Greuther


Yanlış hatırlamıyorsam bu sene üçüncü kez bir cumartesi gününü evimde televizyondan yayınlanan üç kuşak (14.45, 17.00, 19.30) PL maçını izleyerek geçiriyorum ve önceki ikisini de burada kaleme almıştım.

"I felt if we had scored the penalty, we would have gone on and won the game."

Harry Redknapp, insan vücudunda iki kol, iki bacak, bir de kafa bulunur demiş. 0-0 giden bir maçta penaltı kazanıp gole çeviren takım maçı da kazanır diye bir şey yok tabii, hele de bu penaltı 55. dakikada kazanılmışsa. Ancak QPR-Norwich maçı, en başından itibaren iki takımın da sahaya öncelikli olarak rakipten gol yememeyi ve bir puanı korumayı düşündükleri bir mantaliteyle çıktıkları ve maç içinde de zaman zaman QPR'ın bu mantaliteyi biraz esneterek golü düşündüğü bir oyun oldu. Ya da Taarabt'ın. Faslı, özellikle ilk 15 dakikayı domine etti ama sonra son bölüme kadar onu sahada göremedik dersek yanlış olmaz. Sadece o değil, iki takımın da savunmayı ön planda tutup hücumda beceriksiz ve dezorganize oynaması, belli bir ismin öne çıkmasına engel oldu. Bu bakımdan Redknapp haklı çünkü böyle "ugly game" diye adlandırılan maçlarda penaltı büyük nimet oluyor. Ancak bu sefer de Norwich'in yedek kalecisi Bunn hatasını telafi ederek penaltıyı kurtardı ve iki takım da sahadan birer puanla ayrılmış oldu.

Tabloya baktığımızda son 5 maçında kaybetmemiş bir QPR görüyoruz. Daha ilgi çeken bölüm ise son 5 maçında sadece 1 gol (West Ham United deplasmanında Joe Cole'dan) yemeleri. Bu seride oynadıkları takımların sırasıyla at Chelsea, vs. Tottenham, at West Ham, vs. Manchester City ve vs. Norwich olduklarını söylersek tablo daha da inanılması güç bir hal alıyor. Bulutların üzerinden dünyaya indiren istatistik ise QPR'ın bu 5 maçta sadece 2 gol atması. Yani maçların 3'ü 0-0 bitmiş ve 4 beraberlik, 1 galibiyet almışlar. Harry Redknapp geldiğinden beri bu takımın kimyasını ve karakterini toparlamayı başardı. Bugün de yeni transferlerle çok daha komplike ve efektif olabilecek (en azından bu potansiyeli gösterebildiler) bir QPR gördük. Samba çok önemli bir savunma oyuncusu, belki de ligin en kaliteli birkaç stoperinden biri. Tottenham'da bir türlü forma şansı bulamayan ve üç yılda onlarca alt lig takımını gezen Andros Townsend sonunda kendini gösterebileceği bir takımda ve oyun sistemi içerisinde. Bir de Loic Remy var. Bu hafta kesinlikle üç puan almalılardı çünkü her ne kadar kaybetmeseler de rakipleri de puan veya puanlar aldığı için 0-0'ın bir anlamı olmadı. Zaten Harry'nin bundan sonraki süreçte en büyük düşmanı rakiplerden çok haftalar olacak gibi çünkü toparlanmak için epey geç kaldılar. Yine de kümede kalma şansları yok değil, ama başaramazlarsa harcanan milyonlarca pound'a ve canım kadroya yazık olacak.


"We suffered two unbelievable hits, but Sissoko has made a huge difference. We've suffered, but it's worth it now."

St. James' Park'ta 90 dakika başlamadan önce muhtemelen maçın hikayesinin Demba Ba ekseninde yazılması bekleniyordu. Ba'nın atacağı ya da attıracağı gollerle Chelsea'nin Newcastle'ı yıkması veya Ba'nın kaçırdığı pozisyonlar sonrası Newcastle'da beraber oynarlarken küçük bir dönem haricinde hep onun gölgesinde kalan Cisse'nin attığı bir golle Chelsea'nin kaybetmesi. Oyun bu senaryoyu bozmayacak düzende ilerlerken 36. dakikada Lampard'ın uzun topunda Coloccini'yi de sırtına alıp kaleciyle karşı karşıya kalan ve kaleciden dönen şutunu kafasıyla tamamlamak isterken yine aynı Coloccini'den burnuna sert bir tekme yiyen Ba, uzun süre kenarda tedavi gördükten sonra sahaya geri dönse de oyunda pek fazla kalamayıp 42. dakikada yerini Torres'e bırakmak zorunda kaldı.

