Ulak


Ne zamandır gidecektim, yine çoğu filme olduğu gibi ucundan kıyısından yetiştim. Biraz da "neye niyet neye kısmet" oldu. Ama olması gerektiği için, oldu.
Bir kere bu "sadece" bir film değil. Yani bu filmi izleyip de "iyi film" veya "kötü film" demek hiçbir şeyi tam olarak karşılamıyor. Çağan Irmak bu filmde neredeyse bariz misyonerlik yapmış. Peki bu kötü mü? Kesinlikle hayır! Eğer aşılanmak istenen şey "iyi"yse misyonerlik yapmanın hiçbir mahsuru yoktur.

Türk ahalisi Semum ve Ulak'ı izlemeli. Hatta birinden çıkıp birine girmeli. Arka arkaya izlemeli. Ülkemizde insanlar inanç konusunda cidden çok büyük sorunlar, ikilemler taşıyorlar. Bunların bir an önce çözülmesi lazım ki, daha sağlam, daha "ne yaptığını bilen" bireylere kavuşalım. Bu 2 filmde de "inanç" mevzularıyla ilgili çok sağlam göndermeler var. Yapan olmaz evet ama bir yolunu bulsam, insanlara bu filmi bedava izletmenin yollarını ararım. O derece yani.
Aktüel dergisi filmle ilgili yaptığı haberde "Çağan Irmak yeni bir din mi öneriyor" filan deniyor. Hayır. Bu film, artık gelen zaman gereği, insanların "aydınlanmasına", "kendini bulmasına" yönelik bir film. Çok çok önemli bir film. Yani evet böyle tekrarlamak da bir şey anlatmıyor ama, izleyen anlayacaktır-umarım.

Evet "umuyorum" çünkü basit bir film değil bu. Ekşi'de yorumları okursanız, birçok kişinin benim de beklediğim biçimde "herhangi" bir film olarak yapımı ele aldığını görüyoruz. Buna "yanlış" demeyeceğim. O kişiler, "olayı" anlamamış. Yazık. Keşke onlar gibiler yerine, bu filmden mesaj alabilecek kişiler gitse, görse.

Ne bileyim, biri demiş "village" gibi, diğeri demiş "pan'ın labirenti" gibi. Falan filan. E yazık yani.
Bazıları da abartıp şey demiş, "verdiğim paraya yazık". Hasiktir ordan. Filmi anlamadıysan, sövmenin alemi ne.

Filmde dinler tarihi ile ilgili birçok gönderme var. Anlayana tabii ki. Ama kafası klişelerle dolu ekşisözlük gençliği anlamaz bunları. Aslında filmin içinden de anlatacağım çok şey var ama, "spoiler" davasına hiç bulaşmayacağım o kısma. Zaten izleyecek olan adam, bu söylediklerimden anlar ne olduğunu ve gider de.

Bilmiyorum bizim kıçı kırık blog'da kaç kişi okur bu yazıyı ama son söyleyeceğim şudur ki:bu "şeyi" sadece bir film olarak ele almayın. "Anlamaya çalışın" demeyeceğim, zaten anlamanız gerekiyorsa, anlarsınız. Eyvallah.

!!!


Ntv'nin bu hafta verdiği maç, Bulls-Nuggets idi. İlk yarı 13 sayı farkla Bulls lehine bitti. 3. periyodda fark bir ara 24'e kadar çıktı. Sonra başta J.R Smith ve Ivy olmak üzere hareketlenen Nuggets farkı 4 sayıya kadar indirdi. Fakat Bulls'un deli gibi atmaya devam etmesi ve Melo iti'nin çok kritik 2 arka arkaya top kaybı, maçı Bulls'a getirdi.
Bu maçın en zevkli taraflarından birisi, iki benchten gelen oyuncunun takımlarının en skorer oyuncuları olmasıydı. J.R Smith 43 sayı atarak kariyer rekoru kırdı ve maçın en skoreri oldu, Ben Gordon da 37 sayı attı. İnanılmaz şutlar soktular. Birçoğu da el üstü idi.
Özellikle maçın bitimine 5 dk filan kala, bir ara Smith üst üste 3 üçlük soktu ki, bunlar akıl almazdı. Bir tanesinde hatta ribaundu kendi alıp direkt savunmacısının üstünden gönderdi ve soktu üçlüğü. İşte orada olay kopmuştu gerçekten. Zaten Murat ve Kaan abiler de yerinde tepkilerle daha bir güzel yaptılar o anları. Bu iki oyuncu zaman zaman da birbirlerine meydan okurcasına peşpeşe isabetler buldular. Çok zevkliydi.
Bulls hiçbir periyodda 30'un altına düşmedi. Böyle olunca, savunmayla pek alakası olmayan Nuggets, çok atmasına rağmen, kaybetti. İşte bu kadroyla eğer Denver şampiyon ol(a)mayacaksa, bu sebepten olamayacak. Savunmaları yok. Hem de ligin en iyi savunmacısı onlarda olmasına rağmen. Bir de o daha "normal" bir savunmacı olsa, kimbilir neler olacak!?!

Bu maç Melo'ya olan güvensizliğimi daha da pekiştirdi. Özellikle geçen sezon son saniyelerde attığı şutlarla bayağı bir sükse yapmıştı ama, ben yine de ısınamamıştım. Bu maçta hem Smith ve Ivy kıçlarını yırtarken bir halt yememesi, hem de son dakikalardaki çok kritik 2 top kaybı, ona ol(may)an sempatimi daha da azalttı. Bu tip şeyler imaj açısından önemli. Sonuçta bu adam "Jordan" markasının yeni yüzü.

