Nerden Nereye 141



Gözle


Şurada birkaç ay önce lafını etmiştik. Idefix, Mancini biyografisini satışa sunmuş. İngilizcesine güvenenlerden alan çıkar. İlaveten, belki İstanbul'daki İngilizce kitap satan kitabevlerinde de vardır bir ihtimal. Türkçesi'nin çevrilmekte olduğunu biliyoruz. O zaman, 1-2 ay içinde elimize geçme ihtimali var. Martı Yayınları azıcık akıllıysa bir an önce çevirtip yayınlar zaten. İnanılmaz satar bu ara.

Gündem


Yeni başkanımız Adam Silver'ın icraatleri devam ediyor. Kendisi Slam Dunk başta olmak üzere All-Star Haftasonu dahilindeki tüm bir Cumartesi gününü ihya ettikten sonra, şimdi de (görseli büyütelim pls)"WNBA vs NBA" işini başlatacak gibi gözüküyor –şuna hiç girmiyorum. Bunun gizlendiğini bir süredir duyuyorduk sağdan-soldan. Ama D-Smart'ın sitesi daha fazla gizlemeyi becerememiş. Bütün NBAseverlere müjdeleyelim biz de, hayırlı olsun.


Cuma


Jason Collins gay olduğunu açıkladıktan sonra ilk kez bir NBA takımıyla parkeye çıkıyor ve oyuna girerken seyircilerin bir kısmından alkış alırken ekrana bu Galatasaray taraftarı yansıyor.

Edit: Daha güzel resimler buldum. İlk karede Nets bench'inin birkaç sıra üstünde, Galatasaraylı elemanın bir aşağısında, hafif çaprazında Fenerbahçeli biri de varmış. Maçta Lakers'ı destekliyorlardı.



Jenerik 19



2003 Doğu Finali, 1. maç. Memo da, garibim...

Efendi-3




  İki ezeli rakip, Galatasaray ile Fenerbahçe, seyirciyi selamlamak için İttihatspor Stadı'nda (bugünkü adıyla Şükrü Saracoğlu) sahaya çıktı.
  Futbolcuların formalarından ayakkabılarına kadar tüm aksesuarları döneme uygundu: İngiliz malı potinlerin yerini Avusturya kramponları almıştı. Futbol topunun iç lastikleri de Alman ürünüydü.
  Yöneticiler de döneme uygundu...
  Fenerbahçe Kulübü'nün başkanlığına Doktor Nazım getirilmişti.
  Yani, Evliyazade ailesinin futbolla ilgili tek ismi Karşıyaka ve Altay'da futbol oynayan Nejad değildi...
  Doktor Nazım'ın kulübün başına geldiği o yıllar, aynı zamanda Fenerbahçe'nin siyasal iktidarlarla olan ilişkisinin başlangıç tarihiydi.
  Fenerbahçe'nin "kaderi" o yıllarda yazılıyordu: Fenerbahçe bu yıllardan sonra Türkiye'nin siyasal tarihine paralel olarak, iktidara kim gelirse, takımın başkanlığına da istisnasız o iktidar ekibinden birini getirecekti...
İttihatçıların futbolun kitlesel özelliğini kavrayan ilk siyasal hareket olduğunu belirtmiştik. İttihatçılar ile Fenerbahçe arasındaki ilişki, kuşkusuz bir çıkar ilişkisiydi. İttihatçılar kamuoyunun Fenerbahçe sempatisinden yararlanmaya, Fenerbahçe ise iktidarın gücüne ihtiyaç duyuyordu.
  Doktor Nazım'ın o gün seyirciler arasına "Fenerbahçe başkanı" sıfatıyla oturmasının başka bir anlamı yoktu...
  Savaş sırasında sahaya on bir futbolcuyla çıkmanın güç olduğu bir dönemden geçiliyordu. Fenerbahçe yıldız futbolcularının bazılarını şehit vermişti.
  Yirmi üç yaşındaki Teğmen Nureddin, Arıburnu Savaşları'nda (12 nisan 1915); yirmi bir yaşındaki Yedek Subay Halim, Alçıtepe'de (nisan 1915) yirmi bir yaşındaki Teğmen Haldun, Arıburnu Savaşları'nda (22 haziran 1915); yirmi yaşındaki Yedek Subay Kemal, Sebdülbahir'de şehit olmuştu.
  Fenerbahçe, 2 ekim 1914 ile 12 kasım 1915 tarihleri arasında oynadığı on beş maçta hiç mağlup olmamış, iki yıl üst üste şampiyonluk kazanan efsane takımın futbolcularını ancak Birinci Dünya Savaşı yenebilmişti!..
 Bir de...
  O efsanevi takımın futbolcularından Otomobil Nuri, Öküz Öldüren Bombacı Bekir, Şiir Refik gibi yedisini, İttihat ve Terakki'nin takımı olarak bilinen ve Talat Paşa'nın başkanlığını yaptığı Altınordu kapmıştı...
  Fenerbahçe bu koşullar altında Galatasaray'ın karşısına çıkmıştı. Üstelik bazı futbolcuları cepheden güçlükle toparlanıp getirilmişti. Kulüp başkanı Doktor Nazım, Galatasaray'ın karşısına on bir futbolcuyla çıkmak için cephedeki futbolcularının bağlı bulunduğu komutanlıklarla tek tek temasa geçmiş, takım kaptanı Galib, Kırıkkale'den; müdafi Emirzade Arif, Keşan'dan; Edhem, Fikirtepe Uçaksavar Batarya Komutanlığı'ndan izin alınarak getirilmişti. Futbolcular yorucu tren ve at yolculuğundan sonra maça zar zor yetişebilmişlerdi...
  On bir futbolcuyla sahaya çıkacak olmaları takımın antrenörü Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey'i çok sevindirdi...
  Fuad Hüsnü ilk Türk futbolcuydu:
  2. Abdülhamid'in o istibdat günlerinde hapisleri, sürgünleri göze alıp futbol oynamıştı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğluydu. 1902 yılında Bahriye Mektebi'nde okurken, "Boby" takma adıyla Cadikeuy Football Club'da (Kadıköy Futbol Kulübü) oynamaya başlamıştı. Mükemmel İngilizce konuşmasına, saç tıraşından bıyıklarının şekline kadar, kendisine tam bir İngiliz görünümü verse de jurnallerden kurtulamamış, futbol aşkı nedeniyle mahkemelere çıkıp ifade vermek zorunda kalıp, babası sayesinde ağır cezalardan kurtulmuştu. Fuad Hüsnü futbolculuğu bıraktıktan sonra futboldan kopamamış, antrenör olarak görev yapmaya başlamıştı...
  Doktor Nazım'ın başkanlığını yaptığı Fenerbahçe takımında, ileride Türkiye'de adını başka alanlarda da duyacağımız kişiler de futbol oynuyordu; Münir Nureddin (Selçuk), Burhan (Felek) gibi...
  17 aralık 1917'de oynanan maçı Galatasaray 3-2 kazandı.
  Doktor Nazım teselli amacıyla futbolcularına sigara ikram etti!
(...)

