bisiklet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bisiklet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tour Sırası #3: Aydaki Adam

Sıcak olsun, uyuşukluk olsun, ailemle geçirdiğim zaman olsun, istediğim sıklıkla yazdırmıyor. Kusura bakmayın.



Mesaj açık: Peloton bugün aya çıkıyor. Ay benzetmesinin sebebi de fotoğraftan belli oluyordur. Mübalağa yapıyorum tabi, ama bisikletçilerin çekeceği eziyet en çok mübalağaya el veriyor. Kısaca, Tour tarihinin en yaman ve en efsanevi tırmanışlarından Mont-Ventoux bugün bizleri şenlendirecek, yarışçılara epey acı çektirecek. Sadece bu da değil. Sinema tarihinin en efsane insanlarından Walter Sobchek'in şurada belirttiği gibi, peloton azapla dolu bir dünyaya doğru gidecek yarından itibaren. Neden yaman? Neden efsane? Neden azap? Hepsini kısaca cevaplayacağız.

Öncelikle, Mont-Ventoux'ya bir arka plan verelim. Peloton ve yarış nereden geldi, nereye gidebilir bir bakalım: Sarı mayo, en yakın rakibine iki buçuk dakika farkla Chris Froome'da. Froome, pelotonun açık ara en sağlam tırmanışçısı. Bütün yıl girdiği önemli yarışlarda aldığı en kötü sonuç ikincilik ve bu tek mağlubiyeti aldığı yarışçı, Nibali, Fransa'daki rakipleri arasında değil. Ama ortalık günlük güneşlik de sayılmaz: Froome sezon boyu gücünü ve formunu yükseltirken, takımının form çizgisi giderek aşağıyı gösteriyor. Tırmanıştaki en önemli yardımcısı Porte giderek düşüyor, Kennaugh kaza yaptı, Kiryienka yarış dışında, Lopez ve Siutsou yarışmaya gelmemiş gibiler. Diğer takım arkadaşları düz yol için buradalar ve Ventoux'da işe yaramaları mucize. Ayrıca, takıma daha çok tecrübe gerekiyor ve benim bu sorunu anlatmak için başka bir paragrafa daha ihtiyacım var. Devam edelim.

Ventoux'dan önce yapılan geçiş etaplarının en önemsizlerinden biri gibi gözüken, 13. etap, Froome ve takımı Sky için kayıp günü oldu. Oysa, iki gün önce Britanyalı'nın zamana karşıda kazandığı zaman sayesinde işler tıkırındaydı. Uğursuz 13'ün işaretlediği günün sonu pek hoş olmadı. Hagen ve Thomas sakatlanınca düz yol ekibinde tek kişi kalan Froome, günün son 30 kilometresini yalnız geçirdi. O mesafede Contador ve çakal domestiklerinin atağı, sarı mayoya bir dakika kaybettirdi. Dört dakikaya yaklaşan önemli avantaj, iki buçuk dakika civarında güdük kaldı. Peki, aradaki farkın tam olarak anlamı ne?

Aslında tablo vahim değil, ama durum daha çok psikolojik. Dört dakika fark demek, iki tırmanış etabında kötü bir gün geçirdikten sonra bile yarışın lideri olabilmek demektir. Oysa iki buçuk dakika, daha çok baskı anlamına geliyor. Sky'ın içine düşeceği bir felaket, sarı mayoyu herkese daha yakın hale getirebilir. Dolayısıyla, Contador ve, elbette, pelotonun kalanı saldırı için çok daha hevesli olacak. Bir benzetmeyle, basketbolda son saniyelere girerken, dört sayı önde olmakla iki sayı önde olmak arasındaki farka benziyor da diyebilirim. Dört sayı öndeyken iki hücumda sayı yedikten sonra bile galibiyetten bir basket uzakta kalabilirsiniz.Öbür taraftan, iki sayı fark, önde olmaktan çok kovalanmak anlamına gelir, ki kovalanmak çok da hoş bir şey değildir.

Hele de rakip sayısı bir değil, dört ise. Bugün saldıracağını günlerdir söyleyen dört takım, Froome'u sarsmak için bütün gücüyle vuracak: Zaman kazanarak bitirdiği etap sonrası bile "Alpleri bekleyin," diyen Contador ve Saxobank, İspanyol'a en büyük yardımı getiren genel klasman ikincisi Mollema'lı Belkin, lideri Valverde'yi düz yolda kaybeden yaralı Movistar ve Tour'u karıştırma göreviyle Fransa'ya geldiğini açıkça bildiren Garmin'in lideri Dan Martin. Bu takımların hepsinde farklı tecrübelerde ve yeteneklerde güçlü tırmanışçılar mevcut. İşbirliği yapmaları Sky için felaket anlamına gelebilir. Ne demişler, zirvede hayat zor.

Zorluk demişken, efsane zirve Ventoux'nun yapısını anlatalım. İkinci yılına yeni giren taze bisiklet izleyiciliğim sebebiyle daha Mont-Ventoux'yu izleyemedim. Ama eldeki bilgiler şimdiden pek çok şeyi anlatıyor. Bisiklet sporunun takıma dayanan yapısı rüzgara karşı avantaj sağlamak amaçıdır ve bu zirveyle ilgili "ilginç" bir zorluk var: Pek çok tırmanışın aksine oldukça rüzgarlı. O kadar ki, ismi Fransızca rüzgarlı kelimesinden (venteux) geliyor. Zamanında soğuğun çilesinden korunmak için zirvenin ormanları kurban edilmiş. Bunun çilesini çekmek de çıplak topraklar etrafında, rüzgar altında pedal çeviren bisikletçilere kalmış. Yani %9-10 civarında seyreden eğimle ve bu sırada 1700 metre artan irtifayla boğuşmanız yetmiyor, bacaklarınız rüzgara da hazır olmalı. Sadece sizin hazır olmanız da yetmeyebilir, takım arkadaşlarınız da bir süre yanınızda durabilmeli. Mont-Ventoux, kendisi gibi, özel bir şampiyon arıyor kendine.

Gelelim, Mont-Ventoux'nun mirasına... Şimdiye kadar okuduklarınız, zirvenin neden efsane olduğuyla ilgili pek çok sebep gösteriyor. Ama 1967 Tour'unda yaşanan bir olay, bunların hepsinin önünde. O dönemin başarılı pedallarından İngiliz Tom Simpson, son nefesini Mont-Ventoux'ya tırmanmaya çalışırken vermiş. Sıcağın şiddetini ve tırmanışın sertliğini kaldıramayan vücudu, Tom Simpson'ı yarı yolda bırakmış. Yarışçının anısına Ventoux'ya bir anıt dikilmiş ve olay, pelotonun cesaretinin ve Tour'un acımasızlığının bir işareti olarak hafızalara kazınmış. Ventoux'yu kazanmanın sadece yarışla ilgili değil, sporun tarihiyle ilgili bir anlamı ve anısı var. Hele de bu zirvede kazanan ilk Britanyalı olmanın anlamı bambaşka olacaktır. Rüzgarlı zirve, sadece şampiyonluğu değil, unutulmazlığı da vaat ediyor.

Bütün bunların üstüne, bu eziyetle dolu tablonun bir zincirin ilk halkası olduğunu söylemek lazım. Peloton yarın Mont-Ventoux eziyetine sabır çektikten sonra, bir gün dinlenecek. Sonra, "azap dolu o dünyaya" girecek. Dinlenme gününden sonra, orta dağlık bir etap var. Hemen ardından, tırmanış zamana karşısı geliyor ve iş iyice ciddiye biniyor: Tour tarihinin imzalarından Alp-d'Huez, iki kez çıkılacak ve ikincide zirve finişi görevi görecek. Sonra beş sağlam tırmanışla dolu bir gün gelecek ve ardından peloton, Paris tatili kazanmak için son bir zirve bitişi sınavına girecek.

Şimdilik en önemli soru şu: Yarın aya ilk pedal basan adam kim olacak? O her kim olacaksa, kendisi için epey büyük bir adım atacak.

Tour Sırası #2: Yeşil

Coldplay sarı rengi hakkındaki şu meşhur şarkısını çoğunuz biliyordur. Bilmeyenler için birkaç satırla ufak bir özetini yapalım:

Look at the stars
Look how they shine for you
And everything you do
They're all yellow.

