timmy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
timmy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tim Duncan ve Ben (Bir Doğuştan Spurslü'nün Duncan Hakkındaki Düşünceleri)


(Orijinali için, tık lütfen. Shea Serrano'yu NBA ile ilgiliyseniz ve Twitter kullanıyorsanız, tanımama ihtimaliniz pek az. Duncan'ın gidişini en iyi yazabilecek kişilerdendi, öyle de olmuş.)

Bu haftasonu Tim Duncan videoları izliyordum ve aklımda daha önce dolaylı olarak düşündüğümü sandığım, ama hiç doğrudan düşünmediğim bir fikir uyandı. Size olayın ne olduğunu söylediğim zaman çok saçma gelecek, ama apaçık ortada, işte: Tim Duncan yaşlandı. Çok yaşlandı. Bayağı bir yaşlandı. Bir basketbolcu için, en azından. Tim Duncan, 40 yaşında.

Bunu önceden de biliyordum, ama bunu şimdi biliyorum. Neredeyse 20 yıldır Tim Duncan'ı basketbol oynarken izliyorum. Ben San Antonio'luyum, ve draft edildiği zaman da orada yaşıyordum. Birkaç yıl sonra, üniversite için başka bir şehre gittiğimde, babam her yıl bana League Pass almaya başladı ki, Spurs'ü izleyebileyim. Üniversitenin ardından Houston'a gittiğimde,  bu kez kendim League Pass almaya başladım. Tim Duncan'ı tam olarak kaç kez izlediğimi bilmiyorum. Elbette her maçı izlemedim, ama epey bir izledim diyebilirim. Playofflar'ı eklediğiniz zaman, toplamda 1600 maç falan oynadı. Tahmin ediyorum ki, 19 yıl içerisinde, öyle ya da böyle, onun 1200 maçını izledim.

Bu demek oluyor ki, sanırım, ona sürekli yakından baktığım için, çok nadiren ona, veya kariyerine, veya mirasına uzaktan, geniş açıdan bakabildim. Çocuklarınız olduğu zaman, gerçekten ne kadar büyüdüklerine dikkat etmiyor ya da bunu düşünmüyorsunuz, çünkü her gün onlarla birliktesiniz.  Bir gün sadece bir bebekken, sonraki gün bir bakıyorsunuz, 13 yaşında ve siz "Vay be, benim boyuma gelmişsin. Ne oldu o arada?" diyorsunuz. Duncan'ın videolarını izlerken hissettiklerim de bunlardı. Bütün klipler, onun ilk 5-6 sezonundaki görüntülerden; enerjik, kıvrak, çabuk ve esnek olduğu zamanlardan bir araya getirilmişti. Aynı görünüyordu, ama tamamen farklı bir karakter. ... Bunun bir anlamı var mı? Varmış gibi geliyor. Bilmiyorum. Saçmalıyor muyum? Öyle gibi geliyor. Amına koyim. Tim Duncan bırakıyor.

Bu oldukça kalp kırıcı, ama aynı zamanda çok güzel, ama aynı zamanda üzücü, ama aynı zamanda harika, ama aynı zamanda eziyet, ama aynı zamanda sanat, ama aynı zamanda kabullenmesi zor, ama aynı zamanda muhteşem ve kurtarıcı; genellikle tüm sonuçların olduğu gibi.

Tim Duncan basketbolu bırakıyor.

Onu çok özleyeceğim.

***

Tim Duncan'a ilişkin ilk anım, 1997 yılından. Babam Spurs'ün onu draft edeceğini ve ardından çok başarılı olacağını söylemişti, çünkü soyadı tesadüf denemeyecek bir şekilde akla "smaç vurmayı" (dunking) getiriyordu. "Flash'a 'Flash' deniyor; çünkü çok hızlı, evlat" diyordu. "Hulk'a 'Hulk' deniyor, çünkü o adı gibi iri ve hantal. Bütün süper kahramanların köken hikayelerinde geçmişe atıf vardır."

5 yaşındayken, babam beni Spurs maçlarına götürmeye başladı. Biraz daha büyüdüğümde, Spurs'ün kazanması için endişe duyuyor mu diye merak etmeye başladım, çünkü beni bir Spurs taraftarı yapmıştı ve mutlu olmamı istiyordu. Spurs taraftarı yaptığım çocuklarımla maçları izlerken, ben de aynı şeyleri hissediyorum. Onlara bunu hiç sormadım gerçi. Asla sormayacağım da. İlerde bana soracaklar mı acaba?

1999'da Latrell Sprewell'in Tim ve David Robinson'ın üzerinden attığı şutun kaçtığını ve Spurs'ün ilk şampiyonluğuna uzanmasını izlediğimi hatırlıyorum. Babam ve ben, San Antonio'nun güneybatı yakasındaki evimizde, ön odadaydık. Siren öttüğü gibi --CİDDEN SİRENİN SESİ GELDİĞİ GİBİ-- dışarı koştu ve arka arkaya pikapın kornasını çalmaya başladı. Bir şampiyonluğu böyle mi kutlamanız gerekir, emin değilim, şunu biliyorum ki, mahalledeki diğer insanlar da bunu yapmaya başladı. Ve bir dakika sonrasında falan, herkes bunu yapmaya başladı gibi gelmeye (ya da duyulmaya) başladı. Bir sürü Meksikalı tarafından onlarca korna sesi çıkarılıyordu. Bu, spor sayesinde insanların bir araya gelebileceğini anladığım ilk andı; ve tüm San Antonio, basketbol sayesinde bir araya gelmişti.

O günden önce, San Antonio şehri o kadar büyük bir başarıya imza atmamıştı. Sanki şehir daha önce hiçbir şey kazanmamış gibiydi. Spurs, şehrin  tek profesyonel spor takımıydı (ki hala öyle), ve bundan önceki yıllarda bütün muhabbetler, sürekli onların nasıl kazanamayacağı üstüneydi. Sonra kazandılar, ve bu lakırdıları duyamaz olduk. Sonra 2003 ve 2005, üstüne 2007 ve 2014 şampiyonluklarıyla birlikte, külliyen duyamaz hale geldik. Genelde duysanız duysanız, araba kornaları duyarsınız.

***

Duncan'ın 2014 şampiyonluğunun ardından emekli olmadığına memnunum. Bırakacağını düşünüyordum, ve belki yapmalıydı da -- bu görkemsiz oyun için değilse bile ortalığı düzgünce kapatmak ve düzenli bir hikaye yaratmak için:

> Lig tarihinde üç ayrı onyılda şampiyonluk kazanan tek oyuncu oldu. 
> Duncan, Tony Parker ve Manu Ginobili, NBA Playoffları tarihinde en çok maç kazanan Büyük Üçlü oldu. 
> Spurs, takım basketbolunu kusursuzlaştırsa da; ya da, daha doğrusu, basketbolu çözse de, 
> Şunları gözden kaçırmayın: En skorer oyuncusu, herhangi bir şampiyon takımda görülen bu konuda en düşük ortalamaya sahip oyuncu iken, Finaller'de görülen en yüksek ortalama farka ve en yüksek şut isabet oranına ulaştılar. Ama hiçbiri bundan daha gerçeküstü olamaz:

> Önceki yıldan gelen (yani Ray Allen ve Heat'in şampiyonluğu parmakları arasına hapsettiği ve benim bütün duygularımı ruhumdan söküp alan) 6. maç kabusunu yok ettiler. Daha ötesi, bu korkunç anıyı, harika bir şeye çevirdiler: dehşet verici bir yara, düşük etkili bir savaş izine. Allen'ın o üçlüğü, tarihi bir acı izinden bir iyileşme ve dayanıklılık sembolüne; takım tarihinin en büyük, en tatmin edici sezonu için bir gaza getirici unsur haline dönüştü.

