transfer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
transfer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

United Geri Döndü

                                    

Uzun suredir beklenen sonunda oldu. Jose Mourinho’nun ve United taraftarının dileği 3 yıl gecikmeli olarak gerçekleşti. Felipe Melo, Gennaro Gattuso gibi kendi tarafında olunca bayıldığın, rakipte olunca boğazını sıkıp sadistçe öldürmek istediğin futbol figürlerinin teknik direktör versiyonu, İngiltere’nin en büyük kulübünün başına geçecek. United taraftarının her zaman gizliden gizliye kıskandığı ve istediği Jose, kariyeri boyunca belki de ilk kez bir takıntı, bir amaç için değil, yalnızca çok istediği için bir takıma gidiyor. Çok farklı tepkiler alsa da, benim gibi United taraftarının büyük bir bölümuü, 2013 yılından beri bu kadar heyecanlı olmamıştı. Ve bence birbirine çok yakışacak bu iki figür için, bundan daha iyi bir zamanlama olamaz.

2013 mayısının sanırım ilk haftasında, bir gece yarısı hiç beklemediğim bir haber okudum. Mark Ogden, Sir Alex’in emekliye ayrılacağını iddia ediyordu. Sir’ün bırakma kararı verdiğinde, bunu sezonun ortasında veya başında değil de, artık ortada bir iddia kalmadığında açıklaması mantıklı gelmişti. Ílginin kendinde olması pek arzulayacağı bir şey değildi. Ama çok ani bir karardı. United taraftarı olmayan biri bunun nasıl bir şok olduğuna dair empati kurabilir. Fakat United taraftarı değilse bunun nasıl büyük bir boşluk yarattığını tam idrak edemez. Sir’ün United’ı farklıydı. 99 Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Juventus deplasmanında 2-0’lik geri dönüşten beri taraftarı olduğum United, oyun şekli değişse de hep ayni karakterde takımlar kurdu.  Galactico’lar alınmaz, Galactico’lar yetiştirilirdi. Zidane’lar sürüklemez, sahada kim olursa olsun belli bir düzende top oynardı. Ve mesela Benitez’in Real’i gibi, oyuncular hiçbir zaman birbirinden bihaber gözükmez, kaosa girmezdi. Onun United’ı ölmezdi. United farklı yönetilirdi ve farklı bir aurası vardı. Onun kurduğu takımla başarılı olmak, sevdiğin oyuncunun golüyle kazanılan maç gibiydi.

Sir’ün bırakacağı açıklandığında, ortaya belli isimler atıldı. Klopp, Jose Mourinho, o senenin mart ayında yemek yediği Pep ve David Moyes. Moyes dışında hiçbiri açıkçası olası gelmemişti bana. Klopp henüz 2014-2015 felaketini yaşamamıştı, Pep, City’ye gittiği günden beri daha da açık seçik belli olduğu üzere, bize zaten gelmezmiş. Kendisi için mantıklı kararı alarak Bayern’e gitmişti, Jose’nin Chelsea ile gönül bağı vardı ve Sir ile arası çok iyi olsa da, bizi düşünmezdi (Daha sonra öğrendik ki aslında böyle değilmiş). Moyes’un İskoç olması, Everton’da uzun süre kalmış olması sebebiyle bana en olası aday gibi gelmişti. Nitekim öyle de oldu.

Moyes’a çok sinirlenmiş olsam da Van Gaal kadar kızamıyorum. Kızgınlıktan daha çok sempati duydum genelde. Bence çok iyi bir insan ama bu tek başına United gibi bir devi çalıştırmaya yetmiyor. Moyes United’i çalıştıracak kapasitede bir teknik direktör değildi. Dahası, United’in büyüklüğünün ve aurasının altından kalkabilecek profil değildi. United’in zor olacağını muhtemelen tahmin ediyordu. Haftalar geçtikçe “Lan benim ne işim var ki burada” duruşuyla tahmin ettiğinin ötesinde bir zorlukla karşılaştığını gördü. United’in devliğini tam idrak edemediği, Los Angeles’ta kumsalda kondisyon idmanı ayarlaması ve taraftarların akını sonucu oyuncuların kaçacak delik aradığı günden kovulduğu güne kadar barizdi. City maçından sonra yaptığı “Amacımız City’nin seviyesine çıkmak” açıklaması bunun çok uzun soluklu olmayacağına dair göstergeydi. Fenerbahçe-Galatasaray maçı yerine izlemeyi tercih ettiğim Sir’un, Old Trafford’daki son maçının ardından yaptığı konuşmada, herkese Moyes’un arkasında durmayı öğütlemişti. Sonuçlar ve oynanan futbol bunu imkânsız kıldı. 15 yıllık United’i takip ettiğim dönemde United ilk kez izlenmez hale gelmişti. Ve bu maalesef ilk olarak kalmadı.

Moyes’un başarısız olmasında bunların ciddi katkısı var. Pek dillendirilmeyen şey ise United’in CEO’su David Gill’in, Sir ile aynı zamanda United’dan ayrılmasıydı. United’in son 3 senede Türkiye’deki üç büyükler gibi yönetilmesinde bunun ciddi payı var. Yerine gecen Ed Woodward, bir suredir Gill’in yardımcılığını yapıyordu, United’ı United yapan değerlere tutunmaktan ziyade, United’ı Real Madrid değerlerine yaklaştıran bir yönetici olmayı seçti. 2013 yazında yapamadığı transferlerle Moyes’un kaderiyle fena şekilde oynadı. Herrera’nın transferi için kendini Athletic Bilbao’nun yöneticileri olarak tanıtan kim olduğu belirsiz adamlarla görüştü, Fabregas’a komik rakamlar teklif etti ve tabii ki alamadı; en kötüsü Ronaldo, Bale gibi gerçek dışı hedeflerin peşinden koştu. Woodward daha sonra bunun acısıyla mi artık bilmiyorum, malum oyunculara değerlerinin çok üzerinde paralar verdi. United’ın son 3 seneki kötü gidişinde payı çok büyük.

