da zırcahil.

3. Yalçın Küçük der ki:İsrail, Türkiye'de İsrail'den daha güçlüdür.

4. Türk gencinde de ne Nazi damarı varmış be... Patlamaya hazır bomba amnakoyym. Şimdi gene Mein Kampf'ın satışlar patlar.

Son

"1. Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin Commonwealth ile savaşa girdiğini öğrenen Avustralya'ya yerleşmiş göçmen Türkler, Avustralya hükümetine savaş ilan etmiş, ve son Türke kadar çarpışıp ölmüşlerdir." (Monique Fong)

Ferit Edgü, Tüm Ders Notları, yeni ders notları, no 150

Yaza Giriş

Sıcak. Transfer filan yazmak istemiyorum, en sağlam kaynaktan gelenin bile, 5 dk sonra yalanlanma ihtimali var. Öyle kısa kısa, not halinde bir şeyler yazacağım. Zaten bu vakitten sonra daha az yazacağız buraya, o da kötü.

-3 günde 2 kere sağ ayağımı burktum. Sikerim böyle aşkın ızdırabını. Sezona başladık lan, durun sakatlık filan. Zaten sahada canlı yok.

-Finaller iyi hoş, belki Magic bile alabilir, ama yine de daha denk bir final olaydı keşki. Cavs-Lal veya Lal-Bos gibi. Böyle hiç olmadı.
Sevindirici tarafı, Kobe sonunda muradına ulaşacak. Kastırıyor zaten. Bu kelimeye de hastayım;"kastırmak".

-Cem Akaş, "7". Okuyun. Bulabilirseniz tabii. Ama bulunur lan.

-Katre-i Matem. İskender Pala'nın. Onu da okuyun. Onu sevin, üstüne Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk'ı da okuyun. Okuyun a.k.

-Cıvıklık güzeldir, ama o cıvıklığı yaparken de ne zaman ciddi olman gerektiğini bilemezsen, işte o zaman sıçarsın. Adama bu sıcakta aforizma yazdırıyorlar işte.

-Carnophage dinleyin. Törkiş metal gruplarına kulak kabartın. Müzik dinleyin a.k., sadece dertli olduğunda dinlediğin arabesk inlemeler değil müzik denen şey.

-Bu adamlar Abd'deki büyük müzik firmalarından biriyle anlaşmış filan. Bir yakın arkadaşım bahsetmişti, aklımda takılı kalmıştı bayağı. Tabii ismin tam yazılışını bilmediğinden, yarım sene filan bulamadım grubu. Geçen tesadüfen bulabildim.
İyi hoş ama, arkadaş ülkede bu sektör acayip ham. İmkan yok, destek yok. Hadi bunlar dışardan bir şekilde bulmuş. Ya geri kalan ve iyi müzik yapanlar? Bir noktadan sonra bırakıyorsun işte bu işleri mecburen. Kötü.

-Eminem'in yeni albümü de dinleyin.

-Rijkaard'ın gelişi hala rüyamda görmüş olabileceğim bir transfer dedikodusu gibi geliyor bana. Ya gelir tamam da, ne bileyim, bu kadar yerinde bir tercihi bizim yönetim tayfasının yapmış olabileceğidir bana uçuk gelen. Yoksa bu kadar isimli bir başkası da olabilirdi, mesele o değil.

-Borges de kapattı. Zamanında Aceto'nun kapatmasına da üzülmüştük ama, o sebep belirtmişti az-çok. Bunun da sebebi vardır elbet ama, bize yansımadı en azından.
Blog işi boktan, resmiyeti yok, eser kapatırsın. Veya bırakması kolay.

-Ilse'yi bulmak lazım.

-Daha fazla kitap lazım.

-Büyüdükçe, daha doğrusu yıllar geçtikçe, şu arkadaşlık kopmaları, ne bileyim biri askere gider, biri işe başlar adam gibi göremezsin, bu tip şeylerin olması eşşek kadar olduğunun kanıtları işte. Daha da kötü olacak ilerde, biliyorum.

-Bilmedik bir sürü törkiş metal grubu var, derinlemesine inmek gerek.

Play-off Notlar

- Miami'yle başlamak istiyorum. İlk maçta hüsrana uğrayan Heat, bugün maçı domine ederek kazandı ve ev sahibi avantajını ele geçirdi. Jermaine, Haslem, Beasley ve Cook, yani skor açısından yedekleme ünitesi bugünkü gibi çalıştığı sürece Heat bu seride favori. 15/26 isabetle kendi kulüp rekorunu kıran Heat'te (hiç şutu yok, nasıl bir süperyıldızsa denilen) Dwyane Wade ve Daequan Cook 6'şar isabetle galibiyette büyük rol oynadılar. Wade'in 4. periyotta hücum süresi biterken panyalı attığı üçlük görmeye değerdi. D-Wade gibi bir oyuncunun lige gelişini, gelişimini gözlemek de orgazm tadı veriyor adama.

- Denver beklediğimden çok daha iyi oynuyor. İlk maçta Billups'ın 8 3 sayı isabeti maçı koparmıştı. Şu anda da 17 sayı öndeler, 4. çeyrek. 2-0 oldu. Önümüzdeki maçı alamazsa Hornets, süpürülür.

-Spurs. Duncan'ın diz problemleri devam ediyor. Dallas son maçta pek bir varlık gösterememesine rağmen zaman zaman farkı 8 sayıya düşürerek tehdit etti Los Spurs'ü. Parker da ilk yarıdaki fenomenal oyunuyla maça damga vurdu. Bu oyunla Spurs'ün umdukları kadar gitmesi mucize olur.

- Cavs. James.

