Retro 245


Sada


Uyku sersemi bi' şekilde Boston-Portland maçını izlerken arada Kendall Marshall promosuna denk geldim. Promo'da herifçioğlu Justin Bieber çantasıyla takılıyordu. Şaşkınlığı attıktan sonra ufak bi' araştırma sonucu bunun bir ''çaylak taşşağı'' olduğunu gördüm. Her takımda farklı işliyor bu çaylakla taşşak geçme mevzusu. Kimisinin ayakkabısına diş macunu sıkılıyor, kimisini getir-götür işlerine boğuyorlar. Kendall'ın da ergen kız çantası takması uygun görülmüş abileri tarafından. Cindirella ile Justin Bieber arasında bir tercih hakkı sunulmuş bu mevzuda. O da ''Justin'le ortalığı yakıp, yıkarım'' diyerekten ikinci opsiyona yönelmiş. İdmanlara bunla gelip-gidiyormuş şimdilerde bizim genco.

Jawai


Bu bir tespitten öte, dilek/soru postu. Iverson'ın geldiği sezonki Beşiktaş basketbol formalarıyla, bu sezonki formalar aynı. Bunu sezon başından beri birilerinin fark edip dile getirmiş olduğunu umuyorum. Bilgisi olan? Yani olması gerekir. Ben az önce fark ettim mesela. Geç bile kalmışım.


Yakışmıyor yani. Çok da güzel forma ama böyle...

İnsan


Mesela bak, biri gelip bana "abi Andre Miller şu kariyerinde Playoff 2. turu görmüştür değil mi?" dese, "herhalde ulan" çekerim. Ama öyle değil işte. Tracy McGrady'ninkine benzer şekilde, Miller hiç 2. tur göremedi. Tabii bunda şanssızlık payı da var. Kendisi 10 küsür asist ortalamasıyla ligin asist kralı olurken örneğin, Playoff oynamadı. Ya da Denver Batı finali yaptığında, o Portland'daydı.

"Hiç yapamasa daha mı iyiydi" şeklinde bir karşı soruyu ortaya atarsak da doğru olmaz. Ama böyle bir oyuncunun hep o duvara çarpması talihsizlik. Daha büyük örnekler var mesela. malumunuz, T-Mac işte. Zamanında ligin amına koyan adam, 2. tura hiç yükselemedi. Hatta Yao ile birliktelerken "şampiyonluklar kazanması beklenen adam" olarak bunu yaşadı. Ya da bir dönem için Melo. Aslında hala farklı sayılmaz, çünkü bir Batı finali hariç, o da ilk tur mağduru. Bu sezon bu takımla orayı aşar mı, o da güzel bir soru aslında. Miller için de aynı şey geçerli. Kimilerinin çok şey beklediği (Fritz selam) Denver, nereye kadar gidebilecek?


Retro 244


Dime #4


-Efendim selamlar. Yine planladığım günden üç gün sonra falan yazıyorum postu ve bu sefer tamamen benim tembelliğim. Neyse eveleyip gevelemeden girelim. Sezon başında üç tane ciddili şampiyonluk adayımız vardı: Lakers, Heat, Thunder. Bunları zorlayacak takım sayısı da üçten fazla değildi: Knicks, Spurs, Grizzlies. Sonra araya Clippers karıştı, kolay fikstürün etkisiyle Nets "ben de varım" dedi, Hawks'ı tabii ki sayacak değiliz falan filan. Lakers'ı, Heat'i, Thunder'ı, hatta Spurs'ü bir kenara koyalım. Knicks'in balonu yavaş yavaş patlıyor, hala o seviyelerin takımı değiller ve üstelik daha Amar'e dönmedi. Bunu olumsuz anlamda söyledim, heh heh. Nets henüz bana o güveni vermedi, önce Clippers'ı yendiler, dün de Knicks'i ki buna değineceğiz sonra ama yine de geçelim. Clippers 4 maçtır kaybediyor, geçelim. Grizzlies. Memphis Grizzlies.

