Kitap İçin 3


-Milan Kundera:"Tüm büyük romanlar, tüm grçek romanlar biseksüeldir."

-528 sayfalık özyaşamöyküsü yazan Victoria Beckham, bu kitapta "hayatı boyunca tek kitap okumadığını" gururla söylemekte. Yorumsuz.

-"Kitap ödünç veren budaladır. İade eden daha büyük budaladır." Arap atasözü.

-"Hızlı okuma kursu sayesinde Savaş ve Barış'ı 20 dakikada okudum. Olay Rusya'da cereyan ediyor." Woody Allen.

-"Okurumdan tek talebim, tüm yaşamını kitaplarımı okumaya hasretmesidir(adamasıdır)." diyen James Joyce'a karısı Nora Joyce, ilk ve son kez sesini yükseltecektir:"Neden insanların okuyabilecekleri kitaplar yazmıyorsun?"
Ulysses'i okumaya bir kez girişen ve daha sonra birkaç kez de deneyecek biri olarak, Nora Joyce'a katılıyorum.

-"Yazma özürlü olduğumu keşfetmek 15 yılımı aldı. Bu süre zarfında öyle ünlü olmuştum ki, yazmaktan vazgeçemedim." Robert Benchley

-"Roman yazmanın 3 kuralı vardır. Maalesef onları bilen yoktur." Somerset Maugham

-"Kaç tarikat vardır? Sayısını Allah bilir;hatta biz sayarken de birkaç tarikat çıkabilir." Abdülbaki Gölpınarlı

-"Yazarken kendinizden vazgeçmeniz gerekir." Editör Maxwell Perkins

-"İyi yazmanın tüm sırrı doğru yargılamaktır." Horace

>>Üniversite hakkında:

-"Ne kadar değersiz olduğunu görmek için herkes üniversite eğitimi almalıdır." Yazar Elbert Hubbard

-"Çakıltaşlarının cilalanıp, elmasların soldurulduğu yerdir üniversite." Robert Ignersoll

-"Giren öğrencilerin çok, çıkanların az şey bilmesi yüzünden üniversiteler tıka basa bilgi yüklüdür." Marshall McLuhan

>>

-"Ürün konuşmaya başlayınca, yazar ağzını kapatacak." Nietzsche

-"Okulumu eğitimime asla karıştırmadım." Mark Twain

-"Balığa su neyse yazara öfke o." Nikki Giovanni

-600 polisiye kitabı bulunan John Creasey, ilk kitabı çıkana kadar 743 red mektubu almış. Onları saklayan yazar, güya arkalarına bir sonraki romanını daktilo edecektir.

-"Kitaplar ahlaklı ve ahlaksız diye ikiye ayrılmaz. İyi veya kötü yazılmış diye evet." Oscar Wilde

Metin Oktay



Bugün Taçsız Kralımız Metin Oktay'ın 17. ölüm yıldönümü.
Ekşi'deki korkunç futbol hafızası Belgarath'ın yazdığına göre, 14 eylül 1991 tarihindeki Gs-G.birliği maçına Galatasaray siyah formayla çıkmış. Resmini bulmak imkansız. Keşke olsa da sergilesek;yine de bulursam koyarım. Bugün de öyle bir jest yapılsın isterim;çoğu kişi ister. Fakat bu yılki kreasyonumuzda siyah forma yok. Ki formalar da sezon başından federasyona bildiriliyor, artık düzene girdi o işler, zart diye forma yaptırıp giyemiyorsun. Onun yerine direkt "Metin Oktay parçalı" ismiyle sunulan, ki klasiğe çok yakın tasarımı bulunan bu yılki parçalı formamız giyilmeli. Gerçi bizimkiler kendi evimizde sarı-kırmızı dışındaki formaları giymeyi çok sever ama, bugün yapmasalar bari. Sanmıyorum da.
Yine Ekşi'deki bir diğer futbol uzmanı Ich'in yazdığına göre, o maçta federasyondan alınan özel izinle, Kosecki 10 numaralı formayı giymemiş ve 20 numaralı formayla sahaya çıkmıştır. Bu da çok güzel tabii. Günümüzde artık her futbolcunun numarası belli, o zamanki gibi değil. Onun için, bugün öyle bir uygulama olur mu, pek sanmıyorum.
Belki 02'de yaptıkları gibi, kapalı'nın çatısından bir dev Metin Oktay forması sallandırılabilir, veya tribünde yer alır. Yukarıdaki gibi yani.
Taçsız Kral'ı bir kez daha rahmetle anıyoruz. Bir Gs taraftarı olarak da, onun gibi büyük bir futbolcunun, sempatizanı olduğum kulübün oyuncusu olduğu için gurur duyuyorum.

