Güven


Futbolda en önemli şeylerden bir tanesi, tuttuğunuz takımın, sahada yer alırken, maç esnasında, kötü durumlarda, kriz zamanlarında size güven vermesi. Bu husus yerine getirildi mi, istersen 10 puan geri düş, istersen 20. dakikada 3-0 geri düş( ki futbolda hiç de zor olmayan bir olasılık bu), takımın güven veriyorsa, telaşa mahal yoktur. Sakin olunabilir, olunmalıdır. Ve bu güveni, az sayıda takım yayabilir etrafa, taraftarlarına, sempatizanlarına ve izleyenlere. Bunların bir tanesi 2000 Galatasaray'dı mesela. Ben çok iyi hatırlıyorum, geri düşerdik, ama rahat olurduk. Nasılsa bir yolunu bulup (yolunu bulmaktan kastım, "balına goller" değildir, biline) yeneceğiz çünkü, bunu biliyoruz. Ve bu harika bir his. Eminsin kazanmaktan. Bu sebeple de o zamanlar birçok maçı izlemezdik, hata tabii ama, ne yapalım, "nasılsa kazanıyorduk". O devirler de geçti tabii, böyle bu işler. Neyse, uzatmayalım.

Bu takım da o güveni verme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bunu yapmak için birçok yolları var ve de yapabileceklerini birçok şekilde gösterdiler. Nasıl mı? Şöyle:
1. Takıma kötü oynansa bile, bir hareketiyle maç kazandıracak oyuncular eklendi. Futbol çok göt bir oyun. Her zaman istediğini yapamazsın.

2. Avrupa'da kötü gidilen birkaç yılın ardından, bu sezon deplasmanda maçlar kazanıldı. Hem de cidden iyi takımlara karşı, çok iyi oynayarak, maçı domine ederek, belki de en önemlisi, zekice oynayarak.

3. İşin "oyun" kısmında kalite artmaya başladı. Bu takım dün gece oynadığı maçta attığı 3 golü de fazlasıyla göze hoş gelen ve "organize" şekilde attı. Bu belki de en önemlisi. Çünkü bazı takımlar bir sezon boyunca bu kadar organize gol bulamıyor. Öyle bir de şampiyon oluyorlar, otur ağla, neyse.

Bu noktalar belirince, doğal olarak da taraftar, tabii futboldan anlayan taratar, rahatlıyor. Panik yapmıyor, maça giderken yolda kafası bozuk olmuyor. Ve de en mühimi, geri düşünce morali bozmuyor. Mesela -diğer futboldan anlamayan salakları bilemem ama- biz, yenen golden sonra çok rahattık. Ve o rahatlığın sebebi de zaten biraz sonra anlaşıldı. Çok güzel bir anlaşma sonucu, Linc ve Baros golü buldular. Ardından da yine 2 organize gol. Hele son gol... Muhteşem. Harika paslar, doğru yere koşular. Çok iyi bir ara pas ve, harikulade bir son vuruş. Kaleci çömelemedi bile.

Maçın az çok koptuğu ortaya çıkınca Gs çok kasmadı, Gençler de çok gelemedi zaten. Öyle bitti maç. Bir olumsuzluk, Skibbe'nin değişiklikleri geç yapmasıydı. Yani karşı tarafın herhangi bir tehdidi yoktu, rahatça yapabilirdi değişimleri. Böyle zamanlarda farklı şeyler deneyebilir. Kendi de farkındadır tabii ama, vardır bir sebebi yapmamasının.
Arda sistem gereği işin savunma kısmında daha çok göründü ve bunda çok da başarılıydı. Belki yön ters ama, biliyorsunuz, Arda bek oynamaya yabancı değil. O durumu görünce, maçı birlikte izlediğim arkadaşımla "Arda sol bek oynayabilir mi?" tartışması yaptık. Ki bence rahatça oynayabilir. Hele de böyle deli yüklenmek gerektiği zaman. Sağ beke Aydını bile koyarım ben gerekirse. Nedir yani.

Bu 3-5-2 benzeri sistemi lig maçlarında sık, hatta hep uygulamalıyız. Zorunluluk gereği yapılan bir hamle olarak kalmamalı. Çünkü "oluyor". Değerli skor yazarlarımız "neden çift forvet oynamıyor Gs" diyordu ya, bu sistem sayesinde o da yerine gelmiş oluyor. Gerçi Nonda Baros'un bir gerisinde gibiydi ama, neyse.

