Kobe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kobe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sözlü Tarih: Kobe Bryant'ın 81 Sayılık Maçı


10 yıl önce, vasat durumdaki bir Los Angeles Lakers kadrosu, ligin son sırasındaki Toronto Raptors'ı ağırlıyordu. Tribünlerde 18.997 kişi vardı. O gece sporseverler televizyon başına kurulmuştu -- ama Lakers için değil, NFL konferans finalleri için.

Ama maçtaki basketbolseverler --ve Seattle Seahawks'ın Carolina Panthers'ı yenmesinin ardından bu maça zıplayanlar-- öyle olağanüstü bir gösteriye şahitlik ettiler ki, üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen, hâlâ insanın orada ne olup bittiğini aklı almıyor. O gün, 22 Ocak 2006'da, Lakers oyuncusu Kobe Bryant, bir maçta 81 sayı atarak, Wilt Chamberlain'ın kırılması çok zor olan 100 sayılık rekorunun ardındaki yerini aldı.

Bu mühim olayın 10. yıldönümünde Black Mamba'nın alev aldığı gecenin hatıralarını bir araya getirdik. Burada bir Raptors oyuncusu, bir yayıncı, bir antrenör, bir podcastçi ve bir taraftarın ağzından o maçı anlatacağız.


Kobe Çabalıyor

Bryant'ın kararlı oyunu, onu Bill Brasky-vari mitolojik bir seviyeye çıkarmıştı -- ama bu lafta gerçeklik payı vardı. 81 efsanesi, maçtan çok önce başlamıştı.

Melvin Hunt (dönemin Dallas Mavericks asistan koçu; 2004-05 Lakers asistan koçu): Kobe'nin daha iyi olmak için uğraşmasına şahit olmak özel bir durum. Lakers'taki ilk ayımda beni sürekli şaşırtan bir şeydi. Yeni bir hücum sistemi oturtuyorduk...

İşe koyulduğumuz ilk gün, abartmıyorum, sırf şutlarından birisine, idmandan sonra 25 dakika ayırdı. Kaliteli bi repertuarı olmasını istiyordu ve eğer top çemberden yanlış şekilde geçerse hayal kırıklığına uğruyordu. Bazı büyük oyuncuları görmüşlüğüm var, ama böylesine şahit olmadım.

Darrick Martin (2005-08 arası Raptors guardı): Lakers'ın 2001 şampiyonluğundan iki hafta sonraydı, Arn Tellem'ın oyuncularından bazılarıyla antrenmandaydım. Kobe geldi. Antrenmanı yöneten kişi, bana Kobe'nin orada ne aradığını sordu. "Bilmiyorum, biraz şut atmaya gelmiştir" dedim. Biz farklı farklı şeyler çalışıyorduk, sonra Kobe bize katıldı.

Bir oyunda topu aldı, pick-and-roll'u yardı ve smaca kalktı. Sanırım onu durdurmak için harekete geçen ve yere yapıştıran, Marcus Haislip'ti. Az önceki adam bana "Eğer Kobe sakatlanırsa beni öldürürler" dedi. "Merak etme, bak şimdi" diye cevapladım.

Sonraki pozisyonda da Kobe aynı şeyi yaptı, ama bu kez Haislip'in üstünden sertçe smacı vurdu. Marcus arkadaki duvara savruldu. O adama dönüp "Sana söylemiştim" dedim. 

Hunt: Kobe'nin beklentileri, etrafındaki herkesten çok daha fazladır. Niye herkes sabah 6'da veya gece 11'de antrenmanda değil?

Her şey Kobe için bir rekabet sebebidir: Her egzersiz, her şut antrenmanı; idmanda savunma görevindeki oyuncuların bile kafasını bozar, çünkü her zaman onları alt etmenin yolunu bulur.

İdman sırasında belli şeyleri öğretmek amacıyla, keyfî isabetli şutlar atardık, ama o bunları maçtaymış gibi ciddiye alırdı. Onunla bi hafta geçirin, bir kere bile gülümsediğini göremezsiniz. Zamanla Kobe daha dengeli birisi oldu, takım arkadaşlarını kucakladı, etrafındakileri benimsedi ve kendi içinde huzuru buldu. Hep böyle değildi, zamanla bu duruma ulaştı. 



Kobe İşe Gidiyor

Hava atışı 18.30'da yapılacak olan Pazar günkü Raptors-Lakers maçının esasen hiçbir anlamı yoktu, sezon içindeki sıkıcı maçlardan biriydi, kış günü League-Pass'i açıp zaman geçmesini sağlayacak bir meşgale. 

Cathy Johnson (Lakers taraftarı, girişimci ve aile içi şiddete karşı çalışan bir vakfın kurucusu): 1981'de Los Angeles'a taşındım ve o zamandan beri Lakers maçlarına giderim. Bir ara kombinem vardı, şimdi de senede 25 maça falan giderim. Onları çok seviyorum. Ölümüne Lakerslıyım. Evimde mor ve sarıya boyalı, duvarında Kobe posteri olan bir odam var.

Sporu ve rekabeti seviyorum, ailemde de sporcular var. Yeğenim Eileen, El Camino kolejinde çok iyi bir softball oyuncusuydu, bir ara UCLA'ya geçme ihtimali vardı. Hayalini gerçekleştiremedi. 2011 yılında kocası tarafından vahşice öldürüldü, ki çocuğu henüz beş haftalıktı. 

Aile içi şiddet emarelerine şahit olmamıştık, eğer görseydik belki olanları önleyebilirdik. Bu vakfı, genç insanları bilinçlendirmek ve burs vermek için kurdum. En büyük kaynağımız, yazın düzenlenen bir softball turnuvası; yani spor, hayatımızın merkezinde. Ve buna Lakers da dahil. Eileen ve ben, birlikte birçok maç izlemiştik. Kobe onun favori oyuncusu değildi, Jordan Farmar'ı çok severdi. Onu yakışıklı bulurdu. 

Paul Jones (Toronto Raptors radyo sunucusu): Popüler kültürle aram o kadar iyi değildir, ama partneri Eric Smith'inse tam tersi --  düşünün ki The Wire'ın henüz 3. sezonundayım, arkadaşlarım sürekli bunun hakkında konuştuğu için oturup bitireceğim. Lakers Halkla İlişkiler sorumlusu John Black'e o gün kimlerin salonda olacağını sormuştum. "Kimse" dedi. Jack yok, Leo yok... Sadece Dyan Cannon vardı. Tam olarak ne cümleleri çıkaramam, ama şuna benzer bir şey söylemişti: "Rakip Toronto. Aylardan Ocak. Adamların hepsi şimdi Vail'de kayak yapıyor." 

Johnson: Kulüp, maçlardan önce, oyuncuların kullanmadığı aile ve arkadaş biletlerini normal fiyattan ucuza elden çıkarır. 2. sıra biletlerinden iki tane alabildim, ki aslında bençin 4 sıra arkası oluyor; 3-4 metre falan uzakta. Hiç o kadar yakına oturmamıştım. Biletler 150 dolar civarıydı. Alacak kimseyi bulamadım, herkes "Rakip Toronto. O maça gitmem" diyordu.

O zaman sekiz yaşında olan kızımı alıp maça gittim. Yerimize oturduk, o anda Kobe'nin ailesi içeri girdi. Eşi Vanessa'yı tanırdım, o dönemde ikinci kızlarına hamileydi. Sonra kızım, Kobe'nin kızı Natalia ve yanındaki yaşlı kadın ile oynamaya başladı. Konuşmaya başladık. Meğer kendisi, Kobe'nin büyükannesiymiş ve Natalia'nın doğum günü için Philadelphia'dan gelmiş. Kobe'yi bir profesyonel olarak ilk kez izleyecekti.



Kobe 50 İçin Gaza Basıyor

İlk yarı tamamen Toronto hakimiyetindeydi, devreye 63-49 önde girdiler. Kobe'nin 26 sayısı vardı -- 14'ü ilk çeyrekte, 12'si ikinci çeyrekte. 50'ye ulaşmak için şansı yüksek gibiydi, ki o sezon dört kez bu sınıra gelmişti. 

Jabari Davis (Lakers Nation podcast sunucusu ve yönetici): Kobe ilk çeyrekte, en azından takım arkadaşlarını olaya dahil ettiği görünümü vermişti, ama ikinci çeyrekte bunu daha fazla yapmayacağı ortadaydı ve şutları yağdırmaya başladı. 

Martin: Kobe'yi savunmaya çalışmakla ilgili en önemli nokta, onun saldırmaya devam edeceğini ve baştan sona agresif olacağını bilmek. O sezon başlarında bazı maçlarda zorlansa da Kobe'yle ilgili kesin olan şey buydu. 

Hunt: Cleveland'da asistan olarak çalışıyordum; bir gözlemci raporu çıkartmak zorundaydım, çünkü o maçı özellikle izlemiştim. İlk çeyreğin sonu itibariyle, neyin geldiğini görebilirdiniz.

Kobe o katil moduna geçtiğinde, o bölgeye girdiğinde, kendi başına oynuyor. İkili sıkıştırma etki etmiyor. Hakemler veya kendi takım arkadaşlarının bile önemi olmuyor.

Johnson: Kobe'nin büyükannesinin onu oynarken hiç görmemiş olması bana biraz tuhaf gelmişti. En azından bir Sixers maçında izleyebilirdi, ama bir sebep göstermedi. Komik olan, Kobe'nin yavaş bir başlangıç yapmasının ardından, "Gelmemeliydim, ona uğursuzluk getirdim" diyip durmasıydı.

Ona rahatlamasını, Kobe'nin iyi olacağını söyledim. 



Kobe, Amiral'i Zorluyor

Kobe üçüncü çeyrekte 27 sayı daha bulup 53'e ulaştı ve David Robinson'ın 71 sayılık maçına yaklaştı. 'Amiral' 70 sayı ve üzerine çıkan --ki totalde 4 oyuncu bunu başarmıştı-- son oyuncuydu. Bu skoru 1993-94 sezonunun son maçında kaydedip, sayı kralı olmuştu.  

Jones: İkinci yarının başı itibariyle Kobe'nin 50, belki 60 sayıya ulaşacağını düşünürdünüz; ama aynı zamanda onun soğuyacağını, ya da maçın yavaşlayacağını, Raptors'ın oyundan kopacağını ve Kobe'nin kenara geleceğini veya Lakers'ın onu daha az kullanacağını da düşünebilirdiniz...

