Jan Johannes Vennegoor of Hesselink


Sırtına yazdırdığı soyadı ile JVOH, dünyada bir rekoru elinde tutuyor. Sezon başında Celtic'den Hull City'e transfer olan Hollandalı'nın, sırtına yazdıracağı isim konusunda takıntısı varmış. JVOH bütün soyadını formasına tam olarak yazdırmak istermiş hep. Zaten Celtic'de de epey yer kaplayan ismi, Premier Lig'in katı forma kuralları gereği daha da bir yer kaplamış Hull City'de. Sezon başında küçük puntolarla ismini yazmışlar (alttaki resim), ancak Premier Lig yönetiminden veto yemişler. Bu sebeple Ligde standart olarak kullanılan font şekli ve punto büyüklüğüne geri dönmek zorunda kalmışlar. Kesin Hull City'li yetkililer "abi kısaltalım şunu biraz" demişlerdir, ancak takıntılı herif, bu konuda kesin kararlıymış. Köklerine bağlı biri anlaşılan.


Köklerine de baktım :). Ufak bir araştırma yaparak, bu oldukça uzun soyadın hikayesini öğrendim. Bu adamın kökleri, 17. yüzyılda Hollanda'nın Enschede bölgesinde yaşamış 2 çiftçi aileden geliyormuş. Bu 2 aile üyelerinden bazıları birbirleri ile evlenip ailelerin birleşmesine sebep olmuşlar. Bir ailenin soyadı Vennegoor iken, diğerinin soyadı da Hesselinkmiş. O zamanlarda sınıf farklılıkları da olduğundan, herhalde yüksek sınıftan bir aile ile evlenirse daha düşük sınıftan bir aile, evlilikte yüksek sınıflı ailenin soyadını almak herkes için daha yararlı olurdu. Ancak Hesselinkler ve Vennegoorlar aynı statütede insanlarmış. Sonuçta 2 aile de 2 soyaddan birini seçmektense, ikisini birlikte kullanma kararı almışlar. Bu 2 soyad arasındaki "of" da "veya" bağlacı görevi yapıyormuş. Yani Türkçeleştirirsek; Jan Vennegoor veya Hesselink manasına geliyor.

Brezilyalıların da böyle bir olayı var. Mesela doğan çocuklar hem anne hem de babanın soyadını aldıkları için, tren gibi uzun oluyor isimleri. Genelde de çift isimli oldukları için iyice uzuyor Brezilyalı adlar. Ancak hemen hemen hepsi kendilerine bir kısaltma veya takma isim buluyorlar, yani bu Holandalı gibi hepsini yazacağım takıntısı yok hiçbirinde. Formasına bu kadar uzun yazdırmasaydı JVOH, aslında dünyada da görülen bir hikayesi var anlayacağınız. Bu arada iyi ki 2 ismimi de soyadlarımla birlikte yazdırayım dememiş, yoksa tam bir çember olabilirdi formada.

Bu arada konudan hafif sapıp Brezilyalıların takma adlarından bahsetmişken, bir şeye değinmeden edemeyeceğim. Bir ara Star Tv'de Brezilyalıların gerçek adlarını söyleme furyası vardı. Ya da soyadlarını söyleme. Bu furya zamanında, Kaka'ya Kaka Leite gibi anlamsız bir isimle hitap ediyorlardı. Tamam adamın soyadı Leite, ancak Kaka onun takma ismi, isminde Kaka'dan eser yok (Ricardo Izecson dos Santos Leite). Zaten adam bizi yormamak için kendine takma ad vermiş. Sen Kaka Leite deyip kafamızı iyice karıştırıyorsun. Takma ada soyad eklenir mi ?


Peki ya formasında en kısa isimli oyuncu kim ? Tek harfli biri yoksa Jo en kısaların başında geliyor olsa gerek (Uzakdoğulularla kapışabilir). Pardon Jo Alves.

