7


Bir yandan 4. uzatma için dua ederken, bir yandan da 7. maça kalsın da Ntv veya Ntvspor 7. maçı versin diye dua ettik. 2.si oldu. İyi de oldu. Bu serinin hakkı 7. maçtır. Öyle bir tarafın kazanıp da seriyi bitirmesine bağlı maç yakışmaz bu serinin sonuna.
Ray Allen işin bokunu çıkardı, eğer son hücumda da topu alıp gönderseydi üçlüğü, bırakıp giderdik Nba'i de, basketbolu da. 18/32 ile 51 sayı. 9/18 üçlük. 29 sayı zaten ilk yarıda attı. Play-off'ta da iyice böyle azıtma dönemleri gösterdikçe, Nba tarihinin en iyi şutörü ünvanını yavaş yavaş alacaktır Ray. Yanlış bilmiyorsam bir play-off maçında yapılan en fazla üçlük girişimi rekorunu kırdı-18. İsabet rekorunun da sahiplerinden biriymiş-9.

Daha şimdiden bu serinin gelmiş-geçmiş en iyi 10 play-off serisinden biri olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Ne kadar daha büyüyeceğini de, 7. maçta izleyeceğimiz uzatma sayısı belirleyecek. 6 maçın 4'ü uzatmada bitti, ve 5 maçta da fark 3 veya altındaydı.
Bu seriden çıkan takımı Orlando'nun rahat eleyeceği tahminleri var, ki hiç katılmıyorum. Orlando'da düzen yok, Howard, Lewis filan kafasına göre. Hido desen formunda değil. Oyun kurucu kendi keyfinde. Şu Orlando bir yerde feci patlayacak amaa... Ne vakit.

Bir de şu Nba'in yeni sloganını zaten sevmiyoruz, üstüne her kelime veya kavramı sıkıştırmıyorlar mı içine... Bu maça da hazır işte, koymuş Enbieydatkom:"where overtime happens". Hadi ya. Bulmuşsun her yere çekilecek slogan, koy araya, senin de başlık işini görsün. Gitti güzelim "I love this game", kaldık böyle sikko laflara.

Son olarak da, sahadaki 60. dakikasını (evet 60) geçirirken, en kritik pozisyonda Rondo'yu bloklayan Rose'a ne demeli bilmiyorum.

Derbi-Maç 1


Bir yanda 10 kişi hücum eden Barça, diğer yanda 10 kişi savunma yapan Chelsea. Olmadı işte. Cruyff'ün de dediği gibi, futbolun en ilginç özelliği bilinemezliği. 90 dakika oyuna hakim ol, her şeyi yap;gol bulama. Ve de neredeyse bir pas hatasından gol yiyorlardı. O da olsa daha büyük bir hayal kırıklığı olurdu eminim, şükür olmadı. Drogba bizim kazmanın üstüne vurdu. Herhalde kırk yılda bir öyle kötü vurur, o tip bir pozisyonda.
Bu oyunu oynayan takım bu skora üzülmez. Bilir çünkü gerekeni yaptığını. En azından karşı taraf gibi sadece savunmayı düşünmüyor. Oradaki maçın atmosferi çok daha farklı olacak. Neden mi, şu sebeplerden:1. Malum, İngiliz stadları, futbol oynanabilirliği açısından en uygunları. Bir aklınızdan geçirin ve diğer büyük stadlarla kıyaslayın İngiliz stadlarını. 2. Malum, 2.maç. Her şey belli olacak. 3. İki takım son 5 sezonda 4. kez karşılaşıyor, ve bu iki takımın maçları artık bir "Cl derbisi" havasında.

Sonlarda Iniesta'yı sık sık yaptığı gibi sol forvete alabilirdi ama, Hleb'i yerleştirdi oraya Guardiola. Krkic'in 90'da kaçırdığı bomboş kafa vuruşu, 90 dakikalık dominasyona rağmen, en net pozisyondu hemen hemen. Alves'e "orta yapamıyo bu, Sabri gibi" diyenler de o ortayı izleyince utanmıştır sanırım.
Büyük ihtimalle 2. maçta bizi bu Liverpool'un 4-4'ler, veya 05-06'daki Barça-Çelsi rövanşı gibi bir maç bekliyor. Bu da iyiydi ama, sonuçta karşılıklı mücadele yok ki, biri geliyor, öbürü arkaya yaslanmış. Hiddink'in 90+4'de yaptığı Anelka değişikliğinin, Bülent'in Ankaraspor maçındaki Yaser değişikliğinden farkı yok. Ama zaman içindi sanırım.

