Ana-Bacı Gider

Yeryüzünün en iyi ligi olan İngiltere Premier Ligi, son 2-3 senedir çeşitli sebeplerden ötürü, tam manasıyla içe sinerek izlenemiyor, biliyorsunuz.
3 sezon önce filan Ntv'deydi yayın hakkı ve, maçları Murat Kosova, Okay Karacan, olmadı en kötü Osman Sakallıoğlu gibi spikerlerden dinleyebiliyordunuz. Son vurguyu yapmamın sebebi, sonra yayın hakkını alacak olan kanallarda bu kaliteye bile erişemeyecek olmamız. İğrenç sunumlar, abartılar, gereksiz bilgi yağmuru. Birçok kez ses olmadan maçları izlemeye giriştiğimi biliyorum.

Bu yıl Digitürk aldı yayın haklarını. Bir de Spormax diye kanal açtılar. Brezilya, Portekiz ve Rus ligleriyle birlikte maçları orada yayınlıyorlar. E böyle olunca da millet, herkes olmasa da büyük bir kesim, sorf EPL için Digitürk alacak-zaten lig onlarda.
Allahtan diğer 2 büyük lig Ntv'nin elinde de, onlar Ntvspor'dan izlenebiliyor. Almanya 24'te, Fransa da Kanal A'da. Böyle ufak kanallar da, lig yayın hakkı alıp, oradan işi götürüyor ya, uyuzca aslında.

Mesela bu hafta Chelsea-Manutd maçı var. Geçen hafta da L'Pool-Manutd vardı, kaçırdık. Babam bey ne zamandır "Digitürk alsak mı" havalarında. Ben de diyorum, alacaksan al, ligler bitecek. Umarım alır! Yoksa bu sezon EPL'yi ancak maç sonuçlarından ve yorumlardan takip edebileceğiz. Kimse "Sopcast" filan demesin, millet yığılıyor, onlarda da bir bok izlenmiyor.

İşin artısı da var:Lig ve EPL elinde olan Digitürk, bir de Beko basketbol ligi, Uleb Cup ve Euroleague'i de bünyesine kattı. E gel de şimdi alma Digitürk! Nasıl almayalım ulan. Herifler 4 cepheden saldırıyorlar. Bildiğin tekel bu.
Bir de aldın diyelim, spiker sorunu var. Ben alışmışım senelerdir Murat Kosova'dan, Murat Murathanoğlu'ndan dinlemeyi bu maçları, şimdi gideceksin, bir ton işi bilmeyen, çömez spiker. Lan zaten ülkede "spor spikeri" sorunu var, bir de yayınlar dağıldıkça dağılıyor. Kaç senedir Cl izliyoruz, onda da Ersin ve Güntekin vardı, onlar da akıllıymış, Ntv'ye kaçtılar;ama biz de adam gibi 2 spikerden Cl dinlemekten mahrum kaldık. Onlar da haklı, ne yaparsın.

Evlat Mı Şampiyonlar Ligi Mi


Az önce feci bir tantana vardı evde. Normalde kendi yaşadığım şeyleri yazmam ama, bu kaçmaz. Kardeşimin halı saha maçına gitmesi mevzu. Gider tabii sorun yok da, aşırı yağmur var. Annem "klasik anne tepkisiyle" "aman yavrım gitme" çekti. Kardeşim karşı çıktı doğal olarak. Oynayacak olmasa bile, maç saatinde orda hazır olması gerektiğini söyledi anneme-haklı olarak. Bizimki ikna olmadı.
Neyse, tartışma ilerledi biraz, kardeşim "Anne, Şampiyonlar Ligi finali oynayacak olsam yollamayacak mısın yani yağmur var diye" dedi. Annemden bomba geldi:"Evlat mı önemli, Şampiyonlar Ligi mi?!". Ve ben yerlerde.

Hayko


Az önce Mtv'de gördüm. Sağı da donatmış abim. Yakışır.

"Klinsmann Adam Değil"


Başlığı "Ahmet Çakar ağzı" ile yazayım dedim, zira tam bu lafın cuk oturacağı bir vaziyet var.
Futbolculuğu ayrı konu ama, milli takım hocalığı süresince filan, ısınamadım bu adama ben. Hiç "futbol adamı" duruşu yok. Gollere sevinçleri de, Abramoviç tarzı işadamlarının gollerdeki yapay-beceriksiz sevinçleri gibi. Almanya milli takımına da çok katkısı olduğuna katılmam asla.
Maçı izlemedim fakat, bu yukarıdaki düşüncelerimin az-çok doğru olduğuna dair bir kanıt yine de sonuç:2-5.
Allianz Arena'da dakika 59, ve durum München aleyhine 0-5.

Bir belirsizlik var;sahaya çıkan München kadrosu 3-5-2 gibi. Eurosport'taki diziliş de o. Ama şöyle bir şey var ki, Demichelis ön libero da oynayabiliyor. Acaba onu mu dikkate almıyorlar, ya da cidden mi 3-5-2 oynuyor München(mesela haftaiçi Gs de böyle kadroyla çıktı, ben normal sistem zannederken, 3-5-2 oynadılar). Eğer öyleyse, Klinsmann'a daha da söverim/sövülür.
Umarız düzelir Bayern.