Eğer Duncan'ın istediği son bu olsaydı, yazması kolay bir hikaye olurdu. Ama istemedi. Çünkü istemiyordu. Ve ben, bundan memnunum. Bir yüzük kazandıktan sonra bırakmak, eşinle banyo yapmak gibi: İyi bir fikir gibi geliyor, filmlerde de her zaman göze hoş görünür, ama hiçbir zaman umduğun kadar romantik geçmez. Genelde orada oturur, küvetin o kadar ufak olduğunu nasıl da düşünemediğiniz hakkında konuşursunuz.

Duncan tüm kariyerini kazanmak için harcadı. Kariyerini böyle bitirmesi gerektiğini düşünüyorum. Onun kazanmayı denemesini ve kazanmayı denemesini ve kazanmayı denemesini ve sonunda başaramamasını. İşte şu anda tam da o noktadayız. 2016 Playoffları'nda kendi kalkanının üstünde öldü. İşte bu doğru olandı.

Gösterişli ve felsefi olmak için bir yol var. Duncan'ın mirası sonsuza kadar en iyiler arasında, incelikli zekasıyla, şampiyonluklar ve ödüller ile övgüler ve ezici istatistikler arasında kalan anlarla anılacak; Duncan'ın bir kazanan olması, San Antonio'nun da kazanan olması anlamına geliyordu; ve San Antonio'nun kazanan bir şehir olması, burada yaşayan insanların da kazanan gibi hissetmesi anlamına geliyordu. Bu, bir sporcunun bir insanın yüreğine yerleştirebileceği çok güçlü bir his. Belki Duncan'ın basketbolu bırakıp efsanelerden birine dönüşmesi, benim de zamanımın geçmeye başladığı anlamına geliyordur. Bu korkunç. Ama mesele bu değil. Mesele şu:

Tim Duncan basketbolu bırakıyor. Gerçekten bırakıyor. Harbiden bırakıyor. Önümüzdeki eylül, yeni NBA sezonu başlarken --20 sezondur ilk defa, hayatımın yarısından fazlasında ilk kez-- Timothy Theodore Duncan, burada olmayacak.

Onu çok özleyeceğim.

Kıyafetlerinin Ağzından Tim Duncan'ın Sözlü Tarihi


(Orijinali için, tık.)

Gelmiş-geçmiş en iyi oyunculardan biri ve gelmiş-geçmiş en iyi power forvet olan Tim Duncan, pazartesi günü basketbolu bıraktı ve 19 yıllık, 5 şampiyonluk, 3 Finaller MVP'liği, 2 normal sezon MVP'liği de içeren, 19 yıllık bir kariyeri sonlandırmış oldu. Kendisinin de söylediği gibi, bunu tek başına yapmadı. Harika arkadaşları ve müthiş bir koçu vardı; harikulade bir organizasyonun parçasıydı ve giyimi hakkında muazzam yazılar vardı.Tim'in meşhur kariyerinden bazı kıyafetlerle, Duncan hakkındaki özel görüşlerini almak, şekillendirdiği dönem hakkında konuşmak, ve XL'in önünde neden yeterince X'in olmayacağı hakkında konuştum.


Bej Draft Takım Elbisesi: Komik olan şu ki, drafttan önce Tim Duncan ismini hiç duymamıştım. Bir basketbolsever değilim. Diğer yandan, tabii ki, 100 santim iç dikiş ölçülü XXXXXXXXL beden bir takım olduğum için insanlar sürekli benimle dalga geçiyor, dolayısıyla takılıyorlar: "Eh, seni kimin giyeceğini düşünüyorsun?" Üniversite futbolunu severim. Ama sanırım ironi derken, kastettikleri bu. "İronik"in ne olduğunu biliyor musunuz? Tim asla beni ütülemez ("Ironing"den kelime oyunu). Bir kere bile. Her neyse, draft gecesi, 1997. Eğlenceli gece. Bu fotoğrafı iyi hatırlıyorum.


Açık Gri Old Navy Kargo Şortu: Vay be, uzun zamandır bu gün hakkında düşünmemiştim. Bu fotoğraf, Tim'in ilk şampiyonluğunun ardından River Walk'ta yapılan kutlamadan. Tim ve ben bunun öncesinde büyük bir tartışma yaşamıştık. Açıkçası, sadece ben ona bağırmıştım. Ki bu, pek huyum değildir. Ne olacağını görmüştüm ve "Dostum ben bir kargo şortuyum. KARGO ŞORTU, AMINA KOYİM. Nasıl olur da beni giyip, telefonunu 25 cebimden birine koymayacaksın?" dedim.  Ve Tim gözlerini devirip, nasıl yaptığını bilirsiniz, Nokia 8110'unu birden kemerime tutturdu. Biliyorsunuz, onda bu telefondan var, çünkü Neo'nun Matrix'te kullandığından (İç çekiyor). Üzgünüm, buna hâlâ kafam bozuk. Bilirsiniz, hani, bu dünyadaki tek amacım milyon tane cebe sahip olmak. Bunun için yapıldım. Her neyse. Birkaç ay sonra, paintball oynarken kirlendim ve bu, beni son giyişi oldu. 


Bronz Gölgeli-Çizgili Gömlek: Bu, 2006 All-Star Haftası'nda, cumartesi gecesinden. Nate Robinson, Smaç  Yarışması'nı kazanmıştı. Bir ambardaki konteynırın içinde, zifiri karanlıkta otururken, bir NBA oyuncusu tarafından satın alınıp da All-Star maçında giyilmenin hayalini kurmazsınız. Heyecanla bekliyordum.  Houston! Jamie Foxx'un sahneye çıktığı Oyuncular Birliği partisinin bulunduğu All-Star Haftasonu! Belki Beyonce de burada olur ve onunla bir kadeh bir şey içerim. Kobe'yle takılabiliriz. Favori oyuncumdu Kobe. Dürüst olmak gerekirse, kendimi hep Kobe'ye uygun görmüşümdür -- Tim alınmasın tabii. Biliyorum, biraz bolum, ama azıcık terzi eli görürsem... Neyse. Dediğim gibi, aşırı heyecanlıydım. Ve, bilin bakalım ne oldu?  Bu herif 3 Sayı Yarışması'na 30 dakika kala salondan ayrıldı, çünkü "trafiğe kalmak" istemiyordu. İnanabiliyor musunuz bu adama? Smaç Yarışması'nı, Tim bir çizgi romanı okuyarak sızmış haldeyken bir sandalyeye atılmış şekilde izledim.


XXXXXXXXL Mavi Çizgili Gömlek: Öyle sanıyorum ki, 2009 Playoffları'ydı.

Nautica Big Easy XXL Jean: Mmm. Bilmiyorum.

XXXXXXXXL Mavi Çizgili Gömlek: Evet. Bakın, arkadaki Fabricio Oberto. 2008 ya da 2009 civarı olmalı.

Nautica Big Easy XXL: Oberto'dan nefret ederdim. Dalyarağın tekiydi.

XXXXXXXXL Mavi Çizgili Gömlek: Anlatsana.