Biraz geri saralım. Alan Pardew'ın Newcastle United'ı bu sene bir türlü geçen sene yakaladığı kimyayı yakalayamamış, özellikle etkili isimlerinden sürekli sakatlıklar sonucu yararlanamamış ve her maça neredeyse farklı 11'lerle çıkıp belli bir istikrar sağlayamamıştı. Bu yüzden kendilerini ummadığı bir pozisyonda bulup devre arasında rotayı Fransa'ya çevirdiler ve transfere abandılar. Transfer edilen 5'i Fransız (Debuchy, Yanga-Mbiwa, Haidara, Sissoko, Gouffran) 6 futbolcuyla beraber kadrolarındaki toplam Fransız pasaportlu oyuncu sayısı 11'e (Diğerleri: Cabaye, Ben Arfa, Amalfitano, Marveaux, Obertan, Cisse) çıktı. Alan Pardew da kaleci Tim Krul'a bütün bu Fransızlar'a İngilizce öğretmesi için bir ay süre vermiş zaten, eheh.

Geyiği bir kenara bırakıp maça dönelim. Chelsea'nin oyunda afalladığı dakikalarda (Ba-Torres değişikliği, Ramires'in de sakatlanması, birkaç dakikayı 9 kişi oynadılar) Santon'un ortasına Gutierrez kafayla dokundu ve Newcastle'ı 1-0 öne geçirdi. İkinci yarıya ilk yarıdan tamamen bağımsız bir şekilde ikinci ve üçüncü bölgelerde seri verkaçlarla domine başlayan Chelsea, Lampard ve Mata'yla iki harika gol bulup skor avantajını ve oyunun kontrolünü eline geçirdi ve hatta bu dakikadan sonra 3'ü bulup zaten mental olarak da dağılmış Newcastle'ın fişini çekebilirlerdi. İşte tam da o dakikalarda Sissoko ortaya çıktı. Önce Cisse'nin nefis pasıyla karşı karşıya kalan Gouffran'ın kaleciden dönen şutuna dokunarak eşitliği sağlayan, son dakikada da ceza sahası dışından çok düzgün bir şutla mavileri yıkan isim sadece günü kurtarmakla kalmadı, sezonun geri kalan bölümünde de takımının saha içi lideri olacağını ve daha iyiye gidebileceklerinin sinyalini verdi. Alan Pardew "Sissoko has made a huge difference" sözünü sezon sonunda devre arasından sonraki maçların geneli için tekrar kullanacak gibi gözüküyor.


"Rooney, Rooney, Rooney, Rooney gidiyooooooor, Roooooneeey, pasını verdi Valenciaaaa, Valenciaaaa, ortasını açıyooooooooor, kalecide kalıyooor."

Günün son maçında Melih Gümüşbıçak, anlattığı bütün maçlarda olduğu gibi oyunun önüne geçmeyi yine bir şekilde başardı. Bu adama kim maç anlatma görevi veriyor, bu adam neden maç anlatıyor, senelerdir bir kişi bile bu adamın maçı anlatmadığını, oyuncu isimlerini uzatarak olaya bir heyecan katılamayacağını, aksine yersiz tonlamaları ve bunun gibi saçma sapan betimlemeleriyle spiker olunamayacağını görmüyor mu? Cidden tiksiniyorum artık. Ya bırakın abi, cidden bırakın bu adam maç anlatmamalı ya. Televole sunsun, ne bileyim Show Tv'de 6pas mıdır nedir onu yönetsin ama maç anlatmasın. Diyeceksiniz ki İngilizce dil seçeneği var. Evet de ben maçı Türkçe dinlemek istiyorum ve Melih Gümüşbıçak'ı istemiyorum. Buradan yetkili arkadaşlara sesleniy-

Neyse. Manchester United çok önemli bir virajı yine üç puanla döndü ve yarın evinde Liverpool'u ağırlayacak Manchester City'nin kucağına 10 puanlık farkı ve baskıyı bıraktı. Kahraman, bu sene birçok maçta olduğu gibi Van Persie değil, hafta arasında Southampton'a attığı golle hem Old Trafford'da 100. golünü atan, hem de United adına toplamda 138. golünü atarak 137 gollü efsane George Best'i geride bırakan Wayne Rooney.

