Ereğli



Bu ara eski postlara atıflar çoğaldı. Normal belki de, 6 yıl dolacak. 2.5 sene önce şöyle bir post atmışız. Geçenlerde bu dileğin gerçekleştiğini gördük hep beraber. Bu tip ayrıntılar bayağı önemli. Darısı diğerlerine.



Tasvip


3 gün önce şunu görmüştüm Idefix'te. Bugün, az önce ise şunu. Martı Yayınları genelde "bestseller" falan çevirip yayınlayan bir yer. Bu kitapları çıkartmaları da aynı mantık dahilinde; satacaklardır da. "Ne kadar?", bilmem. Bu işlerde pek ümitli olamıyor insan. Hatta öncesi de var: Yurtdışında yayınlanan futbol kitaplarını görünce "ooh, şunu çevirsinler de okuyalım" diyemiyoruz. Denmiyor. O yüzden bunlar önemli, ne olursa olsun.

Kapaklarda gördüğümüz "Galaksinin Yıldızları" üst başlığı, bir serinin habercisi gibi. Ufak bir bakınmayla, Luca Caioli'nin bu ikisi haricinde Fabregas, Torres, Del Bosque, Ronaldinho, Zidane ve Roberto Mancini hakkında kitapları olduğunu gördüm. Hatta bir de şu var. Yayınlanan bu iki kitaba bakarak, diğerlerinin de yolda olduğu sonucuna ulaşabilir miyiz? Umarım öyledir. "En popüler"lerin kitaplarıyla kalmazlar.

Yayınevine olan (haklı) önyargım yüzünden biraz karamsar baktığımı söyleyeyim, çünkü özenli işler değil büyük ihtimalle, aceleye getirilmiş vs. İlaveten, kapaklar da biraz daha kaliteli olabilir görsel açıdan -ki bu, bütün kitaplarında görülen bir sorun. Ama yine de, sırf şu ikisiyle bile mühim iş yapmış durumdalar.




Medicinal



Rusya son dönemde -Euro 2012 öncesi- 2 kez iç saha formasını bordoya kaydırmıştı. Öncesi var mı bunun, bilmiyorum. Ya da herhangi bir anlamı var mı, onu da. Hani "bordo, Çarlık rengiydi" falan, İtalya-Hollanda örneklerinde olduğu gibi... Bu kez bordonun tonu daha koyu gibi. Milli takım formalarında var olan rengi koyulaştırmak sık yapılan bir iş. Ama burada, eğer bizim bilmediğimiz bir anlam vs. yoksa, fazla ileri gitmişler gibi. Yağmurda ıslanınca siyaha kayacak kadar koyu.






Nerden Nereye 131



Kürk


Fifa 14 oynama imkanı bulmuş olan arkadaşlar görmüştür zaten. Diğerlerinden de görmeyen varsa eğer, buyrun. Neden? Neden yani? Biz daha gerçek kombinasyonu oturtamamışken Fifa'larda parçalı-beyaz şort-kırmızı çorabı görüyorduk. Normalde işler rayına girmişken, bunlar neden böyle bir şey yaptı ki? Şort değiştirme olanağı da yok zaten.  Feci şekilde eksi puan abi.


(Burak'a teşekkürler, görseller için.)

