Zeitgeist Addendum


Hacı Zeitgeist The Movie'nin devamı olan Zeitgeist Addendum biz insanoğlunun keyfine sunuldu. İzlemeyen kalmasın. O derece. Bulmanız çok zor olmaz.

Satmak


Biliyorsunuz parayı ve paralı damadı görünce, ne veliaht kaldı ne futbol. Bu işler böyle. İster "San Diego" ol, ister "D10S", parayı görünce işler değişiyormuş. O veliaht seni ne yapacak bak görsen. Böyle böyle insanların saygısını kaybediyorlar işte. Neyse.

Efenim biliyorsunuz bugün feci bir maç var. Barça-Atletico Madrid. Saat 23.00'da Ntvspor'da. Kaçırana meşe odunuyla dalıyorlarmış.
İki takım da iyi durumda. Hele Atletico Cl'deki 2 galibiyetle özgüveni tavana vurdurmuş vaziyette. Barça'ya da böyle büyük bir galibiyet iyi gelecektir.

Takımlar açısından öte, Arjantin ve Dünya futbolunun 2 büyük ve yeni yıldızının kapışması olarak da, ayrı bir öneme sahip bu maç. Bazı zekiler Agüero'yu Messi'yle bir tutuyor. Allah akıl versin. Onlara da iyi bir cevap olacak bu maç. Maradona itine de.
Böyle bir "preview" yapalım dedik. Maçtan sonra da bir şeyler yazarız.
Ha, unutmadan, geçen sene 2. devredeki 2-4'lük maçın da intikamı olacak bu galibiyet.

Shaun Livingston ve Lightworks of Miami

Shaun Livingston Heat'te. Bu elemanın sakatlık anı daha gözümün önünde, 19 ay olmuş halbuki. Hala 23 yaşında, 6'7'' boyla bir point guard. Çözüm getirir mi muallakta. Tam iyileşmiş, sekiz tane kontrolden geçirmişlerdir zaten imzalamadan önce.

Problem var dedik ancak şimdi de biraz fazla insan var orada; Quinn, Chalmers, Banks, ve şimdi de Livingston. Bu işin sonu takas, sonra gelip bana demeyin "nasıl blogsunuz abi söylemediniz" diye.

Sevilla Ve Forma Deliliği






Sanırım daha önce de bu Sevilla'nın forma konusundaki verimine değinmiştik. Joma nasıl bir markaysa, her sene en az 5 forma yapıyor Sevilla için. Daha da önemlisi, Avrupa kupaları için de bir ev, bir de deplasman forması yapıyor. Muhteşem bir uygulama anlayacağınız.
Yine bu sezon 5 ayrı forma yapmış Joma Sevilla için. Tabii taraftarın kesesi ne hale geliyor, ona girmiyorum. 3 lig için, 2 tane ise Uefa Kupası için.

Avrupa Kupaları için yapılan formalarda tasarımın içine İspanyol bayrağı deseni sokuluyor bir şekilde ve bu harika bir ayrıntı. Keşke bizde de öyle bir forma olsa. Temsiliyeti belirten bir simge. Müthiş.

İğrenç Formalar 8


Arkadaş bizim de bir göz zevkimiz var ya. Ne bu.
Bordeaux-Roma maçının özetini izliyorum, gözüme bir gariplik çarptı:Bordeaux formasının ortasında böyle pembe bir bölüm vardı. Dedim benim öyleme geldi herhalde, hastalığın da etkisiyle.
Sonra resmi sitelerinden doğrulayayım dedim şüphemi, o kadar da sıçmış olamazlar diyerek. Ama maalesef... O hatayı yapmışlar. Neyse ki 1. formaları değil, ki ben başta öyle sanmıştım. Bu sezonki 1. formaları da çok şık. Ortadaki "V" her zamanki gibi değil, yenilikçi bir tasarım denemişler, güzel de olmuş. Ama bu... Bilmiyorum ne diyeceğimi.
Ne Bordeaux'a saygım kaldı, ne ortadaki o "V" ye sempatim. Neredeyse Gourcuff'a olan saygım bile bitti ulan! Bu ne! Kimin aklına geldi bu pembeyi sokmak. İğrenç.
Hepsini bıraktım, bu "pembe" girişimi, takımın esas forması üstünde deniyorlar. Lan hadi deplasman forması olur filan, istersen pespembe yap. Ne olacak. Bu yapılanın, bizim parçalı formanın ortasından böyle yeşil bir şerit geçirmekten hiçbir farkı yok. Umarım taraftarın tepkisi olmuştur. Gece gece gözümüzü siktin attın Puma.