Bolt

Zaten son yıllardaki bütün büyük Hollandalıları elden kaçırdık, ordan bir kuyruk acısı var. Adamlar bir de gitti, Usain Bolt'u oyuncularının hızını arttırmak için hoca tuttu. O da futboldan anlıyor biraz sanırım ki, "Raul ve Ruud ile çalışmak benim için şereftir" vs demiş. Der tabii. Kıskanırım ulan ne var. Sonuçta düşman.

Nası Ya

Efenim biliyorsunuz, bir senfonik metal grubu var, adı Therion. Saygın bir gruptur bunlar, seveni çoktur vs.
Ama ortada bir gariplik var. Böyle bir müzik grubu için fazlasıyla şaşırtıcı veriler.
Şimdi bu abla ve abilerin bazı albümlerinin isimleri aha da şunnar oloyor:

Sirius B, Lemuria, Gothic Kabbalah Crowning of Atlantis, Deggial ve Secret of Runes!
Artı Son of the Sun ve Kali Yuga gibi şarkı isimleri var.
Lan?!
Laaan!?!

Kitap İçin 2


-Stephen King:"Kendin için yazmıyorsan, beceremezsin."

-Salman Rushdie:"Yazar, söylenemezi yazacak, konuşulamazı konuşacak ve zor sorular soracaktır."

-Oscar Wilde:"Öğrenmekten aciz herkes, öğretmen olmuştur."

-Orhan Pamuk:"Yazmak, yaşanmayan hayattan bir çeşit intikam almaktır."

-Albert Camus:"Anlatmamak ahlaksızlıktır."

-Kingsley Amis:"Tolstoy, Çehov ve Dostoyevski'nin yazdıkları sidik gibidir."

Bu son cümleye katılıyor gibiyim diyebilirim;büyük Rus yazarları hiç sev(e)medim. Belki bir gün. Ama şu anda benim için onlardan çok daha büyük bir ton yazar var. Büyük kitleler onların çok iyi olduğunu savunuyorsa, elbet sebebi vardır, "bunlar asla iyi yazar deği, höt zöt" diyemem, denemez, ama en azından ben, şimdilik katılmıyorum.
Gariptir, bir ara tanıştığım bir Rus dili-edebiyatı öğrencisi de benimle aynı kanıdaydı.

Milli Öfke


Önce Hıncal Uluç'un Emre'ye sallaması, ardından annesinin bunları duyup rahatsızlanması, Emre'nin kamptan izin alıp annesinin yanına gitmesi ve bu konudaki tartışmalar;sonra maçta iki teknik direktör arasında yaşanan gerginlik;ve son olarak da, dün öğrenilen Fatih Terim'in "bıyık sikme" olayı.

Normal bir ülkede olsak ve başımızda normal bir teknik direktör olsa, şimdiye kurtulmuştuk ama, Türkiye'de o kadar kolay kurtulamazsınız!
Sonuçta Fatih Terim'in, ne halt yerse yesin, kendini acayip savunabilen, bir nevi yüzsüz (buna aşırı kendine güven de diyebiliriz aslında) bir adam olduğunu biliyoruz. 2 gün sonra çıkar yine, bir basın toplantısı yapar. Sen sağ, ben selamet. Olay biter gider.

