Güzel İkili 10


"İkili" olarak çok da icraatleri yok ama, olsun. Teker teker ele alırsan, üf.

Kaçıl Kaçıl


Sezon 02-03. Dışarda Lazio'yla oynuyorlar. 1-3 gerideydiler sanırım. Uzaktan bi' gol atıyor Emre, aşırtmaydı bu resimdeki herhalde. Bir golü daha vardı sonra. Bi' dakka...
Evet, hepsini doğru hatırlamışım, ekşi'den baktım. Hafızamı tebrik ederek devam ediyorum.
Durumu 2-3 yapmışsın, süper gol atmışsın. Lan geri yürüyüp oyunu başlatsana. Golü attığın yer kaleye 56 metre, onu alıp gelecek, havasını atacak. Taa o zamandan bir gariplikler. Zaten resme adam gibi bakılınca gudiklik anlaşılıyor. Hernan'a bak, bir de bizimkine amına koyym. Bi' giderli olmalar filan...

Demin bakarken gördüm, o maç sonrası Zanetti övmüş bunu, şöyle böyle diye. Şimdiki hallerini görse herhalde "sıfatını sikiym" der.

Kafası Atmış


Dick Advocaat Belçika Milli Takımı'ndan sürpriz şekilde istifa ettikten sonra, sezon ortası postalanan Koeman'ın yerine geldiği AZ'den de, 4-5 ay geçtikten sonra istifa etmiş. Delirdi herhalde Dick. Ya da Rusya felaket bir para verecek bu adama.

150 Çarşıans



This is Beşiktaş

Yine Olmadı


Bu sene, özellikle Şampiyonlar Ligi'nde, eski takımları ile mücadele etmek zorunda kalan dev isimlerin senesi oldu. Kaka, Zlatan, Eto'o, Beckham, Henry, Mourinho, Ancelotti gibi isimler efsane oldukları kulüplere karşı bu kez rakip olarak mücadele verdiler. Bu açıdan da ilginç tesadüfler barındıran bir şampiyonaydı bu sezonki ŞL.

Geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde aynı grupta yer alan Atletico Madrid ve Liverpool'un birlikte yapacağı 2 maçta da en önemli konu Torres'ti. Bu adamın Vicente Calderon'a çıkacağı maçı sabırsızlıkla beklemiştim. Henüz Arda'dan bile gençken o takımın bayrak adamı ve kaptanı olmuştu, ben o takımın Raul'u olacak gözüyle bakarken, oldukça güzel bir paraya Liverpool'a gitmişti. Çok şaşırmıştım zamanında, beklemediğim bir olaydı. Her neyse; bakalım tribünlerin tepkisi ne olacak, o nasıl oynayacak, gol atarsa sevinecek mi vs... diye düşünürken gidememişti Vicente Calderon'a.

Bugün yine bu 2 takım Vicente Calderon'da karşılacaklar ve yine Torres yok. Doğduğu takımın sahasında rakip olarak oynamak bir türlü nasip olamadı şu adama. Muhteşem bir futbolcu olmasına rağmen çok fazla sakatlanan ve takımını sezon içinde oldukça yalnız bırakan bir adam. Sakatlandımı da ay veya aylar süren sakatlıklar oluyor. Yine de o tip futbolcular arasında rahatlıkla ilk 5'e girer.

Resim, bu sezon başı oynanan bir hazırlık maçından. Stad yine Anfield.

Görevimiz Tehlike


Gazetelerin spor sayfalarını pek okumam, gidip sadece spor gazetesi olanlarını ise hiç almam. Anca okunacak birşey kalmadıysa ana gazetede, arka sayfasına kadar gelmişsem okurum. Ben spor olayını bloglardan çok daha iyi aldığımı düşünüyorum. Her neyse blog alemine yalakalıktan sonra konuya geleyim. Bugün NTV Spor'da Spor Servisi'nde bir haber paylaştılar, onlar paylaştıktan sonra gidip o gazetenin sitesine girdim ve bir de ben okudum. Gazete ne derseniz tabi ki Fanatik. Kısaca olayı yazayım;