Kıris Vebır


Nba ile ilgilenmeye başladığımdan beri en sevdiğim oyunculardan biridir Chris Webber. Bunda Hidayet'in takımında olmasının payı var mı bilemiyorum ama, gırgır bir adam ve harika bir pasör olmasının payı olduğu kesin.
Hak ettiği başarılara ulaşamadı birçok Nba yıldızı gibi. En fazla yüzüğe yaklaştığında da Robert Horry engelledi onu.
Çok takım dolaşanlardan o da. Warriors, Bullets, Kings, 76ers, Pistons ve en sonunda yine Warriors.
Uzun uzadıya yazmanın zamanı değil belki şimdi onu ama, şunu belirtip bitireceğim:Şu anda Hawks ile oynayan Warriors' ta, şimdiye dek yapılan 12 asistin 5'i Webber'dan. Yani, Webber'in ölüsü bile iş yapar. Hele bu pas yeteneği varken, Warriors gibi deli şutör bir takımda haydi haydi iş yapar. Skor bulmasına gerek yok.

23 Şubat Gecesi Nba Notları

-Josh Howard hangi hakla "27" şut kullanabiliyor?

-Brezec de Toronto'ya gitti. Yakında amerikan oyuncu kalmayacak takımda. Harbiden Avrupa'nın Nba takımı olacaklar.

-Jianlian 5'den bench'e yuvarlanmış. Beter olsun.

-Jason Richardson'a (slam dunk mevzuu dışında) niye ısınamadım ben?

-Bu gece Nachbar 22, Songaila da 19 sayı attı. Çok seviyorum bu adamları. Beyaz Avrupalı şutör takıntım mı var ne.

-Batı lideri Hornets'e Houston 20 sayı çaktı. Batı böyle işte. T-Mac de hep sağlam kalabilse, daha da karışacak Batı ya, neyse.

-Hido 31s-5r-7a yaptı. 7/11 üçlük. Üç sayıda hem girişim, hem isabette kariyer rekoru. Sayıda da sezon rekoru.

-"Cemal" Crawford Toronto'ya 43 attı. Moon bir ara 4/4 üçlüktü. Bir de üçlük atmaya başlarsa, yerini daha da sağlamlaştırır bu eleman.

-Dallas o kadar adam verdi, hala deli gibi kadro var. Bench var. Bakalım "helva" yapabilecekler mi?

-Detroit Flip Murray'i waive etmiş. Geç bile kaldınız.

-Hani bazı adamlar vardır, ağzıyla kuş tutsa, size iyi gelmez. Mike Dunleavy de öyle işte. Nj'e 34 sayı atmış, yenmişler. Yemin ediyorum, kaale bile almıyorum.

-Magloire'ı waive etmiş Nj. Üzülüyorum o adama. Ne hale geldi.

Asker

Dün akşam, maç sikip atınca, babam denen klasik futbol anlayışına sahip insanla da atışınca, 60. dakikada kardeşimle çıktık dolaşmaya.

Hava aldık filan vs. Eve dönerken, yolun üstünde Askeri Kamp var. Ana girişin orda, sağ tarafta bir nöbet yeri, solunda da danışma kabini var.
Hep merak ederim, orada bilgisayar başındaki elemanlar ne yapar diye. Birkaç kez de bakmışlığım vardı. Net görememiştim çoğunda ekranı. Bu kez de baktım. Tahmin ettiğim görüntü vardı: Bir erotik video sitesini açmış eleman, heyecanla izliyordu. Şaşırmadım açıkçası. Bilgisayar bulunan her odada, dairede, ofiste bu tip görüntüler oluyor. Tamam yaparsın hadi diyelim ama, askeri bir tesiste bunu yapmak...bilemiyorum. Aslında yoruma da gerek yok.
Ama şunu akıldan çıkarmamak gerek ki, iş yerleri böyle olaylarla veya kişilerle dolup taşıyor. Yazık.

Oha Manu

Şu anda Spurs-Wolves maçı oynanıyor. "Halftaym" oldu. Manu 26 sayıda. 6/7 üçlük ile. Oha...Yine 40'ı filan bulacak gibi.

Barça...


Madem Henry yazdık, Barça'dan devam edelim.
Puan farkı 5'e indi. Eğer Sevilla'yı yenebilseydik geçen hafta, 3'e inecekti. Bu da iyi.
Şampiyonlar Ligi'nde de Celtic'i evinde 3-2 yendik. Messi 2 gol attı, Henry de harika plaseledi. Tur cepte gibi. Umarım çeyrek finalde ManUtd filan gelmez de, bu iki takım finalde karşılaşabilirler, bu ihtimal hala sıcak kalır. İnşallah Şampiyonlar Ligi'nin şanına layık bir final izleyebiliriz sonunda. Her sene sürpriz filan, favorilerin erken elenmesi derken, istenilen tür bir final pek olmuyor. Seyirci de üzülüyor.

Sezon başından beri hep en az 5 oyuncu sakat oluyor. Toure, Deco, Bojan en son sakattı mesela. Düzeldiler. Eto'o da kupadaydı, geldi.
Ama tam kadro olunca da yedek kalanlar, hayrete düşürüyor. Belki de en iyisi, zaman zaman bazı oyuncuların sakat olması. Tabii sağlık bu, olumsuzluk istememek gerek de, bu kadroyu da öbür türlü kullanmak çok zor. Bu şekilde herkes süre bulabiliyor yani. İşte bu noktada geniş kadronun faydaları görülüyor. İlk bakışta herkes Barça kadrosu, hele de forveti için "kim oynayacak, şu şu yedek kalacak" filan diyor ama, sezon başından beri manzaraya bakacak olursak, hemen hemen herkes de şans buluyor. Sezon başında gitmesi beklenen Gudjohnsen bile.

Tieri Anri

Goal'ün bu ayki sayısının kapağında Henry var. Resmin üstünde bir yerde de ufacık "Süperstar mı, hayal kırıklığı mı?" yazısı.
Burada neredeyse Türk spor basını'na eşdeğer bir yorum var. Barcelona'ya bu sezon başında gelen Henry'nin efendime söyleyeyim, hayal kırıklığı yaşattığı, beklenen performansı göstermediği söyleniyor.
Bir kere, bunlar Henry'nin Arsenal'deki gibi 30-40 gol atmasını mı bekliyorlar? Takımı sırtlamasını mı bekliyorlar?Eğer böyle bir şey varsa, bilmeleri gerekiyor ki, bu yersiz bir bekleyiş. Veya umma eylemi, girişimi. Çünkü bilmeleri gerektiği gibi, Barcelona'da tam 7 tane hayvani forvet var ve sistem gereği 3 , en fazla 4 kişi oynayabiliyor, yer bulabiliyor takımda. Durum böyleyken Henry'den Arsenal zamanlarına benzer işler beklemek haksızlık olacaktır.
2.si:Henry sezonun ilk kısmının büyük bölümünde sakattı. Ve dergi basıma girmeden önce de Henry düzelmişti. Ama arkadaşlar bunu da önemsememiş. Ortaya bir komik durum çıkıvermiş.