Efendi, Soner Yalçın, sf. 230-231-232

Korsan


Benim NCAA'de en beğendiğim taraftar/öğrenci grubu Pittsburgh'unki. Duke, Michigan State, Maryland, Syracuse, Kentucky, New Mexico, Kansas gibi kolej basketbolunun en ateşli atmosferlerinin hepsinin üstüne koyuyorum Petersen Events Center'daki bu asla anlaşılamayacak kaosu, karmaşayı. Salonda öğrencilerin istediği yaramazlığı yapacağı bir bölüm var Oakland Zoo dedikleri. Alttaki resim her şeyi açıklıyor aslında. 


The Pete'in çitlerinde gerçekten bunlar asılı ve öğrenciler gerçekten kampüsteki her maça üzerlerinde "ZOO" veya "Oakland Zoo" yazılı altın renkli tişörtlerle geliyorlar. Pittsburgh Panthers, bu öğrenciler önünde yenilmesi en zor takımlardan biri (belki de en zoru) olarak biliniyor tüm Amerika'da. 2008-2010 arasında 31 maç üstüste kazanmışlar bu salonda. Syracuse maçına kadar da Top 5 takımlara karşı 9-0'mış Pitt'in galibiyet-mağlubiyet derecesi.


Doris Burke de gözümüzün önünde yaşlandı be. (Resimlere tıklayıp büyütün)

Retro 301


Efendi-2

 