Bir dipnot:Bremen'in dörtlüye bak hücumda;Diego-Pizarro-Rosenberg-Özil. Mesut çok feci geliyor.

Bir tane daha:Bayern'in 4 oyuncusu sakat. Ve bakın kimler:Hamit,Ribery, Sagnol ve Klose. Takımın "kolu-bacağı" olan adamlar yani.

Bok 3

Evet, 3.ye de ulaştık. Çok garip. Yazdıkça hikaye fışkırıyor her taraftan. Birbirini tetikliyor demek ki bazı şeyler. Bakalım yarına da çıkacak mı bir şeyler.

Efenim bugünkü Bok'umuzda da bir akrabamdan söz edeceğim. Anasını satayım, bir yazı yazdık, örnek verdik, gerisi nehir gibi, akıp geldi. Nereye kadar acaba.
Dün itibariyle geç kalktım bayağı;uyandığımda kardeşim Msn'de bu elemanla konuşuyordu. "Naber napıyosun" muhabbeti geçti bir-iki. Sonra karşı taraftan şöyle 2-3 cümle aktı, ben de uyku sersemi, ekrana bakıyorum ööyle:"Abi ya Ankara'dan bir kız 'düşürdüm'. Yanına gidiyodum bugün. Olmadı. Sinir oldum lan." İçimden "Aferin" dedim. Devam etti, bu kısmı birebir kopyalıyorum, neler var görün:"bi listem var veriim istersen bi kac tane".

Bakın, dikkat edin, "Liste" diyor...

Kardeşim de anladı ama sordu bilerek, "ne listesi?" diye. O da beklendiği gibi "Msn" dedi.

Bilmeyenler öğrensin. İnternet türlü yararlı şeylere vesile oluyor. Mesela, hormonları aşırı çalışan gençlerimizin, elde liste, adres adres "zorlayıp", kız tavlamaya çalışmasına. Güzel tabii. Bu kişinin birinci dereceden akrabam olması daha da güzel. Böyle örnekleri yakından görmek, her zaman daha etkili olur, emin olun. Tecrübe konuşuyor.

Fön


Adam

Hani vardır ya, "daha adam olamadı" filan gibi muhabbetler. Benim adam olma eşiğim ise şu:Birader, ben, Ulysses ve Proust'un "Kayıp Zamanın İzinde" serisini (7 kitap) bitirip özümseyip rafa koyayım, o zaman adam oldum demektir işte. Benim de "adam olma" eşiğim budur!!
O derece de hırs yaptım amk gece gece.
Ha, bir de Niteliksiz Adam var da, onun tamamı Türkçe'ye çevrilmedi. Ondan yırtıyoruz otomatikman.

Bok 2

Tabii ki çok beğenildiği için seriye filan başlamadım. Sadece denk geldi. Dünküne benzer bir hikaye ortaya çıktı, ben de sıcak sıcak anlatayım dedim.
Bu yaz tanıdığım bir dişi insan. Bizim elemanlar vasıtasıyla tanıdım. Aralarından bir tanesi yazıyordu ona, sonra olmadı falan fişman. Biz de o arada tanıştık tabii, doğal olarak aynı ortamda bulunuyorsun.
İlk izlenimim onla ilgili, olumluydu. Ne bileyim, pek kendi gibilere benzemiyordu, efendi gibiydi.
Bir gün yine aynı ortamdayız. Bir yabancı isim söylediler bizimkiler, takıldılar kıza. O arada kız, uzaklaştı masadan;sahildeyiz böyle, az ileri gitti kumsaldan. Az biraz telefonla konuştu.
Sonra bilgiler geldi bana dağınıkça:bu kız Myspace'den bir zenci elemanla tanışmış, onla muhabbeti kurmuş, eleman için yanıp tutuşuyor. Deli oluyor. Emin olun herifin sikinde değildir.
Ben şaşırdım ilk baş, dedim nasıl "oloyor" bu. Sonra kızın kaypaklıklarını gördükçe daha da normal göründü gözüme. Bayağılıklar diyelim, basitlikler.
Ve son safha:geçenlerde bir arkadaşın(ona A diyelim), uzakta oturan bir arkadaşın buraya gelme meselesi oldu. Onunla beraber bir arkadaş daha gelecek(buna da B diyelim). A ve B ile konuşuyoruz böyle, kızın lafı geçti sonra. B de söz etti ondan. Ve onun, normalde kızla alakası yok. Ayrı elemanlar bunlar. Ama A onu tanıyor, bu da bir şekilde muhabbet kurmuş;dedi ki "Abi, o kızla birlikte gelicem vs.". Öh dedim, sen ne ara filan. Hemen "ayıpsın" havaları çekti. İyi dedim, aferin.
Kısa süre geçti. Gaydırıguppak hesabımla Feysbuk'ta geziniyorum. Resimlere yorumlar falan, gırgır. Bir tanesinde takıldım, metrelerce muhabbet uzamış. Hızlıca okumaya çalıştım, bir de ne göreyim...
Şimdi bu resimde, demin bahsettiğim 2 arkadaş var. Biri de zenci;yani "B". Yerli zenci. Bu salak kız, bir şekilde muhabete katılıyor, ilk tepki zaten "zencilere bayılırım" filan. Bizimki de ışığı görmüş, üstüne atlamış tabii. Öyle şaka-gırgır götürmüşler, sonra da bizim piç ayarlamış filan. Bir resim ve farklı renge sahip olmak, "vermek" için yetebiliyor kimi zaman demek ki.
Ben burdaki olanların hangi birine şarlayayım? Hangisinin, hangi yaptığına söveyim?
Bunlar da yeni neslin en normallerinden ikisi ha. Hadi, şimdi geleceğe güvenle bakabilirsiniz.