Son olarak da kendimden bir not çakayım. Dün Amerikan Futbolu oynarken sol elimin üzerine düşerek üçüncü parmağı ortadaki eklemden çıkardım. O yüzden bir hafta kadar cast'te kalacak. Bu da girdileri biraz etkileyebilir, şimdiden özür dilerim. Hilmi'yi mimliyorum(!), playoff yazsın. Vay be, mim.

Tar Heels- NCAA- Notlar- Hilmi


Not not gidelim, uzun zamandır yapmamıştık:

-March Madness final günüydü bugün. North Carolina Tar Heels, turnuva favorilerinden Louisville ve UConn'u yenen, yılın sürprizi konumundaki Michigan State Spartans'la karşılaştı. Maç Detroit'te, Detroit Michigan'da, State finalde. Doğal olarak State taraftarları çoğunlukta. Carolina bir başladı maça, sanki sokak basketbolu... 23-9 öne geçtiler. Orada koptu zaten maç, daha da geri gelmedi. Takımı bu sene sırtlayan Tyler Hansbrough, bugün 8 top çalmayla final rekoru kıran orkestra şefi Ty Lawson ve keskin şutör Danny Green gibi tecrübeli oyuncuları büyük ihtimalle seneye NBA'de göreceğiz. Lawson sağlam guard olacak ama Hansbrough biraz daha kas yapmazsa ikinci Laettner vak'ası. 89-72 Tar Heels.

- Bu sezon ilk kez bir Galatasaray maçını kaçırdım. Pazartesi gününe koyarlarsa maçı, 11,ooo kilometre uzakta doğal olarak saat sabah 10 oluyor, insanın dersi oluyor, gitmeyecek olsa mezun olamayacak oluyor, kaçıyor. Baroş'un golü takdire şâyan, son dakikalarda okuduklarım "iyi ki izlememişim, bu kadar yeter, kalp krizi geçirirdim" dedirtiyor. Şöyle top oynayan bir takım olmamalıydı Galatasaray. Her maç son dakika krizleri.

-Roberto Carlos Acun'a çıkmış, fena batırmış.

- Heat bu arada 15 galibiyetlik sezondan sonra play-off yaptı. Şükürler olsun.

-Spurs'te Manu Bilibili sezonu kapatmış, yazık. Zaten seneye filan da rebuilding...

- Batuhan terbiyesizlik yapmış tamam da, bu tür şeyleri çoğu futbolcu yapıyor İstanbul'dan Anadolu'ya giden. Rıdvan Dilmen açıklamasa biraz zor bulurdu Es-Es yönetimi.

Son olarak;

-Hilmi nerdesin oğlum, gelince gözüme gözükme...

Notlar Evet

Çok rağbet gören bir blog olduğumuzu biliyorum, bunun için de gururluyum. Kusura bakmayın canlarım ciğerlerim, bayram münasebeiyle pek boşladık bu ara. Ama söz, tatil bitimi yine "bomba gibi konularla" sizlerle birlikte olacağız. Bu da sizin çok sikinizdeydi.
Aklımda olan birkaç şeyi not halinde yazacağım şimdi. Anca bu kadar. Buna bile şükür.

-Suns ne salak işler yapıyor yine. Elindeki 5 pozisyonu birden yedekleyebilen bir oyuncunu ve doğru düzgün savunma yapabilen nadir adamlarından birini yolluyorsun, karşılığı J-Rich ve ne yapacağı belirsiz bir çaylak. "Denedik olmadı" ya mı getirecekler bilmiyorum ama, feci sıçtılar o kesin. Play-off yapsınlar, şükredip otursunlar.

-Hoffenheim yenilgisinin şokunu halen atlatabilmiş değilim, öyle ki, kurbanı keserken az kaldı benim bileği götürüyordum, o derece. Ama Hildebrand'ı almışlar, bu iyi haber. O da ne ballıymış ha, Valencia'dan kovul, kapağı Hoffenheim'a at. Ooh.

-Mangal yapmaya karar verdiyseniz, etin başında duran adam işten anlamalı. Yoksa bombok oluyor mesele.

-Haftasonu şenlik var hacı. Ben havai fişek filan hazırladım. Formamı giyip geçeceğim Tv karşısına, önce dk. 2'de bi' gol. Ardı gelir zaten. Kebap.

-Fb'nin elenmesine çok üzüldüm dayı. Daha final oynayacaktık Saracoğlu'nda...
O değil de, (yaparız demiyorum, o ayrı mesele, iddiada bulunamam) olur da, gerçekten finale çıkar, bir de kazanırsak, ülkede iç savaş çıkar. Çünkü bunu hazmedemeyecek yüzlerce fenerli tanıyorum ve milyonlarcasının da, memleket içerisinde olduğunu biliyorum.

-Hoffenheim'ın sağbekini almalıyız. Sabri'nin üstüne Messi gibi gelir şerefsizim.

-Karanlıktaki Adam, Paul Auster. Oku.

-Melo azıtmış. Gervin abinin bir periyodda en fazla sayı atma rekorunu kırmış:33 sayı. Yuh hayvan. Yuh. Totalde de 45 atmış. O periyod Gatorade'ine biri bir şey mi kattı, ne oldu artık bilinmez.

-Spurs işleri iyice düzeltiyor. Hele şu Mavs maçı harika oldu. Dabıl ovırtaym filan. Manu benchten gelsin. George veya Mason Jr da ilk 5'e iş yapar nasılsa. Aslanlarım benim.

-Hornets Paul'ün arkasına yedek guardı buldu, şimdi korkun dayılar. Daniels çok iş yapacak. Mike James de bi' sikim yiyemez Wiz'de. Dee'ye siktiri çekmişler, ona üzüldüm. Gelebilse keşke geri.