Beşiktaş Brezilya'ya dönen Robinho'ya teklif götürmüş. Bir zamanlar Beşiktaş forması giyen Zago aracılığı ile Robinho'ya teklif iletilmiş. Robinho da BJK'nın başında hangi teknik direktör var diye sormuş. Muhtemelen Zago cevaplamış bu soruyu ve Mustafa Denizli demiş. Robinho da; benim hocalarla aram pek iyi olmaz ,anlaşabileceğim bir hocanız olsaydı gelirdim demiş. Sonra da "bak Zagocum söyle Beşiktaşlı yöneticilere, ben Schuster'i çok severim, aramız iyi, siz en iyisi onu alın o zaman gelirim" demiş. Zagocum da bu isteği Beşiktaşlı yöneticilere iletmiş. Sanki ayakkabı siparişi vermiş gibi de yöneticiler hemen, "tamam eyvallah Robi, lafı mı olur" deyip Almanya'ya gitmişler. Schuster ile görüşmüşler, tamam demiş o da, imzayı atacakmış yani. Bu sırada takımda bulunan Mustafa Denizli, olaylardan bir haber tabi. Ancak Erdal Keser olayı nereden öğrendiyse (Zago ile konuşmuş olabilir) hemen Denizli'ye ispiyonlamış BJKlı yöneticileri. Denizli de zeki tabi, olayı öğrenmiş, ancak yöneticilere çaktırmamış. Bu arada BJKlı yöneticiler de çakılmasın vaziyet diye Almanya'ya Kuranyi için gidiyoruz diye habercilere haber sızdırmışlar. Yani son 1 haftada yükselen Kuranyi sesleri aslında taktikmiş. Heh Denizli çaktırmamış demiştik. Tam bunlar imzayı attıracakken Denizli Demirören'i aramış ve "hadi canım çekti imzalamak istiyorum şimdi" demiş. Gidip bana söylemeden iş yapıyorsunuz falan dememiş yani, çaktırmamış. BJKlı yöneticiler ne olduğunu şaşırmış, "hayır başkan salla Denizli'yi Brezilya'dan sipariş var demişler" ancak Denizli'yi kıramayan başkan dönmüş İstanbul'a.

Abi Fanatik yazarları ne içiyorsa, ne yiyorlarsa hepimiz bence aynı şeyleri yememiz, içmemiz lazım. Heriflerdeki yaratıcılığa, senaryolara bak abi. Yemin ederim bıraksalar gazeteciliği, senarist olsalar "The Oscar goes to Turkey" olur 2 senede. Son zamanlarda duyduğum en komik haber. Böyle Macerayı Görevimiz Tehlike serisinde görmemiştim. Belki Macgyver ile kapışabilir bu senaryo.

Haberin tamamı için buraya

Bayern Home Serisi


Maçın ardından sıcak sıcak yazayım. Yukarıdaki resmi büyütüp incelersiniz, Bayern'in home forma tutarsızlığını göreceksiniz. 93 yılından başlattım, çünkü o seneden önce kuruluşa kadar, birkaç sezon çubuklu forma yapmalarına rağmen, genelde düz kırmızı formaları (ufak beyaz detaylı) vardı. Ancak 93 yılında armalarındaki bir diğer renk olan koyu lacivert'i kattılar Home formalarına.

Aslında biri çıkıp Bayern'e; "Abi sizin 3 ana renginiz var, neden 3'ünü kullanmıyorsunuz Home formanızda" diyebilir. Çünkü, ya kırmızı beyaz, ya da kırmızı laciverti kullanıyorlar ana renk olarak Homelarında. Yani bir Atletico mevzusu yok bu adamlarda, 3'ünü aynı anda kullanmıyorlar. Aslında dedim ya, koyu lacivert sonradan katılmış aralarına, armasında olmasına rağmen onu kullanacak diye bir kural yok (BKZ: FB kırmızı renk). Tarihlerinde de genelde düz kırmızı olmak üzere, kırmızı ve beyazı öne çıkartmış. Yani aslında lacivert Home renk değil. Ancak 93'ten sonra bazı senelerde 2. home rengi olan beyazı biraz dışlamışlar ve o beyazın yerine üvey home olan laciverti koymuşlar. Hele 97-99 formasında, 2 ana home renkten bile vazgeçmiş, lacivert ağırlıklı bir home yapmış.

Renkleri geçtikten sonra tasarımlara gelelim. Galatasaray'ın home forması nedir ? Parçalı, Fenerbahçe'nin nedir ? Çubuklu. Barcelona'nın nedir ? Çubuklu. Real Madrid'in nedir ?. Düz beyaz. Peki Bayern'in nedir ? Ne bileyim. Son 20 seneyi saymazsak, aslında belli. Bayern'in 90'ların başı ve kuruluşuna kadar giden dönemde, esas home tasarımı düz kırmızı. Bazı senelerde kırmızı beyaz çubuklu forma da giymişler. Yani şöyle bakınca; düz kırmızı, yaka-kol ucu gibi detayları beyaz olan ve kırmızı beyaz çubuklu olmak üzere, 2 tasarım home tasarımı diyebiliriz. Ancak 92'den süre gelen bir saçmalama var Bayern'de. Arsenal tarzı (kol ve gövde ayrı renkler), enine çubuklu, boyuna çubuklu, düz kırmızı, Eski Adidas 3 çizgi stili, lacivert kırmızı çubuklu (en abesi bu herhalde), düz lacivert ortadan kırmızı bant geçen... Ne ararsan var yani. Büyük bir takımın bu kadar forma şeklini home formasında kullanması çok ilginç bir durum. Sadece tasarım şekli değil, renk kullanımı da oldukça saçma. 95-97'de giyilen kırmızı-lacivert çubuklu forma ne alaka mesela. O formaya lacivert yerine beyaz renk koysanız, alın size esas home. Yani hem renk, hem de forma şekli olarak son dönemde ilginç home formalara imza attı. Seneye bilmem kaç yılındaki formalarının anısına çubuklu forma giyecekler. Bu homeları görünce nihayet çubuklu giymeyi akıl etmişler dedim (tabi boyuna çubuklu ve kırmızı-beyaz). He bir de arada CL yazan formalar var. O 2 forma sadece CL maçlarında giyilmiş, ligde kullanılmamış. Anlayacağınız Avrupa'ya esas home formalarını göstermekte daha meraklıymış Alman devi.