Sagan ve Cannondale dün bu şarkının "Green" versiyonunu bütün pelotona ve bizlere tam 110 km boyunca dinletti. Hep aldığı desteğin azlığından dem vurulurdu Peter Sagan'ın. Cannondale, iki yıla yakındır dillendirilen bu eleştirilerin hepsini tek etapla yere çarptı. Bu uzun ve hummalı çalışmanın tek sebebi vardı: Peter Sagan'ın birkaç gündür giydiği yeşil mayoyu orada tutmak. Peki, işler nasıl oldu bu noktaya geldi? Yeşil mayonun kaderi nasıl oldu da bu bir tek etaba böylesine düğümlendi? 2013 Tour'un halen yarım da olsa sonu ufukta gözükmeye başlayan yeşil mayo hikayesini için okumaya devam edin.

Aslında hikayenin başladığı an, ASO'nun 2013 Tour parkurunu açıklamasıyla gelmişti. Pescheux yönetimindeki ekip, Tour'un 100. kez yapılmasının şerefine çok sert bir parkuru yarışa uygun görmüştü. Sert tırmanış etaplarından önce gelen "düz" etaplar bile sprint trenleri ve liderleri için pek "düz" ve kolay sayılmazdı. Yarışla ilgili aşağı yukarı tüm öngörüler Sagan'ın bu parkurdan avantaj çıkaracağını söylüyordu. Biraz şans, biraz şanssızlık ve biraz da taktikle, Sagan avantajdan çok daha fazlasını çıkardı: Son etap hariç kalan üç düz etap öncesinde, 2013 yeşilinin tescilli sahibi olmaması için hiçbir sebep kalmadı.

Korsika'da başlayan yeşil mayo ve Tour mücadelesinin ilk etabı, Orica - GreenEdge otobüsü ve ASO'nun skandal finiş kararıyla bir katliama dönüştü. İlk etaptan sarı mayo ve bol bol puan bekleyen en önemli üç sprinterin üçü de ya bisikletinin ya da kazaların azizliğiyle yolda kaldı. Sarı mayo ve en önemli puanlar Marcel Kittel'e, geriye kalanlar da rekabetin daha sonraki evresinde önemi kalmayacak isimlere gitti. Kısacası, Cavendish ve Greipel için en uygun etaplardan biri hiçbir kazanç getirmeden geçmişte kaldı. Onlar için tek olumlu taraf, Sagan'ın kazada kalıp bu fırsattan yararlanamamış olmasıydı.
Ama sonraki etaplar da sorunlar çıkmadı değil: En önemli sorun, giderek artan tırmanış sayısı ve zorluğuydu.  Ne Cavendish ne de Greipel dördüncü seviye üstü tırmanışları alabilecek bacaklara sahip değildi. Sprint takımları da yokuş alan tırmanışçılardan değil, düz yolda hız yapan rulörlerden oluşuyordu. Jan Bakelants'ın kazanıp sarı mayoyu devraldığı ikinci etapta bu faktörün etkisi açıkça gözüktü. Sagan ve ekibi önde sprint kovalarken, Cavendish ve Greipel arkada etabı bitirmeyi başarmak için pedal basıyordu. Bu kez de tek teselli Sagan'ın etabı birinci değil ikinci bitirmiş olmasıydı.
Sprinterlerin belalısı haline gelen Korsika adasındaki son etap da bir önceki orta seviye dağlıktı. Yani Manx Missile ve pelotonun Alman gorili yine pek yarışıyor denemezdi. Sadece etabı bitireceklerdi. İkisinin de şansı yine biraz olsun yanındaydı. Sagan yine birinci değil ikinci olmuştu. Ama ikinciye de hatırı sayılır bir puan veriliyordu ve ikilinin iki etaptır bitişlerden çıkardığı puan sayısı bir bile değildi. Şansları, felakete dönüşüyor gibiydi. Slovakyalı Tourminator yavaş yavaş farkı açmaya başlıyordu. Greipel'le Cavendish acilen bir hamle yapmak zorundaydı, yoksa genç adam, 23 yaşında üst üste ikinci kez yeşil mayoya doğru pedallamaktaydı.
Sonraki iki etap, iki isimden gelen iki etap zaferiyle sonlandı. Önce İngiliz, sonra Alman sprinter takım trenlerinin tam manasıyla ortalığı kırıp geçirdiği iki etap sonuyla rahat rahat sprint bitişini kazandı. Ama birbirlerinin önünü de kesmişlerdi. İçlerinden birini yeşil mayo için çok iddialı hale getirebilecek 90 puan, 45'er puan olarak ikisine dağılıp Sagan'ın ekmeğine yağ sürmüştü.  Yine,  başka küçük bir sorun vardı: Sagan her iki etapta da podyumda kalmış, yine çok önemli puanları hanesine yazdırıp açtığı farkı korumuştu. Yeşil mayo, etap kazananlara verilen mayo değil, etapları en önde bitirip en çok puanları toplayana verilen mayoydu. Ve Sagan, daha etap kazanamamış olsa da etapları önde bitirme konusunda pelotondaki en yetkin isim olduğunu dört farklı etapta göstermişti. Daha hiç etap zaferi alamamıştı ama kaza yaptığı ilk etap ve takım zamana karşısı olarak yapılan dördüncü etap hariç her etabı podyumda bitirmişti.
Bugün koşulacak tırmanış etabı öncesi, yeşil mayo için büyük avantaj sağlama fırsatı Montpeiller'den Albi'ye doğru seyreden yedinci etaptı. Art arda dizilmiş orta seviye tırmanışlar, sprint takımlarını dağıtabilirdi ve onlar dağıldığı zaman, Sagan sprint konusunda rakipsizdi. Cannondale bu fırsatı çok iyi gördü ve çok iyi kullandı. 205 km'lik etabın 110 km'sinde önde Cannondale'in yemyeşil trenini tempoyu arttırırken gördük. Lotto Belisol ve OPQS trenleri iki dakika geride yokuşu geçmek için çırpınırken, Cannondale geçen seneki Sky'ı hatırlatan bir disiplin ve istikrarla farkı arttırdı ve 30 km kala geridekilerin pes etmesiyle "oyunu" kazandı. Geriye etabı kazanmak kalmıştı. Son kilometreye Sagan dahil üç yarışçıyla girerek pillerinin her şeye yettiğini ispatladılar. Yeşiller, büyük hedefine ulaşmıştı. Günün sonunda, Sagan 65 puanla sprint puanlarında "full çekerken" Cavendish ve Greipel koca bir hiçle takım otobüslerine dönüyordu.
Sonuç? Peter Sagan, 94 puanla yeşil mayo klasmanının açık ara lideri. Bugün ve yarın koşulacak tırmanış etaplarını treniyle ve yeteneğiyle en az yorularak geçecek sprinter. Ayrıca hala koşulacak dört düz etabı kazanmaması ya da yine podyumda bitirmemesi için hiçbir sebep yok. Cavendish ve Greipel ya rakiplerinin başına gelecek bir felaket için dua edecek ya da kalan düz etaplarda tulum çıkaracak. Her iki ihtimalde de yeşil mayoyu kazanma şansları bugünkünden çok da fazla değil.

Tour Sırası #1: İlk 3,5 Günün Ardından

İlk yazı için baştaki dört etapta olanları madde madde değerlendireceğiz:

- İlk günle girelim. Ana haber bültenlerine bile çıktı. Avustralyalı takım Orica-Greenedge'in otobüsü sona 10 km kala bitişi tıkadı. Yarış bitişi üç dakika içinde iki kez değişti, ortalık yangın yerine döndü. Pelotonda selesinin üstünde kalan adam gibi tek sprinter, genç Marcel Kittel, etabı kazanarak sarı mayoyla podyuma çıktı. Sonraki etapta Korsika'nın ufak ama sarp tırmanışlarına ve zikzaklı yollarına dayanamayıp mayoyu kaptırsa da Alman yarışçı için unutulmaz iki gün olduğu kesin.

- Pelotonda ilk etabı kıçı yere değmeden bitiren çok az isim olduğu için sakatlar da bol. En ciddi sakatlık, Omega Pharma - QuickStep'in zamana karşı motoru Tony Martin'de. Beyin sarsıntısı geçirdi. Ama Alman teknolojisi gerçekten dayanıklı, adam çok dirayetli çıktı. Hala yarışıyor. Sky da parkurun düz kısımlarında en güvendiği isim olan Geraint Thomas'ı kazalara kurban verdi. Galli'nin kalçasında ciddi bir sakatlık var. Pelvisindeki sakatlık yüzünden bisiklet üstündeki konumunu bulmakta zorlanıyor. Sanırım o da hemşehrisi Oburiks'in kazanına düşmüş. Üç etaptır bir şekilde dayanıyor. Bunlar dışında kaza yüzünden ciddi sakatlık yok ama pek çok yarışçının ufak sıkıntıları var. Astana'nın tecrübeli isimlerinden, Fuglsang'ın güvendiği Kazaklar'dan Kashechkin midesindeki bir sorun yüzünden yarıştan çekildi. Etkisi ileride hissedilebilir. 