Suntari


Az önce biten İnter-Catania maçında, dakika 80'de Cambiasso'nun yerine giren Muntari tarihe geçti. 80'de girdi ve sahanın içine doğru koşup direkt Catania'da topu ayağında tutan adama bir temiz girdi. Sonuç sarı kart ve Muntari henüz topa değmeden kart görmüş oldu. Kullanılan faul ceza sahasına yakındı, bu sebeple de barajı kuran oyuncular ceza sahası içinde yer alıyordu. Catania vuruşu kullandı ve barajdan yükselen Muntari, kaleye yönelen topu eli ile kesti. Sonuç 2. sarıdan kırmızı kart, ayırca penaltı. Herif ilk pozisyonunda 2 kez kart görme başarısını gösterdi ve 2 dakika boyunca kaldığı sahada, ki oyun durmuştu tüm bu sürede, topa değen ilk ve tek yeri eli oldu. Hayır zaten pek ilginç bir futbolcudur bu Muntari, ama bu pozisyondan sonra hakikaten sunta olduğuna karar verdim.

Muntari'nin kırmızı kartı ve penaltı pozisyonu öncesi maç 1-1'di ve henüz uzatmalarla birlikte 10dk süre vardı. Peki ne oldu. Catanialı Mascara, efsane bir Panenka penaltısı kullanıp gole çevirdi, durum 2-1 oldu. Daha sonra da çöken İnter'i 3-1 ile geçti Catania. Mourinho şimdi bu herifi öldürmez mi ??

Çıkartma 13


3. çıkartma gayet de işi bozmakta. Bu kötü.

Bırakırım

Hala devam eden Spor Servisini izliyorum. Saçma sapan Galatasaray'ı karıştıran bir çok gazete ve bu gazetelerde sözde yazar özde taraftarların Galatasaray karşıtı yazılar yazdığını herkes biliyor. Ancak tabi bu haberler, özellikle de Galatasaray'da son yıllarda yaşanan istikrarsız durumlar ve taraftarların da şu yaşadığımız güzel seneye, eskiden kalma alışkanlıklar yüzünden, bir türlü tam inanamaması, bu haberlerin her ne kadar hayal ürünü olduğu bilinse de can sıkılması için yeterli oluyor. Özellikle 2. Terim ve Gerets'in gönderilmesi vs... gibi konulardan sonra, insan henüz tam inanamıyor bu senenin yaşandığına ve söylenen sözlere. Başkan'a güvenimiz tam, ancak bozulmuş bir kere psikoloji. İnanmak istesem de görmeden inanamıyorum bir türlü.

Her neyse; Spor Servisinde okunan haberlerden biri şu; Tugay Kerimoğlu'nun alt yapının başına geçmesi ,seneye gerçekleşecek olan projenin bir temeliymiş. Güya imza törenine Tugay ile katılan Terim bir kez daha takımın başına geçecekmiş. Rijkaard çoktan Milan ile anlaşmış ve seneye Galatasaray'ın başında ya Tugay olacak ve Terim sportif direktör olacak, ya da direkt 3. Fatih Terim dönemi Galatasaray'da başlayacak, Tugay da yardımcı olacakmış.

Bakın Tekrar diyorum, bu kulübün en büyük transferi Adnan Polat ve yönetimidir. Geleceğe ilk defa umutla bakmamı sağlayan da kendisidir. Ona güvenim tam ve yaptığı her şey yapacaklarının teminatı oldu bile çoktan. Kulübün 2 yılda her açıdan ne kadar geliştiğini, projelerin sadece sözde değil hayata da geçtiğini gördük. Ancak söylediğim gibi eski sezonlardan kalma travmalar çabuk atlatılmıyor. Eğer olur da bu haber sezon sonunda gerçekleşirse, bir daha Galatasaray adını ağzıma almam. Bırakırım bu takımı desteklemeyi. Onların umrunda olmaz, ancak benim için her şey biter. Galatasaray'ın benim için artık hiçbir inanırlığı kalmaz. Ayvalıkspor'u desteklerim.

Ayrıca olur da Adnan Öztürk seçilirse yine aynı şeyi yaparım. Bırakırım...

Maradona 3. olabilecek mi ?

Dünya Kupasını hem futbolcu hem de teknik direktör olarak kazanan şu ana kadar sadece 2 isim var. Biri Brezilyalı Mario Zagallo, diğeri de Alman Franz Beckenbauer. Her 2 isim de kendi ülkelerinin başındayken kazandılar bu kupayı. Başka bir ülkenin başındayken değil. Bence bu da ilginç bir istatistik.

