Retro 13


Yıl 91. Cantona Reyiz.

Sami Yusuf




Khedira:Ne bitmez çilem varmış arkadaş...

Çekmiş


Bir süredir blogca merak ettiğimiz konu açıklığa kavuştu. Hem sürpriz olsun, hem heyecan olsun, hem de tekrar olmasın diye, -hatta- hem de emeğe saygısızlık olmasın diye fotoyu buraya koymayacağım. Buyrun, işte sonuç.

Retro 12


Nedved yeni yeni parlıyor. O arada bize de bi' geçiriyor. Sezon sonu da Lazio'ya geçiyor.

Beyaz


Aceto'nun yazısında bahsettiği şakalardan biri bu forma olsa gerek. Yeni olduğu, reklamından belli. Barcelona eğer bir gün böyle bir forma giyerse taraftarları tarafından nasıl bir tepki görür merak ediyorum. Beyazdan ne kadar nefret ettiklerini biliyoruz.

Formaya bakınca hem reklamı, hem de rengi ile ne kadar "diğer takımlar" kokuyor. Armayı görmeyen adam sksen Barcelona demez. Eskiden o reklam da yoktu, şimdi var. Bir zamanlar o da büyük bir tabuydu, bir baş kaldırıydı. Rosell yıktı bu büyük geleneği. Şimdi beyaz için "olmaz be yahu" diyenler biraz daha tırsarak bakıyordur şu resme.

İşin şakası öyle bir şey olmayacak. Barcelona asla beyaz forma giymez. Giymesin de zaten, duruşlarını ve değerlerini korumaları taraftarıyım ben. İşin Barcelona forması olma kısmını bir kenara bırakırsak tasarım falan çok efsane. Baya güzel forma yani.

Bildiğin Gibi


Şöyle bi' abi var. Dikkatimi ilk çektiği zaman, 1-1.5 sene önceydi. Şu kapağı görünce "höst lan noluyoruz?" demiştim. O zamandan beri aklımdadır. Ona rağmen, kitaplarından herhangi birini, henüz alamadım. Bugün, daha önce de gördüğüm ama -nasılsa- ıskaladığım blogunu ayrıntılı şekilde inceleme imkanı buldum. Ve pişmanlık. Şöyle söyleyeyim:şu bilgisayarın ekranından bi'şeyler okuyup da, yazanın üslubunu anlamak, yazım tarzına hakim olmak zordur. En azından benim için zor. Mesela daha büyükler için daha zordur. Teknolojiyle alakana bağlı. Misal bizden daha gençler de, bu duruma daha alışık olacak. Neyse. Ve bu abi, ekrandan okumama rağmen hem kendine has üslubu olduğunu -ki bu [artık] çok zor- gösterdi. Sadece ben değil, eşzamanlı olarak yazılarını okuttuğum bir arkadaş da aynı tepkileri verdi. Seçtiği konuları görünce umutlanmıştım, okuyunca yanılmadığıma sevindim. Hatta beklediğimden de fazlası diyebilirim.

O zaman şöyle yapalım. Muhtemelen kendisini hiç tanımıyorsunuz. Önce size dayının hangi kitapları olduğunu, sonra da blogunu, bir röportajını ve taze bir şaheserini sunayım.

Geçenlerde blogda bi' yazıda bahsetmiştim sanırım. Aslında memleket sınırları dahilinde ne yazarlar var, ismini duymadığımız, yeterince duyulmayan, ya da hakettiği ölçüde okunmayan diye. Bildiğin gibi değil.

Retro 11

Madem Arsene reyiz bugünün galibi. Ona bir kutlama postu çekelim. Yıl '85.

Nerden Nereye 38

Retro 10


Frank Rijkaard. '94... Allah da belanızı versin.

Retro 9

Pire

Inter'in 2. formasının beyaz olduğunu hepimiz biliyoruz. İlk ne zaman giydiklerini bilmiyorum, fakat en azından 1964-1965 sezonunda giydikleri kesin. Bu resimler, o sezon Benfica ile oynadıkları Şampiyon Kulüpler Kupası finalinden. Kupayı da alıyorlar. Herrera dönemi işte.