Geçen haftasonu Zaragoza maçında ve dün Celtic maçında attığı müthiş goller sanırım istemeden de olsa (ki o söylenenden haberi olduğunu sanmıyorum) Goal dergisine cevap oldu. Daha iyisi de olamazdı.

Şunu anlamak lazım:Henry'nin Barça'dan ayrılmak istemesinin 2 sebebi vardı.
1:Arsenal'in -daha doğrusu Arsene Wenger'in- 3. nesli kurduğunu gördü ve burada yeri olmadığını anladı. Belki Wenger'le bunu konuştular da. Bilinmez.
2.Büyük başarı kazanmak istedi. Milli takım bazında mümkün olan her şeyi kazandı ama rsenal ile 2 şampiyonluk dışında hiç başarısı yok. 06 sezonu dışında da Avrupa'da hep rezalettiler. Yani Arsenal'de 2. nesil Avrupa'da başarısızdı. Şampiyonlar ligi'ni kazanmak için Barça'ya geldi İyi de etti.

Her şeyi bırakın, neden ya "süper star", ya "hayal kırıklığı" demek zorundasınız ki? Henry de biliyor burada Arsenal'deki gibi oynamayacağını. Bırakın Krkic ve Dos Santos'u. Eto'o, Ronaldinho, Messi ve Gudjohnsen arasında bile her zaman banko oynayamazdı Henry. Bunun bilincindeydi gelirken. Nba'deki veteran oyuncunun kariyerinin sonlarında şampiyonluk için takım değiştirmesi gibi algılayın bunu da.
Belki de bu öneriyi Parker vermiştir ona, kendi takımındaki Michael Finley örneğini vererek, ne dersiniz? Baksanıza muhabbete.

Takas süresi bitti; son saatte 11 oyuncu takım değiştirdi!

NBA'de takas süresi yaklaşık bir buçuk saat önce sona erdi. Cleveland Cavaliers, Seattle Supersonics ve Chicago Bulls 11 oyuncuyu içeren bir takasa imza attılar.
Şimdi olay bayağı bir karışık. Ondan takım takım gidelim bence.

Cleveland Cavaliers: Bulls'tan Ben Wallace'ı ve Sonics'ten Wally Szczerbiak ve Delonte West'i alarak LeBron'a gereken yardımı sağladıklarını düşünüyorum. Doğu'da tekrar zirveye oynayabilirler. Ancak bu arada Zydrunas Ilgauskas'ı nerelerine sokarlar, ya da Ben Wallace 4 oynar mı diye sormadan da edemiyorum açıkçası.

Chicago Bulls: Big Ben ve Joe Smith'i Cleveland'a yollayıp, Larry Hughes, Drew Gooden, Cedric Simmons ve Shannon Brown'u kadrolarına kattılar. Ben zaten huzursuzdu, takımda da 6 tane power forvet varken Joe'dan da kurtulmaları sürpriz değil. Takas değeri yükselen Larry'i Bulls'a kakaladıkları için Cavs'i tebrik ediyoruz.

Seattle Supersonics: Adama sorarlar n'apıyosun sen birader diye. Delonte ve Wally'i vererek karşılığında Ira Newble, Donyell Marshall ve Adrian Griffin'i aldılar. Bu da demek oluyor ki, "Ben istemiyorum galibiyet falan. Draft var, free agents var..." Ayıptır yahu. Zaten gideceksiniz, takımı iyice sıçırtıp bizi oraya götürtüp çöp izlettiriyorsunuz. Takasın sıçarı Sonics.


Genel bir değerlendirme yapacak olursak eğer, Ben Wallace 4 numara oynayabilirse, ki hiç şutu yok nası oynar bilemiyoruz, Cavs avantajlı. Bulls Ben Gordon varken Larry Hughes'u neresine sokar takdirinize kalmış. Bir sürü oyuncu yer değiştirdi. İlk 5 oyuncuları yedek oyuncu durumuna düşecek duruma geldi vs. Önümüzdeki günlerde, oynayanları gördükçe daha büyük bir değerlendirme yaparız sanırım Salih ve Rıfkı'yla birlikte.

Bu arada Artest hala Kings'te, Mike Miller hala Grizzlies'ta. Heat takas yapmadı. Smush elde patladı. Ayrıca bugün olan diğer bir takasta da Bonzi Wells ve Mike James Hornets'e giderken, Bobby Jackson, Adam Haluska ve Marcus Vinicius Rockets'a geldi. İşin içinde bir adam olarak itiraf edeyim, Haluska'yı hayatımda duymadım. Hornets iyice güçleniyor bu arada.

Devre Arası, Kafe Kravn Arası, Avrupa Arası

Defans hattı çökük, orta saha köprü görevinde yok, forvet yamuk. Leverkusen 3-0 Galatasaray.
Uğur'u çıkardık neler oldu. Sağda Song oynamalıydı kesinlikle. Ooof of , 3 tane atmazsak...Yemeden ha... Bi' şarkı vardı ya neydi? Heh. "Rüyanda Görsen İnanma."

Galatasaray-Leverkusen

Malum maç Almanya'da. Türkiye saatiyle 18.00'de D-Smart'ta, pasifik saatiyle sabah 8.00'de Jump TV'de. D-Smart'ı olmayan arkadaşlar, Direk bence verin 9 dolar Jump TV'ye evinizde izleyin, alın çayınızı, kahvenizi, otunuzu, bokunuzu.