Aslında tüm ihtimalleri aklımdan geçirdim, gerçekleşmiş olan hariç.

Martin: Ligdeki herkes, NBA'deki imajı yüzünden Lakers'ı yenmek ister. Benim için bu daha çok geçerli, çünkü ben Los Angeleslıyım ve bir Lakers taraftarı olarak büyüdüm. Üçüncü çeyrekte 18 sayı öndeydik, maç elimizdeydi ve Staples Center'dan galibiyetle ayrılacağımızı hissediyorduk. 

Saldırı başlamadan önce durum bu şekildeydi.

Davis: O anda nerede olduğumu tam olarak hatırlıyorum. Las Vegas'ta spor üstüne bahis oynanan bir yerdeydim. MGM olduğuna eminim, bu kısımlar biraz bulanık, Vegas'ı bilirsiniz. O gün NFL şampiyonluk maçı olduğundan içerisi tıka basa doluydu ve arkadaşlarım da bahis yapacaktı.

Jones: Staples Center, anlatıcıların saha kenarında olabildiği az sayıda salondan biriydi. Biz Lakers bençinin çaprazındaki köşedeydik. Bir ara dört oyuncu da dibimizde, bir çizginin üstünde sıralı duruyorlardı, sanki okula giden çocuklar gibi.

Kobe bana uzak olan köşede topu aldı. "Bende." İçeri girdi ve basket faul. Kaçıramazdı.

Davis: Başlangıçta, kumarhanedeki kimse maça bakmıyordu. Sonra devreyi 26 sayıyla bitirince, bazıları merak edip "Ooo, sanırım Kobe o günlerden birinde" diyerek bir göz atmaya geldi.

Üçüncü çeyreğin ortasına doğru, kalabalık, bir tenis maçındaymışız gibi bir oraya bir diğer tarafa hareketlenmeye başladı. Futbol maçına bakıyorlar, Kobe'ye bakıyorlar; futbol maçına, Kobe'ye. 70'i bulduğunda, bahisçilerin yarısından fazlası basketbol maçına kaymıştı. Herkes "Ne zaman duracak bu herif?" diyordu.

Hunt: İnanılmazdı, nadir görülecek bir şeydi: Kobe onlarca şut kullanıyordu. İnsanlar Sam Mitchell'ı Kobe'yi savunma yöntemi nedeniyle eleştiriyor, fakat bir planı var ve inatla onu kullanıyor şeklinde bir durum söz konusu değildi.

Her şeyi denediler: Ondan kısa savunmacılar, ondan uzunlar, üçlü sıkıştırma... Gerçek dışıydı.

Martin: "Süperstar atacağını atsın, biz takımın geri kalanını savunalım" demek teoride kulağa hoş gelir, ama siz süperstarı şutları için zorlayamazsanız, bu pek bir işe yaramaz.

Bir noktada Mitchell'a, Kobe'ye ikili sıkıştırma yapmamız gerektiğini söyledim. Yaptık da. Sonra adam gitti 8.5 metreden üçlük soktu. Deliksiz. Koç bana baktı. Ben de omuz silkip "Bilmiyorum, belki bunu görmezden gelebiliriz" dedim.

Jones: Kurulduğu ilk günden bu yana Raptors hakkında yazıyordum ve genç Lew Alcindor'ın tecrübeli Wilt Chamberlain'la kapıştığı devirlerden bu yana basketbol izliyordum. Koltuğumdan kalkmam için, epey sıradışı bir şeye şahit olmam gerek.

O gece Kobe, izlemeye değerdi. Rakiplerini uçuruyor, olmayacak şutlar sokuyor, temas alıp hareketi bitiriyordu... Elimde radyo spikerlerinden birinin Kobe'nin sayılarını anlattığı yerleri içeren bir montaj var. Heyecanım tavan yapmıştı. "72 oldu!" diye bağırıyordum, çünkü orada David Robinson'ı geçtiğini biliyordum. Muhteşemdi.





Kobe 81'i Buluyor

Dördüncü çeyreğin başında Lakers 91-85 öndeydi ve Kobe'yi azıcık da olsa dinlendirmeye yakındı. Fakat o yorgun falan değildi. Maç sonu istatistikleri, muhtemelen şeytanla bir anlaşma yaptığına işaret ediyor: 13'te 7 üçlükle beraber toplamda 28/46 şut isabeti ve faul çizgisinden de 18/20. Nasıl bakacağınız size kalmış, ama bu maç, Kobe'nin 666. normal sezon maçıydı. 

Martin: O gece oynamadım --ki bundan nefret ediyorum, çünkü benden daha rekabetçi kimse yoktur-- ama yine de Kobe'yle şakalaşıyordum. "Oraya gelip seni indireceğim" diyordum. O da gülerek "Gel de dene" diyordu. 

İnanılmaz bir performanstı, ama tribünlere bakınca kardeşimin Kobe için tezahürat yapması beni bitirdi. Onu öldürecek gibi bakıyordum. Beni boşverip Lakers taraftarlarına katıldı ve "Ko-be! Ko-be!" diye bağırmaya başladı. Kobe başka bir gezegenden gelmişti, taraftar da buna kayıtsız kalmıyordu, tamam; ama onun benimle kalması gerek.

Jones: Lakers kazanmıştı, ama kazanmasalar bile skor ikinci plandaydı. Salondaki "Topu Kobe'ye verin, bırakın devam etsin" havasını sezebilirdiniz.

Johnson: Dördüncü çeyrek boyunca herkes ayaktaydı. Bir ara Kobe, büyükannesine el salladı, ben de bana sallamış gibi davrandım. Kadın da güldü. Güzel bir gündü.

Jones: Maçın sonunda Kobe hâlâ dinç görünüyordu. Sanki uzatmaya gidilse, orada da bir 10-20 sayı atacak gibi. Kobe içeri girerken Eric telefonunu çıkardı ve bana sordu: "Bir fotoğraf çekebilir miyim?" 

Yani, biz profesyoneliz, bunu yapamayız, öyle değil mi? "Tabii ki, çek" dedim. Eğer benim telefonum cebimde olsa, ben de yapardım bunu. Eric, Kobe'nin işaret parmağını havaya doğru kaldırdığı o ânı yakalayıp kendisi için kaydetmiş oldu.

Davis: Kobe atmaya devam ederken millet bağırıp çağırıyor, birbirlerini tebrik ediyor, sevinçlerini paylaşıyordu... "Bu ânı sonsuza kadar hatırlayacağız" şeklinde ortak bir atmosfer vardı. 

Kobe 81 sayıyı atıp da kenara alınınca --hiç abartmıyorum-- MGM'deki herkes delirmiş vaziyetteydi. Bir normal sezon maçı olmasına rağmen, şampiyonluk kazanılmış gibiydi. Kimse birbirini tanımıyordu ve bu maça da oynamamışlardı. Tüm mekan çok büyük bir para kazanmış gibi Kobe'yi alkışlıyordu -- ki biz basketbolseverler, cidden kazanmıştık. 

Hunt: O gece Lakers, Kobe'nin tüm sayılarına muhtaçtı. Başka bir oyuncunun maç o durumdayken böyle odaklanabileceğini sanmıyorum... Ama bahsettiğimiz adam Kobe. 

Johnson: Kobe'nin büyükannesi ve ben sarılıyor, atlayıp zıplıyorduk... Onun özel alanına girmedim, imza ya da fotoğraf istemedim. Ama o anları birlikte paylaştık. Kesinlikle heyecan vericiydi. 

Jones: O gece Denver'a uçmuştuk --kullandığımız havaalanının Cheyenne, Wyoming'de olması sebebiyle program biraz sıkışmıştı-- ama otele kadar maçı takip ettik.

Her şey de o anda olmamıştı, yani Doğu'daki insanlar Kobe'nin yaptıklarından uyandıklarında haberdar olacaklardı. Eric, Doğu saatiyle 6.15'te canlı bir röportaj verdi, ki o anda Denver'da saat sabah 4.15'ti. Hiçbir şekilde uyuyamadık. Çılgıncaydı. 

Martin: Açıkçası Kobe o gece birkaç basit şutu kaçırmıştı. Rahatça 90'ı bulabilirdi yani. 



Kobe 'Arrivederci' Diyor

Kobe'nin bu fevkalade performansı, o gün Seahawks ve Steelers, Super Bowl için yerlerini ayırtmasına karşın, Sports Center'ın akşam baskısında bir numaralı gündem maddesiydi. 10 yıl sonra, Kobe'nin son sezonunu idrak ederken, o 81 sayılık şaheserinin etkisi hâlâ sürüyor ve bu büyük kariyeri özetleyen simge oluyordu. Buna şahit olanlar, asla unutamayacaktır -- Kobe'nin kendisi dahil.

Kobe o günden sonra maçı ilk kez 2013 yılında izledi. Mamba stiline uygun olarak, maçı izlerken o âna özel #countonkobe hashtag'iyle tweetler atıyordu, bir taraftan da o günün müteveffa büyükbabasının doğum günü olduğundan bahsediyordu. Kaçırdığı şutlar için "0" yazıp tweetliyor, "Orada iftira gibi pas atmamalıydım" türünden pozisyon yorumları yapıyordu.  

Martin: Zaman geçtikçe --elimde değil ama-- oyunun bir parçası olarak bunu takdir ediyorum. O zaman böyle hissetmiyordum, çünkü maçı kaybetmiştik. Kobe 81 atıp Raptors kazanacak? Harika olurdu, çünkü o zaman hikaye, onun nasıl o kadar sayı atıp da üstüne maçı bizim kazandığımız üstüne olacaktı. Sonraki akşam annemin memleketi olan ve anneannemin yaşadığı Denver'da maçımız vardı. Oraya vardığımızda hâlâ moralim bozuktu.

Maçtan önce anneannem kontrolü ele aldı ve konuşmaya başladı. Büyükanne orada patrondu, tüm soruları sordu. Fazlasıyla destek oldu, ilgili ve sevgi doluydu. Bana, ne olursa olsun odaklanmamı, takıma bunun yalnızca bir mağlubiyet olduğunu ve bunu aşmamız gerektiğini söylememi istedi. Hoşuma gitmişti, çünkü ben tüm akrabalarımın Kobe'yle ilgili sorular soracağını umuyordum.