Aşağıdaki resimde efsane kaptan Facchetti görülüyor, elinde kupayla. Inter, üstüste Kupa 1'i müzesine götürüyor. Böylece bir tane daha deplasman formasıyla Kupa 1 kazanan takım görüyoruz. Milan zaten bu konuda lider. Adamlar toteme çevirmiş durumda iyice. United'ın var, mavi formayla yanlış hatırlamıyorsam. Bir de bu eklendi.



Tabii, taa o zamanlar böyle 2. formaların olduğunu bilmek çok güzel. Sadece tek renk de değil hani, açık forma-koyu şort kombinasyonu bile halledilmiş. Benim tuttuğum takım bu sezon bi' tane yapabildi ondan, 2011'e gireceğiz. Anca.



Beyaz hemen hemen hep var Inter'de, fakat işte "bu" beyaz başka. Mesela bizim şimdi Neuchatel beyazını modernize edip giysen, önemi başka olur değil mi? Onun gibi. Ortadan çift şerit geçirilmiş beyaz da, tarihsel açıdan daha çok önem taşıyan bir konumda. Her zaman giyemezsin günümüz futbol endüstrisinde ama, 2 sezonda bir falan giyersin. Zaten çapraz şerit de var ceplerinde (Üstteki, 96-97 beyazı).


Bu üstteki beyaz, enine çift şeritlinin bir yan versiyonu gibi. 98-99. Ki bu dahil, o sezonun 3 forması da gayet iyi.


Son dönem enine çift şeritli beyazlar böyle devam ediyor işte. 98-99'un ardından 05-06'da geldi bir örneği daha.

Ve sonuncusu da, geçen sezondu. Belki finalde giymediler ama, bu tip beyazı giydikleri sezonda, yıllar sonra Kupa 1'i almaları, yaşlı Interlilere eski günleri hatırlatmıştır muhtemelen.


Nike'tan bu beklenir tabii. O tarihi formayı tişört olarak da üretmişler, ve forma harici bir konseptte de giyebilmek mümkün. Şıklığa baksana.

Retro 8


Gerets-sever Galatasaraylılara gelsin bu da. '90 Dünya Kupası çıkartma serisinden.

Arap


Ulan aylar önce göz önünde bulundurup yazdık, şimdi de tuttu gerçek oldu. Kıtalararası'nı da aldılar. Şimdi yer yok. Kağıt üstünde en büyük kulüpler seviyesindeki kupayı almışsın, kola falan da koyamazsın geçen yazıda değindiğimiz gibi.

Olmadı Pirelli'yi kaldırıp, nal gibi formanın ortasına koyarlar. Ya da Pirelli'yi kola yerleştirirler, veyahut, birkaç sene önceki haçlı formadaki gibi ufaltırlar artık. O zaman işte ortaya koyarsın Kıtalararası galibi logosunu. Görmemiş gibi böyle.

Retro 7


'94 model Carlos. Saçlar falan. Dünya Kupası dönemi.

Kayıp Formalar 8

Bu seri için daha fazla materyal bulmalyız. Bi' el atın hacılar. Daha sekizinci la.



Esasen ben bu formaları unutmuştum bile. Bi'şey araştırırken gözüme çarptı da hatırladım. Yukardakinin, yakadaki renkte şortu vardı. Artık mavi mi dersin, gri mi bilemem. O 00-01 3. forma. Aşağıdaki de 01-02. Eminim ikisi toplam 5 kez giyilmemiştir.



Bu fotoğraflar classicfootballshirts.com'dan. Zaten başka bir yerde de bulamazsın. Belki alışveriş sitelerinde görürsün anca. Maç fotoğrafı filan hak getire. Neleri bulamıyoruz, bunlar mı bulunacak?

İkinci fotoğraftaki sanırım aynı renk şorta sahipti ama, üstteki şortla birlikte güzel kombinasyon oluyordu, onu hatırlıyorum. Bulursam koyarım zaten.
Bu görünüşe göre pek giyilmeyen ve hatta sanırım tutmayan formaların ardından, 2 sezon da sarı renk 3. formalar yapıyor Nike Inter için. Bir dahaki yıl koyu renk 3. forma yapılıyor. Ki o çokça giyildi. Ş. Ligi'nde falan. Şu yani:



Bunda reklamı falan sarı renk yapmaları çok şık.