Kaotik

Evrenin en kaotik takımı olan Galatasaray'ın taraftarı olmaktan gurur duyuyorum.
Size bu kadar aksiyon, atraksiyon, bilumum heyecan yaşatacak bundan daha ideal bir takım bilmiyorum. Belki daha büyüğü, daha güçlüsü, daha organizesi, daha kalitelisi vardır ama, daha kaotiği yoktur, emin olun. Sizi şekilden şekile sokacak, ekran başında kanepenin tepelerine çıkmanıza yol açacak, elinizdeki oyuncak yunusu öldürmenize sebep olacak böyle başka bir takım yoktur. Ve sizi uyarıyorum:hayatınızı renklendirecek bir şey veya bir takım arıyorsanız, iş işten geçmeden, gelin Galatasaraylı olun. Sonra çok geç olabilir.
Evrenin başka bir yerinde-eminim ki evrenin başka bölgelerinde de futbol oynanıyor-böyle bir takım bulamazsınız;kendinden 10 kat daha güçsüz olan bir takımdan 3 gol yiyecek;o güçsüz ve 10 kişi kalan rakip karşısında 3-2 öndeyken tutup salak gibi gol yiyecek;işi 90+5'de gol atmalara bırakacak;taraftarına kalp spazmları geçirtecek...

Son olarak:bu takım, sağ bekini çıkartıp santrfor alabilen bir takım. Eğer şimdi tuttuğunuz takım, sağ bek çıkartıp sağ bek alıyorsa oyuna, bunu duyunca şaşırmayın diye söylüyorum.

Lider


Son yıllarda sadece 01'deki Eurobasket'te ve "wild card" ile gittiğimiz Dünya şampiyonası'nda kısa sürel parlamalar yaşayan Basketbol milli takımı, bu kez gerçekten umut veriyor ve sağlam durumda.
Belçika, Ukrayna ve Fransa'nın bulunduğu grupta, ilk 5 maçın 5'ini de aldık;ama almak önemli değil, nasıl aldığımız önemli bu kez.
Bütün maçlarda üstün taraf bizdik. Dışardakilerde bile. İçerde zaten sorun çıkmadı. Fransa'yı bile rahat denecek şekilde geçtik. Fransa'da da tek Parker var zaten.

5 maç sonunda gruptan lider çıkmayı ve Eurobasket 2009 Polonya'ya gitmeyi garantiledik. Son maç hakikaten "tatil" olacak. Turistik gezi mahiyetinde.
Peki ne oldu da, bu takım bu hale geldi? Oyuncular aynı, hoca aynı, değişen ne?
Ben bu cevabı bilmiyorum. Sadece gördüğüm kadarıyla, parça parça bu yükselişin nedenlerini yazmaya çalışacağım. O kadar.

Çok ilginç aslında, Ömer Onan, Ömer Aşık ve Semih Erden yok;sakatlar. İbrahim Kutluay bıraktı. Ve takım yükselişte. Ne yükselişi, uçuyorlar.
İlk başta Hido'nun lider konumuna geçmesi var. Hücumlar genelde onun üstünen yürüyor. Artı, Nba'de kendisine MIP ödülünü kazandıran o gidişat, Milli takım'a da yaramış durumda. Sahada bir Nba oyuncumuzun, hatta daha da ileri gideyim, bir Nba yıldızımızın olduğunu sonunda fark edebiliyoruz. Bu harika bir his.Mehmet Okur sağolsun, bunu hiç bize yansıtamadı. Hido da beceremiyordu ama artık yapıyor. Darısı Mehmet'e.
Hido, oyunun sıkıştığı anlarda, birebir oyunları ve üst düzey oyun görüşünün getirisi olan güzel paslarıyla sonuca götürebiliyor takımı;takıma itici güç gerektiği zamanlarda smaçlarıyla coşturuyor, seyirciyi de maça dahil edebiliyor. Sonuçta her zaman makine düzeniyle işlemiyor takımlar, yan faktörler lazım. Elinde böyle bir oyuncu da varsa, kullanacaksın, sorumluluk vereceksin. Vermeyince, elinde Yeryüzünün en iyi oyun kurucusu varken, ilk turlarda elenirsin. Anlayan anladı.
Hido, ödüllü sezon ve başarılı geçen bir grup serüveninin ardından, yeni Nba sezonunda daha da yükselecektir.