Moyes ayrıldıktan sonraki yaz, açıkçası United'a uygun pek antrenör yoktu. Louis Van Gaal'den başka kimseyle görüştüğümüzü hatırlamıyorum. Hollanda'nın underdog olarak girdiği kupada, Van Gaal'in de oyuna direkt müdahaleleriyle çok başarılı olması, beni bayağı gaza getirmişti. United tarihinde, belli bir dönem için en büyük harcama yapıldı. Onun şanssızlığı ise, harcanan bu paralara rağmen, Vidal ya da istediği stoperlerin alınmaması oldu. Yine de United'ın en azından iyi futbol oynayıp ilk 4'e girmesini bekliyordum. İlk 4'e girdik. Oynanan futbol ise genelde vasat, bazen sıkıcı, arta kalan zamanda ise güzeldi. Dananın kuyruğu ise ikinci sezonda koptu. Burada Van Gaal'e ne kadar saydıracak olsam dahi, onun istediği yaratıcı oyuncuların alınamadığını, ve bu yüzden kabız gibi futbolda bunun da etkisi olduğunu ilk önce itiraf etmem lazım. Ha, Di Maria'yı küstürmese zaten böyle bir sıkıntıyı yaşamayacak olacağımız gerçeği de var. Hadi onu affedelim, bu sezon oynanan topun hiçbir şekilde bahanesi olamaz. Oyuncular ne yaptıklarının farkında değildi. Vücut dillerinden "Ya biz ne yapıyoruz" ifadesini okumak zor olmuyordu. Bütün bunlar olurken Old Trafford "Atak, Atak, Atak" tezahüratları ile inlerken, takımın aslında çok iyi oynadığını, çok iyi bir iş yaptığını falan iddia edebilen, narsist bir adam Van Gaal. Kontrol manyağı olması, oyuncularının potansiyellerinin çok altında kalmasına sebep oluyordu. Thierry Henry, Pep'in Barça'sını anlatırken, Pep'in "Benim görevim, sizi hücum bölgesine taşımak, gerisini siz halledin" dediğinden bahsetmişti. Van Gaal ise, forvetlerin tek vuruş yapmamasını isteyecek kadar dengesiz bir adam. Hala sağa-sola yapılan gereksiz pasları düşündükçe, dişlerimi sökesim gelir. Eskiden en yakın dostumuz olan son dakikalarda, artık Old Trafford boşalır hale gelmişti. Kendini beğenmek veya narsist olmak, sporda görülmedik şeyler değil. Van Gaal, sonuçlarla veya sahadaki futbolla narsistliğinin arkasında durabilse, çok dert değildi. İşin açığı, Van Gaal döneminde işlerin kötüye gidebileceğini ve bunların bazılarını yaşayabileceğimizi biliyorduk. Sadece bu kadar ileri gidebileceğini bilmiyorduk. 

Pazartesi akşamı neyse ki Van Gaal donemi bitti. Yerine Jose geliyor. Yavaş yavaş ortaya çıkıyor ki, şayet 2013’te Sir istese, bu iş 3 sene öncesinde olurmuş. Aslında Jose-United yakıştırmaları yeni değil. Buna dair geçmişte, özellikle de Chelsea’den ilk ayrıldığı dönemde, çok bulgu var. 2009’daki Inter eşleşmesi öncesi MUTV’deki röportajında sorulmuştu mesela. Veya Cüneyt Çakır’ın katlettiği (kırmızı falan değildiL ) Real Madrid eşleşmesinden sonraki sözlerinde hafiften de yavşamıştı açıkçası. Ne kadar doğru bilemiyorum ama, Moyes’un varis olduğu açıklandığında ağladığı söyleniyor. Emin olun ki Chelsea’den ilk ayrıldığı günden sonraki herhangi bir gün, Sir’un bırakacağı açıklansa, United taraftarının isteyeceği kişi o olurdu. İmzayı attıktan sonra söyledikleri, Jose’nin United’a hep bir bağı olduğuna dair ipuçları veriyor zaten. 2013’te taraftarlar arasında temayül yapılsa, eminim Jose’nin ismi ilk sırada çıkardı. Buna rağmen United’in Mourinho’yu 2013’te varis yapmamasının altında yatan bazı hesaplar var.

United yönetimi, futbola ticari ve saf futbol yönünde bakan iki parçaya bolunmuş durumda. Ticari tarafın başını Woodward ve kulübün sahibi Glazer’lar, diğer tarafın başını ise Sir, Bobby Charlton ve Sir’le sürekli iletişimde olan 92 sınıfı geliyor. Ticari taraf açısından Jose mükemmel olsa da, futbol tarafında Jose’ye ciddi kuşkuyla bakıldığı söyleniyor. Charlton’in neden Moyes’un seçildiğini anlatan yazısını okuduğunuzda bu kuşkulara dair ipuçları yakalayabilirsiniz. Ve bunlar da zaten herkesin bildiği şeyler. Jose bir kulüpte fazla uzun kalamıyor, hücum oynatmıyor, çok fazla düşman ediniyor ve hatta sınırı çok aşıyor. Ben bunlara katılsam da, bazılarının abartıldığını, bazılarının yanlış yorumlandığını, bazılarının da haklı olduğunu düşünüyorum.

