Maxime

Zamanın Kanı bitti. Hikayenin ikili gitmesi çok hoştu. Maxime abi, fransız olmasına rağmen önceki 3 romanını -Türkiye'de basılanları kastediyorum, dışarda durum ne bilinmez- Abd atmosferinde yazmıştı. Bu kez Fransa'da olması romanın, daha bir Grange havası sezdirdi.
Diğerleriyle kıyaslayacak olursam, kalite açısından Karanlığın Soluğu'na yakın buldum. Azim'in girdiği o dehliz de zaten direkt olarak, okuyucuyu Karanlığın Soluğu'ndaki yeraltı şehrine götürdü.

Kadınların erkekler veya, başkalarının hayatı üstünde ne kadar etkin olabileceği, kıskançlığın insanı nelere itebileceği, kitapta yer alan çarpıcı ara hikayeler arasında.

3 koldan gerçekleşen son, cidden kafa karıştırıyor, ve çokça düşündürüyor. Son sayfalardan bir bölüm:

"Gerçek mi? Gerçek dediğin nedir ki? Söylesene?
İnsan biraz inanmaya görsün, kurgu gerçek oluverir. Bir insanın gerçeği. Ama onun gözlerinde bir gerçek. Bir mucizeye, Bakire Meryem'in göründüğüne tanık olan biri, gördüğünün gerçek olduğuna nasıl inanıyor, öteki görüşlere nasıl hiç aldırmıyorsa, öyle her şey odaklanmaya bağlı. Dünyamızın ulu ilkelerinin ötesinde, sadece tek bir evrensel gerçek yok, bizim kişisel gerçeklerimiz var. Ve bu dünyadaki herkesin bir kişisel gerçeği var..."

Harika. Daha doğrusu, maalesef harika.
Şimdi işin yok, bir sonraki Maxime Chattam kitabını bekle.

Bir de kitapta geçen bir şifreleme yöntemini kullanarak bize verdiği bir bilmece var ki...

Dirk ve Hamit



Son zamanlardan iki sakatlık haberi. 2 sevdiğimiz oyuncu. Dirk Spurs maçında Udoka'yı bloklamak için sıçradı, yere indiğinde çok talihsiz bir şekilde bileğini burkmuştu. Hamit de Belarus maçının 22. dakikasında sakatlanmıştı. Ayağında kırık tespit edilmiş. En az 7 hafta oynayamayacakmış. Euro 2008'de oynayıp oynamayacağı da belli değilmiş henüz.

Dirk'ün yokluğunda Dallas'ın Play-Off'a gidiş bile zora girdi. Bu durumda Batı'nın bu sezonki halinin de çok büyük payı var ama, bir şekilde böyle.

Hamit de form tutmuşken sakatlandı. Hem München, hem de Milli Takım için kötü haber bu. Hadi Bayern bir şekilde yolunu bulur da, Euro 2008'de en büyük kozlarımızdan biri(ydi) Hamit. Umarız yetişebilir.

Eşki

Sanırım bu son alımda Ekşi sadece "holigan" veya "fanatik" almış. Hele olaylı bir maç sonrası sözlüğe girmeyin bile. Geçen 2-1'lik Gs-Fb maçı mı neydi. Maç bitimi ile 24.00 arası tam 500 entry girilmişti. Korkunç. Halen izlerine rastlıyorum. Hatta artık ben de bazıları gibi "nesil tahmini" yapabiliyorum. Adamın nickine tıkladığında, başlığına entry yazılmamış oluyor nerdeyse.

Chris



Uyuşturucudan 2 sene ceza almıştı. Bu ayın başında döndü. Hornets de ona sahip çıktı. Kapitalizm, küreselleşme vs. anasını sikiyorlar ama, bazı insani mevzularda da Nba hakikaten müthiş takdir edilesi işler yapıyor. Adam uyuşturucu kullanmaktan ceza aldı, kariyeri bitti belki ama, bir şans daha verebiliyorlar. E şimdi bu adam canını dişine takıp oynamalı. Ki şu anda oynanan Boston maçına bakınca da o yolda gidiyor. 2 bloğu var.
Zaten işin bu kısmında yararlı olabilir takımına. Hücum ribaundları, bloklar, savunma vs. Chandler'a yedeklik etmek...
Umarım yırtar, kariyeri tekrar adam eder.

Fark

Ne kadar üstüne düşsek de, emek versek de, bizimkisi bir blog. Çoğu şeyi ihmal etmeyebiliyoruz, üstünde durmayabiliyoruz. Ama bir gazetenin durumu bizimle aynı mı? Tabii ki hayır. Fakat bu, o gazetede çalışanların seviyesiyle, birdenbire benzer hale gelebiliyor. Nasıl mı? Şöyle:

Ben dün gece kısa bir post yazdım "Gece Soruları" şeklinde. Resim olarak da, Google'a "soru işareti" yazıp ilk sayfada hoşuma giden ilk resmi aldım-kim uğraşacak o saatte o kadar! Koydum postun başına. Bu, bizim için çok bir sorun teşkil etmez. Azıcık aşağıda görebilirsiniz o resmi.

Az önce;Vatan gazetesi'nin net sayfasındayım. "Sosyal güvenlik bilmemnesindeki soru işaretleri" gibi bir haber. Üst kısmında da bizim resim! Şaşırdım tabii. Koskoca gazetenin sitesinde böyle bir kolaycılık...Bilemiyorum. Bu kadar kolay olmamalı sanki. Daha bir özen olmalı, o resmi koyan adamın aklına gelmiyor mu, o resmin o kadar kolay bulunabileceğinin birileri tarafından fark edilip edilmeyeceği?

Diyeceksiniz belki, "çok detaylı düşünüyorsun, ne alakası var". Var alakası, var.

Çekme

Evet abi, Sago klip çekmesin. Çekecekse de full animasyon filan olsun, kendisi de elini nereye koyacağını bilemez şekilde garip hareketler yapmasın. Bu zaten aklımızdaydı ama, az önce "İkimizi anlatan bir şey"deki "Kendim için" in klibini izleyince yazmaya karar verdim.
Hadi Baytar filan tamam. Kolaysa anlat'da da Kolo var tek. Kendi çapında şirinlik yapıyor. Ama Monotonluk Maratonu ve Kendim için'deki halleri hiç hoş değil.
Bir kere söylediğin her sözü elinle tasvir etmek zorunda değilsin. Bunu öğrenmeli(ler). Öyle bir şey olsa, 50 Cent klip çekmesin misal. Veya Snoop. Neler çıkar ortaya...