Güzel Formalar 35


Geçen sene bu kol ve gövde kısımlarının kenarları, yaka, isim ve numara rengi vs. için 3. renk olarak kırmızı renk kullanılmıştı ve buna pek alışık olmadığımız için yadırgamıştık Juve açısından. Fakat bu sezon doğru rengi seçtiler ve daha güzel bir forma ortaya çıktı.Hem reklam ile de uyumlu.

Güzel Formalar 34


Böyle belli-belirsiz renkleri olan formalar hoşuma gidiyor. Bayern München 08-09 3. forması efenim.

90+


Barça da Galatasaraylaşmaya başladı. Acaba gerisi gelir mi bunun.
Üstüste 2. maçı da 90+'da bulduğu golle kazanarak geçti Barça. 2 maçta 6 puan;kolay grup ama, yine de rahat durumda olmak lazım, niye sıkıntıya girme ihtimalin olsun.
Yedek başlayan Messi, 87 ve 90+4'de 2 gol atarak galibiyeti getirdi. İlk golde kaleci öyle bir hata yapıyor ki, ben olsam utancımdan gol yapmazdım herhalde, o derece. Öyle veya böyle ama, bir şekilde gol işte. "Futbol hatalar oyunu" diyip yırtalım burdan.

Kadroya bakınca üçlü defans gibi duruyor ama, Puyol'un sol bek oynama ihtimali var tabii. Maçı izlemediğim için bir şey diyemiyorum. Bu üçlü defansı sık görüyoruz bu ara, ister misiniz çıkışa geçsin.

Şu mavi forması da ne güzeldir Barça'nın. Birkaç sene daha giyseler.

Blog Vs

Bu blog mevzuu çok boktan iş. Mına kodumun, binlerce blog var. Ne bileyim, bu açıdan düşününce büyük karamsarlığa düşüyorum. İpini koparan blog açıyor, e parayla değil ki, açar tabii. Burada kritik nokta nedir biliyor musunuz, Türk insanının "ben bu şeyi yapabilir miyim" diye sorma gibi bir yeteneğinin olmaması. Türk insanı "her şeyi yapar". Her şeyi. Her boku yemeye yeteneği vardır. Niye yapamasın ki? Onun "neyi eksik" diğerlerinden. Yapar.

Bok yapar!!

E böyle bir eksikliğe sahip olunca da, amk, "kahvede maç izleyen insan" profiline sahip, futboldan bir bok anlamayan adam bile blog açıyor. Burada demek istediğim "sen niye açıyorsun kardeşim" değil, ne diyebilirim ki. Desem bile boku bokuna dayak yerim. Söylemeye çalıştığım, insanın "kendini bilmesi", ne yapıp yapamayacağını "kestirmesi". Ama yok böyle bir şey genelde bizde.
Böyle olunca zilyon tane blog oluyor. Ulan o bollukta kim okusun benim blog'umu. Eş-dost anca. Bir de artık nerden bulduysa, tesadüfen girip okuyan 3-5 eleman.

Ben bu blog'ta kendi yazı zevkimi tatmin etmek için yazıyorum en başta;kimse okumasa da olur evet. Düşündüklerimi bir şekilde harfere dökmek benim meselem. Ama, niye bu başkaları tarafından okunmasın. Hem de "okunmaya değer" iken. Ki "diğerlerinin" birçoğunun da, "okunmaya değer olmadığını" bilirken. Bu bolluk (bokluk mu yoksa?) yüzünden okunma ihtimali azaldıkça azalıyor. Sıfıra yakın oluyor. Bakın, Ekşi'de "Sözlükçülerin blogları" isimli başlık var. Orada tam 415 tane blog ismi var. Sırf bu bilgiden, bir fikir sahibi olabilirsiniz konu hakkında. Ha bir de şu var, ben Ekşi'de yazsam, niye blog'da yazma ihtiyacı hissedeyim, o da garip.

