Retro 142


Bu sıra hep büyük reyizlerden gidiyoruz.

Hvit


Mesela biri aniden yolda çevirip bana "hafız, söyle bakam, Ronaldo, Cassano ve Reyes aynı zaman diliminde Real Madrid'de oynadı mı?" diye sorsa, ben "hayır" derim. Çok kesin bir biçimde hem de.

O dönem böyle bir acayip. Real'de kadro dönüşümü var zaten. Cassano gelip 1.5 sezon kalıyor, Ronaldo o sezonun ortasında Milan'a gidiyor. Reyes desen, 1 sezon durup şampiyonluğa katkı yapıp kaçıyor. Çoğu Real taraftarının zihninde, o günleri düşünürken bu üçlü bir araya gelmez hani. Hatta daha da ilerisi, bu üç oyuncu, belki yalnızca bu fotoğrafın çekildiği maçta bir arada oynamıştır. Çünkü sırf Cassano o sezon 7 maça çıkıyor, ve Ronaldo'nun da devre arasında "Abbas yolcu" çektiğini düşünürsek, ihtimaller azalıyor.

Ha, lafı feçmişken, Reyes falan gelmesin amınakoyim Galatasaray'a. Azıcık götü düzelttik, illa "isim" mi gelecek.

Nerden Nereye 67


Geyeo


Bakınırken şunu buldum, kayıt düşmek namına, ben de bloga koyayım dedim. Sonuncu halka da alttaki forma. Muhafazakar San Antonio ahalisini hoş tutmak adına bi' 6-7 sene de bu gider.


Retro 141

Kaun


Eğer yabancı dizileri izlemeye girişirseniz, ilk planda önünüze çıkacak isimler belli. Saymaya gerek yok. Ve bunların dışına çıkmak da zor. Ben yabancı dizi izlemeye geç başladım. Bir arkadaşım vesile oldu buna da. İyi ki olmuş. Ama olabildiğince seçici olmaya çalıştım o zamandan beri. Çünkü gördüğüm manzara pek hoş değildi. Herkes, önüne gelen bütün yabancı dizileri izliyordu. Hiçbir şekilde sorgulamadan. İzliyorlardı, çünkü "başka insanlar da bu dizileri izliyordu." Hatta bir gün Ekşisözlük'te "izleyecek bir şey kalmadı, animelere sardım. O da bitti naabıcam" şeklinde bir cümle okudum. Donakaldım. İnsanlar çok ilginç.



Luther'a öncelikle bir abimizin yazdığı bir tumblr postunda denk geldim. Takip eden günlerde de internette bazı yerlerde hakkında olumlu şeyler okudum. Merak ettim. Gittim indirdim. Ben ilk sezonu izlerken, meğer o sırada 2. sezon bitmekteymiş. Az gecikmeyle onu da indirip izledim.

Çok geç kalmadım ama, o kaybettiğim zaman için bile pişman oldum. Bir avantajı oldu, iki sezonu hemen hemen arka arkaya izleme fırsatım oldu.



Blogda bahsedecek kadar var işte benim için, bi' daha "tavsiye ederim hafız, kesin izle" dememe gerek varsa, demiş olayım. Tek sıkıntı var. Gavat İngilizler ilk sezonu 6, ikinci sezonu ise 4 bölümden çekmişler. Yani çok iyi iş ama, topu topu 10 bölüm. "Noluyoruz" demeye kalmadan bitiriyorsun.

Luther için ilk seferde "polisiye" denebilir, ama Wiki'de de yazdığı gibi "psychological crime drama" en doğrusu. Salt polisiye değil.


Biraz da spoiler yumurtlamadan içeriden bahsetsem iyi olabilir. Luther, bazı açılardan Behzat Ç.'ye çok benziyor mesela. Çok basitten gidersen "İngiliz Behzat Ç." dersin yani. Ama olmasa daha iyi. O da amirim gibi gönül işlerinden yana sıkıntılı, o da amirim gibi kendine has bir adalet anlayışına sahip, o da kimi zaman açığa çıkacak şekilde "deli siniri"ne sahip, o da işleri kişiselleştirebilen bir adam.

Başka ne var, mesela Imdb'yi önemseyenler için, gayet iyi bir ortalamaya sahip. 2. sezonu bitirdikten sonra "bu mudur, Luther başkanla mesaimiz bu kadar mı olacak?" derken, şunu okuyarak rahatladım. Hem de ne rahatlama. Şöyle ilginç bir şey var ayrıca kendi adıma. Ne bileyim, Ekşi'de hakkında olumsuz yoruma rastlamak zor. Ayrıca popüler işlere önyargıyla bakanlar için de, orada sadece 7 sayfa entariye sahip olduğunu ekleyelim. Cidden az biliniyor yani. Boku çıkmayacak kadar bilinirse sevinirim şahsen. Başroldeki Idris Elba, daha önce kült dizi The Wire'da oynamış ve orada tanınmış bir abimiz. Müzik işlerinde falan da eli var.

Edit: Yav, o arada en önemli şeyi unuttum. Luther bir İngiliz yapımı. Bbc ürünü. Ve dizi bir İngiliz atmosferinde geçiyor. Hani kasvet, bulutlar vs. Tabii Engliş İngilizcesi'ni duyarak böyle bir diziyi izlemek, bambaşka bir tat veriyor.

Retro 140

Kreuzberg


Pınar Karşıyaka 2011-2012 formaları. Sponsor Anta. Da... Abi neden 4 tane? Çok fazla değil mi?

Edit: Geçen sezon ise tam altı formaları varmış. Düşüş var yani, iyi bile. N. Burak'a teşekkürler.

Akbaba


Henüz okumadım ama, yine de bu kitaptan bahsetmek istedim blogda. Zaten kafamdaydı ama, şu röportajı okumak, tetikledi diyebilirim. Ben haberci görevimi yerine getireyim. Umarım en kısa zamanda da edinir, okurum. Kitabın yazarı olan hanfendi de, ileride sıkça karşımıza çıkacak gibi.


Bir de şu var: kitapla ilgili görsel ararken, iki farklı renkte kapak olduğunu farkettim. İletişim'in sitesinde bordo kapak var. Idefix'te ise açık mavi. Basım safhasında hata yapmış olamazlar herhalde. Sanırım iki farklı kapakla çıkardılar kitabı, ki bu çok güzel. Bilgisi olan varsa bi' zahmet...

Edit: Serkan Akkoyun sağolsun, konuyla ilgili bilgi verdi. Açık mavi olan kapak, kitap çıkmadan evvel, Idefix tarafından konmuş, tanıtım amaçlı. Yani aslında tek kapak var, piyasadakilerin hepsi bordo kapak.

Retro 139