Bu durum, en son adından söz ettiğim 2 klipte de var. Gerçi 2.sinde Kolo pek yok.
Eğreti duruyor. Biz Sago'yu öyle şebelek hallerde görmek istemiyoruz. Bir de işin garibi, Romantizma'dan sadece bir klip çekilmişti. Ama İkimizi anlatan bir şey'den şimdiye kadar 3 klip çekildi. Hadi başka şirketle çalışsalar tamam anlarız da, kendi kuruluşları. Klip gibi mevzularda kendileri veriyordur kararları. Dayatma olamaz. Peki bunda Kolera hanımın "şöhret olma" isteğinin payı var mıdır? Tv'de görüneyim edeyim gibisinden...
Durum çok açık. Sago klip çekecekse Vasiyet veya Baytar gibi şeyler yapsın. Ama böyle kendisi zorlama hareketler, ne bileyim "kar" lafı geçiyor, elleriyle kar benzetmesi yapıyor, yukardan düşermiş gibi. Komik açıkçası.
Monotonluk Maratonu'nda hele. Kolera, ne söylese eliyle işaret ediyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Biz aptal mıyız da, söylemek yetmiyor bir de gösterme gereği duyuyorsun. Bunlar hep hamlık göstergeleri. Bakalım aşacak mı, yoksa böyle mi kalacak. Ha, kendisi bunları okusa kaale bile almaz, veyahut o kulak tırmalayan sesiyle "ne alakası var canım!" der...

Güzel Formalar 13



E pek yoruma gerek yok. Kimi için belki en iyisidir vs. ama, şu kesin ki şu anda Nba'deki en şık, en güzel 5 formanın içinde var.
Ayrıca belirteyim, Wizards'ın altın forması zaten listede vardı da, futbol faslı bitmediği için(nasıl bitsin ki) koymamıştım. Hüseyin koydu, iyi oldu.

Liseli- Alaylı

Galatasaray'ı sahiplenmeye çalışmıştır hep liseliler. Galatasaray Lisesi öğrencileri kurmuştur zira Galatasaray'ı. Ancak fark etmemekteler ki bu bir spor kulübü. Millete mâl olmuş bir spor kulübü. Galatasaray'lılık lise giriş sınavında ilk beşyüz'e girmek olmamalıdır. Galatasaray Lisesi mezunu herhangi bir öğrenci mi Galatasaray'ın sahibidir, yoksa tribünlere yıllarını, hayatlarını vermiş olanlar mı? Mehmet Demirkol mu Galatasaray'ın sahibidir, Karıncaezmez Şevki mi? Galatasaray, taraftarlarınındır. İster liseli, ister üniversiteli, ister ilkokuldan terk. Galatasaraylılık kültürdür. Metin Oktay'ın da dediği gibidir: "Bana göre Galatasaraylılık din gibi mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. İşte bunun için Galatasaraylıyım ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım." Liseliler hanedanlarını Beyoğlu'nda sürdüreceklerdir, taraftar ise geri kalan her yerde. Artık tabular yıkılmıştır Galatasaray'da. Mekteb-i Sultani'nin tekelciliği gitmiş, yerine Galatasaray'ı gönülden seven, onunla yatıp kalkan zihniyetin boru öttürdüğü sistem ortaya çıkmıştır. He, yanlış anlaşılmasın, Mekteb-i Sultanî de canımız, ciğerimizdir. Sadece Galatasarayımızın sahibi değildir.

Budur!

"Biliyorsan konuş, ibret alsınlar; bilmiyorsan sus, adam sansınlar."

Güzel Formalar 12


NBA formalarına da yer verelim dedik artık güzel formalar bölümünde. Bence şu anda NBA'deki en iyi forma. Tartışmasız. Washington Wizards'ın üçüncü forması. Hibachi'yi de anmış olalım bu arada.

Gece Soruları


-Tamam Gece Yolcuları Ramiz insanıyla feat. yapacak da, "Değer mi" den başka şarkı mı kalmadı? Ramiz gibi kolpa bir adam nasıl olur da bu kadar çok görünür piyasada? Ne kadar antipatik bir adam bu? Şarkıdaki o rap söylenen kısmın altyapısı çok güzel, ama keşke başkası olsaydı...

-Ceza neden Almanya'ya gidip "kolpa gangsta" ortamlarına girdi, arkasında "alamancı"larla, kolpa rapçilerle klip çeker vaziyete düştü, deri ceket giyer oldu?

-İlla her klip de "et" görünmeli mi? "Değer mi" gibi bir şarkıda "liseli kız" koreografisi ne içindir? Ramiz filan mı istedi acep?

-Snoop Dogg büyük adam mı? Bunun cevabı zaten belli. Neyse.

Çadır Karıştı...

Ve "beklenen ve istenen" oldu. En azından benim için. Denver Dallas'ı yendi. Hem de 10 sayı geride bitirilen bir devreden sonra. 3. periyotta 34-16'lık bir skor elde ettiler ve maç orada koptu hemen hemen. İlk devrede 70, 2. devrede ise 35 sayı yediler. Buna karşılık da 58 sayı atınca galibiyet geldi.
Şimdi Batı daha da karışacak. Dirk sezonu kapatmış. Dallas Play-Off'a kalamazsa büyük rezillik...

R.I.P.



Saygıyla...

Eğik



Bu resimlerde dikkatinizi çeken ne? Ben söyleyeyim siz zahmet etmeden. Sivasspor'un formaları yamuk. Çubuklar, yaka kısmına orantılı gelecek biçimde dikilmemiş. Her futbolcunun üstündeki forma ayrı yamuk anlayacağınız. Dikkat eden için ne kadar kötü bir durum olduğu açık. Ama belki de asıl mesele, buna kaç kişinin dikkat ettiği. Şampiyonluğa oynayan takımın üstünde böyle formalar var işte. Düşünsenize bir, şampiyonluk kutlamalarındalar, üstlerinde yamuk yumuk formalar...
Dahası üstten 2. resimde de, M.Yıldız'ın üstündeki formada logo yok ve Turkcell yazısı diğerlerinden farklı. Hadi bu seneyi geçtim de, seneye en azından Lotto ile flan anlaşsalar. Nelerle uğraşıyoruz yarabbi.

Zan



Bjk-Büyükşehir maçının özetlerini yeniden izledim de, Gökhan Zan, 2 golde de resmen olanları "izliyor". Tamam, herkes hata yapar ama, bu adam her zaman milli takım kadrosuna alınan ve bazen de 11'de çıkan bir oyuncu. Ben bu oyuncunun Euro 2008'de takımda yer alacağına inanamıyorum. Hadi kadroda olsun da, 11'de olursa eğer, o zaman Fatih Terim konusunda şüphelerim artar. Bakalım bakalım.
O böyle devam ettikçe, ben daha çook yazarım onun hakkında.

Westfalen Ve Bayraklar



Bundesliga özetlerini izliyorum Ntvspor'da. Westfalen'de Dortmund-Karslruhe maçı. Maç öncesinde sahada ve tribünlerde dev bayraklar sallanıyor. En çok dikkat çeken onlar tabii. Ayrıca irili-ufaklı birçok bayrak da var tribünlerde.
Bu dev bayraklar 90'ların moda tribün öğelerinden. Demek ki Dortmund için "moda"dan öte değer taşıyan şeyler bunlar. Ne güzel. Hatırlıyorum küçüklüğümden o büyük bayrakları. Birkaç bayrak bir arada. Böyle ciddi ciddi "dev" bayraklar. İçinde takımın logosu var, ülke bayrağı var, takım renklerini taşıyan desenler var. Bize pek bulaşmamıştı bu akım sanırım. Keşke olsaydı. Yine de vardır 1-2 örneği.