Zeka

"sahada chelsea yerine isveç milli takımı vardır.

halbuki mavi daha bi güzeldi..."

Bu entry Çelsi-Barça maçı başlığından. Hiç mi aklına gelmez maviyle bordo-mavi çakışır mı, karışır mı diye. Behey zekasız. Bu bir de "futbol bilen" adamdır ha. Şu Türk insanı forma meselelerini hiç anlayamayacak. Birçok şeyi olduğu gibi. Ulan çok mu zor ya.

Muhammed Suiçmez


Bu adamı tanıyor musunuz? Büyük ihtimalle hayır. Onun yeteneğinde ve seviyesinde bir (müzisyen filan diyemem onun için) sanatçının bu kadar az tanınması, sanırım ülkemizin veya toplumumuzun en büyük ayıplarından biri. Lafı geçti mi, "Türkiye'den bilmem ne çıkmaz" diye atması kolay. İşte bak, çıkabiliyormuş. Belki Türkiye doğumlu değil, olsun. Benle aynı topraklardan çıkan bir adam, böylesine güzel ve büyük işlere imza atabiliyorsa, gerekirse uzayda doğsun. Ben guru duyarım, millet ne düşünürse düşünsün.

Muhammed Suiçmez, Necrophagist adlı technical death metal grubunun kurucusu ve beyni. Grupta gitar ve vokali(brütal) üstlenmiş durumda. Ama herhangi bir gitarist değil. Hangi müzik türüyle ilgileniyorsunuz bilmem, hatta müzikle ilgileniyor musunuz, onu da bilmem, ama bu adamı bir izleyin ve dinleyin. İnanılmaz. Yani zaten kendisini takip edip sevebilecekken, bir de Türk olduğunu düşündüğünüzde...
Kendisi için "hiç tanınmıyor" demeyeceğim. 2 örnek vereceğim sadece. 1-Ekşi sözlük'te onun için yazılmış sadece 21 entry var. Ki gidip bir sürü salak-saçma grup veya sanatçının başlığına baktığınızda, ne methiyeler görürsünüz. Ama o adamlar, Muhammed Suiçmez'i tanımıyor;veya tanıyor da kaale almıyor. Her türlü rezalet.
2-En yakın arkadaşlarımdan biri sıkı bir metal dinleyicisi. Hemen hemen her grubu tanır eder. Bir şey merak ettiğimde filan sorarım ona, danışırım. Ona sordum Suiçmez'i, "tanımıyorum" dedi. İnanamadım.

Bu tanınmamazlığının sebebini ben (en azından kendisi hakkında araştırmalarım neticesinde) mütevazı olması diye açıklayabilirim. Demeç ve röportajlarını okuduğunuzda, kendisinin şan-şöhret gibi bir derdi olmadığı açıkça görülüyor. Bunu albümlerin çıkış tarihlerine bakarak da anlayabiliriz. Uzun aralıklarla.

Şimdi de maddeler halinde onunla ilgili bazı bilgileri yazacağım. Korkunç şeyler var:

-M. Suiçmez, gitar çalmayı kendi kendine öğreniyor! Böyle bir gitar dehası, bu işi kendi başına çözüyor. Ne demeli bilmiyorum.
Babası, aldığı ilk gitarı parçalıyor.(bkz. Türklerin sanata desteği) O pes etmiyor, para biriktirip bir daha alıyor. Gizli gizli çalışıp kendini geliştiriyor.

-17 yaşında Necrophagist'i kuruyor. 18'ine girdiğinde, yıllar sonra yayınlanacak olan Onset Of Putrefaction isimli albümünün tüm sözleri ve gitar riffleri hazır halde bulunuyor.

-99 yılında bu albümün yayınlanmasına karar veriliyor. Ve kayıtların hepsini M. Suiçmez yapıyor. Vokal ve gitar zaten kendisi, bası da o çalıyor. Davulu ise Drum Machine ile hallediyor. Günde 12-15 saatlik bir çalışma ile bu kayıtları bitiriyor. Bütün albümü kendi başına yapıyor yani. Burzum örneği gibi bir nevi.

-Ibanez'in onun adına ürettiği bir gitar modeli var.