Birincisi, evet, bir kulüpte henüz 3 seneyi geçtiğine şahit olmadık. 
- Porto’yla başlayalım: Şampiyonlar Ligi zaferi sonrası kim olsa ayrılırdı. 
- Chelsea’deki ilk döneminde istemediği oyuncuların alınması, istediği (kalitede) oyuncuların alınmaması (yumurta-omlet metaforuyla bunu anlattığı başın toplantısını da izleyebilirsiniz) ve sonunda da Abramovich’in işine karışmasıyla çalışamaz hale geldi ve bıraktı. Suçları illa ki vardır, tek suçlu kesinlikle değildi. 
- Inter’e Şampiyonlar Ligi kazanmak için gitti. Kazanabileceği her şeyi kazandı ve ayrıldı. Hemen sonrasında Barça’yı tahtından indirmek için Real’e gitti. 
- Real’den ayrılışı, Barcelona ile yaşadıkları dolayısıyla çok kötü gözüktü. Kötüydü de zaten. Oyuncuların, yönetimin ve belli oranda taraftarın desteğini kaybetti. İlla ki sucu var ama Madrid’e birinci sırada istediği Barça’yı tahtından indirmeyi en azından o şampiyonluğu alarak verdi. Burada, Barça’nın 4 senelik başarı zinciri sonucu doymuşluğunun etkisi vardır. Bu yine de tarihin en iyi takımını tahtından eden Jose’nin başarısından pek bir şey götürmez. 
- Son olarak ise Chelsea’den çok çok çirkin bir şekilde ayrıldı. Oyuncuları ihanet etti, kondisyoner ile tartıştı vs. Suçlu Jose’dir. United’da ise ben bu sorunları yasayacağını düşünmüyorum. Chelsea, City gibi “sonradan görme” takımlarda bir şekilde bu sorunlar çıkabiliyor. United’ın ne olursa olsun, deforme olsa dahi oturmuş bir kültürü var. United’da olmak istemeyen oyuncu, Ronaldo dahi olsa yollanır. Ve United’da menajerin dediğine oyuncular biat etmek zorundadır. Bu sezon United yerine başka bir kulüp olsa, oyuncular çoktan Van Gaal’i satmıştı (Aslında sattılar da. Kovulacağı artık kesinleşince, ne var ne yok hepsini basına anlattılar. Başta da Rooney. Ama bu tam sayılmaz). İşin özeti, evet 3 seneyi aşamayan bir kalıp var. Bunun tek sorumlusu ise Jose değil. Ve Jose kaynaklı olmayan sorunlar, United’da pek sorun olacak gibi değil.

Ben futbolun taktiğine detayına çok hakim biri değilim öncelikle. Lakin “Jose hücum oynatmıyor” cümlesinin veya felsefesi yok cümlesinin gereksiz bir klişe olduğunu anlayacak kadar futbol izledim. Jose’nin vitrine çıktığı dönemde Barcelona modeli çok başarılı olduğu için abartılıyor bence bu. Bu sene verdiği bir röportajda şöyle diyor Jose: “Futbol felsefem ne diye soruyorlar, anlamıyorum. Felsefeniz ve oyun tarzınız elinizdeki oyunculara göre şekillenir." 
Topa sürekli sahip olarak hücum oynamak, eğer hakkını verip van Gaal gibi oynatmıyorsanız çok estetik bir oyun tarzı. Fakat tek tarz değil. 2006-2007 United, Jose’nin Inter’i, Simeone’nin Atletico’su, Heynckes’in Bayern’i tiki taka oynamayan ama izlemesi çok zevkli takımlardı. United, oyun planı ne olursa olsun, kontra atağı kesinlikle çok iyi yapan bir takımdı hep. Oyun planının bu olduğu ve bu şekilde ligi götürdüğü (2006-2007) dönemler de oldu. Jose’nin genlerinde de bu var. Pas veya topa sahip olma oyununu ise belli dönemlerde farklı takımlarında çok iyi oynattığı oldu. Chelsea’deki ikinci sezonu gibi. Veya Madrid’deki ikinci sezonu gibi. Birçok Real Madrid’li, Jose’nin ikinci sezonundaki takımının izlemesi çok zevkli bir takım olduğunu soyluyor zaten. Jose’nin Avrupa’da bazı maçlarda defansif oynadığı doğrudur, Ama son dönemlerde kimin yok ki? United’in son CL aldığındaki Barça eşleşmesini izleyin, pek hücumcu demezsiniz. Veya en son CL finaline çıktığı sene Chelsea maçlarını izleyin, yine hücumla alınmış seriler değil. Bu Avrupa’da belli dönemlerde kullanmanız gereken bir şey ve benim kazandığımız sürece bunla pek derdim olmaz.

Son olarak ise düşman edindiği ve çizmeyi aştığı konusu var. Bunlara itiraz etmek mümkün değil. United’in ise Jose’yi yaklaşık 6 aydır “süründürmesi” bunu törpüleyebilir. Jose bundan önceki tüm takımlarına bir amaç, bir hırs için gitti. Kariyerinde ilk kez belki de sadece istediği için bir kulübe gidiyor. Buraya daha önce gelememesinin sebebini biliyor. Dahası henüz çok kotu bir ayrılıktan çıktı. Jose’nin bu aşırı yönlerini törpüleyeceğini düşünüyorum. Bunlardan tamamen kurtulabilir mi? Bence hayır. Ama kurtulmasın da zaten. Jose’yi kendini beğenmiş, taşkın diye istemezken Van Gaal’e 8 ay sabredersen tutarsız olursun. Üstelik Sir de pek masum işler yapmazdı. Ve benim onu çok sevme sebeplerimden biri de buydu. Sir, United’in hakkini savunurdu. Ronaldo konusunda Ramon Calderon’a dediklerine bir bakarsanız, pek dost sohbetinde söylenecek şeyler olmadığını görürsünüz. Burada en merak edilen Pep ile olan rekabeti olacak tabii ki. Dev yanılabilme ihtimalime rağmen ben bu sefer ciddi bir çekişme beklemiyorum. Madrid-Barça zamanında esas düşmanı Barça’ydı. Şimdi kendisine "Tercüman" diye bağıracak bir topluluk yok. Ama dediğim gibi, büyük yanılma ihtimalim var.