Gece gece iyi nostalji oldu.
Westfalen de Avrupa'nın en güzel stadlarından. Gs için de hatırası vardır, malum, Juve'yi yenmiştik 2-0 filan.

Güzel Formalar 11




Bu sefer birkaç resim koyayım dedim. Özel ilgi göstereyim dedim bu forma için. Ajax'ın Milan'ı uzatmalarda Kluivert'ın golüyle 1-0 yenip Şampiyonlar Ligi'ni aldığı maçta giydiği forma. Yıl 95. O zamanlar velet olduğumuz için, formanın o sezonki 2. forma olup olmadığını, yoksa Cl forması mı olduğunu veyahut kaç sezon giydiklerini bilmiyoruz. Araştırılırsa öğrenilir belki, o ayrı.
23 yaş ortalamasına sahip bu takım, gerçek bir destan yazmıştı. Sonra da dağıldılar zaten. O kadrodan çok büyük futbolcular çıktı. Bunu da o devir için şık bir formayla gerçekleştirdiler. Ne güzel bir final:Bir yanda beyaz formalı Milan, diğer yanda lacivert formalı Ajax. Alternatif forma sevenlere bayram-yani bana da!
Yaka şekli şimdiye göre garip duruyor belki ama, o zaman için değerlendirirsek, bir sorun yok.

İğrenç Formalar 4


Fenerbahçe'nin geçen sezonki 2. forması. Da, 5 kere giydilerse, ben de topum. Baştan belli yanlış seçim olduğu. Hadi Galatasaray, 100. yılda 2. forma olarak beyazı seçti. Normal. Sen niye, senle özdeşleşmiş olan beyaz forma değil de, alakasızca gümüşü seçiyorsun. Altın formaya uygun oldun diye mi? Saçma eğer öyleyse. Kimin aklına geliyor böyle şeyler...
Adamların 100. yıllarında beyaz formaları yoktu. Gidip altın giydiler. Olaya gel.

Güzel Formalar 10

Leverkusen, Ali Sami Yen'deki maçta bu formayı giymişti. Şık bir 2. forma. Böyle zemin rengin üstüne birkaç ton koyu rengin kondurulduğu formaları seviyorum. Mesela geçen dönemki Milli Takım formaları da böyleydi.

Güzel Formalar 9

Bayern Münih'in bu sezonki 3. forması. Avrupa Kupaları forması olarak geçiyor resmen. Çok şık. Sağdan şerit geçme olayı filan. Ben çok sevdim. Elemanlara da yakışıyor.

İğrenç Formalar 3



Evet. Belki de Gs tarihinin en kötü forması. Galatasaray'da mavi rengin ne işi var?! Fb tutup kırmızı renk giyer mi ki, sen bir mavi tonu giyiyorsun? Kim akıl etti bu formayı? Kim ettiyse, helal olsun. Gs tarihine bir rezillik eklemiş oldu.
Belki kendi içinde bakınca kötü değil -ki değil, evet- ama, olaya Gs yönünden bakınca, olmuyor. Nasıl olsun ki?
Lukunku'yu da anmış olduk. O konuda tek sorun, yanlış zamanda Galatasaray'a gelmesiydi. O zaman o şekilde bir ton oyuncu var ya, hadi neyse...

İsmet Özel Ve Attila İlhan

Bu sıralar İsmet Özel'in röportaj-konferans-söyleşilerinin yer aldığı "Toparlanın Gitmiyoruz" u -da- okuyorum. İlk cildin baş kısımlarında 1984 tarihli söyleşi gibi bir şey var. Attila İlhan ve İsmet Özel arasında. 8 sayfa bir şey. Ama nasıl zevk aldım bilemezsiniz. Keşke daha uzun olsaydı.
Merak ettim acaba bu iki büyük edebiyatçı ve düşünürün başka böyle konuşması, röportajı var mı diye. Varsa bulmalı. Yoksa da yazık olmuş. Sonuçta Kaptan vefat etti. Böyle bir imkan artık yok.

Güzel Formalar 8


Sevilla, forma konusunda en başarılı takımlardan. Tabii aslan payı Joma'da bu konuda. Adamlar her final için ayrı forma yapıyor. Harika bir olay.

Cheryl Tweedy

Cheryl Tweedy. Girls Aloud üyesi İngiliz dişi. Kendisi Ashley Cole'ün eşiymiş. Şimdi soruyorum:
1. Ashley Cole, bu kızı hak edecek bir adam mı?
2. Bir de "böyle" bir varlığı, Ashley Cole nasıl aldatır? Sen ne kadar adi bir adammışsın lan. Böyle eşi bulmuşsun, daha ne demeye gözün dışarda. "Erkek milleti" denen şey, harbiden çok şerefsiz ha...

Lan!?

Ne lan, ne...

Hayat

Hayat insanı nereden, nasıl vuracağını biliyor. Ne oldum değil ne olacağım demek gerek, ancak insanoğlu da her an bu şekilde yaşayamıyor, gerek egolarından, gerek "ne oldum"culuktan. Bazen bakıyorsunuz çerçeveden yukarı doğru bir grafik var ancak sonra fark ediyorsunuz ki pencereden dşarda duran grafik tersmiş, vuruluyorsunuz, ölüyor gibi oluyorsunuz. Ama biliyorsunuz ki beklentiler var, ölemiyorsunuz, aynen şöyle oluyorsun;

"benim adım kinyas. ismimi kendime ben verdim. bitmeyen bir öfke ve mutsuzluğun ifadesi. bütün insanlara kızgınım. yaşadıkları için. hayattan midem bulanıyor... ateşle oynarım. yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. benim adım neron. geceleri çaldığım arabalarla gezerim. tokyo'da doğdum. iki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirdim. sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. benim adım Steve McQueen. bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. david bowie'yi rüyamda gördüm. sabah bir gözüm yoktu. benim adım kaygusuz abda. tanrıdan vazgeçtim. ölmekten vazgeçtim. çünkü ölürsem ve yukarda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. ölmek istemiyorum çünkü tanrıyı da öldürürüm diye korkuyorum. ve böyle bir vefata benden başka kimse dayanamaz. hayatımı diktiler. oysa ben yırtmak için çok uğraşmıştım. benim adım Deacn Moriarty. 140'ı geçince direksiyonun üstüne yattım. beş bin film seyrettim. her şeyin farkına vardım. farkına varılacak bir şey kalmayınca sıradaki hayat gelsin dedim. ne gelen var ne de giden sadece kinyas ve ben.. kendimi tanıyamadım. zamanım olmadı. binlerce dilim pizza yedim. pepperonili ve siyah zeytinli. benim adım houdini, ayak basmadığım yer kalmadı. kalan varsa onları da amuda kalkar geçerim! şiir yazdım. tam üç tane. birini rendeleyip makarna sosuma kattım. diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. zaman kazandım böylece. sonuncusunu ise şimdi yazdım. işte geliyor:

sözlerimin sonunu duymadığın zaman.
cümlelerimin sonunu duymadığın zman.
değiştiriyorum son kelimelerimi.
değiştiriyorum sonumu."

