Konsey


Geç kaldım ama, en azından kayıt düşme adına yazayım. Bizde bu maçın analizi olmaz, bu tip müsabakalarla alakalı her postta söylediğim gibi. "Forvetlerin performansı kritik" tarzı cümleler...



Sabah yoldan geldim söylemesi ayıp. Dün nerden duyduysam, derbi yayınının 7.15'de başlayacağını öğrenmiştim. Aklımdaydı. Tam da 7'de eve geldim. Biraz sonra "Lig Tv'de Derbili Yıllar" başladı. 1.5 saat sürdü. İşkence çeker gibi de izledim. O arada bu maçlarda parçalı/çubuklu harici forma giyilen maçlar dikkatimi çekti. Az var zaten.


Yani iki takımın da 1. formasının karışma ihtimali yokken, neden diğer formalara başvurulduğunu merak ediyor insan (02-03'te Galatasaray'ın giydiği düz kırmızıyı 1.den sayıyoruz, çok giyiliyordu. Hatta 06-07'de Kadıköy'de Galatasaray'ın çubukluyu da öyle say. "Yine" hatta 03-04 Olimpiyat'taki maçı da). Yapmışlar işte. 01-02 Kadıköy'deki maç, Fener beyaz giymiş. 05-06 Kadıköy, Galatasaray siyahı giyiyor. 07-08 Ali Sami Yen, Galatasaray "şampiyonluk maçı"nda beyaz giyiyor. Biz de "forma kültürü" deyu yırtınıyoruz. Ve 08-09 Kadıköy, Galatasaray turuncu.


Bundan sonraki senelerde umarım böyle manzaralara şahit olmayız.

(Ulan sanki ben böyle bi' post atmıştım ya. Arşive bakmak da zor geldi anasını satayım, yazmış mıydık ki acaba)

Yumuşak G

Evet, trade deadline curcunası sonunda sona erdi. Öyle çok ahım şahım takaslar olmasa da, büyük bir heyecan silsilesine tanık olduk. Kimi takımlar iyi takviyeler yaparak hedefleri doğrultusunda iddialı konuma gelirken, kimi takımlar ise ''yeniden yapılanma'' safsatası yüzünden büyük güç kaybettiler. ''Kaderin cilvesi :) :)'' falan derkene garip gurip takaslar da olmadı değil. Neyse, şimdi onları inceleyelim takımlar açısından teker teker.



WASHINGTON WIZARDS

NBA'in basketbol bakımından belki de en ''gerizekalı'' takımı olan Wizards -bana göre- bu deadline'ın en baba hamlesini yaptı. McGee ve Nick Young(Turiaf'ı yazmaya gerek yok herhalde) gereksizlerini yollayıp, yerine Nene gibi NBA'in kalburüstü pivotlarından birini aldılar. Tamam, biraz ağır bir kontratı olabilir Nene'nin ama McGee ve Young'ı vererek onu almak, büyük başarıdır bana göre. Young'ın gidişi John Wall için -son dönemlerin popüler terimiyle- über güzel oldu. Resmen herifin gelişimini baltalıyordu bu gevşek. Sadece baltalamakla kalsa iyi, kendisine benzetiyordu az kaldı Wall'ı. Hoş Wall'ın ileride ne olacağı tartışılır ancak onun adına da güzel oldu bu takas. McGee'yi de dokundurtmak gerekirse... NBA'in en fail uzunu olarak nam salmış bi' adam bu, Youtube'da ufak çaplı bir searching işleminin ardından ne mal olduğunu anlıyorsunuz zaten. Her halükarda Wizards'ın yararına bi' takas oldu. Crawford, Wall, Booker gibi adamları üst seviyeye çıkarabilecek bi' takas. Denver'a selam olsun.