United’in Sir’le kurduğu bu bağı bir başkasıyla kurması imkânsız. Futbol çok değişti. Bu kadar değişmemişken bile bir teknik direktörün 26 sene aynı takımda kalması çok uç bir örnekti. Jose-United ise sanılandan uzun sürecek bir beraberlik olacak bence. Jose, gittiği her kulüpte taraftarla mükemmel bağ kuran bir menajer. United taraftarı ise her şeyden önce, Sir Alex gittiğinden beri, peşinden gidebileceği, arkasında durabileceği bir menajer arıyor. Jose bu kalıba tam uyuyor. Bayern Münih finalinden sonra tribünlerin önüne gittiğinde ağlayanları, Madrid kariyeri bir faciaya doğru giderken dahi tribünden gelen Jose Mourinho tezahüratlarını veya henüz 6 ay önce kovulduğundan hemen sonraki maçta tribünlerin inlemesini hatırlayın. Bu, sıradan bir teknik direktörün kurabileceği bağ değil. United taraftarının evrilmek istemediği Galacticos modeli için de biçilmiş kaftan. Jose’nin kariyerine baktığımda aldığı en yüksek profilli oyuncu belki de Sneijder. Drogba, Özil, gibi oyuncular büyük birer yıldıza evrildi, Jose onları almadan önce süperstar değillerdi (Burada kendi isteği dışında alınan Shevchenko’yu saymadım, çünkü adı üstünde, kendi isteğiyle olmadı). Çalıştığı bazı oyuncuların kendine olan bağlılığını ve hayranlığını  da göz önünde bulundurmamız gerek. Sneijder, Ibra, Özil, Eto’o, Drogba, Lampard, egosu yüksek ve idare etmesi belki de kolay oyuncular değil. Ben Jose’nin insani yönünün de, karanlık yüzünün de çok uçlarda olduğu için, karanlık yüzüne dair yaşanan vakaları, diğerine oranla daha sık hatırlama eğiliminde olduğumuzu düşünüyorum. Aynısı futbol tarafı için de geçerli. Çoğu kişi 2010 Şampiyonlar Ligi zaferini, Barca deplasmanındaki oyunla hatırlıyor. Ondan hemen bir hafta önceki bam bam futbolu unutuyor. On kişi kalmış Inter’in, tarihin belki de en iyi takımına deplasmanda ne yapmasını bekliyordunuz ki?

United’in şu an üzerine takım kurabileceği, aslında bayağı genç ve iyi olabilecek bir çekirdeği var. De Gea, Smalling, Shaw, Martial, Schneiderlin, Rashford, Pereira ciddi potansiyelli, Fosu-Mensah, Darmian, Varela, Lingard işe yarayabilecek oyuncular. 2006-2007 sezonu öncesi çekirdek gibi olmasa da, doğru transferlerle çok iyi olabilecek bir kadro bu. Ve Jose’nin üstünde ilk kez gençleri oynatma isteği olduğu içinse, bu sefer kendine dair bazı yargıları kırabilir.




Jose Mourinho’yla Manchester United bence İngilizlerin “Perfect match” dediği mükemmel birliktelik olacak. United son 3 seneki çirkin tabloyu, Jose ise kendine dair olan kuşkuları bu süreçte silebilir. Zaten burada da uzun soluklu olmazsa, pek bir seçeneği kalmıyor. 13 sene önce, kendini dünya vitrinine çıkaran koşuyu yaptığı stada, arkasına geçmek için can atan 52.000 kişinin desteğiyle çıkacak. Jose, bugün söylediği gibi, bizim menajerimiz olmak için can atıyor. United geri döndü. Ve ben, uzun suredir bu kadar heyecanlanmamıştım.

Kıyas


A oyuncusu X takımına 62.5 milyon euro'ya,
B oyuncusu X takımına 44.6 milyon euro'ya,
C oyuncusu X takımına 40.0 milyon euro'ya,
D oyuncusu X takımına 32.3 milyon euro'ya transfer oldu.

Aynı ligin Y takımı;

E oyuncusunu 0.50 milyon euro,
F oyuncusunu 0.90 milyon euro,
G oyuncusunu 1.13 milyon euro,
H oyuncusunu 1.24 milyon euro bonservis bedeliyle kadrosuna kattı.

Ne düşünürüz? Öncelikle X takımıyla Y takımının aynı ligde olup olmadığını tekrar sorarım ben, birisi bana böyle bir veriyle gelse ve aynı ligde olduklarının altını çizerek belirtse dahi. Sonra tabii ki oyuncuları merak ederim ve iki takımın sıralamadaki yerlerini, en çok da kendi arasındaki maçları.