Alayı "edebiyat parçalıyor" mına kodumun. Salak salak hikayeler, şiirler. Subjektif futbol yorumları. Falan da filan.
Bazen yazdıklarımın direk çöpe gittiğini düşünüyorum. Ha, bunun tersi de olabiliyor. Ama yine de, bir his kesinliği yok bu konuda.

Wnba Finaller Först Maç

Aslında bunları "Abd muhabirimizin" yapması gerek ama, ne bok yiyorsa, yazamıyor bir türlü. Lig bitti ulan, bir tane Wnba yazısı yok anasını sevdiğimin blog'unda.

Finalin ilk maçı oynandı efem. 77-69 yenildik-yani SilverStarz. Bitime 7.5 dakika kala 65-52 gerideydi bizim kızlar. Korkunç bir "ıkınmayla" ve "her şeyi sokarak" 69-69'a getirdik. O ara bütün maç sıkı tutulan Becky Hammon da katkı yapabildi. Fakat 69-69'dan sonraki 2 hücumda topu kaybetti ve, farkın Shock lehine 4 sayı olmasına sebep oldu-maçın içine sıçtı yani. Sonraki 4 sayı da taktik faullerden zaten. 4/10 ile 13 sayı atabildi Hammon.
Shock'ta 2 forvet oyuncusu Katie Smith ve Taj McFranklin-Williams çok iyiydi. Hele Smith, habire el üstü attı. 40 dakika oynadı bir de, çıkmadı.
Bu galibiyet, bu sezonki play-off'larda alınan ilk deplasman galibiyetiymiş. Bunun üstüne sanırım, evindeki 2 maçta işi bitirir Shock. Bir de, bu mağlubiyet, San Antonio'nun bu sezon bütün maçlarda, Doğu takımlarına karşı aldığı ilk mağlubiyetmiş. Kaybedecek zamanı buldunuz.

Kazansak başlığı "San Antonio Detroit sever" koyacaktım ama, yalan oldu. Ha, hala severiz, ve daha bir maç oynandı sadece. San Antonio "deplasman" da sever.

Turunç


Bizim futbol takımları bu forma konusunda ne zaman doğru şeyleri yapacak bilmiyorum. Bu noktada içinden "herkesin doğrusu kendine kardeşim" çeken varsa, yazının geri kalanını okumasın zaten.
Şimdi efenim biliyorsunuz, her takımın kendine özgü bir forması vardır, karakteristik. İç saha maçlarında ve, farklı rengin gerekmediği dış saha maçlarında onları giyerler. Takım, o desen veya renklerle akılda kalır. Simge o forma ve renklerdir.
Ama ve "fekat", nedendir bilinmez, daha doğrusu "kim karar veriyor bilinmez", bu forma giyimi konusunda hep bir karışıklık var. Örneklere geçelim.

Trabzonspor ilk örneğimiz veya deneğimiz. Biliyoruz ki, Trabzonspor'un birinci forması, bordo-mavi çubuklu formadır. Diğerlerini isterse bok rengi yapsın, bu forma olacak ilk başta!
Ama buna rağmen, ve de inanılmaz bir şekilde, foma sponsoru'nun Nike olduğu bir sezonda, Ts'nin çubuklu forması yok! Yok ulan yook!! Nasıl olmaz! 5 tane forma var. Ki bunların 4'ünü ilk 5 maç itibariyle giymiş bulunmaktalar. Bunlar, full bordo; West Ham, veya Aston Villa usulü diyebileceğimiz, beden bordo-kollar mavi; beyaz ve üst mavi alt bordo. Bir de bunların dışında turuncu var. O da 3-4 sezon önce 2 sezon için deplasman rengi seçilmişti. Oradan kalma bir tercih sanırım.
Gördüğünüz gibi çubuklu forma yok. Sanırım bir Allah'ın kulu da çıkıp "Yav hocam nerde bizim klasik çubuklu forma" demedi. Hadi Konyaspor filan olur da anlarım. Sen bu ülkenin 4 büyük futbol kulübünden birisin. Bir ton şampiyonluğun var. O şampiyonlukları kazanan kadroların özdeşleştiği, belli bir renk ve tasarımda formalar var. Nasıl olur da geleneğine sahip çıkmazsın, gider West Ham'ın formasından giyersin. Eminim o "futbol ile yatıp kalkan" Trabzon ahalisinin de pek sikinde olmamıştır bu konu. Belki bir-ikisinin dikkatini çekmiştir anca.
Rezillik yani kısaca. İnşallah birilerinin dikkatini çeker de, bir şekilde önümüzdeki sezon olmaz bu eksiklik, yaşanmaz.
Daha önce de oldu çubuklu forma giymedikleri sezonlar ama, Nike yapıyor yani formanızı. Olmaz mı şöyle güzel bir çubuklu giyseniz. Yöneticiler vebaşkan filan da uyuyor demek ki. Anca bizim gibi salaklar dert edip, yazar bunu.