- Sakatlıklardan gelelim ikinci etaba. Genel parkurun sertliğine yakışır biçimde mesaj verdiğini yazmıştım ikinci günün. O mesaj alınmıştır sanırım. Sagan hariç ne kadar sprinter varsa gezinti temposunda zor geldi bitişe. Etap ve sarı mayo Radioshack'li Jan Bakelants'a gitti. Kendisi sadece hülleciydi tabi mayo için. Yine de pelotondaki sempatik ve çalışkan bir karakterin sarı mayo aldığını görmek güzeldi.

- Sonraki gün daha da ilginçti. Radioshack, kendilerini iki senedir pek ciddiye almayan ben gibilere inat, pelotonun temposunu çok güzel belirledi. Kaçışları güzel güzel topladı. Etap biraz beklenmedik bir biçimde, sprintle Orica-Greenedge'li Simon Gerrans'a gitti. Peter Sagan'ın üst üste ikinci kez ikinci olması ilginçti. Sprintteki patlayıcılığının azalması tırmanışlar için kaybettiği kilolara ve ilk etaptaki kazaya bağlanabilir. İlk durum için biraz eleştiriler oldu ama o kiloları kaybetmese önceki tırmanışları böyle geçemeyeceği de unutulmamalı. Üst üste iki ikincilik ona hedeflediği yeşil mayoyu da getirdiğine göre Slovakyalı'nın önemli bir sorunu yok. Geriye baktığında iki etap birinciliği fazla görmek daha hoş olurdu yine de.

- İlk üç gün, genel klasman adına ilginç bir durum yoktu. İlk gün Contador'un kazadan etkilenmesi biraz heyecanlandırdı ama sonradan önemsiz olduğu ortaya çıktı. Üçüncü gün, Froome inişte kendi başının çaresine baktı, hoştu. Cadel Evans, lider seçilmesinin hakkını verircesine yarıştı ilk üç gün. Bitişlerde hep oradaydı. En önemli gelişme, Europcar'ın lideri Rolland'ın rotasını tırmanış mayosuna çevirmesiydi. Ama çok inanmamak da lazım. Europcar bu tür akıl oyunlarını sever. Kaçarken rahat bırakılmak için pelotona böyle bir mesaj veriyor olabilirler.

- Bugün takım zamana karşı etabı geride kaldı. İlk etaptan beri süren(!) Orica-Greenedge'in önlenemez yükselişi devam ediyor. Takım olarak en iyi zamanı ve Tour tarihinin en yüksek ortalama hızını yaptılar. Önceki gün sprintte etap zaferi getiren klasikçileri Simon Gerrans'a sarı mayoyu hediye ettiler. Sekizinci güne kadar parkur dişlerine göre, olağan dışı bir şey olmazsa o zamana kadar Avustralyalılar sarı mayoya bekçilik edecekler. Sprint treni sağlam bir takımın sarıyı giymesi diğerleri için de avantaj olacaktır. Tırmanışçılar boşa enerji yakmayacak, sprint takımlarının yardımlaşması kolaylaşacak. Kaç gündür gelmeyen sprint bitişlerini göreceğiz artık umarım.

- Son olarak, genel klasmanda geride kalması bir şekilde sürpriz sayılabilecek isimlerden bahsedeceğim ve bundan sonra artık yarışın kaostan uzak kısmına odaklanacağız: Vacansoleil'in tek umudu De Gendt, ikinci etaptan beri tırmanışlarda inim inim inliyor. Hollanda şampiyonu Hoogerland kariyer geleneğini sürdürerek kazalardan kafasını kaldıramıyor. Ufak bir çıkış yapar mı diye bekledikleri Westra da şimdiden yirmi dakika yedi. Vacansoleil'in hali ne olacak bilinmez. Orica'nın ufak da olsa beyaz mayo umutları beslediği Meyer de şimdiden sağlam bir fark yedi. Artık tamamen gün gün bakacaklardır. Cofidis'in üç genel klasman umudundan biri Taaramae de giriş aşamasındaki tırmanışlarda sınıfta kalanlardan. Blanco'nun narin lideri Gesink de sadece Tour bitirmek için burada olduğunu belli etti. Önemli klasman adaylarından birinin kaybı olmadı kısacası. Takım zamana karşı, beklendiği gibi, kimseye belirgin bir avantaj sağlamadan geride kaldı.

İlk günlerde yeşil mayo için beklenen savaşı göremedik bitişlerde. Sarı mayo mücadelesinin resmi açılışı gelse de gerçek açılış için hala var. Kaza, sansasyon, sürpriz yerine "gerçek yarış" izlediğimiz günlerde detaylı etap incelemeleri burada olacak. Herkese iyi seyirler!

Tour Öncesi #2: Parkur

Tek bir şey olabilir bu yılki Tour'la ilgili söylenebilecek, onu da Cüneyt Arkın yıllar evvel söylemiş zaten:

"Kan akacak... Kan akacak... Vahşi kan akacak.... Kan... Kan..."

Geçen yıl, (içinde benim de bulunduğum) bazıları tarafından Tour'u bireysel zamana karşıların kaderine teslim etmekle suçlanan ASO, bu yıl ne kadar çılgın tırmanış varsa hepsini koymuş parkura. Yine önemli zamana karşılar var ama bu kez, program çok daha dengeli. Bütün yarış hakkında fikriniz olması için her etapla ilgili birkaç kelime edeceğim ama söylediklerimin önemli bir bölümünde yanılsam şaşırmam. Hem tecrübe eksiği çok bir bisiklet izleyicisi olduğumdan hem de parkurlar birçok şeyi ele veriyor gibi gözükse de yarışın gidişatı akıl almaz şeylere sebep olabildiğinden... Özellikle, 2013 Giro'yu takip etmiş olanlar, bunun ne demek olduğunu çok iyi anlayacaktır. En büyük sürpriz, inanılmaz bir rekabete tanıklık etmememiz olacaktır.

Birinci Gün - 29 Haziran: Porto-Vecchio - Bastia 


Tour tarihinde ilk kez Korsika'da olacak. Tipik bir ısınma günü. Neredeyse deniz seviyesinde koşulacak olması biraz ilginç olabilir. Başlarda ufak bir tırmanış söz konusu. Devamında da ufak ufak tepelerle sürüyor. Pelotonun ense yapmasını önlemek için ikinci yüz kilometrenin başında bir sprint kapısı var. Yeşil mayo iddialılarının bu etap hakkındaki tavırları rekabetin "sıcaklığı" açısından  işaretler verecektir. Tabi, bir de sarı mayoyu bir süre taşıyacak olma keyfi söz konusu ki, kim istemez?

İkinci Gün - 30 Haziran: Bastia - Ajaccio



Korsika'da ikinci gün. Ortalama seviye tırmanışlarla irtifa bariz bir şekilde yükseliyor. Parkur, ikinci günden mesajı veriyor. Aralıklarla yerleştirilmiş orta seviye tırmanışlar tek günlük yarışları anımsatıyor, Tour'a domestikliğe gelmiş klasikçilerin ilgisini çekecektir. Cavendish ve ekibi tırmanışlar sonrası inisiyatif alabilir. İlk gün kaybetmiş bir Sagan'ın yaralarını sarması için de ideal gözüküyor. Sondaki ufak tırmanışı geçip zamana karşı modunu açmak isteyenler için de ortam müsait. Peloton içindeki rekabeti körükleyecek güzel bir etap.

Üçüncü Gün - 1 Temmuz: Ajaccio - Calvi


Tour, Korsika'yı terk etmeden önce Belçika yöresinden bir havayla selam veriyor. İrili ufaklı tırmanışlar, tepeler ve genel olarak kırıklı parkur yapısı, oraların klasiklerini hatırlatıyor. Yine klasikçilerin ve Sagan'ın seveceği bir parkur var anlayacağınız. Zaman zaman denize nazır bir etap olacağından rüzgarın etkisi hissedilebilir. İnişle vites artıran peloton, kaçakları düzlükte de yakalayabilir. Bu da ikinci etap gibi, pek çok olasılığa açık.