Davis: İnsanlar bunu itiraf etmek istemeyebilir ama, Lakers taraftarlarının büyük çoğunluğu, Kobe emekliye ayrılınca rahatladı. Sezonun başında çok kötüydü, ama ortada belirli bir son olunca, daha iyi oynamaya başladı.

Lakers muhtemelen önündeki maçların çoğunu kaybedecekti, ama şimdi sezonun bir odağı vardı: Kobe'nin son gösterisi.

Jones: Bizim, lige yeni katılmış Raptors'ın o 72 galibiyet alan Bulls'u yendiğini gördüm; LeBron'un Toronto'ya karşı 56 sayı ile kariyer rekorunu kırışına tanık oldum; Raptors'ın Warriors'a karşı ikinci yarıda 27 sayı farkı kapatmasına şahit oldum, bunların hiçbirini tahmin edemezdiniz...

Kobe'nin 81 attığı geceki performansının kendisine has ve her zaman yaptığı bir şey olduğunu söyleyemem, fakat bu performansın taraftarın ilgisini çekmesi çok sürmeyecekti.

Hunt: "Kobe'nin ne yaptığını gördün mü?" ya da "Kobe'nin şu anda neler yaptığını izliyor musun?" şeklindeki mesajlarla uyanmaya bayılıyordum. Onun neler yapabileceğinin kestirilemezliğini çok özleyeceğiz.

Martin: O kadar zaman geçtiğine inanamıyorum. Hâlâ hafızamda çok taze, hâlâ o maçtan bölümler kafamda canlanabiliyor, Kobe'nin hareketlerini çok net hatırlıyorum. Çok az kişi tarihe tanıklık edebilir. Ben ettim.

Johnson: Lakers maçlarında çok eğlenirdim, o maçlardan harika anılarım var...

Jones: O günden her şeyi sakladım: Skor kağıdı, akreditasyon kartı, maç notları, program... Raptors'ın ilk sezonundan el yazısı notları bodrumda saklıyordum. Eşim de onları atmak istiyordu: "20 yıl geçti, bu ıvır-zıvırla ne yapacağız?" Ama her şeyi atmadan önce, o geceyle ilgili olanları ayırdım. Onları imzalatacağım.

Geçenlerde Kobe ile bu maç hakkında konuştum; Lakers, Toronto'ya geldiğinde. Güldü ve kafasını iki yana salladı.

"Bu gece kimse öyle bir şey yapamaz."



(Orijinali için şuradan. Bir de ek materyal. Bir de önceki 81 sözlü tarih çevirisi.) 

Yıllar Boyunca Kobe Bryant - 5



ALACAKARANLIK YILLARI

-- 2011

Kobe’nin Hakaret Cezası:

Bryant’ın anlık öfke patlamaları ve şeffaf yaklaşımları, her zaman kariyeri adına başlıklar olmuştur, ama Colorado davasından beri yüzleştiği en büyük ihtilaf, 2011’deki bir Spurs maçında kendini küfürle ifade etmesi ve ağzından çıkan anti-gay hakaretlerdi. Bir faul düdüğüne sinirlendikten sonra, sandalyeyi tekmeledi ve hakem Bennie Adams’a doğru “siktiğimin ibnesi” diye bağırdı. Daha kötüsü, bu sözler, ulusal kanal televizyonu tarafından, ağzından çıkarken yakalanmıştı.

NBA Komisyoneri David Stern bu olaya Kobe’ye 100.000 $ ceza keserek ve yeni bir beyan sunarak cevap verdi. “Basketbolun ne kadar duygusal bir oyun olduğunun farkında olsam da, bu kadar tatsız bir olay asla tolere edilmemeli,” dedi Stern ve devam etti “Kobe ve NBA ile ilişkili diğer herkes bilmelidir ki, duyarsız ve aşağılayıcı söylemler kabul edilemez ve bizim topluluğumuzda bunlara yer yoktur.” Bryant, hareketlerini “oyunun sıcaklığıyla yapılmış bir hayal kırıklığı” olarak tanımlasa da eylemci grupların, resmi olarak özür dilemesi gerektiği eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

Bu çileden sonra, zaman içinde Kobe, homofobik dilin karşısında daha proaktif bir vaziyette yer aldı. 2013’te “Birisinin moralini bozmak için ona ‘gay’ demek kabul edilemez” diye tweet attı. Aynı yıl, Magic Johnson’ın homoseksüel oğlundan da destek gördü. “Tahammül edemediğim şey insanların tahammül eksikliğidir” dedi Bryant. Daha sonraki günlerde Jason Collins olayı ortaya çıkacak, ve gay olduğunu resmiyete döken ilk NBA oyuncusuyla ne kadar “gurur” duyduğunu tweet’leyecekti.


-- 2012

Sallanmış Ama Yıkılmamış:

30’lu yaşlarda tam gaz ilerlerken, Jackson, Lakers’tan ikinci kez ayrılıyor, Lebron NBA’in alfa oyuncusu olmayı sahipleniyor ve Bryant’ın yeniden şampiyonluk ihtimalleri yavaşça azalıyordu. Dwight Howard ve Steve Nash’in gelişi, yeni bir şampiyonluk yarışı ihtimalini dürtmek niyetiyleydi, ama o çekirdek, karakter, kimya ve sağlık sorunları sebebiyle başarısızlığa mahkum gözüküyordu. 2012’de Kobe, rekabetçi bir winner olduğu kadar, vücuduna aldığı darbelerle de ün yapmıştı. 

Orlando’daki All-Star maçında, Heat guard’ı Dwyane Wade’den aldığı darbeden sonra burnu kırıldı. Kariyeri boyunca irili ufaklı geçirdiği onlarca sakatlıktan biri olan bu olay, Kobe’yi 11-12 sezonunun belirli bir bölümünde maske takmaya (siyah ve beyaz olmak üzere iki renk) zorladı. Bryant, sakatlık sonrası akıllıca bu acı eşiğini, popülerliğini de kullanarak paraya çevirdi, maskeyi imzalı bir şekilde bir internet sitesinde açık arttırmaya çıkardı ve 67.100 $’a sattı.

Daha sonra, 2012 London Olimpiyat Oyunları’nda Bryant bir kez daha Pau Gasol’ün İspanya’sını devirerek, kariyerinin ikinci Olimpiyat Altın Madalyası’na ulaştı. Londra yolculuğunda Bryant, 2012 Dream Team’in Jordan’ın 1992 Dream Team’ini yeneceği açıklamasını yaptı. Jordan bu fikri “son derece komik” olarak değerlendirdi ve bütün bunların ancak Kobe’nin hayal dünyasında olabileceği imasında bulundu. Bryant ise Jordan hakkında “Benim ne kadar kötü bir piç olduğumu biliyor” dedi: “Kafam güzel değil, yenebileceğimizi biliyorum.”

Bu atışma, tipik Jordan’dan ve tipik Kobe’den, yani CV’leri yüzüklerle ve madalyalarla dolu iki efsane oyuncudan bekleyebileceğiniz türden bir atışmaydı. Jordan hala şampiyonluk sayısında Kobe’nin önünde olabilirdi (6-5), ama bu, Kobe’nin herhangi tarihsel bir tartışmada geri adım atacağı anlamına gelmiyordu.


-- 2013

Kobe’nin Aşilleri Pes Ediyor:

Kaç Hall of Fame oyuncusu, kariyerinin özetinin, sezon bitirten korkunç sakatlık esnasında ortaya çıktığını söyleyebilir? Çoğu değil ama, Bryant onlardan biri. Lakers’ı son bir gayretle 2013 Playoff’larına sokmak için sırtlarken, sıradan bir potaya drive’da aşillerini kopardı Kobe Bryant. İki gece önce Portland’a karşı alınan galibiyette rakip potaya 47 sayı yağdırmıştı, şimdiyse 34 yaşındaki efsanenin kariyeri risk altındaydı.

Bryant, maçtan sonra soyunma odasında bunun kariyerinin “açık ara” en büyük hayal kırıklığı olduğunu ima ettiği son derece duygusal bir röportaj verecekti, ama önce işe devam etmesi gerekiyordu: Acı verici sakatlığa rağmen Kobe faul çizgisine yöneldi ve kenara gelmeden önce iki serbest atışını da sayıya çevirdi. Bryant’ın rekabetçiliğini bundan iyi özetleyen bir an olamazdı.

Hala, bu sakatlık, izlerini taşıyor, ve sadece Nike spor ayakkabılarının topuk kısmına kırmızı dikişlerle süslediği ve aşil sakatlığını simgelediği iz değil, gerçek anlamda Bryant’ın oyunu bir daha asla tam olarak iyileşmedi. Hem 2013-14’te hem de 2014-15’te Kobe sezonu, sezon bitiren sakatlıklarla kapatmak zorunda kaldı. Kariyerinin son virajını ani bir şekilde dönmüş olduğunu farkediyor gibiydi.

“Saçmalık bu! Bütün bu antrenmanlar ve fedakarlıklar, daha önce milyon kez gerçekleştirdiğim bir adım atma yüzünden uçtu gitti. Bu düşkırıklığına katlanılamaz,” yazdı Bryant o unutulmaz Facebook post’unda, “Sinirlerim köpürmüş durumda, bu saçmalık neden başıma geldi?!? Hiçbir anlamı yok. Şimdi bundan kurtulmak ve 35 yaşında döndüğümde aynı oyuncuya dönüşmek zorundayım?!? Nasıl bir dünyada bunu gerçekleştirebilirim?? Hiçbir fikrim yok. Bu şeyin üstesinden gelebilmek için istikrarlı mı olmalıyım?”

“Belki de sıramı savmamın ve kariyerimi bu sakatlıkla anmamın vakti geldi. Belki benim kitabım bu şekilde bitiyor. Belki babalık kariyerim beni yendi… Ve belki de hayır!”

Lakers sözleşme konusunu olabildiğince Kobe’ye bıraktı ve iki yıl 48 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladılar. Solmak üzere olan bir yıldız veya değil, Kobe NBA’den ligin en fazla maaş ödenen oyuncusu olarak ayrılacaktı.