Nautica Big Easy XXL Jean: Kendini hep, biliyorsunuz, Avrupa'da falan oynadığından, "pantolon" giymek için fazla iyiymiş gibi görürdü.

XXXXXXXXL Mavi Çizgili Gömlek: (Oberto aksanıyla) Pantolonlarrrrrrr!!!

Nautica Big Easy XXL Jean: Üzgünüm, pantolonlar, eğer sünnetli olup olmadığınız belli olacak kadar dar kesimli değilse giymek için fazla iyi olduğum PANTOLONLARRR!!!

XXXXXXXXL Mavi Çizgili Gömlek: Avrupa'da gerçekten de öyle giyiniyorlar, esasen.

Nautica Big Easy XXL Jean: Evet, bu konuda bir pislik olman gerekmiyor.
"Tiiiiim, tişörtün içinde boğulmamaya dikkat et, bu akşam maç var! Tiiiim, pannttollonlarrın garajımdan daha büyük. Tiiiim, panntolonnnlarrın diğer ucuz tişörtlerin yapıldığı dükkanlara benziyor. Tiiiim, eroin kaçakçısı balosundan geliyormuş gibi görünüyorsun. O tişört, Atlantic City sınırını aşmış bir orta yaş krizi gibi görünüyor."

Tim Duncan'ın Sözlü Tarihi - 3


(İlk ve ikinci bölüm için tıklayınız.)

7. ZİRVE

Kontratını yenilemeden önce Duncan, Spurs'te harika işlere imza atmıştı. Gelmiş-geçmiş en iyilerden biri olarak anılmaya başlanmasını takip eden sezonlarda, O'Neal, Garnett, Kobe gibi isimleri geride bırakarak arka arkaya MVP ödülünü kazandı -- 2002 ve 2003. NBA tarihindeki en iyi kişisel playoff performanslarından birini ortaya koyarak, 24.7 sayı-15.4 ribaund-5.3 asist-3.3 blok ortalamaları ile sonraki hedefinden peşinden gitti ve Spurs'ü ikinci şampiyonluğuna taşıdı. Bu başarı aslında biraz da acı-tatlı denilecek cinstendi, çünkü Robinson'la ortaklığının da sonuydu aynı zamanda. 

Elliott: İstatistiklerine bakabilirsiniz, ama bunun Tim Duncan'ın bu takım, bu kulüp ve bu şehir için ne anlama geldiğini anlatabileceğini sanmıyorum. O, bunlardan daha fazlası. Bu adam, bir MVP'de istediğiniz her özelliği bünyesinde barındırıyor. Daha önce her gün izleyip de bu kadar etkilendiğim ve... Her maçta kalitesi ve sakinliğini ortaya koyuyor.

Duncan (01-02 sezonu MVP'si olduktan sonra): En çılgın rüyalarımda bile, bu kadar ileri gidebileceğimi aklıma getirmemiştim. Sezona kariyerimin en iyi sezonunu geçirmek amacıyla başlamıştım. Bu aklımdaki bir hedefti.

Claxton (takım arkadaşı, Duncan'ın Mart 2003'te yaptığı triple-double'ın ardından): O, ligdeki en iyi oyuncu. Onu daha çok izlemeye başladığınızda, oyununu daha da takdir etmeye başlıyorsunuz.

Adı bilinmeyen bir Spurs istatistikçisi (Duncan'ın 2003'te MVP yarışındaki durumuyla ilgili): Stephen Jackson bizim en iyi ikinci oyuncumuz. Ve Nets onu yolladı.

Isiah Thomas (New York koçu): Etrafına getirdikleri atletik ekleme ona yardım ediyor, ama adam cidden çok iyi. Bence Duncan onlara, onların Duncan'a ettiğinden daha fazla yardım ediyor.

Rose (2003'te): Bizi taşıyan o. Her zaman yaptığı gibi.

Duncan (2003 Finalleri, 6. maçında 21 sayı-20 ribaund-10 asist-8 blok yaptığını duymasının ardından): "Güzel."

Kerr (takım arkadaşı, 6. maçın ardından): Ona inanılmaz olduğunu söyledim. Cevap verme gereği duymadı.

Danny Ferry (takım arkadaşı, 2003 Playoffları'ndan): İnanılmazdı. Bu onun gelmiş-geçmiş en iyilerden biri olduğunu tasdik eden bir şey.

Robinson (6. maçın ardından): Biz ondan her zaman harika, harika bir maç bekledik ve o bizi ... Bizi her zaman ara vermeden taşıdı. Biz sadece ona yardım etmeye çalıştık.

Duncan (6. maçın ardından): Sahada bir an için, son saniyelerde, gerçekten "Biliyor musun, bir daha Robinson'la oynayamayacağım. Sahaya bir dahaki girdiğimde yanımda o olmayacak. Tuhaf olacak." diye düşündüm. Ne ummam gerektiğini bilmiyorum.


8. BÜYÜK ÜÇLÜ

Manu Ginobili ve Tony Parker zaten 2003 şampiyonluğunda takımdalardı. Ama Robinson'ın emekliliği, bir devrin sonu anlamına geliyordu ve kapıyı bu genç yabancılar için --bu değerli parçalar 99 draftında 57. ve 2001 draftında 28. sıradan seçiliyorlardı-- oyunlarını geliştirmek ve Duncan'a şampiyonluklar yolunda yardım etmek adına açıyordu.

Popovich (99 Draftı'nın olduğu gece): Ginobili perdelerden çıkmakta başarılı ve hızlı şut kullanabiliyor. Bizim işimize yarayacak birçok özelliği var.

Ginobili (2001'de, aklında NBA'e gelmek olup olmadığına dair): Göğsüme bakın. Tim Hardaway'inkinin yarısı kadar, ama o daha kısa. Biraz ağırlık çalışmalıyım ve zamana ihtiyacım var. 

Arjantin'den gelen bir taraftar maili: Ginobili oynamaktan ve topu dördüncü çeyrekte tiksinç Lakers potasına yollamaktan çekinmeyecek biri. Popovich ve Duncan'a bu çocuğun bir Kobe olmadığını ama yeterince coşkulu olduğunu söyleseniz iyi olur. Bu da Spurs'ün eksiği olan bir şey.

Ginobili (medyaya tanıtıldığı basın toplantısında): Çocukken NBA'de oynama hayalim yoktu. Benim için çok fazlaydı. Arjantin'den kimse buna yaklaşamamıştı bile. Ama büyüdükçe, hedefim haline gelmeye başladı. Şu anda çok mutluyum. Ekim ve Kasımın gelip de şovun başlamasını sabırsızlıkla bekliyorum. Oynayabileceğim biliyorum. Bunu koçum ve takım arkadaşlarıma göstermeliyim. 

Buford: Manu'nun taraftarların hayallerini karşılayacağına dair herhangi bir soru işareti bulunduğunu sanmıyorum. 

Popovich (2001 Draftı'nın olduğu gece): Heyecanlıyız. Parker iyi bir oyuncu. Draftta 28. sıradan seçtiğiniz bir oyuncuyla, eksiklerinizi kapatamazsınız. Birkaç yıl içerisinde belli bir role sahip olacak bir oyuncu seçmeyi umarsınız. Parker'la bundan fazlasını elde etmeyi bekliyoruz.

Parker (2001 Draftı'nın olduğu gece): İşim kolay olacak. Bir sürü Spurs maçı izledim. Topu Duncan ve Robinson'a vereceğim. 

