galatasaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
galatasaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nerden Nereye 237


Nadir tek ayaklı postlardan olacak bu da. Anlatmaya gerek var mı, sanmıyorum.


Nerden Nereye 219





Nerden Nereye 213



Herif aşırı çabuk geri döndü ama, yine de.

Ayrıca şöyle bir şeye de rastgeldim (bu da 213-b olsun):


En en fazla "sempati" düzeyinde bir şey vardır, o da belki. Yine de güzel.

Üç


  Özhan Canaydın, Lucescu döneminde kulübe başkan olduğu zaman, ligin bitmesine sekiz hafta vardı. Dört hafta kala ise takım liderdi. Şampiyonluğa sadece dört maç vardı. Galatasaray bir kez daha şampiyon olursa, formasına üçüncü yıldızı takacaktı. Başkan Canaydın, forma satışından para kazanmak için erken hazırlık yaptı. Dört hafta kala üç yıldızlı formalar hazırlandı. Yanındki yöneticiler kendisin uyardı. "Sayın başkanım, ya şampiyon olamazsak bu formaları ne yapacağız?" dediler.
  Ama başkanın formülü hazırdı. Eğer Galatasaray şampiyon olamasaydı, formalar Makedonya'ya gönderilip, buradaki Galatasaraylı taraftarlara dağıtılacaktı. Türkiye'de hiç kimse üç yıldızlı formaları göremeyecekti.
Galata Sarayı Efendileri, Halil Özer, sf. 336.

Birincisi, O dönemden hatırladığım (ilaveten biraz eski fotolara bakınıp, akranlarıma da sorduğum), maç sonu giyilen üç yıldızlı "tişört"ler, forma değil. İkinci olarak, rahmetli Canaydın'ın tekstilci olduğunu hesaba katınca da, yukardaki cümlelerde asıl kastedilenin tişört olduğunu anlarız.

Nerden Nereye 195



Olum


Şöyle bir yer açtık. Bekleriz. Galatasaray'la ilgili her türlü paylaşım için.

Ay



(...)
Hakan bu düzmece ithamlar yüzünden DGM'de ifade verdi...

"Ben tarikatçi değilim... Hiçbir tarikatla da bağım yok. Her müslüman gibi ben de dini vecibelerimi elimden geldiği ölçüde yaşamaya çalışıyorum. Yorumcular, lütfen benim inançlarımla uğraşmayı bıraksınlar, futbolumu yorumlasınlar."

('Kral' Hakan Şükür, Hasan Sarıçiçek, sf. 152)

Demeç 2002 gibi falan olsa gerek.

Bu arada kitabı tavsiye etmem. Çok büyük Şükür hayranıysanız anca.

Kol



Şu pek dikkat çekmedi, üzerine konuşulmadı falan ama aslında içliklerin gelebileceği -gelmesi gereken- nokta budur bana kalırsa. Astana'da görmek şaşırtıcı oldu.

Taç

(Ali Kırca'nın Futbol Hayattır isimli kitabından.)

Tanju'ya Mektup Ya Da Bir Gönül Yarası

  Bu satırları umarım Tanju Çolak okuyordur. Bu mektup onadır. Ama onunla birlikte herkesedir de... Anlayana, bilene... 1988 yılında TRT'de Haber Dairesi Başkanı'ydım.
  Spor haberlerinin de sorumluluğu üzerimdeydi.
  Pazar akşamları, farklı, renkli ve canlı bir spor programı yapıyorduk.
  Artık kadınlar bile 'spor' seyreder olmuştu.
  Her programda ilginç ve yaratıcı fikirler bulup uygulamaya çalışıyorduk. O yıllarda 'reyting stresi' yoktu, ama yine de bir önceki programı ve kendimizi aşmak için çaba gösteriyorduk.
  1988 Mayıs sonlarıydı.
  Galatasaray şampiyon olmuş, ama daha önemlisi Tanju Çolak hem Avrupa gol krallığına ulaşmış, hem de Metin Oktay'ın 25 yıllık rekorunu kırmıştı.
  Program için farklı 'ne' yapabileceğimi düşünürken, çocukluğumdaki bir 'fotoğraf' gözümün önüne geldi.
  Metin Oktay'a krallığının ödülü olarak verilen gerçek bir tacın, galiba da altın kaplamalı, özel işlemeli bir 'taç'ın fotoğrafı.
  Hemen Metin Oktay'ı aradım.
  O 'taç'ı pazar akşamı canlı yayında, eski kral olarak yeni krala devredip devredemeyeceğini sordum.
  Açıkçası, bunu Metin Oktay'dan istedim.
  Telefonda, birkaç saniye süren bir sessizlikten sonra "peki", dedi. Ve o inanılmaz inceliği ve beyefendiliğiyle ekledi:
  "Siz nasıl uygun görürseniz..."