LOS ANGELES LAKERS

Gecenin en klas ikinci hamlesi ise Lakers'dan geldi. Luke Walton ve Jason Kapono gibi iki etkisiz eleman karşılığında Sessions ve Eyenga'yı aldılar. Lakers'ın kanayan yarasıydı zaten PG, orayı doldurmuş oldular böylelikle. Sessions, Bucks döneminden beri ''potansiyelli oyuncu'' eşiğini aşamadı bir türlü. Oynadığı takımlardan olsa gerek bu, çünkü ciddi anlamda iyi bir guard. Lakers'ın tam aradığı türden bir oyuncu. Asist yapar, yeri geldiği zaman skor yapma konusunda sorumluluk alır falan. Kısacası şu ortamda Lakers'ın alabileceği en iyi oyunculardan biriydi. Takasta katalizör görevini üstlenen Eyenga da Lakers benchine derinlik katabilir. Geçtiğimiz sene fena iş yapmıyordu Cavs'te ancak ''büyük takım'' psikolojisini ne derece kaldırır orası muamma. Lakin bir Shannon Brown etkisi de yaratabilir. Zira atletik yapısı ve fizik oyunu buna yatkın. Lakers'ın ikinci hamlesi ise kaptan Derek Fisher'ı göndermek oldu. Jordan Hill'i aldılar karşılığında. Hill'i severim, iyidir. Her ne kadar fazla süre alamayacağını düşünsem de Lakers benchine iyi bir ekleme olduğu kanısındayım. Fisher'ın gidişi ise duygusal yoğunluktan başka bir etki yaratmaz bence, sonuçta Sessions alındı. Blake'in de onu yedekleyeceğini düşünürsek... Pek bi' anlamı yoktu açıkçası takımda kalmasının. Pau Gasol'ün takası bekleniyordu ancak onu takas etmediler. Lakers bu hamlelerden sonra Batı'nın ''anasını ağlatma'' potansiyeline erişti. Bakalım o potansiyeli kullanabilecekler mi?



SAN ANTONIO SPURS

Spurs de trade deadline'ın kazananlarından bana kalırsa. Stephen Jackson'ı Richard Jefferson karşılığında aldılar Warriors'dan. İki - üç post altta Stephen Jackson'la ilgili birkaç bi' şey karalamıştım. Warriors'a pek katkısı olacağını düşünmüyordum ama Spurs'e takas olunca fikirlerim değişti. Jackson hem iyi bir savunmacı hem de iyi bir skorer. Tüm bunların yanında duygusal bir oyuncu. Warriors'da kalsa ''öylesine takılacak'' ve takıma gözle görülür, öyle çok şeyler katmayacaktı. Ama Spurs'te durumun farklı olacağını düşünüyorum. Her şeyden önce yukarılara oynayan bir takıma geldi uzun zaman sonra. Bu onun için iyi olabilir zira dediğim gibi duygusal bir oyuncu bu onu her türlü etkileyecektir. Hoş etkilemese de bir şey olmaz, Jefferson'ın verdiklerinin bir tık üstünü versin yeter; -ki vereceğine inanıyorum. Spurs'ün huzur evine dönmesini bir kenara bırakırsak, şampiyonluk için ''neden olmasın lan'' düşüncesine daha bi' sıkı bağlanacaktırlar... Bu arada Jackson da son iki günde iyi nostalji yaptı haaa. Önce Golden State'e gitti, şimdi de San Antonio'ya. İyicene ortamın Quentin Richardson'ı oldu herif. Bildiğin tragedya.

INDIANA PACERS

En underrated hamleyi ise Pacers yaptı galiba. Barbosa'yı ikinci tur seçim hakkı karşılığında takıma kattılar. Barbosa'nın kontratı sorun gibi gözükse de, Pacers gibi underdog bir takım için çok klas bir hamle oldu. Yedekten gelip vereceği katkıyla Pacers'ın o savaşçı kimliğine skorer olarak iyi katkı verebilir. Coach Vogel'in yönetiminde Pacers bu sezon birilerinin mutlaka canını yakacaktır şu kadroyla.