Max Fleischer (Parker'ın menajeri): Tony, Spurs'le yaptığı workout'u bitirdiğinde, beni çağırdı ve nerede oynamak istediğini söyledi. Ona bunun gerçekleşmeyebileceğini söyledim. Bunun üstüne şunu söyledi: "Burada olmamı garantilemek için yapabileceğim bir şey var mı?"

Duncan (2010'da): Bana kalırsa, benim Parker'dan ne bekleyeceğim konusunda emin olmadığım gayet belgeli şekilde ortada. Çünkü onun yaşı, deneyimsizliği, dil eksikliği... yüzünden. Bence Ginobili'nin durumu da aynıydı, ama biraz daha farklı. Bu, Fransız çocuk için, onun 13 yaşında falan olması ve oldukça iyiye giden bir takımda oynamasının istenmesiyle alakalıydı. Çılgın çocuk (Ginobili) gibi biri içinse, sadece onun gibi biriyle oynamaya alışmak ve onun stilinde şutları kullanmakla alakalıydı. 

Duncan (aynı röportajda, 2003 şampiyonluğu sonrasında Parker ve Ginobili ile gerçekleşen dönüşümü tahmin etmenin kolay olup olmadığı hakkında): Hayır, eğer daha iyi oyuncular alabilirsek, bir dahaki sefere daha kolay olacağını düşünüyordum.

Ginobili (üçlünün kimyası hakkında): Oluverdi. En önemli kısmı, bencil olmamaktı. Sistem için oynamak. Egolarımızın ana hedeften daha önemli hale gelmesine izin vermemek ve birbirimiz için oynamaya alışmayı denemek.  Bence işin sırrı burada. Sonra, sistem Pop'un bizi hazırlaması ve bize en iyi zamanımızı yaşatması üzerineydi. Sistem, herkesin iyi bir şeyler yapmak için çabalamasının ve yaratmaya çabaladığımız şeyi yaratmış olmamızın bir ürünüydü. 

Matt Bonner (üçlünün uzun süreli takım arkadaşı): Eşsiz, özel, mükemmel... Benzer sözcükleri alın ve iyice abartın. Bu harika, profesyonel sporlarda benzeri görülmeyecek bir şey. Bunun bir parçası olduğum için kendimi çok şanslı addediyorum. 


9. UZMAN GÖRÜŞLERİ

Duncan'ın kendisinden daha istikrarlı bir şey vardıysa, o da takım arkadaşları, eski takım arkadaşları ve rakiplerinden gördüğü saygıydı. Aslında, uzun yıllar rekabet ettiği Kevin Garnett haricinde, bu kadar övgü alan başka birini bulmak zordu.

John "Hot Rod" Williams (Phoenix forveti): Ligde 13 yıl bulundum, ve onun gibi oynayan kimseyi görmedim. Sağ tarafta oynayabiliyor, sol tarafta oynayabiliyor, topu sürebiliyor, sol ve sağ elini kullanabiliyor. Şut atabiliyor, pas verebiliyor -- her şeyi yapabiliyor.

Shaq: Spurs kazandı; çünkü asla bozamadığım bir adam, yani Tim Duncan sayesinde. Patrick Ewing'e trash talk yapabilirim, David Robinson'ın suratına suratına bakabilirim, Alonzo Mourning'in damarına basabilirim, ama ne zaman Tim'e baksam, sıkılmış gibi görünüyordu. Bir Tim Duncan hayranıyla tartışıyor olsam ve bana Tim Duncan'ın tüm zamanların en iyisi olduğunu söylese, ona katılmamazlık edemezdim. 

Dikembe Mutombo (Sixers pivotu): Shaq'la Tim'i mukayese edemezsiniz. Oyunları benzer değil. Shaq'ınki smaç vurmaca. Tim'de ise her şey var. 

Bryon Scott (New Orleans koçu): Bel arkası paslar vermiyor, çemberi kıracak smaçlar yapmıyor, çok parıltılı şeyler yapmıyor. O sadece mütevazı bir şekilde işini yapan biri, ve sonra göreceğiniz şeyin bir 23 sayı-20 ribaund performansı olduğundan eminsiniz.

Eduardo Najera (Dallas forveti, zayıflıkları hakkında): Tek söyleyebileceğiniz, onun harika bir üç sayı kullanıcısı olmadığı.

Avery Johnson (Dallas koçu ve eski takım arkadaşı): Eğer Tim, 3 sayı kullanacaksa, hepimiz evlere dönelim.

Kareem Abdul-Jabbar: Bence jenerasyonunun en iyi uzunu Tim Duncan. O işini yapıyor, akşamdan akşama. O çok yönlü, tamamen takımının kazanması için gereken şeyleri yapabiliyor. Onun oyununda eksik bir parça yok.

Karl Malone: Tüm zamanlardaki favorim hâlâ Tim Duncan. Oynuyor. Yaşlandı, ama 15 yıldır böyle oynayabiliyor. Maçın önemini ya da ne düşündüğünüzü umursamıyor. Yalnızca oynuyor. 

Jerry West: Ona baktığım zaman, büyüklükten başka bir şey göremiyorum.

Dirk Nowitzki: Dört ya da beş şampiyonluğum olsun isterdim, o ne kadar kazandıysa. O durdurulamaz. Muhtemelen bu oyunu oynamış en iyi power forvet. Onda her şey var. 

Lebron James: Muhtemelen bu oyunun gördüğü en iyi oyunculardan biri. Eğer son 15 yıla bakacak olursanız, o muhtemelen bu 15 yıl içindeki oyuncuların tamamından daha istikrarlı ve daha baskındır. Dört şampiyonluğu var, bir sürü All-Starlık, MVP, ve devam ediyor. 

Bill Russell (2009'da Duncan hakkında): Ortak çok şeyimiz var. Onunla kıyaslanmaktan gurur duyuyorum. Sağlam oynadı, zekice oynadı, ve şampiyonluklar kazandı. Ve bence yapacakları henüz bitmedi. 


10. ZARAFETLE YAŞLANMAK

Duncan her zaman atletik yeterliliklerinin önüne yeteneklerini koyarak, güzel yaşlanmanın bir yolunu buldu. Fakat Duncan, sol dizindeki bir sorun tarafından engellendiği ve kariyerinin en kötü dönemini yaşadığı 10-11 sezonunun ardından, sonun yaklaşmak üzere olduğunu hissettirdi. Duncan, yenik düşmek yerine sonraki sezona dizindeki baskıyı hafifletmek için, çabalarını iki katına çıkarıp 10 kilo vererek başladı. Pop, Duncan bu duruma itiraz etse bile, yıldızını düzenli olarak dinlendirerek ona yardımcı oldu. Bir dönemin o canavarımsı Duncan'ı olmasa da, neredeyse çoğu oyuncunun emekli olduğu ya da kendini geri çektiği yaşta oldukça verimli kalmaya devam etti. Ve görünüşe bakılırsa, emeklilik, bir zorunluluk haline gelmediği sürece, böyle kalmaya devam edecek gibi görünüyor. 

2012'deki Sixers maçından, Duncan'ın oynamama gerekçesini gösteren Spurs esame listesi: "Oynamıyor -- Yaşlı"

Duncan (Popovich'in dakikalarını yönetme şekliyle ilgili) : Onunla asla kavga etmem. Her zaman kaybedersiniz.

Robinson (2013'te): Geldiğinde, arada bir ondan daha uzun süre ısınmak zorunda kalırdım, ve bana ne kadar yaşlı bir adam olduğumu söyledi. Ben dizlerime buz koymak ve jakuziye girmek zorundaydım. O ise farklı türde acıları deneyimlerdi.  