Retro-Spurs 8


Baba


Orkun Uçar, 2005 yılında Asi isimli bir kitap yayınladı. Metal Fırtına'dan bir yıl sonra falan en fazla. Bayağı bir süre, aklımda olmasına rağmen almadım. Emin olamadım nedense. Sonra Ekşi'de okuduğum (ve sonradan silinen) bir yorumun da iteklemesiyle, gidip aldım ve okudum. O bahsettiğim yorum belki fazla övüyordu ama, ben sevmiştim kitabı. O dönem, senede 2-3 kitap çıkarıyordu Uçar, hatırlarsınız. Metal Fırtına serisi devam ediyordu, başka yazarlarla romanları çıkıyordu falan filan. Asi'nin arka sayfalarında serinin sonraki kitaplarının isimlerinin yazdığını görünce sevindim. 12 kitaplık bir seri. Dört üçleme halinde hem de. Dedim içimden, "bu hızla dayı 5 senede bitirir seriyi herhalde." Öyle olmadı. Hatta ikinci kitabın gelişi aşırı uzadı. Bu süre içerisinde eminim ikinci kitabı bekleyenlerin çoğu pes etti, bıraktı, ümidi kesti. Değil 5 senede serinin bitmesi, 5 senede ikinci kitap gelemedi. İkinci kitap geçenlerde "geldi". Aradan 8 yıldan fazla geçti.

O geçen sürede, kitabın ismi de değşikliğe uğradı. Önceleri Sarı İstila olarak bilinen kitap, son birkaç senedir Sin ismiyle anılıyordu Uçar tarafından. Ve de bu isimle yayınlandı. 

2005'ten 2008'e kadar olan dönemde diğer kitapların getirdiği yoğunluk derken, ikinci kitabın gelmemesi normal belki de. Peki ya sonra? Uçar'ın Metal Fırtına filminin senaryo çalışmalarıyla uğraştığını biliyoruz mesela. Başka şeyler de vardır belki. Ama yine de bu kadar zaman geçmesi, sanki okurlara biraz ayıp olmuş gibi. Bu kadar zaman geçtikten sonra, ne kadar rağbet olur, nasıl karşılanır kitap, göreceğiz.



Okay


Victor Oladipo'yu tanıyorsunuz. Ya da duydunuz. '13 draftının umut vaad eden oyuncularından. Ne kadar olur, ne olur, zamanla görürüz. Ama başka bi' şey var. Kendisinin (soy)adını duydukça, aklıma Oulipo geliyor. Nasıl gelmesin ki? Oulipo'yu tanıyan-bilen, aşina olan herkesin aklına geliyor. Peki "Oulipo ne?", öyle değil mi?  Onu da, merak ettiyseniz eğer, siz araştırın.

Retro-Spurs 7


Daha


Dün maçı izlerken internet erişimim olmadığından, öğrenme şansım da olmadı. Maç boyu merak edip durdum: Hadi kupa geçen sene ilk maçta da vardı, ne ayak olduğunu biliyoruz, ama ya takım isminin altın sarısına boyanması? O da özelmiş, diğer ekipmanlar dahil. Aslında bu karar kalıcı olsa da fena durmaz. Yan kısımlarla bütünlük sağlanmış olur.

Bebek


Hayırlısıyla bir sezona daha başlıyoruz. Sezon öncesi tahminler falan yapasım vardı blog ahalisiyle, anket gibi böyle. Üşendim sonra, kaldı. Belki 1-2 gün içinde olur gerçi. Bu sezon için en büyük "hedef", şu ibnelerin 3-peat görmemesi. Taraflar belli. İhtimaller de belli. Bakalım neler dönecek.

İki şey var, unutmadan: 1. Bu gece Bulls-Miami'yi Cnn Turk yayınlıyor, kaçırmayın.
2. Yazıhane'nin NBA Countdown'ı gayet iyiydi. Yiğidi öldürerek hakkını verelim. Maçlar başlamadan okuyup bitirirseniz daha güzel olur.

Ayla


Geçen haftadan, Samsun-Balıkesir maçı. Trt 1'deydi herhalde. Maçı açtıktan 5 dakika sonra falan anlayabildim, hangi takım, hangi renkte. Oyuncuların da çoğunu bilmeyince... Balıkesir'in zencilerini öğrendik gerçi de, o ara top gelmedi onlara sanırım. O değil de, Balıkesir Süper Lig'e çıkar mı acaba? Çıkarsa da o statla olmaz. Çıkarsa, bizim buralara filan yansımaları güzel olabilir. Şimdiden maçlara gidenler varmış mesela. Ama giden bir tanıdığa "şu mavi formadan alsana bana" desem, alma imkanı var mı acaba, satan bir mağaza vs? Umarım. Balıkesir daha önce mavi giydi mi, ben bilmiyorum. Eğer oturturlarsa, 3. renk açısından kalıcı olabilir. Samsunspor'un malum kazadan bu yana siyah renkle belli bir bağının bulunduğunu biliyoruz. Ama böyle tasarlanınca (ön taraf tamamen kırmızı-beyaz) da deplasman forması gibi olmuyor.