Mehmet Topal oynayacak mı? Bence asıl soru bu. Zaten Uğur'u sakatlığa verdik, Topal oynasa bari. Sabri'yi hoca oynatır mı? Sağ bekte kim oynayacak? Güzel sorular bunlar.
Bana göre çıkması gereken 11: Orkun- Barış, Emre, Servet, Balta- Serkan Çalık, Topal, Ayhan, Arda- Nonda, Ümit Karan. Ancak Kalli Kral'ı oynatacak gibi. Lincoln de oynasaydı keşke. Belli mi olur oynar belki. Şu kalecinin zayıf yönü ne acaba çok merak ediyorum. Neler çıkardı geçen maç. Gerçi bizim beceriksizliğimiz de az değildi.

Gerisi maçtan sonra.

Hüseyin Altıkıllı ve Akşam Kahvesi

Şimdi değerli okuyucular, sevgili dinleyiciler;
Öncelikle şu başlıktan dolayı bi' özür borçluyum sanırım. Çıkmadı başka bir şey. Gelelim notlarımıza;

-Fener Sevilla'yı yendi. Sevindik, helal olsun falan ancak, içeride yenilen iki gol dışarıda nasıl bir sonuç getirir aşikar. Pek iç açıcı değil. Fenerbahçe taraftarları "Biz bi' kere yendik yeter!" havasındalar ancak farkında değiller ki Avrupa'daki başarısızlıklarının faturasında bu da var + KDV.

-Az önce Shaq'i izledim. Phoenix formasıyla ilk defa. Bu adam Miami'deyken kıçını kaldırmazdı burada (Phoenix gibi bir takımda, anladın sen onu) fast break'te en önde koşan adam oluverdi 4-5 pozisyonda. İşi ağırdan alınca da ortada ne Turiaf kaldı, ne Gasol. Şimdi istatistiklere bakıp bana laga-luga yapmayın. Her şey istatistik değil. Bir kere savunmayı açıyor adam. Uzar gider böyle. Kobe de sakat olmasa n'olacak orasını bilemiyoruz malesef.

-Yarın önemli bir gün. Galatasaray-Leverkusen BayArena'da karşı karşıya gelecekler. Lincoln ve Song yine yedekmiş. Adler de oynayacakmış. Bu "mış" ve "miş"ler, bizim medyamızdan okuduğum için haberleri. Zira Aceto usta değindi, geçen gün Sel"çük" Manav sözde Jimenez röportajıyla ilk 11'i vermiş, göt olmuştu. O 11'i sokaktaki Abdürrezzak'a da sorsan verirdi, noldu? Anüs... Galatasaray'ın gol atması gerekiyor. Atmadan turu geçemez. Cidden. Öyle ya da böyle gol atmak lazım. Penaltılarda da olsa. Osman Tamburacı ustanın yazı başlığını çok beğenmiştim, eğer galip gelirsek başlığım belli. "BayArena oldu BayanArena."

-Şu Hayko büyük adam vesselam.

-2 gündür FM'de Manisaspor'um, herkese tavsiye ederim.

-Burda havalar güllük gülistanlık. Hayırdır inşallah. Güneş filan var dışarıda. 315 gün yağmur olan bir yerde yaşıyorum dikkatinizi çekerim. Şubat 20.

-Yarın televizyonda Heat maçı var, sabah Galatasaray maçı var, Almanca dersi iptal. Gazete zaten yok perşembeleri. Matematik kasıyor ama olsun. Geçeriz inşallah.

-Bu arada yarın Türkiye saatiyle akşam 10'da takas süresi bitiyor. Bugün kazma Spurs Kürt Thomas'ı aldı Seattle'dan. Karşılığında Francisco Elson, Brent Barry, iki tane draft hakkı, bi' de ebesinin amını verdiler. Artest, Maggettee, Bonzi Wells, Mike Miller takas olursa şaşırmayın. Heat takas yapacak gibime geliyor hayırlısı.

-Her tarafım da ağrıyor. Çok da zorlamadım aslında. Bu arada fitnessta kapıda duran kız, sana ve o dar eşofmanımsına hastayım. Haberin olsun.

Hadi kalın sağlıcakla.

Salih Özkafir'den Sabah Notları

-Merdivenleri dış cephede olan apartmanlardan birinin yanından geçerken, dairelerden birinin kapısı açıldı. Bir teyze göründü. Elinde soba kovası. Ben ona baktım, o bana baktı. O muhtemelen "ne yapıyor bu oğlan bu saatte dışarıda" demiştir. Ben ise, "yok mu bu teyzenin sobasını değiştirecek biri" diye düşündüm. Sahiden yok mudur?

-Yine etrafta bir ton köpek. Eve dönerken yolumu değiştirdim.

-Sabah saat 7 civarı ve, yanından geçtiğim 4 bakkalın hiçbiri açık değildi. Sanırım ikamet ettiğim muhitte sabahları kahvaltı yapan kimse yok. Varsa da erken açılmayan bakkallar yüzünden o alışkanlığı terk etmiştir zaten. Sağlıklı yaşam mı? Tabii.

-Özel okulda okumak eskiden büyük bok sanılırdı. Gidince gördük hiçbir boka yaramıyormuş. Götü açıkta olan adam bile özel okula çocuğunu gönderiyordu, kimse ağlamasın. Bu da nerden geldi aklıma sabahın köründe, bilmiyorum.

-Yine eve dönerken, liseye giden bir kız gördüm. Eteği poposunun hemen altında bitiyordu. "Ben donarken, bu nasıl böyle dolaşabiliyor" sorusunun cevabı, onun yan apartmanda oturan kevaşe kız olduğunu anlayınca kendiliğinden geliverdi.

Lan Kırauç Toprak Hiç...


"Laf lafı açıyor" derler ya, post da postu açıyor. Youtube'da işte Avrupa golleri filan bakıyorum.
...
Geçen sezonki L'Pool maçı. Peter Crouch'un kariyer maçı. Bir daha böyle bir maç oynayamaz. Öyle de bir gol atamaz. O maçta 2 gol attı, biri akıl almaz.
Şu kadarını söyleyeyim;"Peter Crouch" yazıp Google'da aratınca 2. sonuç şu resim. Gerisini siz düşünün.

