Iker



(Çok önemli ön-not:Bu postu yazan kişi, "yeni kayıt"a tıklamadan önce Barcelonalı tarafını dışarda bırakmıştır. Bu post yayımlanana kadar, sıradan bir futbolsever kisvesindedir. Son dönemde bazen ciddi, bazen gırgırına Barça-Real çekişmesi sınırları içerisinde yazılanlar oldu. Bu ufak yazı, o konunun dışındadır. Gayet tarafsız bir şekilde, saygın bir oyuncudan bahsetmektedir)


Iker Casillas Fernandez, muhtemelen tarihin en iyi kalecileri arasında sayılacak kariyeri sona erdiğinde. Kazanmadığı kupa yok. Hatta bunların takım bazında olanlarını 25'ine gelmeden sıraladı. Yakışır da. Bir süre sonra da (malum, geçtiğimiz 2 yılda) Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası'nı kazandı. Hem de kaptan olarak.


Fakat aynı zamanda, şöyle bir düşünecek olursak, en çok isyan eden, en çok maç esnasında üzgün gördüğümüz kalecilerden biri de o. Ha nedir, daha zor duruma düşen kaleciler de vardır belki ama, Casillas daha bir belli ediyordur belki. Daha duygusaldır. Hislerini daha kolay dışavuran biridir. Birçok başarı da kazanmasına rağmen, bir şekilde sıkça onu suratı asık, arkadaşlarına kızarken, "yeter ulan artık" derken gördük. Bunun asıl nedenlerini burda uzun uzadıya sıralayamayız ama, kısaca bu manzaraların sebebi, Real Madrid takımının şu on küsür yıl içinde zaman zaman düştüğü kötü vaziyetlerdir. Bu bahsettiğim "anların" en çok akılda kalanları, son 5 yıldaki 3 Barcelona maçıdır muhtemelen. Barnebau'daki 0-3 ve 2-6 ile, birkaç gün önceki 5-0'lık maçlar.


Bu kadar iyi bir kalecinin, sadece yetenek ve performans değil, kariyer anlamında da bu denli parlak bir oyuncunun kısmen de olsa akıllarda bu görüntülerle yer edecek olması fazlasıyla üzücü. Gidip sorsanız, eminim o da farkındadır ve şikayetçidir bu durumdan fakat, sonuçta kulübün öz evladı olduğundan, bir yere kadar kırılabilir. Sadece kimi maçlarda onu zor duruma düşüren değil, aynı zamanda onu "Casillas" yapan, 18 yaşındayken güvenip kaleye geçiren de o kulüp.

Mes Que Un Qatar


Kutsal forması artık 30 milyon Euro değerinde. Bıdı bıdı konuşan buradakiler eminim oradakilerden daha fazla tepki gösterecek bu duruma. Sandro dayı daha adaylığını koyduğu gün reklam alacağız demişti. Dediğini yaptı. Aldığımız duyuma göre stadın koltukları ile yazılmış Mes Que Un Club yazısı da dev bir Nike arması ile değiştirilecekmiş (şaka bu he). İşin ironik yanı, Arap paraları ile geçinen kulüplere sallamayı sevenler bir Arap'ın vereceği 150 milyona muhtaçlar artık. Böylelikle elde var olan bir efsane daha çöpe gitti. Hoşgeldiniz koçlar. Şimdi bu paralarla transfer de yaparsınız üf.

Kovalak


-La İbo, lan oğlum gel Milano'ya işte geç olmadan.



-Şşş, hadi lan. Bak sana karılı-kızlı ortam ayarladım o kadar...


-Heyt koçum be, beni dinledin geldin. Bak şimdi ebesini sikicez ortamların.



Robi:Lan Alex, bunlar ne ayak oğlum, sarmaş-dolaş falan. Gıllandım ben ha... Biz hemşerisiyiz, bize böyle muamele yapmıyo Porto Alegre kovalağı. Zaten getirmek için gırh takla attı.


-İbo olmuyo ama, gelmeden böyle mi konuştuk abi. Hani pas?



Ron:Heh şöyle İbo ya, az paslı oyna, canımı ye.
İbo:Ulan binbir laf getirdin beni buraya, kariyerimin amına koydun. Çağırıcam Bosna'dan amcaoğlunu o olucak...

Kaptan


İdefix'te yok diye alamamıştım önceden, dün okulun kütüphanesinde buldum-garip evet. Yayına çıktığı dönemi hatırlamıyorum ama, birkaç sene önce "çok yankı bulmuştu o zaman" diye okumuştum. E normal. Memleketin kültür hayatında söz sahibi kişilerin veletken/çömezken/kimse tanımıyorken Kaptan'a yazdıkları söz konusu. Okurken ben de merak ettim, acaba hangi cümleler çıkarıldı falan.

Benim kapakta gördüğüm isimlerden en çok İsmet Özel merakımı çekti. Pek öyle yansıtılmasa da, son birkaç on yılın en önemli kültürel şahsiyetlerinden ikisi bunlar. Mektupları okudukça, daha derinde nasıl bir ilişkileri vardı ikisinin, öğrenmek istiyor insan. Ama muhtemelen, zaman içinde kopmuşlardır. Bana öyle geliyor en azından. Sadece o mu, buradaki çoğu kişiyle öyle olmuştur. Murat Belge var mesela. Ya da Çetin Altan. Bu adamların durdukları yeri düşününce, tahmin şansımız oluyor.

Kaç kişi böyle bir kitabın yayınlanmasına izin verir ki. O açıdan çok önemli bu kitap. İlhan'ın piyasada yer edinmelerinde, saygın bir isme sahip olmalarında büyük pay sahibi olduğu Buket Uzuner, Selim İleri gibi isimlerin mektupları çokça yer almış kitapta doğal olarak.