-Burgaz rakı içmeyin.

-Futbolun çok kolay -ve haksız ve aptalca- sonucun değişebildiği bir oyun olması çok sinirimi bozuyor. Pat diye futbolla alakamı kesebilirim diye korkuyorum. O kadar saçma şeyler olabiliyor ki, hak-hukuk, adalet, vırt-zırt diye düşünürken "eeh, sikerim lan"a geliyor mesele. Basketbol öyle değil mesela, ne bileyim.
Ha bir de, hocanın takıma ve takımın oyununa ne kadar etki ettiği. Hemen örnek:
A takımı hiçbir bok yemiyor sahada. Birden bir faul. Şişir içeri, bir kafa, gol. Maç da bitsin böyle. Hoca sevin, oyuncu, taraftar sevin. Hoca da göklere çıkarılsın. Ee? Hak ediyor mu peki? Veya hocanın söylediği "neyi" yapabildiler de, "kazandılar". Nedir yani? Çok salakça, bir açıdan bakınca. Çok "çirkin" geliyor. Bunun aklıma düşmesindeki en büyük pay sahibi de Fatih Terim. Dün Euro 2008 maçlarını izledik de yeniden.
...
İnanılmaz. Ne yapmış da "başarılı" olmuş kendisi. Ne katmış? Futbolcular onun söylediği "neyi" yapmış da, maçları kazanabimişiz, gazdan başka. Tiksinç.

-Hido "abarmış". Abart değil ha. Bu ara pek iyi değildi, hem moral olur bu iş.

-Tuncay gerçekten gider mi? Giderse ne kadar oynar? Oynarsa ne kadar iş yapar? İş yaparsa, Türk oyuncu piyasası hareketlenir mi? Bu olası transfer, Türk futboluna ne kadar olumlu/olumsuz yansır? Soru bitmez ki.

-Olabildiğince az insanla iletişim kurun. Abi tavsiyesi.

NBA'den (2)

Hemen detay geçelim.

- Turiaf imza atmadı daha. Salih'in dediklerine aynen katılıyorum ancak free agent piyasası belli olmuyor. İmza atmadan bitti dememek lazım. Brand için Gsw diyorduk ki ertesi sabah adam çıktı Philadelphia'dan. Rakam da doğrudur, olursa anlaşma aynen o şekil.

-"Andre X 2"nin yanında artık Elton Brand de var. Postta böyle bir adamınızın olması her zaman avantaj tabii ki, ancak sakatlık belasından kurtulabilirse. Bir nevi Kewell vak'ası. Böyle bir doğu konferansında en az bir üç sene filan play-off yaparlar. Josh Smith'i almaları için anüsten 7 milyon dolar gibi bir lüks vergisi çıkarmaları lazım. İmkansız değil ama çook zor.

- Pietrus sonunda doğru yeri buldu. Fakat benim sorum başka. Neden gidip bir point guard almazlar? En azından Jannero Pargo'yu filan alsalar da, olur ya Spurs'e azdığı gibi orda da azar...

- Corey Maggette de imzalamadı ama onunki çok daha olası. Yüzde doksandokuz deniliyor. Ben de okuduklarımdan bir Heat-Warriors takasını çok fazla gördüm, olur mu olur... Şöyle ki; Monta Ellis, Corey Maggette, Matt Barnes - Shawn Marion, Jason Williams, 2 tane draft hakkı. Okkalı bi kazık atarız Gsw'ye böyle olursa. Maggette pek hoşlanmam ama Monta guard'da çok büyük işler yapar. Monta-Wade-Maggette-Beasley... 5 numara hak getire.

-James Jones'a bağlayayım. Bu elemanı birkaç kere canlı izleme fırsatım oldu. Bence NBA'deki en underrated oyunculardan biri kendisi, özellikle savunma açısından. Şutör yanını herkes biliyor zaten ancak savunma yönü de bir o kadar güçlü. Eğer Miami başarılı olmak istiyorsa takıma şutör katmalı. Daha da önemlisi Beasley'in gelişinden sonra artık "lüks" kalan Marion'u verip ya 1 ya da 5 numaraya bir takviye yapmalı. Benim için öncelik bir pivot ancak yukarıda da belirttiğim gibi Monta'ya da götüm tavana vurur. Bir de pivot mevkiine FA'dan Kwame Brown deniliyor. Gelsin anasını satayım, vereceğimiz 2 sene 8 milyonmuş zaten. Fena değil, Blount'tan iyi. Ama daha iyisi olabilir mi? Olur.

-Duhon olayı farklı bence. Her oyuncu New York gibi bir şehirde oynamak ister. Yeniden yapılanma işine girince bir de kaçınılmaz olmuştur onun için Knicks gibi bir franchise'da oynamak. Ne olursa olsun, kim olursa olsun, FA isen ve Knicks sana teklif yapıyorsa gözünün önüne bi' Brooklyn manzarası gelir. Hayırlısı.

-Arenas'ın şu sözü bitirdi beni: " 16 milyon dolardan feragat ettim. Ancak birisi bana söylesin. 127 milyon dolarla ailem için yapabileceğim neyi 111 milyon dolarla yapamam?" Böyle adamlar gerek işte.

-Ford- J.O. takasında olay şu bana göre. Jerryd Bayless gibi bir gardı alıp draftta Portland'a gönderirsen Ford'a kalırsın. Budur. Bak geçen sene Horford için söyledim bunları, fantasy'de benden çalanlar (anladın sen onu) biliyor Horford neler yaptı. Bu sene de Bayless. İlk turdan alacağım anasını satayım.