***

  Pazar akşamı, önce, Tanju geldi stüdyoya... Koşa koşa... Sonra da Metin Oktay... biraz durgun, biraz da kırgındı.
  Sunucuyla konuşmalarını ve devir-teslimi rejiden izliyordum.
  Hepimiz, Tanju'ya karşı 'babacan' bir yaklaşım beklerken, o 'acımasız' bir konuşma yaptı.
  Tanju'nun ayaklarının yere basmasını istedi. Sözleri, nasihat ölçülerini aşan sertlikteydi.
  Şaşırmıştık... O günlerde, ne Hülya'lar esiyordu Tanju'nun başında, ne gazinolar, ne altın kabzalı tabancalar, ne Fener'e olaylı transfer hikayesi, ne de Mercedes dramı vardı.
  Tanju 1988 baharında, henüz o fırtınaların çok uzağındaydı.
  Ama 'bilge kral', olacakları biliyormuş gibi karşısındaki acar çocuktan 'ayaklarını yere basmasını' istiyordu.
  Sonra yanında getirdiği tacı, Tanju'nun başına yerleştirdi. Kırgındı... Ama inceliği yine elden bırakmadı. Hepimizin elini sıkarak teşekkür etti... Gitti... on bir daha hiç görmedim. Birkaç yıl sonra da ebediyen gitti.

***

  Hayatımın en büyük, en acı yanlışlarından birini yaptığımı daha o ilk telefon görüşmesinde fark etmiştim. Ama geriye de dönememiştim.
  Oysa, o taç, yalnızca Metin Oktay'a aitti.
  Ne benim, o tacın başkasına devrini istemeye hakkım vardı, ne de Tanju'nun o tacı alıp başına koymaya. İlginç bir yayıncılık olayı için, büyük insanın gönlünü kırmış, lakin o bizi üzmemek adına, kırgınlığını yüreğinin sessizliğine gömmüştü...

(...)

Nerden Nereye 173



(İlk foto Futbolovski'den.)

Nerden Nereye 166



Nerden Nereye 141



Gözle


Şurada birkaç ay önce lafını etmiştik. Idefix, Mancini biyografisini satışa sunmuş. İngilizcesine güvenenlerden alan çıkar. İlaveten, belki İstanbul'daki İngilizce kitap satan kitabevlerinde de vardır bir ihtimal. Türkçesi'nin çevrilmekte olduğunu biliyoruz. O zaman, 1-2 ay içinde elimize geçme ihtimali var. Martı Yayınları azıcık akıllıysa bir an önce çevirtip yayınlar zaten. İnanılmaz satar bu ara.

Nerden Nereye 138



"1. lig" vurgusunu da bilhassa ekliyorum.

Nerden Nereye 136




Nerden Nereye 134




Sageata


Dün gece televizyonda dolanırken Ntvspor'da eski Gs-Juve maçlarına denk geldim. 98-99 ve 03-04 ilk tur gruplarındaki maçları derlemişler, Güntekin sunuyor programı. 03-04'te Almanya'da oynanan maç... İlk yarıda adamlar 4-5 tane çok net pozisyon kaçırıyor, sonra Şükür'ün golleri falan. O maç Berkant'ın da bizdeki sayılı çok iyi maçlarındandı. İzleyen çoğu Galatasaraylı "Ah be..." çekmiştir içinden. Ben de çektim. Keşke "olsaydı".