Stephen Jackson (takım arkadaşı): Tim hakkında iyi olan şu ki, onun oyuna olan aşkı hiçbir zaman azalmıyor. Yaşlandıkça oyuna kendisini daha fazla adıyor.

Erik Spoelstra (Miami koçu): O olağanüstü. Oyunu zaman ötesi. O yalnızca gençlik kaynağı değil. Her şeyi düzene soktuğundan eminim: Beslenme, antrenman, kondüsyon. Bu sadece şans olamaz. Vücudu harika görünüyor. Diri gözüküyor. 

Duncan: Birçok farklı şey var ama, açıkçası şu anda iyi hissediyorum. Uzun süre sonra ilk kez, bacaklarımın orada olduğunu hissettim. Diz ağrılarım kesildi, şu anda sahada kendimi iyi hissediyorum.

Randolph Childress (Wake Forest asistan koçu ve eski takım arkadaşı): Geçen gün Spurs maçını izliyordum. Spurs önde gidiyordu. Ve Timmy, sahadaki herkesi dize getiriyordu. Adam 37 yaşında. Ama sadece bu değildi. Ona faul çizgisinin orada bir pas verdiler. Menteşe Kuralı gibi, değil mi? Normalde faul çizgisinin oradaki bir uzuna topu vermezsiniz. Topu büyük elleriyle yakaladı, bir kere yere vurdu, iki adım, ve sayı. Şaka mı bu? Bütün dünyada bunu yapacak beş tane uzun yok, ve bu herif 37 yaşında. 

Brad Stevens (Boston koçu, Şubat 2014'te, onlara karşı 25 sayı atmasının ardından): Onun için uygun eşleşmelerimiz yok. O böyle olduğu sürece ligin geri kalanında ya da dünyada da onun için uygun eşleşme yok.

Popovich: Eğer onu yürürken görürseniz, (sakatlıklar yüzünden) bir bacağı doğru düzgün ilerlemiyor. Açık bir şekilde, bir dönemki atletizme artık sahip değil. Ama bu adam, güçlü ve zayıf yanlarını bilecek kadar benzersiz bir zekaya sahip. Kendisine karşı çok soğukkanlı ve... "Yaşım bu, vücudum bu. (Oynamak için) ne yapmalıyım?" diyor.

Chris Bosh: Nasıl becerdiğini bilmiyorum. Zamansız bir saat gibi.

Duncan (Finaller'den önce, ne zaman emekli olabileceği hakkında): Daha o noktaya gelmedim. Ne zaman bırakacağımı bilmiyorum. Etkenlerin ne olacağını bilmiyorum. Bunların hiçbirini bilmiyorum ve şu anda bu tip şeyleri umursamıyorum. Bunları düşünmüyorum. Ne zaman olacaksa olacak. Bir gün bunu hissedeceğim, bileceğim ve söyleyeceğim.

Tim Duncan'ın Sözlü Tarihi - 2


(İlk bölüm için şuradan.)

PART 4: DUNCAN GELİYOR

“Bunu öğretemezsiniz!” Sean Elliott’un Vinny Del Negro’ya bu baş döndürücü söylemi, Duncan’ın çaylak sezonu öncesi Incarnate Word’deki parıltılı oyunu üzerineydi. İki yıl kadar sonra Duncan, 1999’da Knicks’e karşı Spurs’ü tarihindeki ilk şampiyonluğuna taşıyacak, 2.16’lık David Robinson’la olan sorunsuz uyumu, onları NBA Tarihinin gördüğü en güçlü ön alan ikililerinden biri yapacaktı.

Charles Barkley, Houston All-Star, Duncan’ın çaylak sezonundaki bir pre-season maçından sonra: Geleceği gördüm ve gelecek 21 numara giyiyordu. Bu tarzda bir oyunu olduğunu bilmiyordum. Beklediğimden çok çok daha iyiydi.

Duncan: Bu kolejden biraz daha farklı. Bu tümüyle basketbol. Ben sadece olan bitenle baş etmeye çalışıyorum. Sezonun bir yerinde işlerin çok daha ağırlaşacağını biliyordum. Belki devam eden bu maratonda biraz daha ağırdan alabileceğim ve üstesinden gelmek için bir yol bulacağım ama şimdi oyuna maç maç bakıyorum ve hayatta kalmaya çalışıyorum.

Michael Jordan, beş MVP sahibi: Neden ilk sıradan seçildiğini görebiliyorum. Çok fazla yeteneğe sahip. Çok olgun ve gelişime açık. Dört sene kolejde kaldı ve bunun meyveleri yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Yılın çaylağı ödülünün kime gideceği şimdiden belli ve kesinlikle MVP yarışında da adı geçmeli, şüphesiz. 

George Karl, Seattle koçu: Benim bu zamana kadar gördüğüm en iyi çaylak.

Duncan, Yılın Çaylağı ödülü konuşmasında (tabii ki tişörtlü bir halde basın karşısında): Şimdi bir konuşma veya benzeri bir şey mi yapmam lazım?

Popovich: Birçok farklı yoldan kendini geliştirdi. Tim de Magic Johnson gibi oyununa sürekli yeni bir şeyler eklemek isteyen bir oyuncu. Kimse Magic’in bir gün üçlük atacağını düşünmezdi. Tim de aynı rekabetçi ruha sahip. O en iyi olmak istiyor.

Robinson, Duncan’a uyum sağlamak için rolünün değiştirilmesi hakkında: Çok fazla şut kullandığınız bir pozisyondan gelen için bu biraz zor. Fakat Tim’in yeteneklerine bakacak olursanız, ona izin vermemeniz için aptal olmanız gerekir. Çocuk cidden oynuyor. Eğer maçta 12 şut daha fazla kullanırsam, evet ortalama 25 sayıyla oynayabilirim. Ama bu tamamen ego olur. Şimdiyse kazanma zamanı. Takımınız için en iyisinin hangisi olduğuna karar vermeli ve buna sadık kalmalısınız.

Jeff Van Gundy, New York koçu 1999 NBA Finalleri sonrası: O kesinlikle ligin en iyi oyuncusu. Sadece yetenek seviyesiyle de alakalı değil. Oyun bilgisi ve olgunluğu üst düzey. Birinin oyununu izleyip onun amacının kazanmak mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlayabilirsiniz. Bu adam kesinlikle kazanmayı düşünüyor. Bana göre o sadece en iyi oyuncu değil, aynı zamanda fedakarlığı ve özverisiyle San Antonio’nun uzun yıllar elinde tutacağı ve etrafına takım yaratacağı adam.

Duncan, 1999 NBA Finalleri sonrası: Bunu başardığımız için şükretmeliyiz ve tekrar buralara gelebileceğimizin bir garantisi yok.


PART 5: DİKEN ÜSTÜNDE

90’ların sonunda salary’lerin patlamasıyla ve Shaquille O’neal gibi süperstarların büyükler için küçük market takımlarını reddetmesiyle, yerel taraftarlar çaylak kontratından sonra Spurs’ün Tim Duncan’ı tutamama ihtimaline karşı endişe duymaya başladı. Bu korkular 2000’de Duncan ciddi bir şekilde Spurs’ten ayrılıp Orlando ile yeni bir kontrat yapmayı düşündüğünde iyice ayyuka çıktı. Robinson’ın yaz tatilini yarıda kesip Duncan’ı ikna etmesi ve böylece Spurs’ün yaşlanan kadroyu rebuild edebilmesi görüşmeleri tam 11 saat sürecekti.