Y takımı üç sene önce iki alt kümede mücadele ediyordu. Bu üç senelik süreçte iki kademe atladılar ve şu an geçen sene çıktıkları ligin zirvesindeler. X takımı ise Y'nin bu serüveni yaşadığı üç yılda sırasıyla ikinci, şampiyon ve ikinci oldu. Bu sene ise geçtiğimiz haftaya lider Y'nin üç puan gerisinde ikinci girdi ve kendi sahasında Y ile oynadığı maçı kazansa liderliğe yükselecekti ama Y takımı baştan sona domine ettiği maçı 3-1 kazanarak X'i dördüncülüğe itti ve aradaki farkı 6'ya çıkardı.

X ile Y'nin gizemi kalmadı, biraz da A'dan H'ye kadar olan oyunculardan bahsedelim.

E şu an ligin en formda iki oyuncusundan biri, ligin en formda diğer oyuncusu da aynı takımda: H. Bu ikili geçtiğimiz günlerde Liverpool'a atılan, sezonun en güzel golünün iki kahramanı: E'nin asisti ve H'nin golü. F ile G aynı yıl takıma katıldılar: 2012. F, Kante'yle orta sahanın; G ise Huth'la savunmanın yükünü çeken isim. Bu dört oyuncu, lider Y'nin dört ilk 11 oyuncusu ve toplam bonservis maliyetleri 3.77 milyon euro.

Şimdi biraz subjektif olacağım. A, Liverpool'un X'e kakaladığı kocaman bir balon. Hemen hemen aynı fiziğe sahip ve A'dan daha iyi veya en az A kadar etkili olabilecek bazı topçular: Bakambu, Amrabat, Bruma, Volkan Şen. B ve C, Kompany'nin sakat olduğu maçlarda bazen birlikte oynayan, bazen de Demichelis ile stoper mevkiisini paylaşan isimler. İkisi de iyi oyuncu ama eğer ikisine harcanan toplam para yukarıdaki değerin 1/4'ü falan olsaydı burada bahsetmeye gerek duymazdım. D ise... Agüero'nun sakat veya cezalı olduğu ve forvette Iheanacho yerine D'nin oynadığı her maç, yani bilemiyorum cidden ya. Yazık. Bu dört oyuncu, X'in bu sene sakatlıklardan dolayı genelde 11 çıkan rotasyon (veya geniş kadro) oyuncuları ve toplam bonservis maliyetleri 179.40 milyon euro.

Futbol konuşurken en sevmediğim konu kulüplerin futbolculara harcadıkları paralar, ancak burada öyle istisnai bir uçurum durumu var ki bununla ilgili bir şeyler yazmak istedim. Y harika bir futbol oynuyor ve şampiyonluğun en büyük adayı, X ise bu sene (özellikle de son dört seneyle kıyaslarsak) rezalet durumda ama sadece 6 puan geride. Hala şampiyon olma ihtimalleri var, çünkü daha çok yol var.


Ben en çok Tottenham'ın futbolunu beğeniyorum ve 2015'in sondan ikinci ayından itibaren onların şampiyon olabileceğini zikrettiğim için sırf öngörüm tutsun diye ipi onların göğüslemesini istiyorum. Arsenal'in kazanması Arsene Wenger'i çok sevdiğimden, Y'nin kazanması da futbolu çok sevdiğimden beni son derece sevindirir. X'e gelirsek, iyinin kazandığı kötünün kaybettiği bir dünyada şampiyon olamamaları gerekiyor, hatta bu hafta kaybederek yarıştan kopmaları gerekiyor. İnşallah da böyle olacak.

14 Şubat 2016, Pazar

14:00 Arsenal-Y
18:15 X-Tottenham

Madibu

Merhaba. Zamanında şöyle bir post atmıştık. Gelişmiş versiyonu varmış meğer. Yakınlardan.





Böylece, arkadaşın sonraki transferi hakkında da fütursuzca öngörüde bulunabiliriz. Liverpool, Arsenal, Milan, Bayern, PSG, Braga, Basel, Ajax vs.

Boş


Böyle toplu görünce nasıl bir "çaptan düşme" yaşandığını daha iyi anlayabiliyoruz. Çaptan düşmeye nesil değişimini de ekleyebiliriz elbette. Ve de yaş ortalamasının düşüşü. Aşağıdaki dörtlünün en genci 78'li.

Ha, işler düzeliyor, o başka.

"Geldi"





20 Ocak 2013.

Kurbağa



2009-2010: Kazım, Fenerbahçe tarafından devre arasında Toulouse'a kiralandı.

2010-2011: Kazım, yine devre arasında Fenerbahçe'den Galatasaray'a transfer oldu.

2011-2012: Kazım, bir kez daha "devre arasında" kiralandı, bu kez Olympiakos'a.

Eğer bu lanet zenci, bu sezon da devre arası transfer döneminde bir yer değişikliği yapmazsa, oyuna olan inancımı kaybederim. Futbolumuzda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey istikrar. Birilerinin bunu yapması lazım. Lütfen.

Kekik


Meireles'in zaten "koca Chelsea"den, hatta (bir şekilde) son Ş. Ligi sahibi Chelsea'den, Fenerbahçe'ye gelmesi birçok kişi için şaşırtcıyken, olayın başka bir boyutu daha var.


Meireles, çok kaliteli, her biri orijinal tasarımlara sahip antrenman ürünleri kullanan Chelsea'de oynuyordu. Özellikle Ş. Ligi maçları için özel üretilen ekipmanlar ayrı bir dikkat çekici oluyor. Şimdi bu durum varken, çok basit dizaynlara sahip (kumaş kalitelerini bilmiyorum) Fenerium ürünleriyle görülecek olması gerçekten ilginç olacak. Büyük ihtimalle kendisi bile bunun farkında olmayacak ama, en azından dikkatli birkaç göz kendisini şu aşağıdaki gibi tişörtlerle gördükçe "Allah allah..." çekecek.