Bir ay sonrası editi: Şurada sorum cevap buldu.

Tesis

Bundan bahsetmiş olmalıydık. Arşive de bakmadan giriştim artık, neyse. Kayseri "rekora gidiyor". Bu konuda rekor falan yoktur tabii de, içinde bulunduğumuz seneler itibariyle rekor denebilir. Başka şeyler de denir.

Bir süredir gördükçe "hala giyiyo' musunuz lan" diyordum, ama tam olarak ayırdına varmam az önce oldu. Bu arada maç da feci boka sardırdı, Cücü amına koyim. Heh, ne diyorduk, abi 5 sezon olmuş. Yani bu sezon 5. sezon, bu çubukluyu giydikleri. Hani 2-3 tamam da, 4 ya da 5 olduktan sonra, hafiften boku çıkmış oluyor. Sene 2014 olacak yani. 






Düşünün bak, Bobo Beşiktaş'ta onlara karşı oynarken bu çubukluyu giyiyorlar, 2 sezon geçmiş aradan, hala aynı çubuklu.

Bu sezonlarda düz kırmızı, sarı falan da giydiklerini gördük, ama başka çubuklu var mıydı? Ben hatırlamıyorum. Umarım seneye artık biter bu seri. Millet yadırgayacak zaten diğerini.



Retro-Spurs 6


Jenerik 18



İlk postta "en azından 5-6 tane var elde" demişim, 18 oldu. 25'i bulur sanırım. Ha, unutmadan; şu anda 22-23 yaş üstü olup, o dönem NBA'le ilgilenen herkesin bilinçaltına şu melodiler kazınmıştır sanıyorum. Kimin şarkısıdır, nedir, hâla da bilmem ha.

El-Kol 13


O kaselerde ne var acaba? Çorba? Dondurma? Sütlaç? Puding?

Asım




Toprak yollara girip biraz daha gittik, sonunda uygun bir yer bulmuşlardı. Farların aydınlattığı yerler hariç her yer zifiri karanlıktı. Tekme-tokat aşağı indirip farların önüne getirdiler. Anlaşılan tabanca, bıçak falan kullanmayacaklardı. Beni döverek öldürmeyi planlıyorlardı. Sağlam bir dayak başladı. Aynı filmlerdeki gibiydi, biri vuruyor, öbürünün önüne yuvarlanıyordum; o vuruyor, diğerine gidiyordum. Filmlerde hep böyle dayak yiyenlere kızardım. "Ulan kal olduğun yerde" derdim. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Anlamsız, saçma sapan şeyler aklımdan geçiyordu. Hatta bir ara "Fenerbahçe de böyle pas yapabilse" diye hayıflanırken buldum kendimi.

Yıldız Cinayetleri, Armağan Tunaboylu, sf. 97

Kıyak


Bizim yan sanayi blogun forumunda UEFA'nın şu arkası düz meselesinde bazı büyük takımlara kıyak çektiği falan konuşuluyordu bir ara. Şu 2 fotoğrafta gördüğümüz üzere kıyak mıyak yok. Barcelona bir rengi açık, diğer rengi koyu olan formasının arkasını UEFA'da seve seve düz yapıyor. İç saha formasında ise her iki rengi koyu olduğu için arkasını çubuklu olarak bırakabiliyor açık font ile, tıpkı bu akşamki rakibi Milan gibi.

