Nerden Nereye 123




Genco


Bu sezon genel olarak kaliteleri bayağı bir düşse de, kaleci formalarının (en az) birinde bu tek renk armaya devam etmeleri önemli. Sarı ve gri ortaklığının boğuk bir manzara oluşturması bile çok mühim değil yani, o kadar. Acaba önümüzdeki sezon da -mesela- 3. formada görür müyüz?

Bulabildiğim en iyi fotolar bunlar, üzgünüm.


Otağ



Yemezler ya. Valla bak.

Faruk


Fenerbahçe'nin 3. forma sorunundan onlarda da var -kısmen bizde de var da çaktırmayın şimdi. İkinci beyaz tamam da, sonrası?  Geçen sezonkini "bir bordo, bir mavi" olarak sayabilirdik de, bu olmaz. Hele geçişliye hiç bulaşmasalar eyiydi. Onlar da mı siyahı denese acaba? Yine de toplam adedi üçte tutmaları iyi. Eskisi gibi gereksiz formalar yok.

Fotoları ilk gördüğümde  "lan bu çubukluda eski bir formaya gönderme var gibi" diye içimden şöyle bir geçirmiştim. Demek ki iyi yansıtmışlar bunu. Şurada görebileceğiniz gibi, çubuklu, kulübün efsane döneminden bir çubuklunun "modern" versiyonu.



Retro 285


Rapsodi



19 Haziran 2011'de Iron Maiden'ın Küçükçiftlik Park'taki konserine gidip hayatımın en güzel gecesini yaşadıktan sonra en sevdiğim grubun Türkiye'ye bir kez daha geleceğini, hem de bu sefer stadyum konseri vereceğini duyunca çok sevinmiştim. Arkadaşlarla biletlerimizi aylar öncesinden aldık ve en sonunda konser günü geldi.

Organizasyon şöyleydi, seyirciler şöyleydi falan o muhabbetlerden pek hazzetmiyorum, çok da umrumda değil zaten. Iron Maiden gelmişken içeride 33'lük suyun 3 liraya satılmasını takmıyorum, takılmasını da çok önemsemiyorum. Seyirci sayısı hakkında pek bir fikrim yok, gelenlerin de önemli bir kısmı çoğu şarkıda anı yaşamak yerine telefonları, ipadleri çıkarıp kayıt yapmaya ve fotoğraf çekmeye çalıştıkları için hepsinin amk diyorum sadece.

18:30 gibi girdik stada, Voodoo Six çalıyordu ama kimse pek umursamadı. Daha sonra Anthrax 7 şarkı çaldı, onların da kitleyi en çok heyecanlandırdıkları an T.N.T. çalmalarıydı (organizatörlere sesleniyorum). 20:46 gibi, önceki konserde de olduğu gibi hiçbir gecikme olmadan Doctor Doctor duyuldu. Sonrasında ekranda buz dağlarının parçalandığı muhteşem bir intro ve Moonchild ile sahneye uçarak giren Bruce Dickinson. Sonrasını hatırlamıyorum, 1 saat 45 dakika sonra uyanmışım (demeyeceğim tabii ki).

Daha sonra Can I Play With Madness geldi, The Prisoner son 2-2.5 aydaki gündeme muhteşem uydu; ama asıl açılışı 2 Minutes to Midnight yaptı, etrafta kendinden geçmeyen çok az sayıda kişi vardı. Afraid to Shoot Strangers'tan önce Bruce ilk kez konuştu, "buradaki konserlerin iptal edildiğini duyduk, ama unutmayın, Iron Maiden hiçbir şeyden korkmaz" tarzı bir konuşma yaptı. Daha sonra konuşmaya devam edecekti tabii ki ama tezahüratlarla kesildi, keşke kesilmeseydi. Afraid to Shoot Strangers'ın solosunu canlı canlı dinleyebilmek gecenin en güzel anlarından biriydi, burada videosu var:


Sonra çıta iyice yükselmeye başladı, The Trooper ve The Number of the Beast geldi, doğal olarak "Scream for me Istanbul" ve "Scream for me Turkey" de. Zaten Eargasm olmuşken arkasından gelen The Phantom of the Opera, Steve Harris'in o inanılmaz bassı, vitesi düşürmeyip Run to the Hills'e geçmeleri, Wasted Years ile benim için konserin doruk noktasına ulaşılması muhteşemdi. Seventh Son of a Seventh Son'da her zamanki gibi muhteşem bir sahne şovu geldi, The Clairvoyant takip etti ve herkesin beklediği an Fear of the Dark... Bruce'un Fear of the Park dediğine dair söylentiler var ama baya bir saçma geliyor bana, demesine de gerek yok zaten. Fear of the Dark'ı iki kez canlı dinleyebilmiş olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Iron Maiden ile içeri geçip encore'a Aces High ile döndüler, The Evil That Men Do ile ses tellerimizi tamamen feda edip Running Free'ye sessiz eşlik edebildik.

Seyirciyle çok fazla samimi olmadan geldiler, şovlarını muhteşem bir şekilde yapıp gittiler. 2011'deki konserden setlist ve performans bakımından çok daha iyiydi. Bruce 1 saat 45 dakika boyunca sürekli koştu, sürekli zıpladı, bir kez bile sesi kesilmedi. Steve Harris yine muhteşemdi, yine kendimizden geçirdi. Dave Murray ve Adrian Smith soloları stüdyo kaydı gibi çaldı, Janick Gers her zamanki gibi koştu, gitarını salladı, havaya attı, Eddie'ye sataştı. Nicko McBrain'i doğal olarak ekran dışında göremedik, ama ekranda gördüğümüzde de yine manyak gibi gülerek çalıyordu (sgklşdjg). Belki de Türkiye'ye son kez gelmişlerdir, bilemiyorum ama ne zaman gelirlerse gelsin tekrar gideceğimden eminim. Çünkü konserden tıpkı iki sene öncesindeki gibi ses tellerim olmadan ama dünyanın en mutlu insanlarından biri olarak ayrıldım.