Orospu Rengi


Franny


Boris Diaw benim ligde en sevdiğim oyunculardan biri. En büyük sebebi de çok yönlülüğü. Suns'taki ilk sezonunda ne haltlar yediğini, o haltlar sayesinde de MIP ödülünü aldığını hatırlarsınız. Ki o dönem Spurs-Suns rekabeti de doruk noktasında olduğundan, bol bol izleyip, daha da sevmiştim. 1-2 gün önce Charlotte'la buyout konusunda anlaştığı haberleri gelmişti. Sonrasında da Spurs ile anlaşabileceği filan. 2 saat kadar önce de Woj abimizin attığı tivite bakılırsa, dayıyla anlaşmışız. Harika abi, harika. Eskisi gibi 5 pozisyonda da oynayamaz, ama gerek de yok. 4-5, ve belki bazen 3 numarada büyük katkı yapacaktır.

R-Jeff gitti, Kaptan Jack (geri) geldi. Şimdi Diaw. Bir de Patrick Mills'le imzaladık, mecburen emekli olan T.J Ford'un yerine. Daha farklı bi takım olacağız. Geçen sezondan daha ileri gideceğimizi düşünüyordum. Bu son gelişmelerle birlikte daha da iddialı hale geldik. Son 3-4 sezondur hep "artık Duncan yaşlanıyor, son bir şans" muhabbetleri dönüyor. Bu sezon şu malzemeyle son vurgunu yapsak, Timmy de kontrat bitiyorken güzel bıraksa. Ne kadan hoş olur la. Nasılsa yine hesaba katılmıyoruz.

Seyit



Gelmeden önce, geldiği anlarda, geldikten sonra, bu "Fabregas nerede oynayacak, nasıl oynayacak" muhabbeti bitmeyecek gibi. Bunun birçok şekilde cevabı var. Bunlardan birinden bahsedeceğim ben şimdi.

Seydou Keita 3 sezondur Barcelona oyuncusu. Bu 3 sezonun hiçbirinde ilk 11 oyuncusu olmadı. Rotasyon oyuncusu denebilir. Buna rağmen Barça'daki 3 sezonunda sırayla, ligde çıktığı maç sayıları 29-29-35. Evet bunların belki çoğunda sonradan oyuna girdi, fakat istatistik sonuçta. Ayrıca hiçbir sezonunda 10 Avrupa (yani Ş. Ligi) maçının altına düşmemiş. Orada da rakamlar 12-12-10 şeklinde. Toplamda ise Lig, Kupa, Avrupa -hatta süper kupalar- derken 3 sezonda 146 kez Barça forması giymiş. Eminim gelmeden ona böyle bir sayı verilse "hasiktirin lan ordan" derdi.

Cesc'in ilk planda 11'e yerleşemeyeceğini biliyoruz. Fakat farklı yollar var elbet. En başta da Xavi'nin dinlendirilmesi sayesinde sahada yer alması. Bir diğeri de Iniesta'nın sola kaydığı maçlarda ortada oynaması. Tabii üçlü defansın kullanıldığı dizilişlerde üçünün de ortada oynayabileceği -4 iç gibi- farklı yöntemlerden de bahsediliyor. O da var. Ayrıca en başta "rotasyon" diye bi'şey var, ama insanların kafası oraya hiç gitmediği için, Cesc'in durumundan o şekilde bahsetmek hiç akıllıca değil.

Neyse, kısaca, ben Cesc'in bu sezon 3 kulvarda toplam (11 ya da sonradan girme) en az 40 maçta sahada yer alacağını tahmin ediyorum. Ligde 38 maç, Avrupa'da en az yarı final olsa zaten takım minimum 12 maç oynar, kupada da 10 maç civarı olsa toplamda 60 maç filan var. Ve sonradan girmeler de dahil olsa, ilk sezon sonunda bu adam baksa ve 40 kez oynadığını görse muhtemelen sesini çıkartmaz. Ki Xavi'nin yaş durumunda dolayı gittikçe daha fazla oynayacağını da biliyoruz. Sakatlıkları hesaba katmadan yani.
Keita'nın, çoğu kişiye sorsanız "abi hiç oynamıyor ya" diyeceği ortamda Cesc, kesinlikle en az bu kadar forma giyecektir. Çünkü onun durumu Keita kadar kesin değil. Keita'nın banko 11 oyuncusu olmadığını biliyoruz Cesc ise arada.

Son olarak az önceki törenden resim koyalım, bu da bizim Cesc'in gelişini kutlama postumuz olsun. Ha bir de Cesc'in BarçaToons videosu. Diğerlerinden daha iyi çizilmiş.



32


1 hafta önce herkesin sana taptığı takıma 1 hafta sonra git 2 tane gol at. Hem de eskiden evim dediğin yerde. Bu Giovinco olayından da dramatik oldu.

Luis


Biz Torres, Gerrard bu takımda artık kalamaz derken, önce Torres'e teklif edilen 40 milyonluk teklifi geri çevirdiler ve satılık değil dediler. Ben şaşırdım açıkçası. Üstüne Barcelona'ya gitse şaşırmayacağımız, kim bilir kaç takımı peşinde koşturan Suarez'i transfer ettiler.

Bu yeni patron iyi işler yapacak gibi. Ortasaha da lazım başgan.

Torres'in zırt pırt sakatlanmasına çare olması bir yana, Suarez ve Torres'i yanyana oynarken görmek keyifli olacak. Uzun zaman sonra Liverpool'u izlemeye değer bulacağım gibi.

