Kartuş


Bu dekoru başka bir yerden daha hatırlayan arkadaşlar vardır... Onlara selam olsun işte.

"Sarı Kart Nedir?"

Yumurcak TV'nin başına kitlenip 5 saat kadar Kaptan Tsubasa izleyen birileri varsa öncelikle büyük saygı duyarım. Çünkü ben kaç gecedir aynı şeyi yapıyorum. "Tsubasa yüzünden uykusuz kaldık yine" dedirtiyorum. Bahsedeceğim şey aslında çok ilginç. Dizinin 3. sezonunda Nankatsu ile Toho arasında oynan Japonya U-19 Kupası final maçında gerçekleşiyor. Toho gol yedikten sonra gaza gelen Kojiro Huyuga topu alıp Nankatsu kalesine doğru yardırıyor. Ceza sahası çaprazından "özel şutu" olan Kaplan Şutu'nu çekiyor ama yerden kayarak gelen Nankatsu defans oyuncusu Shingo Takasugi, Huyuga'nın topunu temiz bir hamle ile savuşturuyor. İşte dizideki en ilginç an belki de...

(Shingo Takasugi)

(Kojiro Huyuga)


Her zaman olduğu gibi ufak bir "stop motion" oluyor 30-40 saniye karakterlerin yüzlerini inceliyoruz. Daha sonra darbe sonrası yere düşen Huyuga aniden fırlıyor yerden ve Takasugi'nin gırtlağına yapışıyor ikilinin arasında geçen lakırdı şöyle.

H: Sen ne yapıyorsun?! Nasıl olur da topumu kesersin, az daha gol olacaktı!
T: Çek ellerini üzerimden Huyuga!
H: Bilerek şutuma müdahale ettin değil mi?! Gol olmasını istemedin işte bu yüzden yaptın! Bunu nasıl yaparsın sen!

Türkçe dublajı mı yoksa orjinali mi böyle bilemem ama rakip şutu bozan defans oyucusuna "neden topumu kestin" diye boğazını sıkan bir forvet nasıl olabilir?! Önce güldüm sonra beyin error verdi ve düşündüm bayağı, o kadar kastım ki sonunda buraya yazıyorum. Bu diyalog son noktaydı bence...

Dahası da var hakem olay yerine geliyor ve iki oyuncuya da sarı kart veriyor. Nankatsu yancılarından biri de "sarı kart ne?" diye soruyor arkadaşına. Diğer eleman da küçük bir kural dersi veriyor orada. Ama sanki Amerika'yı fethediyor anlatırken. Neyse haklı ama velet, dizide ilk defa sarı kart çıkıyor. O kadar kusursuz bir futbol oynanıyor ki, taç olduğunda gol olmuş gibi seviniyor insan...

San Emeterio


Efes'in formalarında bu sene bir gariplik var. Pek de dillendirilmedi bu gariplik nedense... Üstteki forma Efes'in bu sene maçlarını oynadığı forma. Görüldüğü üzere Nike amblemi ortada.


Bu da aynı forma ama Nike amblemi oyuncunun sağında yer alıyor. Fakat dikkatli bakınca ortada bir bant olduğu göze çarpıyor.


Burada daha belirgin o bant. Yine görünen amblem sağda(gerçi burada semih'in topu kaldırışından dolayı gözükmüyor) ama ortadaki bant yine göze çarpıyor. Burada biraz daha dikkat edilirse Nike ambleminin ana hatlarını görebilirsiniz o bantın arkasında.


Bu da apayrı bir olay. Milano'daki Armani maçı. Tamamen farklı bir forma ve yine dikkat edilirse ortadaki bant görünebilir...