Aslında biliyorsunuz böyle olmak göt ister, ancak yine de olmak istiyorsunuz. Bir de Kayra bulsam çekip gideceğim, sistemli bir şekilde. Hazır mıyım? Bilmiyorum. İstiyor muyum? Evet. Aslında Kayra da var ama sonları aynı olmaz orasını biliyorum. Hadi gitsek mi Vazo?

Nba Falan


Nba'de bitime yaklaşık 10-12 maç kaldı. Batı hala karmakarışık. Denver, 50 galibiyet alıp, Play-Off'a gidemeyecek olan Nba tarihindeki ilk takım olabilir. İnanılmaz bir durum bu. Hala şansları var, kovalıyorlar da. Onların Play-Off'ta olmaması çok kötü olur ama, eğer Play-Off'a katılırlarsa da, Golden State'i kesecekler ki, bunu hiç istemem. Golden State, çok ortalığı karıştıracak.

Şu anda 1. New Orleans ile 8. Warriors arasında sadece 0.68'lik bir fark var. Bu kalan az sürede, iki takım da 3'er maçlık galibiyet veya mağlubiyet serileri yaşasa misal, Gs 1., New Orleans 8. olacak, o derece garip şu anda vaziyet.

Şu anda normal sezon bitse, Play-Off manzarası ne olur diye baktım, ve sonuç şu:New Orleans-Golden State, Lakers-Dallas, Suns-Spurs ve Utah-Houston! Yani bunların üçü derbi mahiyetinde eşleşmeler. Hele biri, yani Suns-Spurs erken batı finali, hatta neredeyse "erken final". Bu arada eğer G.State ve Hornets eşleşirse, Warriors Hornets'i yer, ben söyleyeyim. Kimse onların bu çıkışına aldanmasın, Play-Off tecrübeleri çok az. Artı ben de güvenmiyorum onlara çok.

Şu manzarada mesela, Warriors'ın çok çok zorlanmadan Batı finaline çıkma şansı var. Ben isterim açıkçası. Seviyorum onları.

Umarım olabildiğince zevkli bir Play-Off yaşanır bu sezon -görünen o valla- ve mümkün olduğu kadar çok maç izletir bize Ntv ve Ntvspor.
Şöyle düşünelim:Geçen sezonlarda Ntv, Play-Off zamanı haftada 2 maça çıkarıyordu programı. Bu sezon Ntvspor açıldığından beri, normal sezonda bir maç da Ntvspor veriyor. Haftada 2 maç izliyoruz yani. Bu mantık üstünden gidersek, 4, olmadı en az 3 maç izleme olanağı olabilir Play-Off'ta- Nba Tv'si olmayan bünye için tabii ki bunlar.
Bu sezon nasıl bir Play-Off yaşanacağını göz önüne alırsak, olabildiğince çok bunun keyfini çıkarmak istemek de en büyük hakkımız. Olur da umarım.

Beter

Demek ki bizden beteri de varmış. Az önce Ntvspor'da okudum. Francesco Guidolin, tam 4. kez Palermo'dan ayrılmış. Sırf geçen sezon, 2 kez takımın başına gelmiş. Diğerleri de işte bu sezonki ve bir tanesi de 04-05'te. Bu gidişle seneye bir fasıl daha uğrar Guidolin Palermo'ya. Nasıl iş ki bu?

Araştırmak lazım, hani bizim Sakıp Özberk-Hikmet Karaman-Yılmaz Vural-Erdoğan Arıca ekolü var ya, acaba onlar kaç kez aynı takımın başına geçti de ayrıldı. Toplamda kaç takıma gittiler? Ne kadar başarılı oldular? Hangi sistemi uyguluyorlar? "Olayları" ne? Nasıl oluyor da tekrar tekrar bir takımın başına geçebiliyorlar?

Bu halleri gördükçe, daha çok tiksiniriz Türk Futbolu'ndan ve aradığımızı dışarıda bulmaya çalışırız...

Timo


Bu eleman artık özel listemde. Eğer Barça şampiyon olursa, formasını da alacağım. Olmadı Valencia forması alırız.
Piyasaya çıktığından beri takip ederim Hildebrand'ı. Ne zaman temelli milli takımın kalesine geçecek diye de beklerim. Lehmann ve Kahn'ın futbolu bırakmasını geçtim, o arada Hildebrand'a Adler ve Neuer gibi 2 dişli rakip çıktı. Tecrübe eksikleri var belki ama, çok yetenekliler.
Bu sezon başında nihayet Valencia'ya gidebilmişti. Canizares'in kadrodışı bırakılmasından sonra da hepten yerleşti kaleye. Ve kısa Valencia kariyerinin zirvesi de dün akşam gerçekleşti.
Valencia'nın Real'i 3-2 yendiği maçta, skor 2-2 iken çıkardığı toplar kritik ötesiydi. Korkunçtu. Neler neler çıkardı. Biz 2-2'ye şükrederken Arizmendi de 3'ü atınca bayram ettik. Albiol'ün de çizgiden çıkarttığı bir top var.

Anlamıyorum, skoru korumak isteyen takım, neden geri çekilir cümbür cemaat. Al işte dün Valencia da aynı haltı yedi, kalesinde sayısız pozisyon gördü. Bok mu var, normal oyununu oyna. 8 kişiyle savunma yetmiyor mu? Bu adam bir de Hollandalı olacak. Valla futbolculuğu mevzubahis iken şapka çıkartırız ama, hocalığına benim pek olumlu bakışım yok Koeman'ın.

Umarım Euro 2008'de de oynar banko, Hildebrand.

Turkuaz

Aha da yeni formalar. Gerçi turkuaz daha önceden görülmüştü ama olsun. Kırmızı formada eskiye dönüş var, söylendiği gibi. Turkuaz çok şık.
Modeller arasında Gökhan Gönül, Mehmet Topal ve Arda'nın olması bir mesaj bence. Yeni jenerasyon vs.
Zan ile Gökdeniz'in arasında da 3 metre var.

Mesaj demişken, umarım buna Gökhan "Cam" dahil değildir. Yoksa puan alamayız vallahi.

51


Chelsea-Arsenal maçı. Spiker tekrarlayıp duruyor:Drogba bu maçta bir gol atarsa eğer, Chelsea'de attığı 50. gol olacak. Yav diyorum, bu adam o kadar gol attı, o kadar sene oldu geleli, anca 50 gol mü? Düşünüyorum bir yandan, acaba Premier Lig'i mi kastetti eleman? Vikipedia'ya bakıyorum şimdi. Orada da 51 diyor. Allah allah. 20'sini zaten geçen sezon attı.