Bayağı ilginç bir maçtı. İlk 25 dakikasında Reading-Manchester United'da olduğu gibi bi' 5-6 gol çıkabilirdi. İkinci yarı golü bulanın kazanacağı maça döndü. Fulham iki kornerde kaleciyi geçse de direk dibinde bulunan Rafael ve Van Persie'ye takıldı. Üst paragrafta değindiğimiz gibi Rooney takımını kurtarmayı başardı. Bir de sene sonunda sezonun enstantanelerinde başrolü süsleyecek 42. dakika var. Buradan izleyelim.

Premier League'de günün diğer sonuçları:

Reading 2-1 Sunderland
Arsenal 1-0 Stoke City
West Ham 1-0 Swansea
Everton 3-3 Aston Villa
Wigan 2-2 Southampton

Yarının fikstürü:

15.30 West Bromwich Albion-Tottenham
18.00 Manchester City-Liverpool

İki maçta da deplasman ekiplerinin kaybetmeyeceğini düşündüğümü belirterek yazıyı noktalıyorum. Esen kalın.

Obstage #2: Memeli Ve Haklı


Obstage bu hafta da doludizgin(Evet, artık haftalık. Tembelleğim tutmadığı sürece). Sosyal Medya alanına pandik atacağımız bu postta hanım takipçilerimize özel ''Twitter'da nasıl davranılmalı?'' konusunu işlemeyi münasib-i taaşuk-i talat ve fitnat görmüş bulunmaktayız. Hemen başlayalım...


''Önceliğimiz kullanıcı adımız'' demeyi çok isterdim ama diyemem. Öhöm, neyse.


  • Önceliğimiz tabii ki profayl pikçırımız. Profayl pikçırı olarak hafif nü bir fotoğrafınızı kullanmalısınız. Çok açık seçik olmasın ki profayl pikçırınızı gören ''lan acaba daha açık seçik bir pozu var mıdır?'' düşüncesiyle profaylınızda daha fazla vakit geçirebilsin.

  • Profayl pikçırımızı seçtikten sonra kullanıcı adı kısmına gelelim. Kullanıcı adı konusunda yaratıcı olmaya çalışın. Bakın ''yaratıcı olun'' demiyorum, ''yaratıcı olmaya çalışın'' diyorum. İçinizdeki küçük kız çocuğunun bastırılmış ergenliğinin ortaya çıkmasına izin verin. ''Aaa onu nasıl yapıcaz ki'' diyenleri duyar gibiyim. Spontane şekilde ortaya çıkacaktır o, merak etmeyin.

  • Bu iki adımı atlattıktan sonra bio kısmını doldurmayı unutmayın. Twitter'da kadınların kullandığı biolar komikli ve duygusallı olmak üzere ikiye ayrılır. Genelde komikli sınıfına alabileceğimiz biolar duygusallıdır. Bu tip biolar ''Allaam bu nasıl bir mizah anlayışı'' türünden tepkilere sebep olmakla beraber karşı tarafta acımaya da yol açabilir. Duygusallı sınıfına aldığımız biolar ise komiklidir. İkinci sınıf bir yeşilçam melodramından alıntılanmış gibi orada sırıtır bu biolar. Bu sırıtma hali takipçi kitlenizi de sırıtmaya iter doğal olaraktan... Karar sizin ikisinden birini seçin.

  • Politik mevzulardan uzak durun. Resmi bayramlar ve birlik beraberliğe ihtiyaç duyduğum bazı zorlu günlerde ''ATATÜRK <3'' yazıp bırakmanız yeterli olacaktır. Daha fazlasını kasmayın.