Nr


Almanya'nın giymiş olduğu en popüler forma budur hiç kuşkuşuz. 88-90 arası giyilmiş bu formanın tasarımı o zamanlar Atalanta formalarını yapan Ennere markasının hoşuna gitmiş. Esinlenip yeni bir tasarım yapıp kafa yormayalım, direkt koyalım demişler. ve 90-91 sezonu Atalanta home formasını yapmışlar.

Fpf


Hakikaten insan 90'lı yıllara bakınca Umbro'nun buralara gelmesine şaşırıyor. Benim gibi adamlar için şaşırmak da az kalıyor. Kelime bulamadım o duyguya. Bu gelişimde Nike'ın rolü nedir, var mıdır, yok mudur bilmiyorum. Finansal olarak daha rahatlardır orası kesin de, tasarım olarak, mantalite olarak ne kadar etkilemiştir ?

Umbro'yu paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz. Son olarak Peru formasını tanıtmışlar. Kendi kıtalarında yapılacak turnuva için hazırlanmış. Aslında etiketteki ibare Umbro'nun ne yönlerde geliştiğini ve gelişeceğini gösteriyor. Adamlar Made by yerine Tailored By yazmışlar etikete. Muhtemelen de artık bütün formalara öyle yazılacak. Formalara nasıl yaklaştıklarının basit bir göstergesi.


Forma Peru'nun klasik forması. Ancak harbiden klasik. Yani döneminde giyilmişleri ile birebir. Umbro bunu pek çok takımda yaptı bu 2 senede. Yapmaya da devam ediyor anlaşılan. He bazı skkolar diyecek ki, "ne var ki bunda tasarımsal olarak ?" Kendilerini bir formaya 35 parça ayıran Adidas uzay teknolojisi ile baş başa bırakıyorum. Belki tasarım olarak harikalar yaratmıyor Umbro, gerek de yok zaten. En güzel forma sade ve öz olandır. Bu mantaliteyi güzel oturtmuşlar. Kumaş yapıları ve sade kalıpları da formaların güzelliklerini pekiştiriyor.

Buraya 2 resim koydum ancak çok detaylı fotolar var Şurada. Mutlaka bakın. Adidas'tan daha da fazla nefret ediyorum Umbro'yu böyle gördükçe.

Nerden Nereye 36


Gent


Lappap'ın seyir defteri yapalım. Bundan bir kere daha yapmıştım sanırım önceden.

Bojan Krkic, 3 sezonluk mini kariyerinde 2 Cl yarı finali ve bir Cl kupası gördü. Muhtemelen bu konuda en yüksek başarı yoğunluğuna sahip oyuncu kendisi futbol tarihinde. Ki bu takım böyle devam ederse, birkaç yıl daha yarı finalden aşağısını görmez. Hatta işler mantıklı yürüdüğü taktirde, finalden aşağısı da olmaz.




Ek:Ayrıca Bojan, geçen günkü Kazan maçına kaptan çıkarak, Şampiyonlar Ligi tarihinin en genç kaptanı oldu. Herife bak la.

Celo


Canımı sıkıyorsun.

Referee


Ülkede ne yazık ki hakemlerimiz pek fazla hedef belirleyemez. Futbolcusu belirler, hocası belirler, yöneticisi bile belirler ancak hakemler hep başkalarının elinde oyuncak oldukları için kendilerine ait hedefleri dışa vurulamaz. Hakemlerimizin çok pis işlere bulaşmışları da vardır, tertemiz olanları da. Bu 2 tarafın da ortak yanı birilerinin hoşuna gitmediği yönetimlerinden sonra düdük asmalarıdır.

Cüneyt Çakır nasıl bir hakem bilmiyorum. Ben 1-2 hakem harici pek fazla hakem izlemem. Maç gelir geçer, oynanır, hangi hakem yönetmiştir bakmam bile. O yüzden Cüneyt Çakır uluslar arası düzeyde u-bilmemkaçlar yönetene kadar pek dikkatimi çekmemişti. Baktım halbuki 2001'den beri Süper Lig'de maç yönetiyormuş.

Bu sene kesinlikle onun senesi. UEFA ona çok güveniyor, ben Ahmet Çakar'dan beri görmediğim (ki o zamanlar hakemler siyah giden adamlardan farksızdı benim için) bir durum var ortada. Şaşırıyorum. Barcelona - Chelsea ve şimdi de geçen senenin şampiyonu Inter'in maçını yönetecekmiş Çakır. Son 2-3 senedir Avrupa'ya damgasını vurmuş en büyük 3 kulübün maçları verildi bu adama.

Eğer onu da başka birileri kontrolü altına almaya kalkmazsa, ya da birilerinin kuyruğuna basmazsa 2012'de maç yönetirken göreceğiz kendisini. Bu önümüzdeki 2 senelik performansı onun grup maçlarından çıkıp çıkmayacağını belirleyecektir. Bakın kesin var şampiyonada diyorum, ancak grup maçlarından sonra ülkesine yollanıp, yollanmaması bu 2 seneye bağlı.

Dedik ya tepede, hakemler hedef belirleyemez bu ülkede diye. Cüneyt Çakır belirtmiş. Hedefi Dünya Kupası'nda maç yönetmekmiş. Henüz önünde 4 sene var. 4 sene sonra ya düdük asar, ya da Kupa'da bu ülkeden çıkmış en meşhur hakem olarak görev alır. Ne yazık ki, bu kararlar onun dışında gelişecek bu ülkede olduğu için, o da anca izleyecek bizim gibi. Umuyorum istediği bütün hedeflere ulaşır. Ya da şöyle diyelim; Barcelona, Inter maçlarını yönettikten sonra kaderini skindirik bir Süper Lig maçı belirleyecek, ne acı.