Ya, hepsini geçtim, bu Osman Tanburacı'yı arayıp da sövme işi... bilemiyorum, daha ne söylenebilir ki. Fatih hoca bunda da savunur kendini o harika mimikleriyle.
İyi hocadır, babacandır, gaz verir, kazandırır da, ama Fatih hoca'nın bu aşırı "Adanalılığı", çok şey kaybettiriyor hem kendisine, hem de Türk futboluna.
Hatırlatırım;bu kendisinin "sakinleşmiş" hali. Fulya Terim'in sayesinde Fatih Terim, son aşağı-yukarı 10 yıldır daha dingin bir adam-sözde. Bunun sayesinde başarılara ulaştığını söylerdi Fatih hoca. Eyvallah. Ona rağmen, durum buysa, siz düşünün o müdahale olmasaydı şimdi Fatih Terim ne halde olurdu!? Aman allahım.
Hazır yarı finain, Avrupa üçüncülüğünün dumanı tütüyorken, hala piyasası varken, gitsin Avrupa'da bir takıma da o da kurtulsun biz de.
Ben Milli takım maçlarında, kenarda her an kavgaya girişecekmiş gibi duran bir adam istemiyorum.

Bilmiyorum farkında mı ama, Fatih hoca bu tip olaylar gerçekleştiği ve duyulduğu, dallanıp budaklandığı sürece, başarıları yerine siniriyle, kavgalarıyla, ayarlarıyla hatırlanacak;bu da Türk futbol tarihinin en büyük teknik adamı için çok kötü bir son olur.

Muthafuckn D-R-E

Bu zenci milleti harbiden manyak. Adamın şarkısında "It's the madafakin' D-R-E" gibi bir ifade geçiyor. Ulan bunun türkçe mealini, bizde bi' adama söyle, kan çıkar. Ama onllar gırgıra vurabiliyor işte. Süper ya.
Bu arada bakışları da görüyorsunuz. Gelmesin;siker...

Tefrika

Hani zamanında, erken dönemde romanları gün gün, gazeteden tefrika ederlermiş (yayınlamak) ya;ben de blog'an öyle bir şey mi yapsam hacı. Hoş olur aslında.

Kitap İçin 1

Efenim bugünden itibaren her gün bir veya birkaç kez Selçuk Altun'un Kitap İçin isimli, Cumhuriyet Kitap'ta aynı isimdeki köşede 40 hafta boyunca (ki sonra devamı da geldi. 2. kitap çıkar bile yakında, o derece) yazdığı "Aforizma, Alıntı, Kı(s)sa"lardan oluşan eserinden dikkat çekici, etkileyici cümleleri, özlü sözleri vs. bloga koyacağım. Umarım işe yarar.

-Kitabın ilk maddesi:" 'Tolstoy mu, Dostoyevski mi?' sorusuna 'Thomas Bernhard' yanıtıyla kaleydoskopik serimizi başlatıyorum" dur.
Selçuk Altun, sıkı bir Thomas Bernhard hayranıdır. En sevdiği romancı Bernhard'tır-bütün diğer büyüklerden üstte tutar. Ben kendisinin bir kitabını okumaya giriştim ve yarıda bıraktım. İleride zaman olursa okumaya girişeceğim Bernhard'ı.

-Ernest Hemingway:"Yazmanın en büyük faydası yalnızlıktır."

-Borges:"Kitaplarla çevrili değilsem uyuyamam."

-Flaubert:"Yaşamak için oku."

-Franz Kafka:"Bence yalnızca, bizi bıçaklayan ve yaralayan türden kitaplar okumalıyız."

-Kütüphanenizde 2500 kitap varsa dostunuzdurlar. 5000'den sonra tamamen esirleri olursunuz.
Selçuk Altun

-James Joyce'a bir hayranı "Ulysses'i yazan eli sıkmak istiyorum" dediğinde, "Hayır, o başka işler de becermiştir" yanıtını alacaktır.