Dördüncü Gün - 2 Temmuz: Nice - Nice (Takım Zamana Karşı)


Tour, ana vatanının  yol bisikletine alışkın, ferah Akdeniz kentinde geçit yapıyor. Hiç tırmanış olmaması, tüm kadrosu tırmanış almakta güçlü olmayan takımlar için güzel. Hem parkurun kısalığı hem de belirgin ya da gizli bir zorluk içermemesi, önceki iki günde geçilen ortalama tırmanışlar sonrası ufak bir mola hissiyatı uyandırıyor. Yine de; terslik yaşamamak, takım zamanı almak için gereken beş kişilik ekiple çizgiyi görmek önemli.

Beşinci Gün - 3 Temmuz: Cagnes-Sur-Mer - Marseille


TTT sonrası, yeşil mayo öyküsüne keskin bir dönüş. Ufak bir tırmanış sonuna konmuş sprint kapısı, Sagan'ın gürbüz cüssesini görmemizi sağlayabilir. Üst üste ufak tefek tırmanışlar ve küçük tepeler görüyoruz. Kaçakları cesaretlendirebilir. OPQS istediği sonuçları alamadan gelirse, uzun soluklu etabın ritmine hakim olup sprint izletebilir. Sprint günleri açıldığına göre Greipel ve Lotto-Belisol'ü de unutmamak lazım.

Altıncı Gün - 4 Temmuz: Aix-en'Provence - Montpeiller


Fransa'nın biraz daha az ünlü ama bir o kadar güzel iki küçük güney kenti arasında sprint günü. Kıyı çok yakın olmasa da deniz havasını hissedebilecek yarışçılar. Yine ufak bir tırmanışın oralara konmuş bir sprint kapısı var. Sprint günü olmazsa ve Cavendish kazanmazsa şaşırırım.

Yedinci Gün - 5 Temmuz: Montpeiller - Albi


İsviçre çakısı gibi bir etapla karşı karşıyayız. Yarından itibaren mesaiye başlayacak tırmanışçılara antrenman için ufak ve ortalama yokuşlar, sprint ekiplerinin iştahını kabartacak inişe konuşlandırılmış bir puan kapısı, devamında da kısa bir süre için yeşil mayonun kaderini mühürleyecek bir mesafe. Hafif hafif gerilim yükselmeye başlıyor. Tour'un ilk haftası bitiyor, meydan genel klasmancılara açılmaya başlıyor.

Sekizinci Gün - 6 Temmuz: Casters - Ax 3 Domanies


Pireneler'le birlikte yükseklik gerçekten artıyor. Nasıl ama? 2013 Tour'un ilk dağ etabı karşınızda. Tırmanışlar öncesindeki uzun düzlük, iyi bir hazırlık mesafesi tanıyor. Sonra, Col de Pailheres başlıyor: 2013 Tour'un ilk "gerçek" tırmanışı. Kaç gündür ısınan ve kazalardan korunmaya uğraşan sarı mayo gönüllülerinin bacakları açma vakti. Kategori dışı Pailheres'in ardından bir iniş ve coşkulu bir son misali başlayan zirve bitişi. Son bir buçuk kilometredeki o ufacık düzlük, yüzüncü Tour'un ilk tırmanış etabını kazanmak isteyenler için, kutlama anları da kramp anları da olabilir. İspanyol tırmanışçılara dikkat, Pireneler'i iyi bilirler. Sprintçiler uyuyakalmasın diye araya bir sprint kapısı kondurduklarını da ekleyelim.

Dokuzuncu Gün - 7 Temmuz: Saint-Girons - Bagneres-de-Bigore


Gaza basıyoruz. Dün, sonda iki sert tırmanışla ufak bir patlayıcılık sözlüsü yapan yokuşlar; bugün, üst üste dört birinci kategori tırmanışla dayanıklılık testine başlıyor. Benekli mayo için önemli puanlar dağıtılırken, güçlü rakipleri gözden kaybetmemek büyük önem taşıyor. Pelotona hakim olmak veya zaman çalmak için doğru stratejiyi bulmak ve uygulamak çok önemli. Kolayca kontrol kaybedilebilir, doğru anda yapılan bir hamle çok şey kazandırabilir.  Ayrıca, yarışa "yüzüncü Tour'dan eksik kalmayalım," şiarıyla gelmiş olan varsa bu dörtlüden birinde önce ağırlaşacak, sonra uzaklaşacak ve en son gözden kaybolacaktır. Etabın galibi ise sadece dört yokuşta hayatta kalan değil, son inişi en önde alan olacak.  Daha da önemlisi, plan yeşil mayoya kesip duraklatmadan önce, sarı mayo yarışının havasını belirleyecek bu yokuşlar.

Onuncu Gün - 9 Temmuz: Saint-Gildas-des-Bois - Saint-Malo


Dinlenme gününden sonra, iki gün önce görevini yapan tırmanışçılar tekrar geriye çekiliyor ve ortam yeşil mayo yarışına daha uygun hale geliyor. Sona doğru irili ufaklı tepelerin azalması, sprinterlere bir mesaj veriyor gibi. Madem ki dinlendiniz, o zaman güzel bir sprint hakkımızdır demeye getiriyor, ASO.

On Birinci Gün - 10 Temmuz: Avranches - Mon-Saint-Michel


İki zamana karşı etabından ilki. Yarışın son dört günü, üç canavar etap bulunduğu için enerjiyi idareli kullanmak, lider olmak kadar verimli olmak önemli. Cancellara da yokken Tony Martin rahat bir zafer çıkarır, OPQS Tour zaferlerine bir yenisini ekler. Genel klasman iddialılarının tedbiri elden bırakmaması, hoş olmayan bir sürpriz yaşamamaları için elzem.

On İkinci Gün - 11 Temmuz: Fougeres - Tours

Yeşil mayo isteyenleri bir görebilir miyim? Bu etabın olayı tamamen bu. Birbirine yakın bir rekabet varsa ara kapıya doğru kaçış grubuna katılan Sagan'ı kovalayan bir OPQS hayal ediyorum. Çok keyifli olurdu. Sprint ekiplerinin bacaklarındaki son güce kadar zorlayacakları, kaçışçıların pek hayalperest olmamaları gereken etaplar başlıyor. Bundan sonraki iki etapla beraber, Champs-Elysees'ye kadar sprinterlerin bütün cephanelerini dökeceği günler geliyor.

On Üçüncü Gün - 12 Temmuz: Tours - Saint-Amand-Monrond



On Dördüncü Gün - 13 Temmuz: Saint-Pourçain-sur-Sioule - Lyon

Bol inişli çıkışlı ama dik olmayan bir etap. Tam Sagan'ın dişine göre... Dikkat ettiyseniz yine "sinyaller" geliyor. Ve, en önemlisi, yeşil mayo sahibi büyük olasılıkla netleşmiş olacak bu etapla beraber. Tabii ki birisinin kazanmasının ilanı son etaba kadar bekleyecek ama Tour'un servisinde bundan sonra, sprinterlerin dişine göre bir lokma yok. Bundan sonra aşağı yukarı her şey sarı mayoyla ilgili olacak.

On Beşinci Gün - 14 Temmuz: Givors - Mont-Ventoux

Çok uzun bir etap, yılın en uzunu. Üçüncü ve dördüncü dereceden ufak tırmanışlar ve sonda dağdan bir duvar. Tırmanış sırasında  irtifa 1500 metreden fazla artacak, ortalama eğim bu sırada çoğunlukla %8 ve %11 civarı arasında seyredecek. Gösterişli galibiyetleri, rakiplerini ekarte etmeyi, silkelemeyi sevdiğini bu sezon pek çok kez gösteren Froome, stratejik bir numarası yoksa burada çapını gösterebilir. Eğer kaçaklar zincirlerini koparmayı başaramazsa çok önemli bir tırmanış haline gelebilir bu etap.  Açıkçası, hakkında tahmin veya analiz yapmak pek istemediğim bir etap, çünkü şu grafik bile iştahımı kabartıyor. Gel 14 Temmuz gel!

On Altıncı Gün - 16 Temmuz: Vaison-la-Romaine - Gap

Dengeleri değiştirebilecek bir etap. Mont Ventoux yokuşuna çarptıktan sonra verilen bir günlük aranın ardından, genel klasman iddialılarının önlerini daha net görme ve şu veya bu sebepten kaybettikleri zamanları geri almak için saldırma imkanları var. Ama yine de basit sayılmaz. Doğru anda doğru stratejiyle yola çıkmak önemli, yoksa ava giderken av da olunabilir.