Mario Zagallo 1958 ve 1962 yılında Brezilya Milli Takımında futbolcuyken bu kupayı kaldırdı. 1970 yılında da bir zamanlar formasını giydiği takımın başındayken Dünya Kupasını kazanma başarısını gösterdi. Aynı Zagallo işi biraz daha abartıp 1994 yılında da, Carlos Alberto Parreira Brezilya'nın başındayken, kazandığı 4. kupalarında da bu takımın yardımcı antrenörlüğünü yapıyordu. Yani o zamana kadar Brezilya'nın kazandığı 4 kupada da parmağı olan bir adam Zagallo. Bu adam 1995 yılında durmamış ve tekrar Parreira'nın boşalttığı koltuğa geçerek, bir kez daha Brezilya'da 1. adam olmuştur. 1998'de finale çıkan takımın başında yine Zagallo vardı. Yani 5. başarısı direkten döndü. Zidane o maçta kafa atsaydı, belki de 5. kupa 4 sene önceden gelirdi.

Ne güzel resim bu be

Franz Beckenbauer'i herhalde anlatmaya gerek yok. Almanların efsane ismi 1974 yılında, Almanya Dünya Kupası'nı kazandığı zaman o takıma en büyük katkıyı veren isimlerin başında geldi. 1984 yılında Jupp Derwall'in Galatasaray'a gelmesi sonucunda Alman Milli takımının başına geçti. 1990 yılında da bu kupayı teknik direktör olarak kazandı. Ayrıca Franz, tıpkı Guardiola gibi kendi oynadığı ve efsane olduğu takımında (Bayern Münih) teknik direktör olarak da Şampiyonlar Ligi'ni (Şampiyon Kulüpler Kupası) kazanan isim olma başarısını da gösterdi.


Şimdi Maradona; hem futbolcuyken, hem de futbolculuğunu yaptığı kendi ülkesinin başında teknik direktörken, bu kupayı kazanıp listeye adını yazdıran 3. isim olma peşinde. Umut var mı ? Maradona felaket bir teknik direktör. İşin bu kısmına bakarsak Brezilya ve İspanya gibi ülkelerle baş edemez. Ya da Capello gibi bir futbol dehasını alt edemez. Ancak Arjantin'in çok kaliteli ve geniş bir kadrosu var. Her ne kadar zor da gözükse bir mucize olabilir ve bu adamın ismi tarihe bir daha yazılmış olur. Ancak diğer teknik direktörlere de haksızlık olur diye düşünüyorum. Hakikaten bu oyunu çok iyi oynasa da berbat yönetiyor. (son 4 ay Cruyff'dan ders alsın)

Güzel İkili 5


Yorumsuz...

Çıkartma 12


Dayıya bak. Bizim memleketçe 2 Dünya kupası katılımımız var, adam tek başına 4 Dünya kupasına gitmiş. Sonra Suudi Arabistan desen, millet küçümser, yok kıçlarını taşa siliyorlar filan diye.

Galatasaraylı'ya Sormuşlar

-Kewell ve Baros'u transfer ettik ne düşünüyorsunuz ?

-Abi sen deli misin, ne düşüneyim. Kewell lan bu bildiğin Kewell, yanında da yıllardır Çek'lerin tek forveti Baros. Oha yani ne diyeyim daha. İnanmıyorum bu adamların burada olduğuna. Kesin karşılamaya gideceğim hava alanına.

Bir sene sonra;

- Keita ve Elano bu takımda, neler düşünüyorsun ?

- Rüya gibi be inanılmaz, Keita ve Elano. Bu 2 adam bizim formamızı giyecek, inanamıyorum. Geçen senelerde Ali Lukunku'yu alan takım şimdi Brezilya Milli Takımı oyuncusunu getiriyor. İnanılmaz, gerçekten inanılmaz. Türkiye'de alacağım deyip alamayanlara selam olsun.

Yarım sene sonra;

-Jo ve Giovani'yi opsiyonları ile birlikte kiraladık, ne düşünüyorsun ?

- Türkiye de var mı daha önce bu kadar yetenekli ve genç oyuncuları kadrosuna katabilen. Bütün Türkiye'ye ders olsun. Büyük takım nasıl büyük transferler yaparmış gördük. Muhteşem. Söyleyecek söz bulamıyorum. Şu kadroya bakın, bütün herkes kendi ulusal takımlarında oynuyorlar. İnanılmaz. İşte Dünya takımı olmak bu demek.