PORTLAND TRAIL BLAZERS

NBA'in en cenabet takımı Portland trade deadline'ın en hareketli aynı zamanda en hararetli takımı olmayı başardı. ''Hele bir otur, soluklan yeğenim'' tepkilerini hiçe sayaraktan takımı komple satışa çıkardılar. Paul Allen'ın sinirlenip kulübü bastığı dedikodularına, ''Yıldırım Demirören'i GM yapmışlar la'' da eklenince bir anda ortalık pazar yerine döndü Oregon civarlarında. Roy - Oden - Aldridge üçlüsü ile şampiyonluk hayalleri kuran Paul Allen büyük ihtimalle, bu oyunculardan birinin basketbolu bırakması diğerinin ise bırakma noktasına gelmesinden hasıl ''boşaltın sahayı, gidin başka yerde top oynayın'' tarzı bi' ültimatom vererek Penn'i şu ''bedava yaptık koş koş'' takaslarına zorlamış. Önce Gerald Wallace'ı göndererek iki senedir adam akıllı basketbol oynamayan Mehmet Okur'u kadroya kattılar(bonus Shawne Williams ve 1. tur seçim hakkı) daha sonra ise Camby'yi Houston'a yollayarak Flynn ve Thabeet gibi isimlerini doğru yazmak için google'a bakmayı gerektiren iki çapulcuyu aldılar. Tüm bunlarla da yetinmeyip NBA'in en baba koçlarından Nate McMillan'ı kovdular. Uzun lafın kısası takımın amua goyuldu. Yeniden yapılanma dalgası tabii tüm bunlara sebep olan. Artık yatacaklar lottery için, tarihin en iyi draftlarından biri diyilerekten PR'da damping yapan ''2012 draftı'' için yer kapma uğraşında olacaklar. Mehmet Okur'un biten kontratı sene sonunda onlara hamle yapma şansını tanıyacaktır. Flynn ve Thabeet'in kontratları hakkında herhangi bir malumatım yok ama kadroda öyle cilalı bir yer edineceklerini sanmıyorum. Kadroda 20324 tane pivot olduğunu belirterek Portland mevzusunu da kapayalım.

Ana hatlarıyla baktık trade deadline'a. Bunların dışında yazmadığım bir tek Sam Young takası kaldı. O da Sixers gibi rollerin belli olduğu bir takıma yapılmış iyi bir hamle gibi gözüküyor. Savunma ve penetresi iyi lakin şutu kötü olan bir oyuncuyu daha kadrosuna katmış oldu Sixers böylelikle. Buradan Sixers'a kötü takım dediğim anlaşılmasın zira kendileri NBA'in en takım gibi takımı. Euroleague takımı gibi lan aynen. Herkes ne yapması gerektiğini farkında, öyle çok büyük oyuncuları da yok. Kısacası iyi takım işte.

Gelelim diğerlerine. Cavs hakkında bayağı bi' takas dedikodusu çıkmasına rağmen Sessions'ı göndermek dışında hamle yapmadılar. Kyrie Irving'i tek bıraktılar böylelikle PG bölgesinde. Arada iki numara oynamak zorunda kalıyordu gariban(yazar burada hüzünleniyor). Bench iyicene ''hiç''e döndü, bunun dışında. Backup PG bi' tek Daniel Gibson kaldı. O da tam PG değil. İyi bir Daniel Gibson zaten ancak üçlük yarışmasını kazanır. Onun dışında LeBron'un yancısı olur. Yatacaklar onlar da muhtemelen Blazers gibi. Play off iddiaları devam ederse ne olur, onu bilemiyeceğim tabii.


Clippers Billups'ın boşluğunu Nick Young'ı alarak dol.... ahah sinirim bozuldu gülüyorum umarsızca ahah. Nick Young büyük ihtimalle takım otobüsünde kaybedilen bir maç sonrası araya alınır. Blake Griffin ve Chris Paul tarafından hunharca dövüldükten sonra da istatistik kağıdında ''DNP'' olarak takılır. Döl ziyanı herif. Hazır Clippers demişken buradan Brian Cook ve göbeğine selam edelim inceden.