- Şimdi bizim Seattle uçtu gitti Oklahoma'ya. Takımın adı da değişecekmiş. Benim duyduğum: Thundercats. Oha dedim direk, Thundercats diye bir takımı kim tutar ki? Oklahoma'lı redneckler hariç tabii.

- Nets de intihar etti bana göre R-Jeff'i yollayarak. Yi kadar antipatik bir adam daha görmedim ben hayatımda.

-Son olarak yazayım bari, erken demiştim ama... 2010'da kontratı biten LBJ Jay-Z ile Brooklyn'de bir restoranda yemek yerken görüntülenmiş. Malum Nets'in ortağı Jay-Z. 2010'da Vince Carter'ın da kontrati bitiyor, ne şans. Yüzde 51 Brooklyn Nets formasıyla göreceğiz bana göre. ESPN'de bir fotoğraf vardı, yeni Brooklyn Nets forması, 23 James yazılı. Jay-Z'den LBJ'ye hediye. Bir türlü bulamadım, sağlık olsun.

Yoklukta Notlar

-Milli Takım bokunu çıkardı. Düdük çalmadan maç bitmez abi. Yediğimiz golden sonra, bütün millet köşedeki köfteciye uçmuştu. Tek izleyen bendim neredeyse. Benim "gooaaallksndslnasnald" şeklindeki hönkürüşüme geldiler. Penaltılarda ise zaten "Yenebilir miyiz?" diye düşünmedik ki. Biliyorduk böyle olacağını.
Sonrasındaki geyikler daha fena. Henüz az önce bir arkadaş şunları söyledi:"Abi, Almanya maçında 0-5 geri düşeriz, sonra da 6-5 yapar finale çıkarız nedir ki yani". Daha ne.

-Herkesin kendine göre bir gerçeği olması, bu dünyanın en büyük aldatmacalarından bir tanesi. Bu yanılsama yüzünden Dünya bu halde. Gerçek birdir. Ama ego var ya işte ego... Bu farklı görüşler silsilesi bittiği zaman sorun kalmayacak işte.

-Tabi yaa...

Notlar Filan

-Telekom Asım Pars ve Serkan Erdoğan'ı almış. Çok iyi iki hamle. El-Amin'i kaybettiler belki ama, bu iki transfer onları daha da güçlendirdi. Daha da birilerini alabilirler.

-Final 2-1 oldu. Vujacic çok ekstra oynadı, 7/10 ile 20 sayı. Kobe de biraz daha iyiydi;daha agresifti. Garnett ve Pierce tam manasıyla "bir halt yiyemedi". Toplamda 8/35 attılar;KG orta mesafe işini abarttı. Biz bile kendi maçlarımızda, girmiyorsa bir yerden sonra zorlamayız yani. Son 2 hücumda Kobe yine eli titremeden soktu. Belki de son dakikalarda sorumluluk alma açısından bakarsak gelmiş geçmiş en büyük oyuncu.
Allen çok iyi gidiyordu ama, son anlarda şutlarını sokamadı. Zaten bu maçı tek başına aldırması da zordu. Lakers'ta da berbat olan birileri vardı:Gasol, Odom ve Radman. Gasol ilk sahaiçi isabetini neredeyse bitime yakın buldu. Diğer ikisi de faul problemi yüzünden sahada kalamadı doğru düzgün.

2 takımda toplam 4 oyuncu çift hanelere ulaştı. Hele Boston'da bu uzun süre birdi, sonlara doğru KG oldu 2. oyuncu.

-Dün Ibra gözümüzü şenlendirdi. Belki de turnuvanın ilk maçlarının en güzel golünü attı. O vuruşa cesaret edecek 2-3 adam var işte Dünya'da. İspanya da takımın turnuva tarihindeki en farklı galibiyetini aldı. Fabregas ve Xabi Alonso yedek, orta sahaya bak. Villa da gol kralı olur artık herhalde.

-Onu demişken;geçenki 0-3'lük Hollanda maçı da, İtalya'nın Avrupa şampiyonaları tarihindeki en farklı mağlubiyetiymiş. İnsan şaşırıyor duyunca aslında, ama normal. Lig değil ki bu. Öyle ortalama sonuçlarla ilerliyor turnuva. Yine de belki 50 yıla yakın süre boyunca gerçekleşebilirdi bu skorlar.

-Bugünkü maçtan pek umudum yok. Nasıl olsun ki. Arda oynar herhalde artık bugün. Bu adama zerre güvenesi gelmiyor adamın artık, Fatih hoca'ya yani. Çıkıp 5 yer, yine de bir Adanalı havaları, "ben yaptım ulan var mı" çıkışları. Ya, insan bir kere de "evet, ben yaptım, suçlusu benim" filan der değil mi? Hayır işte. Kendisinde bu yok. Her zaman yaptığının arkasındadır. Hep haklıdır vs vs. Sonumuz hayır olsun abi, ne bileyim.
Bir de İsviçre'deki Türklerden biri gol atarsa tam olur.

-Ego denen şeyin allah belasını versin. Siz siz olun, evrensel doğru bile olsa, kimseye bir şey tavsiye etmeyin, "bu böyledir" demeyin. Siz suçlu çıkarsınız sonra. Veya yaptığınız/söylediğiniz kaale alınmaz, üzülürsünüz. Kim ne bok yerse yesin, ceremesini de çeksin. Gördük ki bu çağ, "sence-bence" çağıymış. Yaşa da gör "sence" olan şey doğru muymuş.
"Bence"ymiş, seni sikiyim sen kimsin ulan.