-Marcel Proust:"Her okur, okurken kendisini okur."

Emre Belözoğlu

Emre tek golümüzü attı maçta evet. Ama bunun bir önemi var mı? Hayır.
Yorumcunun Selçuk Yula olduğu bir maçı atlattık. Sonuçtan önce bu mühim benim adıma. Maç boyu Emre'nin götünü yalayıp durdu. Fb yanlısı "analiz"leri ise zaten bir ayrı.

Aslında durum o kadar kötü değil milli takım açısından, ama bizim basın malum. Niye Çağlar oynadı, niye şu oynamadı, niye bu oynamadı.
Bir kere şu kesin ki, Mehmet Aurelio ve (kimsenin beğenmediği) Hakan Balta'nın bu takım için önemi herkes tarafından anlaşılmıştır sanırım. Çağlar'ın da bir daha milli takım formasını giyeceğini sanmam.

Emre hakkında çok şey söylemek istiyorum. Ama söylemek istemiyorum bir yandan da. Zaten bu işten anlayan ve maçı izleyen herkes anlar ne demek istediğimi.
Kendisinin bu gidişle kariyeri 30 olmadan dibe vuracak. O zamanında Hagi'nin çırağı olan genç, adı sanı duyulmaz halde kariyerine son verecek.

İğrenç Formalar 7

Arsenal genelde sarı veya sarı-mavi olan 2. formalarına kırmızı katınca olmuyor abi, gene olmamış. Bu yılki 2. formaları kendisi.

Güzel Formalar 32

Fransa'nın yeni kreasyon 2 veya 3. forması sanırım. Normalde kırmızı forma yapmazlar, güzel olmuş bu sefer, iyi etmişler.
Şu var bir de, takımlar büyük turnuvalarda yeni formalarını giyerler ve ardından gelen elemelerde de o formaları giyerler. Ama artık bunun istisnalarına rastlıyoruz. Bu formada ve diğer yeni Fransa formalarında olduğu gibi.

Korku

Bu korkuyu görmek bile bazen yetiyor.
Ayrıca "gerçekten takım tutmak" da böyle bir şey işte sanırım. Bu konuda onlardan öğreneceğimiz çok şey var hala.

Güzel Formalar 31


L'Pool'un 99-2000 deplasman forması. O dönem için çok iyi forma. Beşiktaş da bunun bir benzerini giymişti o ara.

Güzel Formalar 30


Manutd'nin yeni beyaz forması. Mavi'nin tonu ve beyazla uyumu formayı çok hoş hale getiriyor.

Efes De Efes

Ben sadece yeni transferleri topluca bir yazmak istiyorum:tahminde bulunmayacağım, çünkü son 2 sezondur hep çok iyi kadrolar vardı ama, sonuç hüsran.

Engin Atsür, Bootsy Thornton, Michalis Kakiouzis, Charles Smith, Milos Vujanic(!), Mario Kasun(Onur Abi!!), Sinan Güler(!), Kaya Peker, Emre Bayav.
Peki elde neler vardı?
Kerem Gönlüm, Barış Hersek, Ender Arslan, Bora Hun Paçun, Mustafa Abi ve Cenk Akyol.

Ya bilemiyorum, bu kurulan kadro, Efes'in gerçekten Avrupa'nın ağırlığı olan kulüplerinden biri olduğunu gösterir nitelikte. Umarız potansiyeli de sahaya dökülür de bu kadronun, hem güzel basketbol izler, hem de Efes'in dönüşüne tanık oluruz.

Çocuk

Şimdi şu resme dikkatlice bakınız:Orta kısma doğru 10-12 yaşlarında bir çocuk var tribünde. Ve üstünde Barça'nın geçen seneki ikinci forması var, açık mavi. Bu çocuğa kızmalı mı sizce? Büyük bir ihtimalle kendisi Boro taraftarı. Bulunduğu tribüne bakınca bu görünüyor az çok. Ama başka takım formasıyla gelmiş. O formanın sırtında da büyük ihtimalle Messi veya Ronaldinho yazıyor. Günümüz futbolunda birçok kahraman var, idol futbolcu var. Futbolsever çocuklar da ufak yaşta kendilerine bir model seçiyorlar, o futbolcuların itici gücüyle futbola tutunuyorlar. Normal karşılamalı belki de. Ama herkesin bu konuda yeterli hoşgörüye sahip olduğu da tartışılır bir durum, biliyorsunuz. Türkiye'de mesela düşünsenize...