-- 2014

Kobe, MJ’i Geçiyor:

Jordan’ı idol alarak ve onunla kıyaslanarak harcanan bir kariyerin sonunda Bryant, Aralık ayında eski Bulls yıldızına karşı en büyük galibiyetini perçinledi. Timberwolves’a karşı atılan iki serbest atış sonrası, Bryant Jordan’ın 32.292 sayısını geçerek tüm zamanların en fazla sayı atan üçüncü oyuncusu ünvanına erişti. Buna ulaştığında Jordan’dan yaklaşık 200 maç fazla oynamış olsa bile, bu başarı, Kobe’nin uzun ve istikrarlı kariyerinin, agresifliğinin ve gösterişliliğinin, yükselen oyunun altını çiziyordu. Aşil sakatlığından geri dönebilmesi için gereken kararlılıktan bahsetmeye gerek bile yok.

"Bu çok büyük bir onur, benim için çok uzun yolculuktu,” dedi Bryant maçtan sonra ESPN’e “Her şey çok hızlı gelişti. Bu noktada olabilmek harika hissettiriyor. Jordan’dan çok şey öğrenmeye çalıştım. Bana tavsiyeler vererek ve mentörlük yaparak çok şey kattı, başarımın ve kariyerimin büyük bir kısmı onun sayesinde şekillendi. Bu ilişki, benim için her şey anlamına geliyor.”

Daha sonra Bryant, 33.000 sayıyı geride bıraktı ve kariyerini guardlar arasında bu alanda zirvede noktalayacak. Sadece Kareem Abdul Jabbar ve Karl Malone onun önünde. Jordan da Associated Press’e verdiği röportajda onun bu başarısını “Kobe’yi bu kariyer taşına ulaştığından ötürü tebrik ederim” diyerek onurlandırdı: “Kesinlikle harika bir oyuncu. Oyuna karşı çok güçlü bir iş ahlakı ve aynı düzeyde güçlü tutkusu var.”


-- 2015 

Kobe, Emekliliğini Açıklıyor:

Zaman geldi.

Kasım sonunda, 37 yaşındaki Bryant şu başlığı verdiği şiiriyle beraber tüm dünyaya 2015-2016 sezonu sonunda emekli olacağını açıkladı: “Sevgili Basketbol”

“Bu sezon elimde olan her şeyi verdim.” diye devam etti Bryant, “Kalbim bu ritmi kontrol edebilir, aklım bu eziyetin üstesinden gelebilir ama vücudum biliyor ki artık veda zamanı geldi.”

Akşamındaki basın toplantısında Bryant muhabirlere bu emeklilik açıklamasının ona rahatlama hissiyatı verdiğini belirtti.

“Artık bunu daha fazla yapmak istemediğimi kabul etmek zorundaydım” dedi, “Ve buna tamamım, omuzlarımdan büyük bir yük kalktı. Bu doğru bir karardı ve bu kararımla barışığım.”

Ligin en savaşçı kişiliklerinden birinin yaşlılığa boyun eğdiğini kamuoyu önünde kabullenişini duymak tuhaf olsa da, Bryant, emekliliğini açıklamaya çalışırken olaya optimist açıdan bakan bir filozofa dönüşmüştü.

“Artık karşımdaki savunmacıların canına okuyamayacağım gerçeğindeki güzelliği görebiliyorum. Sabah kalkınca vücudumda oluşacak ağrıların güzelliğini görebiliyorum. Bütün bu sıkı çalışmalar sizi bu noktaya getiriyor, biliyorum. Bu konuda üzgün değilim. Bu konuda minnettarım.”

Kobe, kariyerindeki zıtlıkları benzer oranda kabullenmekten çekinmeyen biriydi: Şampiyonluklar ve mağlubiyetler, popülerlik ve kötü şöhret, kilometre taşları ve yüzleşmeler.

“Buraya ulaşmak için çekilen çileler bu serüveni tamamlayan kısmı oluşturuyor.” dedi Bryant. Eğer sadece şampiyonluklarınız varsa, bir düşmanınız olamaz. İnişler ve çıkışlar olamaz. Bu hikayedeki güzellikleri en çirkin anlarınız oluşturuyor. İşte minnettar olduğum bölüm o anlar.”


-- 2016

SON DURAK:

Bir anda, Bryant’ın emekliliğini açıklamasıyla beraber içinde bulunduğu durum bir sürü yeni viraj ve dönüm noktasıyla bucaktan bucağa kat edilen veda turuna dönüştü. Kevin Durant, Lebron James ve Draymond Green için imzalanan ayakkabılar, Philadelphia ve Boston gibi şehirler dahil rakip takım taraftarlarından gelen ayakta alkışlamalar, Andrew Wiggins ve Devin Booker gibi geleceğin yıldız adaylarıyla girilen düellolar, Toronto’daki All-Star haftasonunda Drake ve Magic Johnson’ın da rol aldığı bir övgü töreni.

Bir şekilde, dışarıdaki maçları gösteriye dönüştürüp, içerideki maçlarda genelde oturarak, Kobe finiş çizgisine gelme işini iyi idare etti. Bu süreçte kariyerinin en kötü saha içi isabetiyle oynadı ve en acı verici mağlubiyetini tattı (Mart ayında Utah deplasmanında 48 sayı fark).

13 Nisan 2016’da, Bryant Lakers’ın Jazz’ı konuk ettiği karşılaşmada Staples Center parkelerine son defa çıkacak. 3 Kasım 1996’daki başlangıcından tam 7.101 gün sonra finalini oynayacak. Bu sürecin kafamızda yer edebilmesi için hatırlayalım: Kobe’nin ilk maçından iki gün sonra yapılan seçimi Başkan Bill Clinton kazanmıştı.

Nerden Nereye 200

Kobe Durdurucuları: Black Mamba'yı Savunma Görevini Benimsemek

(Son olarak, bir de bunu çevirelim dedik. Yazının orijinali şurada.)



Kobe ile ilgili unutmayacağım anlardan biri, 2010 Playoffları ilk turunda Oklahoma'ya yenilmeleriyle alakalı -- ya da Phil Jackson'ın bir gezegen ya da eyaletmiş gibi alaycı şekilde zikrettiği, "Oklahoma".

Kevin Durant ve Russell Westbrook'un etrafında kurulan, yükselişteki Thunder, beklenmedik şekilde, büyük, kötü, büyüleyici Lakers'a karşı seriyi 2-2'ye getirmişti. Bunun sebeplerinden biri, Kobe'yi 10'da 5 gibi bir şut isabetine zorlayan Thabo Sefolosha'nın boğucu savunmasıydı.

Daha sonra, Chesapeake Energy Arena'daki gergin soyunma odasında Bryant'a, Sefolosha'nın ligin en iyi perimetre savunmacılarından biri olup olmadığı soruldu.

Bryant bunun üstüne, bugünün Westbrook'unu kıskandıracak, imalı bir bakış attı, ardından gözlerini devirerek "Elbette" diye cevap verdi.

Black Mamba, defansif övgüleri yalnızca hak edildiği zaman dağıttı, çoğu kez de mücadelenin tam içindeyken.

Sefolosha, aslında, kariyerinin bu noktasında Kobe'nin karşı karşıya geldiği en zorlayıcı oyunculardan biri olabilirdi. Fakat Kobe'nin defansif onur listesinde bir yer kazanmak --sadece ufak bir grup onun horgörüsüne, trash talk'una, karşı hareketlerine ve saygısına mazhar olur--  zaman alır.

Gary Payton, Ray Allen, Shane Battier, Ron Artest, Bruce Bowen, --kendi kendini "Kobe durdurucusu" olarak nitelendiren-- Ruben Patterson -- ve Raja Bell, birkaç isim. Ve kesinlikle, Kobe'nin veda sezonunda "karşılaştığım en iyi savunmacı" diyerek övdüğü Tony Allen.

"Benim amacım, onu tek bir yola zorlamaktı" demişti CBS Sports'a Allen. "Bu işe yaramadığı zaman, başka bir yol dene. Biraz daha uğraş. Dripling yapan eline uzanmaya çalış. Dikkatini dağıtmaya çalış. Yapabilirsem, formasını çekerim -- mutfaktaki her şeyi tezgaha döküp, eldekilerden bir şey çıkarmaya çalışır gibi."

Bryant ve Tony Allen bilindiği gibi, Bryant'ın kazandıkları arasında en önemli ve anlamlı saydığı şampiyonluğuna ulaştığı 2010 Finalleri'nde kapışmışlardı. İki yıl önce, Celtics fiziksel açıdan Lakers'ı ezdi, onları altı maçta devre dışı bıraktı ve onlara, kendilerini yenmek için nasıl bir dayanıklılık göstermek gerektiğine dair bir ders verdiler.



Paul Pierce, Ray Allen ve Rajon Rondo'ya ofansif güç için ihtiyaç duyulan yerde Tony Allen, Kobe ile başa çıkma görevini, çoğunlukla, tek başına üstleniyordu.

"Herhangi bir yardım istemiyordum" diyordu. "Yalnızca bunun benim görevim olduğunu biliyordum ve bunu mümkün olan en iyi şekilde yürütmek istiyordum."
İkilinin arası genelde kavgalıydı ve Bryant ile Bell arasındaki gibi gelişti. Bell'in de 2006 ve 2007'deki efsanevi kapışmalarda görevi, Kobe'yi durdurmaktı.

"Onu savunmaya çalışmaya devam ettim" diyordu, şimdilerde CBS'te yorumcu olan Bell. "Benim işim buydu. Ve sanırım, bir noktada --bilmiyorum ne zaman-- elimden geleni yapmaya çalıştığım gerçeğine dair en azından birazcık olsun saygı görmüştüm."

Bryant ve Bell, ilk olarak 2001 NBA Finalleri'nde, Bell, 10 günlük kontrat ile sonradan Larry Brown'ın 76ers'ına katıldığı zaman karşı karşıya geldi. Lakers, beş maçın sonunda yüzüğe ulaştı: Bu, Kobe'nin ikinci şampiyonluğuydu.

Bell önce Dallas, sonra Utah'a gitti, seneler içinde birçok kez daha kendini Kobe'yi savunma cümbüşünün içinde buldu -- patlayan dudaklar ve incinen duygular işin içinde olmadığı sürece tabii. Bu ikili, medya önünde de ağız dalaşına girdiler; Bell, bir ara Bryant'a "kibirli ve götü kalkmış" dedi, ve Kobe'nin cevabı da "Bu çocuğu tanımıyorum. Bu çocuğu tanımam gerekmiyor. İstemiyorum da. Belki çocukken ona yeteri kadar sarılmamışlardır."

Aralarındaki çekişme, 2006 Playoffları, ilk tur 5. maçında, Bell'in Bryant'ı indirdiği şu (aşağıdaki) meşhur pozisyonda zirveye çıktı.