Galatasaray'ın arkasının UEFA'da düz olma sebebi bu. Ligde ise TFF'nin bu sik salağı kuralı uygulamasına ise akıl sır erdiremiyoruz, İspanya'da görüldüğü üzere (üst fotoğraf) bu kural yok, diğer büyük liglerde olmadığı gibi...

Nimet



Tümer Metin'in bir otobiyografi üstünde çalıştığını ilk duyduğumda (sanırım kitabın çıkışından, yaklaşık 1 sene öncesine tekabül ediyor) bayağı sevinmiş, heyecanla karşılamıştım bu haberi. Ben Beşiktaşlı ya da Fenerbahçeli değilim malum, o takımlarda oynadığı için bir sempatim yok Tümer'e. Bunların dışında bir ilgim de yok, futbolculuğu vesaireyle alakalı. Ama bizde bu kitap benzeri işlere pek(?) rastlanmıyor. O yüzden değeri/önemi tartışılmaz, öncelikle.

Kapakta Tümer'in parmağı var mı bilinmez ama, orada kullanılan renkler, kasıtlı ya da kasıtsız, bir "safını belli etme" durumunu akıllara getiriyor. Çoğu yazarın bile bu konuda müdahil olamadığını düşününce, zor tabii. Ama memlekette hala ünlü bir futbolcunun, tanınırlığı orta düzeyde olan bir yazardan daha "kıdemli" olduğunu da unutmamak lazım. Yayıncılık dünyasında bile.

Her ne kadar "futbolla yatıp kalkan" adamlar da olsak, belki bazı röportajlar ya da özel programlar hariç, çoğumuz bir futbolcunun ağzından "hikayesini" dinlememiştir. Kitapta Tümer, kendisi için hususi önem taşıyan kişi ve olaylar dahil, "futbolcu olana dek" yaşadığı hemen her şeyi anlatıyor. Bu ayrıntıları bir dergi yazısından okumak da hoştur, ama o kişinin elinden okumak çok daha keyifli.

Yurtdışında bu türde kitaplar genelde bir editörün falan refakatinde yazılır, kapakta da belirtilir. Tümer de muhtemelen yardım almıştır, kitabın bir yerinde yazmasa da. Normal hani. Ama belirtilseymiş daha doğru tabii.

Kitabı gören birçok kişinin aklına "acaba Fenerbahçe transferinden bahsetmiş midir" sorusu gelmiştir. İlerledikçe benim de aklıma geldi. Bu kısımları okuduktan sonra güvendiğim bir Beşiktaşlı arkadaşıma bahsettim. Ondan gelen cevap "abi tam öyle değil..." şeklindeydi. Bu maalesef kitabın güvenilirliğine halel getiriyor. Kitabı okumuş arkadaşlardan da bu konuda yorum gelirse sevinirim.

Metin Olmak piyasaya çıktığından beri, belli aralıklarla Ekşi'deki başlığını kontrol ediyorum, tepkileri görmek adına. Sonuç fiyasko. Şu anda başlıkta toplam 5 entiri var. Ve bunlardan da sadece bir tanesi, kitabı okuyan biri tarafından yazılmış. Onlarca beklemiyorum elbette ama, biraz daha fazla olabilirdi. Buradan konuyu, Ekşi Sözlük'ün son dönemde "bozmasına" bağlayabiliriz tabii ama, Sedat bey'e selamlarımızı yollayarak bu bahsi kapatalım.

Röportaj ve demeçlerinde sık sık söylediği şu yurtdışında yaşadığı zorluklar, kitapta da önemli yer bulmuş. Larisa'ya gidiş macerası, oraya adapte olma çabaları, dil konusunda yaşadığı zorluklar, farklı hedeflerin getirdiği zihinsel etki, sosyal yaşamın değişmesi, yeni insanlar...

