blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Reload


DoğanKitap daha önce bu serinin diğer kitaplarını yayınlamıştı, elbet görmüşsünüzdür. Derin kaynaklardan aldığım bilgiye göre, sırada bu var. Ama kapağında sirke şişesi olacakmış. Nedenini sordum, söylemediler...

Fogg


Çok geçmeden yapalım şu işi. Efenim yeni bir oluşum var. Twitter hesabınız varsa görmüş olma ihtimaliniz yüksek. Rt edildi, bahsedildi, adı geçti. İsmi Moon Station Z. Sinema-Kitap-Müzik ekseninde yazılar yer alacak. Blog aleminden tanıdığınız, çıkarabileceğiniz birçok güzel adam var "kadroda". Ben de dahilim. Umarım uzun süreli olur. Oraya da bekleriz anlayacağınız.

Resim ne alaka, çağrışımdan dolayı-araya sıkıştırmak istemek. Auster'ın iyi kitaplarından Ay Sarayı. Önerilir. Hikayenin odağının sürekli değişmesi daha önce Auster okumamışlara farklı gelebilir. Onun haricinde pek sorun yok. "Başyapıt" diye ortalığa sürülen Sunset Park'tan da kesin olarak daha iyi. Onu da ekleyelim.

Dodge


Blogun ilk zamanları. O zaman daha tabii "Barçamania" filan yok ortada. Efendi gibi tutuyoruz takımı. Herhangi bir tiksinti yok... İşte durum pek iyi değil. Gençler çıkıyor hafiften. Ben de şimdikinden daha sık şekilde Barça ile ilgili postlar atıyorum. Bu hatta blogun ilk postlarından, aha şu yani. Seviyordum veletleri. Zamanla Bojan'ı daha çok sevdim. Bizim Aydın'a duyduğum sevginin bir benzeri gibi. Nerden bilebilirsin ki, onu Barcelona'da A takıma çıkartan hocası sayesinde Gio da -döndü dolaştı- bize geldi. Keşke kalsaydı. Şimdi her La Liga özetlerinde imrenerek izliyoruz-seneye nerde izleriz artık bilmem. Milli takımdaki gollerinde "Ah mınakoyim" çekiyoruz.

Çok uzatmayayım, o dönemde Messi'nin arkasından ya da Messi'yle birlikte kulübün geleceği olarak görülen bu iki genç adam da artık Barcelona oyuncusu değil. Gio artık imkansız da, Bojan'ın geri geleceğini umuyorum. Pedro'nun 2 sezonluk inanılmaz çıkışı Bojan'ı fena yedi. Ama hala umut var. Hem potansiyeliyle alakalı, hem de zaten Barça toptan umudu kesmediğini, Roma ile yaptığı karmaşık anlaşma ile göstermiş durumda.

Şimdi postun sonu böyle bitmemeli, haber yazar gibi oldu lan. Neyse.

Şef

Cem Akaş'ın blogu var, haberimiz yok anasını satıyım. Buyrun bakın edin.

-


Bir de buradan duyuralım. Genelde büyük blogların başına gelen şey bize de oldu. Buyrun.
Daha da ağırı için, buyrun.

2000

2.5 sene filan oldu işte. 2008 başında açmıştık di mi mekanı? Ulan aslında über-duygusal şeyler yazmak istiyorum ama, post başına 4.8 küfrün edildiği bir blogda da gitmez ki öyle bi'şey.
Aslında blog dünyası üstüne bi'şeyler söylemek lazım. Bizimkini siktir edin. Girenimiz çıkanımız belli, giren-çıkan olmasa da olur. Derdimiz "giren-çıkan" olsaydı, başka şeyler yapardık. Malum. Bu aralar sağda-solda çok okuyorum, Ali Ece abi "futbol bloglarının düşüşte olduğunu" söylemiş falan. Valla ayrıntılı dinlemek gerek bu savı aslında ama, bazı bloglar var ki, yükselmediler ki düşsünler? Aslında şöyle dışardan efendi gibi takip eden/inceleyen birileri olsa da, şu futbol/spor blogu olgusunu adam gibi ele alabilsek aga.
Pek çok sinir olduğum hadise var şu blog aleminde. Birçoğunu dile getirmiyorum bile burda. Hem bir yandan gerek yok, hem de adamla tartışacak olsan millet seni kaale almaz, mantık da "70 tane izleyicin var lan senin" olur. Sonra ben de küfrederim filan. Yazdığım sözlüğün boka sarmasının ardından bu blog işlerinin ortaya çıkmasını nasıl değerlendirmek gerk acep. Burada duruşunu belli etmek zor. Giren adamların çoğu şöyle bakıyordur muhtemelen:Amına koduklarıma bak, Aceto bi' blog açtı, sonra hepsi arkasından... Bakmayan da vardır böyle ama, bakanın konsept bu.