-Grizzlies'in önceki senelerde tam anlamıyla şampiyonluk takımı olarak adlandırılmamasının üç sebebi vardı: 1. Sakatlıklar ve Gay'i sisteme monte edememe, 2. Bench, 3. Üçlükler. İki sene önce Gay'in omuz sakatlığıyla kenardan izlediği playofflar'da müthiş bir uyum içerisinde hücum ederek önce son sıradan girip ilk sıradaki Spurs'ü elemişlerdi, sonra da Batı Finali'nde kaybedecek Thunder'ı son maça kadar zorlamışlardı. Geçen sene Gay de dönünce "acaba" dedik ama bu sefer başka sıkıntılar yaşadılar, ilk maça olağanüstü başlayıp 29 sayıdan saha avantajını verince toparlayamadılar ve Clippers'a ilk turda elendiler. Ama bu sene onların senesi olabilir. Bu cümleden sonra bayağı bir şey yazmıştım ama şimdi hepsini sildim çünkü yazdığım her şey şunun üçüncü paragrafı ve şununla aynı. Siz en iyisi okumadıysanız onları okuyun.

-Hemen konudan fazla uzaklaşmadan Randolph ve Perkins kavgasına dair bir iki kelam. Bu adamların ilk vukuatları değil, geçmişleri de var yani. Geçen günlerde de maçın sonlarına doğru serbest atış esnasında birbirlerine dostça olmayan şeyler söylemişler. Randolph, Perk'e "I'll beat your ass" demiş ve olaylar gelişmiş. Şöyle buyrun. Sonrasında Z-Bo böyle dediğini de doğrulamış. Zaten maç ESPN'de yayınlanıyor ve sesi kameralara kadar geliyor mikrofonlardan dolayı. O da bu konu hakkında şikayetçi ve "Man, I know, man. They played it on ESPN 100 times. Like, man stop playing it." diyor. Chris Vernon'a verdiği şöyle bir röportaj var konu hakkında. Bir dahaki Thunder-Grizz maçı 31 Ocak'ta. İple çekiyorum.


-Charlotte Bobcats geçen sene lokavt nedeniyle oynanan 66 maçın sadece 7'sini kazanabilmişti ve bu, lig tarihinin en düşük galibiyet yüzdesiydi. .106 :( Bu sene ise elemanlar 7 galibiyete 12 maçta ulaşmayı başardılar ama 13. maç biraz hazin oldu...

-Bu aralar NBA de iyi OT yaptı. Arada boş geçen thanksgiving day'i saymazsak son 5 gün tam 10 overtime izledik ve bunların 2'si ikinci overtime'a gitti. Bundan önceki en yüksek rakam da 1982'de ve 2005'te olmak üzere 8 overtime imiş. Allah nice overtime'lar görmeyi nasip etsin inşallah. Amin.

-Bu overtime'a giden maçların sonuncusunu dün gece izledik Brooklyn'de. Sezonun şimdiye kadar olan bölümünün en zevkli maçlarından biri, belki de birincisi olabilir. Aslında biliyorsunuz bu maç taaa sezon başı oynanmalıydı ama Sandy kasırgası nedeniyle düne ertelenmişti ve herkes o günden beri iple çekiyordu. Hepimiz beklediğimizin karşılığını aldık. Birinci New York Savaşı'nı evinde komutan Deron Williams, teğmen Lappappa Brook Lopez, yüzbaşı Gerald Wallace ve er Jerry Stackhouse önderliğinde Brooklyn Nets kazandı. Carmelo çok uğraştı, belki biraz fazla zorladı, eski Nets'li Kidd'in yokluğunda Chandler inanılmaz savaştı ama Deron Williams sezonun en yüksek asist rakamına ulaştı, Chandler savunmasına rağmen Lopez 22-11'in yanına 5 de blok ekledi ve Gerald Wallace hem savunmada, hem hücumda haaarika oynadı. Bütün bunların üstüne biri OT'de olmak üzere Stackhouse 4/5 üçlük atınca Knicks ilk raundu kaybetmiş oldu. Barclays Center'da atmosfer de nefisti. Tribünler neredeyse yarı yarıyaydı ve özellikle ilk yarıda resmen karşılıklı tezahüratlar vardı. Sonra sonra Brooklyn taraftarlarının şimdiden klasikleşen "Broooooooooklyyyynnnnn" tezahüratını daha sık duymaya başladık. Kenny Smith ile Charles Barkley'in bu konu hakkında komik bir diyaloğu var;