On Yedinci Gün - 17 Temmuz: Embrun - Chorges (Bireysel Zamana Karşı)


Gözünüze çok zor görünmediğinin farkındayım ama kazın ayağı öyle değil. On yedinci günde tansiyon   hat safhada olacak. Çünkü yarışın asıl yarış olacağı yere, Alpe-d'Huez'e doğru atılan son adım, bu zamana karşı. Bu gün gelen talihsiz bir dikkatsizlik, yaşanan bir formsuzluk, bir teknik aksaklık, on altı gündür doldurduğunuz bir çuval inciri berbat edebilir. Hata lüksünüzün kalmadığı bir etap. Start verildiği anda mümkün olan en iyisi için pedallamalı ve bir an bile tereddüt etmemelisiniz. Aksi halde sonuçlar ağır olabilir.

On Sekizinci Gün - 18 Temmuz: Gap - Alpe-d'Huez


Artık işin şakası, sinyali, hazırlığı yok. Tour tarihinin en önemli tırmanışlarından biri olan Alpe-d'Huez, ilk kez iki kere tırmanılacak. Sarı mayo kimdeyse çok zor bir gün geçirecek, ona şüphe yok. Sizi bilmem ama ben hazırlığımı yapıp ekran karşısında havai fişeklerin patlamasını bekleyeceğim. Bu yılın bol tırmanışlı ve heyecanlı menüsünde bile sivriliyor. Çok heyecanlı olacak.

On Dokuzuncu Gün - 19 Temmuz: Bourg-d'Oisans - Le Grand-Bornand


Alpe-d'Huez'i iki kere tırmandık diye hikaye bitti mi sandınız? Aksine, daha yeni başlıyorduk. Tour'un yüzüncü yarışının şampiyonu olmak öyle kolay olacak şey değil. Dün iki bin metreden yapılan iniş sonrası etap sonunda tekrar çıkılan Alpe-d'Huez'in ardından, gün, üst üste iki kategori dışı tırmanışla açılıp ardından üç üst seviye tırmanışla bitiyor. Benekli mayoyu isteyen cengaverin boy göstermesini bekliyorum. Çok büyük bir dayanıklılık ve cesaret gerektiren bir etap, dünkü gibi zirve bitişi olmasa da son gün öncesi kimin ayakta kaldığını, ne kadar güçlü olduğunu herkese gösterecek. Yerinde bir hamle pelotonla önemli bir fark açmanızı da sağlayabilir.

Yirminci Gün - 20 Temmuz: Annecy - Annecy-Semnoz   

Kan akacak demiştim. Tırmanışlar silsilesi halindeki on dokuz gün geçtikten sonra bile aşılması gereken dağlar var. Sarı mayo önceki günlerde muazzam bir performansla, farkı o dağların bile üstüne koymadıysa, son şans. Kısa parkur mesafesi atak yaparak zaman çalmak isteyenlere avantaj olabilir. Pelotonun en dayanıklı bölümünün bile suyu çıkmış olacaktır ama zafer için ne başka zaman ne başka fırsat olacak. Yakın geçen bir sarı mayo yarışının kaderi, sondaki çok çok sert yokuşun insafına kalırsa seyrine doyum olmaz. Yok, sarı mayonun kaderi aşağı yukarı belli olduysa benekli mayo fırsatı ya da, en azından, yüzüncü Tour'da son zirve bitişini en önde bitirme gururu ortalığı birbirine katacaktır.

Yirmi Birinci Gün - 21 Temmuz: Versailles - Paris Champs-Elysees 

Ve, büyük son. Tarihi Versailles Şatosu'ndan yola çıkacak peloton ve akşam 10 civarı Paris sokaklarında olacak. Böyle epik bir parkura, böyle sinematik bir son yakışır: Işıklar, akşam, Paris ve sprint heyecanı. Yeşil mayo kimde olursa olsun bu etabı kazanmanın tadı bambaşka olacaktır. Durgun bir heyecan vaat eden sert tırmanışlar sonrasında tam bir heyecan fırtınasıyla hikaye sonlanıyor.

Çok sert, dengeli ve yarışçılardan birçok şeyi aynı anda fazlasıyla talep eden bir parkurla karşı karşıyayız. Yazıyı yazarken daha net tespitler yapabilmek adına geçen yılın parkuruna bakarak ilerledim: 2012 Tour'un sıkıcı geçmesine dair şaşkınlığım daha da azaldı. Yarış dediğin böyle olur. Kaçırmayın!

Tour Öncesi #2: Takımlar ve Planlar 2/2

İlk yazıda "arkası yarın" demiştim, hiç durmamışız gibi devam.

Lampre-Merida


Bir tane daha Tour umutları çok parlak gözükmeyen, parlak mayolu takım... Lampre, Fransa'da kurdele yüzüncü  kez kesilirken altın makasını Küçük Prens'i Damiano Cunego'ya emanet etti. İtalyan bisikletinin doping utancına şimdikinden çok daha fazla düştüğü yakın dönemin, önemli şampiyonlarındandı kendisi.  Hala, hem ülkesi hem de peloton için çok önemli bir yarışçı. Ama Prens büyüdü, unvanı büyümedi. Kariyeri pembe, beyaz ve başka diğer renklerdeki şampiyonluk mayolarıyla ve üst üste kazanılan klasiklerle dolu bir bisikletçi için son dört senedir izlediğimiz Cunego, etkileyici sayılmaz. Yine de son iki yılda İtalya ve Fransa'da ilk beşin kıyısından döndüğünü ve kariyerini canlandırmak için yüzüncü Tour de France'ın en iyi ihtimal olduğunu unutmamak lazım. Lampre, Cunego dışında, bu yılın Giro altıncısı, iri cüssesiyle domestiklik işi için ideal gözüken Niemiec'i tekrar göreve çağırdı. Soğuk kanlı yarışçı ülkesinin basınına yaptığı açıklamalarda, Cunego için işler ters giderse sorumluk alabileceğinin de sinyallerini verdi. Bu iki isim haricinde adını duyabileceğiniz başka bir yarışçıları, Adriano Malori. ASO'nun genel klasman iddialılarını dinlendirmek, yarışın havasını değiştirmek koyduğu ara etaplardan birinde zafer koklamasını bekliyorum. Kalanlar çok parlak gözükmese de Vini Fantini örneğindeki gibi bir İtalyan takımından iyi veya kötü her türlü sürprize hazırlıklı olmak lazım.

Cannondale

İki kelime: Peter Sagan. Cannondale'in bütün planları bu pek önemli sayılmayacak yazının yazarı bendenizden, iki yaş büyük, Slovakyalı bir delinin performansı üzerine kurulu. Neredeyse son iki yılın tamamını bir yerlerde yeşil mayo giyerek geçirdiği düşünüldüğünde pek şaşırtıcı sayılmaz elbette. Gencomuzun, Cannondale yeşilini galibiyet yeşiline katarak dolaştığı yerler şimdilik şöyle: Umman, İsviçre, Fransa, Amerika ve İtalya, yani üç kıtayla sınırlı. Tırmanış seven bir sprinter olarak rakiplerinin tamamının sahip olmadığı bir silahla Fransa'ya geliyor ve bu yılın parkuru, öyle ya da böyle, tırmanış sevenleri pek seviyor. Cavendish hayranı olsun olmasın, önemli sayıda bisiklet izleyicisi, geçen yıl kazandığı yeşil mayoya Sky'ın sebep olduğu "otorite boşluğunun" fırsat verdiğini düşünüyor. Kariyerinin parlak günlerine Tourminator namıyla giriş yapan bir yarışçının buna verecek bir cevabı olmalı, değil mi? Cannondale, Sagan kadar güçlü olmasa da, bir karta daha sahip: İtalyan yetenek Moreno Moser. Geçen yıl Tour'la çakışan Polonya Turu'nu kazanmıştı. Bu yıl kendini büyük arenada denemeye geliyor. Nelere muktedir olduğunu hep birlikte göreceğiz, dikkat etmekte fayda var.