Mehmet Güven "güven verdi" esprisini yapmayacağım tabii ki ama, son fırsat bulduğu zamanlardan oldukça farklıydı vaziyeti. Bu harika, çünkü hem kadro yapısı açısından ona ihtiyacımız var, hem de bir altyapıdan gelen oyuncunun daha heba olmasını bu bünyeler kaldırmaz. Çok iyi oldu bu maç onun için.

Kewell sağ kasık fıtığı ameliyatı olacakmış. Ne zaman döner bilmiyorum, ama onsuz işleri iyi götürebiliriz. Bugün de bunun kanıtlarından biriydi. Son zamanlarda formsuz da olduğunu düşünürsek, ne bileyim dinlenmiş gibi filan sayabiliriz onun bu yokluğunu. Ama yine de çok uzun sürmez umarız.

Lincoln ve Baros hakkında bir şey söylemeyeceğim. Ne diyebilirim ki.

Cuttino Mobley

New York'un geçen hafta Clippers'tan takasla aldığı Cuttino Mobley bugün emekliliğini açıklayacakmış. Takastan sonraki sağlık kontrollerinde kalp büyümesi belirlenmiş ve oynarsa hayati tehlike yaratacağı, oynamaması gerektiği söylenmiş. Nedensiz sevdiğim oyunculardan biridir, şut stilini severim. Allah uzun ömürler versin.

Notlar Evet

Çok rağbet gören bir blog olduğumuzu biliyorum, bunun için de gururluyum. Kusura bakmayın canlarım ciğerlerim, bayram münasebeiyle pek boşladık bu ara. Ama söz, tatil bitimi yine "bomba gibi konularla" sizlerle birlikte olacağız. Bu da sizin çok sikinizdeydi.
Aklımda olan birkaç şeyi not halinde yazacağım şimdi. Anca bu kadar. Buna bile şükür.

-Suns ne salak işler yapıyor yine. Elindeki 5 pozisyonu birden yedekleyebilen bir oyuncunu ve doğru düzgün savunma yapabilen nadir adamlarından birini yolluyorsun, karşılığı J-Rich ve ne yapacağı belirsiz bir çaylak. "Denedik olmadı" ya mı getirecekler bilmiyorum ama, feci sıçtılar o kesin. Play-off yapsınlar, şükredip otursunlar.

-Hoffenheim yenilgisinin şokunu halen atlatabilmiş değilim, öyle ki, kurbanı keserken az kaldı benim bileği götürüyordum, o derece. Ama Hildebrand'ı almışlar, bu iyi haber. O da ne ballıymış ha, Valencia'dan kovul, kapağı Hoffenheim'a at. Ooh.

-Mangal yapmaya karar verdiyseniz, etin başında duran adam işten anlamalı. Yoksa bombok oluyor mesele.

-Haftasonu şenlik var hacı. Ben havai fişek filan hazırladım. Formamı giyip geçeceğim Tv karşısına, önce dk. 2'de bi' gol. Ardı gelir zaten. Kebap.

-Fb'nin elenmesine çok üzüldüm dayı. Daha final oynayacaktık Saracoğlu'nda...
O değil de, (yaparız demiyorum, o ayrı mesele, iddiada bulunamam) olur da, gerçekten finale çıkar, bir de kazanırsak, ülkede iç savaş çıkar. Çünkü bunu hazmedemeyecek yüzlerce fenerli tanıyorum ve milyonlarcasının da, memleket içerisinde olduğunu biliyorum.

-Hoffenheim'ın sağbekini almalıyız. Sabri'nin üstüne Messi gibi gelir şerefsizim.

-Karanlıktaki Adam, Paul Auster. Oku.

-Melo azıtmış. Gervin abinin bir periyodda en fazla sayı atma rekorunu kırmış:33 sayı. Yuh hayvan. Yuh. Totalde de 45 atmış. O periyod Gatorade'ine biri bir şey mi kattı, ne oldu artık bilinmez.

-Spurs işleri iyice düzeltiyor. Hele şu Mavs maçı harika oldu. Dabıl ovırtaym filan. Manu benchten gelsin. George veya Mason Jr da ilk 5'e iş yapar nasılsa. Aslanlarım benim.

-Hornets Paul'ün arkasına yedek guardı buldu, şimdi korkun dayılar. Daniels çok iş yapacak. Mike James de bi' sikim yiyemez Wiz'de. Dee'ye siktiri çekmişler, ona üzüldüm. Gelebilse keşke geri.