Kaydadeğer Dedikodukar

-Miami'den başlıyoruz. Rebuilding dedik, eyvallah dedik, son iki günde çıkan dedikodular durmak bilmedi. Malumunuz iki numaralı seçim hakkı bizde, bu da Derrick Rose ya da Michael Beasley demek. Melo'nun Denver'dan ayrılacağı aşikar. Bizim iki numaralı draft hakkına karşı Melo dedikodusu var. Önce cap boşaltmamız gerekecek. Ricky'le zaten tekrar anlaşırlarsa kalkar giderim ofise, vururum. Bir de Chicago var, Hughes ve Hinrich önermişler, 2 numaralı hakka karşılık. Bu da hem Rose hem Beasley Bulls'a demek. Şampiyon olurlar. Bakıp görelim.

-Baron Davis Knicks'te oynamak istiyormuş. Klasik veteran yıldız tripleri, New York'ta yaşamak için.

-Charles Barkley 400 bin dolarlık kumar borcunu ödemiş, 4 sene ara vermiş. Bağımlılık lan bu, olur mu öyle, "4 sene bıraktım."

- Diyorlar ki elektrik süpürgesi en iyi icatmış. Hastır lan. Bunun kendi gezenini yapsalar off süper. Bu arada yılın icadı da vantilatördür!

-Satanist Salih'e selamlar. puıahua

Orl-Det Maç Notları


Valla gece aldığım notlar Laptop'ta. Ben akılda kalanları buraya yazacağım.

-Hido yine All-around oynadı. 18s, 7a, 9r. 5 de top kaybı.

-Magic toplamda tam 21 top kaybı yaptı. 12'si ilk yarıdan. Ve 11'i Lewis-Hido'dan. Kötü.

-Hem çok top kaybedip, hem de bol bol hücum ribaundu kaptırınca, maçı Magic'in alması gibi bir ihtimal oluşmadı tabii ki. Sırf McDyess'in 6 ofansif'i var. Ayıptır.

-4. periyotta bir ara, tam 7 dakika sayı bulamadı. Sayıyla "7". Böyle bir takım nasıl Doğu finali'ne çıkmayı, Doğu finali'ni bıraktım, nasıl maç kazanmayı düşünüyor?

-Howard maç boyu sadece 8 şut kullandı. Bu adam All-Nba first team'de.

-Kendisinin faul durumu ise 6/15. Bırak git yani. Ya da adam ol, çalış.

-Rashard Lewis, ilk çeyrekte 0/4 fg ve 4 top kaybına imza attı. Senelik kaç para alıyordu bu?

-Orlando'da skor dağılımı iyiydi. İlk beşin tamamı ve Bogans çift hanelere ulaştı ama galibiyet nerede? Düşünsünler bütün yaz.

-Biluups olmayınca, onun şutlar dağıldı tabii diğerlerine. Onlar da şöyle yaptı:Prince:4/13, Wallace ve Rip: 7/20. Rip faul filan yine normalleştirdi ama diğerleri pek öyle değildi. Yine de Mr Sheed o fade away'lerinden birkaç tane gösterdi. Gerçekten durduralamaz şutlar...

-Magic normalleşmeli. Bu 4 şutör+Howard olmuyor.

-Stuckey'de iş var ama, hani pg olacaksa bile Billups abisi gibi, birkaç sene sonra. Veya yine onun gibi çok çalışarak. Bu adam takım filan yönetemez.

-Pistons'da ebsinin şeyi gibi bench var, Orlando 3 kişiyi ittirerek soksun. Biri de 4 dk aldı zaten. Böyle olmaz, olmuyor zaten bak.

-6. kez üstüste Doğu Finali Pistons'tan. Bunun sözlük anlamı istikrar oluyor.

- Prince Nba tarihinde ilk 4 sezon en çok play-off maçı oynayan oyuncu imiş. Hakikaten büyük iş.

- Ayrıca dün Rip, Pistons tarihinin play-off'larda en çok sayı atan ismi haline geldi. Zeke'i geçerek.

-Hido, bitime 1 dk.dan az kala smacı kaçırdı, orada maç bitti. Turnike denese işte...Belki...

-Pistons şimdi kafadan 1 hafta bekleyecek, dinlenecek. Oradan gelen takım da zorlanacak. Niyeyse Celts olmayacak gibime geliyor. Ama Lbj'den de çok hareket yok. Tabii bu olmayacağı anlamına gelmiyor.

Spurs @ Hornets Notlar + David West


-Şu ana kadar playoff yarı finallerinde 16-1 derece ile ev sahibi takımlar domine etme olayını abartmış durumda.

-Chris Paul her maçtan 3 saat önce salona gidiyormuş. 150 şut, 150 serbest atış atmadan içeri girmiyormuş, bunlar giren şut sayısı. Helal. Neler var öyle gezen, Rasheed iti mesela.

- David West ilk 6 dakikada 4/4 isabetle 8 sayı, 3 ribauntla başladı.

-Kim koydu şu Bowen'ı köşeye? Alın onu ordan.

-Bugün bir kez daha gördük ki, bu hakemlerle bu lig yürümez. Spurs- Pistons finali filan yaparlar. Ulusoy istifa!

-Şş, haftaya bugün draft sıraları belirleniyor ha. Draft da 26 Haziran'da.

-Bir mola sırasında Joey Crawford ve Popo kavga ediyorlardı neredeyse, atmadı Joey. E tabi, sıkı büzük ister.

- Bu Chris Paul ilerde Baron Davis olur, demedi demeyin. Kaderleri benzemesin...