  • Profayl piçkırınız takipçi sayınızda belirli bir artışa sebebiyet verebilir. Ama bu artış sürekli olmaz... Bu yüzden fotoğraf paylaşımını en üst seviyeye taşıyın. Clublarda, cafelerde ve discolarda çektirdiğiniz fotoğrafları twitter'daki özerk abhazya bölgesi insanlarından esirgemeyin :(

  • FENOMENLERİ TAKİP EDİN, FAVLAYIN, RTLEYİN. Twitter fenomenleri üçe ayrılırlar, sonra aralarında futbol turnuvası düzenlerler keh keh. Öhöm, ciddiyetten ödün vermeyelim... Ne diyorduk? Heh. Twitter fenomenleri üçe ayrılır. Bunlar: Troller, Adonisliler ve Komik Tespitçilerdir. Trolleri siktir edin. Siz Adonisliler ve Komik Tespitçilere dalın. ''Onlar candır :)))''. Biraz ön bilgi verelim şimdi de şu iki grup hakkında.

  • Adonisliler: Genelde eşofman takımlarını giymeden önce üzerlerinden çıkardıkları t-shirtü bir kenara fırlattıktan sonra, yarı çıplaklığın ve florasan lambanın verdiği öz güvenle fotoğraf çekinen tiplerdir. Yakışıklıdırlar(en azından kendi bakış açıları) egoları takipçi sayısına bağlı olarak artar ve liboşturlar. Camel soft, araba anahtarı, cüzdan ve ayfonlarını cafedeki masaların üzerine koymaktan çekinmezler. İki aylık body çalışmasının meyvelerini Twitter'da toplamaya çalışırlar. Sürekli takipçileriyle flört halindedirler. Eğer uslu bir kız olursanız siz de onların radarına girebilir ve yavşanılabilirsiniz.

  • Komik Tespitçiler: Mizahi açıdan özürlü olmalarına rağmen bu adamların atacağı tweetlere güleceksiniz. Çünkü siz de bir mizah özürlüsünüz. Aldırış etmeyin... Bu tipler kendilerinin komik olduğunu düşünür; gerçek yaşamlarında değil bir baltaya sap, bir sapa ham madde olacak kütük bile olamamıştır bu tipler. Adonislilerin sahip olduğu yakışıklılıktan bu arkadaşlarda eser yoktur. Ama sempatiktirler ya da öyle olduklarını düşünürler. Bu kişilerin tweetlerini mümkün olduğunca taymlaynınızda kullanın. RT edin, Fav'layın. Kısacası activity'nin ırzına geçin. Bu sizi de sempatik gösterecektir takipçilerinize.

  • Tuttuğunuz futbol takımının adını sadece derbi maçlarda zikredin. Onun dışında futbola bulaşmayın. Zaten bulaşasınız da gelmeyecek emin olun. Profaylınızda mutlaka tuttuğunuz takımın formasıyla çekindiğiniz bir fotoğrafınız olsun.

  • Whatsapp ve BBM konuşmalarınızın capslerini alıp paylaşın. ''Havalıyım'' mesajını verin takipçilerinize.

  • Arada sırada yarı çıplak, six packli ''adam'' fotoğrafları paylaşmayı unutmayın. Bakın ''arada sırada'' diyorum. Bokunu çıkarmayın.

  • Erkeklerde sevdiğiniz veya sevmediğiniz bir özellik bulacaksınız Twitter'a girdikten sonra. Heh işte o özelliği obsesyon haline getirin. Örn: ''Erkek adam küpe takarmııııı yaaaaa'' veya ''Bıyıklı erkekler;)''

  • Beğeninizi ortaya koymak istediğiniz bir tweetinizde sondaki sesli harfleri mutlaka ama mutlaka uzatın. Yazım kurallarını boş verin. Elinizden geldiğince ''da'', ''ki'' bağlaçlarını ve soru eklerini bitişik yazın.

  • Feysbuk'ta sizinle tanışmak isteyip mesaj atarak egonuzun şişmesine yardımcı olan süzükleri Twitter'da deşifre edin. Gerekirse aranızda geçen diyaloğun capsini alıp paylaşın.

