Vehim


Tivitre'de birkaç kez lafını etmiştim şu kitabın (Nadir Kitap'tan bulursunuz), bu kupa süresince yine okumak istedim. Formalarla alakalı bir bölüm de var. Oradaki Arjantin başlığından alıntılıyorum:

(...) Tanrı da mavi-beyaz çubukluyu seviyor hani. '90 Dünya Kupası'nda mavi-beyaz çubuklu yerine başka bir forma giydiklerini gördü ve ihaneti affetmedi. Mavili siyahlı tuhaf desenli forma, finalde Brehme'nin penaltı golüyle Almanlara kaybetmekten kurtulamadı. Maradona'nın gözyaşlarını sildiği 10 numaralı forma hariç hepsini atmak lazım. 

Pazar günü forma düzeni yine böyle olacak. Bu kez büyük ihtimalle kombinasyonlu görmeyeceğiz sanırım. Malum, bu kupadaki haller. Kombinasyon demişken, Arjantin-Hollanda maçında gözler bayram etti o kadar "düzlük"ün üstüne, belirtmek lazım.

Kazanılan iki finalde giyilenler de belli. Kıllanılası.


Çevir-3: Messi Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Lionel Messi'nin 13 yaşına kadar yaşadığı Arjantin'de, ülke halkının çoğu "y" sesini "ş" gibi okur. Ben anlamına gelen kişi zamiri Yo, "şo" diye okunur. Diğer İspanyolların "kayey" diye okudukları calle, "kaşeye" dönüşür. Arjantin İspanyolcasına peltek bir yumuşaklık veren bu özellik, Brezilya'da konuşulan Portekizceyi andırır. Bu küçük detayın en önemli yanı, Messi'nin bu ufacık sesi hayatı boyu kullanması. Dünyanın en iyi futbol oyuncusuyla formasını giydiği ülke arasındaki tek bağ, zaman zaman sadece bu ses olmuş.

Messi geçtiğimiz dokuz yılda başka bir dünyadan gelmişcesine, ardı ardına bireysel rekorlar kırarken Barcelona'yı ulusal ve uluslararası çapta başarıya ulaştırdı. 2012'de 69 maçı 91 golle tamamlayarak, inanılmaz bir rekor kırdı ve son beş yılda dördüncü kez, FIFA tarafından dünyanın en iyi oyuncusu seçildi. O bir mutant. Bacakları ve müthiş sol ayağı, oyun güdüsüyle elektrik hızında bir uyumla çalışan bir makine. Avrupa'daki performansı onu daha 26 yaşında futbol tarihinin en büyükleri arasına soktu.

Fakat tüm bunlara rağmen, Messi ülkesi Arjantin'de çoğunluğun sevgisini kazanamadı.  Bunun, milli formayla yeterli performansı gösterememesinin ötesinde bir sebebi daha var: Yeterince Arjantinli olmaması.

Geçen ay bir süre kaldığım, Messi'nin memleketi Rosario'da bu eleştirinin değişik hallerini taksicilerden antrenörlere, gazetecilere kadar pek çok insandan dinledim: Messi Arjantin'i erken terk etmiş, altyapı takımlarında oynayarak yükselip Arjantin'de birinci lig forması giymemişti. Arjantin'in kahramanları Diego Maradona ve Carlos Tevez bu yollardan geçmişti. Leo ulusal marşı söylemiyordu. Tutkulu değildi, bir kişiliği yoktu. Diğer oyuncular gibi, "formayı hissederek" oynamıyordu. Eleştiriler zaman zaman öyle kişisel bir hal almış ki, denilene göre Messi bir dönem milli takımı bırakmayı bile düşünmüş. Ama herkesin konuşurken görmezden geldiği bir şey var: Messi konuştuğunda tam bir Rosario'lu oluyor. Bu küçük gerçek ülkesiyle olan hassas bağını hep canlı tutmuş. Arjantinli futbol gazetecisi Martin Mazur şöyle diyor: "Barcelona'daki yıllarında Messi'nin başına gelen en güzel şey, Arjantinli aksanını kaybetmemiş olması. O da gitmiş olsaydı, olacakları hayal bile edemezsiniz. Herhalde onu öldürürlerdi."