Anadolu Efes gibi Euroleague'in en pahalı takımlarından birisinin formasının şu durumda olması cidden rezalet... Şunu Royal Halı Gaziantep Büyükşehir Belediye yapsa anlarım da, Efes yapınca olay garipleşiyor. Sonuçta ''o kadar paranız var amk, gidin yeni forma alın'' a geliyor olay. Tabii bu kadar sığ düşünülecek işler değil bunlar. En nihayetinde Efes de Nike da profesyonel olduğunu(!) düşündüğümüz kurumlar. Benim düşüncem Final Four hedefi olan bir kulübün formaları böyle amatörce olmamalı. Final Four hedefini geçtim, hiçbir takımın böyle bir forması olmamalı. Royal Halı Gaziantep cart curt sporun bile :(


Kromaj






Hani kitaplı bloglarda olur ya böyle, yeni aldıklarını ya da okunmayı bekleyen kitapları koyarlar da foto çekerler falan. Malları üst üste bulmuşken - ve ne zamandır da kitaplarla alakalı post atmıyorken- ben de o şekli yapayım dedim -yazar burada "meh meh" gülümsüyor. Yukarıda gördüklerinizin çoğu, şu maceradan kalma. Ki diğer üçü de İstanbul'daki çeşitli kitapevlerinden alınma. Bir "tavsiye postu" sayın bunu. Aralarında, okuduğum ve fikir sahibi olduğum için; okumakta olduğum ve beğendiğim için ("beğenmek" de neyse); okumadığım fakat yazarını tanıdığım için; ve de çevremdeki edebi zevkine güvendiğim kişiler önerdiği için tavsiye edeceğim kitaplar var. Hepsine de kefilim. Okuyacak kitap arıyor olana da, olmayana da öneririm. Hemen hemen her biri kendi içinde mühim kitaplar. Çok uzayacağı için de haklarında bilgi vermeye girişmiyorum. O kadarı da size kalsın, bu cümlelerin sahibine güveninizle alakalı olsun.


Americano





Son posta ek olarak korsan bir nereden nereye yaptım. İşte Chris Kaman'ın ergenlik süreci...




Nerden Nereye 101





Ishizaki


Geçen hafta içi biri taymlaynda "LAN KOŞUN YUMURCAK TİVİDE TUSUBASA VAR" yazınca, hem ben "lan?" dedim, hem de gördüğüm kadarıyla tivitır'dan bayağı kişi açtı izledi. Ama ben o anda nedense açmadım, unuttum mu niyeyse. Bundan 3 gün sonra falan bir arkadaş aynı şeyden bahsetti, "abi bir kitlendim, 1'den 5'e kadar" dedi. Onun üstüne 1 saat Tsubasa muhabbeti yaptık zaten. Ardından 2-3 gün geçti ve tivitır'da yine biri Tsubasa'nın başladığını yazdı, bu fırsatı kaçıramazdık. Hemen arkadaşımın evindeki televizyonu açtık ve Yumurcak Tv'yi aramaya başladık; şanslıydık.

Oturduk 3 saate yakın izledik. "Vay şurayı hatırladım"lar, "abi şu ne sahneydi"ler birbirini kovaladı. En son baktık olacak gibi değil, kalkıp kapattık. İyi nostalji oldu. Vatandaşa duyurmuş olalım. İlki bu.

İkincisi de ilkiyle alakalı.


Formalara dikkat. Biz tabii bunu bayağı sonra fark ettik. Fantastik hareketlere "lan yürü..." demekten fırsat kalınca ancak. Görüldüğü üzere, 30 sene öncesinin Japonya'daki forma kültürüne henüz ulaşamamışız. Adamlar aynı renk formayla oynuyor, sorun çıkmıyor. Çoraplar da aynı. Sadece şortlar farklı renk, ve bu durumu kurtarıyor. Bizi bırak, İngiltere'de bile gelinen nokta aşağıdaki gibi. Çok yazık.




Bunlar ilk aklıma gelenler tabii.

Mühim edit: O televizyon benim değil ha. Bazı elit olduğumu kanıtlamaya çalışan arkadaşlar var da, önlemimi alayım. Şirket zor ayakta, neden bahsediyorsunuz ya.


Retro 246


Jenerik 11



Noel öncesi çekilmiş, başlarda "sevimli", sonrasında sinir bozabilecek bir video. Hatırlayan pek çıkmaz sanırım.