KS: "That chant is being around for 20 years."
CB: "How do you know that?"
KS: "Because i'm a New Yorker."
CB: "They haven't had a team for 20 years, wow they just walkin' up the street and singin' Broooklyyyn!"
KS: "Exactly!"
CB: "Are you kiddin' me?"

-Yukarıda Randolph ile Perkins'in serbest atış esnası yaşadıkları diyalogdan bahsetmiştik. Serbest atış esnası diyalog yaşayan tek ikili değiller. Brooklyn önceki günlerde Staples Center'ı ziyaret ettiğinde yine maçın sonlarında Kobe ile Gerald Wallace'ın uzun uzun konuşmaları olmuştu. Buna thrash-talk diyorlar ama bence bu thrash-talk değil. Gerald Wallace, Kobe'ye serbest atışları kaçıracağını söylemiş. Oracıkta ayak üstü 5000 dolara iddiaya girmişler ve tabii ki Kobe kazandı. Kazanılan para Kobe'nin hayır kurumuna bağışlanmış. Ha bir de, bu maçta 5000 dolar kaybeden tek Nets'li Wallace değil. NBA'in yeni kurallarına göre flop denilen harekete kalkışmanın cezası da 5000 dolar ve bu sezon bu cezadan ağzı yanan ilk isim Reggie Evans oldu. İzleyelim. Hmm, Şundan beri gördüğüm en kötü flop.


-Kasım'ın 22'sinde thanksgiving sebebiyle NBA'e bir gün ara verildi. Her takımın belli başlı bazı oyuncuları böyle çeşitli yardım kampanyalarına falan katıldılar. Halkla bir araya geldiler. NBA böyle yardım organizasyonlarını seviyor ve bu da güzel bir şey. Neyse ben buraya Westbrook'u koydum çünkü blog olarak, özellikle patronumuzun en sevdiği oyun kurucu. Tüm zamanlardan bahsediyorum.

-Oyun kurucu demişken -bu dime da çok böyle atlamalı gelişti her şey, güzel oldu- Rajon Rondo. 10+ asist serisi 37 maça çıktı. John Stockton'ı geride bıraktı ve önünde tek bir isim kaldı: Magic Johnson. Magic zamanında 46 maç üst üste 10+ asist yaparak bu alanda liderliği elinde bulunduruyor. Tabii ben Magic'in o dönemki maçlarını izlemediğimden bir şey diyemeyeceğim ama Rondo bu işi oluruna bırakmayı tercih etmiyor ve biraz obsesyon haline getirmiş gibi. Ha bu güzel mi, kötü mü yorum sizin. Çoğu zaman potayla arasında sadece hayaletler varken bile arkadan gelen oyuncuya pas atıyor ve bunun gibi şeyler. Tabii istatistiği buraya kadar getirmişken birinci sıraya yükselmek istemesi son derece normal ama geçenlerde değişik bir olay yaşandı. Detroit'ten fark yedikleri maçta son anlarda artık maç bitmişken Doc Rivers Rondo'yu oyuna aldı. Rondo'nun 9 asisti vardı ve maçın bitmesine de saniyeler kalmıştı. Bitime 51 saniye kala Rondo 10. asistini yaparak serisini sürdürmüş oldu ama maçtan sonra basının Doc'a soracağı sorular epey birikti haliyle. Daha önce Rondo'nun oynamayacağı bir maçtan "hücum setlerimizin %80'inde başrol oynayan adamdan yoksun çıkacağımız maç" olarak bahseden koçun, bitmiş bir maçta Rondo'yu oyuna sürerek neden böyle bir risk aldığını, Rondo'nun bu asist serisinin onun sakatlanıp Celtics'e zarar vermesinden daha mı değerli olduğunu soran gazetecilere karşı Doc'un cevabı; "I don’t even know what it is, I swear to gosh, I have no idea what he’s chasing. I just hear that he’s got a streak going. Who is he chasing? I don’t even know that." oldu. Kesinlikle haklı.