En sonunda kulüp sitesine girip, oyuncu sayfasına bakıyorum ve evet. Orada Premier Lig kısmında 48 yazıyor. Bu son maçta 2 gol attı, bu maçtan önceki golü de eklemediklerini düşünün. Hesap tam.

El değmişken diğerlerinde de kaç gol attığını söyleyeyim.
Dider Drogba, Chelsea'ye 04 yazında geldi. O zamandan beri ligde 51, Fa Cup'da 4, Lig Kupası'nda 6, Avrupa Kupaları'nda 16 gol atmış. Toplam 78 gol. Aslında bana hala ligde 51'den çok atmıştır gibi geliyor ama, rakamlar da ortada. Neyse.

Yoksa?

Dirk sakatlandı dünkü maçta. Ne kadar yok bilinmiyor henüz. Ve Kidd'in geldiğinden beri Mavs yüzde 5o'nin üstündeki bir takımı bile yenemedi. Rezillik bu.
Alttan da Denver bastırıyor. Böyle düşünürken filan, aklıma şu geldi: İster misiniz Dirk sezonu kapatsın, o arada da Kidd yeteri kadar etkili olamayıp takım Denver'a geçilsin, play-off yapamasın. Neler olur sizce?
Bu arada az önce de Ntvspor'da şunları okudum.

"Hiç böyle bir şey görmedim. Buna benzer bir durum ancak 99 yılda bir yaşanır. Neden bunun bir parçası olmak zorunda olduğumu bilmek istiyorum"

"Şu anda play-off'un dışında gözüküyoruz. Kazanabileceğimizi düşündüğüm son 14 maçımızın 10 veya 11'ini galibiyet hanemize ekleyebilirsek diğer takımları endişelendiririz"

"Tarih, 50 galibiyetin bizi play-off'a taşıyacağını söylüyor. Bu sayının bizim için yeterli olamayabileceğini düşünerek sinirlendiğim günler var, ancak bu tarz şeyleri aklınızdan çıkarabilmek için pozitif düşünme gücünü ön plana çıkarıyorsunuz. Yapabileceğimiz şeyleri yapmalıyız. Bu aşamada elde edebileceğimiz en büyük başarının 50 galibiyet barajına ulaşmak olduğunu düşünüyorum"

Bunları söyleyen George Karl. Adam haklı.
Düşünsenize, sıralama böyle biterse ve, normal sezon sonuna kadar da Denver 50 galibiyete ulaşırsa, bu, tarihte bir ilk olacak. Ve eğer bu olursa, o zaman ortalık çok karışır.

Ercan Abi


Real-Valencia maçı. Malum Valencia, ara transferde Ever Banega'yı aldı, Boca'dan. Maduro ile de iyi ikili olmuşlar, o ayrı. İzliyorum maçı işte, dikkat ettim "Banega" ismi geçmiyor maçta. Lan dedim, ben mi yanıldım. Hayır. Banega orada.
Ve evet, Ercan Taner Banega'nın ismini söyleyemiyor, çünkü bilmiyor. Bir ara yakın çekim arkadan girdi kamera, sırtında "Ever" yazııyor, ismi yani. Onu bile söylemedi. Böyle bir güvensizlik. Bilgisizlik.
Önünde kağıt filan da mı yok, kadroların yazdığı. Ya da internetten bir yerden de mi bakamıyorsun? Bütün maç "Banega" kelimesi duyulmadı ulan maçta.
Ntvspor, herkese Nba sunmayı öğreteceğine, önce futbolcu isimlerini öğretsin spikerlere...

Arizmendi!!!

Ve puan farkı 4! Umutsuz da olsak Valencia Real'i 3-2 yendi. Maç 2-2 bitecek derken Miguel'in pasında Arizmendi aldı gazı gitti sağdan. Sonra paralel olarak kaleye indi, kapalı köşeden harika vurdu ve gol!
Protestolar filan Barnebau'da. Raul'ün 2 golü yetmedi. Diğer Valencia goleri Villa'dan -biri penaltı. Valencia'nın bu forması da ne kadar güzel. Umarım bizim hödükler bundan sonra saçma salak puan kaybetmez de, yine puan farkı 8-9'lara uçmaz.
Onlar da Valladolid'i 4-1 geçti. Bojan 2 gol. Diğerleri Eto'o ve İniesta'dan.

Haftaiçi bizi eleyen takım, şimdi bize çalıştı. Futbol işte.

Haftasonu Vs.

Tek tek yazmaktansa haftasonu olanları, bir postta, toptan yazmaya karar verdim. Erindiğimdendir belki de.

-Kimi 2. yarışı aldı. Bunu almak farzı bir nevi. Lewis alıp başını gitmeden...Massa da inşallah pistte kalmayı öğrenecek bir ara. Kubica'dan çok şey bekliyorum.

-Chelsea Arsenal'i yendi 2-1. Çok çok güzel maç değildi ama, mücadele vardı gene işte. Drogba mutsuz, memnun değil filan ama, attı gene 2 tane. Çok merak ediyorum, nereye gideceğini.

-Manutd de L'Pool'u 3-0 geçti ve L'pool'un yüzde 1 olan şampiyonluk şansı sıfırlandı. Bu halde diğerlerine de zaten yetişemez. Ronaldo gene attı. Çok büyük bir aksilik olmazsa şampiyon olurlar artık. Cl'de de sanırım Barça ile yarı final oynarlar. Eğer bu olursa...futbol ziyafeti yakındır.

-Milan bir ton pozisyon kaçırdı, sonra abuk bir golle 3 puanı kaptı. Kaka yokken şükretsinler işte. Pato fena.

-Trabzon Kayseri'yi yeniyor şu haliyle. Öyle olunca da Kayseri "o kadar" da olmadığını gösteriyor. Bu kötü. Biz daha "lan niye Sivas'ın yerinde Kayseri yok" diyip duralım. Olamaz tabii.

-Lyon PSG'yi 4-2 yendi. Bir ara 2-2'ydi skor. Hayırlı lsun 7. kupa şimdiden.

-Bu ligin hali ne olacak bilmiyorum. Ne zamana kadar 4 takım birden kovalayacak zirveyi. Ne bileyim, düşünsenize Gs-Fb berabere kalıyor. Aradan Sivas sıyrılıyor filan...
Lider yeniliyor, 4. oluyor. Nasıl bir mücadele bu!!

Lens


Güzel formalar'a da koymayı düşündüm ama sonra vazgeçtim. Bu, Lens'in bu yılki 2. forması. Çok şık. Hep Gs için de böyle formalar düşünmüşümdür. Şimdiye kadar yapılmadı. Bundan sonra inşallah aklına gelir birilerinin.
Fotodaki abimiz de Olivier Monterrubio. Ligue 1'deki sevdiğimiz oyunculardandır.