Kerem Gönlüm, gerçekten Murat Kosova'nın son maçlarda sık sık söylediği gibi "ikinci baharını" yaşıyor. Savunması zaten hep malum da, artık hücumda da çok daha etkin. Yanlış hatırlamıyorsam Fransa maçıydı, tam 5 smacı var sadece. Toplam sayısı da 20'ye yakındı. Çok istekli, iyi pozisyon alıyor ve kolay sayı imkanı bulabiliyor, ileri hızlı koşuyor. Ve benim gibi Spurs taraftarları da, zamanında bu oyuncuyu takımımıza "salmayan" Ülker'e sövüyor defalarca.

Ersan, bütün grup maçları boyunca çok yönlülüğüyle dikkat çekti. Sayısız ribaund çekti. Bu sezon nerde oynayacak bilmiyorum ama, formda olacağı kesin.

Tanjevic, şaşırtıcı şekilde, maçlarda dönem dönem iki oyun kuruculu düzeni denedi. Yani, Olimpiyatlarda Abd'nin Paul ve Deron Williams'ı bir arada oynattığı gibi. Bizde de Kerem Tunçeri ve Ender Arslan aynı anda sahada yer aldı (bazen de Kerem-Engin) ve, bu ikilinin aşırı formda olması sebebiyle, bu anlarda milli takım başka bir verimli oynadı. Tabii Kerem'in bu oyununu görenler, daha önce onu takıma almadığı için Tanjevic'i eleştirmekten geri kalmadı. Haksız da sayılmazlar ya, neyse. O kadar denediği Hakan Demirel nerde peki? Cevap belli. En azından hatadan erken döndü;bu da bir şey.

Potaaltında Oğuz Savaş ve Fatih Solak da iyilerdi. Fatih bir de şu blok sevdasını azaltsa, çok iyi olacak. Her pozisyonda da kalkılmaz ki "höydaraa" diye bloğa.Kaç tane fake yedi öyle, sayısını ben unuttum.
Hadi Semih'i boşverin de, Ömer Aşık'sız, potaaltında böyle etkili olmamız çok ilginç ve iyi. Cemal Nalga bile, bulduğu kısıtlı sürelerde verimliydi.

Engin Atsür, bu sezonu Efes'te geçirecek. Tabii ki çoğu kişi onu az izledi ve merak ediyor. Ama eminim, en azından belli bir seviyenin altına düşmeyeceğini bu grup maçlarında gösterdi.

Savunmayı ön plana alan, takımın savunma kurgusunu oturtmak isteyen Tanjevic, bu konuda o kadar ısrarlıydı ki, hava atışlarını almamasını istemiş takımın;ki ilk atakta savunmada olup durumu görelim. Zekice bence.
Bu savunma çabasının bir getirisi de çıkan 5'lerde göründü. Genelde şu 5 ile çıktık:Engin-Sinan-Hido-Kerem-Fatih. Zaten bu kadroda 3 oyuncu kafadan "savunmacı". Rakip oyun kurucuları genelde Sinan Güler aldı ve bu görevde oldukça da başarılıydı. Efes'in aldığı bir başka oyuncu olan Sinan, takımın karakteristik özelliği olan savunma'nın oturmasında Ergin Ataman'a çok yardımcı olacak.Nokta transfer anlayacağınız.

Geri kalan oyuncular olan Cenk, Ersin ve Murat Kaya ise az süre bulmalarına rağmen, diğer bütün oyuncular gibi verimliydiler. Hele Murat, beklenenden fazla katkı yaptı. Cenk de, tahmin edilenden az süre buldu ama, moralini bozmayacak kadardı en azından.
Bir de Barış Hersek kaldı. O da sürpriz şekilde 1-2 maça ilk 5 başladı ve iyi iş çıkardı. Umarız bu sene Efes'te şans bulur yeterince.

Hırr!

Ideefixe, Yalçın Hoca'nın Aforizmalar isimli kitabının 2. baskısının 100 tanesini özel imzalı şekilde, ilk 100 sipariş eden kişiye hediye ediyor. Bir resim de koymuşlar örnek. Kafayı yedim.
Kitabı almamış olsam, hemen bir sipariş vereceğim;tek kitaplık da olsa. Ama aldım! Bok mu var, alıyorsun.
İmzaların yanında, her kitapta bir de Yalçın Hoca tarafından ilk sayfaya yazılmış birer aforizma var. Oof of amk.
Bir de Ithaki'nin bastığı, Edgar Allen Poe'nun tüm hikayeleri özel basımı'nı (büyük boy, dev gibi bir şey) 70'den 25 milyona indirdiler. Hemen zaten çok satanlarda ilk sıraya yerleşmiş.

Ideefixe'te jest çok da, bizde zamanlama kötü!