-Tabii mesela Rondo bu seriyi kırar, Celtics'in tüm zamanların asistle alakalı ne kadar rekoru falan varsa hepsini parçalar vs. vs. ileride hiç alakasız biri gelir ve bir maçta 30 asist birden yapıp Rondo'nun o alandaki rekorunu tarihe gömebilir. Indiana Pacers'ta Reggie Miller diye bir oyuncu vardı, biraz iyi üçlük atardı. Bugün Pacers'ın bir maçta en çok üçlük atan oyuncusu (21'inde içeride Hornets'i uzatmada 115-107 yendikleri maçta) 9 üçlükle Paul George. Mesela.

-Haftanın demeciyle kapıyoruz efendim, iyi akşamlar.

"By far." Harrison Barnes. Timberwolves maçı sonrası Pekovic'in üzerinden şu smacı vuran Barnes'a "Best dunk is your life?" diye soruluyor ve cevap haliyle bu. Grantland'de Robert Mays bu smaç hakkında altı maddeden bahsetmiş, çünkü "five is not enough" diyor. Serhat Akın da "Onlar beş istedi, altı oldu. On istediler, zaman yetmedi" demiş :(

Abdi İpekçi Notları - 5

Merhabalar. Araştırmacı blogculuğu şiar edinmiş bir yapı olarak, çalışmalarımız devam ediyor.
Blog bünyesinde iki adet "İstanbul'da ikamet eden Beşiktaşlı" olmasına rağmen, bir Beşiktaş basketbol maçından bahis açmak bana düştü. Aldığınız maaş haram, yazıklar olsun.



- Dışardaki pilavcı abi'nin malı harika. Annemin yaptığına yakın valla. Müthiş.

- Çok az adam vardı ya. Gerçi buna yine geleceğiz, dur.

- 2. çeyreğin başı gibi girdik. Hacettepe öndeydi.

- Siz siz olun, eğer yorgunsanız, tramvaydan inip salona kadar yürümeyin. "O kadar" yakın değilmiş. Minibüsler falan geçiyor sanırım ordan, atlayın ona.

- Dışarda Kartal Yuvası tırı vardı, (tam olarak tırın üstünde bu ismi görmedim ama öyle olması gerekiyor sonuçta) orada işte Beşiktaş'ın arka arkaya kazandığı 4 kupanın da bulunduğu bir tişört gördüm. Feda tişörtünün 10'da biri kadar satmamıştır ama olsun, gayet güzeldi. Hatta onu görünce "vay amına koyim, bunlar dörtledi di mi" çektim kendi kendime. Büyük iş abi.

-  Bizim Tivitır tayfasından bazı adamları da orada görmeyi bekledim ama yoklardı. Bayağı da baktım sağa-sola, hatta sonra telefondan Tivitır'a da baktım, yok. Eğer biri ya da birkaçı orada olsa ve göremeyip dönsem çok bomba olurdu ama.

- Hep öyle mi oluyor bilmiyorum ama, neredeyse taraftara eşit sayıda polis vardı. Canlarına minnet, ne olacak.

- Biraz da maçtan bahsedelim değil mi?
Girdiğimiz andan itibaren, 4. çeyreğin ortalarına doğru Hacettepe öndeydi hep. Sonra işte 17-3'lük bir seri geldi Beşiktaş'tan ve aldılar. 69-63'tü herhalde skor. Kusura bakmayın valla, bunları maçtan 20 küsür saate yakın zaman geçmişken yazıyorum ve hiçbir yere de bakmadım. Bizde yalan yok. Akılda ne kaldıysa o bak.

- Tutku'yu izleyebilsem iyi olacaktı. Neyse, başka vakit inşallah.

- Fotoda gördüğünüz şut girdi. Zaten Markota bayağı soktu ya. Bakayım kaçmış... 17 sayı. 2-3 tane üçlük var.