"Kobe, topla boyalı alanın üst köşesinde buluşmuştu, Lakers'in üçgen hücumlarından 'Blind pig' setini oynuyorlardı." diyor Bell. "Bu pozisyonda, sahadaki bir oyuncuyu savunmak oldukça zordur, çünkü bu sete karşı savunduğunuz kişi savunmayı görmezden gelir ve savunduğunuz kişiyle aranızda mesafe bırakırsanız, topu kafanızın üzerinden atıp, savunduğunuz kişiyle buluşturabilirler. Bu durumda her dört savunmadan en az üçünde buna dikkat etmelisiniz, eğer savunduğunuz kişi böyle bir pasla topla buluşup sizi geçerse, arkanızda sizi koruyacak kimse yoktur. Ben o pozisyonda omuzumla Bell'i itip savunmasından biraz kurtulmaya çalışıyordum; ve bu yaptığım, beni bir an boşa çıkardı. O an kafasında düşündüğü şey muhtemelen, ben topla buluşurken beni sol dirseğiyle durdurmaya calışmam ve topu diğer elimle almaya çalışmamı sağlamaktı. O sırada, bir yandan dirsek darbelerini yiyordum."



"Birkaç defa dudağım patladı" diyordu Bell. "Gerçekçi olalım: NBA'de, insanlar Kobe'nin tonla sayı attığını görmek için para ödüyor. Tony Allen ya da Bruce Bowen'ın bir oyuncuyu düşük şut yüzdesinde tutmasını izlemek için ödemiyor. Hakemler bunun için bir bok yapmıyordu. Bilmiyorum. Bildiğim şu ki, ağzıma darbe almaktan bıkmış usanmıştım." 

Suns 5. maçı kazandı, ve Bell, 6. maç için cezalandırıldı -- ki Phoenix zaten 126-118 kazandı. Bell'in 7. maçta Bryant'ın karşısına 40 dakikadan fazla bir süre alarak dönüşüyle, Suns maçı 121-90 aldı ve seriyi kazandı. 

"O her arkasını döndüğünde kendim olarak karşısında durdum, belki yarattığı o saygınlık yüzünden.  Onun etrafını sarmaladım ve o da "Siktir, ne kadar hızlı ellere sahip olduğunu unutmuşum" dedi. "Bir dahaki sefer, onu yine sarmalayacaktım, o da bana hiç beklemediğim bir karşılık verecekti. Stratejileri belirleme ve karşı saldırılar konusunda, olduğumuz yerde sayıyorduk. Her zaman bazı boktan durumların ortaya çıkabileceğini hesaba katmanız gerekir." 

Bryant ve Bell, Suns zirveyi zorlarken, 2007 ilk turunda bir kez daha karşı karşıya geldi -- bu kez, Bryant yüzde 46 ile 32.8 sayı ortalaması tutturmasına rağmen, beş maçta bitti. Haftasına, Kobe, açık bir şekilde takasını istedi. 

"Asla NBA'de oynamayacağını düşünen biri için" diyordu Bell, "bunun bir parçası olmak oldukça güzeldi."

Sezonun bitimine sadece bir maç kala, 20. ve sonuncu sezonunda Bryant, artık daha cana yakın bir görünüm sergiliyordu -- eski hasımlarla yeniden karşılaşmaları kullanarak, hatıralar denizine doğru gezintiye çıkmak.

Lakers'ın bu sezon Memphis'le oynadığı ilk maçta Tony Allen, Bryant'tan bir imzalı formasını istedi. Bryant da ona "Senin için bir şeylerim var" diye cevap verdi. 

"Onlarla ikinci maçımızda, yoktu" diyordu Allen. "Üçüncü maçta, yine yoktu. Onlarla oynayacağımız son maçta, bana oradaki çocuklardan birini yolladı: 'Kobe Bryant, senin için bir hediyesi olduğunu söyledi. Seni unutmadığını söyledi.' Çünkü beni unuttuğunu düşünmüştüm."

Hediye, Kobe tarafından imzalanmış, kendi ayakkabılarından bembeyaz bir çiftti: "Tony'ye, karşı karşıya geldiğim en iyi savunmacıya!"

"Başımı önüme eğdim, neredeyse ağlıyordum" diyordu Allen. "Benim gözümde neredeyse Michael Jordan kadar vardı. Onun için tartışılabilir şekilde, oyunun gördüğü en büyük oyunculardan biri için, sahiden 'Kim olduğumu bilen adam' diyebilirim."

Nihayetinde, "Kobe Durdurucusu" yanlış bir adlandırmaydı. Kimse gerçekten Bryant'ı durduramadı, fakat şânı getiren, çabalarıydı -- ve rekabetçilikleri.

"Maçtan sonra" diyordu Allen, "Ona bütün hatıralar için, bütün o mücadeleler için minnettar olduğumu söyledim. Onu özleyeceğimi söyledim."


Yıllar Boyunca Kobe Bryant - 4

ŞAMPİYON

-- 2009

Kobe, İntikamını Alıyor:

Üçüncü şampiyonluğunu kazanmasından yedi yıl sonra --saha dışında dikkati dağıtan olaylar, takımı kökünden değiştiren takaslar, Jackson'ın gidiş ve gelişi, ligin dibine yolculuk, sezonu erken bitirmeler, ve Boston'a kalp kırıcı bir yenilgiyle dolu yedi yıl-- Bryant, 2009 Finalleri'nde Dwight Howard'ın Magic'ine üstünlük sağlayarak, nihayet dördüncü yüzüğüne ulaştı.

Belki de daha mühimi, işe miras açısından bakarsak, Bryant, O'Neal'sız da kazanabileceğini kanıtladı; tıpkı O'Neal'ın da bunu Heat'te onsuz başardığı gibi. Ayrıca ilk Finaller MVP'si ödülünü de, çokça ilk maçtaki 40 sayısı sayesinde, kazandı. Playofflar boyunca defalarca gazetecilere yüzüğü ne kadar istediğini söyleyip duran Bryant, böylece geri kalan hayatı boyunca "O sadece bir yancıydı" cümlesini duymaktan kurtuluyordu.  

"Can sıkıcıydı" diyordu Bryant, O'Neal'a ihtiyacı olduğu hakkında söylenenlerle ilgili. "Çin işkencesi gibiydi; bir su damlasını, düşmekten korumaya çalışır gibi. Her zaman geri adım atabilirdim. Rekabete karşılık verme açısından, onsuz yapamayacağımı söylemeleriyle alakalı olarak, iyi hissediyorum diyebilirim, çünkü insanların yanıldığını kanıtladım."



-- 2010

Kobe'nin Beşinci Şampiyonluğu:

Asla gereksiz politik doğruculuk ya da sahte diplomasi ayakları yapmayan biri olarak Bryant, ne zaman sorulacak olsa, favori şampiyonluğu hakkında hep doğrudan konuştu: "Normalde klasik cevap şu olmalı, 'Hayır. Bence hepsi aynı değerde.' Ama bu doğru değil." diyordu bu yılın başlarında TNT'ye verdiği video röportajda. "2010'da Boston'ı yenip kazandığımız yüzük, benim için, açık ara bir numara."

Bryant'ın tercihi aslında çok da sürpriz değil. Gasol/Bynum/Odom çekirdeğine Metta World Peace'i ekleyerek, 2008'in intikamını almak için Boston'ın üstüne gitti. Devamında, kariyerindeki ikinci Finaller MVP'si ödülünü aldı ve, beşinci yüzüğüne ulaşarak, toplamda O'Neal'ı (5-4) geçti. "2010 Finalleri'ni kazandığımız için çok mutluyum" diyordu bu yılın başlarında, Lakers'ın ezeli rakibine karşı aldığı zaferin tadını çıkararak. "Şu anda karşınızda boku yemiş bir halde oturuyor olabilirdim. Eğer o şampiyonluğu kaçırsaydık, zavallının teki olurdum."


Kobe Bryant - Çocukluğun Sonu

(Bu kez bir Kobe hayranından yazı var. Aslında kendisini "transfer" ettik geçenlerde, ama bu kez postu ben yayınlamak zorunda kaldım. İyi okumalar.)



Kobe Bryant, 13 Nisan 2016’da 20 senelik görkemli kariyerine yakışır şekilde noktayı koydu, fakat bu emeklilik benim için NBA, Lakers gibi kavramlardan çok daha büyük bir şeyin simgesiymiş. Yeni yeni kafama dank ediyor.

NBA ile tanışmam 2001’de Iverson’ın tek başına aldığı Lakers – Sixers final serisinin ilk maçıyla oldu. O gün (o an tekrarı ya da özeti olduğundan bihaber) denk gelip izlediğim maçta mahalledeki Tufan abi'nin dilinden düşmeyen bir ismi duyunca heyecanlanmıştım, Shaq. İsmini duyduğun birini görmek, o yaşların da etkisiyle direkt Lakers ve Shaq tarafına ilgi duymamı sağladı, Iverson, izlediğim o maçta 80 de atsa kararım değişmezdi sanırım. 1 hafta sonra ise NBA’e dair anımsadığım ilk net anımı yaşadım. Haftasonu (şimdi baktım da Cumartesi sabahı imiş) sabah erkenden çizgi film izlemeye kalkınca yine aynı maça denk geldim; fakat maç bitmiş, dev adam Shaq ve arkadaşları altta bulunan fotoğrafı veriyordu. İlk maçta yenildiğini gördüğüm takımı kazanırken görmek saçma bir mutluluk oluşturdu bende. Muhtemelen o gün dışarı çıkınca Tufan abi'ye koşmuşumdur.



Neyse, tarihi biraz ileri saralım. 2002 ve 2003’te de NBA’e ilgim sağdan soldan duyduğum skorlar ve ertesi gün tekrarını izlediğim Jordan’ın son All-Star maçından öteye gitmedi. O maça dair hatırladığım iki an ise hala aklımda. İlki Dünya genelindeki izleyicilerden gelen yorumlardan birinde “Bu maç hiç bitmesin” tarzı bir mesajın olmasıydı. İkincisi ise maç sonunda Kobe’nin serbest atışları… 2001’den kalan Lakers sempatisiyle 3’ünü de atsa maçı kazanacakları bir anda Kobe’nin kaçırmasına epey sinirlenmiştim. Diğer uzatmada yaşananlara dair hiçbir şey yok hafızamda.