''Takas bizim işimiz'' tarzı bir levha assın Denver kulüp binası önüne. McGee ve Turiaf'ı alıp Nene'yi vermek nedir salonunun parkesine dışkımı yaptığımın? McGee, Koufos, Turiaf, Mozgov gibi ''Made in China'' uzunlarıyla ne yapacaklar merak ediyorum cidden.

New Jersey ve Houston'la bitirelim postu. Nets için çokça ortaya atılan Howard takası dedikoduları vuku bulmadı. Tüm bunların üstüne Melo - D-Will takası da yatınca Gerald Wallace'ı aldılar. Wallace'ı nerede kullanacakları ondan alacakları verim hakkında bazı ip uçları verebilir bize. Dört oynarsa, beş numarada bizim Kim'in ex hazbındı oynadığından bayağı bir undersize takıma dönüşecekler. Üç oynarsa, oradaki rotasyon kalabalığına bi' de o eklenecek. Zaten kadro tırt, öyle olursa iyicene tırtlaşacak. Ona PF pozisyonunda, SF pozisyonundan daha fazla ihtiyaçları olduğunu düşünürsek iş iyicene sarpa saracak gibi duruyor. En iyisi şimdilik sadece Gerald Green'i dövmesin yeter. Houston'a gelirsek, onlar da iyi hamleler yapanlardan. Önce Thabeet ve Flynn'den kurtulup Camby gibi ihtiyaçları olan bir oyuncuyu aldılar. Daha sonra ise Fisher'ı alarak Dragic ve Lowry'yi arkadan gazlayacak itici bir güce sahip oldular. Tabii Gasol'ü alsalar olay başka olurdu ama... Şimdilik Camby-Dalembert rotasyonuyla idare edecekler. Postu Oregon dolaylarından yükselen sese kulak vererekten Portland camiası adına Müslüm Gürses'le sonlandırıyorum. PARAMPARÇA... ehehöeheğ

Retro 189

Mirc



Oklahoma eşrafının en önemli iki buçuk (Kevin Durant, Ceyms Hardın ve sakalı) ismi, takıma ''fan'' kazandırmaya devam ediyorlar. Kate Upton'ı Thunderlı yapmış bizim cevval oğlanlar. Maçlara falan da geliyormuş haa, bizim Keyt abla. Gözler Westbrook'u da aradı onların yanında ama almamışlar liseliyi aralarına.

OKLAHOMA'DA SORUN MU VAR YOKSA? (Sorumlu yayıncılık anlayışımız gereği, caps lock'a dokundurtmayıp; shift tuşuna basarak adeta eziyet çekerek yazıyı büyük yazarak kalınlaştırdık. Kalınlaştırdık ki... Yarayan kanaya merhem olalım. Öhöm, neyse sıvamayalım.)

Nedense almıyorlar aralarına lan bu Westbrook'u. Sürekli dışlanıyor gariban, antrenman sonrası öyle bebe gibi gidip tek başına NBA 2K serisini oynuyordur kesin. Ahanda flashback'i de şöyle ikişerli yapıştırayım, dışlanmanın kanıtı olarak buraya. Önce bu, sonra bu... Gerçi bu videolar 1 - 2 senelik, ama buna rağmen hala ''ibretlik'' değerlerini koruyorlar. Neyse Durant'le Harden'ın o seviyeden, Kate Upton'la fotoğraf çekimine katılma seviyesine gelmeleri sevindirici. Yanlış anlaşılmasın, onların adına sevindirici değil. Kendi adıma sevindirici. ''Liseli takımı tutuyorum lan galiba'' hissiyatını üstümden attım, oh be.


Nerden Nereye 78




Güncelleme yapalım, genişletelim:






İpne


Yahoo Sports, maç öncesi haberde bu fotoyu kullanmış. Tam capslik. Sağolsun Rafet de ortayı gole çevirdi. Lig nanay, hoca da gitti, ama buralarda ne kadar devam ederler, o da meçhul. Bir süre mutlu gezinecekler en azından.