*

Buenos Aires'teki Ezeiza Uluslararası Havalimanı'nın gümrük kapılarından girerken Messi resimleri bizi karşılıyor, camlı kapılar arkasındaki karmaşayla çekingen gezginler arasında onun olduğu bir reklam duruyor. Şehre giden yollarda yine o var. Arjantinli bir elektronik üreticisi firmanın reklamında bize bakıyor. Buenos Aires şehir merkezindeki dev billboard'larda da o var. Bir reklam yüzü olarak Messi her yerde.
  
Ama aslında hiçbir yerde yok. Messi'nin Arjantin için ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken, taksiyi kullanan adamı konuşturmaya kırık dökük bir İspanyolcayla söylediğim tek kelime yetti. "Biz her zaman Messi'nin oyununu sevdik ama kim olduğunu bilmiyoruz. Latin Amerika'daki pek çok yerde Maradona'yı severler, Messi için durum farklı." Taksici Dario Torrisi durumu böyle anlattı.

Arjantin'de bu kıyastan kaçış yok. Maradona pek çok kişi tarafından tarihin en iyi oyuncusu olarak kabul ediliyor. Avrupa'da başarılı bir kariyer ve daha önemlisi 1986'da Arjantin'i Dünya Kupası'na taşımış olması bunun nedeni. İngiltere'ye attığı farklı iki gol, çok farklı sebeplerden futbol tarihine geçti. Maradona'nın iyisi ve kötüsü arasında dağlar var. Bir bakıma Arjantin de böyle. Maradona coşkulu, gerçeküstü, parti insanı, bir zamanların uyuşturucu bağımlısı, her zaman ilginç kararlar alan, bir şeylere köpürüp sürekli manşetlere çıkan bir adam. Arjantin bazen bıksa da onu seviyor. Suskun adam Messi daha yarışı burada kaybediyor.

Bazıları Messi'nin Maradona'yı sahada çoktan geçtiğini düşünüyor. Sonuçta çok daha genç yaşta, kulüp seviyesinde ondan daha fazla gol atmış durumda. Bazıları Dünya Kupası'nı getirse bile Maradona'yla onu yan yana koymuyor. Yazar Martin Caparros şöyle diyor: "Maradona kimse gibi olmak zorunda olmadığından büyük bir avantajı var. Messi ise her zaman Maradona gibi olmak zorunda."

Futbol kulübü Huracan'ın altyapı binasında, eski profesyonel boksör Pablo Rodriguez'le konuşuyorum. Dünya Kupası'yla pek ilgilenmediğini ve umursadığı tek takımın Huracan olduğunu söyledikten sonra, bana Maradona'yla Messi'nin farkını açıklıyor: "Maradona yeteneğini çamurda oynayarak kazandı. Pamuklara sarılarak büyümüş Messi'yi ona benzetmiyorum (Messi Rosario'da orta halli bir evde büyümüş). Buenos Aires'in zor bölgelerinde büyümüş Carlos Tevez bizim kimliğimizi daha çok yansıtıyor. O daha bizden." Konuşmanın yapıldığı gün Arjantin antrenörü Alejandro Sabella, Tevez'i kadroya almamıştı: "Kimlikten bahsediyorsak, benim seçimim Tevez."
*

Leo, küçük bir çocukken tam bir cici boğazmış. Annesi ona yemek yedirebilmek için haftanın birkaç günü en sevdiği yemeği pişirmek zorunda kalırmış. Rosario'da altyapı antrenörlüğünün ilk günlerindeki Carlos Marconi, Messi'nin alfajores adlı çikolatalı kurabiyeleri de çok sevdiğini fark etmiş. Marconi'nin dediğine göre bir anlaşma yapmışlar: Küçük Leo her gol için bir kurabiye kazanıyormuş. Sıkıntı şu ki, Lionel sürekli dört beş gol attığından iş sıkıcılaşmış. Marconi de anlaşmayı zorlaştırmış: Sahadaki en iyi oyuncu olan Messi diğer herkesten çok daha kısa olduğundan kafayla attığı gollere iki kurabiye ödül koymuş. Messi, sonraki maç bütün rakiplerini çalımladıktan sonra boş kaleye giderken topu hafifçe havalandırıp kafayla ağlara göndermiş. Kenardaki Marconi'yle göz göze geldiğinde gülümseyip parmaklarıyla iki işareti yapmış.