-Burgaz rakı içmeyin.

-Futbolun çok kolay -ve haksız ve aptalca- sonucun değişebildiği bir oyun olması çok sinirimi bozuyor. Pat diye futbolla alakamı kesebilirim diye korkuyorum. O kadar saçma şeyler olabiliyor ki, hak-hukuk, adalet, vırt-zırt diye düşünürken "eeh, sikerim lan"a geliyor mesele. Basketbol öyle değil mesela, ne bileyim.
Ha bir de, hocanın takıma ve takımın oyununa ne kadar etki ettiği. Hemen örnek:
A takımı hiçbir bok yemiyor sahada. Birden bir faul. Şişir içeri, bir kafa, gol. Maç da bitsin böyle. Hoca sevin, oyuncu, taraftar sevin. Hoca da göklere çıkarılsın. Ee? Hak ediyor mu peki? Veya hocanın söylediği "neyi" yapabildiler de, "kazandılar". Nedir yani? Çok salakça, bir açıdan bakınca. Çok "çirkin" geliyor. Bunun aklıma düşmesindeki en büyük pay sahibi de Fatih Terim. Dün Euro 2008 maçlarını izledik de yeniden.
...
İnanılmaz. Ne yapmış da "başarılı" olmuş kendisi. Ne katmış? Futbolcular onun söylediği "neyi" yapmış da, maçları kazanabimişiz, gazdan başka. Tiksinç.

-Hido "abarmış". Abart değil ha. Bu ara pek iyi değildi, hem moral olur bu iş.

-Tuncay gerçekten gider mi? Giderse ne kadar oynar? Oynarsa ne kadar iş yapar? İş yaparsa, Türk oyuncu piyasası hareketlenir mi? Bu olası transfer, Türk futboluna ne kadar olumlu/olumsuz yansır? Soru bitmez ki.

-Olabildiğince az insanla iletişim kurun. Abi tavsiyesi.

Takas Vaaaaaar! 2

Maşallah hızlı bir gün. Phoenix run-and-gun günlerinden kalma bir takasa imza attı. Raja Bell, Boris Diaw ve Sean Singletary'i paket yapıp Jason Richardson, Jared Dudley ve 2010 2. tur draft hakkı karşılığında Amerika'nın 19. en büyük şehri Charlotte'a yolladılar. Top 10'a aboneler yine. Maç sürerken açıklanmış takas, yeni yeni şeyler...

Takas Vaaaaaar!

3 takımlı bir takas haberi geldi az önce. Wizards Javaris Crittenton ve Mike James'i alırken, Antonio Daniels'ı Hornets'a, 2010 ikinci tur draft hakkını da Memphis'e yolladı.

Görüldüğü gibi, Wizards çabalıyor içinde bulunduğu durumdan çıkmak için. Daniels'ın devamlı "ah bileğim!?!" olayından sıkıldılar herhalde, Arenas gelene kadar James'i bir oynatıp, dönünce combo yaparız gibi bir düşüncesi olabilir. Crittenton ise lige geldikten beri ilgimi çekmiştir. Kolejde süper bir şutördü, bunu eninde sonunda NBA'de de yapabileceğini düşünüyorum.
Hornets'e bir back-up guard lazımdı ve James bunun için biraz lükstü. Onu yollayıp biraz daha çalışkan bir guard olan Daniels'ı aldılar. Memphis'e pek söyleyecek bir şey yok. Geleceğe yatırım.

Kenny George Hazretleri-2

Kenny George.

Hakkında yazmıştım tam on bir ay önce. Çok iyi bir potansiyeli var falan fişman. Ayağında bir milyon kişide bir görülen bir iltihapla olmuş yazın. Bir buçuk ay önce ayağının bir parçası kesildi, basket oynama ihtimali var dendi, yazmadım. Şimdi aldığım habere göre George bundan sonra ne basketbol oynayabilecek, ne koşabilecek. Ayağının bir parçası daha alınmış, enfeksiyonun ilerlemesini önlemek için. Büyük kayıp basketbol adına. İki sene sonra izleyebilirdik belki bu adamı NBA'de. Yazık oldu.