Togo


Sevemedim seni süt oğlan.

Seneye Agüero veya Tevez'i beklerim.

10


Geçen senenin Messi ile birlikte en formda ismi olan Rooney şu aralar sıkıntılı. Dünya Kupası'nda takımı yerin dibine gömülürken misinanın ucundaki kurşun Rooney'di. Lige de sıkıntılı giriş yaptı. Son olarak Sir ile papaz olmuş. Man U'nun gidişat fena, tıpkı İngiltere gibi Man U'nun da kötü gidişinin sebeplerinden Rooney. Sir'ün de biletini kestiği, Ocak'ta göndereceği dedikodusu var şu aralar.

Sir sert adamdır, silerse siler. Ancak Rooney, Man U'nun gelecekteki bayrak adamı olma yolunda hızla ilerliyordu. Bir kaç aylık kötü gidişatın bu adamı silmek için yeterli olmadığını düşünüyorum. Ancak Ferguson'ın bu adamı göndermeyi düşünmesinin sebebi performansı değil disiplinsiz hareketleri olduğu da konuşuluyor yabancı bloglarda. Yine de en azından Ocak ayında gitmeyeceğini, sezon sonunu bekleyeceğini düşünüyorum. Kaldı ki Rooney toparlar ve bunalımdan çıkarsa Man U taraftarının büyük sevgilisi olarak Old Trafford'dan gitmek istemeyecektir. Bana kalırsa toparlayacaktır ve Manchester'da kalacaktır.

Ancak gitme ihtimali olduğu takımların da ağzı sulanmış bu haberleri görünce. İspanya'nın ve Dünya'nın en büyük 2 takımı Real Madrid ve Barcelona'nın Rooney'i isteyebileceği konuşuluyor. Barça bir türlü gelişme gösteremeyen Pedro ve Bojan'ın yerine Rooney'i düşünmeye başlamış olabilir. Hem Villa ile değişmeli olarak ileri 3'lünün kenarlarında oynayabilecek kapasitede, hem de olası bir Villa eksikliğinde de kendisini hiç de aratmayacak bir forvet Rooney. Mourinho'nun da forvet istediğini biliyoruz.

Bir de İngiliz zenginler var. Rooney belki İngiltere'den ayrılmak istemez diye kapısında yatan 2 takım daha var. Tabi ki City ve Chelsea. Ancak kaç para verirlerse versinler Rooney'in Tevezlik yapmayacağını ve City'e gitmeyeceğini düşünüyorum. Chelsea ise her ne kadar gol sorunu yaşamasa da Torres, Agüero ve Rooney gibi genç yıldızlara hayır demez. Rooney hayır der mi bilemiyorum.

Son olarak Real Madrid taraftarı olarak fikrimi belirtmek isterim. 2 sene önce çıksa bu haberler havalara uçardım. Ancak Rooney'in şu anda bu takıma gelmesi belli huzursuzluklar yaratacaktır. Higuain şuan çok formda, Rooney'in olası gelişi onu etkileyecektir. Sonuçta Rooney gibi bir adamı Higuain'in arkasında bırakmak için almazlar. Bu transfer hem Higuain'i hem de Rooney'i olumsuz etkiler. Hem Higuain'i, hem de Rooney'i kaybetmek var işin sonunda. Bir Owen geçmişi de var bu takımın. Ben açıkçası gelmesini istemem.

Rooney bir an önce kendisini toparlamalı ve Manchester United için uzun süreler oynamaya devam etmelidir.

Dilenci


Evet, biz de artık onlar gibiyiz. Bizim ne eksiğimiz var ulan? Biz de duyum aldık, yazıyoruz. Sikerler. Gittik bizim dayıya maçtan sonra. Oturdum rahat rahat tavuğumu götürüyorum. Ayran filan. Hop mesaj. "Abi Misi geldi" (bu da pisi pisi der gibi neyse amnakoyym). Lan dedim galibiyet üstü pilav gibi açıkladılar mı ne yaptılar, "yok abi" dedi. işte mesele burda başlıyor.

Meğer bu ibnenin amcasının bir arkadaşı altyapıda antrenörmüş. Ordan bilgi gelmiş. Yarın tören varmış filan. Aha biz de yapıştırdık duyumu. "Duyumcu blog". Duyumcu geldi haanım. Öeh.

Şimdi, eğer bu duyum gerçekleşirse, artı rep istiyorum. Olmazsa, çözüm kolay. Benim için sorun yok, gider o arkadaşımı beraber döveriz. Ben sopaları da hazırladım.

Real Hakkında 3-5


İspanya'da kural gereği, eğer alt yapıdan o sezon lige çıkmamışsan, 1 ile 25 arası forma numaralarından birini giymen şart. Yani orada 26-99-55-73 falan giyemezsin. Onlarda kurallar bizimkiler gibi sadece sayfa kirletmek için yazılmıyor, bu sebeple "Raul'un formasını hemen sattılar" diyenler de bu işi bilmeyen insanlar. Mecbur kalındı görüldüğü üzere...

Bu sistemin güzel bir özelliği de alt yapı harici kadronda 25 oyuncu barındırabiliyor olman. 45 tane toplayamıyorsun yani... Real Madrid son transfer Özil ile birlikte 26 kişiye ulaşmış durumda. Bu sebeple bir oyuncuyu sezon boyunca oynatamazlar. Hadi ilk yarı Kaka zaten bildirilmeyecektir lige ve CL'ye. Ancak Kaka iyileştiği zaman 26 kişi ile devam edemezler. Mutlaka birileri yolcu olacak Madrid'de (ya da evde izleyecek). Olası alınacak bir sol bek ile, gidecekler listesi 2 kişiye de çıkabilir.