İyi oldu o dönem bu blog dalgası. Açtık biz de bir tane. Başlarda -şimdi de olduğu gibi- "giren yoksa yoktur ulan, seyirciye mi oynuyoruz" kafasıyla yazıyorduk. Sonra tabii "marifet iltifata tabidir" olayına insan beklentiye giriyor. E normal olarak zamanla o kadar blog içinde buraya da yolu düşenler oldu. Hatırladığım kadarıyla kimseye de gidip "abi şu bizim blogu da kenara iliştiriver" demedik-dedik mi lan? Demediysek güzel olur.

Geçen gırgır maksatlı bi'şey demiştim, Bağımsız Bloglar Birliği gibisinden. O kadar çok blog var ki, BİY'e, Futbloglar'a karşı böyle bi'şey rahatça kurulabilir. Ama kim durup dururken muhaliflik yapmak ister, o da ayrı mesele. Artı blog sahiplerinin çoğunun ilk amacının yazmak olmadığını düşünüyorum. O kadar adam olduğundan emin olsam zaten, uğraşır kurarım böyle bişey. Hazır Chao başgan da bonservisi eline aldı.

Bilmiyorum ne zamana kadar gider burası. Olabildiğince gitse iyi olur. Bi' ara ele para geçince billboard'lara ilan astırmayı düşünüyorum. Buralarda büyük bloglara yaltaklanmaktan daha iyidir. Ya da yazdığın post'a gazete haberi gibi başlık atmaktan.
Dış görünüşten pek memnun değilim açıkçası. Yani biz sadece futbol, ya da sadece spor blogu değiliz. Bilen bilir zaten. Ama ilk kez giren adam öyle anlamaz. Bunu sağlamak da bizim elimizde. Bakacağız bir ara. Şu anda dağınık bi' oda gibi Lappappa.

Güzeldir Lappap ya. Girin arada. Bi' bakın noluyo' filan.

Kıl Blog Yorumcuları Gizli Hükümet Projesi mi ?


Bir kere her blogda vardır illa ki. Spor blogu da olsa, genelde bloggerlar, yani haber kanallarına veya gazetelere alternatif olarak doğmuş olan bu kesim, hükümetle pek arası iyi olmayan tiplerdir. Bu sebeple her bloga illa ki dadanan bu kişilerin, hükümet tarafından gönderildiklerini ve bloggerları yıldırma politikası adı verilen gizli bir projenin (BYP) ürünü olarak, her bloga dağıtıldığını düşünmekteyim. Bu sayede her tür medyayı ele geçirebilen, ancak bloggerlara bir türlü ulaşamayan hükümet, bu tür bir soğuk savaş taktiği ile bloggerları çökertmek istiyor olabilir BYP ile.

Bu yorumcuların belli başlı özellikleri; Bir kere hiç tanımadıkları, hayatlarında 1 kere olsun yüz yüze gelip 2 kelam laf etmedikleri blog yazarına kıl olurlar. "Mutlaka zamanında bir yerden damarına kesin basmışımdır ben bu adamın" diye düşünmek zorunda bırakır insanı. Öyle düşünmeyin boşu boşuna, sebep aramayın. O size kıl olmuştur, çünkü görevi odur.