  • Gördüğünüz her heştege katkıda bulunun. Belki RT ederler :)

  • En önemlisi de regl günlerinizi takipçilerinize mutlaka haber edin. Hayır, regl olduğunuzu belirtin ki regl olduğunuzu anlasınlar.(bu nasıl bir cümle oldu amk ya)
Lappappa blog olarak tavsiyelerimiz bunlar. Tavsiyeden ziyade bir de uyarıda bulunayım. Çoğu erkek sizleri güzel olduğunuz için takip ediyor. Bundan sebep siz de güzelliğinizi satın, yazdıklarınızı değil. Malum erkeğin beyni köprücük kemiğinde. XOXO

Bahattin


Blogun ilk zamanları sayılır. Goal, Barcelona ile ilgili yazı ve haberlerde hep eski logoyu kullanıyordu. Ben de, çok giren-çıkan olmamasına rağmen, sıkça lafını ediyordum. "Bu nasıl rezillik, "koca dergi bla bla" falan. En azından kendimce isyan ediyordum. Küçük fakat önemli mesele. Özensizliği gösterir. Hani Barcelona olmasıyla da alakası yok. Başka takım da olabilirdi. Bunu belirtmemem gerek aslında ya, neyse...

Bu kırmızı forma meselesi de o Barça logosu isyanı gibi olacak. Herifler kırmızı formayı giydikçe ben burada "ne yapıyorsunuz amına koyim?" temalı şeyler paylaşacağım. Bunu yanlış anlayan Beşiktaşlı varsa da aklını sikeyim. Saçma sapan işler dönüyor, kaç taneniz farkında acaba? Hatta "sana ne bizim takımımızın yediği halttan" diyen varsa, onun da sülalesini sikeyim.


Dime #13


-Amerika'da spor gündemlerinin küçük bir bölümünü NBA'in kapladığı günlere girdik. Ocak sonu, Şubat başı, kısaca All-Star öncesi dönem. Bir başka deyişle fırtına öncesi sessizlik. Hele bu sene NHL'in de lokavtının bitmesinin bu döneme denk gelmesiyle gündem iyice yavanlaştı. NFL'de de bu hafta sonu Super Bowl XLVII oynanacak, dolayısıyla insanların çok büyük bir çoğunluğunun üzerine kafa yorduğu ilk şeylerden bazıları Rudy Gay takası, Rondo'nun sakatlığı, Kobe'nin ve Lakers'ın değişen oyunu ya da Beasley'in saçları değil. Ama bizim öyle.

-Memphis Grizzlies'in geçtiğimiz haftalarda yaptığı takası biliyoruz. Lüks vergisi ödememek uğruna Ellington, Speights ve Selby'i korumalı draft hakkı ile Cavs'e göndermişlerdi. Sene başından beri takas olacağı kesin gözüyle bakılan Rudy Gay'i de nihayet gönderdiler. Hollinger'ın başrolde olduğu üç takımlı takas kabaca şöyle:

Grizzlies: Tayshaun Prince, Austin Daye, Pistons'tan gelen ikinci tur draft hakkı, Ed Davis
Raptors: Rudy Gay, Hamed Haddadi
Pistons: Jose Calderon

Ben yine yerim kısıtlı olduğu için ayrıntılı değinmeyeceğim ama şöyle bir baktığımda Pistons'ın doğru iş yaptığını görmemek için kör olmak lazım. Pek katılan yok ama Raptors da kendi çapında fena bir iş yapmamış olabilir ama Hollinger biraz daha bekleyebilir miydi? Eeeh. Küçük pazar olduklarını biliyoruz ve ne Gay ile, ne de onsuz şampiyonluk kalibresinde takım olamayacaklardı. Öyleyse kendilerine doğru gelen şeyi yaparak saha içini ikinci plana atıp fiyattan kıstılar diyebilirsiniz. Ben de hak veririm. Fakat biraz daha bekleyip daha iyi bir hamle yapamayacaklarını iddia edemezsiniz. Onlara Gay'in yerine oyun akışını bozmayacak, takım savunmasında sırıtmayacak, boş üçlük atabilecek ve kesinlikle boş üçlük atabilecek bir şutör kısa forvet lazımdı. Ne buldular? 33 yaşında, Gay'den daha yüzdeli atsa da kesinlikle şutör olmayan, savunması belki Gay'den daha iyi (atletik olmasa da sezgisel, hiç yoktan daha konsantre) Tayshaun Prince. Belki rollerin görece daha belli olduğu bir takımda daha iyi performans gösterip "henüz ölmedik" çekebilir ama... Tayshaun Prince. Austin Daye'den bir cacık olacağı yok ama Ed Davis eklemesini göz ardı etmeyelim.

