Verde


Bir hafta olmuş, Ekşi'ye bakınırken, şu başlığı gördüm. Fotoğrafı kaydedip, bir de ben yakından bakayım dedim. Biraz yakınlaştırınca, kitabın arkasında Martı Yayınları'nın logosunu görmek mümkün. Aklıma haliyle hemen, aynı yayınevinin sporcu biyografileri serisi geldi. Sonra yayınevinin yeni çıkanlarına bakınca, şu kitabı gördüm. Sayfa sayısını falan da hesaba katınca, en yakın tahmin bu gibi.

Selçuk'un bizim basketbol maçlarına falan da gittiğini biliyoruz. Okuma ihtimali hiç yok değil. Her ne olursa olsun, spor kitabı yahut değil, belli bir tanınırlığa sahip, kaptanlık sıfatı taşıyan bir oyuncuyu şöyle görmek, gayet güzel.

Kırmızı, Beyaz ve Bronz: Amerikan Basketbol Milli Takımı'nın Çöküşü ve Yeniden Doğuşu (1. Bölüm)


(Orijinali için, buradan. Dedim madem Olimpiyat geldi.)

1. Bölüm: 24-0

24-0. Bu, Amerikan Milli Basketbol Takımı'nın 1992'den --Rüya Takım'ın, yani NBA oyuncularından oluşan bir takımın ilk kez uluslararası arenaya çıktığı yıl-- 2000 Sydney Olimpiyatları'na kadar olan derecesi. Bu dünyada kusursuzluk diye bir şey pek yoktur, ama üst üste üç Olimpiyat'ta, Amerika'nın en iyi oyuncuları, buna epey bir yakındılar.

Michael Jordan, Shaquille O'Neal ve Jason Kidd gibi oyuncular tarafından liderlik edilen Amerika takımı, Olimpiyatlar'ın gördüğü en iyi takım sporu performansına imza atmakla övünüyordu. Dört yılda bir, Amerikan Basketbol Milli Takımı, olağanüstü gibi görünen varlıkların, dünyanın geri kalanına bela yaratmak için salındıkları, Monstars'ın kendilerine has versiyonunu düzenliyor.

Bu arada basketbol, uluslararası bazda gelişiyordu; yavaşça, ama tabii NBA seviyesinde yetenekler de çıkararak. Sırp Vlade Divac ve Litvanyalı Arvydas Sabonis, gezegenin bir yerlerinde müthiş Amerikanları dize getirme üzere yetiştirilerek, ilk kıvılcımı yakanlar arasındalardı. Bir noktada Amerika kaybetmek zorundaydı, ama ne zaman?

Sydney'de Amerika, çatırdama belirtileri göstermeye başladı. Yarı finalde Litvanya'ya karşı iki sayı farkla galip geldiler ve son saniyede Jasikevicius'un üçlüğü neredeyse giriyordu. Bu, Rüya Takım'ın Barcelona'da kontrolü ele almasından bu yana, mağlubiyete en yakın oldukları andı. Bugünden bakınca, o an aslında dört yıl sonra olacakların açık bir müjdecisiymiş.

Jason Kidd (2000, 2008): 2000'de Litvanya'ya karşı oynadığımızda düşündüm ki, bizi yenme şansları vardı.

Vince Carter (2000): Düşünüp duruyorduk; "Hey, hadi şu seriyi devam ettirelim. Bu heriflere yenilemeyiz. İlk olmayı istemeyiz." Kimse ilk olmayı istemez, ve tabii ki bir şekilde olacaktı, ama biz o  yenilen olmayı istemiyorduk, böylece biz de gerekeni yaptık.

Sarunas Jasikevicius (2000-2012, Litvanya): Genç bir takımdık; kimse bizden Sydney'de çok şey beklemiyordu. Ama aynı zamanda, bu Olimpiyatlar'da, insanlar Amerika'nın mağlup edilebilir bir takım olduğunu anladı.

Carter: Üniversitede Sarunas'a karşı oynadım, yani ne yapabileceğini ve yeteneklerini biliyordum. Şutları ölümcüldü.

Jasikevicius: Kendimi etrafa tanıttığım maçtı. Böyle şeyler yapabileceğimden emin değildim.

Donnie Nelson (1990-2004 Litvanya asistan koçu, Dallas Mavericks genel menajeri): Amerika'yı eli-kolu bağlı yakalamıştık, ama sonra geri geldiler ve bizi son saniyelerde yenmeyi başardılar.

Chris Sheridan (ESPN basketbol muhabiri): Bu iş, Sarunas Jasikevicius'un Jason Kidd tarafından çok iyi savunulup isabetsiz sonuçlanan şutu ve Olimpiyat tarihindeki en büyük hayal kırıklığı olmayı kılpayı kaçırması şeklinde olmamalıydı.

Carter: Bunları yapabilecek biri olduğunu biliyordunuz, ve şimdiden yüksek bir özgüvenle oynuyordu, bu da o tür bir şeydi.  İyi savunma yapmalı ve o şutu kaçırmasını ümit etmeliydik.


Jasikevicius: O şutun gireceğine hiç inanmadım. Biz o maçı daha önce olan bazı şeyler yüzünden kaybettik. Son dakikalarda hissettiğim şey, maçı elimizden kaçırdığımızdı.



Darius Songaila (2000-2004 ve 2012, Litvanya): [Amerika'ya karşı] ilk maçı dokuz sayıyla kaybetmiştik, ve sonrakini iki sayıyla. Biliyorsunuz, Siskauskas birkaç faul soktu, topu kaybetmedik, bir faul atışı sonrası ribaund çektik; diğer türlü olabilirdi. 

Rudy Tomjanovich (Amerika koçu, 1998-2000): Son anlara gelirken, maç çok sıkı geçiyordu ve açıkçası iyi bir şutöre faul yaptık; ona faul yaptığımızda bir sayı gerideydik. Ve o, üçünden sadece birini sokabildi. 

Jasikevicius: Oyunu kontrolümüzde tuttuk ve maçı almak için elimize üç şans geçti, ama beceremedik. 

Kidd: Hepimiz bunun hakkında konuştuk, eğer yenilseydik nasıl hissedeceğimiz hakkında. Dünyanın daha iyi bir hale geldiğini görebilirdiniz.

Russ Granik (USA Basketball Başkanı, 1990-2000; NBA Başkanvekili, 1990-2006): Orada meslektaşlarımla birlikte oturuyorduk ve eğer yenilirsek bahanemizin ne olacağı ve bunun uluslararası rekabet için ne kadar iyi olacağı hakkında konuşmaya başladılar. Gerçek şu ki, kaybetmek istemiyorduk. 

Jim Tooley (USA Basketball CEO'su, 2001-günümüz): Bu maçı aldık, ama sonra finalde Fransa'yı sadece 10 sayıyla filan yenebildik. Yani, dünyanın bizi yakalamak üzere olduğuna dair işaretler vardı.

Carter: Basketbol oyunu evrildi ve daha iyi bir hale geldi.

(İkinci bölüm için şuradan devam ediniz.)

Nerden Nereye 209



Bu da serinin müstesna postlarından oldu. Kaynak (ve açıklama) şurası.