Denyıl


- Lan takas olmuş

- Siktir lan

Evet, NBA'i takip ettiğini sanan çakal bir arkadaşla aramızda geçen muhabbete ortak ettim siz, okurlarımı (ba ba ba triplere bak). Üstümde o derece ''bu sene takas makas olmaz yeaa'' tarzı bi' dalkavukluk vardı ki, inanamadım. Ya da inanmak istemedim. Malum, genelde All-Star araları genel olarak biz NBA kıroları için ''trade'' haftasıdır. Ancak bu senenin genel durumu ile alakalı olarak pek bi' büyük takas umudu yoktu bende. İşte geçen gün arkadaşlarla takılıyoruz... Neyse, goygoyun gittiği yer ayak yolu, giremedim mevzuya. Bu yüzden direkt olarak olayı dallandırıp, budaklandıralım.


Bucks, NBA'deki en kıl olduğum takımlardan biridir. Özellikle yönetim itibariyle (cCc John Hammond cCc)... Golden State de aynı şekilde ''kıl top 5'' listemi zorlayan takımlardan biridir. Her ne kadar bu kıllık tohumlarının son dönemlerde Baron Davis, Stephen Curry gibi isimler sayesinde çimlenmesini engelleseler de, hala gözümde gereksiz bir takımdır. Taraftarı iyidir haa, ona laf yok. Ama çok gereksiz bir organizasyon, orası başka. Velhasıl takasa geleyim. Takasın odağındaki iki isim: Monta Ellis ve Andrew Bogut... Ellis dediğimiz adam, ligdeki en kaypak skorerlerden biri. Her ne kadar son birkaç senedir oyununu gözle görülür bir şekilde ilerletse de, hala o klas oyuncular sınıfına girmiş değil benim gözümde. Kötü oyuncu diyemem, ama çok iyi de diyemem onun için. Olgunlaştı her şeyden önce son zamanlarda. Özellikle Baron Davis'in gidişinin hemen ertesinde, takım tam da onun üstüne kurulacakken motosikletle yaptığı kazanın ardından bayağı bi' olgunlaştı. ''Feleğin sillesini yedik babaley'' kıvamına geldiğinden herhalde bu olgunlaşma şeysi. Bucks'taki oyun sistemine ne derece uyar, açıkçası merak ediyorum. Jennings'le yakalayacağı uyum sanırsam buradaki kilit nokta. NBA'deki en deli guard ikilisini oluşturacakları kesin ancak top paylaşımı konusunda her an bi' mevzu patlak verebilir, öhöm duyurulur. Ellis'in zaman zaman Curry gibi mülayim bir adamla bile sorun yaşadığı düşünülürse bu ortaklık pek olumlu sonuç doğurmayabilir. Kwame Brown ve Udoh hakkında pek yorum yapmaya gerek yok gibi. Skiles'ın rotasyonunda 5-10 dakika takılırlar arada.


Bu takasın gerçekleşmesinin en büyük etkenlerinden birisi de zannımca, Ersan'ın son zamanlarda gösterdiği performans. ''Ersanity'' Bogut'u aratmıyor şu dönemde. Bogut'un hala ederi varken elden çıkarılması iyi oldu aslında Bucks için. Zati yaşadığı sakatlıklar vs. derken adam akıllı oynayamıyordu. Doğudaki -belki- Howard'dan sonraki en iyi pivottu ama bu kağıt üstünde kalıyordu maalesef, sakatlıklar yüzünden. Golden State'e gidişi belki de iyi oldu. Golden State'de Biedrins ile çetin bir forma savaşına (!) gireceğinden eminim en azından. Stephen Jackson ise bir bakıma Bogut'un bonusu oldu, Golden State için. Ellis'in ilk beşteki yerini alacaktır büyük ihtimal ama vereceği katkı açıkçası meçhul. Zira bu sezon deyim yerindeyse, pek bi' bok oynadığı yok. Curry, Lee ve "The Paçoz" Dorell Wright üçlüsünün yanına pek sırıtmayan iki adam eklediler. Ama... Ama işte, sürekli ''ama''larla bölünüyor Golden State'in hikayesi. ''Mevzubahis istikrar ise, gerisi Golden State'dir'' diyenlere ve diyecek olanlara selam ederler sanırım yakında. Nate Robinsonsuz bir NBA dileyerek kapatalım tükkanı.