Popovich: Tim’i kimseye göndermeye çalışmam. Bu olasılıksız. Tim kendi kararlarını verir. Onun kriterlerinin olgunca olacağına dair hiç şüphem yok, kararları kesinlikle basketbolla alakalı olur, eline yüzüne bulaştırmaz. Tim Duncan halihazırda bizim ne olduğumuzu biliyor. Bana göre bunu şova dövmek budalaca olurdu.

Orlando havalimanındaki kadın, Magic’in free agent festivaline istinaden: Duyduğuma göre, adı Shaquweeeel bir şey bir şeymiş.

Andrea Sider, Orlando yerlisi, Duncan’la karşılaştıktan sonra: Açık kapı bıraktığı için özür diledi. Bu çok kibar bir hareketti. Orlando’daki bütün annelerden gelsin: “Seni istiyoruz, Tim.”

Lon Babby, Duncan’ın menajeri, Duncan’ın yolunu Orlando bölgesindeki bir eczaneye yöneltmesi üzerine: Sanırım uyuşturucu batağına saplandı.

Doc Rivers, Orlando koçu: Haftasonunun bizim için iyi geçtiğini düşünmüştüm. Haftasonu gerçekten iyi geçmişti. Sadece Orlando’yu değil (ki bu kolay olandı) kendimizi de sattık.

Holt: Burada diken üstünde gergin bir halde oturmadığımızı söylemek yalan olurdu. Ona yaptığımız onlarca muazzam şeyden bahsedecektik. Rivers ona başardığı şeyleri söylüyordu. Kime inanırsa o takım kazanacaktı.

İsimsiz Spurs kaynağı, Orlando görüşmesinden sonra: Hala cephanemizde birkaç kurşun var.

Jeff Austin, Robinson’ın menajeri: Tim’in San Antonio’da kalması David için önemliydi. Onun yolculuğunun mesajı açık bir şekilde buydu. Bizim anladığımız kadarıyla Tim kararsızdı. Yani Tim kararını vermeden önce, David onun kalması için elinden geleni yapmak istedi. David Tim’i Spur olarak kalması için ikna etmek adına her şeyi yapmak istedi.

Malik Rose, eski Spurs takım arkadaşı: Ayrılmaya epey yaklaşmıştı diyebilirim. Pop adımlarını epey dikkatli bir şekilde atıyordu. Menajerimiz Lon Babby’ye karşı hayal kırıklığı yaşıyordu, çünkü Babby’nin Tim ve Grant’i birlikte gönderirken karşılığında bir şey koyacağını düşünüyordu. Gideceğini duymuştum fakat son dakikada işler değişti ve kaldı.

Elliott: Tim’le Orlando’ya gitmeden (ayrılmadan) hemen önce konuştum ve dürüst olmak gerekirse, geri dönmeyeceğini düşünmüştüm. Fakat kaldığı için çok mutluyum. Bunun onun için de doğru hamle olduğunu düşünüyorum.

Duncan: Epey kararsızdım. Oradayken bana önerdikleri teklifi gördüğümde, karar vermek daha da zorlaşmıştı. Fakat burada birkaç sene daha kalmaya karar verdim, sadece çıkıp basketbol oynamaya. Süreç sona erdiği için mutluyum. İnsanların ve basının benim peşimden gelmesinin sona ermesini umuyorum.

Popovich: Duvarları tekmeliyordum ("yerimde duramıyordum" anlamında heyecanlı ve gergin), gerçeği söylemek gerekirse. Benimle uğraşmayı seviyordu. O adam cidden beni şaşırtmayı seviyordu.


PART 6: DUNCOVICH

Duncan’ın Popovich’le --gerek gördüğü zaman süperyıldızını geri çağırmaktan çekinmeyen hırçın koçla-- olan güçlü ilişkisi Spurs’te kalmasının ana sebebiydi. Aralarındaki bağ, takip eden 14 yılda kuvvetlenerek arttı ve NBA’deki en silinmez koç-oyuncu ilişkisi olarak şekillendi. Yaş, ırk ve geçmiş farklarına rağmen bu ikili aynı espri anlayışını paylaşıp, spot ışıklarından nefret ediyor ve ellerindeki göreve sıkı sıkıya sarılıyorlardı. Tıpkı birbirlerinin klonuymuş gibi.

Duncan, bir gazeteciye, 1999’daki bir idmanda Popovich’in sahipsiz cüzdanını karıştırırken: Nakite ihtiyacın var mı?

Popovich, 2013’te: Timmy tam bir baş belası ve ona koçluk yapmaktan yoruldum. Başka sorusu olan? Güzel. İyi günler.

Mike Budenholzer, Atlanta koçu ve eski Spurs asistanı: Popovich, Tim’e çok baskın koçluk uygulardı. Yüksek standartları ve yüksek beklentileri vardı ve Tim ne kadar mükemmel bir oyuncu olursa olsun her zaman bu istekleri karşılayamazdı. Bazen sinirlenirler ve konuşmayı keserlerdi ama aralarında her zaman birbirlerine karşı derin bir anlayış vardı.

Jacque Vaughn, Orlando koçu ve eski Spurs takım arkadaşı: Bunu bir daha görebilir misiniz bilmiyorum. Sadece NBA dinamikleri gereği yani. Onlar, egolarını azaltıp kazanabilmek adına bir yol arayan iki Hall of Fame’di.

Brett Brown, Spurs asistanı: Popovich mola aldı, sandalyesini kavradı ve Tim’in önüne çekerek onu azarlamaya başladı. Ben oturmuş şunu düşünüyordum; “Tamam, buraya yeni geldim ve buradaki ilk yılım. Tekrar başka bir yere gitmek istemiyorum fakat öyle gözüküyor ki bu da benim buradan ayrılmamla son bulacak çünkü bu maçtan sonra kovulabilirim.”

Herkesin önünde süper yıldızınıza karşı böyle bir muamele gösterdiğinde sizin de algınız ona göre şekilleniyor, koçla takımın en iyi oyuncusu arasında gerilimli bir ilişki olduğunu düşünüyorsunuz. Ve hatta bundan daha fazlası. Diğer çocuklar Pop’un koçluk stilini izledikçe... Bakın; takımın en iyi üçüncü oyuncusu veya yedinci oyuncusu olmanızın bir önemi yok, bu azarlara göğüs germeyi öğrenseniz iyi olur çünkü takımın en iyisi Tim Duncan’ın yaptığı şey buydu ve bunu bir profesyonel gibi yapıyordu.

R.C. Buford, Spurs GM: Bence bu ifade haddinden fazla sık kullanılıyordu. Fakat gerçekten de ligde bir oyuncu ile koç arasında ruh eşi olarak tanımlanabilecek düzeyde çok az ilişki görürsünüz. Pop ile Tim’in bu şekilde bir iletişimleri olduğu için epey şanslıydık. İşler sıkıştığında, bunu çözerlerdi. Bu, onların tılsımıydı.

Bill Walton, NBA Hall of Fame: Dünyanın neye dönüşebileceği konusunda model olacak düzeyde özel bir ilişkileri vardı.

Kobe Bryant, Lakers All-Star: Duncan’ın inanılmaz bir pozisyonu vardı. Popovich ve R.C. ile ve diğer herkesle olan ilişkisi, çok üst düzeydi. Üst düzey.