2004 Final serisi, uğruna alarm kurduğum ilk NBA maçlarıydı. Kobe’nin çektiği sıkıntıları, Malone – Payton transferleri açıklandığında kopan yaygarayı ve sene boyu süren sakatlıkları babam ve mahalle abilerinden duymamın da etkisiyle, merakım üst boyuta çıkmıştı. NBA’de duyduğum ilk isim Shaq’a olan ilgimin Kobe’ye kayması da büyük oranda o sezon gerçekleşti. Tecavüz skandalı, Shaq figürünün özellikle ülkemizdeki etkisi, genç Kobe’nin Shaq’la ilişkisi yakın çevremde ve sağda solda kulak misafiri olduğum her ortamda insanların Kobe’den uzaklaşmasına yol açsa da benim için tam tersi geçerli. Evdeki PlayStation’da NBA Live 2003’te defalarca aldığım Lakers’ta Kobe ile yaptıklarım, (yaşın da etkisiyle) estetik smaçları ve üçlüğü dominantlığa tercih etmem ve (epey sonradan fark ettiğim) genel kesim tarafından nefret edilen karaktere beslediğim ekstra ilgi, Kobe’yi benim için NBA’in en önemli figürü haline getirdi. 2004 Finalleri 2. Maçın sonundaki canlı izlediğim basketi de bunun resmî ilanı oldu.

2005’te Shaq gitmesine rağmen takım değiştirmedim; hatta Miami’ye çocukça bir nefret dahi besledim, çünkü ben o büyük kavgada Kobe’nin tarafındaydım. Christmas maçında Kobe’nin çabasına rağmen kaybetmeleri o sezona dair hatırladığım tek an.



2006, hem Kobe’nin kişisel kariyerinin hem de benim NBA'le alakamın o ana kadarki zirve dönemi oldu. 2005 sonbaharında yeni eve taşınmamız, ablamın üniversite için evden ayrılması gibi birçok önemli gelişme hayatımı etkiledi. NBA TV’nin uydu üzerinden izlenebildiğini bilmem ve eve uydu yayını alınması için direttiğim kısa dönem hala aklımda. Ablamın artık yanımda olmaması ve lise sınavına gireceğim sene olması sebebiyle eve internet alınmamış, gündüzüm gecem NBA TV izlemekle geçer olmuştu. Kobe’nin sezon ilerledikçe deli atmasıyla 2005 sonlarına doğru amcamlara gidip internetten, NTV’nin sitesinden NBA TV’nin aylık programının çıktısını alıp odama asıyor, Lakers maçlarının olduğu günleri her ayın başında işaretliyordum. 81 attığı gece hayatımın en özel anlarından, tekrar yazmak yerine şuraya bırakayım. O sene yalnızca NBA TV sayesinde bile izleyebildiğim sayısız özel performans, verilmeyen MVP ödülü, Suns serisindeki smaç, son saniye basketi, 6. Maçtaki Tim Thomas… Lakers ve Kobe benim için artık bir hobiden çıkıp, futbolun da önüne geçerek bir tutkuya dönüştü.

2007 yazında internette dolaşırken bulduğum LakersTR oluşumu ise Kütahya gibi bir yerde hiç görmediğim benim gibi manyakların başka şehirlerde de olduğunu gösterdi bana. Tartışmalar, yorumlar, 15 – 35 yaş arası alakasız birçok insan Lakers ve Kobe’den bahsediyordu. Sezonun başlamasıyla forumda geçirdiğim zamanın süresi artıyor, artık oradaki insanlarla NBA dışı konularda da konuşmaya başlıyordum. 2008 Şubat’ta gelen Gasol ve Lakers’ın ligde tekrar iddialı konuma gelmesi bu oluşumun klavye başından çıkıp gerçekten bir araya gelmesini sağlamış ve buluşmalar düzenlenmeye başlanmıştı. Kuzenimde kaldığım bir gün, forumda neler olmuş diye bilgisayarın başına oturmam ve atılan tonla yeni mesaja anlam vermeye çalışırken Gasol ismini görmem, şu an öyle gelmiyor olsa da o dönem hayatımdaki en tatlı sürprizlerdendi.



2008 – 2011 arasında Lakers tekrar ligin zirvesindeydi. Evet, bu takıma ilk ilgi duyduğumda da benzer konumdaydılar, fakat artık ben taraftar ve bilinçli bir izleyici, Kobe ise oyununun olgunluk döneminde bir süperstardı. En büyük eleştiriyi bencilliği üzerinden alan Kobe, yanına Gasol’ü alıp ligi darmaduman ederken bu sefer gençliğinde Shaq’la yaşadığı ego savaşına hiç girmemişti. Fakat rekabetçi ruhu hala aynı, hatta Shaq’sız başarılı olamayacağını düşünen büyük kitle yüzünden daha da kamçılanmış durumdaydı. Liseye hazırlanırken, Kobe’nin kişisel rekorlarını geliştirmesi için sabahlarken, üniversiteye hazırlanırken, Kobe’nin Lakers’ı şampiyon yapması için alarm kurdum.

Sonraki 2 sezon, 2003’ten beri Lakers’tan en çok uzak kaldığım dönemdi. Başka şehirde üniversite, yurt hayatı, sorunlu internet, üniversite öğrenciliğine alışma evresi… Aynı dönem Lakers için de saçma sapan geçti sayılır: Büyük umutlar ve hayal kırıklıkları… Ligin o dönem en iyi uzunu ve kısası sayılabilecek Howard ve Nash’i kadrosuna katan takım, beklentilerin aksine tepetaklak oldu. Savaşan tek isim ise yine Kobe’ydi. Takımı en azından Playoff’a taşıyabilmek için her maç 45 dakika ortalamayla oynayan Kobe, tam NBA ve Lakers’tan uzaklaşma sürecimde beni tekrar hayata bağladı.

13 Nisan 2013’te ise Kobe’nin kariyerinin en kötü günüydü ve ben en iyi gününde olduğu gibi yine canlı izliyordum. Normal sezonun son maçında Playoff’a kalabilmek için evinde Golden State’i yenmesi gereken Lakers, Kobe’nin üstün çabalarıyla maçı kazandı; ama Kobe maçın sonlarına doğru bir anda yere yığıldı. Hareketlerinden ciddi bir şey olduğu anlaşılsa da yürüyebilmesi, burkulma vb. bir ihtimali düşündürdü. Gerçek ise 1-2 saat sonra ortaya çıktı: Kobe, aşil tendonunu koparmıştı. “Minimum 6 ay tedavi”, “o yaşta bir sporcunun geri dönmesi zor”, “emeklilik kararı alabilir”… "Kobe playoff’a soksun, belki Spurs’ü eleriz" diye düşünürken, 2 saat içinde tüm her şey çöp oldu. Bir anda oturup ağlamaya başladım. Birkaç gün ne olduğunu soran insanlara durumu açıklayamıyor, haberi duyan ve ilgimi bilenlere ise niye bu denli etkilendiğimi açıklayamıyordum. Şimdi az çok kavrayabiliyorum, o sabah bir anda çocukluk kahramanımı kaybetmiştim.



Ertesi sezon Kobe, beklenenden de erken döndü: İlk basketinde yine ağladım, ama bir şeyler değişmişti artık. Kabullenmeye çalışırken Kobe’nin vücudu kaldırmadı ve bir sezon daha kapandı. Ertesi sene biraz daha iyi gözüktü, sırf onun için tekrar alarm kurmaya başladım derken yine bir anda sezonu kapadı. NBA’e ilgim azalmış, Lakers’a ise hiç kalmamıştı. O boşluğu sinema, çevre vs. ile doldurmaya çalıştım 1-2 sene. Buna alışmam lazımdı, artık Kobe yoktu.

Bu sezon başında, Kobe ligde 20. Sezonunu kutlarken felaket maçlar geçiriyordu. Bense tüm çocukluğuma ihanet ederek artık bırakması gerektiğini savunuyor hatta ona küfür bile ediyordum. Her şey bırakma kararını açıklamasıyla değişti. Bu, Kobe’ye layığıyla veda edebilmem için bir fırsattı. O kadar erken açıklaması gittiği her yerde göreceği ilgi ve saygıyı artıracağı için kendi lehine olsa da, bu egoist yaklaşım benim için hiç sıkıntı değildi. Benim sevdiğim Kobe buydu zaten.



13 Nisan 2016, malum tarih geldi. 24 yaşında, Kobe için son kez alarm kuruyordum. Annem-babam fark etmesin diye sessiz ya da kulaklıkla açtığım tonla maç gibi, ev arkadaşım uyanmasın diye sesi kısıp televizyon başına oturdum. Tek beklentim 2-3 zor şut sokması, maçı kazanmasıydı. Maça bol şutla giriş yapan Kobe yüzdesiz bir maç çıkarmasına rağmen atmaya devam ederek kariyerine selam çakıyordu, takım da savunma yapmayarak sezona. Maçın son 4 dakikasında ise büyülü bir şeyler olmaya başladı. 37 yaşındaki Kobe, 10 sene önceki, 15 yaşında izlediğim adama dönüştü. Attığı tüm şutlar giriyor, farkı kapatıyordu. Son molaya girdiğinde tek dileğim eline son bir maç kazandırma şansı geçmesiydi ve tanrı, kader, karma her neyse bunu sağladı:

Kobe, son maçında üstelik 60 atarak maç kazandırdı.

2 kez sakatlığı yüzünden ağladığım adam bu kez beni mutluluktan ağlattı. 23 Ocak 2006 sabahı okula giderken, gördüğüm herkese anlatmak istediğim coşku son kez benleydi. Kobe basketbola, ben çocukluğuma veda ettim. Olmasaydın yıllarca neye tutunurdum bilmiyorum ama, beni bu kadar uzun süre yüz üstü bırakmayan biri ya da bir şey olacağını hiç sanmıyorum. Eyvallah Kobe…  


Yıllar Boyunca Kobe Bryant - 3


"LİDER"

-- 2005 

Kobe nişancıya dönüşüyor:

İşleri kendi tarzıyla –en büyük ortağı Shaq olmadan ve Phil’in koç dokunuşlarından yoksun bir şekilde- halletmeye çalışması Kobe’nin beklediği şekilde sonuçlanmadı. Lakers 2005 Playofflar’ını kaçırdı, Kobe kariyerinde ilk defa postseason’da yer alamadı ve bütün bir sezonu tamamlayamayan Rudy Tomjanovich koçluğunda takım savunma verimliliğinde ligin sonuncusu oldu. Bryant’a gelince, rakamları güçlüydü (27.6 sayı, 23.3 PER) fakat kaybetmek onu ancak All-NBA 3. Takım’a seçilmeye düşürdü ve dünyaya-karşı-ben felsefesine büyük bir darbe yemiş oldu.