Dime #5


-Bu haftaya aslında geçen hafta yapmam gereken bir şeyi yaparak başlıyorum. Rockets koçu Kevin McHale'in kızı Alexander 'Sasha' McHale 23 yaşında hayata gözlerini yumdu. Huzur içinde yatsın. McHale 10 Kasım'dan bu yana ailevi sebeplerden ötürü takımın başında maçlara çıkmıyordu. Yerini geçici bir süreliğine Kelvin Sampson almıştı. Ayın 25'inde de McHale'in kızının öldüğü haberi geldi. Her ölüm erkendir tabii ama 23 yaş ölüm için biraz fazla erken. Biz milyonlarca kilometre ötede, okyanus aşırı bir ülkede, hiç görmediğimiz bir adamın hiçbir fikre sahip olmadığımız kızı ölünce şok oluyoruz, McHale'in durumunu düşünemiyorum. 23 yaşında. 23. Rockets oyuncuları da Raptors maçından itibaren omuzlarında yeşil bir bantla (resmi büyütürseniz Harden'ın sağ el yüzük parmağındaki devasa tırnağını da görebilirsiniz ama görmeseniz daha iyi) oynamaya başladılar. Yeri gelmişken o maçın en akılda kalan pozisyon da Ömer Aşık'ın kendi potasına attığı basket.

-Biraz depresif bir başlangıç oldu, biraz daha depresifleştiriyorum ve NFL'e uzanıyorum. Bu hafta sonu Birleşik Devletler spor medyası inanılmaz bir olayla çalkalandı. NFL takımlarından Kansas City Chiefs'in linebacker'ı Jovan Belcher, önce 22 yaşındaki kız arkadaşı Kassandra Perkins'i silahıyla vurdu, sonra da takımının tesislerine gidip antrenörüne ve genel menajerine teşekkür ettikten sonra sabah 08.00 sularında göğsüne sıkarak intihar etti. Sebebi bilinmiyor. Kız arkadaşıyla son zamanlarda sık kavga ettikleri söyleniyor ve 3 aylık da bir bebekleri var. NFL yönetimi o hafta sonu Chiefs'in oynayacağı Carolina Panthers maçını iptal etmeyeceğini açıkladı. Chiefs de berbat giden sezonda Panthers'e karşı sezonun 11. haftasında 2. galibiyetini aldı.

-Geçen hafta NFL'de (hassiktir nba?) gündem konusunu doping oluşturuyordu ve bazı oyunculara Adderall kullandıkları için ceza verildi. Chicago Bears (Göktuğ selam) wide receiver'ı Brandon Marshall'a konu hakkında mikrofon uzatıldığında ise Marshall; "I don't know too much about Adderall, I know guys, it is such a competitive league, guys try anything just to get that edge. I'm fortunate enough to be blessed with size and some smarts to give me my edge. But some guys, they'll do whatever they can to get an edge. I've heard of some crazy stories. I've heard guys using like Viagra, seriously. Because the blood is supposedly thin, some crazy stuff. So, you know, it's kind of scary with some of these chemicals that are in some of these things so you have to be careful." dedi. Tabii burada kilit cümle "I've heard guys using like Viagra, seriously." maça çıkarken Viagra atan oyuncular, hmm. Peki Viagra insana ne yapıyor yeniden hatırlatalım, kaynağımız vikipedi: "Cinsel ilişkiden bir saat kadar önce alınması önerilen Viagra, yutularak alındıktan 30 dakika kadar sonra etkinliğini göstermeye başlar ve etkisi 4 saat kadar sürer. Viagra kullanan kişilerde vücudun diğer bölgelerinde de atardamarlarda genişlemeler olacaktır. Bu etki nedeniyle de baş ağrısı, baş dönmesi gibi şikayetler görülebilir. İlacın diğer yan etkileri şunlar olabilir: Görmede bulanıklaşma, midede yanma, yüzde kızarma, burun akıntısı, burun kanaması ışığa karşı hassasiyet." Oyuncular bunu kullanıyorken, tabii Marshall'ın dedikleri doğru olmayabilir de, ne düşünüyor bilmiyorum. Ama Viagra'nın psikolojik olarak bağımlılık yarattığı da bilindiğine göre biraz tehlikeli, hatta biraz ürpertici.