Spurs-Mavs Maç Notları

-Maçın banttan yayınlanması insanı huzursuz ediyor. Suns maçındaki gibi yenileceğiz sandım. Neyse ki öyle olmadı.

-Maça bombok başladık. Bir dönem fark alıp yürüyecek gibiydi. İzleyemediğim ilkyarının son kısmına toparlamışlar.

-Mavs 2. devreye hızlı girdi ve farkı 10 civarına taşıdı. Spurs skor 54-42 iken düğmeye bastı ve, periyodu 23-4 ile bitirerek, son çeyreğe 7 sayı önde girdi. O seri maçı getirdi Spurs'e.

-3. çeyreğin sonuna doğru Dirk sakatlandı. Çok talihsiz bir pozisyondu. Udoka'ya bloğa çıktı ve inerken de ayağı kısmen Udoka'nın ayağına takılıp esnedi. Umarız çok uzun süre ayrı kalmaz sahalardan.

-Spurs'te şut isabet oranları yerlerde gezindi. 3 yıldız toplamda17/57 attı. Toplamda da 30/91 zaten. Peki nasıl kazandık? Şöyle:bir kere hiç faul kaçırmadık. 23/24 attık. Kaçan tek faul de son dakika içinde Duncan'ın bir atışıydı. Artı benchten gelen oyuncular az da olsa verimli katkı yaptı.

-Finley...0/7 attı. Sıçtı batırdı. Zaten onun oyunda olması gereken son bölümde de Udoka sahadaydı. Eksik kalsın şu ara.

-Kenardan gelip sahayı temizleyen veletlerin üstünde oyuncu isim ve numaralrı yazılı yeşil tişörtler vardı. İyi düşünmüşler. Ya da daha önce başka yerlerde de vardı da, ben yeni gördüm.

-Dallas bu maçtan önce Lakers ve Boston'a yenilmişti. Üst üste 3 büyük yenilgi. Kötü.

-Mavs Kidd geldikten sonra yüzde 50'nin üstünde galibiyet oranı olan takımlara karşı 0-7 idi. Altındakilere karşı da 9-0. Bugün de yenildiler, oldu 0-8. Bu gerçekten rezillik.

-Stack, ne çirkef bir adamdır.

-Suns'a yenilince, elemanlar Shaq'ın gelişinin olumsuz etkilerini filan unutup sevindirik olmuştu. Gaza gelmişlerdi. Eğer bugün yenilsek bunlar da öyle olacaktı. Olmadı.

March Madness

Sevgili blog okurları, her ne kadar Türkiye'den takip edilmesi çok zor olsa da, kolej basketbolu turnuvası heyecanı başladı. Amerika genelindeki liglerden turnuva vizesi alan takımlar "March Madness(Mart Çılgınlığı)" adı verilen NCAA turnuvasında birer birer boy göstermeye başladılar. Doğu, Batı, Orta batı ve Güney olmak üzere dört ayrı koldan devam eden playoff eşleşmeleri tüm hızıyla sürerken, sürprizler de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. 2 numaralı seribaşı Duke, turnuvanın ilk turunda 11 numaralı seribaşı West Virginia'ya yenilince Coach K ve tayfası için turnuva erken bitti. Bugün ise Davidson University Georgetown'u eleyerek sürpriz yaptı. Yarın Sweet Sixteen maçları başlıyor. Çeyrekten bir önceki tur. Her kolun birincileri San Antonio'daki Final Four'da karşılaşacaklar.

Benim tahminlerime gelince;
Doğu'dan Tyler Hansbrough'un başını çektiği bir numaralı seri başı North Carolina Tar Heels, Orta batıdan Kansas-Wisconsin galibi, ki Kansas Jayhawks kuvvetle muhtemel, Batıdan ise dün son 2 dakikada 10 sayıdan gelip galibiyeti alan University of California Los Angeles, ya da daha genel bir terimle UCLA Bruins. Ancak gel gelelim güneyde işler karışık. Yeni Dwyane Wade olarak gösterilen Derrick Rose'un okulu Memphis, geleneklerinde Final Four olan Texas, ve birkaç senedir hep yüksek numaralarla seribaşı olan Stanford Final Four adayları. Texas-Stanford oynuyor Sweet Sixteen'de. İkisinden biri elenecek. Memphis'in ise güney finali garanti gibi.

Sanırım NTV ya da Fox vs. verir yine Final Four'u geçen sene olduğu gibi de Türk insanı da biraz kolej basketbolunu izleme olanağını elinde bulundurmuş olur.


En hızlı, en doğru kolej basketbolu bilgileri için:

Servet- Galatasaray- Averaj- Şampiyonluk


Galatasaray bu hafta ikinci yarısını tek kale oynadığı maçı Servet'in son dakikadaki "Gerd Müller" golüyle 2-1 kazanmayı bildi ancak golü Servet'in atmasında sanki biraz problem var gibi. Onca forvet dururken o takipçiliği bir stoperin göstermesi, defansta yaptığı hatalardan yakınılan oyuncunun takımına belki de şampiyonluğu kazandıracak olan golü atması güzel bir şey. Takip edenler bilir, pek seven bir adam değilimdir ben Servet'i. Taraftarın ilgisi de anlamsız gelir, zaten biliyorum ki genelde Servet'in hemşehrileridir gaza getiren taraftarı. Ancak ne olursa olsun Galatasaray'ın ve Milli Takımımızın stoperi, saygımız sonsuz. Şimdi, Fenerbahçe koltuğu devraldı, +1 averajla, puanlar eşit. Beşiktaş bir yenildi, 4.lüğe düştü. Sakat bi' lig zaten biliyorsunuz. Haftaya İnönü'de Bjk-Fb maçı var, Galatasaray da içeride Gaziantepsporla oynuyor. Galatasaray için derbinin sonucu ne olursa olsun iyi ancak bir beraberlik daha iyi olur diye düşünüyorum. Adnan Polat yönetiminin de ilk galibiyeti, hayırlı olsun.

Profilo ve Sıçış


Dün izlediğim maçların birinin reklam arasında bir Profilo reklamı. Tam dikkat etmedim nasıl bir şey. Formayı gördükten ve şaşırdıktan sonra önemi de kalmadı zaten. Eleman kafasını dolaba vuruyor filan, üstünde de geçen seneki İnter forması var. Şu yukarıdaki yani.
Bunu almışlar, omuzdan bir beyaz şerit geçirmişler. Nike ve İnter logolarını kapatmışlar. Pirelli logosunu kapatmışlar. Hatta Serie A logosunu bile! Arkada 10 numara duruyor işte. Bir tek bu formanın boyun kısmında Milano logosu ve altında bir şeyler yazıyor. O kısma dokunmamışlar. İtalya bayrağını da kapatırlardı da, onlardaki forma İtalya bayrağı olmayanmış.
Koskoca Profilo, neden böyle bir şey yapar? Bunun Kayseri Erciyes'in oyuncu tanıtımında çakma İnter forması kullanmasından ne farkı var. Neden böyle işlemler, nedir yani. Herhalde "kim anlar lan, amaan" gibisinden davranıyorlar. E madem o kadar büyük kuruluşsun, git kendin bir forma yaptır, üstünde reklam olmasın, oynayana onu giydir. Çok mu zor. Milletin formasını şebek ediyorsun...Şeytan diyor, git kulübe şikayet et.