O maç da, efsaneleşmenin kıyısından döndü. Sond akikada Hakan ayağını bir milimetre uzatabilse, 3-3 olması işten bile değil. O zaman da ben bizim evi temellerinden sökerdim sanırım.
Ayrıca o maçtaki 2. golümüze bakınız, Sabri'nin hayatında yapıp yapabileceği en iyi ortadır ve belki de Galatasaray kariyerinde yaptığı tek düzgün ortadır. Az kalsın da işe yarayacaktı. Olmadı, ayrı.

İşte Galatasaray ve diğer takımlar arasındaki fark:Biz de, Beşiktaş da 2 sezon arka arkaya Anfield Road'da oynadığımız maçlarda ilk devrede 2-0 geri düştük. Ama biri, yani Gs, 2. devrenin başında bile bir gol yiyip 3-0 geri düştükten sonra pes etmeyip, yüklenip durumu 3-2'ye getirdi. Diğeri, yani Bjk ise 6 tane daha yedi. Bu kadar basittir.

Fleurquin


Sezon 01-02. Galatasaray, önceki sezon sahip olduğu kadronun neredeyse yarıdan fazlasını kaybetmiş. 2 sezon öncekinin 10 kat altında kaliteye sahip bir takımla oynuyor. Toplama takım. Her ülkeden adam var kadroda sanki. Patagonya'dan bile.
O takımda çok sevdiğim oyuncular oldu. Başta Perez ve Fleurquin. Çok yetenekli değildiler ama, yürekleriyle oynyorlardı. Çok kritik işlere imza attılar o üzerlerindeki dandik formalarla. Kırmızı-Beyaz formalarla. Barcelona'lara, Roma'lara gol attılar. Hayatlarında bir daha asla aynı sahaya çıkamayacakları takımlara. Radu Niculescu. Adam Liverpool'a gol attı yav. Şimdi nerede olduğunu bileniniz var mı?
Hayatında Avrupa Kupası oynamamış olan Ümit Karan, İnzaghi gibi gol attı o sezon. Ne geldiyse attı. Daha o zaman saçlarını geriye yatırıyordu.

Bu işleri Galatasaray forması üstlerindeyken yaptılar. Bu forma üstünüzdeyse her şey olur.

Galatasaray dergisi'ne bakıyordum. "Bunları biliyor musunuz" kısmı var işte. Fleurquin'in Galatasaray'daki 2 golünü de Beşiktaş'a iki maçta attığını yazmışlar. Hayır, bir tane daha var. Hem de ne biçim. 2. Tur gruplarında Barcelona'ya attığı gol. Hemen aklıma o gol geldi. Nasıl gelmesin. Delirmiştim, delirmiştik o golde. Youtube'da varmış, izledim az önce, zırıl zırıl ağlayacaktım. Bu yazıyı yazmak oradan aklıma geldi.
O takım, Camp Nou'da Barcelona'ya 2 gol attı. 2-0 öne geçti. Devreyi 2-0 önde bitirdi. Hem de takımın o sezonki her şeyi Hasan ve hakkında bir şey söylemeye gerek bile olmayan Sergen olmadığı halde. Maçı 9 kişi bitirebilmemize karşın beraberliği kurtarmıştık.

O sezon şampiyon olduk o toplamanın allahı kadroyla. Şampiyonlar ligi'nde ise son maça kadar tur şansını taşıyıp son maçta ofsayttan yediğimiz golle elenmiştik. Barcelona o gün üstü mavi, altı bordo cins bir forma giymişti. Elenmiştik. Ama olsun, çok bile gelmiştik.

Demek istediğim şu:Hani bazıları Uefa'yı almamıza tesadüf diyor, yok efendim "kupa mazide kaldı" diyor sanki kendisinin 3 tane Şamp. Ligi, 2 tane Uefa kupası varmış gibi.
O sezon belki bir daha kulüp tarihinde olmayacak şekilde bir araya gelen garip bir kadro, alakasız ülkelerden oyuncular, yürekten oynayarak şampiyon oldu ve Avrupa'da çeyrek final'in kapısından döndü.
O dandik kadroyla Avrupa'yı yerinden oynatan takımın, bu sezon Uefa'yı alması kadar normal hiçbir şey yoktur. Üstünüzde Gs forması varsa, hiç zor değildir. Yeter ki istensin.

Figo


Kasım başı gibi Juve ile yaptıkları maçta ayağı kırılmıştı ve kariyerinin bittiği, artık futbol oynamayacağı söyleniyordu. O pozisyonda nasıl ayak kırılır, pek akıl almıyordu açıkçası. Aklımızdan uçup gitmişti Figo.
Cumartesi günü kanal 24'te İnter-Livorno maçı vardı. Yedek kulübesini gösterirken onu gördüm. Şaşırdım açıkçası, beklemiyordum. Sonra biraz zaman geçti ve onu ısınırken gösterdiler. Birden aklıma oyuna girmesi ihtimali geldi. Ne bileyim, öylesine de duruyor olabilirdi kulübede. Öyle çıkarmışız ki aklımızdan, dönme ihtimalini.
Ve birkaç dakika sonra oyuna girdi. Maç çoktan koptuğundan, oyunda bir şey yaptığını söyleyemeceğim. O anlarda herkes "bitse de gitsek" durumlarındaydı.

Açıkçası çok sevindim. Ve aklıma şunlar geldi sonrasında: Malum, bu maçın bir hafta öncesinde de Ronaldo sakatlanmıştı. Ve 9 ay futboldan uzak kalacağı söyleniyor. Tabii ikisinin durumu aynı değil, Ronaldo bundan önce 2-3 kez daha çok uzun süreli kopmuştu futboldan ama, Figo "futbolu bıraktı" denmişken döndüyse, sanırım Ronaldo için de (son) bir umut vardır. Olmalı da.