-Kendisi Decibel dergisi tarafından, Dünyanın en iyi 20 gitaristi içinde 12. sırada gösteriliyor. Onun tepkisi ise şöyle:"Ben bu tarz şeylerle hiç uğraşmıyorum. Zaten bunlara çok takılırsanız işinize odaklanamazsınız. İnsanlar böyle başarısız oluyor. Decibel dergisi dünyada çok saygın yeri olan bir dergidir ama bunları reklam konusu haline getirirsem işime konsantre olamam. Kısacası böyle şeylere çok kafayı takmayacaksın."

-Metal müzik çevrelerinde Chuck Schuldiner ile kıyaslanıyormuş. Ki Schuldiner, metal müzik tarihinin en büyüklerindendir.

Ayrıca Ekşi'de onun başlığında uzuun bir röportajı var. İsteyenler, merak edenler okuyabilir. Daha iyi tanıyabilirsiniz onu.
Ben kendi adıma, onun ismini bu kadar geç duyduğum, onu tanımadığım için utanç duydum. Görünüşe göre ülkemizde Metalci geçinenlerin birçoğu da tanımıyor onu. Ne desek, kime suç bulsak ki.

Çöküş


8 yıl üst üste play-off, 7 yıl üst üste 50+ galibiyet, 6 yıl peşpeşe Doğu Finali. Sonra mı? Sonrası şöyle:

Billups:Abi bakın, ben gidersem yarraa yersiniz. Gidin ikna edin şu adamı. İyi-kötü kaç senedir birlikteyiz, alışmışız, 2-3 sene daha böyle gideriz. Böyle fırsat kaçırılır mı. Millet senelerce takım kurmaya çalışıyor, bizim pezevenk Joe da Ivy uğruna takımı bozma peşinde...
Sheed:İyi de abi, dinlemez ki bizi.
Dice:Abi dinlettirin ya, ben de güme gidicem valla arada.
Rip:Aramızda en küçük Tayshaun, bizim Gm ufaklıkları sever. Onu yollayalım!
Tayshaun:Ya bana ne yaa!!

Takas

Xavi

Anarşist Devlet


Önce şu linki okuyun:http://www.sabah.com.tr/haber,07395CD9CFB4437EAC5760AD9B931840.html

Şimdi "Mülk Allah'ındır" demek, "Mülk hiçkimsenin" demektir. O da bizi nereye götürür, anarşizme! Yoksa Devlet Bahçeli aslen anarşist de, gizli bir görev için parti başkanı numarası mı çekiyor. Hazır Mhp'nin de oyları artmışken. Yoksa ülkeyi anarşizme mi götürecek... Lan!?

Clutch



Hido'nun son saniyeleri, hatta son periyotları ne kadar iyi oynadığını biliyorduk. Ama bunu bu gece tam olarak tasdikledi kendisi. Tamamdır artık. Bu işi ligde en iyi yapan 4-5 adamdan biridir. Ki bir tanesi de maçta rakibiydi. Karşılık veremedi.
Bu arada Phila koçunu da kutluyoruz. Maçı satmıştır.

Cruyff


Az önce gördüğüm bir entry, bu postun yazılmasına sebeptir. Malum, çok tartışılan bir konu. Geçen ay mı ne, 4-4-2'da da vardı. "Pele mi Maradona mı"? Benim cevabım 4-4-2'ya İbrahim Altınsay'ın verdiği cevabın aynısı, ama yine de bu ikisinden birini seçmeli, biliyorsunuz. Futbol dünyasının en büyük 4-5 çıkmazından biridir bu. Bayağı da devam eder. Bahsettiğim entry şu:


eric cantona'nın mükemmel bir ifadeyle anlayan için sonsuza kadar bitirdiği karşılaştırmadır;

"maradona her zaman en iyi olacak.aralarındaki en can alıcı fark maradona'nın etrafında iyi oyuncuların olmaması ve takımı tek başına sırtlamasıydı.eğer maradonayı arjantin'den çıkarsaydınız 1986 da o takım asla dünya kupası kazanamazdı.fakat brezilya pele olmadan da kazanabilrdi."

ayrıca maradona italya 90 da napolideki italya-arjantin maçından önce "sizi şampiyonluklara ulaştıran beni mi yoksa size hayvan muamelesi yapan italyanları mı tutacaksınız" diye buyurmuş ve beklediğini almış efsane bir oyuncudur,pele ise tam anlamıyla düzenin adamı olmuş,kravat takan politik bir palyaçodan fazlası değildir.

...