Gelelim bu konuda önderlik eden Beşiktaş'a. Daha önce yazmıştım onlar hakkında ama, yine kısaca değineyim. Kendileri yine bu sezon, "erkek adam renkli takım tutmaz" şiarına uyarak, siyah ve beyaz dışında forma giymediler. Bir beyaz, bir çubuklu, biri siyah-gri, biri de siyah-beyaz olmak üzere, 2 de enine çubuklu formaları var;Celtic usulu yani. Yani 3. bir renk yok Bjk formalarında kaç senedir olduğu gibi. Dahası, belirlenmiş bir iç saha forması da yok. Kafalarına göre giyiyorlar. Ki biliyoruz aslında hangisinin 1. forma olması gerektiğini:Beyaz forma. Diğerlerini de giy işte dışarda filan. 4 tane aynı renk formayı da ne yapacaklar o ayrı. Belki de cidden demin o söylediğim Çarşı sloganı'nı kendine yola çıkış cümlesi yapan sivri zekalar vardır.
Bu takımın, benimsenmiş, önceden gelen bir üçüncü rengi var. O da kırmızı. Logolarında bile var. Dahası, savaşta ölen futbolcuları sebebiyle siyah rengi katmadan önce, bu takımın rengi kırmızı-beyazdı. Bunu sanırım çoğu Bjk'li bile bilmiyor. Taraftarı geçtim, forma konusuyla ilgili yöneticiler bile bilmiyor sanırım. Son kırmızı formayı, 02-03 sezonunda giydi Bjk. Son şampiyonluk sezonlarında aynı zamanda. İster misiniz, kırmızı forma giymekle, şampiyonluk kazanmaları arasında bir lanet olsun. Fazla uçtum evet.
Velhasılı kelam, artık herkesin 4-5 farklı renk, 3-4 farklı renkte forma kullandığı, 3 farklı renk formanın farz gibi bir şey olduğu bu durumda, sadece 2 renkle 4 forma yapmak absürd. Hem demin de söyledik, senin zaten bir 3. rengin var halihazırda. Garip anlayacağınız. Bu işlerle ilgilenen bile yoktur belki koca yönetimde.

Gelelim bizim cenaha. Bu sezon klasiğe yakın bir parçalı geldi diye, şortu beyaz olacak diye sevindik. Ama soruyorum, bu ikiliyi Gs, bu sezon giydi mi? Hayır!! Peki parçalı formayı, herhangi bir şekilde, resmi maçlarda kaç kez giydi Gs? Bir kez! O da ligde değil. İlk resmi maç olan Steaua maçında, ASY'dekinde. Sonrasında ise parçalı formayı hiç giymedik. Evimizde 3 maç oynamamıza karşın. Neden? Bilinmiyor işte bu. Kimin keyfine kalmışsa. Usul-erkan bilmeyen biri. Evdeki lig maçlarından 2'sinde turuncu, birinde ise o 3 parçalı dandirik formayı giydik, ki o maçta da berabere kaldık zaten. Dışarıda, bir maçta beyaz, diğerinde turuncuyu giydik. Dışarıdaki Steaua maçında da beyaz giymiştik. Gariptir, beyazla da henüz galibiyetimiz yok. Ha, bir de;Süper Kupa maçında da turuncuyu giymiştik. Bakarsınız, uğurlu geliyor diye hep turuncuyu giyer bizimkiler. 01-02'de paso beyazın giyildiği gibi.