-Şu şarkı var ya, "Don't you wish your girlfriend was hot like me?" Süper şarkı ha, da Hornets'le ne alakası var. Aynı mevzu "Soulja Boi- Crank that" ve Spurs için de geçerli.

-Buradan 5 dakika 15 saniyede 4 faul yapabilen çirkef Spurs'ün çirkef forveti Rabırt Oğri'yi blogca kutluyoruz efem. Popo salmış bunu heralde "bulduğuna indir" diye.

-Eva Longoria, sen nasıl olur da bu doğulu bozması Parker'la evlenirsin?

-Bu arada devrede skor 47-44 Spurs. David West 10/14 ile 22 sayı, 7 ribaunt.

-Duncan'ın attığı- giren ya da girmeyen- bütün şutlar çemberi en az iki kere dolaşıyor. Maşallah.

-Benim evleneceğim kız yine Hornets benchinin arkasında oturuyor. Kim acaba, öğrenmek farz oldu.

-Üçüncü periyod, 7:34 kala Spurs faul hakkını doldurdu.

- 11-2 seri, San Antonio molası. 57-51 Hornets.

-20-4 oldu seri. Ginobili'nin üçlüğü 6.5 dakikalık kısırlığı bozuyor!!

-Duncan'ın ateşi yine 37.2 galiba. Baksanıza... Ağlar yine maçtan sonra. "Böhü, ateşim, böhü.." diye.

-Spurs takımına New Orleans'ın suyu dokunuyormuş. İshal hepsi.

-Mo Pete azdı. 4. üçlüğü, üçü üst üste.

-Salih der hep, "3. çeyrek..." diye, orada kalır. Aynı tas aynı hamam. 28-11 çeyrek skoru. 72-58 Hornets.

-Koç egolarına kıl oluyorum. Rotasyonu bozmayayım diye 14 sayı geride başladığı çeyreğe Duncan ve Parker benchte başlıyor. Aferin.

-David West'e benim arşivden bir hediye. "Unstoppable."

-Chandler sakatlandı. Hornets sıçabilir. Dikkat.

-D-West de topallıyor. Cengaver Hornets!

- Fark 10 sayı. Parker iki serbest atış kaçırıyor, ligin en iyi arka alanının point guard'ı bu. Yersen.

-Şu "İki Yarım Surat" reklamlarının boku çıktı. Derek Fisher ve Deron Williams nedir ya? Birisinin kafası benim kadar, sakallı, diğeri küçük çocuk.

-Peja senden Sırp olmaz, sen Iraklı olmayasın?

- 2:12 kala Popo da bıraktı maçı, bench sahada.

-David West de oyundan alındı, 36 sayı- 14 ribaunt- 5 asist- 5 blok- 2 top çalma.

-Barry eline geleni sallıyor. Kaan Abi duy beni, Von Wafer 2!

-Pargo "rock the baby" yaptı Vaughn'a, Jacque amca artistleniyor. Hadi anam...

- Birileri şu Spurs'e söylesin, deplasmanda kazanmadan seriyi geçemezler. Bazı arkadaşlara sormuştum ben bu akşam ne olur, deplasman hani?" diye. Çok güveniyorlardı, yattılar bakmadan filan.

-Maç sonucu, Hornets 101-79 Spurs.

-David West'i yavaş yavaş sevmeye başlıyorum. Gerçekten iyi oynuyor, yetmezmiş gibi iyi de konuşuyor.

-Son olarak, sizde bir de Mike James var, bu arkadaş neden oynamıyor?

-6. Maç Perşembe gecesi San Antonio'da. Gerek kalırsa 7. maç Pazar günü.

-Sonradan bir de şunu çakayım. Bu Popovich'e kıl oluyorum. Sanki maçı başkası kaybetti. Surat bir karış. Ukala ukala tavırlar... Bi' tane çakıcan suratının ortasına.

Sayın Özkafir, sizdeyiz.

Play-Off'tan Notlar Hacı


-Boston dışarda maç kazanamadı. Evet favorilerden biri onlar ama, dışarda maç kazanamadan nasıl şampiyon olmayı düşünüyorlar? Hawks'ı bile yenemediler dışarda. Bu çok kötü bir gösterge.

-Spurs ise mesela, evinde kaybetmedi hiç. İstikrar. Hornets'i eleyelim de, 4-3, 4-2 farketmez. Bu maçı almak farz mesela. Ki zaten o zaman 4-2 yolu açılır.

-Bu geceki maçta Horry 238 yapıp rekor kıracak Play-Off'larda. Hey maşallah. Aşağıda ayrıntılı yazı var, okuyunuz.

-Howard olmuyor abi. Hakikaten olmuyor ya. Kendi yaptıkları olsun, arkadaşlarının katkı yapamaması olsun. Bir de gelen yardımın çoğunun oyun kurucu olmayan Hido'dan geldiğini düşünün, durumun ne kadar feci olduğunu anlayın.
Bir not, geçen maç hakkında. Dwight Howard, son basketini maçın 7. dakikasında buldu. İsteyen gidip baksın. Ve daha sonra basketi yok. Bu ne demek? Ligin en iyi ilk 5'inde yer alan oyuncu, All-Star Howard tam 41 dakika isabet bulamadı. Buna ben rezillik demek istemiyorum, diğer rezilliklere ayıp olur.
Şimdi Hüseyin mesela bunlara cevap bulAacaktır yine ama umrumda değil. Her şey ortada. Böyle bir şey olmaz. Süper yıldızmış. Tabii.

-James az da olsa insani oynuyor. Ama yine yapacağını yapıyor. Dün Garnett'in üstünden vurduğu smaç nasıl bir şey öyle. 5. maç performansı çok belirleyici olacak Kral'ın. Kralsa kazandırsın 5.yi, alsınlar seriyi.