Bu söylenenlerden sonra, tartışma bitmiştir aslında. Ama insanoğlu işte. Elbet objektif olamayıp, "şudur en iyi" diyenler çıkacaktır. Ama tarafsız göz için, olay budur zaten. Pele sistemin adamı olmuştur, Maradona ise, çok takdir etmesem de bu yönünü, isyankardır, harbidir. İçtendir. Ne gelirse söyler.
Maradona kadar filan izlenmese de, Pele'nin nasıl, ne tarz bir oyuncu olduğu bellidir az çok. Ve onu esas meşhur eden milli takım maceralarında her zaman Brezilya çok güçlü olmuştur. Ve de bildiğim kadarıyla Pele'nin Maradona'nın Napoli macerasına benzer bir icraati yok. Maradona gerek 86 Arjantin zaferi olsun, gerek Napoli serüveni olsun, hep olmazsa olmaz unsurdur. Onu çıkarın, hiçbir halt yapamaz o takımlar.

Yukarıda "İbrahim Altınsay'ın verdiği cevap" demiştim. O cevap Johann Cruyff'tür efem. Dünya futbol tarihinin en büyük şahsiyeti Johann Cruyff'tür. Ama maalesef bu gerçeğin, çok az futbolsever farkındadır. Bunun da sebebi, o "futbolsever"lerin, aslında futbolsever olmayıp, başka bir şey olmasıdır. Ona da geleceğiz.

Mk

Barça berabere kaldı. Spurs 1-3 oldu, Nba tarihinde 1-3'ten dönen 8 mi 9 mu seri ne var. Gs desen, ayrı alem. Gene Uefa'dayız. Bari bu adam gitse. Böyle aşkın ızdırabını ben...

(...)

Maçın sonları. Böyle bir rahatlık var, garip. O taraf gidiyor, bu taraf geliyor filan. Bizimkiler atmak istemiyor, hoca zaten oralı değil. Koruyayım da ne olursa olsun. Gelen fırsat da kaçırılıyor, 3'e 2 filan. Sonra "saç düzleştirici" katkılı Topal kaleciye doğru tıngır mıngır giden topu kornere atar.
Sonra gel de "oyuncunun saçına başına takılmayın kardeşim" lafını kaale al. Biri gece kulübü açar. Diğerinin en büyük derdi kıvırcık saçını düzleştirmek.
Yine de alabilirdik. Futbolun güzelliği mi diyeyim, götlüğü mü diyeyim, yedikten önceki pozisyonlardan birini atsak, veya yedikten sonra efendi gibi orta açabilse Şaş efendi, yine yenebilirdik.
Ama, ama...
Şu açıdan iyi oldu bu puan kaybı:artık beklentimiz yok. Yani biliyorsunuz, hala içten içe şey vardı, "lan 6 puan var, Bjk ve Sivas ile maç var, olur bir şeyler belki" düşüncesi. O bitti. İyi de oldu. Bazen puan kaybı iyidir. Gs tarihinin en iyi kadrosunun ucundan şampyonluk şansı olması işkencesine daha fazla maruz kalmayacağız. Tabii Gs gerçekten "sikinde olan" taraftar için böyle bu. Maç bittikten sonra "Çok güzel hareketler bunlar"ı açıp kahkahalarla gülen orospu çocukları için değil.

Hasan ve Bülent, futbolculuk kariyerleriyle birer Gs efsanesi. Ama sanırım bu "efsanelik zamanı", her ikisi için de geçen sezonun sonunda bitti. Artık değil cepten yemek, Gs taraftarının nefretini kazanma istikametindeler.

Şampiyon Takımın Kaptanları


Dünya küçük. Dün gece samimi arkadaşlarımdan biri FRAME isimli mekandaymış. Bilen bilir bu mekanın kimin olduğunu. 6 tane Galatasaray'lı futbolcu gece saat 3'e kadar oradalarmış. İsim vermeye gerek yok, zaten az çok belli kim oldukları. İlk yarıda bir tane kötü orta yapan Balta'dan sonra ekrana gelen iki adam vardı, kaptanlar. Suratını ekşite ekşite sallıyorlardı arkasından. Sonra ikisi de oyuna girdi, eze eze bitiremediler. Sonra da şampiyon olacağız, tabii. En garibime giden de golden önce Topal'ın tripleri. "Kapa çeneni Morgan tamam mı?" E sen kalecinin eline giden topa vur, sonra da... Bırak Allah aşkına yahu. İçeride Ankara'yı yeneme, sonra şampiyon ol.
Bu takımın kaptanları başta olmak üzere, teknik direktörü ve menajeri dahil hepsi kabahatli. Yılda 3.5 milyon dolar alan topçunu oynatamıyorsan yazıklar olsun sana Galatasaray. Bundan sonra da "hepsini yenersek bilmemne.." diye maval okumasın. Hadi selametle.