Recoba


Dün akşam, Torino-Milan maçını izliyorum. Kenarda ısınan Recoba'yı gösterdi. Lan dedim, nerden nereye şuna bak. Saçlar filan da kısa böyle.
Yazık açıkçası. Böyle yeteneklerin heba olması. Sergen'in üst seviye versiyonu bu da, yetenekten kimsenin şüphesi yok ama işte...
Maça sonradan girdi, yine klasını belli edecek 1-2 şey yaptı. Üzülüyor insan. Ne olabilecekken, nerelerde oluyorlar. Gençlere en iyi örnek bu ikisi:Sergen ve Recoba işte.

En garibi de -üzücü?- onunla aynı dönemlerde İnter'de olan Nicola Ventola'nın 11'de olup Recoba'nın kulübede olmasıydı.

Da Flight

Karışık yazı olacak bu. Birkaç şeyi bir arada yazacağım.

Öncelikle, bizim için neredeyse Nba Slam Dunk'dan daha heyecanlı bir smaç yarışması oldu. Çünkü dünyanın en iyi 3-5 smaççısından biri, hatta belki en iyisi, bu yarışmada yer aldı. Bu, büyük bir ayrıcalık. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, çok büyük şeyler bekliyorduk. Beklediklerimiz oldu, hatta fazlası bile oldu!!

Üçlük yarışmasını Ömer Ünver kazandı. Neredeyse baştan belliydi. Eleman öyle bir hava yarattı ki yarışmanın başındna itibaren. Bu arada en azından bizdeki üçlük yarışmasında, eğer süre bitmediyse, baştaki topalrı atma hakkın varmış. Ömer yaptı 2 hakkında da. Görmüş olduk. Nba'de olmamıştı hiç. Ya o kural yok, ya da hiç gerçekleşmedi. Olsa söylenirdi elbet.

All-Star maçını yabancılar aldı. Beklendiği gibi diyesim geliyor ama demeyeceğim. Yabancıların kadro dengesizdi. Kanat oyuncuları yoktu hiç neredeyse. Guardlar ve uzunlar sadece. Böyle olunca Dee-Solomon-El Amin üçlüsünden ikisinin sürekli sahada olması zorunluluğu doğdu. Genelde de öyle oldu zaten. Woolridge çok sıçtı-sayısı bile yok. Ruzic iyiydi. Adeleke de. Dee Brown, birkaç pozisyonda lakabının hakkını verircesine davrandı, çok hoştu.

Yerlilerde Ender Arslan, Türkiye All-Star'ının Shaq'ı gibiydi mübarek. Sürekli şova kaçtı. Bir ara da 5/5 üçlüktü. Gırgırını yaptı Kaan abi. Ömer Aşık iyiydi. Ömer Onan çok kaçırdı. Haluk her zamanki gibi.

Bitime 6 dk. kala 9 sayı farkla öndeydi yerliler. Uzun süre son periyotta 2 sayıda kaldı yabancı karması. Ama bu avantajı zerre kullanamadı yerliler. Solomon ve Brown'ın son bölüme birlikte saada yr alması ibreyi yabancılar lehine çevirdi. Bitime çok yakın sürede fauller sonrasında alınan 2 hücum ribaundu da galibiyeti tescilledi yabancılar adına.

Mvp Quinton Hosley oldu. Hak etmedi denemez. Birkaç tane de smacı var maçta. Güzeldi.


Gelelim smaç yarışmasına...
İlk turda Curtis Withers, Quinton Hosley, Richard Chaney ve James White yarıştı. Finale kalanlar, Chaney ve -tabii ki- White oldu.
White abimiz ilk turda bir sağdan gelip değirmen, bir soldan gelip bacak arası vurdu. Tabii, diğerlerinin yaptıklarından bir kademe yukarıda smaçlar oldu. Her smacında kafa çember seviyesindeydi...
Finalde Chaney ve White kapıştı. Finalde ilk olarak, Chaney sol el değirmen vurdu. White cevaben taa sahanın başından gelip, faul çizgisinden vurdu. Jüriyi filan kenara çekti. Ve bu smacı yaparken, kafası çemberin üstünde dolaşıyordu...
2.de Chaney sağdan gelip kendine çekerek ters vurdu. White ise yine sahanın diğer ucundan geldi, çift el -topu çekerek- vurdu faulden. İnanılmaz, o kadar rahat ki.
3.de sağ köşeden dikine gelip 360 bastı Chaney. White da -aslında bu smacın pek bir şeyi değiştirmeyecek olmasına rağmen- bokunu çıkartıp faulden değirmen bastı. Osman, Kaan abiler filan kafayı yedi tabii. Biz de aynı şekilde.

Böylece eşitlik oluştu. 100-100. Ve birer smaç daha yapılmasına geçildi. Burada jüriyi de kutlamak lazım. Belki yanlış puanlama filan yaptılar ama, bir şekilde bize o son "korkunç" smacı izleme şansı verdiler. Sağolsunlar.
Ekstra smaçlarda Chaney, sağ dipten gelip değirmen vurdu. Önden gösterip, yan taraftan vurdu. Bu kez jüri hakkını verip 46 puan verdi.
Sıra geldi White'a. White, daha önce 2006 Ncaa Slam Dunk'ta yapamadığı, "faulden bacak arası" nı denedi. İlk deneme olmadı. Kaan Kural hemen şunları söyledi:"Eğer bunu da yaparsa, biz kapatıp gidelim, bundan sonra smaç yarışması yapılmasın" dedi. Ve yaptı...Hayvan, onu da yaptı. Ve gene rahatça yaptı. Kafa çember hizasında filan. Tabii ki 50 tam puan.

Değerini bilen için, unutulmaz bir gün yaşattı James White. Cidden Türk basketbolseverler çok şanslı. Final smaçları Ntvspor.net'te izlenebilir. Youtube'a filan da düşme ihtimali var tabii.

Diğerleri çok iyi şeyler yaptılar evet, ama kusura bakmasınlar. White onlardan 1, hatta 2, hatta hatta 3 gömlek daha üstündü. Zaten çoğu kişi tarafından dünyadaki en iyi smaççı olarak görülür. Bu yarışmayla da bu ünvanı iyice pekiştirdi.
Nba Slam Dunk ayarında bir yarışma izledik. Belki kendi kalibresinden rakibi yoktu James White'ın ama, tek başına kendisi yetti de arttı bile...