Jackson’ın 2005-06 sezonundaki dönüşü aynı zamanda Kobe’nin de kariyerinin en iyi istatiksel sezonuyla çakışması demekti. Bu birliktelik, uzun bir yükseliş serisini de beraberinde getirdi. 20 Aralık 2005’te, blowout galibiyetle sonuçlanan maçta Bryant Mavericks potasına ilk üç çeyrekte 62 sayı gönderdi. 75 veya 80 sayıya erişebilecek durumda olmasına karşın Jackson, galibiyetin de cepte olmasıyla Kobe’yi son periyot için dinlendirmeyi tercih etti. “Maç çantadaydı, hatta buzdolabındaydı” dedi Kobe daha sonra; “Benim oyuna geri girmem için hiçbir sebep yoktu.”

Bu acımasız gösteri Kobe’nin skor yeteneğiyle özetlenebilir veya Mavs koçu Avery Johnson’ın üzüntüsüyle. “Ona cevap veremedik.” dedi Johnson. “İkili sıkıştırma denedik, zone denedik, arka alanda tuzaklar kurduk, ve hiçbiri işe yaramadı. Bu gece bizimle işi pişirdi.”


-- 2006

81 Sayı:

Bryant’ın 2005-06 serüveni rekor kitaplarına ve istatistik nerd’lerine çalıştı. 35.4 sayı ortalamasıyla ligi bu alanda ilk kez zirvede tamamladı, ki bu 1960’tan beri ismi Jordan olmayan oyuncular arasında çıkılan en yüksek rakamdı. Kariyer rekoru olan 28 PER’e ve Basketball-Reference sitesinin database’ine göre bir oyuncunun ulaştığı en yüksek rakam olan 38.7 usage rate’e ulaştı. Altı kez 50+ sayı attı, ki bu da Jordan’ın 1987’deki performansından sonraki en yüksek rakamdı. Her gece 27.2 şut deneyerek bu alanda üç sayı çizgisi lige giriş yaptığından beri en az bu kadar şut deneyen Jordan ve Allen Iverson gibi oyuncuların arasına katıldı. Kobe zincirlerinden kurtulmuş bir şekilde önümüzdeydi.

Bir ay kadar sonra, 62 patlamasının ertesinde, kendi kendini anlatan bir başarıyla rekor kitaplarına giriş yaptı: 81. 22 Ocak’ta Raptors’a karşı alınan galibiyette Kobe 28/46 saha içi isabeti, 7/13 üçlük, 18/20 serbest atışla oynayarak kariyer rekoru olan ve Wilt’in de 100 sayısının ardından NBA’de bir maçta bir oyuncunun uşlaştığı en yüksek ikinci sayı olan 81 sayıyı attı. Bryant’ın 81’i Jordan’ın 69 olan kariyer rekorunu da patlatmış, ve üç sayı çizgisi lige girdiğinden bu yana atılan en yüksek sayıları (David Robinson, 1994’te 71 sayı ve David Thompson, 1978’de 73 sayı) tarihe gömmüştü. Robinson ve Thompson’ın aksine Bryant, sezon sonundaki sayı krallığına oynamıyordu, o sadece sıradan bir kış gecesi çıldırmıştı.

81’den tam on sene sonra, Bryant’ın kariyerini yansıttığından dolayı ESPN’in derlediği röportaj serisinde sorulduğunda o zamanın Raptors koçu Sam Mitchell sözlerini esirgememişti; “Ondan nefret ediyorum. Eğer bir daha onu göremeyeceksem, ki bu kısa süre sonra gerçekleşecek, belirteyim ondan nefret ediyorum.” Bryant ise kendi bölümü adına o performansın “hayal kurmanın gücü için vasiyetname” olduğunu eklemiş ve devam etmişti: “Sahaya çıkan ve 80 atmanın imkansız olduğunu düşünen tonlarca oyuncu var… Ben hep 80’i atabileceğimi düşündüm. 90’ı atabileceğimi düşündüm. 100’e ulaşabileceğimi düşündüm. Her zaman.”


-- 2007

Takas talebi:

2006-07 sezonu Bryant yeni forma numarası olan 24’le ortaya çıktı, ikinci kez sayı krallığına ulaştı, ikinci kez üstüste sezonun en iyi beşi ve sezonun en iyi savunma beşlerine seçildi, fakat playofflar’da yine herhangi bir gelişim kaydedilemedi. İkinci kez üstüste, Bryant ve unutulmaya yüz tutmuş yardımcı kadrosu –daha sonra Kobe’nin adını bir iki kez daha anacağı Smush Parker dahil- playoff’a ilk turda veda ediyordu.

Bryant gerçeği görmüş gibi gözüküyordu: Bütün bu atılan şutlar ve sayılar onları postseason’da başarılı oldurmaya yetmiyordu. Hepsinden öte, Bryant 2006-07’de 50 sayı barajını on kez geçmişti, ki bu 1963-64’ten beriulaşılan en yüksek rakam, ama hala hiç mutlu değildi. Mart ayında üstüste yedi maçta attığı 65, 50, 60, 60, 43, 23, 53 sayılık bir seri vardı ama hala hiç tatmin olmuş gözükmüyordu.

Mayıs 2007’de, Lakers’ta geçirdiği süre on seneyi de aştığında, Kobe takımın yeniden yapılanması gerektiğini de atıfta bulunarak takas olmayı istedi. “Takas edilmek istiyorum, evet” dedi ESPN radyosuna. “Nitekim sonuca vardığımızda, başka alternatifimiz kalmadı anlıyor musunuz? Gideceğim ve Plüton’da oynayacağım.” Sonra durumu yeniden değerlendirdi ve Lakers tabii ki onun ayrılmasını engelledi. Yardım yoldaydı.


-- 2008

Şafaktan önceki karanlık:

Bryant’ın takas talebinin üzerinden bir yıl geçmeden, GM Mitch Kupchak, Kobe’nin kariyerini tamamen değiştirecek bir takas gerçekleştirdi. Şubat 2008’de, Lakers, Memphis’in İspanyol uzunu Pau Gasol’ü kadrosuna kattı. Yetenekli ve akıllı Pau, gelişmekte olan pivot Andrew Bynum’a ve çok yönlü bir PF olan Lamar Odom’a katılarak uzun, fiziksel ve becerikli ve Kobe’yi tamamlayacak bir ön alan rotasyonunu oluşturmuş oldular.

Gasol takasından sonra, Lakers sezonu 22-5’lik seriyle kapadı ve playoff’ta sırasıyla Nuggets, Jazz ve Spurs’ü eleyerek 2008 NBA Finalleri’ne ulaşmayı başardılar. Bu sezon sonu serisi aynı zamanda Kobe’nin ilk ve tek normal sezon MVP ödülünü de ona kazandırdı.

2004’ten bu yana ilk kez NBA’in en yüksek mertebesine geri döndüklerinde, Kobe finallerin iki maçında 30 sayı barajını aşmıştı ama Boston’ın Kevin Garnett, Paul Pierce ve Ray Allen’dan oluşan heybetli Big 3’sinin üstesinden gelememişti. Durumu iyice kötüleştirense, 6. ve son maçta Celtics’in Lakers’ı küçük düşürmesi, 39 sayı farkla biten maçta Kobe’yi de 7/22 şut yüzdesinde tutması olmuştu. Bu yıl, Kobe gazetecilere o sezondan sonra Journey’nin Don’t Stop Believing şarkısını dinlediğini ve o şarkının önümüzdeki iki sezon için onun motivasyonu olduğunu çünkü Boston’daki seyircilerin kutlamalar için her maçta o şarkıyı dinlediğini söylemişti. “Her bir gün aynı şarkıyı dinliyordum çünkü bana orada yaşadığım duyguları hatırlatıyordu.” diyordu.

Celtics karşısındaki intikam beklemek zorundaydı fakat Kobe’nin off-season’ı bir anda acıdan zafere dönüşmüştü. ABD 2008 Olimpiyat takımının bir üyesi olarak Bryant, finalde Gasol’ün İspanya’sını yenerek altın madalyayı kazanmıştı. 2008-09 sezonu başladığında, Los Angeles Daily News’in haberine göre Bryant, altın madalyasını Gasol’ün soyunma odasına asmıştı çünkü onun bundan rahatsız olmasını ve bunu motivasyona çevirmesini istiyordu. “Bu Haziran’da geçen seneki gibi ikinci sırada kalmayacaksın.” demişti.

Yıllar Boyunca Kobe Bryant - 2



"PHIL DÖNEMİ"

-- 1999

Phil Geldiğinde:

Harris, Lokavt yüzünden kısa süren sezonda pek iyi değildi ve, Kobe'nin üçüncü sezonunda artık ilk 5 çıkıp takıma daha da yardımcı olmasına rağmen, gelecek Lakers koçunun, onun talepkar kişiliğini ve açgözlülük derecesindeki şut atma isteğini törpülemesi gerektiği açıktı. Efsanevi koç, daha yeni Michael Jordan'ın Bulls'uyla iki kere "three-peat" yapmış olan Phil Jackson, her ne kadar Bryant'la uğraşmanın kendisi için apayrı bir sınav olacağını itiraf etmiş olsa bile, iş için mükemmel tercihti.

Jackson, Los Angeles Times'ın alıntıladığı gibi, Eleven Rings isimli kitabında "Kobe, basketbolun gelmiş geçmiş en iyisi olma konusunda Jordan'ı geçmeyi kafaya takmıştı" şeklinde yazmıştı. "Onun Michael Jordan takıntısı galebe çalıyordu. O sezon (99-00) Chicago'da oynadığımızda, Michael'ın, Kobe'nin paylaşımcı takım oyununa karşı tutumunu değiştirmesine yardımcı olabileceğini düşünerek, ikisi için bir buluşma ayarladım. El sıkışmalarının ardından, Kobe'nin ağzından şu sözler döküldü: 'Biliyorsun, bire birde senin eline verebilirim.'"