Bu adamların çok acayip bir silahı vardır ve eğer biraz olsun insani özellikleriniz varsa (alınganlık, sinir vs...) Bu silahla sizi gözünüzün yaşına bakmadan vurur. Acımaz. O silahı açıklıyorum; Bu adam yaptığı ilk yorumda; size karşı duyduğu bütün kinini, kıskançlığını, içindeki bütün öfkesini, pisliğini, laf sokma isteğini, çok bilmişliğini, çirkinliğini, kavgacılığını vs... müthiş düzgün ve dışarıdan farkedilmeyecek kadar sakin bir cümlenin içine koyar. Ancak çok inceden o cümlenin kuytu bir köşesine -ama çok inceden- bir laf sokma sıkıştırır. Laf sokması bile kibardır ve hafif ders verir nitelikte ve çok bilmişliktedir. Fakat cümle genelinde çok düzgündür, yukarıda yazdığım, o adamın içinde besleyip büyüttüğü çirkinliklerin hiç biri cümlede görünür bir yerde değildir. Bu yorumcunun, baktınız bir kaç yorumu bu şekilde, anca o zaman anlayabilirsiniz kim olduğunu. Yani bloga yazdığı ilk yorumdan, onun sadece sert bir öğretmen olduğunu düşünebilirsiniz. Onu deşifre etmek için 2.,3., hatta kimi zaman 4. yorumunu görmek gerekir. Dedim ya 2. 3. 4. yorumda anlayabilirsiniz diye. Bu yorumların hepsi farklı başlıklara yazılır. Yani her başlığa bir yem atmıştır. Kısacası siz cevap vermedikçe aynı başlığa 1'den fazla yorum yazmaz. Adeti değildir.

Ola ki onun attığı yeme düştünüz ve çok inceden dışarıdan ders niteliği verir tarzdaki laf sokmasını anladınız. Bir cevap yazdınız siz de aynı şekilde. Hafif siz de laf soktunuz. İşte o zaman o tuzağa düşmüş olursunuz. O adam, yani ilk yorumunda içinde tuttuğu, sert ancak düzgün bir cümlenin arkasında gizlediği, bütün size karşı olan kinini, bir anda o 2. yorumunda size cevap vermek ayağına üzerinize kusar. Bir anda bütün bilgi birikimini (!) üzerinize boşaltır. Paramparça olursunuz. O ilk cümlesinde sakladığı pislikleri 2. cümlesinde üzerinize atar. Kavga çıkartır, çirkinleşir. Sizi ezer, darmadağın eder. En son şu tarz laflarla işinizi bitirir ve yoluna devam eder; Ben sadece doğru olanı paylaştım, yorum yazanlara saygı göstermeyen bir blog sahibisin, hemen kavga çıkartıyorsun, herşeyi yanlış biliyorsun, düzeltenlere patlıyorsun, eleştiriye açık değilsin (bu en sevdiğim).

Bu adama blogun anahtarını verseniz, ya da aynı tarzda bir blog açayım sana, bana kustuğun bütün dertlerini, doğrularını o blogda yaz deseniz, Tek bir cümle yazmaz, yazamaz. Ona zamanı yoktur. Başka bir blog açıp, daha iyisini yap desen, yapmaz. Tek bir cümle yazmaz o bloga. Ancak senin yaptığın işe çomak sokar. Bir güzel özellikleri de, nefret ettiği blogdan ve bloggerdan vazgeçemezler. 7/24 o bloga göz atarlar. En sadık takipçisidir o blogun. Her yoruma dikkatle bakar cevap gelmiş mi diye. Her dakika o blogdadır, başından ayrılmaz. Öyle ki yazardan daha çok girer bakar. Ancak tabi ki bunu belli etmez. Tesadüfen rastladığını ve kibarca, bulduğu yanlışları düzeltesi veya tesadüfen kendisine ters düşen bir konuya yorum yazası gelmiştir. Ancak bu adamlar sadece 87654781541 başlıktan kendisine ters düşen 3-4 başlığa rastlar, her ne hikmetse. Geriye kalan 885491845091 başlığa kesinlikle olumlu bir yorum yazmaz. Paylaşılan güzel şeyler için hiçbir zaman teşekkür etmez. Blogun yüzde 0,1 lik kesimi onu alakadar eder. Geri kalan yüzde 99,9'u onu ilgilendirmez. Mutlaka ve mutlaka bulduğu bir olumsuzluğa yorum yazar. Güzel bir şey yazsa hükümet onu işten çıkartır çünkü.