Emzik


Dün Liverpool-İnter maçına bakarken arada Roma-Real maçına da bakıyorum. 2-1 yendiler filan da, mesele o değil.
Yine aklıma düştü maça bakarken:Totti nasıl olur da santrafor oynatılır? Ya da en uçta. Bu manevra işe yaramıyor mu? Yarıyor. Geçen yıl ikincilik, Şamp. Ligi'nde çeyrek final. Bu sezon ikinciler filan. Evet ama, hani isterlerse sezonu 4 kupayla bitirsinler, bu, sistemin yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Demek ki bazen yanlış yaparak da, başarı kazanılabiliyor. Garip. Totti'nin önünde bir santrafor ile oynasa allah bilir neler olacak.
Totti gibi, Dünya'nın en iyi 2-3 oyun kurucusu veya 10 numarasından biri olan adam en uçta oynuyor. Dalga geçiyorlar sanki. Zaten orta sahan sağlam, ne gerek var ki.

Bu işte, son zamanlarda Türkiye'de çok dillendirilen 4-6-0 oluyor. O sistem budur. Santrfor yok. Hatta forvet bile yok! Totti tam bi forvet değil, malum. Ofansif orta saha denmesi daha doğru.
Mesela Barcelona'nın yaptığı da 4-6-0. Bu meseleyi daha sonra detaylı bir yazacağım.

Resim de naçizane Totti'ye hediyemizdir...

Pembe




Bu formalar niye burda şimdi? Şundan:
Az önce Hüseyin bana bir link yolladı. Sporx.com'dan. "En kötü formalar" isimli bir haber. İyi de neye göre "kötü". Tamamen saçmalık. Bir kere içlerinde 4 tane kaleci forması var, ki 3 tanesi eski Meksikalı kaleci Campos'un. Bilen bilir, o forma tasarımlarını kendi yapardı. Hep renkli şeylerdi. Ama bunlar 2 gün nette yazıp, kendilerini yazar filan sandıkları için, neyin ne olduğunu bilmezler.
O "kötü" formaların arasında Juventus'un ilk formasının 100. yıl için modernize edilmiş şekli var. Ama kim bilecek, araştıracak Juve'nin ilk formasının pembe olduğunu, aa. Olur mu hiç. Adam tarihini koruyor, bu "kötü forma" diyor. Pembe renk garibine gitti herhalde.
Yukarıda gördüğünüz formalar, Juventus'un bu pembe mevzuuyla ilgili formaları. En üstteki 04-05 yılı deplasman formalarından biri. Koyu lacivert ve pembe. Her sezon pembe forma yapmaktansa, bazen de pembeyi bir formanın içine yerleştirmek de mantıklı. Sonuçta gelenek sürüyor bir şekilde.
Altındaki de 03-04 deplasman formalarından. O seneki diğer "away" forma da koyu renk bir şeydi zaten. Siyaha çok yakın bir lacivert. Veya koyu gri de denebilir.
En alttaki ise 100. yıl olan 1997'de giyilen, yani 97-98 sezonu için geçerli olan pembe forma. O zamanlar Deschamps, Zidane filan tabii.
Belki bilmeyenler öğrenir filan. Biz hizmetimizi yapalım. Onlar da Sporx'de çalışsın misal.

Başka ne gibi sıçışlar var peki? Şu var:ManUtd'nin 96-97 beyaz forması. Onun çok benzeri, hemen hemen aynı tasarım, siyah üstüne sarı da vardı. Bu forma aklımda çok yer tutmuştur. Onun da sebebi şu. Lise'deki beden eğitimi hocamızda bu bahsettiğim 2 ManUtd forması vardı ne hikmetse. Forma konusunda hassas biri olarak, o zamanlar dikkatimi çekmişti tabii ki bu. Esas mesele, o hocanın bu forma işlerinde filan aslında elinin olmamasıydı.

-Kamerun'un 3 sene önceki forması da var. Şu tek parça olan. Sonra yasaklanmış filandı sanırım. Üstünde aslan pençe savurmuş gibi 3'er kırmızı ince kısım vardı. Bunun nesi kötü anlamıyorum.

-Sevilla'nın bu sezonki deplasman forması, pembe renk olan. Bayağı da parlak. Demek ki bu yazıyı yazan, formalası seçen arkadaş fazlasıyla Türk erkeği. Pembe'den nefret ediyor gibi.

-Chelsea'nin bu sezonki çok parlak sarı renkli forması. Barcelona'nın 05-06'da giydiği gibi. Bu da kötüymüş.

-Liverpool'un 89-91 arası giydiği gri forma. Sanırım bunlara kalsa, takımlar 2. forma da giymesin.

-Athletic Bilbao'nun 04'te giydiği Guernica'dan esinlenerek yapılan kırmızı-beyaz forma. Guernica'yı biliyor mu acep o?

Bunların dışındakiler İngiltere'de 90'ların başında giyilen çok renkli, sık desenli, karmaşık görüümlü formalar. hadi onlar hakkında ortak kanı oluşabilir ama, diğerlerini sanmıyorum.

Direnç

Şamp. Ligi 2. Tur maçları başladı. İlk günün karlıları Liverpool, Chelsea ve Real Madrid. Schalke'nin 1-0 orada pek bir işe yaramaz.

Benim hemen hemen tamamını izlediğim maç Liverpool-İnter oldu. Tahminim, en başta İnter'in gol yememeye çalışacağı idi. 30. dakikada Materazzi saçma bir 2. sarı kartla oyun dışı kalınca işler değişti. İnter toptan savunmaya sarılmak zorunda kaldı. Uzun süre iyi mücadele ettiler.
Liverpool ne kadar hücum özürlüsü bir takımdır böyle? Yüklendiler evet ama, boşa. Haybeye.
En sonunda 85'te, Kuyt'ın vuruşunda, Maicon'un ayağına seken topta golü buldular. Bitime yakın da Gerrard "sikerim lan, yetmez bu" dercesine uzaktan 2'yi buldu. İşte bu gol, iyi haberdi. Çünkü İnter 10 kişiyken alınan 1-0'lık galibiyet avantaj olarak bile nitelenemez. Hatta eğer 0-0 kalsalardı, ben "tur İnter'in" diyebilirdim, o derece. Bu takımın her galibiyeti beni uyuz ediyor. Hak etmiyorlar çünkü, oynayamıyorlar. Oyun yok. Bir savunma takımı Liverpool.
Hakem maçın içine sıçtı. Materazzi'yi yanlış kartla oyundan attı. Vieira'nın bariz elle kestiği pozisyonda penaltıyı vermedi. Birçok faulu görmedi veya görüp de yanlış değerlendirdi.
Umarım rövanşı İnter turu geçmesini sağlayacak skoru elde ederek tamamlar ve turu geçer. Yoksa bu adamlar yine, bala göte finale çıkacak. Zaten bu yıl Manutd-Barça veya ne bileyim o tip bir final olmazsa ayıp artık. Biraz da sürpriz olmayıversin.