Bok

Efenim bizim neslin en kötü tarafı, daha doğrusu azıcık farkındalığa ulaşmışlar için en kötü tarafı, bu farkındalığın getirdiği, "içinde bulunduğu neslin ne kadar yitik ve ziyan olduğunu görmek"tir.
Bunda kasıtlı ve aklı başında yapılan tercihler çok çok az yer kaplamaktadır. Bu yenen haltların geneli, bilgisizlik, cahillik, görmüş-geçirmemişlik ve tecrübesizlikten kaynaklanır. İşi yapan bünye de durumun ayırdında olmadığı için, genellikle boku yer. Ne bileyim, hayatı kayar. Ööyle ziyan olur gider.

Hani şey vardır ya, "80 sonrası gençlik apolitize" muhabbeti. O var evet de, apolitize olup, başka hiçbir sike yaramamak da cabası. Ha sanki 80 öncesi çok bok yedi ya, o da ayrı.
Öyle ucube bir nesil veya güruh oluştu. Hiçbir sike yaramayan, hiçbir boktan anlamayan. İşi gücü "takılmak"tan ibaret olan.

İşin acı yanı, ben ve benim gibilerin, onlardan ayrı durma gibi bir şansımız yok. Ne bileyim, onlar mahalle kahvesinde gördüğün veya sokakta arada görüp 2 laf ettiğin yaşlı amcalar değiller. Senin de içinde bulunduğun kalabalık onlar.
Hani nasıl o 60-70'lerin romanlarını yazan eski tüfekler filan çıkıyor ya, bizim için de bu geçerli olacak. Ne kadar boktan bir nesil olduğumuzu yazacaklar. Kimse yazmazsa ben yazarım zaten.

Bir de bizden sonrası var ki, ona hiç girmiyorum. Onu da onlar düşünsün. 89'dan sonrası pislik. Tamamen bok. Hem de en cıvığından(istisnası var dememe gerek var mı?).
Bunu, ülkemizin durumuyla bağdaştıralım bakalım:zaten elde batmakta olan bir ülke var. Ve bizde hep söylenir bilirsiniz, gelecek gençlerindir filan. Evet öyledir de, gençlikten cacık olmuyorsa ne yapacağız hacı? Bilemiyorum, belki de bizden öncekiler de benzer şeyler söylediler. Orasını karıştırmayacağım;ki zaten çok da ilgilendirmiyor.
Gelecek gençlerinmiş;gençlerin evet, her zaman öyle olmuştur. Sonuçta fanilik var öyle değil mi. Bu durumda umut da her zaman vardır. Ama umudu taşırken, bir yandan da onun gerçekleşmeme olasılığının ne kadar olduğunu düşünmek lazım. Öbür türlü sıçarsın zaten.

Ülke kötü durumda:sen gençleri bekliyorsun:gençler sıçmış batırmış bile:sende umut var.
Sonuç:belli.

Ülke içinini bırak, kişisel bak. Bu kadar ziyan hayat. Ne için ki. Hiç mi farkındalık yok.

Çok dağınık bir yazı oldu, büyük ihtimalle de ne demek istediğimi filan anlatamadım. Son bir örnekle bitireceğim. Çok içleniyorum bu vaziyete çünkü.

Bizim bir arkadaşımız var. Dişi bir arkadaş. Aslında bayağı da akıllı. Ne bileyim üniversiteye gidiyor filan. Onu da bırak, okur eder. Kafası çalışır bir tip.
Ama bu kızcağızın öteki tarafı da var ki, süzme salak mı diyeyim ne diyeyim bilmiyorum.
Bir kere gerizekalı, amacının ne olduğu malum erkeklerle birlikte olur. Hanzo misali. Siz uzaktan "lan, nasıl lan, nasıl olur!" yollu şaşırıp üzülürsünüz.
Bir arkadaş çevresi var, yapış yapış. "Janım, yafrum"ların bini bir para. Bin tane kankası var. Hepsi canı. Hepsi yavrusu.

Bu kızı gördükçe yemin ediyorum kendi kızım böyle kötü yola düşmüş filan gibi üzülüyorum ulan. Ne iğrenç bir hayat. Nasıl insanlar. Hadi azıcık kırıntısı olmasa, hiç üstünde düşünüp uğraşmayacağım ama, yazık ulan. Vallahi billahi yazık. Kızımız bir de saf. Hani korkuyorum bir gün birine kapılacak, gidecek kötü yola düşecek, hayatı kayacak.

Belki de kabahat bende! Niye düşünüyorsun lan "elin kızı-oğlu" hakkında. Siken siksin, yarrağı yiyen yesin. Hayatı kayan kaysın. Sen kendi keyfine bak. Ama yok! Duramıyor ki mına koduum.
Zaten azıcık umursamaz olabilsem...