Retro 6

Retro 5


96 model Gregory Coupet. 1 sene sonra Lyon'a gidecek. Ve 11 sezon orada oynayacak.

Büyük


İstanbullu olarak Adaları pek sevmem, ne bulduklarını da anlamam. Şehir dışından gelenler, aşıklar ve enerjik gençler "hadi adaya gidelime" pek meraklılardır. Ben de gittim tabi, her gittiğimde de Lefter orada mı diye bakardım. Benim anne tarafımın alayı Fenerbahçeli'dir. Baba tarafım da Galatasaraylı. Bir tarafta diğer takımdan hiç kimse yoktur. Erkekleri çok da fanatiktir. Dedem bana Lefter'i anlatırdı, kendi jenerasyonundan, aynı yaştalar (dı). Hep büyük sempati besledim o büyük Fenerbahçeli'ye, masal gibi hikayeler dinledim çünkü. Hep baktım adaya gittiğimde o kahramana. 3-4 kez de gördüm. Küçüktük tabi. O zamanlar masallar dinliyorduk ve benim gördüğüm ilk kahraman Lefter'di. Büyüyünce de değişmedi. Kurtlar Vadisi tipli futbolcuları, satılmış topçuları, kirlenen lig, futbol sonrası yerin dibine giren futbolcu eskilerini görünce Lefter çok daha kahraman oldu gözümde. Hep baktım o meşhur masaya. O adamı o köşede arkadaşları ile muhabbet halinde görmek sıcak bir his. Bu güzel adam yorgun düşmüş şu sıralar. İyileşir, gelecek yaz yine giderim Ada'ya bakarım uzaktan.

Yukarıdaki frikiki kullanan, bütün Galatasaray barajına kafayı çevirttiren, ancak o zaman Berlin Panteri'ne takılan adam, bu sefer atacak golünü.

Retro 4

Becks


Gelsene dayı.

Retro 3


O karizma daha yok. Marsilya'ya da gidilmemiş. Yaka bağır gapalı. "Üşütme annem".

Güzel Formalar 63


Ribery'nin Marsilya'daki ilk sezonu. İlginçtir, Ribery Gs'de kalsaydı, o sezon bu formanın aynısının, renkleri değişmiş halini giyecekti. Hem de çokça. Gs 05-06 iç saha forması, hatırlayacaksınız, bu kalıptan yapılmıştı. Hatta o seneki siyah da.

Zaten abi, Adidas-Marsilya işbirliği...

Retro 2


Houllier henüz Liverpool'un amına koymadan bi' 15 sene önce falan. Yıl 86. Çok da değişmemiş.

Retro 1


Yeni bir seriye başlıyoruz. Her gün bir tane. Malları nerden bulduğumu sikseniz söylemem. Önceden bilinen bir yerse de, yapacak bi'şeyim yok agalar. Çok güzel şeyler var çünkü, hani resim olarak zaten değerli, bir de çıkartma formatında olunca ben öldüm bittim. Başlangıç güzel olsun.

Nerden Nereye 37

Cinius


Türk Edebiyatı her şekilde "underrated"dır. Giriş cümlesine bak. Adam Türk Edebiyatı'ndan bahsediyor, aynı cümlede "underrated" filan. Ama öyle. Çok böyle araştırmadıkça, derinlere inmedikçe, anlamak zor bunu. Neler var. Ne gözden kaçanlar oluyor. Mesela ben bir tanesini yine bu son zamanlarda keşfettim. Bu yazarları duymamızı engelleyen ne kadar şey varsa, belasını versin.

Az önce yeni çıkanlara bakınırken, bunu gördüm. Abiyi hiç duymamıştım. Ya da ismini görmüş, unutmuştum. Ayrıntılı bilgi için şurdan gel. Hem böyle bir konu. Saramago-vari. Hem de bu romanın bir devam kitabı olması. Çok iyi. Ne zaman olur bilmem ama mutlaka okuyacağım. Duyurma görevimizi de yerine getirelim. Bir kişiye bile "hmm" dedirtip okutabilirsek şurda tanıttıklarımızı, daha ne. Okunmayan, ve de futbolla milyonların yüzeysel ilgilendiği bir ülkede hem de.