Zamanla, Bryant, Jackson'ın medya önünde ona gösterdiği sert tavırların da etkisini itiraf ederek, onun motivasyon yöntemlerini daha iyi anlamaya başladı. "Secretariat olmak için potansiyel taşıyan bir vahşi at gibiydim, ama çok vahşi, amına koyim" demişti geçen yıl GQ'ya. "Bunun bir parçası beni evcilleştirmeye çalıştı. [Basında benim hakkımda çıkan yorumları] beni çılgınca bir hıza sürükledi. Çünkü kasıtlı ya da kasıtsız, verimli ve harika olmak adına benim üzerimde muazzam derecede bir baskı uyguladı."


-- 2000

Kobe'nin İlk Şampiyonluğu:

Jackson'ın gelişi, sonuçlara derhal yansıdı: Lakers onunla ilk sezonunda 67 maç kazandı; O'Neal sayı krallığını kazanıp normal sezon MVP'si oldu; ve Bryant, sezon başında el sakatlığı geçirmesine rağmen, o zamana kadarki kariyer rekoru olan 22.5 sayı ortalaması ile sezonu bitirdi.

Playoff'larda, Lakers'ın kabiliyetleri, Batı Konferansı Finalleri'nin 7. maçında Blazers'la oynadıkları maçta parıldadı. Sezon onlar için hüsranla sonuçlanmak üzereyken, Lakers çift hanelerdeki farkı yok edip, geri dönüşü ikonik Kobe-Shaq alley-oop'uyla taçlandırdı. Süperyıldız-süperyıldız bağlantısı, Kobe'nin zerafeti ve Shaq'ın öfkesinde birleşerek durdurulamaz hale geliyor; Shaq, o sonradan klasikleşen sahnede tribünleri göstererek sahayı bir uçtan ötekine kat ediyor, salon adeta yıkılıyordu. Finaller henüz başlamamış olmasına rağmen, bu ikilinin kaderinde şampiyonluğun yazdığına dair çok az şüphe vardı. 

Pacers'a karşı oynanan altı maçlık bir serinin ardından Lakers, "Showtime" döneminden bu yana ilk şampiyonluğuna ulaştı. Bu arada Bryant, zamanında Jordan'ın yedi, ilerde Lebron''un dokuz sezona ihtiyaç duyacağı ilk yüzüğü sadece dördüncü sezonunda kazanıyordu. "Bu benim 21 yıllık ömrüm boyunca hayalini kurduğum şeydi" diyordu, ilerde kaç tane daha kazanacağını da düşünerek. 


-- 2001

Bir Kez Daha:

2000-2001 sezonunu kendi stillerinde geçirmelerine rağmen --Derek Fisher'ın meşhur, Kobe, Shaq ve Jackson'ın arasındaki tansiyona dayanarak soyunma odasındaki havayı "bir yumurta kadar kırılgan" diye adlandırması-- hiçbir şey geçen sezonun şampiyonunu durdurmaya muvaffak olamadı. Bir gece Kobe, bir gece Shaq'ın sazı ele almasıyla Lakers, Playoff'u 15-1'lik dereceyle ve ortalama 12.8'lik (üç sayı çizgisi geldiğinden beri playoff'lardaki en yüksek) sayı farkıyla bitiriyordu. Allen Iverson'ın liderlik ettiği Sixers'ın hiçbir şansı bulunmuyordu. 

Bryant için, 2001 faslı yeni bir açılımı simgeliyordu: Yeni kariyer rekoru olarak 28.5 sayı ortalaması tutturdu, 22 şut kullandığı göz alıcı bir gece geçirdi, Playoff'larda birkaç kez 40 sayılık performanslar ortaya koydu, ve günümüzde onu NBA'in gelmiş-geçmiş en çok yönlü yetenekleri arasında olup olmadığı tartışmalarına sokan seviyeye yükseldi. Eski NBA koçu Paul Westphal "Kim Kobe'nin Michael Jordan'dan daha iyi olmayacağını söyleyebilir?" diyordu Los Angeles Times'a. "Bunu şimdi bir kenara bırakın. Jordan'ın aynı yaştaki halinden çok daha iyi durumda."

Ama Bryant, ilaveten O'Neal'a (tembellikle ilgili) ve Jackson'a (güven eksikliği) karşı duruşunu katılaştıyordu ve kendisini geri çekiyordu. Nisan ayında Bryant, Güney Kaliforniya'da gerçekleşen düğününe hiçbir takım arkadaşını davet etmedi. O'Neal-Bryant ortaklığı parkede yenilmez bir görüntü sergiliyordu, ama egolar ve kişiliklerin işin içine girmesi, manzarayı çok değiştiriyordu.


-- 2002

Üçleme:

Batı Konferansı Finalleri'nde Sacramento Kings'e karşı iyi şansın yardımıyla da olsa, O'Neal-Bryant ikilisi, bir yüzük daha kazandı.

Gerçi hem O'neal, hem de Bryant, All-NBA 1. takımına seçilse de --Kobe'nin kariyerinde ilkti-- 4. maçta Sacramento'ya karşı günü kurtaran, Rober Horry oldu. Başa baş geçen dakikalarda, önce Kobe turnikeyi kaçırdı, O'Neal ribaundu alsa da tamamlayamadı ve top, üçlük çizgisindeki Horry'ye sekti -- maçı kazandıracak üçlüğü kullanacak olan Horry'ye.

Sonra, 3-2 geriye düşmenin ve elenmenin eşiğindeyken Lakers, Rick Adelman'ın maç sonu hakem yönetimiyle ilgili eleştirilerine hedef olan, ünlü 40 faul atışı kullandıkları maçı kazandı. Başkan adayı Ralph Nader, David Stern'e hakemlerin "tarafsızlık ve profesyonellik duygularının ciddi şekilde sarsılmış olduğunu" belirten bir mektup yollayarak olaya müdahil oldu. Yıllar sonra, ligden atılmış eski hakem Tim Donaghy, iki meslektaşının seriyi uzatmak için NBA yönetimi adına tezgah kurduğunu ima etti.

O'Neal, Bryant ve Lakers, gürültülere kulağını tıkadı, deplasmandaki 7. maçı uzatmada aldı, ve Finaller'de Nets'i ince kıyım doğrayıp üçlemeyi tamamlamak üzere yoluna devam etti. Bu sayede Lakers, Jordanlı Bulls'tan sonra, üç sayı döneminde arka arkaya 3 şampiyonluk kazanan tek takım oldu. "Los Angeles arka arkaya kaç tane kazanabilir?" diye merak ediyordu Sports Illustrated yazarı Jack McCollum, o dönem. "Dört? Beş? On? Shaq ve Kobe daha ne kadar iyi olabilir? Jordan ve Pippen'dan daha iyi? Montana ve Rice'dan? Kahretsin, Lennon ve McCartney'den?" 


-- 2003

İhtilaf Doğuyor:

İnatçı? Kesinlikle. Soğuk? Şüphe yok. Fakat suçlu?  Spor dünyası, 2003'te Colorado'da yaşanan bir olayın ardından tecavüz ile suçlanması üzerine, Bryant'a yeni bir yafta vurmakla yüz yüze gelmeye zorlandı. Sports Illustrated, Bryant'ın karakolda çekilmiş bir fotoğrafını kapağa koydu: "Kobe Bryant: Sanık."

Takip eden süreç, suçlamalar düşmeden önce bir yıl kadar sürdü ve Bryant, bir karşı dava açtı. Bu noktada, Bryant'ın itibarı ve popülaritesi belirgin bir darbe aldı, sponsorluk anlaşmalarını kaybetti, takım arkadaşlarıyla (özellikle Shaq) olan gergin ilişkileri daha da kötüleşti, ve Lakers bir daha şampiyonluk seviyesinde bir takım olamadı.  Ancak, yanında eşi Vanessa ile birlikte, kamuoyu önünde gözyaşlarıyla özür dileyerek evliliğini kurtardı. Çoğu hayranı onu affetmedi. 


-- 2004

Shaq Takası:

Temmuz 2004'te, sekiz sezon ve üç şampiyonluğun ardından, Bryant nihayet Lakers'da dümene geçmişti. Bryant ile sürtüşme içinde geçen yıllarından ardından O'Neal, Lamar Odom ve Caron Butler'ı da içeren bir paket karşılığında Miami'ye takas edildi. "Takım doğru istikamette gitmiyordu, ve ben de bunun bir parçası olmak istemedim, böylece takas edilmeyi talep ettim" diyordu Shaq, o dönem. 

Shaq için kırılma noktalarından biri: "Bryant'ın Jim Gray'le Ekim 2003'te yaptığı röportaj. "Madem bu takım ,onun takımı, o zaman öyleymiş gibi davranacak" diyordu Bryant, O'Neal'den bahsederken. "Yani, takım saha içi ve dışında size güvenirken, siz kampa götü göbeği salmış ve formsuz bir şekilde gelemezsiniz. Ayrıca, takım kötü giderken diğerlerini suçlayamazsınız, ya da sen kondüsyon eksikliğin yüzünden sakatlandığın zaman, sağlık ekibini olayı büyütmediği için suçlayamazsın." İlaveten, Shaq'ı "her pozisyonda top eline gelmezse, savunma yapmayacağı ve ribaundlara el uzatmayacağına dair tehdit etmekle" itham ediyordu.

O'Neal'ın ayrılışı, Jackson'ın 2004 Finalleri'ni kaybtmelerinin ardından bıraktığını açıklamasından bir süre sonra gerçekleşti. "Eğer o hâlâ burda olursa, seneye takımı yönetmeyeceğim" diyordu sezon boyunca Mitch Kupchak'e. "Kimseyi dinlemeyecek. Bunu daha önce bu çocukla yaşadım."

Jackson bu konuşmaları, Bryant'ın ona Shaq'a "yancı olmaktan bıktığını" söylediğini ve bu iki yıldızı sıkça, çocukça hallerde yakaladığını da ekleyerek  "Son sezon: Ruhunu Arayan Takım" isimli kitabında tekrar anlatıyordu.
Bu ayrılıklar, Bryant'a 2004-2005 sezonu için bütün kontrolü ele geçirmeyi sağlıyordu, ama aynı zamanda, beş sezonda dört final ve üç şampiyonluk getiren o dominant Lakers döneminin de bitişi anlamına geliyordu. Artık kendi takımına sahipti, ama pek de iyi bir takım değildi.