-Kobe, 4. maçı aldırsa, direk efsane olurdu. Uzatmaya götürmeyi başardı ama, yetmedi. Uzatmada çok zorlamasa, belki olabilirdi.
Odom, her maç bunun yarısı oynasın, yeter. Farmar 2 maçtır Fisher erken faul probleminde diye uzun süre alıyor. Ve her seferinde batırıyor. Bir olumlu hareket yok. Düşünün Kobe sakat, Radman'dan hayır yok, Turiaf erkenden diskalifiye oldu ve bu maçı uzatmada kaybettiler. Bu sanırım Lakers'in ne hale geldiğini iyi anlatıyordur.

-Bizde Parker coştu bu ara. İyi oldu. Finley de benchten atıyor sağolsun.

-Lewis allah var, bu seride çok iyi oynuyor. Driveler filan. Çok şık turnikeler. Paranın hakkını vermese de (ki o çok zor) büyük katkı yapıyor, bu kesin. Sadece şut seçimlerini biraz daha sağlam yapmalı.

-Hido, 4. maçın son çeyreğinde tam anlamıyla destan yazdı. Sonu iyi bitse, sanırım taparlardı, adına kilise açılırdı Orlando'da. Olmadı, seri de elden gitti. Yukarıda yazdığım gibi Howard bey biraz iş yapsa, böyle olmazdı belki de...

-Kobe'nin Mvp'liğinden şüphe duyan Nba ile ilgilenmesin.

-Magic, oyun kurucusu Nelson olduğu sürece bir sik yiyemez.

-David West'i All-Star yapan zihniyeti...

-Roni Pırays, ne yaptın oğlum sen. Maçın 3-1 olacağı vardıysa da orada gitti zaten. O ne atletiklikmiş birader. Turnikesi de ayrı şahaneydi.

-Manu'da da denge sorunu filan yok. Her türlü yol bulunuyor.

Boston @ Cleveland Notlar


Maç Öncesi:

- LeBron James'in kariyerindeki en kötü serisi. %22 ile atıyor. Nedeni sert fauller ve iyi savunma. Hatta belki de kötü hücum stratejisi. LBJ vs. Boston.

- Charles Barkley: "LeBron tarihin en iyi oyuncusu olma potansiyeline sahip. Ancak önce bir beyin ameliyatı geçirmeli." (Hadi ordan, şişko.)

-Celtics'in deplasmanda galibiyeti yok. İlk raundda Atlanta gibi bir takımla oynadılar ve deplasmanda üç maç kaybettiler. Hücumları aynı ancak savunmada 15 sayı fazla yiyorlar.

-ESPN'de maç keyifsiz be abi. TNT çok çok daha iyi. SKYTürk ve NTV gibi...

-Her seferinde maç 5'te diyorlar, dönüyor dolaşıyor 5:30 oluyor o. Ayıp değil mi?

-Cleveland'ın kızları da güzel ama New Orleans bir numara biliyorsunuz.

-Cavs ilk 5'in üçü sezon içinde geldi. (West, Wally, Ben) Geri kalanlar zaten demirbaş. (LBJ ve Ilgauskas)

-Posey Cleveland doğumluymuş.

- LBJ: " İlk iki maçta iyi şut atamadım, burasını anlayabiliyorum ancak o kadar topu nasıl kaybettim ben de bilmiyorum. Sanırım defansa da kredi vermek gerek."
Maç notları:

- LeBron James alçak postta başladı oyuna, pek sonuç alamayınca çıktı yine tepeye.

-Ilgauskas tamam, iyi atıyor filan da, ne kadar çirkin bir şut stilidir o. Ayna karşısına geç şut at biraz.

-James yine çok yönlü oyununu sürdürüyor. 3 sayı- 2 ribaunt- 2 asist ilk 6 dakika.

-Hakemler yine son zamanlarda olduğu gibi maşallah, kontakt bile olmadan faul çalıyorlar. Özellikle Bob Delaney...

-Kendrick Perkins küçükken şişmanmış resimlerini gösterdiler. Şimdi anlıyoruz omuzdaki çatlakları.

-LeBron'dan yılın smacı geliyordu da, "çirkef" Garnett faulle durdurdu. Bence güzel hareketler olacağı zaman faulle durduranlara değişik bir faul düdüğü olsun. Olmuyor böyle. Nerede kaldı emperyalist NBA?

-James kötü başlamasına rağmen (0/2 FG, 0/2 FT), çeyreği fena bitirmedi. (2/7 FG, 2/4 FT, 6 sayı, 3 ribaunt, 2 asist) Özellikle penetreleri diğer maçlara nazaran iki gömlek daha üstün göründü.

-Garnett ilk periyot 4/4 şut isabetiyle 9 sayı-5 ribaunt. 9 sayısı da ilk 5 dakikada geldi.

- Bu James'in üst vücut kuvveti inanılmaz bir şey. Basket faulleri görseniz anlarsınız zaten.

-Gibson ve Rondo karşılıklı oynuyor şu anda. Kim bilir belki 10 sene sonra Baron vs. Kidd gibi bir şey olacaklar.

-Delonte sakatlandı, soyunma odasına götürdüler. Gözüne parmak girmiş. Geri geldi, pek bi'
problem yok.

-Cassell deplasmanda Brian Scalabrine gibi oynuyor.

-Celtics bu maça daha iyi başladı. 3. maç ilk çeyrek skoru: 32-13, 4. maç ilk çeyrek skoru 23-21.

-LeBron boyalı alandan 4/4, dışından 0/6 şu anda.