Öte yandan Raptors'ın artık şöyle bir beşi var: Lowry-DeRozan-Gay-Amir-Valanciunas. En azından ben böyle olmasını umuyorum. Yapmaları gereken birkaç hamle kaldı ve öncelik Bargnani-Fields ikilisinin kontratlarından kurtulmak olmalı. Bu sene tren kaçmış olabilir (kaçmamış da olabilir) ama seneye bu çekirdeğin Doğu'da playoff yapamayacağını söyleyemezsiniz. Evet böyle yeniden yapılanma olmaz ama her takımın da sıfırdan yapılanmaya ihtiyacı yok. Kanada halkının ihtiyacı olan yegane şey artık yeniden playoff görmek. Bu kadro da bu arzı karşılayacak talepte.

Takasın asıl kazananı Detroit Pistons. İşte karşınızda sıfırdan yapılanan bir takım ve Prince'in önümüzdeki iki yıl 15 milyon dolarlık kontratını göndererek ve Calderon'un 10 milyon dolarlık biten kontratını alarak büyük iş başardılar. Brandon Knight, Andre Drummond, Greg Monroe zeminin üstüne önümüzdeki yaz FA piyasasından bir-iki güzel eklemeyle şahane takım olabilme fırsatı yarattılar. Artık Pistons taraftarının yapacağı tek şey sırtını güzel bir yere yaslayıp Joe Dumars'ın bu çuvaldaki incirleri de bok etmemesi için dua etmek.

-Pierce'ın şu tepkisinin sebebi ne olabilir? A) Bill Simmons'ın teorisi gerçek olmuş ve Garnett ile Carmelo, All-Star haftasonu için Honey Nut Cheerios konseptli reklam filmi çekecektir, B) Gilbert Arenas'ın Çin'de yeniden oynamaya başladığı ve dönüş maçında 37 sayı attığı söylenmiştir, C) Spencer Hawes'ın idmanlara segway'i ile geldiği haberini almıştır, D) Doris Burke iPad'inden Westbrook'un Lakers maçı öncesi giydiği kıyafeti göstermiştir — bütün kıyafetlerden özür dileyerek, E) Hiçbiri. Maalesef, maalesef Rondo ön çapraz bağlarını kopardığı için sezonu kapadı. Bunu daha da ilginç kılan, Rondo, takımının önceki akşam Hawks deplasmanında oynadığı maçta son periyotta dizinden şöyle sakatlanıyor. Sakatlıktan sonra (ki bahsedilen sakatlığın çapraz bağ sakatlığı olduğunu unutmayarak) uzatmaya giden maçta 13 dakika daha sahada kalıyor. Ertesi maç öncesi salona maça çıkmak için geliyor ancak ısınırken yaşadığı sorun sonrası hastaneye götürülüyor ve çapraz bağlarını kopardığı ancak o zaman tespit edilebiliyor. Rondo hastaneden çıkıp Miami maçının dördüncü çeyreğine yetişecek şekilde salona geri döndüğünde "I'm coming back to play in two weeks." demiş ama böyle olmayacağını o da biliyordu. Hem Rondo için, hem de Celtics için üzücü. Özellikle maçtan sonra şu tabloyu görünce. All-Star arasından sonra Boston'un yükselişe geçeceğini düşünüyordum ama bu sakatlık her şeyi alt üst edebilir. Bynum'ın da Philly'e dönüşünün yakın olduğunu düşünürsek. Yine de Celtics bir şekilde yarıştan kopmayıp playoff yapacaktır.