Deprem


-Türkiye 1999 yılında bir deprem atlattı
-Bu depremin birtakım yapay yollardan gerçekleştirildiği öne sürüldü-ki ihtimali var-
-O zamandan beri Türkiye daha bir "ağırbaşlı", abilere karşı

-Bugün İran'da bir deprem oldu;şiddeti 6.1 veya 7.5
-İran son dönemde Abd ile bayağı bir didişmekte, gider yapmakta
-Ve de İran'da bir deprem gerçekleşiyor
-Ayrıca depremin gerçekleştiği bölgede bir rafineri var

Parçaları birleştirince kötü şeyler ortaya çıkıyor. İnsan ne taraftan düşünsün bilemiyor. Fay hattının da nerden gittiğini görüyorsunuz sanırım.

Tuba


Güzeller güzeli insan Tuba Büyüküstün, artık ülkemizin yurtdışı tanıtım afişlerinde yer alacakmış. Bir önceki bu işi üstlenen kişi Azra Akın'dı biliyorsunuz. Bu yurtdışı tanıtımı da ne demekse;sanki tatil köyüyüz amına koyym.
Bu olay bir açıdan kötü tabii, mesela ben kıskanç bir insanım, niye "elin gavuru" görsün bizim Tuba'mızı. Olmaz abi. İktidarın işleri işte.

Törkiş Rep



Şimdi efenim biliyorsunuz biz Rap severler için işin Türkiye ayağına bakmak hep hüzünlüdür. Niye mi? Çünkü zaten iki elin toplamı etmeyecek adam var, (aslında bir el toplamı kadar ama, hadi böyle olsun) bir de bunlar genelde kavgalı oluyor. Öyle olunca, hiçbir zaman huzurlu bir ortam meydana gelmiyor.
Bir tanesi zaten iyice hukukçu kesildi başımıza;diss atana dava açıyor. Rap'in de anasını sikiyor. Ulan diss'e karşılık dava ne demek?!

Şöyle genel bir bakalım, ne olup bitiyor.
Ceza'dan yakında yeni albüm gelecek. Diskografisine bakınca her 2 senede bir albüm çıktığını görüyoruz. En son 06'da Yerli Plaka çıkmıştı, 08'e de yeni albüm gelecek büyük ihtimal.
Son albümde tarzını bayağı bir değiştiren (sebeplerini bilen bilir), değiştirmekle kalmayıp, kaliteyi de düşüren Ceza, kendisine duyulan saygıyı arttırmak için, belki de kariyerinin en iyi albümünü yapmak zorunda.
Ama bu zor. Çünkü Ceza artık Almanya'da Killa Hakan ve tayfasıyla birlikte, ve o tayfa ile yapılacak herhangi bir işten fayda gelmeyeceği gün gibi ortada. Ha, herkes ne yapacağına kendi karar verir, bu işler böyle ama. Bir de Ceza dışardan bakmalı bu işe.
Bunları söylesem de, son olarak yaptığı Maxi single'ın umut verici olduğunu söylemeliyim. Hem de bayağı bi. Beatleri artık Louis adındaki bir eleman yapıyor ve işini iyi becerdiğini söyleyebilirim. Bu maxi single da olmasa oldukça kötümser karşılayabilirdik yeni albümü.
Ceza konusunda bir haber de, Fuchs ile artık daha yakın olduğu, daha fazla birlikte takıldığı yönünde. Hatta bir yerlerde ortak proje (belki Nefret yeniden) yapabileceklerini bile duydum. Keşke olsa.