Brent Barry, eski Spurs takım arkadaşı: Elinizdeki işi bitirmeye çalışırken sizi kontrol eden iki çift göz olurdu. Koç ve koçun ilk oğlu. Yani abiniz. Evde babasının arabasını alabilen tek evlat gibiydi. Ve Tim sizi izler, yaptığınız işe kibarca paha biçer ve başka söylenecek söze gerek olmazdı.

Duncan: Onun hakkında takımı tanımladığından başka bir şey diyemem. Hep böyleydi ve burada kaldığı müddetçe de böyle olacak.

Popovich, 2014’te: Evde ne zaman dolaşsam, ayda bir, eşime şunu söylerim: “Tim’e teşekkür et.” Organizasyonun başardığı bir işi kutlamadan, herkese kredisini vermeden ve alkışa başlamadan önce her şeyin Tim Duncan’la başlayıp onunla devam ettiğini kendimize hatırlatmalıyız. O emekli olduğunda 10 adım geri gideceğim, çünkü aptal değilim.

Monty Williams, New Orleans koçu ve eski Spurs takım arkadaşı: Demek istediğim, Pop’la ben bile arkadaştık. Sadece Tim’le ne kadar yakın olabileceklerini hayal edin. Basketbol oyununun bu ikiliye nasıl bir son vereceğini düşünemiyorum. Bence bu adamlar mezara girene kadar arkadaş kalacaklar.

Tim Duncan'ın Sözlü Tarihi - 1

(Emeklilik vesilesiyle birkaç çeviri koyacağım Timmy ile ilgili. Bunun orijinali şurada.)



"Sadece bir fark yaratmayı umuyorum."

1997 yazının draft gecesinde Spurs kendisini birinci sırada seçtiğinde Tim Duncan'ın NBA kariyeri için belirlediği hedef buydu. 

Duncan daha önceki son iki draftta da birinci sırada seçilebilirdi. Artık daha deneyimli ve kabiliyetliydi, 22 yaşında profesyonel sporun öngörülemeyen ve değişken dünyasının en önemli değerlerinden biri olmuştu: Kaçırılmayacak, hazır, Hall-Of-Fame seviyesinde yetenekli bir süperstar.

O geceden beri inanılmaz bir şey oldu. Kendisinden beklenenler her ne kadar devasa olduysa da, Duncan'ın bu beklentileri şimdiden aştığı güçlü bir şekilde savunulabilir. 
Neredeyse yirmi yıl sonra, sakalına ak düşmüş; 38'inde, neredeyse takım arkadaşı Kawhi Leonard'ın babası olabilecek bir yaşta, ve neredeyse 1500 maçtan sonra sol dizindeki kıkırdak çoktan ezildiği halde, Duncan hala oyuna hükmediyor. 

Bu durum, uzatmalarda ard arda 7 sayı atarak Spurs'u finallere taşıdığı Batı Konferansı Finalleri'nin 6. maçında da geçerliliğini korudu.   

Manu Ginobili'nin değerlendirmesi, "Her zamanki gibi olağanüstü" idi, ve bunu söylerken halihazırda Duncan'ın tüm kariyeri hakkında konuşuyor da olabilirdi. 

Tamamı Duncan'ın liderliğinde olmak üzere Spurs, kulüp tarihinde altıncı kez şampiyonluk için son aşamaya, yani NBA Finaline ulaştı.
Önceki 4 zafer ve 10 oyuncuya yetecek kadar bireysel övgü ile Duncan, yıllar önce ortaya koyduğu hedefe ulaşmanın tatminini yaşayabilir.

Bunun için, kesinlikle bir fark yarattığını söyleyebiliriz.

(Devam eden yazı, Duncan'ın kariyeri boyunca yapılan alıntıları kapsayan bir sözlü tarihtir. Tüm kaynaklar, yorum yaptıkları dönemdeki ünvanlarıyla, mümkün olduğunca vurgulanmıştır.)  

1. KÖKEN HİKAYESİ

Duncan'ın çok büyük başarılar göstereceği spor ile tanışması, efsanelerin bile kutsal kitabı haline geldi. Duncan, memleketi St. Croix'da genç ve umut vaad eden bir yüzücüyken, 1989 yılındaki Hugo Kasırgası sebebiyle havuzundan uzak kalıyordu. O dönemde bütün adada toplam dört adet kapalı salon vardı ve Duncan 9. sınıfta ilk kez basketbol oynamaya başladığında henüz tanınmıyordu. Fakat hızlıca gelişim gösterdi ve Dave Odom'un 1993'teki genç takımında dikkatleri üzerine çekti.

Deborah Harrigan (Duncan'ın beşinci sınıf öğretmeni): Çok motive olmuş görünüyordu. Okulu gerçekten ciddiye alıyordu. Hayatındaki en önemli şeyler, bariz bir şekilde okul ve yüzmekti.

Debbie Sun (Eski yüzme takımı arkadaşı): Sporda çabucak sivrildiğinin farkındayım. Çok gençti, ama kendisinden büyük ve hızlı olanlarla rahatça baş edebiliyordu. Utangaç ve çekingendi, fakat bunun kendisini engellemesine izin vermezdi.

Tricia Duncan (kız kardeşi): Kasırga, Tim'i havuzdan uzaklaştırarak alışkanlıklarını sekteye uğrattı. Annem ölünce de, motivasyonunu hepten kaybetti.

William Duncan (üvey babası): Üzüldüğümüz nokta, onun artık hayatta olmamasıydı. Kabullenmek zorundaydık. Timmy annesinin sesini suyun altında bile duyduğunu söylüyordu.

Ricky Lowery (eniştesi): "Timmy, hadi biraz şut atalım. Kaç tane yüzücünün Porsche'si var ki?"

Robert Malloy (liseden takım arkadaşı): İlk başta smaç vuramıyordu. Onu smaç vurması için zorladık. Ve bir kere yapmaya başladıktan sonra da onu durduramadık.

Cuthbert George (Lise koçu): Camden'la oynadığımızda bütün maçı domine etti. Görebildiğim, rekabet arttıkça daha da iyi bir oyuncu haline geliyordu. Ortada rekabet varsa, gerekeni yapacaktır.

Dave Odom (Duncan'ı bir antrenman maçında gören Wake Forest koçu): Orada oturmuş düşünüyordum, "Eğer bu çocuğun peşinde 48 eyalet dizilmiş durumdaysa, savaş çıkacak demektir".

Randolph Childress (Wake Forest'tan takım arkadaşı): Tim buraya geldiğinde, koçtan onun nasıl bir şey olduğuna dair hikayeler duymuşluğum vardı. Bir gün antrenman salonuna doğru gittim ve uzun biri, önce ribaundu çekti, sonra topu bacaklarının arasından geçirip driplinge başladı, sahayı bir uçtan bir uca kat edip smaçla bitirdi. Koçların yanına gidip "Salonda acayip şeyler yapan uzun bir eleman var,  eğer o Tim Duncan değilse, bir an önce takıma alsanız iyi olur" dedim.

Duncan: Oyun beni geliştirdi. Her gün oynadım ve gidip tekrar oynamak için sabırsızlanıyordum.  Diğer insanlara güvenmeyi seviyorum. Birileriyle dostluk kurmak ve baskıyı paylaşacak takım arkadaşlarına sahip olmak harika bir şey. Oyunu oyun yapan şey bu. Belki geç başladım, ama öğrenebilme kabiliyetiyle kutsanmıştım. Etrafımda beni düşünen insanlar vardı. Çok ilerledim, ve daha da ileri gidebilirim.