En pis özellikleri de, onların böyle olduğunu ancak kendiniz anlarsınız. İspat edemezsiniz, çünkü çok düzgün görünürler dışarıdan. Sonuçta; Bu adamların bunu kasıtlı yaptığını unutmayın. Bu adamların bunu kendilerine görev edindiğini unutmayın. Her ne kadar hepimiz insanoğlu olsak da, kendimizi tutup, bu adamlara o 2. yorumu yapmalarına fırsat vermeyin. Unutmayın, bu adamlar bir projenin ürünü, onların tuzaklarına düşmeyin.

Yol Ayrımı

Selamın aleyk. Blog ekibi olarak son zamanlarda sıkıntılı günler yaşıyoruz. Büyük sorunlar var. Bunlardan ayrıntılı bahsetmem mümkün değil fakat, blogun varoluşu söz konusu. Binbir güçlükle, binbir emekle açıp devam ettirdiğimiz bu mekan, yakında bloglar aleminde yer almıyor olabilir. Biliyoruz çok bilinen/tanınan/okunan bir blog değiliz -çok da umrumuz değil zaten- ama, girenimiz belli çıkanımız belli. Kendi halimizde iyi vakit geçirmeye çalışıyoruz. Sonsuza kadar öyle gideceğini zannediyorsunuz ama, maalesef hayat acımasız.

Hüseyin Altıkıllı "aka Haketo Zaman" da bu ara pek blogla ilgilenemediği için, inisiyatifi ele alıyorum, ve artık zamanı geldi diyorum. Bunu yapmak zorundayım dostum, anlıyor musun beni.

Bir yol ayrımındayız. 8 tane opsiyonumuz var. Bunları tek tek sayarak, sizin de önerilerinizle, en doğru seçimi yapıp, o yolda ilerlemek istiyoruz. Sizin tecrübenize güveniyoruz sevgili okurlarımız. Deneme yapacak vaktimiz yok. Birini seçeceğiz, ve uygulayacağız. Umarız bu yeni stilimiz tutar ve, yırtarız.
Başlayalım.

1. İlk seçeneğimiz, bazı saygıdeğer abilerimizin yaptığı gibi, "ilk 5 dk boyunca Havranspor soldan gelemedi" türü analizler yapan bir futbol, olursa da azıcık basketbol katışıklı spor blogu. Bu stilde, uzun uzun maç yorumu olacak. Tabii doyurucu olacak bu analizler. Ve öyle bir yazacaksın ki, sürekli senin haklı olduğun ortaya çıkacak. Sen her şekilde "bilen" olacaksın. Bunun tutma olasılığı çok yüksek. Bu stil üstüne çok kastım mesela ben. Kalıplar hazır.

2. Ortalama veya vasat denebilecek bir blog açıp, ekşi sözlük'de tanıtmak. Ama öyle böyle değil. Her entry'de tanıtmak. Her entry'de 2-3 cümle yazıp, sonra linki patlatmak. Tabii sonra sözlükçülerin blogları başlığına da link vereceksin. Dayayacaksın reklamı. Belgarath'ın çömezi olacaksın, Ich'in çekirgesi olacaksın. Yapacaksın bunu. Bu seçeneklerin orta halli olanlarından hacı. Emin değilim.

3. Bu da, üsttekinin bir benzeri esasında. Normal olan biteni yazacağız. Yine futbol blogu böyle. Ama, başlıklar tamamen gazete usulu olacak. Örnek:"Galatasaray 3 puanı Havran'da bıraktı". Tersten deneyeceğiz yani. Blog kültürü yok efendim, medyaya alternatifmiş. Peeh. Biz blogda gazete stili yayıncılık yaparak da yırtmayı hedefliyoruz. Bu da orta halli bir opsiyon.

4. Yine spor ağırlıklı bir blog olacak. Ama, işe acayip sarılacağız ve, yazı yazamadığımız vakit -misal kız seni eve attı maç günü, yazamadın- özür dileyeceksin. Sanki böyle resmi, efendi gibi bir sitede yazıyormuşsun gibi, Ntvspor çalışanı gibi. Biraz düzen ya, okuyucuyu önemseyeceksin birader. Bak bizim şimdi sikimizde değil misal. Ama bu seçenekte öyle değil. Azıcık iş ahlakı ulan.
Havran'da bile işler nasıl yürüyor.