Leo hakkında Rosario'da her türlü hikaye anlatılıyor. Bir keresinde rakipleri oynamasın diye soyunma odasına kilitleyince ilk yarı içeride mahsur kalmış. Sonra çıkmayı başarıp üç golle galibiyeti getirmiş. Yetişkin Messi'nin 19 yaşında Getafe'ye attığı gol ya da geçen yıl Bilbao karşısındaki çalımları düşününce, hikayeler çok da değişmiyor.

Teknik açıdan baktığınızda Messi'nin en önemli özelliği topu sol ayağına yapıştırıp son hız koşabilmesi. Topla hakimiyeti o inanılmaz süratiyle birleşince, dünyadaki başka hiçbir elit oyuncunun sahip olamadığı zaman ve alan imkanı önünde oluyor. Formda olduğunda kaçınılmaz biçimde çevresindeki her şeyi değiştiren bir havası var. Tüm stadyum, bir kehanet gibi soluna gideceğini biliyor ama kimse onu durduramıyor.

Messi'nin dehasının gerçek kökü ise hala gol karşılığında kurabiye alan bir çocuk gibi oynamasında. İçgüdüsel, özgür ve bu kadar inanılmaz bir yeteneği olmasa onu kibirli gösterecek kadar rahat bir stili var. Barcelona'ya 13 yaşında ilk geldiğinde, zaten kendisi gibiymiş. Antrenmanda müthiş solo goller attıktan sonra yeni hocalarının şaşkın bakışları  arasında santra için yerine geçermiş. Başka hiçbir türlü oynamadığından, kendinden hep bunu bekliyormuş. Yıllar sonra Arjantin milli takımını seçtiğinde kendisini stil olarak Arjantinli mi İspanyol mu bulduğu sorulduğunda -iki takım da birden oynama imkanı olduğu için çok önemli bir soru- şu cevabı verdi: "Arjantinli. Çünkü burada büyümeme ve çok şey öğrenmeme rağmen oynama biçimimi asla değiştirmedim. Küçüklüğümden beri nasılsam öyleyim."

*

Rosario şehri, Buenos Aires'in 200 kilometre uzağında, kuzey batıda. Che Guevara'nın doğduğu, Arjantin bayrağının ilk kez yükseldiği ve resmi olmayan kaynaklara, Arjantinli erkeklerle yapılan rastgele anketlere göre Arjantin'in en güzel kadınlarının doğduğu yer. Rosario, daha ılık, güneşli, kendine has havası olan bir şehir.

Bu güzel şehirde iki büyük futbol takımı var. Rosario Central ve ezeli rakibi Newell's Old Boys. Ya birini tutacaksınız ya diğerini. Comedor Central adlı bir restoranda yemek yiyen bir Central taraftarı, stadyumda Old Boys'lu Messi'nin milli formalı fotoğrafı gözüktüğü anda yuh seslerinin her yanı kapladığını söylüyor: "Kimsenin yeteneğinden şüphesi yok ama Messi'yi kullanarak bir Central'liye hiçbir şey satamazsınız." Eski alışkanlıklar zor değişiyor ve Messi bu değişim için gereken kahramanlığı göstermiş değil.