Fb'ye de bir bakalım da, yeterince sövdük.
Onlar da bu fosforlu sarıyı sevdi sanki. Dışarıda filan hep onu giyiyorlar. Onlarla ilgili gözlemim ise, sarı-beyaz ve beyaz formayı hiç giymemiş olmaları. Hepsini 90 dk. izlemedim tabii ki ama, hepsinden özetlerde de olsa bir şekilde görüntü izlemişliğim var. Hepsinde ya çubuklu, ya da fosforluyu giydiler. Elde 2 forma daha varken, niye bu ikisi hep, bilinmez. Ki, Fb'nin klasik deplasman forması beyazdır. Bu seneki sarı-beyazın giyilmeme sebebi sevilmemesi olabilir. Çünkü geçen sene aynı renkte olan forma gerçekten çok şıktı. Fb iç-dış saha ayarını iyi yapıyor gibi gerçi. Çubukluyu giyiyorlar genelde içeride.

Turuncuya çok değindik. Onunla bitirelim.
Bugün akşam saatlerinde gazete okuyorum. Maç sonuçları filan işte. Bursa-Kocaeli maçının haberini gördüm, bir de resim var. Bir turuncu forma! "Kimin lan bu!" çektim hemen. Diğerine baktım, yeşil-siyah. Ahah dedim, Bursa demek ki. Üst turuncu, alt beyaz giymişler. Kimin fikri, bu da bilinmez. Oldu mu size 3 tane turunculu takım. Belki bakarsınız seneye artar bu turunçgiller. Kimsenin elini kolunu dilini tutan yok nasılsa. Kafasına esen yapıyor.

Dörder Dörder


Ligdeki 3. galibiyetimizi de, 4-1'lik bir skorla aldık. Gariptir, o aradaki Bellinzona galibiyeti de 4-3 gelmişti. Ve bu 4-1'lerin hepsi de, turuncu formayla geldi. Turuncu formayı alınca arkasına 4 numarayı mı yazdırsak ne. Turuncu forma meselesine sonra değineceğim;bu sezon resmi formamız oldu, o kadar çok giydik ki.

Maç hakkında söyleyeceklerimi notlar halinde yazayım bu kez:

-Lincoln'ün çıkışı sürüyor. Defansta bile büyük çaba gösterdi, olabildiğince top çalmaya gayret gösterdi. Artık pek kimsenin "Lincoln gitsin" diyeceğini sanmıyorum, ki, daha 1 sene önce kurtarıcı bellenen bir adamı bu kadar çabuk soyutlayamazsınız. Türk futbolsever kitlesi böyle işte.

-Kewell aynı. Yine o gösterişsiz ve faydalı futbol. Yine golünü attı. Bir tane de karşı karşıya kaçırdı. Bir kez daha söyleyelim: Gs ve Türk Futbolu için çok büyük şans.

-Baros yine 2'ledi. Gol kralı şimdiden belli. Ara sıra inanamıyorum bu adamın bizde olduğuna, oynadığına ve gol(ler) attığına. İnanılmaz. Sadece bunun keyfini çıkarmalıyız. İlk gol nasıl bir şeydir öyle...

-Orta saha'da büyük sıkıntı vardı. Evet, skor 4-1 ama, ilk yarıda ortada büyük sorunlar vardı. Ki devrede Mehmet Güven çıktı. Böyle giderse Güven de bizim meşhur kiralık gençler arasına katılacak.

-Arda sakatlıktan kurtuluyor mu diyelim ne diyelim, biraz tutuktu.

-Genel olarak oyuna bakacak olursak, Topal'ın eksikliği belliydi biraz. Geçen haftanın kahramanlarından Alpaslan keşke 11 çıksaydı. O çocuğu yavaştan ısıtmalı Skibbe. Ligde işler düzeliyor. Bir de h.içi rahat geçilirse Bellinzona, daha da güvende hisseder herkes.