5. Bu belki de en uç örnek. Bilerek en sona bırakmadım ki, Havran usulu olsun. Moda blogu. Moda abi. Sikerim futbolu da, kitabı da müziği de. Para moda işinde. Takip et ufaktan trendleri, ne giyiliyor, ne çıkarılıyor. Azıcık da ayak yap. Bitti. 2 aya Vogue'da çıkmazsam, adam değilim.
Model de benim ha. Yani öyle millete "şunu giy, bunu tak" diyeceğiz ama, modeller biz olacağız. Nasılsa bizim burda doğal güzellik de bol. Dere, dağ, Havran, deniz filan. Al bi' de kıytırık makine. Bitti. Tabii bunu yapmadan önce İddaa'dan parayı kırmalıyız. Çünkü biz yırtana kadar, bir markanın "Fly Boy"u olana kadar, cepten yiyeceük.
Bu en üstünde durduğum seçeneklerden biri. Eğer tutarsa, bu bloga şimdi giren bloggerların hepsinin mekanını satın alacak kadar iş zıvanadan çıkar.

6. Yukardaki bazı seçeneklere benziyor bu da. Yine spor filan. Her maç sonrası yazı. Mynet'te, Vatanspor'da, Ntvspor.net'te ne varsa, anında bizde de o olacak. İstisnasız. Ama bu versiyon, daha bir popülist olacak. Mesela yan tarafa sevdiğin takımın tarihteki bütün oyuncularını koyacaksın. Bazı arkadaşlardan duyuyorum, "sığmıyor hepsi" diye, yalan. Kitabıma dinime yalan. Ben denedim, oluyor.
Ama bu seçeneğin esas özelliği, deli gibi reklam yapmak. En başta feysbuk hesabında, her postun tanıtımını yapacaksın. Her türlü reklam imkanını kullanacaksın. Ama bunu yaparken de, herhangi bir tanınma kaygısı varmış gibi değil. Tamamen safça duygularla yapıyormuş gibi kotaracaksın.
Ve de blogger resmin, bilgisayardan çekilmiş olacak. Bu, ilk bloggerlardan olan dedem Lappapzade Haşim efendi'nin vasiyetiydi. Bunu yerine getirmezsem eğer, kendimi ishalken altıma sıçmış gibi hissederim. Lapppapa'da yerine getiremedim bunu ama, zaten buranın olayı başka aga.

7. Marjinalimsi bir seçenek. Abi bunda, böyle bohem gibi ama, öyle olmayan bir hayat. Mesela senin 3 tane ana mekanın olacak. Bunlar arasında dolaşıp duracaksın. Ananın evi filan, bir de öğrenci evi. Biri de takıldığın elemanın. Ve çok dağınık bir hayatın olacak. 5 tane kırığın, 3 tane sana aşık serseri, senin 2 esas aşık olduğun yağız delikanlı, bir de darmadağın aile. Tabii bunları yazarken, karakterin dişi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Bu konudaki idolüm sanırım blogunu kapattı. Olsun, biz burda neciyiz aminiyyum.

8. Mevkii gözeten blog. Bu da gayet cazip bir seçenek abi. Bööyle uzun uzun maç yazıları olacak. Ve maçta ne varsa onu anlatacak. Yani ne bir yorum, ne bir kendinden bi'şey katma. Gördüğünü yazacaksın. Benim böyle bir arkadaşım var. Adam yeteneksiz, sadece böyle yazabiliyor. Ama bu halde, hiç beklenmiyorken, gitti bir dergide yazmaya başladı. Yerel bir dergi ama olsun. O da bi'şey. Bak bize, bizde o da yok. Ne o öyle formalar vs.

Hepsini yazdım sanırım.
İşte böyle sevgili okurlar. 1 hafta içinde gelen talep doğrultusunda kararımızı vereceğiz. Umarız paranın olduğu seçeneği buluruz. Çok kazanırsak sizi de görürüz.

Halt

Efendi gibi bi' yarışma yapalım dedik, sıçıp sıvadılar. Haberi olanlar baksın, olmayanlar da öğrenmiş olsun. Buyrun.

SS

Gece ayakta olmanın faydaları, madde 31:

-Spor Servisi'nin tekrarını izlersin. Orada blogunun resmi çıkar, sen de gece gece kalakalırsın. Çünkü beklemiyorsundur.