- Galatasaray 70 milyonluk kredi aldı, 4 banka ile yapılan anlaşma sonunda bu kredi onayı alındı ne düşünüyorsunuz ?

- Müthiş bir başarı, bu kredinin gelmesiyle birlikte ileride çok büyük yatırımların önü açılmış oldu. 2 şubenin birleşmesiyle birlikte maddi açıdan da giderler epey düşecek.

- Galatasaray'ın 129 milyon dolar borcu var ve yaptığı transferlerin hiçbirinde kendi öz kaynaklarını kullanamadı. Ya da borçlanarak aldı, Bunun hakkında ne düşünürsünüz ?

- Hiç önemli değil, gelecek parlak, bu takım doğru yolda. Bu isimlerin Galatasaray'da olması büyük başarı ve mucize, yönetim de maddi sorunları en kısa sürede çözecektir.

- Son soru; Galatasaray son 10 yılda 50 Türk ve 50 yabancı oyuncu transfer etmiş. Bu konu da ne düşünürsünüz ? Ayrıca çok da hoca değiştirdi.

- İstikrarlı bir sayı ve oran (gülücükler). Önemli olan şimdiye bakmak... Yolumuz açık.

Aynı Galatasaray'lıya sormuşlar. Real Madrid hakkında ne düşünüyorsun ? "Nefret ediyorum onlardan. Böyle bir politika izleyen bir takım olamaz. Allah bin türlü belalarını versin. Ne o transferler; Yok Kaka, yok CR, Benzema noluo lan ! Yaşasın Barcelona" Demiş.

Reklam


Türkiye'de son zamanların yükselen değeri Barcelona'nın, yazın yapılacak başkanlık seçimlerinde Laporta ile çekişecek olan bir diğer başkan adayı Sandro Rosell, seçildiğinde formalara reklam alınabileceğini söylemiş. Barcelona kurulduğudan beri hiçbir zaman formasına reklam almadı. 2006 yılına kadar da göğüs kısmı bomboştu. 2006 yılında UNICEF'in reklamını yapmak için orayı doldurdular ve bu durum Beşiktaş'ın sırtına aldığı reklamlar gibi de değildi. Barcelona UNICEF'in ismini formasına işlemekle kalmayıp, her sene 1,5 milyon euro (ya da dolar) civarı bir para yardımı yaptı bu vakfa. Yani lafta kalmadı.

Sandro Rosell ise, dünyanın son bir kaç yılda karşılaştığı zor yaşam şartlarından ötürü, kulübün ekstra gelir sağlamak adına formalarına reklam alınabileceğini söylemiş. Futbol kulüpleri arasında Real Madrid'in ardından gelir olarak 2. sırada olan Barcelona, bu büyük başarıya göğüs reklamsız ulaşmış durumda. Bu başarıda en büyük pay sahibi de kuşkusuz Laporta. Eğer olur da göğse reklam alırlarsa Real Madrid'i bile geride bırakacaklardır gelir sıralamasında ve zirveye çıkacaklardır.


Bu arada Laporta 2003 yılında Barça başkanlığına geldiğinde Sandro Rosell de Laporta'nın ekibindeydi. Yani aslında bu büyük ekonomik ve sportif gelişmede onun da çorbada epey bir tuzu var. Hatta Rosell Ronaldinho'yu kulübe kazandıran kişidir. Real Madrid'in Beckham'ı almasından sonra Rosell de R10'u Barcelona'ya getirdi. O zamanların Haldun Üstünel'i anlayacağınız. 2005 yılında Rosell, Laporta ile tartışıp kulüpteki görevinden ayrıldı. Kısacası eski dostlar şimdi rakip oldular.