 
  Karşıyaka'daki Karavokiri sahasının çevresi Türk ve Rum seyircilerle dolmuştu.
  Türklerin sesi sanki daha gür çıkıyordu:
  "Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin... Kaf Sin, Kaf Sin, Kaf..."
  "Kırmızı Türklüğü, yeşil Müslümanlığı temsil etsin" diye seçilen, Karşıyaka Spor Kulübü'nün kırmızı-yeşil bayraklarını sürekli sallayan Türkler hiç susmuyordu.
  Maçın henüz başlarıydı; orta saha oyuncusu sağ iç İplikçizade Sadi, topu sağ açık Kadızade Rıfat'ın önüne attı. Meşin yuvarlağı kontrol eden Rıfat, Rum sol beki çalımlayıp, topu ortaladı. Rum defansının bakışları arasında top Rum kale sahası önündeki santrfor Ali Adnan'ın (Menderes) önüne düştü. Ali Adnan kaleciyle karşı karşıyaydı. Topa olanca gücüyle vurdu. Top kalenin epey üstünden auta çıktı...
  Hayatında ilk kez, o futbol sahasında yuhalandı.
  Kırılgan bir yapısı vardı; belki de bu olayın etkisiyle Karşıyaka Spor Kulübü'nden ayrılıp, yeni kurulan Altay'a geçmişti.
  Üstelik santrfor oynamayı da bırakmıştı. Futbolun yalnız mevkii, kaleciliği seçmişti!
  Futbolun yalnız adamı, yaşamın yalnızlığını çok tan öğrenmişti, üstelik daha on beş yaşındaydı...

Efendi, Soner Yalçın, sf 183


Clermont


Bu arkadaşlar neden yarı finalin iki maçında da alternatif (3.) formalarını giydiler? Bir tamam da, neden iki? Biri yaptı, diğeri neden yaptı?


Efendi-1



(...)
  Osmanlı topraklarına futbolu ilk getirenler İngiliz Levantenlerdi.
  İngilizler 1890 yılında İzmir Bornova'da futbol oynamaya başladılar. İlk futbol kulübü "Football And Rugby Club"dı. Futbolun gelişmesinde İzmir'in ünlü Levanten ailelerinin rolü vardı: Giraudlar, Whittaller, Charnaudlar...
  2. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi nedeniyle Müslümanların futbol oynama özgürlüğü yoktu. İstibdat yönetimi, Müslümanların sosyal kulüp kurmalarına bile izin vermiyordu.
  İzmir futbol ligi adeta "yabancılar ligi"ydi.
  Panianios, Apollon, Pelops, Evangalis, İskoş, Karavokiri, Midilli karması gibi Rum, Yunan ve İngiliz karışımı takımlar ile İtalyan Garibaldi takımı vardı.
  Futbol maçları kıran kırana geçiyordu. Öyle ki, Başpapaz Hrisostomos her maça gelip Rum takımlarını takdis edip rahipleriyle beraber tribünden ilahiler okuyordu. Rum Evangelidis Okulu'nun bando takımı, maç boyunca durmadan çalıyordu...
  "Temmuz Devrimi"nden sonra gelen özgürlük, sporu da etkiledi.
  İzmirli Türkler arasında futbolu tanıtan, öğreten, sevdiren ve gelişmesine katkıda olan isim, İzmir Sultanisi'nde spor öğretmeni olan ve aynı zamanda "Şark'ın bilardo şampiyonu" olarak tanınan Ermeni Melikyan Efendi'ydi. Melikyan Efendi'nin girişimleriyle kurulan "İzmir Sultanisi Futbol Takımı" ilk maçını Pelops Kulübü, sahasında 22 Ekim 1910 tarihinde yaptı.
  Bu takımın futbolcuları arasında bulunan Baha Esad (Tekant) Bey, zaman gelecek, kavgaların çıkmasına neden olacak bir evlilik yaparak Evliyazadelere damat olacaktı...
  Türklerin futbola aktif katılımlarını sağlayanlar, İttihatçılardı.
  İttihatçı kurmay kadronun çoğu eğitilerini yurtdışında yaptılar. Paris ve Londra gibi kültürün beşiği sayılacak kentlerden etkilendiler; iktidara geldiklerinde de gördüklerini ve öğrendiklerini hayata geçirmek için kolları sıvadılar.
  Futbolun kitleleri etkisine alan bir spor olduğunu Avrupa'da görmüşlerdi ve şimdi futbolun bu özelliğinden yararlanmak istiyorlardı.