Abi çok komik ya, o kadar zaman hem lafını ettim, hem blogda kendimce salladım. Sonra bi' bakıyorsun, adamlar senin blogunun ismini geçiriyor orda. Demek ki o kadar giderli olmayacakmışsın. Hüseyin özellikle diyecek bunu, biliyorum.

Benim edindiğim bilgi, orada gösterilen resimlerin, blog sahipleri tarafından gönderiliyor olduğuydu. Saçma geldi tabii ama, alternatif bilgi de yoktu. Ben de bunu duyunca sövdüm tabii. O zaman ne anlamı kalır ki-sidik yarışına döner. Dedim o zaman biz oralarda görünmeyiz. Bunun istemekle alakası yok, bizim de elimize görülesi resimler geçiyor ve koyuyoruz bloga. Ve de bunları başka insanların da görmesini isteriz. Nasıl ki ben orda tanıdığım bir adamın blogunda çıkan fotoyu görüp de seviyorsam veya hayret edebiliyorsam.
Demek ki öyle değilmiş. Çünkü biz herhangi bir gönderimde bulunmadık.

Birkaç post aşağıda Fabio Luciano'nun bir fotoğrafını koymuştum. Heat formalı, kucağında ufak yavrusu. Onu gösterdiler. Ondan önce de Enke'nin Fb'deki tek maçına çıkarkenki fotosunu göstermişlerdi, kötü oluyor insan. O arada pat! Resmi gördüm ama anlayamadım, yukarı bi' baktım, bizim adres. Öylece kaldım. Zaten Fuat Akdağ da bizim ismi okuyamadı, resmi sunup geçti, hehe.

Belki daha önce de olmuştur. Baba tarafı Vampir olduğu içün, o saatlerde genelde ayakta olamıyoruz ve izleyemiyoruz programı. Güzel şeyler bunlar tabii. Hem ucundan reklam filan. Tanınma açısından yani. Hep yazıyoruz, ne salaklar meşhur oluyor, binlerce takipçi filan. Onları gördükçe, diyorum reklam da olsun, giren sayısı da çok olsun. Eskiden tınlamıyorduk.

Son olarak yetkililere şunu söylemek istiyorum:Bizde daha ne resimler var. Derinlere indikçe bulursunuz. Hele blogu ilk açtığımız günlerde bi' resim vardı ki, üf...

Kış

Aceto Balsamico'nun büyük hizmeti Kış Söyleşileri'nden abes bir soru. Okay Karacan'a:

"Galatasaraylı spor müdürlerinin/sorumlularının bu kadar çok olduğu medya sektöründen rahatsız olur mu?"

Ya arkadaş dalga geçiyor, ya da biz yıllardır yanlış biliyoruz medyadaki tarafgirliği. Yanlış biliyorsak da, bilgililer bize bi' yardım ediversin.

La

Şimdi malum, bu futbol blogları spor dünyasının "yeni sesi" filan ya. Tarafsız, alternatif, dikkat çekici, doğru analizler bilmem ne. Yenilikçi yorumlar. Büyük oranda doğru, evet. Spor basınından 4-5 kişiyi çıkarırsanız, aklı başında futbolseverin tercih etmeyeceği yerler artık gazeteler-ve hatta Televizyon.
Ama bu bloglardan birinde "Rubin Kazan'ın çıkışına sempatiyle bakmak" gibi bir ibare okursam, bu duruma bakışım biraz değişir. Demek ki 11 kişi santranın gerisinde "geleni vurun la ileri" felsefesiyle oynayan bir takım, bu arkadaşların gözüne hoş görünebiliyor. Gerçekten harika.

Terk-i Blog

Bu futbol blogları yaygınlaştığından beri sürekli bi' vedalar, geri dönüşler. Bunun başlıca sebeplerini de irdelemek gerek aslında ya, kısaca memleketteki ortalama futbolsever profilinin netteki yansıması diyebiliriz genel olarak. Sevmediği her şeye küfrü basıyor dayı, oh ne ala. Sonra da zaten az sayıda olan iyi yazan abiler/arkadaşlar kapatıp gidiyor dükkanı.
Önce Aceto'da yaşadık böyle bi vaka, neyse ki döndü üstad. Ardından Borges kapatmıştı, önce F.Dutchman'de ufaktan dönüş belirtileri gösterdi, sonrasından da mekana döndü. O dönerken PcLion Fc kepenk kapatmış. Tabii gençseniz bu tip şeylere daha fazla reaksiyon gösterebiliyorsunuz. Umarız geri dönecektir o da.