İstatistik

Sadece puan durumu'na bakarak vereceğim bazı istatistiki notlar:

-Ligin en çok gol atan takımı Gs. 13 golle. Bu gollerin 12'sini 3 maçta attı. Ve ligde başka çift haneli gol sayısına ulaşan takım yok. Bu da demek oluyor ki, sadece Gs, maç başına 2'nin üstünde gol ortalaması tutturdu.

-Ligin güçlü ekiplerinden olan KayseriSpor, 5 maç sonunda sadece 2 gol atıp, 1 gol yedi. Yenen gol sayısı süper ama, atılan da bir o kadar kötü. Alınan 2 galibiyet 1-0, mağlubiyet 0-1, beraberlikler de 0-0. Böylesine "minimal" bir takım anlayacağınız. Bunun Gökhan Ünal'ın gitmesiyle alakası olduğunu sanmıyorum. Çok kolaycı bir açıklama olur.
Bu durumda ligin en az gol yiyen takımı oluyorlar ama, bununla övünecek bir durumları yok, çünkü attıkları da ondan bir fazla!

-Beraberlik almayan sadece 2 takım var;Fb ve Bursa.

-Yenilgiyle tanışmayan ise, 4 takım var:Gs, Bjk, Trabzon ve Sivas.

-Tam 4 takım, henüz galibiyete ulaşamadı. 5. haftayı geçtiğimiz göz önüne alınırsa, bu kötü bir durum onlar için. Az zaman değil. 35 hafta desek, sezonun 1/7'si yapar. Bu takımlar da, Eskişehir, Antalya, Kocaeli ve Büyükşehir Belediye. Bunların üçünün, lige bu sezon çıkan takımlar olması da, ligde kalma ihtimalleri açısından bakınca olumsuz maalesef.

Busquets


Barça, yeni bir kaliteli orta saha oyuncusu daha kazanmışa benziyor:Sergi Busquets Burgos.
Sezon başından beri Barça maçı izleyemediğim için, kadroda gördüğüm bu genç hakkında yeterince fikre ve yorum yapabilme hakkına sahip değildim.
Kendisi 88 doğumlu. 1.90 cm boyu var ve bu, defansın önünde oynayacak bir oyuncu için büyük avantaj. Bu maçta gördüğüm için hemen söyleyeyim, Busquets sayesinde, Xavi daha fazla hücuma destek verebiliyor. Çünkü Busquets, alanını çok iyi koruyor, çok hakim. Saha görüşü çok iyi ve harika pas yeteneğine sahip. Bu akşamki maçta bir pozisyonda, çok ince bir topuk pasıyla Xavi'yi topla önü bomboş şekilde buluşturdu ve, Xavi'nin o vuruşu direkten döndü.

Busquets'in ilk maçı, 13 Eylül'deki Racing maçıydı. Bu maça 11'de çıktı ve 90 dk. oynadı. Busquets'in, bu sezon Hleb, Keita gibi o.saha oyuncuları transfer eden ve zaten bu mevkide çok kaliteli oyuncuları olan Barça'da forma şansı bulması, hakikaten takdire şayan.

Bu ismi duyunca benim ve birçok Gs'linin aklına 90'lı yıllarda Barça'nın kalesini koruyan Carles Busquets geliyor. Ki, Carles Busquets, yazımızın konusu olan Sergi'nin de babası. Bu da takımın bir geleneğe sahip olduğunu gösterir. Busquets pek iyi anılan bir oyuncu değildir ama, çaktırmayın artık.

Baba Busquets'e de değinmeden geçmemek lazım. Kendisi bizim iyi andığımız bir futbolcudur. 23 kasım 1994'te ASY'de oynanan CL maçında Arif'in şutunu içeri almıştır ve, o dönemde Manutd'nin elenmesi haricinde pek Avrupa başarısı olmayan Gs'ye, tarihinin ilk CL galibiyetini yaşatmıştır. Ayrıca Türk takımlarının da CL'deki ilk galibiyetidir doğal olarak. Gol de 88. dakikadaydı bu arada.