Yazıya oturmadan önce kitabın kaç baskı yaptığına bakmak için kitap sitelerine göz attığımda, Idefix'te kalmadığını, Kitapyurdu'nda ise hala bulunduğunu gördüm; hatta kaç adet sattıkları da yazıyordu: 85. Ben Haziranda aldığımda 2. baskıyı yapmıştı. Sanırım 3. baskı yapılmadı. Böyle bir kitabın tek baskıda kalmaması bile güzel haber, ama keşke daha fazla satsa tabii. Zaman içinde 1-2 baskı daha yapılır diye düşünüyorum gerçi.

Bu kitapla alakalı en önemli şey ise, eski futbolculara ilham verebilme ihtimali. Ben bu kitabı bırakın okumak, Tümer'in böyle bir girişimde bulunduğunu öğrendiğimde bile aklıma gelen, "neden diğerleri bunu yapmıyor?" sorusuydu. Hala da soruyorum. Birileri kendi hayatını ya da futbolculuk kariyerini yazana kadar da soracağım. Otobiyografi olmasın, biyografi olsun. Bildiğim ve sorup-öğrendiğim kadarıyla, Metin Olmak haricinde, bu alanda elimizde başka bir örnek yok. Bu basbayağı skandal esasında. Hepsini geçtim, sayacak çok adam var; Uefa Kupası nesline mensup Galatasaraylılardan hiç mi kimse girişmez bu işe, ya da hiç mi kimse onlardan biri/birileri hakkında yazmaz -Ahmet Çakır'ın kitaplarını bir kenara koyduğumu belirteyim. Yani Bülent Korkmaz, Hakan Şükür, Suat Kaya, Arif Erdem, Ergün Penbe, Hasan Şaş anlatmayacak da, kim anlatacak? Futbolu da geç, İbrahim Kutluay bu tip bir kitap yazmak için gereken kariyere, özgeçmişe sahip değil mi? Ben bir şekilde bu kitabın, saydığım isimlerden birilerine ilham kaynağı olup, en az birinin de oturup kendi otobiyografisini yazmasına sebep olabileceğini düşünüyorum. Fazla iyimser belki, fark etmez. Otobiyografi olmasın, nehir söyleşi olsun. Zaman sorununu da çözebilecek bir şey bu. Biliyorum, futbol kitaplarının satış adedi ortada. Ama bu konuda büyük bir boşluk var, ve harika kariyere sahip, anlatacağı/aktaracağı çok şey olan futbolcularımız da var. Buradan da Türk futbolcuların eğitim seviyelerine, cahilliklerine, kültürsüzlüklerine doğru gidilebilir elbet. Belki bir yayınevinin aklına eser, seri olarak girişir bu işe. Belki spor medyasından bazı kişiler önayak olur. Belli ihtimaller var.

Ben futbolla alakası olan herkese öneriyorum bu kitabı, kendimce. Hele de bu türde hiç başka örnek yokken, daha bir değerleniyor. Hele Beşiktaşlılar falan, hiç durmasın.

Son olarak; Tümer'in bu kitap çıkmadan önce Maraton'da yorumculuğa başlaması biraz talihsiz olmuş gibi görünüyor. Yani şöyle bir düşünürsek, bu kitabı da bir yana bırakın, Tümer Metin konuşmasının düzgünlüğüyle falan, ya da sadece yurtdışı tecrübelerine hangi açıyla baktığıyla bile, diğer yerli oyunculardan az da olsa farklı bir konumda(ydı). Şimdi ise Maraton'da söylediği şeyler, oradaki tavrı vs., biraz daha onu sıradanlaştırıyor gibi. Ha nedir, bu kitabın varlığı, buna cesaret edebilmesi, bunu "akıl etmesi" bile yeter çok şey için. Ama bu kitabı okumayacak olanlar çoğunlukta. İş orada değişiyor.



Bıçkın


Forma sponsorunu tam göremedim, sanırım Sportive. Renkleri de yeni değiştirmişler anladığım kadarıyla. Güzel ama, bu kadar bariz araklamasaydınız be abi...