Güzel Formalar 33


İlk defa dün OM-Liverpool maçında gördüm. Sanırım zaten ilk kez giydiler. Marsilya'nın Avrupa kupaları için tasarlanan forması bu. Takım için özel tasarım büyük ihtimalle, çünkü bu tasarım şablonu, bu sezon Adidas giyen hiçbir takımda yoktu-tersini bilen varsa yorumlara yazsın, düzelteyim. O ne güzel bir formadır. Üst altın, alt siyah. Yanlardan yükselen çizgiler asimetrik.
Adidas 2 sezondur Marsilya için daha bir özenle çalışıyor belli ki. Geçen seneki turuncu-açık mavi formadan sonra, bunu da görmemiz, yeterince ipucu veriyor. Hele ki ayrı bir tasarım kullanmaları başlı başına büyük olay.
Anlayacağınız, benim son dönemde gördüğüm belki de en iyi forma. Avrupa'da takımlar, Cl için özel forma giyiyorlar bir süredir. Bizde böyle bir şey yapsanız kıyamet kopar;yok efendim renklere bak vs. Schalke bunu yapıyor, Bayern'de de var. Marsilya'nın da yaptığını öğrendik. Keşke daha fazla yayılsa bu iş. Harika şeyler ortaya çıkıyor.

Sıtivi-Ci


Star'ın Türk takımları haricinde Cl maçlarını yayınlamayacağını, geçen sene öğrenmiştik. D-Smart sebepli bir uygulamaydı bu. Böyle olunca, D-Smart'ı olmayan büyük çoğunluk sıçızladı.
Allahtan bizim bir yakın akrabada var da, yararlanıyoruz.
Neyse;gittik oturduk. Ne maçı olduğunu bile bilmiyoruz. Oturduk ööyle.
Baktık Star'da Marsilya-Liverpool var. İlk yarısı çok iyiydi. Gerrard yine ne kdar büyük olduğunu gösterdi. Torres ve Babel de iyiydi. Beklenti içinde olduğumuz Ben Arfa ise kötü.
Ertem Şener, bir ara maç içinde Gerrard'a "Stevie-G" dedi... Biz orda koptuk gittik zaten. Babasının oğlu sanki...
Mandanda çok büyük kaleci.
Marsilya'nın o forma da. Ooof. Müthiş.

Oğlan Çocuğu


Geçen milli maç arası zamanı, Arjantin-Paraguay maçı var. Ama izlemiyorum ben. Mesaj geldi bir arkadaştan:"Laan, Messi saçları kesmiş." Ahan da dedim, koştum Tv başına.
Benzer fizikte Agüero filan da var, anlayamadım bir şey. Sonra gördük tabii, durum ne. Messi saçları, kariyerinin başındaki gibi, yani 05-06 civarı olduğu gibi kestirmiş, kısaltmış. Aslında son hali harikaydı saçının ama, elemanın zevki tabii, ne diyelim. Sıkmıştır belki de.
Saçını Arjantin'de kestirmesi aklıma şunu getirdi:Düşünsenize, elemanın bi' mahalle berberi var. Ondan başkasına kestirmiyor filan. Milli maç bahanesiyle gelmişken de, gidiyim bi hallediyim şu işi demiş olabilir mi? Belki.

Düz


Uefa'nın son 2-3 yıldır uygulamakta olduğu bir kural var. Formanın arkası düz olacak, isim ve numara sorunsuz okunacak. Kimi zaman bu kural yüzünden forma bütünlüğü bozuluyor ve, pek de hoş olmayan görüntüler oluşuyor. Bazen de saçmalıklar. Mesela, daha bugün gördüm (sanırım Bundesliga'da da o kural var ki), B.Dortmund, bu sezon sarı üstüne çok ince siyah çizgili forma giyiyor, ama ona rağmen, isim ve numaranın olduğu bölüm, düz. Ulan engellemiyor ki, o ince çizgiler görüntüyü. Neyse.

Bu kuralın her formaya uygulanması da doğru değil. Her takım çizgili forma giymiyor ki, veya her formada isim ve numara görünmüyor değil ki. eden hepsi arkayı düzlesin.

Şimdi efendim, şu yukarıdaki formayı görüyorsunuz. Bu sezonki Barça formsı. Parçalı desen.
Üstüne de sarı renk karakter kullanılıyor. E peki ne gerek var o alt kısmı tek renk yapmaya! Ha?! Niye bozuyorsun formanın bütünlüğünü!
Şu hale bak ya. Sanki sarı, bordo ve mavinin üstünde belli olmuyor.

NFL'e Genel Bakış


Şimdi bir iki gündür Türkiye'deki arkadaşlarımla da Amerikan Futbolu muhabbeti geçiyor. Onları baz alarak şöyle bir değerlendirme yapayım dedim. Şimdiden söyleyeyim, bana gelmeyin sonra, bu yazı aşırı derecede yabancı terim içerebilir. Öğrenmek isterseniz öğretiriz.

-Brett Favre'ın Jets'e gönderilmesinden sonra Packers'ın Quarterback pozisyonuna yerleşen Aaron Rodgers beklenenden beş gömlek yukarıda performans gösteriyor. İki haftada 500+ metre pas, 5 touchdown. Favre'dan daha yukarıda.

-İlk hafta ligin bence şu anki en iyi QB'i Tom Brady'i diz sakatlığına kurban veren New England Patriots bu hafta Jets'i yendi, 19-10. Gayet kısır bir maçtı diyebiliriz.