Tabi ki kulüp yönetimleri bir ekip işidir. Herkesin görevini en iyi şekilde yapması gerekir. Bunun sonucunda da en büyük övgüyü doğal olarak başkanlar alır. Laporta Barcelona'yı en zengin kulüplerden biri haline getiren adam. Ekstra olarak da, sportif başarı ve şu an Dünya üzerindeki en iyi futbol oynayan takımın başkanı. Kısacası hem mali, hem de sportif olarak Lale Devri'nde Barcelona. Bu adamın karşısına seçimlerde rakip çıkması açıkçası şaşırtıcı. Nasıl ki Aziz Yıldırım'a karşı bir rakip çıkamıyor veya Adnan Polat'ın karşısına çıkan bir rakibin olması saçma, Laporta'nın karşısında bir rakip olması daha da saçma. Neden herşey müthiş giderken işi bozasın.

Sözün özü Rosell çok büyük bir ihtimalle seçilemeyecek, bir üst paragraftaki Laporta'nın sağladığı faydalar yüzünden. Ancak bence zaten tek bir lafı seçilmesini engelliyor bu adamın. Barcelona'nın göğsüne reklam alması 111 yıllık bir geleneği yıkması anlamına gelir ki, taraftar bunu hiç istemez. Hem zaten göğüs reklamından gelecek gelire şuanki mali durumda ihtiyacı da yok kulübün. Barcelona taraftarı bizim gibi hergün formanın bir tarafına alınan reklamlara boyun eğmez. İtirazlar fazlaca olur. İşte bu sebepten, sadece bu sebepten taraftarın Rosell'in yanında olacağını düşünmüyorum (tabi buraya gelene kadar çok neden var). He tabi Barcelona'nın kulüp yapısını bilemiyorum. Belki onlar da Beşiktaş gibidir. Taraftarın istemediği başkanı falan seçerler, orasını bilemem.

Barcelona Ve Goal

Hiç Lappap stili bir başlık değil ama bu sefer de böyle olsun.

Çok dikkatle takip eden görür, son dönemde Barcelona hakkında daha az yazıyorum. Bir nevi zorunluluk, aslında değil ama zorunluluk. Bu amına kodumun Barcelona'sı çıkışa geçtiğinden beri, Barcelona hakkında olumlu bir şeyler söyleyen/yazan herkes çakma katalan sayılıyor, kaale alınmıyor. Tanımadığı adama yargıyı koymalar vs. Ben yanlış algılanmaktansa, yazmamayı tercih ederim. Tabii bunun anti-tezi şu:Ya yaz ulan, kim ne bilir seni, hem kime ne ne olduğundan, ne tuttuğundan.
Öyle değil, en azından benim için. Adam girse bloga, benim birkaç bi'şey karaladığımı görse, koyacak bana damgayı, biliyorum. Futbol içinde hep olan şeyler, 2004'te de herkes Real Madrid'liydi. Kim çıkıştaysa, o. Cehalet.

Şimdi ben Real Madrid'in elenmesiyle deli gibi dalga geçmek istiyorum. Utanmasam halay çekeceğim. Adamlar bu sene kendi stadlarında Cl finali oynayacak, manyak gibi para harcadılar, o finalde yoklar. Dahası, Lyon gibi, son yıllarda Cl derbisi haline gelen eşleşmeler yaşadıkları bir takıma elenmeleri. Bu daha fena. Ben daha kuralar çekildiğinde "Allah" demiştim mesela. Nasıl demeyesin. Bu arada Chao'ya da tebrikler. Gel abi beraber halay çekelim.

Ama sırf yukarda yazdığım sebeplerden yapmayacağım bunu. Futbol tarihinin en iyi kulüp takımının ("neye göre, kime göre") sırf futbol cahili gerizekalı gençler yüzünden bu duruma düşmesi, kelimeyle tanımlanamayacak bir şey. Bir maçla, bir güzel hareketle bir şeyler savunur hale gelenlerin Allah bin belasını.

xxx

Gelelim postumuzun 2. kısmına. Buna daha önce şurada değindiğim için, ayrı yazmayayım dedim. Aslında gerekiyor, ama neyse.
Abi bu Goal, ısrarla Barcelona logosunun eskisini kullanıyor. Tabii onların takip ettikleri bloglarda gazete türü maç yazıları olduğundan veya gün içinde ne haber çıkarsa ona ayrı post atan adamlar olduğundan, bu tip uyarıları görmezler.
Bu ayki sayıda da şöyle bir komedi var. Aldık filan, bakıyorum. Denk geldi bir eski logo. "Hah" dedim, "yine aynı terane". Neyse geçtim, bakınıyorum. Bu kez de bir yerde yeni logo...
Bu diğerinden daha kötü. Öbüründe en azından hatanda ısrar ediyorsun. Adam 6-7 sene önce değiştirmiş ama, sen hala sıçışlardasın. Bunda hem hata, hem de doğru bir arada.
Bekliyorum, ne zaman düzeltecekler. Ne zaman halledecekler bunu.