Artiz Ne Arar La Pazarda


Dayı Yorgun


Patlayan yanardağın kurbanları sadece ŞL'ciler değil. UEFA Avrupa Ligi'nde deplasmana gitmek zorunda kalanlar da nasibini aldı bu kül bulutundan. Liverpool, Atletico ile oynayacağı maç için otobüs yerine treni tercih etmiş. Gerrard dayının surat ifadesi ve iki büklüm oturuşu herşeyi anlatıyor. Geçen sene Lampard rahatsız koltukları olan uçakta gittiği için sakatlanmıştı. Takımların otobüslerindeki koltuklar bu tip olaylarla karşılaşılmasın diye fazla rahat ve geniştir. Barcelona ve Lyon kendi otobüsleri ile gittikleri ve rahat koltuklarda takıldıkları için belki de bir sakatlık çıkmadı. Liverpool ise tarifeli bir tren ile gidiyor (kendi trenleri yok heralde). Bu trenin koltukları acaba futbolcuları ne kadar etkileyecek ? Ama oraya da otobüsle gidilmezdi be.

Altın-Gümüş



Biri bize anlatsın aga. Barça'daki altın, Manutd'deki gümüş. Aklıma tek gelen, Barcelona'nın "her şey"i almasından sebep, altın renk olanı formaya kondurması. Başka ne olabilir ki acep.
Bilen arkadaşlar veya abiler, bi' yardım etsin de.

Esas Şimdi Patladı


Avrupa'da yapılacak olan bütün siyasi zirveler iptal. İş adamlarının belki de milyarlarca dolarları bulacak olan yatırımlar için yapacakları dev toplantılar iptal. Ülke liderlerinin gezileri, iş görüşmeleri iptal. Şuan dünyada belkide futboldan çok daha önemli (kimine göre önemsiz) olan bir ton zirve, toplantı, buluşma vs... iptal... Ancak Uefa maçları iptal etmedi. Neredeyse 1 gün boyunca yolda olan Barcelona; çok zorlandığı, hatta çıkamadığı Espanyol derbisinden sonra, yorgun argın otobüse binip, Barcelona'dan Milano'ya geldi. 1000 km'lik otobüs yolculuğu... Ne kadar belli etmeselerde, bunlar da insan. O zor maçın yorgunluğu üstüne saatlerce otobüste yorgunluk... Ben o halde mutfağa su almaya gidemem, adamlar İnter gibi bir takıma karşı mücadele ettiler. Sonucun bu olması bence kaçınılmazdı. Ancak takım Barcelona olunca, maç öncesi 2 kere düşünmem gerekti. Tahminim yine de beraberlikti, ancak Barcelona çok doğal şekilde yenildi. Nou Camp'ta 2-0 çok mu zor ? Hayır değil. Bu skora rağmen, her zaman ki gibi tur favorim Barcelona. Yarın aynı şeyleri Lyon yaşayacak. Geçen sene ve ondan önceki senelerde bu çeyrek-yarı final maçları aynı gün oynanırdı. Bu sene yeni gelen kurala göre, her gün tek maç oynanacak, 4 maç 2 haftaya yayılacaktı. Ancak bu ekstrem durumda bile UEFA sadece bu turluk yeni sisteminden vazgeçmedi ve de bu maçı oynattı.

Şimdi esas Pep'in açıklamaları dinlemek lazım. Onu tanırız, tabi ki bu konudan bahsetmez. He bahsetse de yerden göğe haklı. Bir de düşünün bizim ülkemizde böyle bir ekstrem durum olsa ve TFF o maçı ertelemese, ne kıyamet kopardı değil mi ?