  İzmir'de kurulan ilk Türk kulübü "Karşıyaka Gençlerbirliği Futbol Takımı" oldu. Kırmızı-yeşil renkleri olan takım, daha sonra Karşıyaka Spor Kulübü adını aldı.
  Kulüp, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin İzmir il binasında doğdu. Cemiyetin İzmir merkezi aynı zamanda Karşıyaka Spor Kulübü'nün lokaliydi.
  Karşıyaka'nın 1912 yılında kurulması bir tesadüf değildi. Balkan Savaşı sonrası özellikle Rumların başını çektiği yabancıların İzmir'i terk etmesi, Türklerin kendilerini daha iyi göstermelerine neden olmuştu. Rum takımlarının yerini Türk takımları almaya başlayacaktı.
  Karşıyaka'dan bir süre sonra "Hilal" kuruldu. Siyah-beyaz renkleriyle futbol sahalarında fırtına gibi esen bu takım, sonradan "Altay" adını aldı.
(...)
  Altay da, Karşıyaka gibi İttihatçıların takımıydı. Bunun en belirgin göstergesi, İttihatçıların Maarif nazırı Mustafa Necati Bey'in kendine ait odasını Altay'a tahsis etmesiydi.
  Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti İzmir Katib-i Umumisi Mahmud Celal (Bayar) aracılığıyla Altay'a kulüp binası verdi.
  Altay İzmir'de fırtına gibi esti. Kurulduğu yıl Karşıyaka, Midilli ve Trablusgarp takımları arasında yapılan turnuvanın şampiyonu oldu. Bu zafer İzmir sokaklarında, caddelerinde davul-zurna çalarak kutlandı. Aynı yıl Altay, Ermeni takımı Armenion'u yenince İzmir benzer sevinç gösterilerine sahne oldu. İngiliz gençlerinden kurulu Pakser'i 4-3, Rumların takımı Panianios-Apollon karma takımını 2-0 yendi.
  Ama bir maçı hiçbir zaman unutmadılar: Evliyazade Nejad'ın da oynadığı maçta, İtalyan Levantenlerin takımı Garibaldi'yi 10-0 yenince, İtalyan konsolosu, "İtalyan milli kahramanı Garibaldi küçük düşürüldü" diye kulübü kapattı!
  O yıllarda Altay'ın kalesini koruyan isim Ali Adnan'dı (Menderes)...
(...)

Efendi, Soner Yalçın, sf.179-180-181-182


Nerden Nereye 140



Sayın Rafet Baran Eryılmaz'a bir kez daha teşekkürler.

Dil


Forma-göğüs reklamı uyumu nadir rastlanan bir şey. Fırsatı buldun mu kaçırmayacaksın; şekil açısından olur, renk uyumu olur, nereden yakalarsan artık. Bizim aklımızda hala "ulan Marshall ne güzel reklamdı" cümlesi dolanır durur. Şurada reklamın boyutlarıyla biraz oynasalar, şeritle uyumlu hale gelip, çok daha güzel görüntü çıkabilirmiş ortaya.


Horus


Kampüste AT var. (Benden teğmenime ufak bir hediye)

Vezüv



Başka spor dallarına var mı ilginiz?

Futbol. Çocukluğumda, ilk gençliğimde çok futbol oynardım ama çok kötü bir futbolcuydum: Ayağıma gelince bir şut patlatırdım, bazıları isabetli olurdu. Ben tiyatroda, "Keşanlı Ali Destanı"nda oynarken, oyuncularla Edebiyatçılar Birliği, maç yaptık. Ben tiyatrodaydım ama edebiyatçıların takımında oynadım. Orhan Kemal'di bizim kaptan. Keşanlıların kaptanı da Haldun Taner. Maçın hakemi de Halit Kıvanç'tı. Bayağı formalar mormalar... 5-3 yendik biz. Beş golün üçünü ben attım, benimle bir hafta tiyatroda konuşmadılar.

Orhan Kemal'den iyi kaptan olurmuş...
 
Penaltıdan bir gol attı, kaleciyi sağa yatırdı, soldan... Canavar gibi.


(Roll 45. sayı, Ülkü Tamer ile yapılan "blind-test"ten. Foto şuradan)

Retro 300


Su


-Selamın Aleyküm. Okurken bir yandan da bunu bulmaya çalışın. Hadi birini ben söyleyeyim, bizim Abdul-Jabbar. Bir tanesi de yakın tarihten, Avustralya vatandaşı. Diğer ikisi biraz zor ama eheh.

-Ersan İlyasova'nın Melo savunması haaaaaaarikaydı. Yani özellikle ilk yarıda ve biraz da üçüncü çeyrekte. İlk yarıda Melo yanılmıyorsam 4 isabetle 11 sayı buldu, 3'ü Ersan kenardayken geldi bu isabetlerin. Ersan sahadayken ve Melo'yu savunuyorken 1/6 olması lazım. Artı top kayıpları ve iki tane de hücum faul. Burası çok önemli çünkü bu iki hücum faul Melo'nun ikinci ve üçüncü faulleriydi ve devreyi erken kapamak zorunda kaldı. Uzun kollarıyla ve akıllı savunmasıyla çok rahatsız etti Ersan. İkinci yarıda işler biraz daha kaosa döndü, Melo'nun savunmacısı sürekli değişti. Tabii kendisi ilginç bir form düzeyinde bu ara. Ne kadar iyi savunulursa savunulsun bir şekilde sayı üretiyor. Nefes alabilmeye vakti olduğu her an sayı bulmayı başardı. Maçı da 13/25 ile 36 sayıyla bitirdi. Yine de Ersan harika savundu. Galibiyette önemli bir nokta.