Koyu-Açık


Sevmiyorum böyle şeyleri. Adamları 4-5 sene boyunca koyu tonlarla gördük, şimdi 2 kreasyondur daha açık renkler. Hangisi doğru, nedir o ayrı. Şunu bir sabit tutun be. Love'un üstündekini gördükten sonra ben bu cart renkliyi nasıl seveyim.


Daha önce Boca için de yazmıştık bunları. Eğer Mark Gonzalez'inki gerçek renklerse, onu giyin. Yoksa neden değiştiriyorsunuz. O zaman sonra bir daha değiştirmek zorunda kalırsınız böyle.
Doğrudur yanlıştır bilemem ama, Love'un forma her türlü daha güzel.

Güzel Formalar 57


Yemin ediyorum, 27 saat aradım bu resmi. Aramadığım oyuncu kalmadı. Ne diye aklıma düştüyse bu saatte, bulamadan yapamazdım artık ve buldum. Bu da resim değil anasını satıyım, ama olsun. Bu da olmasa daha mı iyiydi. Çok az giymişlerdi bunu o sezon (00-01) yanlış hatırlamıyorsam. Eğer bulamasaydım, gidip Artemio Franchi'ye soracaktım, onun arşivde vardır diye.

Fiorentina demişken, çeyrek finale çıkmalarını istiyordum, olmadı. Üzüldüm.

Çıkartma 11

Onsl


Bazen bu futbol manyaklığı olayı çok acayip yerlere götürebiliyor. Olaya bakın şimdik.

Kardeşim lise sonda okuyor. 2 alt sınıflarına bir kız gelmiş bu sene. Kız 11 yaşına kadar Felemenk ellerinde kalmış. Çok güzelmiş falan fıstık. Yakın arkadaşı da demiş "abi fıstık gibi kız" vs. Bizimki ekşın insanı olduğundan "lan o zaman gel isteyelim" çekmiş. Yürümüşler kızın sınıfına. Girmişler içeri, çiçekçikolata yok tabii ama, ergenliğin salgıladığı hormonlar yeter.

Bizimki başlamış:Allahın emri, Johann Cruyff'ün kavliyle...

Kız tahmin edileceği gibi bilmiyor Cruyff'ü. "O kim" filan demiş bizimkilere. Anlatmış onlar da. Kızdan cevap:Görürsem tanırım. Tarkan sanki mevzubahis kişi.

İşin kısası, Cruyff'u bu işe de katmış olduk. Ha tabii, gidip desen dayıya "ya şöyle bi durum var, gel yardım et", eder yani.

Not:Sticker'da ne yazdığı bilinmemektedir. Küfür falansa, sıçtık demektir. Aslında Flying Dutchman'a sorup da koysaydık la, neyse artık.

Çıkartma 10

Orta Saha Sorunu


Takım sezona başlarken, hepimizin aklında soru işareti olmadığı belkide tek mevki ortasahaydı. Geçen sezonun Ayhan'ını ve Mehmet Topal'ını düşününce, bir de üstüne ilk maçlarda Sarp kendini aşan bir futbol sergileyince, Barış Özbek ve Linderoth da bu takımda olduğunu düşününce ve geri ikililerin önünde de Arda veya Elano'nun olduğunu görünce, neden kimsenin 4-3-3'ün göbeğini dert etmediğini anlamak güç değil. Aynen ben de bu takımın en garanti yerinin burası olduğunu düşünenlerdendim.

İlk 8 hafta ve Avrupa maçlarında müthiş pozitif futbol, ortasahanın durumunu pek gözler önüne sermedi. Ne zaman Kewell ve Baros sakatlandı, bir süre santraforsuz oynamak zorunda kaldık, ortasahaya müthiş bir yük bindi, işte o zaman, hatta belki biraz daha öncesinde, geri ortasahanın vahim durumu ortaya çıktı. Topal ve Ayhan geçen sezondan çok uzaktı, Sarp arasıra kıvılcımlar çıkartsa da yeterli kalitede değildi. Ortasaha, Elano ve Arda'nın hatta Keita'nın yaratıcılıklarına bakar oldu. Elano'nun da sezonun ilk yarısında bu kadar iyi olmadığını düşünürsek sıkıntının büyüklüğünü kavrayabiliriz.