-Ben bu Varejao kadar kıl bir adam daha görmedim. Kendini süperyıldız sanıyor. Klasik brezilyalı tripleri.

-Joe Smith 3. maçta 17 sayı bulmuştu, bu maçta da orta mesafe şutlarıyla katkıda bulunuyor.

-LeBron açık önü, postere gidiyor, arkadan Pierce yetişti, sarıldı. Seyircilerin arasına düştüler, bi' kadın başladı bıdıbıdı. Kadın işte. Dövüyordu LeBron az kaldı. Sonra gitti işte Pierce'la konuşup anlaştılar filan. Düzgün bir fauldu ama, sakatlama vesaire yoktu yani.

-LeBron faul probleminde. 2. çeyrek 4 dakika var 3 faulü var ve kenarda.

-LeBron çıktıktan sonra 8-0 seri yakalayan Boston geri geldi, Cleveland 4 dakika 43 saniyedir sayı bulamıyordu, tâ ki Z'nin basketine kadar.

- 45-43 Cleveland. İlk yarı sonucu.

-Ray Allen seride 8.6 sayı ortalamasıyla oynuyordu bugüne kadar.

-Wally 4/4 isabetle 10 sayı ile başladı ikinci yarıya.

-Boston yakın gidiyor, Cassell sabote ediyor.

-LeBron'un istatistikler tersini söylese de şu ana kadar maçın en iyi oyuncusu. İstatistiklere yansımayan hareketler baabında.

-Boston bench'i arkasında bir grup var bordo tişörtlü, Sami Yen Kapalısı maşallah, oturmadılar.

-Bütün son saniye topları LBJ'de patladı.

- 3:13 kala 79-73 Cavs. Mola Doc Rivers.

-Boobie Gibson bir üçlükten sonra döndü savunmacıya "yalarım seni" gibi bir hareket yaptı. Amanın!

- 1:45 var. LeBron iki savunmacının arasından geçerek belaltı müdahalelere rağmen Garnett'in üzerinden bir smaç vurdu ki... maç bitti. Maçı anlatan Kevin Harlan: "LeBron insan yaradılışını şeyine takmadan yükseliyor ve... mola Boston.."

-Cleveland son 17 dakikada top kaybı yapmadı.

-Cleveland son 10 playoff maçının 8'inde rakibini 90 sayının altında tuttu.

-Maç skoru: 88-77 Cleveland.

-Boston 0-5 deplasman derecesiyle kafadan sıçıyor.

- Artık durum 0-0, iki yapan kazanacak. Boston Garden'daki James performansı ve altıncı maçtaki Boston deplasman performansı belirleyici olacak.

Söz merkezde...

Nba Vesaire


Ntv cemaati sağolsun, Play-Off vakti 3 maça çıkardı tarifeyi. Tuttuğumuz takımın maçlarını seyredemedik daha ama, ne yapalım.
İzlenen maçlardan, olanlardan notlar aşağıda. Oku:

-"One man show" her zaman olmuyor tabii. T-Mac tam anlamıyla kıçını yırttı 6. maçta. İlk yarı 28 attı, belki de en azından son maça kalacaktı seri ama, olmadı. 40-10-5 yaptı. Daha ne işte. Alston da başlarda sakatlanınca, belki de orada bitti seri. Deron Williams maçın 3. periyodunda 4/5 üçlük attı, ayıptır.

-Atlanta, evindeki 3. maçı da alıp 3-3 yaptı, biz "noooluyo lan" durumlarına girdik. Ben açıkçası "ulan 3-3 olmasına mani olamıyorsanız, varın elenin a.k." diyordum ama, bunun ne kadar zor olduğunu da biliyordum.
Adamlar o 3 mağlubiyetin acısını çıkardı şerefsizim. 99-65 aldılar maçı. Küfür gibi. "Sen nasıl 3 maç alırsın bu takımdan, al sana;baaam!" der gibi.
Bakalım "The Chosen One" ne yapacak post-modern Celtics'e.

-Bizimkiler, yani Spurs, ilk maçta fena tosladı. Benim artık iyiden iyiye, basketbolda bir maçtaki en önemli bölümün 3. çeyrek olduğuna inanasım geliyor. Tim Duncan iki maç üst üste kötü oynamaz derler. Bu lafa güvenerek, 2. maçı alacağımızı tahmin ediyorum. Ne tahmini, almalıyız ulan. Olmaz böyle.

-4-0 olmaz bu sene diyorlar ama, olursa da kimse şaşırmasın Det-Orl serisi için. Kesin olur demiyorum tabii ki ama, bazı noktalarda çok baskın Pistons.

-Kobe sanırım sonunda Mvp oldu. Allaha bin şükür. Bir horoz filan keseriz Hüseyin'le gelince artık. Paul ile Lbj de beklesin ulan, allah allah. Sonraki 15 sene bu pezevenklerin nasılsa.

-İlk periyodun başı dışında çok rahat veya, nasıl desem güven veren bir şekilde oynamadılar ama, aldılar işte bir şekilde. Kobe ilk çeyreği 15, devreyi 24, maçı ise 38 sayıyla bitirdi. Artı 6 ribo ve 7 asist. Gasol filan maçın büyük bölümü etkisizdi. Vujacic ve Odom iyiydi.
Boozer tam 7 top kaybı yaptı. Maşallah diyoruz. Utah 4/19 üçlük attı, ki ikisi sonlarda giren C.J Miles'dan yani, düşünün.
Memo isabetsiz attı ama 21-19 yaptı. Utah'da skor dağılımı iyiydi gene ama, maç kazanmadıktan sonra bir işe yaramıyor bu. Bench de az destek verdi ayrıca.