2. DRAFT ÖNCESİ

Eğer kimse Duncan'ı Wake Forest'ta geçirdiği dönemde duymadıysa da, bu çabucak değişecekti. Ama onun draft için değeri yükseldikçe, Duncan kolejde kalıp mezun olmak için direndi. Ve bunu, kendisi kolej basketbolu tarihinin en büyük oyuncularından biri olmasına rağmen nadir görülecek bir basitlik içerisinde, kesin bir biçimde yaptı (Bir hikayeye göre Odom, Duncan'ı 1997 John Wooden Ödülleri töreni için ülkenin öbür ucuna, Los Angeles'a uçmak için ikna etmek zorunda kalmıştır).

Deborah Best (Wake Forest psikoloji departmanı başkanı): Tim, en zeki öğrencilerimizden biriydi. Boyu dışında, onu Wake Forest'taki diğer oyunculardan ayıramazdım.

Dave Twardzik (Duncan'ın Wake Forest'ta yılından sonraki sezonun Golden State genel menajeri): Bir numaralı oyuncu Tim Duncan. Kolej'deki en iyi oyuncu. Açık ara hem de.

Odom: Tim bize sonradan katılmıştı ve herkesin mutabık olduğu bir şekilde yılın oyuncusuydu. Böylesine bir ilerleme kaydetmişti. İdmana geldiğinden daha iyi bir oyuncu olarak ayrılmadığı tek gün bile yoktu. Her gün sıkı çalışıyordu.

Gregg Popovich (Spurs koçu ve genel menajeri): İş drafta geldiğinde, yalan söylemek zorundaydım. Ne yapacağımızı söyleyemezdik, ama Tim Duncan, franchise oyuncusu olmaya yakın tek oyuncuydu. Diğer oyuncularla arasında çok açık bir fark vardı ve herkes de bunu biliyordu.

Larry Brown (Philadelphia koçu): Kimin onu draft etme şansı varsa, şampiyonluk adayı olacaktır -- hem de hemen.

Rick Pitino (Boston koçu): Bir Tim Duncan'a sahip olduğunuz zaman, gerçekten çok çok özel bir şeylere sahip olmuş olursunuz -- sadece basketbolcu olarak değil, harika bir karaktere de. Hiçbir genç oyuncuda görmediğim kadar panyayı iyi kullanıyor. Bunu genç oyuncularda pek göremezsiniz. O her şeye sahip.

Duncan (itidalini kaybetmemesi hakkında): Eğer heyecanınızı dışa vurursanız, aynı zamanda hayal kırıklığı ve hüsranı da göstermiş olursunuz. Eğer rakibiniz bunu fark ederse, dezavantaj sahibisiniz demektir.

Joe Smith (95 draftı 1 numarası): Bazıları onun sahadayken olup biteni yeterince umursamadığını düşünüyor. Saçmalamayın. O, göründüğünden daha tehlikeli.



3. LOTARYA

Duncan'ın 97 Draftı'nda ilk sırada seçileceğine dair şüphe yoktu. Tek soru, ona sahip olma şerefine hangi takımın nail olacağıydı. Boston, yüzde 28 ile en yüksek şansa sahip takımdı -- Rick Pitino'nun Kentucy Üniversitesi'nden ayrılıp Celtics'te Duncan'ın etrafında yeni bir takım kurmaya ikna olmasına yetecek kadar. Spurs, 20-62'lik bir sezonun ardından, yüzde 22'lik bir şansa sahipti.

Popovich: Stüdyolara yakın bir yerde, büyük bir çadırda oturuyorduk ve bizi standların oraya çağırdılar. Ben gitmedim, çünkü ilk sırayı almamızın imkanı yoktu. Ben de yemek ve biranın olduğu çadırda kaldım. Çadırdaki tek kişiydim. Diğer herkes dışardaydı.

Neyse, ufacık bir televizyona bakıyorum, burger yiyor ve bira içerek, normalde bizim olması gereken sırayı aldıklarını görüyorum. Ama başkası oldu. Buna inanamıyordum. Öylesine şaşırmıştım ki, hamburgeri elimden düşürdüm. İnanılmazdı. Aramızdan biri gidip Duncan'ı alıp gelecekti.

Bütün millet aceleyle çadıra girip üstüme hücum etti. Beni sanki bir şey becermişim gibi tebrik ediyorlardı. Burger yemekten başka bir şey yapmadım, ama onlar gelmiş beni iyi iş çıkardığım için tebrik ediyorlardı.

Doc Rivers: Pop, yaşayan en şanslı adam.

Brown: Sıra biz ve San Antonio'ya geldiğinde düşündüm ki, burada yapılacak olan artık çok bariz. Eğer biz kazanırsak, harika. Eğer San Antonio alırsa, Pop için harika. Adam düğünümde sağdıcımdı. Sonra, açıklanmasının ardından kendime şöyle dedim: "Seni hala seviyorum Pop." Ama dostum, ne büyük hayal kırıklığı. Duncan ile diğerleri arasında çok büyük fark vardı.

Duncan: Esasen herhangi bir takımın beni alması için uğraşmıyordum. Ama San Antonio beni seçtiğinde kalkıp sevinçten birkaç tur attım. Koltukların üstünde zıpladım. Kardeşim, San Antonio'nun aylar boyunca kazanacağını söylüyordu.

Jack Diller (Spurs başkanı): Bu şekilde olması gerekmiyordu, gerçekten. Sahip olduğumuz yetenekli takımın lotaryayı kazanmaması ve Duncan gibi bir oyuncuyu kadrosuna katmaması gerekiyordu. Ama sakatlıklar bizi buraya getirdi.

Russ Buckbinder (Spurs başkan yardımcısı): Her yerden telefonlar geliyor. Yalnızca sezon kombinelerini yenilemek isteyenler değil, sezonluk kombinesi olduğu halde bunlara koltuk eklemek isteyenler de arıyor. Daha önceden bilet sahibi olup, gelmeye ara verenler geri dönüyorlar. Daha önce hiçbir şekilde bilet almamış insanlar da artık gelmek istiyorlar.

Jerry Reynolds (Sacramento Kings genel menajeri): Bu, onları şampiyonluğa aday bir takım haline getirecek.

Peter Holt (Spurs başkanı): Eğer sağlıklı isek, 50 artı galibiyet almamız ve Playoff'lara gitmemiz gerekiyordu. Ve eğer, inandığımız kişi Tim Duncan'sa, onun bizi ait olduğumuz seviyeye çıkardığına inanmanız gerekir.

M. L. Carr (Boston kurumsal gelişim direktörü): Lotarya biter bitmez Pitino'dan 1. sıra karşılığında 2 ve 6. sıraları takas etmeyi öneren bir telefon aldım. Pop oldukça zarifti. Tercihini muhtemelen değiştirmeyeceğini düşündüğünü söyledi. Bu teklifi yapmak zorunda olmayı hayal edebiliyor musunuz? Onlara gelecekteki tüm tercihleri yapma hakkını tamamen vermek zorunda kaldık, fakat o yine de kabul etmedi.

Don Nelson (Dallas koçu): Eğer Pop onu takas ederse, oraya gidip evine ateş edeceğim.

Popovich: Tim Duncan'ı takas etme şansımız, R. C. Buford'u (o zamanlar scout) 2 numarada oynatma ihtimalimle aynı.

David Stern (NBA başkanı): Duncan-Robinson. Kulağa ilginç geliyor.