-Neyse biz kendi ligimize dönelim. Bugün sosyal medyaya yukarıdaki resim düştü. Duncan ile Parker'ın Halloween fotoğrafı. Fake de olabilir ama net bilinmiyor. Fotoğrafa bakınca fake değilmiş gibi ama biri sana "Abi Duncan'la Parker üzerlerine siyah çarşaf geçirmişler, ellerine de taramalı tüfek almışlar, aralarına da  üzerindeki hakem kostümünde (Joey) Crawford #17 yazan kel bi' abiyi koymuşlar. Silahlarını ona doğrultmuşlar, böyle bi' Halloween fotosu çekmişler." dese FAKEEE dersin. Duncan ile Crawford'un aralarındaki husumet biliniyor tabii, Parker da yancı olmuş burada. Ya kim olacaktı heh heh.

-Joey Crawford demişken... Tabii pozisyonun içinde Chris Duhon da olunca şöyle efsane bir video çıkmış ortaya. Sanırım son iki günde Howard'ın sene başından beri kaçırdığı faul sayısı (Begüm selam) kadar izledim.

-Bu hafta gündemi sarsan iki olay yaşandı, biri Popovich-Stern savaşı. Hakkında o kadar çok şey yazıldı çizildi ki, bana diyecek özgün kelime/cümle kalmadı neredeyse. Hatta olayın sıcaklığıyla dime'ı öne çekmeyi falan da düşünmedim değil ama iş, güç yoğun insanlarız öhöm. Neyse konuyu biliyorsunuz, madde madde gidelim.

1. Yorumum Pop'un %100 haklı, Stern'in %100 haksız olduğu yönünde. Yani %99 bile değil. Stern daha önce de Lakers organizasyonuna yıldızlarını oynatmadığı için ceza vermiş 1990'un son normal sezon maçında. Bu sefer de Spurs'e 250.000 dolar para cezası verdi. Son derece faşist ve despotça alınmış bir karar.

2. Her ne kadar NBA'in sıkça show business olduğu iddia edilse de ben buna karşıyım. Bu bir spor. Rekabet seviyesi oldukça yüksek bir spor hem de. Popovich de söz konusu rekabet olduğu zaman rakibini alt etmeyi bilen en iyi dehalardan biri. İster TNT yayını olsun, ister başka bir şey. Rakip ister Bobcats olsun, ister son şampiyon. Koçun takımı hakkında aldığı bir karara kimse direkt olarak karışamaz. NBA başkanı bile.

3. Miami Heat 12. günde 3. maçına çıkıyorken San Antonio Spurs 5. günde 4. maçına çıkıyordu. Üstelik bir sonraki maçı da Memphis Grizzlies ile. Üstelik Heat ligin en çok koşan, en dinamik takımlarından birisi ve Pop'un da yıldızlarını sürekli dinlendirerek kullanan, onları sene sonuna en uygun şekilde hazırlayan daha doğrusu buna mecbur olan koç olduğu biliniyor. Madem Stern o gece Pop'un aslarını oynatmasını istiyordu, bu fikstürü nasıl açıklayacak? Biraz tezatlık yok mu sizce de?

4. Belki görmeyenler vardır, şu efsane anı kaçırmasınlar.

5. Yalnız Danny Green de ne ekmek yedi be. Popovich aslarını eve yolladı: Tim Duncan, Tony Parker, Manu Ginobili, Danny Green.