-Burada malumunuzdur (belki de değildir) Pazartesi akşamları futbol gecesi. Bütün maçlar pazarları değişik kanallarda aşağı yukarı aynı saatte başlıyor, pazartesi akşamı tek maç, herkes onu izliyor. ESPN'de. Donovan McNabb, Eagles QB'i beni şaşırtan bir oyun ortaya koyuyor şu ana kadar. Zira bu adam NBA'in Darko Miliçiç'i sadece zencisi.

-Seahawks iki haftadır kaybediyor. 0-2 başladık. Ancak Wide Receiver pozisyonun da 4 eksikle çıktık dünkü maça, 6 eksikle bitirdik. Uzatmada Field Goal. Olmamalıydı, oldu. Telafisi var, siktir et. Ayrıca, evet Onur abi, bizim maskotu her maçtan önce uçuruyoruz. :D

-Terell Owens ne kadar "zenci" filan olsa da bu ligin en iyi WR'ı. Tatupu da bu ligin en iyi defansif oyuncusu. MLB filan değil, direk defans 11'inde en iyi oyuncu. Bu kadar.

Dahası gelebilir. Fotodaki de Amber, "the lead cheerleader."

Kitap İçin 5


Efenim bugün son bölüm. Umarız okuyanlar için zevkli bir seri olmuştur.

-"An gelir karaktr daha önce düşünmediğin bir şeyler söyler veya yapar. Oan karakter canlanmıştır, artık ona dokunmamalısın." Graham Greene

-"Kitap bir aynadır;ona bakan bir eşekse, karşısında bir aziz görmeyi beklememeli." Georg C. Lichtenberg

-"En büyük cesaret, kendine hücum edebilmektir." Hasan Ali Yücel

-"Bizde dört sınıf halk vardır. Okuyup yazamayanlar/ Okuyup yazanlar/Okumayıp yazanlar/Okuyamayıp yazanlar. Bunlardan birincisi en zararlı, dördüncüsü ise en tehlikeli olandır." Hasan Ali Yücel

-"Hayat, kadınların tekelindedir;geri kalan her şeyse, erkeklerin." Güven Turan

-"Gerçek yazarlar yazmayı, sıradan yazarlar yazdıklarını önemserler." Güven Turan

-"Bir insan, mükemmel olmadığı için yazıyordur." Anthony Carson

-"Okuduğundan daha çok yazan biriyle asla konuşmak istemem." Dr. Johnson

-"Yaşamak ve yazmak. Birinden vazgeçeceksen yaşamı seç." Joseph Brodsky

-"Yanlış anlaşılmak büyüklüğün şanından." Oscar Wilde

-"Ulysses'i bitirdim ve bir karavana atış olduğunu düşünüyorum." Virginia Woolf'un günlüğünden.

-"Okuryazar birinin asla gerçek bir arkadaşı olmaz." küçük İskender

-"Kalıcı sanat yapıtı bırakan tek kadın yoktur." Schopenhauer
(Bilmeyenler için söyleyelim, üstad azılı bir kadın düşmanıydı)

-"Felsefenin boş bir uğraş olduğunun en büyük kanıtı, felsefeci bir kadın olmayışından belli oluyor.Kadınlar boşa uğraşmaz çünkü" Güven Turan

-"Shakespeare'in yapıtları estetik duygudan tamamen yoksundur." Tolstoy

-"İyi adam olunmadan iyi şair olunmaz." Strabon

-"Söylemi bitmek bilmeyen kitaba 'klasik' denir." Italo Calvino

-"Yaşam, uyuyamadığımızda yaptıklarımızdan ibaret." Fran Lebowitz

Oku


Abi, bu kitap işleri çok sakat işte. Sonu yok. Sürekli yeni yazarlar, yeni türler, yeni alanlar karşına çıkıyor. Ucu bucağı görünmüyor.
Düzenli ve delice kitap okumaya başladığım ilk dönemlerde, liste tutuyordum. Almam gereken, veya bir şekilde bilmem gereken yazar ve/veya kitap adlarını not ediyordum. Sonra bir baktım, bu listenin sonu gelmiyor, sayfalarca kitap ismi. Ve bunun getirisi olarak da, o kitapları bir an önce edinip okuma isteği. O dönem lisedeydim. Beni bir "gereksiz harcama yapmama" hastalığı sardı. Düşün, adam sabah okula gitmiş, aç, ama gidip bir simit almıyor, karnını doyurmuyor. Ulan git de yesene! Yok, o paralar birikecek, kitap alınacak, rahata erilecek. Sonuçta ergenlik;bu tip manyaklıklar çok oluyor. Mesele, farkına varmak. Şükür ki ben erken vardım. Yoksa şu anda 80 yerine 50 kilo olup, okumadığım çoğu kitabı okumuş olurdum ama, bir yandan da sağlığımın amına koymuş olurdum.
Bir süre sonra bu listeyi tutmaktan vazgeçtim. Baktım olmayacak bu işler kısa vadede. Ben de liste tutmayı bıraktım. Aklımda tutmaya çalışıyorum olabildiğince, zaten okumam, almam gerekenler kolay kolay akıldan çıkmıyor. Ideefixe'de bir alışveriş listesi gibi bir şey var, ordan bakıp alabileceklerimi oraya atıyorum bir tek. Orası da yüzlerce kitap dolu. Bakarken kafayı yiyorum.
Liste tutmama işi, bazı kitapların gözden kaçmasına sebep oluyor ama, paranoyaklaşmayı önlüyor, bu kesin!
Ayrıca kitapçıya gittiğinizde de, fazladan dolaşmaya sebep oluyor. Normalde almanız gereken kitabı kaçırma ihtimali de artıyor.