Chelsea avantajı buldu Yunan eli'nde. Ben Olympiakos galibiyet çıkartabilir diye düşünüyordum. Bu şekilde Chelsea eler artık.
Real maçın başında avantajı buldu ve rahatladı. Bence onlar da sorun çekmeyecek.
Ama Schalke-Porto eşleşmesi için ne derim bilmiyorum. "Alaman"lar 1-0 aldı ama, ben yeteceğini hiç sanmıyorum açıkçası. Porto evinde çok iyi. Schalke'nin iyi savunma yapması lazım.

Yarın ne olur peki?
Sevilla için yorum bile yapmıyorum. Arsenal-Milan maçını çok merak ediyorum. Dedeler veletlere karşı. Lyon çok iyi bir skor bulmalı ki, 2.maçta fena yenilse bile çıkma şansı olsun. Olur mu? Ben pek sanmıyorum. Olursa da büyük sürpriz.
Celtic-Barça'da da şaşırtıcı bir şey olmaz.

Jason Kidd Dallas'ta


Evet takas tamamlandı. Dallas Mavericks, Devin Harris, DeSagana Diop, Keith Van Horn, Trenton Hassell, Maurice Ager, iki tane draft seçim hakkı ve 3 milyon dolar karşılığında New Jersey Nets'ten Jason Kidd, Antoine Wright ve Malik Allen'ı kadrosuna kattı. Bana göre eşit bir takas. Aslında değil ama draft hakları bence eşitliyor. Kidd yeni takımında 2 numaralı formayı giyecek.

Olstar Ve Sonrası Ve Vs

Kendi adıma beklediğimden iyi bir maç geçti. Gerek son yıllardaki maçların zevksiz geçmesi, gerek Vinsanity, Shaq, T-Mac, KG gibi All-Star için önemli oyuncuların maçta yer almaması, yanlış oyuncu seçimleri gibi faktörler maçın pek de olumlu geçmeyeceğini gösteriyordu bize ama öyle olmadı.
Ha, olumsuzluklar yok muydu? Olmaz olur mu. En başta forma. Sahada herkes aynı takımdandı neredeyse. Her şeyi birbirine karıştırdık maç boyunca. "Lan bu topa niye atlamadı da bıraktı?...Haaa, Doğu'ymuş oo." Olay bu yani.
Başlardan 4. periyodun ortalarına kadar filan Doğu'nun üstünlüğü vardı. Hele bir dönem Kidd-Howard-James üçlüsü at koşturdu ve o gidişat ile maçı kesin alacaklar hissini uyandırdı herkeste. Devre de 10 sayı civarı bitti.
Melo iti geleni attı. Çok çok kötü atmadı belki ama, koç rahatsız olmuş olmalı ki, 2. yarıda bayağı az oynadı. Toplamda da 21 küsür dakika oynadı. Ben Melo'yu çok sevmeyen biri olarak, bu tutumdan hoşlandım tabii ki. Onun yerine 2. devrede Roy daha fazla süre buldu. Zaten bu devrede Dirk 3 oynadı filan.
Roy sanki 10. All-Star'ını oynarmışcasına rahattı. İlk devrede sanırım 11 sayı buldu. Maçı da 18 sayı ile bitirdi. Zaten böyle giderse daha çoook All-Star'lar görür, görecek.
Aslında maç öncesi çok inceleyemeik ama bu maçın en önemli noktalarından biri haksız yere veya az hak ederek seçilenlerdi. Bu kişiler maçta kendini belli etti zaten. Bas bas bağırırcasına.
Kimlerdi bunlar peki?
En başta Sheed tabii ki. Yine bilindik protestosuu yaptı: Sol elle 5 üçlük attı. 1'i isabetli oldu.
Onun dışında Doğu'da Rip ve Bosh. Bosh bir de ilk 5 başladı. Hadi o Kg yok diye oldu varsayalım, oradan yırtsın. Ayrıca da Joe Johnson ve Antawn Jamison. Bunları ben maçta gördüğümü bile hatırlamıyorum, özellikle Jamison'u. Tabii bunda Osman'ın da payı var sanırım. Tanımıyor olabilir Jamison'u!
İşte burada "niye seçilmedi bunlar" diyebileceğimiz kişiler akla geliyor, ve de All-Star maçına nasıl oyuncular seçilmesi gerektiği sorunu.

Geçen yıl hatırlarsınız, Kidd seçilmedi diye eleştirenler olmuştu, tartışılmıştı vs. Kidd, sağlıklı olduğu, oynadığı sürece bu maça seçilmeli. Bunun aksi düşünülemez bile. Neden diyecek olanlara bu geceki maçı bir daha izlemelerin tavsiye ederim.
Josh Smith misal. Oyunuyla zaten hak ediyor, onu geçtim, daha az aktif olsa bile sırf atletik özellikleriyle bile bu maça seçilmesi gereken isimlerden biri. Ama adı bile geçmedi. Yazık.
Ve Hido. Şu maçta Jamison'ın adını bile duymadığımı düşününce, diyorum ki eminim Hido en az 10 sayı atardı, maçın gidişatına göre son periyotta oynatılırdı, sayı bulurdu. Ki, Doc Rivers'ın Hido'yu çok beğendiği ve oyunu ona verdiği biliniyor.
Ve tabii ki bu tip oyuncuları sayıyorken, belki de en gereklisi, en olması gereken oyuncu:Vince Carter. Bu yıl Carter kötyü müydü? Hayır. Ama belki takımın kötü gidişatından, belki de Boston'ın çıkışının Nets triosunu gölgelemesinden, Vinsanity seçilmedi All-Star'a. Carter mı, Jamison mı? Cevap belli değil mi, ama gel gör ki böyle olmadı sonuç.