Lotto-Belisol

Pelotonun en sansasyondan uzak, en dengeli ve aynı anda bu unvanlara sahip en başarılı takımı, Lotto-Belisol. Sporu yakından takip ettiğim iki sene içerisinde, sponsoruyla nane molla olmayan, herhangi bir üyesinin adı herhangi bir şekilde dopingle anılmayan, liderlik sorunu, kazanma sorunu ya da motivasyon sorunu yaşamayan tek takım. Bu unvanları taşımaya devam ederlerken takvimin irili ufaklı noktalarında başarılar kazanmayı sürdürüyorlar ve bunu büyük oranda canavar ebatlarındaki bünyesiyle, zafere pedallayan Alman sprinterleri Greipel'e borçlular. Geçen yıl, genel klasman iddialıları Van den Broeck podyumu tek sırayla kaçırırken, Greipel de üç etap zaferi getirmişti. Şam'dan gelen kasa kasa kayısıyla Fransa'yı terk ettiler anlayacağınız. Bu sene de benzer umutlarla geri dönüyorlar ama hem yeşil mayo hem de genel klasman mücadelesi onlar için geçen yıldakinden çok çok daha zor olacak, orası kesin.

Movistar

Bilenleriniz vardır, Kraliçe Elizabeth'in mağrur donanması, İngiltere'yi işgale gelen İspanyollar'ın güçlü Armadası'nı sulara gömer ve İngiltere'nin Kraliçe yönetimindeki Altın Çağı açılır. Giro'da şahit olduklarımız benzer bir hikayeyi yol bisikletinde izleme ihtimalimiz olduğunu söylüyor. Movistar, İtalya'da Visconti ve başka yarışçılarının kazandığı etaplar, takımdaki bir numaralı seçenekleri olmamasına  rağmen Intxausti'nin genel klasmanda başardıkları ve genç Kolombiyalı Quintana'nın Baskonya'da, Sky'ın Tour'daki iki numarası Porte'yi son etapta geçerek kazandığı zaferle, Kraliçenin Donanması'na bazı mesajlar verdi. En önemli genel klasman iddialıları Valverde, her türlü tırmanışta güvenebileceği Quintana'yla birlikte sarı mayonun peşinde olacak. Sıralama konusunda takımın bir başka iddialı ismi Rui Costa ise İsviçre'de kazandığı sarı mayo unvanıyla geliyor. Bütün bunlara ek olarak, iyi bir zamana karşıcı (Amador), iyi bir klasikçi (J.J. Rojas) ve sezon içinde parlak sonuçlar almış iki domestik daha kadrolarında. Takım planlarını doğru yapıp kazasız belasız uyguladıkları takdirde bu yıla damgalarını vurabilirler.

Omega Pharma - Quick Step (OPQS)

OPQS için 2013 Tour, dağlık olmayan etapların kazanılması odaklı bir sürat yarışı olarak geçecek. Diğer bütün etaplar sadece sağlıklı bir şekilde bitirilmesi gereken gezi parkurları sayılır, genel klasman iddiası ise Fransız Alpleri'nin karlı tepeleri kadar uzak. Ne zaman ki mavi beyaz tonlarda bir yarışçı zinciri kümeyi öne çekmeye çalışırken görülürse, yıldız sprinterleri Cavendish'in o gün kazanmak istediğine şüpheniz olmasın. İptal edilen etapların da yardımıyla kırmızı mayoyu kazanma gururunu da yaşayan Manx Missile, geçen yılki hayal kırıklığıyla dolu(!) Tour'dan sonra, her şeyi ama her şeyi kazanmak isteyecek. Ortalama eğime sahip yokuşların arkasına saklanmış ara sprint kapılarında Sagan'dan puan çalmak için genç tırmanışçıları Kwiatkowski'yi de kadroya aldılar. Sagan'la birlikte yeşil mayonun en büyük adayı onlarda. Daha da önemlisi, yeşil mayoyu kazanmak için en uygun kadro da onlarda. Bu yıl yeşil mayoyu ıskalamalarından daha büyük tek sürpriz, TT terminatörleri Tony Martin'in zamana karşılardan birini kazanamaması olur.

Katusha

Abartmadan söylüyorum, 2013 yılında Katusha'nın girdiği her yarış, takım için bir "namus meselesiydi." UCI tarafından hedef alındıklarını düşündüren WorldTour'dan çıkarılma kararlarını, son anda CAS'da bozdurdular. Ardından irili ufaklı bahar klasikleri kazandılar. Sonrasında genel klasman iddialısı olmadan gittikleri Giro'da bile isimlerini bol bol duyurdular ve bunun için açıkça çaba gösterdiler. Tour'da bu çabanın daha da fazlasını göreceğimiz kesin. Tırmanış delisi liderleri Joaquim Rodriguez, geçen yılki kadar formda değil ama hazırlık dönemlerini Andorra'daki kasaba evinin çevresindeki %30'luk yokuşlarda asfalt parçalayarak geçirdiği düşünülürse, İspanyol'dan her şeyi beklemek lazım. Onun bir numaralı yardımcısı, Daniel Moreno çok parlak bir sezon geçiriyor ve imdat çekici Simon Spilak da bütün sezon etap kazanmaya, tırmanmaya, iniş yapmaya hazır gözüktü. Katusha'nın prestijini UCI'ın kafasına sokmak için en büyük fırsat önünde duruyor.

Belkin (Rabobank ya da Blanco)

Öncelikle başlıktaki karmaşayı netleştirelim: Rabobank takımı bu sezonun başına kadar yol bisikletinin en güçlü sponsorlarından birinden, spordaki en istikrarlı desteği alıyordu. Malum doping skandalı sebebiyle Rabobank ismini çekti, desteğini çekmedi. Takım da "temizliği" öne çıkarmak adına, ismini Blanco olarak değiştirdi. İki gün önce de takımın, başka bir firma olan Belkin'in kanatları altına girdiği ve Tour'da bu isimle yarışacağı açıklandı. Renginden ismine yeni bir tecrübe olacak Belkin ekibinin, Tour planları sezon başından beri netti: Tırmanış konusunda çok güvendikleri genç Bauke Mollema'yı genel klasmanın üst sıralarına taşımak. Mollema, iki yıl önce Vuelta dördüncüsü olduğundan beri aksaklıklar peşini bırakmıyor. Ama 2013, onun için şu ana kadar mükemmel geçti. Altı farklı coğrafya ve parkurda yapılan etaplı yarışlarda ilk 10 yaptı. Takım arkadaşlarının başka mücadeleleri kazanmalarına yardım etti ve en ufak bir sakatlık yaşamadan Fransa'ya gelecek. Ekibin asıl genel klasman lideri, Gesink de Tour'da olmasına rağmen bütün oklar onu işaret ediyor. Mollema, dört gün sonra başlayacak yarışta hem kendi kariyeri hem de takımının geleceği için çok keskin bir virajı dönmek zorunda.

RadioShack - Leopard

RadioShack için bir iyi, bir kötü haber var. Kötüden başlayalım: Fabian Cancellara, zamana karşıyla açılmayan Tour parkurunu beğenmedi ve yarışa gelmedi. İyi haber, takımın kayıp yıldızı Andy Schleck yarış bitirmeye başladı. İsviçre Turu'nu kırkıncı bitirmesi kendisi için parlak sayılmasa da, bir şeyler kazanmayı bırakın, yarış bitirmeden geçirdiği neredeyse bir yıldan sonra tam üç tane tek günlük, iki tane etaplı yarışı üst üste bitirmesi, Lüksemburg'ta keyifleri yerine getirdi. Nazlı yıldızlarının değerinin farkındaki RadioShack yönetimi de hemen onu Tour'da takımın lideri ilan etti. Çevresinde Zubeldia, Klöden, Monfort, Voigt, Bakelants gibi kalbur üstü ve çok tecrübeli yarışçıların desteğiyle   -kendisi buna pek gönüllü olmasa bile- bir şeyler başarabilir. Beklentiyi çok yükseltmemek           lazım, malum, Andy bundan da çok hoşlanmıyor. Keyfinin kaçması ihtimaline karşılık Zubeldia ikinci lider ilan edildi bile. RadioShack, Cancellara'nın olağanüstü formunu saymazsak çok göze batmıyor ama geçen yıl Tour'un ilk 20'sine üç yarışçı soktuklarını ve bunların üçünün de hala burada olduğunu unutmamak lazım.