-Bu Nate Wolters kim abi? Herhangi bir D-League oyun kurucusundan neyi daha iyi yapıyor? Ben bazen bu NBA'in dinamiklerini anlamıyorum amk.


-Giannis Antetokounmpo'nun okunuşu. Kendisi de bu yazıyı yazayazıyorken şöyle bir tweet attı.






-Antetokounmpo demişken (diyebilmişken), ailesi ilk defa Yunanistan'dan gelip bir maçını izlemiş çocuğun. Anne, baba ve kardeşlerden ikisi. Maçta da çok eğlendiler. Kameralar sürekli onları çekti. Giannis'in takip smacı esnasında Bucks sahibi Herb Kohl'la fotoğraf çekilmekle meşguldüler. Brandon Knight'ın maç kazandıran şutunda havalara uçtular. Sadece çocuk değil aile toptan Greek Freak, inanılmaz keyifliler ya.

-Ligin en kötü giyinen koçu açık ara Larry Drew. Bir dakika McHale? Yok yok Drew.

-Knight'ın üçlüğünden sonra 1.4 saniye kalmış, Bucks üç sayıyla önde. Knicks spikerleri faul yapılma olasılığından bahsediyorlar. Ben bu olaya çok takığım. Faul yapmayacaksın arkadaşım. Bunun NBA'de yazılı olmayan bir kural olması gerekir. Son dönemde çok sık görüyoruz böyle anlarda gelen faulleri. Drew de faul yaptırmadı oyuncularına, ki gayet güzel savundular. Ya hadi 1.4 saniye kala faul yapsan da anlarım, bunu da kabul ediyorum. Avrupa basketbolunda öyle şeyler oluyor ki adam 3 sayıyla önde 15 saniye kala faul yapıyor ya. 2/2'den sonra geride olan takımın yaptığı faulde adamın 0/2 atıp son hücumda da sayı yiyip kaybetmesini istiyorum. Basketbolu bu kadar aklınızla oynamaya çalışmayın kardeşim yürek oyunu bu.

-Bu adamlar n'aaapıyorlar? (Videoları ben yükledim, saygııııııııııııı) (Bu arada Sanders acayip bir smaç vurmadı, veya Melo'yu falan bloklamadı. Sadece altıncı faulunü alıp oyun dışı kaldı.)

-NBA'in ayarlarıyla oynanmasından nefret ediyorum. Ne demek kardeşim basket attıktan sonra topa dokunamamak ya. Ben coast to coast gelip Sanders'ın üstünden smaç vurucam, o adrenalinle topu alıp Sanders'ın suratına savurunca teknik alacam? Başlarım öyle kurala. Tabii surata savurmaca yok ama ben o anlar için top oynuyorum bu ligde. Hem o topa değmemeye çalışmak da rakip aleyhine oluyor, oyun yine neredeyse eskisiyle aynı süre gecikmiş oluyor. Bunu da burada aradan çıkardım iyi oldu.






 -Milwaukee Bucks her zaman kazanmıyor ama kazandığında kendisini Bucks yapan mallıklardan da vazgeçmiyorlar. (Biri de demiyor ki beyler stop the ball aq)

-"I just didn't want to get in a situation where they either switched or trapped me at the end, so it was just better to go one-on-one at that point. It's happened a couple of times in late-game situations where I called a screen and they either switched it or trapped it, and it put our team in a bad situation. I remembered that, and I think that's why the play was successful tonight." Brandon Knight. Kyrie gamsızının ve DeAndre apaçisinin dabıl-penetreyşınından sonra bu çocuğun iyi oynadığını ve bir şeyler başardığını görmek beni mutlu ediyor. Aynı zamanda aklını kullandığını hissettirmesi de.


-Cevaplarla veda edelim. Bucks 1. sıra seçimi Kent Benson'ın lige adım attığının 2. dakikasında bir başka zamanın Bucks 1. sıra seçimi Kareem Abdul-Jabbar'dan yumruk yediğini bilmiyorsanız öğrendiniz. Görmediyseniz de buradan görün.

Nerden Nereye 139





Retro 299


Kurul


Geçen sezon da yapmışlardı bunu. Ekstra sarı. Seneye de bunu giysinler işte. "4-5 sene sonra kakaladılar V'yi" diye atıp tutarız.