Ceza'dan Ayben'e atlayalım. 45 senedir beklediğimiz albümü çok uzun olmayan bir süre önce piyasaya sürebilmişti Ayben. Maalesef benim açımdan bu albüm de beklenildiği gibi çıkmadı (yine de çok sevenler çıktı birkaç). İnsanın "Ayben feat.lerde kalsa keşke" diyesi geliyor, ama bu da saçma tabii. Diğer albüme darısı diyeceğim ama, o da kaç sene sonra çıkar allah bilir. İlkini beklemekten kurdeşen dökmüştük de.
Ayben'in yeni dış görünüşüyle ilgili de ufak bir eleştirim olacak naçizane:albüm çıkarmak illa da amerikan r&b şarkıcıları gibi olmak anlamına gelmiyor. Aşırı süslenmekle iyi albüm de ortaya çıkmıyor. Neyse.

Sago'ya gelirsek, o da yakın zamanda (mart gibi) Kötü İnsanları Tanıma Senesi'ni piyasaya sürmüştü. Cidden çok iyi albüm. 2-3 tane basit parça varsa da, geneli bozmuyor.
Sago'nun bu albümü çıkarmasından sonraki bazı demeçleri, yakında müziği burakacağına dair ipuçları taşıyordu. Ne yapar bilinmez.
Sago'yla ilgili bir olumsuz haber de, bu "ahalim" olayını abartması. Nette bulduğumuz ve benim de blogda yayınladığım bir resimde (buldum resmi, yukardaki resim yani) kendisi bildiğin tarikat şeyhi gibi poz vermişti, eller yukarda, elemanlar arkada filan. Dine düşkün olmasına kimse bir şey diyemez de, bu ne?!
Abartmasa bari. Ego bu, malum.

Kolera'nın da temmuzda İnziva isimli 2. albümü piyasaya çıkmıştı. Yine çok parlak bir albüm olduğunu söyleyemeyeceğim. Kolo hayranları yine yıkama yağlama yaptı tabii, o konuda sorun yok.

Fuat'ın bildiğim kadarıyla son zamanlarda pek sesi soluğu çıkmıyor. En son Ayben'in Kork bizden isimli şarkısının klibinde gördük. O klipte yer alması, Ceza ile arasının düzeldiğine alamet mi, onu bilemeyiz. Ama bir klipte Ceza, Ayben, Killa, Fuat ve Fuchs'u birlikte görünce insan heyecanlanıyor doğal olarak. Bir Sago eksik işte orda. O da olsa keşke.
Bakalım bu "klip birlikteliği", bir ortak projeye de yol açacak mı;veya yakınlaşmaya, o da olur.

Son olarak underground hakkında da bir-iki şey söylemek istiyorum.
Önceden daha fazla ilgilenirdim, olup biten hakkında da haberim olurdu. Ama artık o kadar tiksindim ki, underground kelimesini duyunca kaçasım geliyor. Bazı arkadaşlar lafını açıyor, duyuyorum birkaç bir şey, öyle.
Elemanların neredeyse hepsi, niye underground'da kaldıklarını kanıtlarcasına basit işlerle uğraşıyorlar. Aynı döngüde devam ediyorlar. Undergroundsever için hepsi "süper" ama kazın ayağı öyle değil ki.
Kimseye ne yapıp yapmayacağını söyleyecek değiliz ama, bizim de gördüklerimiz ve söyleyeceklerimiz var tabii.
Bir kere şu var:rap, dış görünüş itibariyle "basit" bir müzik icra şekli olduğu için, bir şekilde içinde olduğuna inandığı potansiyeli dışarı fırlatmak isteyen ergen genç, rap'e yöneliyor. Bunda son dönem yükselen trend olmasının da payı büyük. Yani arabesk seven eleman, 1-2 rap şarkı sevdi diye hemen rap yapmaya başlayabiliyor.
Böyle olunca da, hemen bir cesaret rap yapmaya girişiyor. Zaten underground'da yer bulmak kolay. İnternet dünyasındayız, 2 forumda takılıp şarkılarını yayınlayıp çevre edinmek iş bile değil. Bunun sonucunda ergen bünyenin götü kalkıyor ve ne yapıp yapamadığına bakmaksızın "rapçi" oluveriyor. Daha fazla anlatmak istemiyorum, çünkü sinirim bozuluyor.
Kısacası, böyle herkesin rapper olduğu ortamda tabii ki kalite de düşük olacak.