Biz bile burda tek-tük saçmalıklara kızabiliyorsak, rağbet gören bloglar nasıldır, varın siz düşünün. Gerizekalı mı yok. O yorumlarda millete sallayan salakların bir benzeri de, gaza gelip futbol bloğu açıp 2-3 fanatiklik yapıp, 3 gün sonra kapatan adamlar. Yani o kahvede maç izlerken yanınızda saçmalayan genco da, eğer bir külüstür makinası ve net bağlantısı varsa, blog açıp o salaklıklarını sanala da aktarabiliyor. Nedir ki yani.

Belki de en iyisi, yorumdan/tepkiden öte, herhangi bir şekilde "yazma kaygısı"nın olması. Veya sabredeceksin, ne bileyim.

Kılavuz Vs Karga

Bundan böyle blogda yazacağım postlar için kullanma kılavuzu yayınlamayı düşünüyorum. Ücretsiz elde edebilirsiniz, yakında. Ayrıca bundan böyle postlarda ironik üslup da kullanmayacağım. Sonra abilerimiz mevzuyu anlamayıp harekete geçiyorlar. Olmuyor. Huzurumuz bozuluyor.
Olmadı kapatıp gideriz, onlar yazarlar artık.

Yeni

Az önce övdüm, artık içindeyim. Artık ben de Galatasaray Formaları'nın yazarlarından biriyim. Selocan24'e teşekkürlerimi ileteyim burdan bir kez daha. Hüseyin şimdilik yok, ama o da belki sonra dahil olur projeye.
Lappappa okurlarını, özellikle Gs'li olanları oraya da bekliyoruz dememe sanırım gerek yok. İşin içinde Galatasaray varsa, biz de her zaman varız.

"Karışık Pizza"


Belki de bloglarda okuduğum şimdiye kadarki en iyi yazı. Buyrun efem, buradan.

Laçka

Evet bu bir blog, ama sahibinin de bir medya mensubu olduğunu düşününce, olmuyor. Daha önce de bu tip örnekler olmuştu ama, bu fazla. Böyle bir argo kavramı kullanmak, kime olursa olsun hoş değil. Buyrun okuyun:Llorente'den kapak

Nihat da öğrenmiş bu işleri. Ne güzel attı kendini bea.

Oha

Sabah sabah, gerçekten çok ilginç. Yorum filan yapamam sanırım. Kısaca söyleyeyim, bir süredir blog çevrelerinde meşhur olan, yazılarıyla dikkat çeken F.Dutchman yazarı Joe Jonese Ateşdağlı, aslında bir sanal karaktermiş. Gerçi okuyan oradan da okur açıklamayı ama, ben yine de sizi şöyle alayım.

Azutabel Edum Kotas

Blog işinin hakikaten iyice boku çıkıyor. Bilen-bilmeyen, 2 tıkla açıyor blogu, hep şikayet ettiğimiz "bir şey bildiğini sanıp ahkam kesen" spor yazarı modelinin alt versiyonu ortaya çıkıyor bu şekilde. Biz yazmaya utanıyoruz artık. İyi de oluyor aslında, görüyoruz ne kadar biliyorlar.
Az önce bu furyanın güzel örneklerinden birine rastladım. Ne içmişlerse ondan istiyorum. Buyrun, yazı budur.

Hayal

Şimdi 'Bron'u filan boşverin de, çok büyük bir idealim var artık. İleride inşallah bir futbol dergisi'nde yazar olacağım. Orda böyle fıstık gibi yazılar yazacağım, böyle uzun uzun. Sonra bir de blog açacağım, oraya da dergi için yazdığım yazıları koyacağım. Hem orda işimi halledeceğim, hem de blog bir yandan yürüyecek. Nasıl, zekice değil mi? Piyasanın amına koyucam bu yöntemle.
Kimsenin aklına gelmemişti bu evet, çok zekiyim ben.