-Beasley'nin yeni model saçlarını birine benzeteceğim ama saatlerdir bulamadım. Hugo Lloris? Değil. Kyrgiakos? Haaa-yııır. Taribo West? KLİŞEEE! Zaten bu benzetme konularında çok iyi değilimdir, ya da insanlar olaya benim baktığım pencereden bakmıyor diyelim. En son Kenneth Faried'i Can Bonomo'ya benzetmiştim ve Fritz de bunu doğrulayan bir caps atmıştı. KASJDAKSDJAKSDJ. Onu unutalım da U.S. Airways Center'ın yeni parkelerinde Suns'ın Lakers maçında giydiği şu siyah retro jerseyler'i enfes olmuş enfes! Normalde iç sahada deplasman forması giymeye — ve rakibin de kendi iç saha formasını giymesine, pek hoş gözle bakmam. Bu benim kendi gelenekçi, belki biraz kontrol manyağı yapımdan kaynaklanıyor. Ama imkanım olsaydı Suns'ın bu senenin geri kalanında iç saha maçlarında bu retroyu giymesi için elimden geleni yapardım. Parke içini sınırlayan çizgilerin ötesindeki siyah kısım ile formadaki siyahın uyumu MU-AZ-ZAM.

-All-Star yedekleri açıklandı ve bilin bakalım hemen ardından ne başladı? Evet, kimlerin kesin katılması gerekirken kimlerin dışarıda kaldığı, kimlerin kimlerden daha fazla hak ettiği ve kimlerin kimlerle kimi kimi, kimi kimi kimi zamaaan ile ilgili münakaşalar. Önce seçilenleri yazalım;

Batı ilk beş: Paul, Kobe, Durant, Griffin, Howard.
Batı yedekler: Parker, Duncan, Westbrook, Harden, Zachary, Lee, Aldridge.

Doğu ilk beş: Rondo, Wade, Lebron, Melo, Garnett.
Doğu yedekler: Chandler, Bosh, George, Jrue, Kyrie, Noah, Deng.

Olmayanlardan göze batan üç isim var. Stephen Curry, Marc Gasol, Brook Lopez. Bu üç isim aynı zamanda piyasanın genelinde adı sıkça zikredilen isimler. Fazlalıklardan göze batan yegane isimse Chris Bosh. Bosh'un yerine Brook'un seçilmemesinin açıklamasını kimse yapamaz. Rondo'nun sakatlığıyla Brook Lopez sonradan davet edildi ve All-Star oldu ama önemli olan bu değil ki. Veya Memphis'ten bir oyuncu alınacaksa bunun nasıl Gasol olmayıp da Zach (cevap istatistiklerde gizli ama...) olduğu, Curry'nin ne olursa olsun şu performansıyla dışarıda kalmaması gerektiği vesaire. Ben biraz daha ileri gidip Deng yerine Josh Smith diyeceğim ama Bulls'lu çok arkadaşım var onlardan korkuyorum. Ya hepsini geçelim aaabi. Heat'ten hali hazırda iki adam seçilmişken, Doğu'nun görece diğerlerinden ayrılan sayılı takımlarından Brooklyn Nets'in yek öne çıkan uzunu, hatta oyuncusu Brook Lopez'i es geçmek nedir ya? Hani tamam bunun şu takımdan bu kadar oyuncu alıp, diğerinden hiç almamakla pek alakası yok ama Bosh'la Brook'un verdiği katkıyı karşılaştırırken, istatistiklerde de Brook Lopez öndeyken (Bosh 34 dakikada 17.2 sayı, 7.4 ribaunt, 1.3 blok; Lopez 29 dakikada 18.6 sayı, 7.3 ribaunt, 2.2 blok) nasıl Bosh'un katkısının daha iyi olduğu iddia edilebilir aklım, sadece, almıyor.