Messi 10 yaşındayken büyükannesi Celia'yı kaybetti. Leo'yu ilk kez futbol kulübüne götüren ve antrenörleri kısa boylu torununu daha büyük çocukların karşısına çıkarmaya ikna eden oydu. Artık herkesin alıştığı gol sevincinde, Messi istavroz çıkardıktan sonra sağ elini öpüyor ve cennetteki büyükannesine işaret parmağıyla selam veriyor. Celia ölüm döşeğindeyken Newell's antrenörleri ve ailesi Leo'nun büyümesinde yeteneğini ve oyuncu olarak gelişimini tehdit edebilecek bir gariplik olduğunu fark etti. Doktor büyüme hormonu eksikliği teşhisini koydu. Kısacası, Messi'nin normal bir boya gelip profesyonel kariyere başlaması için günlük dozlarda ilaç alması gerekiyordu.

Tedavi pahalıydı. Babasının maaşı ve kulübün yardımları masrafları karşılamaya yetmemeye başlayınca başka bir çözüm aradılar. O çözüm, bir aile dostunun zengin ve güçlü Barcelona'da Lionel'e bir deneme ayarlamasıyla bulundu. Dönemin sportif direktörü Carly Rexach, baba ve oğul deneme için geldiğinde 2000 Olimpiyatları'nı izlemek için Avustralya'da olunca bekleyiş başladı. Son karar, Rexach'ın iki dudağının arasındaydı. Tesislere döndüğünde Messi'nin kendinden büyük ve uzun oyuncularla denenmesini  isteyen Rexach, sahanın çevresinde yürümesi 45 dakika süren oyuncuyu tüm masrafları karşılayarak almaya karar verdi. Leo ve babası Barcelona'ya taşındı. Messi burada daha 13 yaşındayken profesyonel olacaktı. Çocuk yaştaki Messi önce okula gidiyor, sonra La Masia'da antrenman yapıp eve geliyordu. Evde kendine büyüme hormonu iğnesini yaptıktan sonra babası onu yalnızlıktan ağlarken görmesin diye kendisini odasına kilitliyordu. Belki yoksul büyümemişti ama sıkıntı çekmediğini söylemek doğru değildi.

*
Ray Hudson Dünya Kupası'ndan önceki durumu şöyle özetliyor: "Dünya Kupası, tarihin en iyilerinden biri için soru işaretleriyle dolu bir zamanda geliyor. Geçirdiği sezondan sonra, daha kötüsü düşünülemezdi. Ama yine de tüm ülkenin yükü omuzlarında. Sadece Dünya Kupası'na da gitmiyor, Arjantinli bir oyuncu olarak Brezilya'daki bir Dünya Kupası'na gidiyor. Giydiği o forma hep ağırdı, şimdi 10 ton çekiyor!"

Ve Messi'den o formayı ülkesinde pek bir destek görmeden taşıması bekleniyor. Ole'de çalışan gazeteci Sottile'nin elini toplantı masasına vurarak dediği gibi: "Hiç taraftarı yok. Messi'ye hoşgörü çok az. Takımı onun etrafında kurdular, herkesin umutları ona bağlı ama takım arkadaşları dışında kimse arkasında durmuyor. Messi için çıta çok yüksek, Arjantin sadece kazanması değil kazanma biçimi bile çok önemli. Böyle bir beklentiyi karşılaması imkansız."

Her şey psikolojik bir bulmaca gibi: Arjantin'in ona, onun Arjantin'e ihtiyacı var ama iki tarafı da  memnun etmek mümkün gözükmüyor. Messi hiçbir zaman zaman açık konuşmuyor ama sözlerinde İspanya yerine doğduğu ülke Arjantin'i seçip acı bir şekilde artık evine dönmesinin imkansız olduğunu gören çocuğun sesini duyabiliyorsunuz.

Ancak önünde kendini bir  kez daha sahada ispat etme fırsatı var. Bu turnuva onun milli formaya layık olduğunu göstermek için son ve en iyi şansı. Arjantin'in bakışını ise yazar Eduardo Sacheri özetliyor: "Biz burada top çizgiyi geçti mi, geçmedi mi ona bakarız. Sonuçlar konuşana kadar Messi bizim için palavra, palavra, palavra!"

Yazıdaki bilgi ve dolgu amaçlı bazı pasajları çeviriden çıkardım. Aslı için buradan.

Retro 310


Nerden Nereye "Dünya Kupası Özel" 5