Saxo Bank - Tinkoff Bank

Danimarkalı takım geçen yıl İspanyol liderleri Contador'un yokluğunda hallaç pamuğu gibi yarışın her yanına dağılmış durumdaydı. İlk 20'ye soktukları Chris Anker Sorensen dışında, önemli bir sonuç alamadılar. Bu yıl, durum farklı. Cezası biter bitmez Vuelta'yı kazanan Contador'un asıl hedefinin Tour olduğu, uzun zamandır biliniyor. Kendisi için Kreuziger, Rogers ve Roche gibi farklı özellikleri bulunan sağlam bir domestik kadrosu hazır. Tek sıkıntı, İspanyol'un sezon başından beri pek formda gözükmemesi. En son Dauphine'de, Froome tarafından -bir kez daha- silkelenmesi soru işaretlerini iyice artırdı. Ama süper domestiği Rogers'ın liderine güveni azalmış değil ve başka bir domestiği Nicolas Roche'un babası, Tour şampiyonlarından Stephen Roche da oğlunun bu yıl Contador için yarışacağını vurguladı. Geçen yıl lideri olmayan sıradan bir takım görüntüsündeki Saxo Bank'ın, bu yılki kadrosu tabir caizse canavar gibi. Peki liderleri şampiyonluğa hazır mı? Onlar için yarışı bu önemli sorunun cevabı şekillendirecek.

Sky

Geçen yıl Tour'u göz ucuyla seyretmiş herhangi bir takipçi, eminim, bu paragrafı bekliyordu. Çünkü, Sky geçen yılki Tour'u, Britanyalı olmayan bütün seyircilere, en hafif tabirle, zehir etti. Öyle güçlü ve öyle otoriter bir performans ortaya koydular ki sarı mayoya gelen en önemli tehdit bile kendi bünyelerinden çıktı. Chris Froome'un kendi liderinden daha güçlü olduğunu fark ettiği an, Wiggins'in zaferini ilan ettiği son etaptan bile daha keskin bir şekilde hafızalara kazındı. Önceki sezon takımının iyiliği için gölgelerde kalmayı kabul eden Avustralyalı, bu yıl tam bir azmana dönüştü. Nibali, Joaquin Rodriguez ve Sagan'ın oluşturduğu "supergroup" tarafından silkelendiği Tirreno-Adriatico dışında yenilmez gözüktü. En son bütün rakiplerini silkeleyerek açıkça mesaj verdiği Dauphine'yi rahatlıkla kazandı ve düzlükte ya da tırmanışta en sağlam destek ekibi onda. Richie Porte'nin, kendisi sarı mayoyu kutlarken, podyumda olması bekleniyor. Boasson Hagen, son üç yıldır yeşil mayo yarışında tepelerde ve komple bir yarışçı. Kiryienka ve Svitsou artık pelotonun mimli "tırmanış bekçileri" oldu.  Geraint Thomas, harika bir sezon geçiriyor. Bunca yeteneğin içinde Stannard, Kennaugh ve Lopez, daha fazlasına muktedir olsalar da, ara sıra kadansı ayarlasalar ve takımın yiyecek ve su ihtiyacına hakim olsalar yeterli gibi. Sky ve Froome için ufukta bir sorun gözükmüyor ama gerçek tehlike, tıpkı geçen yılki gibi, görünmeden de gelebilir.

Vacansoleil - DCM

Parıltılı isimleri ve planları olmayan bir başka takımla karşı karşıyayız. Önceki sezon Giro'da, podyuma çıktıktan sonra, kimsenin o günlerinden haber alamadığı bir takım liderleri var. Thomas De Gendt'in bu yılki Tour'a ne kadar hazır olduğunu kestirmek zor. Giro'da podyuma çıkmadan önce de  formda gibi gözükmüyordu zaten... Ana planları, De Gendt'in iyi bir Tour geçirmesini beklemek olacak. Diğer türlü olursa sadece yarışı bitirmek için yarışan ve pelotonun o gün kaçakları rahat bırakmasını uman bir avuç amaçsız bisikletçiye dönüşecekler. Belki Westra, De Gendt'in yokluğunda sorumluluk alabilir. O da bu kurtlar sofrasında uzun yaşarmış gibi durmuyor.

Tour Öncesi #1 - Takımlar ve Planlar 1/2

Merhabayın sevgili Lappappa ahalisi. Sizin buralardan Patron'un da oluruyla bisikletin en prestijli, en görkemli yarışı Tour de France'ın yüzüncü edisyonu hakkında yazılar yazmak için geçiyorum. Umarım, siz, bu pek bilinmeyen spor hakkında bir şeyler öğrenmiş olursunuz, ben birkaç okur edinmiş olurum ve Tour'da birkaç fazladan izleyici kazanmış olur bu işin sonunda.

Bisiklet sporu hakkında temel seviyede bilgisi olanlar aşağıya, olmayanlar da bu linke doğru devam ederse bu potansiyel yazı dizisi çok daha net bir biçimde amacına ulaşacaktır. Bissssss...

Her yıl Tour yaklaşmadan önce, hatta çok önce, Tour de France'la ilgili papatya falları başlar. Takım lideri belirgin ekipler hazırlık kamplarını ve ön yarışları, belirgin olmayanlarsa takım liderlerini belirlemek üzere hesaplarını erkenden yapmaya koyulur. Bazı yıllar takımınızın büyük yıldızı Tour'u es geçebilir -Nibali- ya da sezonun tamamını aksatacak şekilde sakatlanabilir -Boonen-. Ama ne olursa olsun, her takım, bütçesi ölçüsünde kadrosuna kattığı yarışçılarının potansiyelini ve formunu kullanarak o kocamaaan Tour pastasından alabileceği en büyük dilimi kesmek için yarışacaktır. Kimi, Tour muharebesinin galibi olup sarı mayoyu almak için; kimi, kameraların cirit attığı etap bitişlerinde sponsorunun logosunu parlatmak için oradadır. Çok az takım bisiklet aleminin en ışıltılı yıldızları sprinterler için yeşil renkli hayaller kurabilirken, daha da azı takımına kazandırdığı pek çok tip yarışçı sayesinde birçok hedefi aynı anda vurmaya çalışabilir. İşin sonunda büyük konuşup büyük lokmayı yutamayanlar da gerçekçi düşünüp imkansıza ulaşanlar da aynı çizgiyi geçer, geriye tarih kalır. İşte, yüzüncü başlangıcından önce her zamankinden daha da şiddetle kaynayan Tour kazanı....

Ag2r-La Mondiale

Ag2r gibi Fransız takımlar için Tour, doğal olarak, yılın en önemli yarışıdır. Ama tırmanıştaki patlamasıyla tanınan cep roketi Pozzovivo ve genç tırmanışçı Kolombiyalı  Betancur'un yer almadığı tamamen "yerli malı" Ag2r kadrosunun genel klasman için en güçlü isimleri buraya getirdiğini söylemek zor. Genel klasman için iddialı olacağını düşündüğüm iki isim: Peraud ve Bouet. 36 yaşındaki Peraud tecrübesiyle ve sezona istikrarlı biçimde yaydığı formuyla öne çıkıyor. İki yıl önce burada aldığı dokuzunculuğu da unutmamak lazım. Bouet ise Peraud'ya göre daha genç (27) fakat bu sene önemli küçük yarışlardan Trentino'da aldığı üçüncülük, sezon boyu yarıştığı herhangi bir yarışı ilk 20'nin altında bitirmemesi ve katıldığı her yarışta gösterdiği iyi yokuş performansı gibi veriler onu benim gözümde diğerlerinden öne koyuyor. Ag2r'nin diğer kozları, Giro 2011'i üçüncü bitirerek herkesi şaşırtan Gadret, aynı yarışta onu kollayan Dupont, gelecekte takımın lideri olması beklenen ve bu yılki Tour'un en genç ismi olan Bardet. En önemli etap galibiyeti potansiyeliyse tek günlük yarışların başarılı ismi Bilal Kadri'de gibi gözüküyor. Takımla ilişiği kesilen başka bir yarışçısının doping yapması yüzünden Tour'un provası Dauphine'ye katılmayan Ag2r'nin iştahlı olacağına şüphe yok.

Argos-Shimano

Pelotonun en sağlam sprinter kadrolarından birine sahip Hollandalı ekip, gelecek sezon yapacağı transferlerle gözünü genel klasman hedeflerine dikeceği söylenirken Tour'a bol bol etap galibiyeti için geliyor. Geçen sezon Vuelta'da kazandığı etaplarla ve bu yılki Giro'da attığı neredeyse yarım kilometrelik etkileyici sprintle dikkat çeken John Degenkolb ve bu yıl ülkemizdeki bisiklet turunda gösterdiği performansla ilgi toplayan Marcel Kittel, düz ve orta seviye dağlık etaplarda çizgiyi birinci geçmek için ellerinden geleni yapacak. Takımın kalanı bu isimlere bakıcılık ederken yarış içinde ortaya çıkabilecek fırsatları kollayacaktır. Argos'un son derece titiz yarışmaya ve gereken yerlerde şanslı olmaya ihtiyacı var.