İşte gerek sakatlıklar, gerekse formsuz geri ortasaha ikilisi, bizim ilk 8 maçtaki pozitif futbolu daha sonraları yapamamamızın başlıca sebebidir. Sezon ortasında yapılan 3 transfer içinde ortasaha mevkisinde oynayabilen tek futbolcu Giovani. Peki Giovani bir çözüm olabildi mi ? Hayır henüz olamadı, sebebi;

Rijkaard'ın sisteminde pas trafiği çok önemli. Mevcut Barcelona Rijkaard'ın sistemini kullanıyor ve eğer maçlarını izliyorsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Ortasaha 3'lüsü ve ileri 3'lü sürekli yer değiştiriyor ve sürekli pas yapıyor. Çok seri, hızlı, gerektiği kadar kısa paslar ile, bir de çapraz koşular ve sürekli yer değiştirmeler ile birlikte rakip takımın kafasını karıştırıyor. Yetenekli oyuncular bu işi çok iyi beceriyor ve sonuca da elbet gidiyorlar. Her ne kadar Galatasaray'ı Barcelona ile kıyaslamak saçmalık gibi gözükse de Rijkaard eninde sonunda bu tarz bir futbolu takıma oturtmaya çalışacaktır. Peki bunun önünde ki engel nedir ? Yetenekleri sınırlı geri ortasaha 2'lisi.


Bu maçta daha fazla hücumu düşünmek zorunda kaldığı için Giovani'yi, geri ortasaha ikilisinden birini çıkartarak, 4-1-2-3 sistemine oturttu. Ancak pek çok kişinin de düşüncesi, aslında Rijkaard'ın hep böyle oynamak istediği yönünde. Yani bir geri ortasaha, Arda ve Elano, ileri kanat oyuncuları ile sürekli yer değiştirerek ortasahanın ileri 2'lisini oluşturacak. İşte böyle bir sistem Barcelona sistemine oldukça yakın. Ayrıca yetenekli oyuncular o yoğun kısa pas trafiğini ve sürekli yer değiştirmeleri rahatlıkla yapabilirler. Yine bu yetenekler sonuca da oldukça rahat gidebilecek işleri yapabilirler. Kewell da iyileştiği zaman, Barış Özbek daha fazla şans bulduğu zaman ve Emre Çolak iyice olgunlaştığı zaman bu sistemin alternatifleri de olmuş olacak. Peki neden Rijkaard kafasındaki bu sistemi oturtamıyor. Sebebi yine ortasahanın gerisinde duran isimler yüzünden. Eğer şu anki mevcut sistemden bir ileri hücumcu daha fazla oyanayacaksanız geride duracak olan o tek kişiye çok güvenmek zorundasınızdır. O adamın çok iyi pas yapması ve sürekli ileri geri koşması gereklidir. Bizim hangi futbolcumuz şuan o mevkide oyanayabilir ? Ne Topal, ne Ayhan, ne de Sarp orada oyanayamaz. Zaten çok gol yiyoruz, daha fazlasını yeriz. O 3 isimden hiçbiri orada oyanayabilecek kadar yetenekli değil. Böylelikle tek kişinin yapmasını istediği işi, mecburen 2 kişiye yaptırmak zorunda kalıyor Rijkaard, 12 kişi ile de oynayamayacağımız için bir isim dışarıda kalıyor. Maça ve rakibe göre o bir ismi oyuna sonradan sokmak zorunda kalıyor ki Rijkaard'ı tanıyanlar bilir, o her zaman kendi oyununu oynamak ister, maça ve rakibe göre iş yapmaz.