Au Revoir


Kasıtlı hareket var anladım. 2 takım kaç kez son 10 senede son 16'da karşılaşabilir ki ? Bir reklam var ya -Vodafone'un galiba- keşke başka şey isteseydim falan diyor genç, babası denizden çıkınca, heh ben doğru şeyi dilemişim.

Maçı izleyemeyecekler için ertesi gün Chao'nun bloga girmenizi öneriyorum. Eğer olur da (ki imkanı yok) Lyon elerse 26 sayfalık futbol edebiyatı, dersi, arada Jose'ye, Perez'e sıkıştırılmış bir kaç küfür. Dünya'ya yaptıkları iyilik vs... -Barcelona övgüsünü unutmamak lazım tabi-Ramos'a Ronaldo'ya sallamalar temalı 26 sayfa okursunuz. Real Madrid elerse sadece skorun yazıldığı "tamam aferin" temalı ufak bir dipnotla geçiştirilmiş ve büyük ihtimalle yoruma kapatılan bir yazı görürsünüz. 180 dakikayı kaçıranlar için çok kısa özet işte.

Maçlara gelince konuşmaya gerek duymuyorum. Tabloları incelemedim ancak bir üst turda bize Barcelona gelebilir (öyle bir sıralama var galiba), onları da bekliyoruz. Olmadı finalde keseriz hesabı.

(Maçlardan önce böyle takılmak lazım yoksa tadı çıkmaz. Chao zaten kötü düşünmez.)

M


2000-2001 Benfica. Şimdiki zamandan bakınca ilginç isimler toplaşmış o sezon. Enke, Pierre, Miguel, Meira, Marchena. O sezon eski Beşiktaşlı Ronaldo da kadroda ama, ya bu maçta yok, ya resmin ortasındaki yazı sebebiyle göremiyoruz, ya da sol-en üstteki abi ama biz çıkaramıyoruz.

Hajduk


Fotoğraftaki forma Hajduk Split'in 100. yıla özel çıkartılmış forması. Gördüğünüz gibi sağlam bir retro forma yapmışlar. Büyük ihtimalle de ilk formaları ile birebir yapılmıştır. Formanın üzerinde reklam falan yok. Ayrıca bu forma bizim Metin Oktay tişörtü gibi tişört de değil, forma. Hatta 13 Şubat'ta tam kuruluş gününe denk gelen karşılaşmada futbolcular bu formayı sırtlarına geçireceklermiş. Dersimiz Hajduk.

63





Babanın bugün 63. doğum günü. Kutlu olsun.


Perez'in böyle bir projesi var, üstünün kapatılmasını istiyormuş. Kapasite değişmeyecek dedilerdi.

Overmars




Bunu özellikle koymak istiyorum bloga. Şu anki gelinen noktanın, birkaç senelik bir çaba olmadığını göstermek adına. Bu maçın oynandığı dönemde, Barcelona pek de iyi durumda değil, ve ona rağmen böyle bir şaheser çıkıyor ortaya. Hatta maçın deplasmanda, hem de ada deplasmanında oynandığını da ekleyin.
Ayrıca Barcelona'nın bu altın forması da tarihin en iyilerinden biridir. Bu maçta giyilmesi hoş tesadüf olmuş.

888


Real Madrid'i böyle görebileceğiniz maç sayısı oldukça kısıtlıdır. Hatta ligde sadece Sevilla ile oynadıkları deplasman maçında bu tablo ile karşılaşıyoruz, daha da örneği yok sanırım. Real Madrid 100. yılından itibaren home-away ve 3rd formalarını düz tek renk yapar. Yani üst-şort-çorap aynı renkte olur formalarında. Beyaz forması zaten hep öyleydi, ancak away formalarında da bunu çok uzun zamandır uyguluyor. Kısacası şort ve çorap kombinasyonlarını hiç sevmeyen bir kulüp Real Madrid. Ancak kurallar işte, Sevilla'ya deplasmana gidince şu tabloyu görüyoruz.