Astana

Yarışırken pelotonun en karizmatik ve hırslı isimlerinden biri olarak bilinen, fahri Kazak devlet başkanı Vinokourov'un yüzüncü Tour için yapacağı planlar merakla bekleniyordu. Ama takım lideri Vincenzo Nibali, sezonun merkezine içinde ukte kalan Giro pembesini koyunca Astana'nın Tour planları da biraz renksizleşti. Ama hala, ilk 10 için iddialılar. Senelerdir "ha geldi, ha geliyor" diye beklenen İskadinav Fuglsang, Dauphine'de aldığı dördüncülükle gayet formda olduğunu belli etti ve ülkesinde verdiği röportajda hedef olarak ilk 10'u gösterdi. Bundan birkaç gün önce antrenmanda iki Kazak domestiğiyle yaptığı kaza olumsuz bir gelişme ama 28 yaşındaki Danimarkalı'nın yarışçı olarak kendini tam anlamıyla ispat etmesi için daha iyi bir fırsat olamaz. Takım yöneticisi Vino da ilk yılında kazanılan Giro'dan sonra Tour'da da tatmin edici bir sonuç isteyecektir ve kendisi istediğini alamamaktan pek hoşlanmaz.

BMC

Yazının başında takımların uzun uzun Tour planları yaptığından söz etmiştik ya, işte o takımlardan biri BMC ve hala tam olarak işlerinin bittiğini söylemek zor. Ellerinde kısa süre önce sarı mayoyu kazanmış tecrübeli bir bisiklet ikonu ve daha geçen yıl gençler mayosunu rahatlıkla kazanmış patlamaya hazır bir yetenek var. 

Yıl içinde katıldığı Giro'da parmak ısırtan çabası ve podyumu kıl payıyla kaçırmasıyla yine kendine hayran bırakan Cadel Evans, "yolun yarısını" geride bırakmışken hala lider olduğunu göstermek istiyor. Tejay van Garderen da 2012 parkurunun dik yokuşlarında Cadel'i topladıktan sonra kendi yoluna bakma peşinde. Bir tercih yapılmak zorunda, çünkü iki tarafın da eksikleri var: Evans, Giro'nun belirleyici nitelikteki  çok sert tırmanışlarında çok uğraşsa da geride kaldı. Van Garderen'ın ise bu yıl kazandığı tek yarış, Tour seviyesindeki rakiplerin gelmediği California Turu'ydu. Takımdan gelen son sinyaller iki ismin "co-leader" olacağı yönünde. BMC'nin sarı mayoyu kazanma ihtimali bence yok ama alabilecekleri etkileyici bir sonuç da bu seçimin doğru yapılmasına bağlı, bir ipte iki cambaz (hele de yol bisikletinde) hiç iyi bir fikir değil.

Euskatel-Euskadi

Alamet-i farikaları turuncu mayoyla hemen göze batan Bask takımının bu yılki Tour kadrosunun fazla göze battığını söyleyemem. Kadroda son üç yılda büyük turlardan birinde veya ikisinde iyi sonuçlar alan isimler var ama takımın son iki yıllık karnesi gerçekten kötü. Yani, zaferler giderek uzaklaşıyor. Bu sezonun şu ana kadar en dikkat çekici sonuçları, sezonun en başında domestiklerden birinin Avustralya'da yaptığı ilk 10 ve Samu Sanchez'in kariyerine göre pek etkileyici sayılmayacak Giro 12'nciliği. Igor Anton, Nieve, Astarloza gibi isimler Fransa'da olacak ama bireysel olarak neler başarabilirler belirsiz. Ortalama üstü birkaç istikrarlı performans takım klasmanında iddialı olmalarını sağlayabilir. Son olarak, sezon başından beri takımın kazandığı yarış sayısı sadece üç. Euskaltel'in Basklı evlatları takımlarına gelecek yılki WorldTour'da bir yer istiyorlarsa bu sayıyı artırmaktan başka çareleri yok.

FDJ

Gelelim, bütün Fransız basınının gözlerini dikeceği Fransız takımına. Fransız bisiklet seyircisinin uzun süre sonra ilk kez, Champs-Elysees'yi bir Fransız'ın sarı mayoyla geçmesi umudu var ve onlara bu umudu veren isim, 2012 Tour'unda doğduğu yerde kazandığı etap sonrası, yarış 10'ncusu olup beyaz mayo sıralamasını ikinci bitiren, 23 yaşındaki Thibaut Pinot. Bahsettiğimiz sonuçları alırken pelotonun en genç ismi olduğunu, yarışı ilk 10'da bitirmeyi başaran tarihteki en genç ikinci ismi olduğunu da eklersem bu heyecanın sebebini daha iyi anlarsınız sanırım. 2013 parkuru, tırmanış yetenekleriyle tanınan gencomuza çok uygun ve zamana karşıların geçen seneye göre öneminin azalması başka bir avantajı. Pinot, sarı mayoyu büyük olasılıkla bu yıl da alamayacak ama dramatik tırmanış ataklarından ve beyaz mayodan bahsedildiğinde gözünüz üstünde olsun. Pinot önlere çıktığında takım otosuyla peşine takılan menajeri Marc Madiot'yu da gözden kaçırmazsanız, soğuk Fransızlar'ın, bisiklet söz konusu olunca nasıl kanının ısındığını yakinen görebilirsiniz.  

Garmin-Sharp

Oyun planı tam olarak belli olmayan bir takım daha. Ellerinde her şeyden biraz var ama hangi malzemeyi daha  çok koyacaklar belli değil. Yarışın başlamasına beş gün kala kadrolarının yarısının belirsiz olması bile bir şeyler anlatıyor bana kalırsa. Geçen yılki Giro'nun galibi Hesjedal, bu yıl İtalya'daki felaket yokuş performansının üstüne sakatlanınca Fransa'da şansını denemeye geldi. Tour'a ısınmak için gittiği İsviçre'de de kaza yaparak yarış dışı kaldı. Ben pek umutlu değilim kendisi hakkında. İrlandalı tırmanışçı Dan Martin, Volta e Catalunya ve Liege-Bastone-Liege zaferlerinden sonra bol bol tırmanışla geçecek parkurun keyfini çıkarmayı umuyor. Paris-Nice ve Criterium Internacional'daki dereceleri sonrası düşüşe geçmiş gibi gözükse de Talansky'yi bir kenara atmamak gerekiyor. California Turu'ndaki sprint bitişlerinde fena gözükmeyen Tyler Farrar da bir şeyler kazanmak isteyecektir. Bunların hepsi yetmezmiş gibi, Criterium Dauphine'deki zamana karşı ve genel klasman performansıyla akılları alan Dennis Rohan çıktı son dakikada. Bir açıdan bakınca tatlı bir sıkıntı gibi gözüken bu tablo, yapılan tercihler ve yarış içinde yaşanan gelişmeler sonucu pekala bir kabusa dönüşebilir. "İnekliğiyle" tanınan takım patronu Jonathan Vuaghters'ın hesabı kitabı sağlam yapması ve bütün takımı ikna edecek kapsamda bir plan uygulaması şart. Kişisel not: Litvanyalı bal porsuğu Navardauskas'ı Fransa'da görmezsem sana laflar hazırladım Bay Vaughters.

Orica-GreenEdge

Pelotonda beni en az heyecanlandıran takımlardan biri Avustralyalı ekip ve 2013 Tour'u için de durumun pek farklı olduğunu söyleyemem. Dominant bir genel klasman adayları yok. Basiret konusunda açık sorunları olan bir sprint liderleri var ama bir şekilde bir şeyler kazanarak World Tour'da kalacak kadar azimli ve çalışkanlar. Matthew Goss, bu yıl Cav'le Sagan'ın aç kurtlar gibi saldıracağı yeşil mayo için ne koparsa kar. Cameron Meyer, belki, genel klasmanda ilk 30'a tutunabilir. Takımı geçen yıl Milan-San Remo zaferine taşıyan Simon Gerrans'ın uygun şartlar oluşursa bir etap kazanmasını umuyorum.

Arkası yarın....