Bu sebeple gelecek sezon Rijkaard'ın sistemini iyice orturtması için, bu yetenekte bir ortasahanın alınması şart. Yoksa bu iş hali hazırdakilerle olmaz. Aslında mecburen yollanmış bir isim bu sisteme iyi ayak uydurabilirdi. Linderoth şu an takımda olabilseydi buraya cuk otururdu ve biz de Barcelona'ya yakın bir oyun ve sistemde oynayabilirdik. Ancak gerek sakatlanmalarının sonu gelmemesi, gerekse yabancı sınırlaması sebebiyle bu adamı bir türlü test edip oturtamadık şu takıma. Bence o bu sisteme otursaydı sezon ortası gönderilecek ilk isim, en zayıf 2 halkadan biri olan Leo olurdu. Kısacası Linderoth bu iş için biçilmiş kaftandı.

Bir de şunu söyleyeyim. Konu ile alakasız, ancak futbolu seven her kim olursa olsun, ama saf futbolu seven, oyunu izlemeyi seven, kim olursa olsun Sabri'yi sevmez. O futbolu çirkinleştiriyor (Tabi ki şahsına değil futboluna söylüyorum).

Çokluk

NBA, bireyselliğin sık şahit olunduğu bir platform. Oyun sisteminden tutun, transfer stratejilerine. Zenci karakter yapısını biliyorsunuz zaten. Son saniye sevinçleri, bir sert smaç sonrası ufak çaplı gösteriler, söylenen sözler. Böyle bir organizasyonda, olumsuz bir gelişme sonrasında da olsa, bu tip görüntüleri şahit olmak çok güzel. Çünkü bazen değil 2 takım, bir takımın içinde bile bir arada olma belirtileri olmuyor.

Resimler Konyalılardan.


Çıkartma 9

Nerden Nereye 12


Çıkartma 8

Rezillik

Galatasaray Dergisi, piyasadaki en iyi spor dergilerindendi-bir süre önceye kadar. Ama bir süredir, gerek içerik açısından, gerek görsel açıdan feci düşüşte. Görsel değişim hep oluyordu belli zaman aralıklarıyla ama, içerik konusunda sıkıntı bariz görülüyordu. 1-2 sene öncesi olması gerek, Gs Dergisi'nin memleket çapında en çok satan spor dergisi olduğunu okumuştum bir yerlerde. Bunu kendi muhitimdeki tecrübelerle de birleştirince, doğru olduğu anlaşılıyordu. Ay sonlarına doğru bile diğer 3 büyük takımın dergileri olduğu gibi dururken, bizimki ortalıkta görünmüyordu.

Geldik Şubat'a. Yeni transferler sebebiyle biraz geç çıktı geçen ayın sayısı. Sorun değil. Ama şöyle bir saçmalık vardı ki, nasıl olur anlaşılmaz. Transferleri tanıtıcı yazılar vardı ufaktan. Birer sayfalık sanırım. Şöyle bi'şey yapmışlar:İsimleri tam hatırlamıyorum, ve de azıcık bakınsam bulabileceğim o sayıyı arayamayacağım şimdi. Ama isimler önemli değil yani. Bir oyuncunun tanıtım yazısına kendisinin ve başka bir oyuncunun birlikte olduğu resmi koymuşlar. Resimdeki diğer oyuncunun yazısına da bu resimden kesilme, tek başına olan versiyonu koymuşlar. Bas bas bağırıyor, diğer resmin parçası olduğunu. Koca kulüp dergisi, o kadar imkanı var, başka foto bulamıyor mu?

2.si ise bu ayki sayıda. Şükür erken alabildim de, haberdar oluyoruz. Giriş sayfalarında Futbol Ve Hayat isimli sayfalar var, orada ufak bir yazı, Gio hakkında. Başlık, "Giovani'nin İntikamı" şeklinde, ama altındaki başlığımsı paragrafta şöyle bir cümle var:"'Fos Santos' adını takanlara da Kasımpaşa maçı güzel bir kapak işlevi gördü". Kapak? Yanlış yere mi geldik acaba. Koca kulübün dergisi bu yazıyı koyabiliyor yani? Okul dergilerinde bu kadar düşük seviye olmaz herhalde.

Eğer işin koleksiyon ve kulübe destek kısmı olmasa, bir daha bu dergiyi almazdım. Bu kadar mahalle ağzı olur mu be abi. Umarım bu yazının yazılmasında dergide çalışan Blogger arkadaşların payı yoktur, eğer varsa, üzülürüz.