Teker Teker Geleceğiz Yanına


"Gittin gideli yüzümüz hiç gülmedi,
Neler çektik bir bilsen...
Her tarafta sen, her taraftar sen,
Çok özledik Alpaslan Dikmen"


Alpaslan Dikmen'siz ikinci bayram. Önce onun, sonra sizin bayramınızı mübarek eylerim efendim, ellerinizden öperim. Hayırlı kavurmalar!

GS- Ankaragücü


Yüzde 90.3 pas yüzdesi, deplasmanda 0-3'lük galibiyet, Lincoln, Baroş, Kewell, De Sanctis. Maçın özeti bu aslında.

İlk yarı pek bir hareket yoktu maçta, Emreciksin'in 25 metreden vurduğu füze hariç. O top gol olsa çok üzülmem abi, nasıl bir şut o öyle. Gökhan'ı Beşiktaş ve Fenerbahçe istiyormuş, Cemal Aydın da 3 milyon dolardan aşağı vermezmiş. Cemal Aydın'a sonra geleceğim.

İkinci yarıda da ilk yarı gibi başladık aslında. Bülent Tulun da batırdı yine devrede. Kewell kaldıramazmış da çıksınmış, Lincoln zemini beğenmemiş, iyi ki beğenmemiş, çabuk pas yapıyormuş, Baroş çok durgunmuş. 60'a geldik, Lincoln inanılmaz bıraktı Baroş'un önüne, sağlam da vurdu Çek. Bundan sonra dedim, hani gol sonrası sendrom vardır ya, değerlendirip bir tuvalete gideyim dedim. Kalktım ayağa kapıdan çıkarken Melih bağırdı "gooooooool" diye, döndüm baktım Kewell. Tekrarı izledim, yine Lincoln ve o kondisyonu yetmeyen, "kaldıramaz" olan Kewell'ın füzesi sağ üst köşeye. Yetmedi iki dakika sonra, Lincoln-Kewell ikiye birlerle geldi, sol dipten kesti yine Cassio de Souza Soares, Baroş yine doğru zamanda doğru yerdeydi, üç oldu.

Peşinden rölantiye aldık gibi oldu, yine pozisyonlar vardı, olmadı. Deplasmandaki "kağbus" (Bahri Havadır) biraz daha söndü; her Avrupa maçından sonra puan kaybetme alışkanlığı son buldu.

Ayhan çok iyiydi, hiç durmadı. Üçüncü dakikada gördü sarı kartı. Burada bir şey var. Mesaj mı verdi hakem ne yaptı, ikili mücadelede düştü, ellerini açıp hakeme baktı Ayhan. Zaaaart diye sarıyı gördü. Sanki düştün mü ya faul ya aldatma diye bir şey var, öyle gösterdiyse. Eğer itiraz diye gösterdiyse, adam ağzını açmıyor, sadece ellerini açıyor. Hakemlere çok fazla yetki veriliyor artık, kart dedin göster, el açtın göster, ah dedin göster. Olmamalı böyle.

Sağ bek- açık pozisyonu da beraberdi, malum Sabri yoktu. Barış başladı, Aydın bitirdi. Orası da çok iyi işledi, ikisi de çok çalıştı.

Son bir not Lig Tv'ye: kardeşim adam gibi yorumcu bulun, lütfen yahu. O kadar para alıyorsunuz milletten, adam gibi yorumcuyla izleyelim bari maçları. Başta, devrede, sonda çıkıyor yorumcular, maçta yok, eyvallah ama yine de sıçıyor be abi. Bas parayı getir Meleke'yi, Demirkol'u. Zor mu bu kadar. NTV diyoruz, oradalar filan, ama önümüzde Kaan Kural örneği var, senelerce götürmedi mi hem SKYTürk (ki Lig TV'yle aynı grubun kanalı) ve NTV'de. İmkansız değil yani.

Ankaragüçlü Şerefsizlere: Ünal Karaman gibi bir hocayı, ağlatma seviyesine getirip, istifa etmeye zorluyorsanız, bütün maç ne olursa olsun başkanının annesine küfür ediyorsan, sırf İstanbullu diye karşı takıma küfür ediyorsan, takımın büyük takımla kafa kafaya oynarken hiçbir şekilde destek olmuyor, köstek oluyorsan, onaltıncı dakikada Bursa- Ankara çektiğiniz diğer Allah'ın belası takımla beraber soyunuz kurusun, sürüm sürüm sürünün inşallah. Adam olun şerefsizler, adam. Ünal Karaman'a da helal olsun, böyle adamlara ihtiyacımız var.