Hönk



Ben hala inanamıyorum, okuyanlar ve/veya duyanlar da öyle olacaktır. Mersin Büyükşehir Belediye'li Chris Lofton, Casa Ted Kolejliler ile oynadıkları ve 116-70 kazandıkları maçta, 17/22 üçlük, toplamda 21/28 sahaiçi isabeti ile 61 sayı atıyor. 17/22. 17. 17 üçlük. Tbl'de.

...

İlk olarak bu hayvanlığı okuduğumda aklıma şu cümleler düştü:"lan bir eleman da 13 üçlük atmıştı, kimdi ki o". O da kendisiymiş efem. O maçta da 13/20 atmış, 47 sayı. Kazanmışlar tabii. Ben bilemiyorum ne denebilir daha.
Araştırmayı da yaptık tabii hemen eleman hakkında. Bu sezon "tibiel"i doğu düzgün takip edemediğimiz için, uzak kalmışız ona da. Kendisi Tennessee çıkışlı. Drafta girmemiş, Ahmet Kandemir getirmiş onu memlekete. Ve de en garibi, Türk vatandaşlığına geçecekmiş Lofton. İnanılmaz.
Bundan sonra kendisinin oynadığı maçları izlemek için özel çaba göstereceğim sanırım. Bir de milli takımda oynama durumu gerçekleşirse, of of.
Kendisi iyi bir şutör olarak biliniyormuş zaten, rekoru filan da varmış. Hatta Sports Illustrated'a kapak olmuş. Bilmiyorum Nba'e uçar mı. Böyle hayvani bir şutör herhalde bir yere kadar gözden kaçırılır.

Bir not eklemek istiyorum bu arada. Ntvspor.net'te maç haberinde, ufacık da olsa bu hayvanlık hakkında bir şeyler yazılmamış. Sadece işte skor dökümü'nde 61 yazıyor adamın yanında. Kafa güzeldi sanırım o haberi geçerken, 16 sandılar. Gerçekten garip.

Bu arada deştikçe neler öğreniyoruz. Lofton'ın bir yandan da trajik bir hikayesi varmış. Üniversite'deki son sezonunda testis kanserine yakalanıyor. Erken teşhis ve kemoterapi sayesinde bu illetten kurtuluyor. İyi ki de kurtuluyor. Böyle gelecek vaad eden bir oyuncunun, henüz üni. son sınıfta kanser yüzünden basketbolu bırakması, herkesi üzerdi.

Bizim ligimizde oynayan bir oyuncu hakkında bu bilgileri geç öğrenmeyi, açıkçası kendime yediremedim. Duymamışız demek ki hiçbir yerden de. Ncaa'i filan daha çok takip etmeli sanırım.

Lofton bu 61 sayısıyla, 2000'li yıllarda Tbl'de bir maçta en çok skor üreten oyuncu oldu. Üçlük rekorundan zaten bahsetmiyorum. Bir de sanırım, Erman Kunter'in şu hayvani 153'ünden sonra ulaşılan en yüksek skor.
Bir de kendisiyle ilgili Ekşi'den ulaştığım bilgiler var, onları da kendisinin çapının anlaşılması için sunuyorum efem.

Lofton, 07'de All-American 2. takımına seçiliyor. O takımda aynı zamanda Jared Dudley, Greg Oden ve Joakim Noah var. 3. takımda ise Aaron Brooks, Al Thornton, Aaron Gray, Al Horford ve Jeff Green. Bu isimlerin Nba açısından ne ifade ettiği herkesin malumu.
Geçen sene ise 3. takıma seçiliyor. O takımda da Derick Rose, Eric Gordon ve Brook Lopez bulunuyor.
Yani bahsettiğimiz adam, gerçekten Ncaa'in sayılı oyuncularından ve Nba'de iş yapması beklenen oyunculardan biri olarak görülüyor. Ve bu adam şu anda bizim ligin altını üstüne getiriyor. İlaveten de Türk olup, milli takımda oynama ihtimali var. İnanılmaz.
Burnumuzun dibinde ne duruyor, haberimiz yok.