Şu anda önümdeki en büyük hedefler, Orhan Pamuk'un okumadığım birkaç kitabı, Latife Tekin, Kaptan'ın Cumhuriyet söyleşilerinden kalanlar, Enis Batur(işte bu, sıçtığımız kısım. Biz hepsini bitirene kadar Batur bir o kadar daha kitap yazar), İ.O.Anar'dan kalanlar, P.Auster'dan kalan 2-3 kitap, bir de Glenn Meade kitapları.
Bunların hepsini ne kadar zamanda bitirebilirim, Allah bilir. Bir de bunlar edebiyat kısmı ha;araştırma kısmına girersem, çıkamam.

Kitap İçin 4


-"Kadınlar okumaktan vazgeçtiklerinde roman ölecektir." Romancı Ian McEwan

-"Silmek, yazmak kadar önemlidir." Quintillan

-"Tüm Ermeniler yarın öldürülse, Rusların yarısı ertesi gün açlıktan ölse umrumda değil. Tek sorunum yazmak..." Eleştirmen ve Editör George Nathan

-"Kendi kitapları hakkında konuşan bir yazar, kendi çocuklarını öven bir anne kadar kötüdür." Benjamin Disraeli

-"Yazarlığı severim. De kağıt işlerine gelemiyorum." Peter De Vries

-"'Her gün yazar mısınız?! diye soran editöre 'Hayır' dedikten sonra her gün yazmaya başladım." Nicholson Baker

-"Yaşam, ciddiye alınmayacak kadar önemlidir." Oscar Wilde

-"Eğitim yararsızdır demiyorum. Ama zaman zaman da anımsayalım ki, gerçek bilinmesi gerekenler, öğretil(e)meyenlerdir." Oscar Wilde

-"Yaşam ve edebiyatttan tamamen bihaber herkes üç ciltlik bir roman yazabilir." Oscar Wilde

-"Sanat asla halka inmeye çalışmamalı. Halk çalışsın sanatsallaşmaya." Oscar Wilde

-"Dostluk aşktan daha trajiktir. Daha uzun sürer." Oscar Wilde

-"Sevmedikten sonra bir erkek, her kadınla mutlu olabilir." Oscar Wilde

-"Roman her şeyi, kısa öykü tek şeyi anlatır. Onu da şiddetle anlatır." V. S. Pritchett

-"Sanat kötüdür;onunla yasal olarak evlenemezsiniz, ancak ırzına geçersiniz." Edgar Degas

Hücum!

Dün maçı izlemesem ve Rıdvan'ın yorumlarını dinlesem kesin karmsarlığa düşerdim. Ama hayır. Aksine umutluyum bile.
Neymiş çok dağınıkmış Gs, adam gibi hücum yapamamışmış. anırım yanlış maçı seyrettik biz onlarla.
Ben ne kadar riskli bile olsa, sahada sadece hücumu (yani golü) düşünen bir takım gördüm. Ve herkesin istediği de, dahası, olması gereken bu. Sonuç önemsiz. Ne yapalım, olmuyor işte bazen. Bazı orta sınıf kalecilerin hayatlarının maçları hep Gs'ye denk geliyor.
Ömer Çatkıç denen Barthez çakması, 4 çok çok net golü çıkardı, ki bir tanesini 90'dan çıkardı. Maçı izleyen anlar, bilir pozisyonu.

Maçın yıldızı şüphesiz Aydın Yılmaz'dı. Neredeyse her topu olumlu kullandı. Antalyalı hanzolar en az 10 kez takla atarak yere düşürdüler, şükür ki bir şey olmadı. Bu kadar darbeye rağmen yine de ayakta kalması, bize bünyesinin o kadar da zayıf olmadığını gösterebilir. Golün asisti de ondan geldi.
Son 20 dakika kalak, bir ara orta sahamızda defansif ağırlıklı oyuncu yoktu, Lincoln-Kewell-Arda-Aydın şeklindeydi. Forvete de Baros alınmıştı. Bu tabii, son noktaydı artık hücumda;beklerde de Volkan ve Hasan'ın olduğunu düşünürseniz...
Çok yüklendik ama, olmadı.

Son 10 yılın en kötü başlangıçlarından biri miymiş, neymiş. 3 maçta 5 puan. Çok da umurumuzdaydı. Takım oynuyor, bastırıyor. Gol olmaz, olmaz; ne yapalım.
Düzelecek, bunu biliyoruz.