Dayak


Bu fotoğrafı nasıl yorumlarsınız bilemiyorum. Bir kaptana yakışmadığını söyleyebilirsiniz, herkes kavga edebilir insanlık hali diyebilirsiniz. Bu adam Arda olmasaydı belki bu kadar konuşulmazdı, taktık bu adama diyebilirsiniz. Ne derseniz deyin. Ben şunu söylemek istiyorum; eğer aynı takımdan ve de aynı zamanda arkadaşın olan bir adama yumruk atıp dudağını patlatabiliyorsan (ki bir şeyin patlamasına bile gerek yok, elin kalkması yeter) psikolojik bir problemin var demektir. İnsan arkadaşına nasıl vurabilir abi. Hem de aynı amaç uğruna ter döken bir arkadaşına. Nedir abi derdiniz ?

Nerdesin Be Birader ?


Özledik be adamım. Real sen yokken de güzel oynuyor, kazanıyor vs... Ama seni izlemek beni mutlu ediyor. Ne problemin var hacı. Dön artık...

Not: Bu resmi forma için koydum. Eşine az rastlanır bir Milan kombinasyonu.

Kös

Şu ufak yazıya girmeden değinelim, gerçi gören Aceto'dan görmüştür de, yarın bu maçı Star yine canlı vermiyor. Ayaklanma çıkmasını bekliyorum ben.

Hemen kısaca yazmak istiyorum.Ekşisözlük'te olsun, bazı başka platformlarda olsun, bazı bloglarda olsun, şu iddiayı okuyorum:Inter Barcelona'yı eleyecek. Hatta daha da ileri gidip, "Inter bu sezon Ş. Ligi'ni alacak". Hadi ikinciyi siktir et.
Şimdi tamam, "alamaz" diyen yok. Zaten 4 takım kalmış şurda. Oynayacağı da maksimum 3 maç var. Hepsinde deli gibi kapansa, bir tane bala gol bulsa, veya başka yollarla kupayı kazanma ihtimali var, tamam. Fakat, görünüşe bakınca, nasıl olup da bir futbolsever, bu Inter'in, bu Barcelona'yı eleyeceğini iddia eder? Beyni yerinde midir bunu diyebilenin? Yine söylüyorum, tabii ki eleme ihtimali var, nasıl "yok" deriz. Ama bu seri başlamadan önce, "Inter geçer" demekle, "Barça eler" demek arasında tahmin edilemeyecek kadar büyük fark var.

Ha, tabii, subjektiflik kısmı da var, ben ona girmedim. O cümleleri zaten öznel bakarak kuruyorsa, ben niye kaale alayım. Gider o zaman köstebeklerin takımını tutarım.

Yer Mi ?


Önce şunu söyleyeyim; Aynı olayı Galatasaraylı bir futbolcu yapsaydı da bu yazıyı buraya harfi harfine yazardım. Sadece merak ediyorum. Bilica'nın penaltı noktasını kazması, o bölgeyi tahrip etmesi ve kullanılan penaltının kaçması... Şimdi elbet görmüşsünüzdür, şöyle bir kural var;

"Bir futbolcu oyun kuralları haricinde rakip takıma dezavantaj sağlayacak şekilde oyun alanının, kale direklerinin, korner bayraklarının veya topun herhangi bir kısmında değişiklik yaparsa ve hakem bu futbolcuyu gerektiği anda cezalandırmamış ve futbolcunun yaptığı değişiklik onarılmamış ise, bu futbolcunun takımı hükmen yenik sayılır"

Kural çok açık, net. Ancak bizim ülkemizde ne kurallara ne kılıflar uyduruldu. Elbet buna da bir gerekçe gösterecekler. Ben işte o gerekçeyi çok merak ediyorum. Bir de bu yapılan hareket hangi büyük ligde yapılır ? Mesela İngiltere'de Rio Ferdinand'ın böyle bir hareketi olmuş mudur ? Ya da Puyol'un ? Neden olmuyor; Çünkü bu adamlar o hareketi yapacakları zaman, işin sonunda başlarına gelecekleri biliyorlar. Çünkü oralarda kurallar takım gözetmeksizin uygulanıyor. Ancak burada 3 büyük takımda oynayan bütün topçular biliyor ki, takımları federasyondan çok daha büyük ve güçlü. Bu sebeple istediklerini rahatça yapabiliyorlar, başlarına bir şey gelmeyeceğini biliyorlar. Şimdi ne olacak söyleyeyim. Bilica'ya 2 maç ceza verirler (vermezler de neyse), konu kapanır. Sarı kart göstermiştik zaten derler, "hakem" onarmıştı derler vs... Çünkü Fenerbahçe TFF'den daha büyük bir kulüp. Acaba aynı olayı Denizlispor futbolcusu yapsa ne olurdu ? Bunu da çok merak ediyorum.

Tekrar söylüyorum, bunu Servet yapsaydı da buraya yazardım. Şimdi neler olacak hep beraber görelim. Her şeyimiz boktan...

Nerden Nereye 17