64-36


Başlıktaki rakamlar, maç süresince topla oynama yüzdeleri. Barça'nın yüzde 64, Espanyol'un ise yüzde 36. Barça abartısız tüm maç boyu yüklenen, hücum eden taraftı. İlk yarı bir çok pozisyon kaçtı, direkler, çizgiden çıkarılan toplar. Ama biliyorsunuz, bu işlerin adaleti pek yoktur. Sağdan açılan bir ortada, Pique ayağını koydu. Top havalandı, sağ üst köşeye doğru gitti, orada Luis Garica iti Valdes'i itti. Sonra da karambol ve gol. Bu yani.
Böyle ilk yarı bitti. Ha, bir de devre bitmeden Nene'nin 2. sarıdan gördüğü kırmızı var.
İkinci yarının hemen başında, dakika 54, Guardiola, o dakikalarda çok az teknik adamın yapacağı şekilde oyuna Eto'o'yu aldı ve çıkan oyuncu (sol bek) Abidal oldu. Yani sistem birden 3-3-4'e döndü. Ki bu aslında 2-4-4'tü-çılgınca. Çünkü Dani Alves'in nasıl bir sağ bek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu süreden sonra da hep ilerdeydi zaten. Eto'o'nun girdiği andan itibaren Barça, hani son dakikalarda gol lazımdır da haldır huldur ileri gidersiniz ya, aynı o vaziyetteydi. 1-2 ufak kontra girişimi dışında 2. yarı böyle geçti. Dakikalar ilerledikçe ataklar yoğunlaştı, pozisyonlar arttı, arttıkça kaçan goller de arttı, ben de Tv başında dellendim. 10-15 kadar tribün gerginliği yüzünden maça ara verildi. Onu da tam anlayamadık gerçi. Barça tribünleri Espanyol'lulara meşale attı ama, diğer hareketlilik oradan uzakta oldu. Bir ara tribünlerin sahaya bakan bir kapısı açıldı, o derece.
O kısım da geçildikten sonra maç aynı şekilde devam etti. 84'te Henry Kameni-Espanyol defansı ortak hatasında golü buldu ki, çoğu oyuncu o kadar çabuk uyanıp, o topa ayak koyamazdı.
Uzatma dakikası olarak 3 gösterildi, Barça hala yükleniyordu. Tam son uzatma dakikasındayken Messi'nin orta kısımdan verdiği ara pasta Eto'o, topa vurmadan düşürüldü. Messi kullandı penaltıyı ve, gol.
Ve rahatlama.

Maç öncesi bir Barça'lı arkadaşımla konuşurken, "Abi gol atamıyoruz ya" demişti. Şöyle bir durum var:pozisyon sıkıntısı kesinlikle yok. Nasıl olsun ki? Zaten Gudjohnsen-Messi-Henry-Iniesta gibi bir dörtlüyle oynanıyor. Sağ bekin de Dani Alves! O.saha'ndaki diğer oyunculardan biri de, Dünya'nın en iyi pasörlerinden, kariyerinin en iyi günlerini yaşayan Xavi. Onu da bırakın, bu maç özelinde konuşalım mesela;onlarca pozisyon var. Gidin istatistiklere bakın. Topla oynama yüzdesi de ortada. Tek sorun ufak şanssızlıklar. Çizgiden çıkarılan topların haddi hesabı yok, veya milletin götüne başına çarpan topların. Futbol işte.

Oyunculara gelecek olursak;ilk defa doğru düzgün izlediğim Busquets'i çok beğendim. Harika bir oyun görüşü var, pasları iyi. Oynadıkça açılacaktır. Altyapıdan bir kaliteli o.saha oyuncusu daha geliyor. Şu anda Barça o.sahası tamamen altyapı oyuncularından oluşuyor. Müthiş bir şey bu.
Messi orta seviye oynadı, Henry istekliydi. Öyle veya böyle gol atması iyi oldu, çünkü haftaiçindeki açıklamaları malum. Adamı kızdırmamak lazım. Xavi de iyiydi.

Bu maçın şöyle bir önemi vardı Barça açısından:İlk 2 maç malum, 5 puan kaybedildi. Ardından 2 galibiyet alındı ama, daha her şey oturmadan alınacak bir beraberlik bile, kızgın seslerin duyulmasına yol açacaktı. Herhangi bir şekilde bir galibiyet alınması gerekiyordu ve, alındı. Oyun konusunda hiç sorun yok, az önce de söylediğim gibi, tek gereken, gol yollarında biraz daha şans.