Birkaç saat geçti. Kitaplıkta Oray Eğin'in Başkalarının Sakatladığı Çocuklar'ı gözüme çarptı. Okuyalı bayağı zaman olmuştu, bir daha göz atayım dedim. Kitapta "Almancılar" bölümünde Berkant röportajı da var. Hatta Radikal'de ilk yayınlandığı zamandan hatırlıyorum, o da başlıktan aklımda kalmıştı: Berkant Über Alles. Yazının son paragrafı şöyle:

"Bir gün ben Galatasaray'dayken İstanbul'da Bayern Münih'i 2-0 yeneceğiz ve gollerin ikisini de en atacağım" diyor, "onu isterim". İstanbul'daki geçici evini toplayıp çok sevdiği İspanya ya da İngiltere'deki ikametgahına geçmeden önce bu maçı izlememiz şart.

KARA


Bugünkü Galatasaray Formaları başlığımızı esas tezgah olan Lappappa'ya yazıyoruz (Ana gemi). Patron 2 günlüğüne dükkanı emanet etmiş, biz de üzmüşüz onu. Hem gönül alma, hem de 2 blog işini tek seferde halletme açısından böyle uygun gördüm.

Galatasaray dün akşam tarihinde pek de rastlamadığımız bir kombinasyon ile sahaya çıktı. Tabi ki yine rakip beyaz forma, beyaz şort, beyaz çorap ile geldiği için ev sahibi takım formasını değiştirmek zorunda kaldı (!) Bu sene kendi sahamızda lig maçlarında henüz parçalı altına, beyaz şort-kırmızı çorap giyemedik (doğru kombinasyon). Anadolu takımları umursamamaya, biz de uyarmamaya devam ediyoruz. Bu hafta 7. hafta oldu (+ 1 kupa).

Yalnız artık Galatasaray'ın da canı sıkılmış olacak ki, değişik kombinasyonlar deneyip duruyor parçalısının altına. Geçen; siyah şort,çorap giydi, bu hafta ise daha da bir saçmaladı. Parçalı altına kırmızı şort-siyah çorap... Aslında böyle kombinasyonları severiz, fakat iç sahada kabul edilemez tabi ki.



Peki Galatasaray bu kombinasyonu geçmişte kullandı mı? Çok saçma ki evet. Galatasaray 1908 ve 1950 yılları arasında parçalı formasının altına siyah çorap giyerdi zaman zaman. Beyaz şort ile kombinlerdi genellikle. Ancak çok nadir de olsa bu dönemde kırmızı şortunun altına siyah çorap giydiği de oluyormuş. Elimizde bu örneğe uygun tek fotoğraf var, o da olmasa belki bilemeyecektik (tahmin edebilirdik gerçi). Fotoğrafa göre 1940 ile 50'li yıllar arasında bu kombinasyon kullanılmış. Eşref Aykaç ve Salim Şatıroğlu bu fotoğrafta yer alan futbolcularımız.

Son 2 senedir değişik şeyler görüyoruz, kombinasyonlar hoşumuza gidiyor. Fakat bunları deplasmanda yapmalıyız, iç sahada olmaz bu işler. Rakip öyle gelmiyorsa, gerekiyorsa kendi şortumuz ve/veya çorabımızı giydirmeliyiz. Diretmeliyiz... Eşgüdüm toplantıları ne boka yarıyor? Kulüp daha önlem almasın, akıllanmadılar 8 maçtır. Millet kafasına göre geliyor.

PS: Teğmenim özür dilerim.

Ereğli



Bu ara eski postlara atıflar çoğaldı. Normal belki de, 6 yıl dolacak. 2.5 sene önce şöyle bir post atmışız. Geçenlerde bu dileğin gerçekleştiğini gördük hep beraber. Bu tip ayrıntılar bayağı önemli. Darısı diğerlerine.



Nerden Nereye 131