Resme gelince;Geçen yıl, şampiyonluk kutlamalarından bir foto. Ve gerçekten çok cins bir fotoğraf. Karedekiler:Melvin Ely, Jackie Butler, Tim Duncan ve James White.
Biri bir Nba efsanesi, 4 yüzüğü var. Daha da alır. Diğeri şu anda Hornets'te oynayan savaşçı bir uzun. Biri Türkiye'de oynayan aşırı atletik bir oyuncu, bir daha Nba'e döner mi bilinmez. Sağdaki de, şu anda Nba'de bile olmayan biri. Hiçbir yerde oynamıyor:Jackie Butler.
Böyle 4 alakasız oyuncunun bir araya geldiği çatı ise:Spurs. Bu 4 birbirinden farklı profilde oyuncunun başarıya ulaştığı, eriştiği yer San Antonio Spurs...

Zan


Bana kimse bu adamı savunamaz. Bir ara Arsenal'e filan gidiyordu bir de. Tabii. Oradan da Real'e gider. Metzelder'in yerini doldurur...
Dün yine sıçtıkça sıçtı. Önünden giden adamı kovalayamıyor. Nerde kaldı Arsenal. Sakatlık oalyına girsek çıkamayız. Herkes biliyor zaten, ne "cam" olduğunu.
Bu resim de artık, forma tasarımına bakarsak 2000-2001 filan. Çanakkale Dardanel Spor. Kadroya bakın hele. Fevzi Elmas, Okan Koç, Gökhan Zan...

Bilmiyorum Atletico'dan "esinlenme" var mı ama, ne şekilde olursa olsun, Dardanel'i "çubuklu forma-farklı renk şort" geleneğini Türkiye'de sürdürdüğü için teşekkür ediyorum.
Umarım -bırakın 11'i- Euro 2008 kadrosuna giremez.

Yazıyı bitirmeden şok edit:Eleman yine sakatlanmış. Burnundan ve omzundan. Yorumsuz.

Garip Oyun Futbol

Büyükşehir Belediye maçı ne alemde, öğrenmek için Bjk Tv'yi açıyoruz. O arada da ekrana Beşiktaş'ın bu seneki Cl maçlarında atılan goller filan geliyor. İçerdeki Liverpool maç. Allahım. Direkt, futbolun "nasıl" bir oyun olduğu hakkında işaretler.
Kötülemek için söylemiyorum Bjk'yi. Kime olsa söylerim.

İlk gol zaten komedi. Bobo kendi başına zorluyor, çizgiye iniyor, hafiften düşüyor. Topu yarı geri-yarı ceza sahası istikametinde "depiyor", "auta çıkmasın kurtarayım" baabında. O top bir Liverpool'luya çarpıyor, ondan çarpıp kaleye yakın başka bir Liverpool'luya çarpıyor. Ve Serdar Özkan'ın önüne düşüyor. O da vuruyor, ve kalecinin tam önündeki Liverpool'lu oyuncuya çarpıp Reina'yı da kontrpiyede bırakarak kaleye giriyor. Evet, bu gol.

İkincisi bu kadar komedi değil ama, futbolda gerekli şartlar yerine geldiğinde gol atmanın aslında ne kadar basit olduğu bağlamında güzel bir örnek. Üzülmez soldan yardırıyor. Bobo'nun önüne atıyor. Bobo, çaprazdan gelen oyuncuyu harika bir ilk müdahaleyle geçiyor ve önüne çıkan Reina'nın bacak arasından topu gönderiyor kaleye.
Demek ki neymiş, gol atmak o kadar zor değilmiş. Bu atak tam bir kontra da değil. Liverpool oyuncularının dengesiz geri dönüşü büyük pay sahibi golde. Falan filan işte.

Tabii golün ardından Emre Tilev'in "Çok babasın Bobo" şeklindeki hönkürüşü de birkaç yıl unutulmaz...

Eski Rakip, Yeni Sağ Kol Vs.


Nba Türkiye'de vardı böyle bir resim, Kidd ve takas ile ilgili haberde. Dedim ben de bulayım bir benzerini de, bir şeyler yazayım üstüne.
Yıl 2000 filan sanırım, o ara böyleydi Kidd. Ne akla hizmet bu renge boyattıysa. Eşi istemiştir belki.
Evet, 2000 Play-Off'ları zamanı. 3-1 elenmiştik Suns'a. Td sakattı o dönem. Fanatik Basket alırdık o dönem. Daha net'ten takip yok Nba'i. Onu bırak, bilgisayar ile ilişki bile çok az.

O zaman rakipler, şimdi ise biri takımın saha içindeki lideri, diğeri de koç. Spor böyle işte. Dün böyle, bugün öyle. Daha bakalım ne kadar çok göreceğiz böyle "eski rakip, yeni koç-oyuncu" olaylarını.

Salak

fEğer şampiyonluğa oynuyorsan, kupa istiyorsan, sağlam takım kurmaya niyetin varsa, önce adam gibi transfer politikan olacak.
Beşiktaş, ara transferde Holosko'yu almak için verdiği şeyler arasında takımın gerçek anlamda jokeri Koray da vardı. Koray gitti. Taa o zamandan demiştik "ne yapacak bunlar" diye.
Çekirge sıçradı, sıçradı, ve en sonunda sıçtı. Belliydi de.

Serdar Kurtuluş uzun zamandan beri sakat. Hatta ben elemanı unutmuştum bir ara, o derece. Cisee de bir süredir sakat. Böyle olunca, orta sahanın defansif sorumluluğu Toraman'a kalmıştı. 2-3 maç o idra etti ama o da Büyükşehir Belediye maçında cezalı olunca, Ertuğrul sıçtı.
Maç için çıkardığı kadro şuydu-defans harici:Tello-Delgado-Serdar Özkan-Holosko-Bobo-Nobre. Benim gibi aşırı hücum seven bir adam için bile delilik bu.
Merak ediyorum, Ertuğrul'un aklına geldi mi maç kadrosunu hazırlarken, Koray. Umarım bir şekilde aklına gelip, pişman olmuştur onu göndermekten.

Özetini izledim maçın. Abartmıyorum, İbrahıim Akın ve Necati, Bjk savunmasıyla dalga geçmiş. Bu kadar mı rahat girilir kale sahası civarına.

Neyse, bu kadro intihar tabii, şu durumda. Atılan gol de tırışka zaten. Olacağı buydu.
Bobı'nun kırmızı kart olayı ise tam rezalet. Geçtim haftaya olan Fb maçını düşünmesi ihtimalini, adamın o andaki durumu, içinde bulunduğu maç için bile hayırlı değil. Kendisini tutan adamı önce bi' itti, sonra çok sert itti, hatta vurdu da denebilir. Hakem direk kırmızı çıkarttı. Sonra itiraz tabii. Ardından da hakemi iterek sahadan çıkmak. Buna 3 maçtan az ceza gelirse içine sıçayım öyle federasyonun. Kulüp ne der, o da ayrı merak konusu. Şurda az zaman kalmış lig bitimine, en önemli kozunun yediği halta bak.

Tadımlık 2 hafta kaldılar işte, zirvede. Fb de haftaya yener bunları, iyice safdışı kalırlar. Anormal bir şey değil.