Overmars


Az önce Flying Dutchman'de okudum;belki daha önce de öğrenebilirdim ama o zaman da net yoktu:Marc Overmars futbola başladığı ilk takımı olan Go Ahead Eagles'da yeniden futbola dönmüş. Bu haberden daha güzeli ve şaşırtıcısı ne olabilirdi bilemiyorum.
Overmars, zaten bir futbol efsanesidir, hele benim gibi Hollanda ve Barcelona hayranı bir futbolsever için, çok daha fazla şey ifade eder.
Onun sayesinde Hollanda ekolünü daha fazla sevdim, hücum futbolunu daha fazla sevdim, onun tarzındaki oyunculara aşık oldum. Çok erken bırakmıştı maalesef, tadı damağımızda kalmıştı. Hele bir de Barça'nın ondan sonra kazandığı başarıları düşününce insan daha bir kötü oluyor.
Gelmiş geçmiş en iyi kanat oyuncularındandı, çok çok hızlıydı. Bilen bilir zaten de, yeni nesi bilmiyor pek böyle oyuncuları.

Tabii ki büyük başarılar kazanması veya eski formuna dönmesi zor ama, 1-2 maçını izleme şansı bulsak bari ustanın. Yine de artık tekrar yeşil sahalarda olacağını bilmek bile çok güzel.

İtmek

Hani böyle sevdiğiniz insanlar vardır, ara sıra bazı hareketler yaparlar ki, direkt soğursunuz, kaçmak istersiniz. Allah belasını versin, bundan daha kötü pek az şey vardır.

Messi...

Beklemek

Sevdiğin yazarın kitabının çıkmasını beklemek, ve de çıkış zamanının gelmesi, bir okur için çok değerli zaman dilimleri.
Uzun süredir bekliyorsundur büyük ihtimalle, ve artık "o zaman" gelmiştir. Kavuşmuşsundur kitaba, doya doya, merak ede ede okuyacaksındır. Beklentiler içinde.
Fiyasko çıkarsa sövme hakkın vardır;çünkü beklemişsindir o kadar! Nasıl olur da kötü bir kitap okursun o kadar süre bekleyip de! Ama bu işlerin garantisi yok maalesef. Kitabını beklediğin kişi dünyanın en iyi yazarı olsa bile, her zaman kötü sonuç çıkma şansı vardır. Bunu azaltmanın yolu ise, doğru yazar tercihidir.
Bu dönem yine benim için güzel geçiyor, çünkü doğru kitap tercihleri ve sevdiğim yazarların yeni kitaplarının ortaya fırladığı bir dönem. Bir dönem internetin de olmaması, olumlu katkı yaptı bu duruma tabii ki. Daha fazla vakit kaldı bana.
Orhan Pamuk, üstünde 10 yıldır çalıştığı ve 2-3 yıldır merakla beklenen Masumiyet Müzesi'ni sundu bizlere sonunda.
Yakında Paul Auster'ın yeni romanı Karanlıktaki Adam satışa sunulacak. Bir süre önce de Maxime abi'nin yeni romanı vardı, yazmıştım zaten.

Pamuk abi, beklediğimize fazlasıyla değen bir roman yaratmış. Belki de Nobel'i hak ettiğini kanıtlayacak iyice.

Gelir


Salih Özkafir geldi!
Savulun tırsaklar, üçbuçuk atın korkaklar, net aleminin en sikici yazarı geldi! Ortalığın amına koymak için Sirius'tan geri geldi!!!