- Maçta çok sayıda Nigga kardeşim vardı. Bahsettiğim nokta, tavır ve karakter. Yani esasen, bazen yanlış kullanım oluyor, o açıdan vurguladım. Her siyah arkadaş "nigga" olamaz. Mesela beyaz olsa da nigga olabilir. Hepsine buradan selamlar. Maçtayken de böyle sesleneyim falan dedim de, sonra linci var, dayağı var.

- Hüseyin Beşok'a çok küfrettiler. Daha doğrusu tezahürat eden, yukarıda konuşlanmış ufak bir grup vardı, onlar etti.

- Fakat buna rağmen, molalarda falan hoparlörden verilen tezahüratlara herkes eşlik ediyordu neredeyse. Bu güzeldi bak.

- Ama yine de, mesela Avrupa maçlarında ortalık yıkılıyorken, buna bir avuç adamın gelmesi hoş değil. Haftaiçi bahanesi de bir yere kadar diyorum.

- O tırda basketbol formaları satıyor muydu ya, ben göremedim ama olsa da görüp alsak hoş olurdu. Kero selam.

- Basın tribününe (?) dikkatli bakışlar fırlatmama rağmen pek "tanıdık" kimse göremedim. Keşke göreydim. Ümit Avcı falan vardı işte. Maçı anlatanlar da Osman Sakallı ile sanırım İsmet Badem'di.

- Bir ara şöyle bir skor vardı maçta...



- Sağ çaprazımızda bir abi vardı. Haklı-haksız, lehte-aleyhte her şeye itiraz etti. Ve de hep ayaktaydı. Aha da foto.


Maçı beraber izlediğimiz arkadaşımın söylediğine göre -ben farketmedim o ara- şu yanındaki görevli ona hep "neden öyle olduğunu" anlatıp durmuş, her kararda. Ona rağmen hem de, düşünün. 

- Şu Lig Tv'nin basketbol yayınlarında son dönemde görülen bir abla var. Röportajlarda falan. Onu da görmüş olduk. Maşallah.

- Bir ara önümüzdeki bir eleman, bir pozisyonda ıslık çalan arka çaprazdaki elemanlara atarlandı. Arkadaşımla beraber "AHA MEVZU" diye heveslendik ama, cevapsız kaldı o atar. Tribün kavgası göremeden geldik ya, sikeyim.

- Televizyondan maç izlemekle, çıplak gözle izlemek arasındaki fark hakkında başlı başına 10 madde yazabilirim sanırım. Ulan. Çok klişe belki ama, ben bu konuda belli sayıya ulaşana kadar şaşırmaya ve yadırgamaya devam edeceğim, izninizle.

- Önder Külçebaş maçta şundan denedi. Ciddiyim. Geldiği açı falan birebir, izleyenler hatırlar zaten. Eğer yapsaydı, bu efsanevi harekete canlı şahit olan bir avuç insana dahil ol-



-  Hacettepe'de tepedeki saçları (aha istem dışı kelime oyunu) dökmüş, Adıgüzel soyadına sahip bir abi vardı. Dalga geçmek amaçlı değil, ama bu verileri üstüste koyunca ortaya bir basketbolcu imajı çıkmıyor. Yine de ufaktan "fiziken çaktırmasa da oyuna hakim olan dayı" etkisi yaratıyordu. Gerçekten öyle mi bilmiyorum tabii.

- Aha işte bu kadar adam vardı:



- Tezahürat yapanlar da, şu sol köşedeki 214'ün oradakilerdi.

- Kale ark... Pota arkalarının da fotoları var ama Beşiktaş camiasını rencide etmemek için koymuyorum. Gün gelir şantaj için kullanırız.


Eirdal


Benzerlik forum yazarlarının gözünden kaçmamış. Birebir anasını satayım.

Taksi


Geçen günkü Bilica ile alakalı postun üzerine Niksar'dan Rafet bey şu fotoyu yolladı. Başlı başına bir Nerden Nereye postu aslında. Pehey. Niksar'a selamlarımızı gönderiyoruz bu arada.

Retro 243