-Gündemi sarsan diğer olay Wizards'ın galib- Hayır, ona sonra değineceğiz. Wizards kazandı kazanmasına ama kazanmak için yanlış günü seçtiler. Ertesi gün konuşulan tek konu Celtics-Nets kavgasıydı. İzleyelim. Çok büyük bir kavga olmayabilir ama bayağıdır kavga göremediğimiz NBA'de sevindiren bir gelişme. Evet, bu lig daha büyük seyirci kitlelerine ulaşmak istiyorsa Duncan'la, Parker'la, Ginobili'yle değil, Green'le hiç değil, bu kavgalarıyla ulaşacak. Teğmenimin deyimiyle epeydir kavga görmediğimizden şunu bile ağzımız açık izledik. Ya da böyle bir şeydi. Kavgayı ilginç kılan ise Rondo'nun henüz üç asisti varken kavgayı başlatması ve oyundan atılması. Böylece 10+ asist serisi 37 maçta kaldı ve Magic Johnson'a yetişemeden sona ermiş oldu. Ben 3-5 maç arası ceza alır dedim, sadece 2 maç ceza aldı. Ceza alan başka oyuncu da olmadı. Garnett ve Wallace teknik faul yediler, Wallace'ın yediği teknik faul ikinci teknik fauldü ve doğal olarak atıldı. Direkt atılan diğer isimse tabii ki Kris Humphries. Olayla alakalı gördüğüm en güzel tweet de, hayır bu değil, şu. Arada Joe Johnson'ın Paul Pierce'ın aktif basketbol hayatına son verdiği şu anlar da kaynamasın.

-Ne diyorduk? Wizards kazandı. Epey zor oldu ama kazandılar. Son periyotta 79-64 öne geçtiklerinde herkes artık bu iş bitti diyordu ama 2.27 kala skor 80-79 Blazers lehine dönmüştü. 16-0'lık Blazers serisi. İlginç bir şekilde maçın sonunu, en azından rakibe göre daha iyi oynayıp bu sefer şeytanın bacağını kırdılar. Çünkü bu maçı kazanamasalar büyük ihtimalle 09-10 sezonunda New Jersey Nets'in 0-18'lik başlangıç rekorunu kıracaklardı. Önlerindeki fikstür buna çok müsaitti. Konuyla alakalı Rafe Bartholomew'in şöyle bir yazısı var, tavsiye. Piyangonun kime patlayacağı da önemliydi, Portland Trail Blazers oldu. Batum "You don't want to be the first team, that's very embarrassing" diye özetlemiş.

-Kapıyoruz, hayırlı işler.

"Ball don't lie!" Rasheed Wallace. Dün oynanan Suns-Knicks maçında Sheed oyuna girdikten 85 saniye sonra Scola'ya baltayı indiriyor ve faul çalan hakeme aşırı tepki gösterince teknik faul yiyor. Teknik faulden doğan serbest atışı Dragic kaçırınca böyle bağırıyor ve bu da ona ikinci teknik faul olarak geri dönüyor. Sadece 85 saniye ve oyundan atılıyor. Same old Sheed. Biz de onu böyle seviyoruz :(

Hard


Rap ile alakanız yoksa bile Niggas In Paris'i bir yerlerden duymuşsunuzdur. Güzel şarkı. "Paris" ve "zenci" kavramları temelde çok uzak ama, bu iki adam gibiyseniz, "uzaklar yakın oluyor". Neyse işte, albüm çıktı falan, şarkıyı birkaç kez dinledim. Sonra şarkıya alıştıkça sözler de direkt kafaya girmeye başladı, bir baktım şöyle bir bölüm var: "take your pick, jackson, tyson, jordan, game 6". "Vay" dedim, şarkı daha da hoşuma gitmeye başladı. Arkasından da gaza gelip, bu tip basketbol muhabbeti içeren şarkıları araştırmak gibi, durup düşününce bayağı bir zahmet verecek bir işin hayalini kurdum. Yemez tabii.



Jel


Çelsi'nin bu sezonki beyaz forması ilk tanıtıldığında ben dahil birçok kişi hayran kalmıştı ama, koyu (burada laci oluyor) şortla birlikte giyildiğinde daha feci bir şey olduğu ortaya çıktı -ki asıl hali bu sayılır, malum.

Beyaz, açık mavi (turkuaz?) ve lacivertin uyumu müthiş. Ama asıl dikkat çekici nokta, kollarda ve şortun yanındaki 3 çizgide geçişlilik kullanılması. Ben mesela 2 hafta önce filan fark ettim. Harika bir ayrıntı.