Bu sene Real oldu da Chelsea ile eşleşti, bakalım Londra'da nasıl bir kombinasyon deneyecek. Mor forması ile Chelsea mavisini aynı maçta giydirmez UEFA. Belki ligdeki siyah tonlu formayı giyebilirler. O da olmazsa ve Chelsea Real'e kıyak geçip mavi çorap giymezse, Beyaz formasının altına siyah çorap giyme ihtimali doğuyor ki bu Real'e çok yabancı bir durum.

Kris


Geç öğrenmemi eve henüz birkaç gün önce neti geri getirebilmemize bağlıyorum. Tam bizlik muhabbet çünkü, nasıl kaçar. Çok sevdiğimiz Kim ablamız, lige girdiğinden beri "hiçbir yerde dikiş tutturamayan" Kris Humphries'le takılıyormuş. Bu aslında Jaric-Lima veya Vujacic-Şarapova ikililerinden bile daha ilginç. Muhtemelen şöyşe bir diyalog geçmiştir bak:

K:Enişteaaa!
L:Ha baldız söyle?
K:Ya sizin ligde ilik gibi çocuklar var, ayarlasana birini bana.
L:Ayarlarım, ama bir şartla.
K:Nedir?
L:Çok tanınan birini yapmam, gözü dışarda oluyo pezevenklerin.
K:Sen bilirsin.

Aslında bu konuyu çok daha ayrıntılı işlemek isterim ama, BTÜK var.

Iker



(Çok önemli ön-not:Bu postu yazan kişi, "yeni kayıt"a tıklamadan önce Barcelonalı tarafını dışarda bırakmıştır. Bu post yayımlanana kadar, sıradan bir futbolsever kisvesindedir. Son dönemde bazen ciddi, bazen gırgırına Barça-Real çekişmesi sınırları içerisinde yazılanlar oldu. Bu ufak yazı, o konunun dışındadır. Gayet tarafsız bir şekilde, saygın bir oyuncudan bahsetmektedir)


Iker Casillas Fernandez, muhtemelen tarihin en iyi kalecileri arasında sayılacak kariyeri sona erdiğinde. Kazanmadığı kupa yok. Hatta bunların takım bazında olanlarını 25'ine gelmeden sıraladı. Yakışır da. Bir süre sonra da (malum, geçtiğimiz 2 yılda) Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası'nı kazandı. Hem de kaptan olarak.


Fakat aynı zamanda, şöyle bir düşünecek olursak, en çok isyan eden, en çok maç esnasında üzgün gördüğümüz kalecilerden biri de o. Ha nedir, daha zor duruma düşen kaleciler de vardır belki ama, Casillas daha bir belli ediyordur belki. Daha duygusaldır. Hislerini daha kolay dışavuran biridir. Birçok başarı da kazanmasına rağmen, bir şekilde sıkça onu suratı asık, arkadaşlarına kızarken, "yeter ulan artık" derken gördük. Bunun asıl nedenlerini burda uzun uzadıya sıralayamayız ama, kısaca bu manzaraların sebebi, Real Madrid takımının şu on küsür yıl içinde zaman zaman düştüğü kötü vaziyetlerdir. Bu bahsettiğim "anların" en çok akılda kalanları, son 5 yıldaki 3 Barcelona maçıdır muhtemelen. Barnebau'daki 0-3 ve 2-6 ile, birkaç gün önceki 5-0'lık maçlar.


Bu kadar iyi bir kalecinin, sadece yetenek ve performans değil, kariyer anlamında da bu denli parlak bir oyuncunun kısmen de olsa akıllarda bu görüntülerle yer edecek olması fazlasıyla üzücü. Gidip sorsanız, eminim o da farkındadır ve şikayetçidir bu durumdan fakat, sonuçta kulübün öz evladı olduğundan, bir yere kadar kırılabilir. Sadece kimi maçlarda onu zor duruma düşüren değil, aynı zamanda onu "Casillas" yapan, 18 yaşındayken güvenip kaleye geçiren de o kulüp.