Neyse, olan oldu. Umarım seneye daha doğru seçimler ve daha zevkli, mücadele içinde geçn bir maç izleri. Maçtan detaylara dönelim.
Kobe sadece 2 dakika 52 saniye kaldı sahada. Sayısız ayrıldı sahadan. Bu bekleniyordu zaten.
Onun dışında bütün oyuncular sayı attı tabii ki. Hatta ilk yarıda Nash dışında herkes sayı atmıştı.
Kobe dışında tüm oyuncular 12 dakika üstü kaldı sahada.
Billups 3/10 attı. 0/6 üçlük. Ne diye geldin ki.

Maçın en sansasyonel hareketleri Doğu'nu yaptığı birkaç alley-oop ve Amare hayvanının 2 smacıydı. Biri de Howard'ın üstünden olmak üzere. O da 18 sayı ile oynadı. Yenselerdi belki mvp olabilirdi.

Son 5 dakikaya başabaş girildi. Bu bölümde Ray Allen tam 14 sayı attı. Peşpeşe 3 üçlük buldu. Skor 125-125'ken James'in içeri harika yardırdığı bir smacı ve Wade'in çok zor pozisyonda sayıya ulaştığı bir turnikesinin ardından yine Wade'in Nowitzki'nin üçlüğünü bloklaması maçı Doğu'ya getiren hamleler oldu. Sonrası da fauller filan. 134-128 bitti maç. Mvp de James oldu.
İlk yarı sonunda istatistiğine bakınca "kesin triple-double" yaptı dedik ama yapamadı. Oh oldu. All-Star tarihinde triple-double yapan tek oyuncu majesteleri. Ben bu adamın o rekoru egale etmesini istemiyorum şimdilik. Ha, bu gidişle elbet kırar. Daha kaç senesi var. Ama olabildiğince geciksin istiyorum, hatta gerekirse yapmasın.

Son 2 nokta var değinmek istediğim.
1. Maçı Osman Sakallıoğlu'nun sunması. Gerçi maçı değil bütün All-Star haftasonu'nu o sundu da hani lafın gelişi. Hele bir de yabancı yayıncıların gösterildiği bölümde bunlar gösterilmedi mi KK ile birlikte, kafayı yedim. Eminim Murat abi'nin de içi içini yemiştir, gitmedi diye. Bu konuda bir şey söylememe bile gerek yok. Herkes biliyor kimin gitmesi gerektiğini. Kimin hak ettiğini. Bu hususta daha sonra yine bir şeyler yazabiliriz. Hüseyin de yazabilir.

2.Formalar. İlk başta sevmiştim formaları. Daha doğrusu çift renkli olmalarını. Sonra maçta da izledikçe fark ettim ki, özellikle mavi forma, çok kalitesiz duruyor. Forma mevzuunun sıçmasının 3 sebebi var. 1.Mavi forma, "East" yazısı ile birlikte önden bakınca çok kötü, kalitesiz duruyor. Dikkat edin. 2. Mavi renk kaymış. Önceki yıllardaki Doğu takımının formalarına dikkat edin, daha koyu daha göze hoş gelen bir mavi vardı. Bu yılki daha açık ve forma tasarımıyla birleşince çok kötü duruyor. 3. Mavi formanın arkasındaki gümüş renk, neredeyse beyaz. O kadar açık bir gümüş yani. Öyle olunca da yazının baş kısmında da dediğim gibi, oyuncuları karıştırdık. Kim ne yapıyor, anlamadık vs de vs. Batı takımının ön kısmı beyaz, Doğu'nun ise arka beyaz!

Ben alternatif forma ve renkleri seven biri olarak genel temayı sevdim ama saydığım noktalar, olayı olumsuz yönde götürdü. Olmadı. Daha da eleştirilecektir bu formalar ileride. Ve o eleştirilerin üstüne, sanırım seneye daha iyi formalar, en azından renkleri karıştırılmayacak olan formalar tasarlanacaktır. Zaten organizasyon Batı'da. Kırmızı giyecek Batı. Pek de karışamaz sanırım.

Şimdilik bunlar var. Daha da varsa kalan, sonra fışkırtırız.

Kidd takası vol. 2

Jason Kidd takası şu anda kesinlik kazanmak üzere. Dallas Kidd ve Malik Allen alırken, Devin Harris, Keith Van Horn, Maurice Ager, DeSagana Diop ve 2 tane 1. tur draft hakkını Nets'e yolluyor. Bunlara bir de Brandon Bass'i ekleyen kaynaklar da var. Bakalım. All-Star yazısı maçtan sonra.

"Ronaldinho'nun gönlü F.Bahçe'de!"

Sabah gazetesinden bir haber. Yersen.


http://www.sporx.com/detail.php?Type=1&kategori=37&go=99395

Olsıtar


2. gün de geride kaldı. Shooting Stars'ı San Antonio; Skills Challenge'ı Deron Williams; Üç Sayı Yarışması'nı 2. kez üst üste Jason Kapono ve Slam Dunk'ı da -en nihayetinde- Dwight Howard kazandı. Yeni yıldızımız tamamdır artık. Sempatik ya, her ödülü alır, her şey olur. Adam "vuramadığı" smaç için 50 puan aldı, finale çıktı, finalde de iyi şeyler yapıp kazandı. Hak etmedi demiyorum da, böyle de olmadı. Bir Slam Dunk da düzgün geçse dişimi kıracağım zaten. Ya jüri sıçar, ya oyuncu 65. denemede smaç vurur 45 alır, ya smaç vuramayan adam 50 alır... Evet eğleniyoruz vs. ama biraz daha "düzen" hakkımız sanırım.

Ayrıntılı olarak inceleyeceğiz elbet. Şimdilik böyle kalsın. Resme de kimse aldanmasın, smaç değil o.