Ravanelli

Az önce -yarım saat filan oldu- Mete Aktaş'ın attığı şu tivite bir bakmanızı istiyorum. Nostaljik forma. Herhalde kulübün ismi değişince, havaya çabuk girdiler, aradan geçen zamanı 10-15 yıl sanıyorlar. Ya da kendilerini fazla çakal zannediyorlar.

Bildiğin, Efes'in Nike'a ilk geçtiği sezon, yani geçen sezon, 2010-2011'de giydiği beyaz forma la bu. İlaveten Euroleague logosu var filan. Hadi tamam, Koraç dönemi formasını belki farklı üretici yüzünden satamazsınız da, bunu da yapmayın bari. Bir de indirim yapmışlar, Allah razı olsun valla.

Retro 188

Jucy


Hep "abi işte böyle olmalı" şeklinde örnekler verdiğimiz, feyz aldığımız Prömiyer Lig'den, bu kez garip bir vaka var elimizde.

Şimdi hafız, bunların büyüklerden üçünün forma kırmızı ağırlıklı olduğundan (hatta kırmızı yoğunluğu bile sıralı: kırmızı forma-kırmızı şort, kırmızı forma, sadece gövdesi kırmızı olan forma) birbirleriyle oynadıkları zaman, ister istemez deplasman forması giyiliyor malum.


İşte beyazdır, sarıdır, gridir. O sezon hangi takımın, hangi renkse "away" forması, onu giyerler. Fakat bu sezon, Arsenal'ı dışarda bırakırsak (orada 3. formanın giyilmesi normal, ki eskiden beri öyle yapıyorlar) bu 3 takımın United ve Liverpool'un sahasında yaptığı maçların çoğunda 2. yerine 3. forma giyilmiş.


Elimizde yüzde 75 gibi bir oran var. Tek istisna Old Trafford'daki United-Pool maçı. Şimdi buradan FA'e soruyorum: Ulan götverenler, biz buralarda sizden örnek verip "forma kültürü" vs. derken, sizdeki bu manzaralar ne? Bu tablonun sorumluları kimse, bir an önce görevlerinden alınmalarını diliyoruz.


Edit: Yazarken kaçırdığım ya da unuttuğum kritik bir nokta olmuş. Sezon başında da 1-2 tartışmıştık bazı arkadaşlarla. Nike'ın forma politikasıyla alakalı olarak, United ve Arsenal'ın koyu deplasman formaları, "away" olarak sunulmuştu. Onunla ilgili büyük ihtimalle. Sırayla, isimlendirmeyle alakalı yani.

Retro 187

Kuh



Euro 2012 formalarından gitmeye devam edelim. Rusya'ya bir "milli takım formaları klasiği" olan, aynı tasarıma sahip 2 forma yolları düşmüş yine.

İç sahadaki altın renk katkısı yine var, bu şahsen hoşuma gidiyor. Ama 3 renge sahip bir ülke için, biraz kafa karıştırıcı tabii. Acaba orada birileri çıkıp" efendim ne alakası var, koca Rusya'ya yakışıyor mu?" diyor mudur bu konu hakkında?



Normalde çapraz şeritli formalar şık olur. Sevilirler. Ama bu kez -işin zevk kısmından öte- olumsuz sonuç vermiş. Neden peki, şundan. 1. ve 3. fotoya dikkatli bakarsanız, formaların üstünde ilk bakışta olduğu gibi 2 değil, 3 şerit olduğunu göreceksiniz. Yani Kırmızının üstünden diğer iki renk değil, yine o 3 bayrak rengi de, daha doğrusu biraz uzunca bir Rusya bayrağı geçiyor. Niçin böyle bir şey yapmışlar, anlamak güç.

Hani madem öyle, mavi yap formanın birini, mavi renk bayrakta orta sırada olduğundan, en azından diğer iki şeridin arasında kendini belli eder.