-Lakers'la ilgili haberler birikti. Kobe önceki günlerde NBA TV'de yayınlanan 81 attığı Raptors maçı esnasında live-tweet olayına girdi, attığı tweetler'i LA Times derledi. Bill Simmons ile Zach Lowe Grantland'de Lakers'ı tartıştılar, alay ettiler, aşağıladılar. OKC maçından sonra Kobe "It feels good to finally beat a team that's worth a shit." dedi. Hornets maçından sonra Pau son çeyrekte bench'te oturmaktan dolayı mutlu olmadığını beyan etti. Suns maçından sonra Howard'ın omzu yeniden sakatlandı ve kötü haber, bu sefer ciddi gözüküyor. Son olarak Kareem Abdul-Jabbar Huffington Post'a Girls dizisiyle alakalı bir şeyler yazdı — ilginizi çekerse diye. Hepsini unutun. Kobe Bryant'ın son dört maçtaki asist rakamları sırasıyla: 14, 14, 11, 9. Suns'a karşı 9'da kalmasına bakmayın, en az 9 asistini de takım arkadaşları yedi. Ondan çok sık görmediğimiz şu hareketleri görebiliyoruz artık. Yüzlerce nickname kendisine yetmiyormuş gibi onlara bir yenisi daha eklendi: Magic Mamba! Ancak benim de böyle düşündüğüm ama kelimelere dökemediğim şu tweet'i gördüm bu sabah, kesinlikle katılıyorum. Kim bilir kiminle bahse girdi veya kime ne ispatlamaya çalışıyor da dört maçtır böyle bilmiyorum. Emin olduğum şey bu oyuna takım başarısı için dönmediği. Ancak takımın başarılı olduğunu gördü ve böyle devam edebilir. Ben kaybedilen Phoenix maçı sonrası attığı bu tweet'inden böyle çıkardım en azından.


-Son şampiyon Miami Heat, White House'ı ve Obama'yı ziyaret etti. Buradan izleyebilirsiniz. Videonun sonuna doğru James küçük bir konuşma yapıyor ve Wade de başkana Heat forması hediye ediyor. Lebron James belki de hayatının en heyecanlı anını yaşarken, heyecandan konuşamazken ve "Mama, I made it!" derken Dwayne Wade'in başkanla takındığı enseye şaplak göte parmak tavrı garip geldi. Gerçi onun bazen saha içinde de dünya sikime minare götüme (bütün argo deyimlere değineceğim bu paragrafta) takıldığını bildiğimizden, heh heh.

-Kyrie'de bu hafta: Q Arena'da Boston'a 40, Q Arena'da Bucks'a 35, Kanada'da Raptors'a 32 artı game-winning shot. Cavs'e üç maç üst üste kazandırdıktan sonra Warriors'a karşı 5/17 ile 14 sayıda kaldı ama orasını kurcalamayalım şimdi.

-Videolar ve makaleler. Jim Boylan'la beraber Ersan kendine geldi ve geride bıraktığımız hafta ondan 27-14, 27-16, 30 sayılık performanslar falan gördük. Gery Woelfel şurada koç değişikliğinin Ersan üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmiş. Harrison Barnes da burada pek etkilenmediğinden. Rondo'nun sakatlığı sonrası Celtics'in büyük bir takasa girişmemesi gerektiğini nedenleriyle burada anlatmış twitter'dan da tanıdığım semioticus. Miami Heat taraftarı amca 75.000 dolarlık şu atışı yapmakla kalmıyor, Lebron James'in kendisine sarılarak kutlamasıyla kutsanıyor. Bill Simmons yeni bir şey denemiş. JaVale McGee'den yine sansasyonel bir video, bu sefer Shaqtin' a Fool değil. Çok sevdiğimiz Holly MacKenzie, çok sevdiğimiz Arron Afflalo ile çok klas bir röportaj yapmış. Özellikle Kendrick Lamar hayranları kaçırmasın. Haftanın buzzer-beater'ları: Jordan Crawford, DeMar DeRozan, Lamarcus Aldridge.

-"A happy wife is a happy life. I have a general rule that if I have an off-day during the season that I owe it to her to do what she wants unless it’s harmful to my well-being. Her and her friends wanted to go." J.J. Redick geçtiğimiz hafta Orlando'daki Justin Bieber konserine niye gittiğini açıklıyor. Açıklaması gereken bir şey daha var sanırım, o da eşinin neden Justin Bieber konserine gitmek istediği. Neyse, Justin Bieber... 2 Mayıs 2013'te... Türkiye'de!!!

Retro 257


Nerden Nereye "Sneijder Özel" 1


Sneijder'in gelişini böyle kutlayacağız biz de. Malzeme de çok. Devamı gelecek.


Malt


Bu herifler kırmızı formayı giydikleri 11 maçta 6 galibiyet-5 beraberlik almış. Ve diretiyorlar. Bu abukluk bugün bizim maça da sirayet edecek belli ki. O amına koduğum hakemi de tutup bize beyaz giydirecek, onların serisi de devam edecek, bakın görün. Tiksiniyorum.