Şöyle bir baktığımda kalitesiz topçu Drenthe ve kendini bir türlü geliştirememiş Gago benim listemin ilk 2 sırasındalar. Ancak Özil transferi Kaka'nın da sonunun yaklaştığını gösterir gibi. Jose bir yol bulamaz ise veya kronik sakatlığı iyileşmez ise, Kaka ilk gönderilecek adamdır Madrid'de.

Özil ve Madrid hakkında bir yazı yazasım gelmedi. Şu kadarını söyleyeyim; Kaka yerine alınabilecek en parlak futbolcu gibi. Ayrıca yaş ortalamamız da epey düşmüş durumda. Özil ile daha da gençleştik. İlk Galacticos döneminden ayrılan en büyük durum da bu işte. Takım sadece yıldızlar ile değil, genç yıldızlar ile donatıldı (tabi ilk Galacticos 125 yaşında bile olsa tercihim olur, o ayrı). Faydası görülecektir bu gençleşmenin.

Tabi korku da var; Alınan bütün oyuncular 2 sene önce hafiften isimleri dikkat çekmeye başlamış ve bir sezon önce parlayıp Dünya Kupası'na giden adamlar. Yani aslında kendini pek fazla kanıtlayamamış ve patlama ihtimali yüksek topçular. Ancak bu patlama içte patlama da olabilir. Mesela Ballack ballısı Khedira'dan korkuyorum, açık konuşayım... Di Maria, tamam çok yetenekli, kupada da fena oynamadı. Ancak bu takımın ağırlığını kaldırabilir mi ? Özil desen bir Robben beklememek lazım o topçudan... Canales ve Pedro Leon'u 3 kere izlemedim... Kısacası hakikaten önemli ve gelecek vadeden oyuncular bunlar, ancak bana göre onlar henüz yıldız ve büyük takım topçusu değiller (hadi belki Mesut dışta kalabilir bu durumun). Bu sancılı geçiş süresini direkt Real Madrid'de atacak olmaları riskli. Fakat Messi'nin yıldız olacağını 2006'dan beri biliyoruz, o ışığı görmek başka şey. Alınan bu oyuncuların hepsinde bu ışık mevcut. İçte patlamama ihtimalleri büyük, ancak Khedira başta olmak üzere korku da yok değil. Yine de bu transfer döneminin, geçen sezon ki kadar şaşalı olmasa bile, daha başarılı ve yararlı olacağına inanıyorum.

Kaka


Kaka'nın kasığındaki problem malum, dün de dizinde menüsküs olduğu tespit edilmiş ve ameliyat olması gerekliymiş. Yaklaşık 4 ay sahalardan uzak kalacak Kaka. Geçen sezon yaklaşık 3 ay oynayamamıştı, bu sezonun da, bir mucize olmazsa, ilk yarısını kaçıracak gibi. Footballove'dan öğrendiğime göre Jose "hallederiz, problem yok" demiş. Real Madrid'in rotasyon sıkıntısı malum, Kaka'nın oynadığı bölgede ise bu eksiklik çok daha mühim bir konu. Geçen sezon Kaka'nın olmaması sıkıntı yaratmıştı. Granero falan güzel alternatif, ancak devam etmez bütün sezon. Uzun süredir Özil transferi konuşuluyor. Kaka'nın yerine mutlaka bir isim alacak, alması lazım Real'in. Özil ise listenin ilk sırasında. Alınırsa güzel olur, ancak Kaka gibi bir adamın bu takımdaki ömrünün bu kadar kısa olması canımı sıkıyor. Onu; bu forma altında izlemeye doyamadan, sezon sonu, hatta belki devre arası gönderebilir Jose. Başka bir forma altında veya beyazlar içinde; şu yukarıdaki resimdeki günlerinden uzaklaşmaması ve bir an önce toparlaması dileği ile...

Takas


Böyle bir dedikodu varmış. Zlatan'ın menajeri yalanlamış haberi. Barcelona sisteminde kaybolsa da Zlatan şuan futbol oynayan en iyi forvet, ayrıca en yetenekli birkaç futbolcudan biri. Ancak Messi'den başka fantastik oyuncunun bu sistemde yeri olamadı. Sebebini Lappap daha iyi anlatır belki bir ara. Ayrıca Barcelona'da oynasa bile tıpkı David Villa gibi kendisine sempatim büyüktür. Hatta Barcelona'ya gittiği gün birkaç tuğla kırdım kafamla sinirden.

Taraftarı olduğumdan demiyorum, İbra kesinlikle Real Madrid için biçilmiş kaftan. Hiçbir şeyin garantisi yok, ancak Barcelona'daki o ilk haftalarda gösterdiği performansı Real Madrid'de tüm seneye yayabilir. Buna uygun bir takım Madrid. Ayrıca Mourinho'nun oturtacağı sistemde de -eğer İbra gelecekse- yeri ayrı olacaktır. Ancak tabiki bu iş karşılıksız olmayacakmış. Kaka'nın Barcelona'ya takasta kullanılacağı yazıyor aynı haberde. Geçen sezonun çoğunda oynayamadı Kaka. Teşhisi konulamayan bir problemi varmış. Ancak Keita mağduru olana kadar Dünya Kupasında gayet güzel gidiyordu. İbra'dan daha fazla sempati duyduğum birkaç ismin başında gelir Kaka, ve henüz Madrid'e verebileceklerinin yüzde birini bile veremediğini, ancak verebileceğini düşünüyorum. Bu sebeple Kaka'nın takımda kalması duygusal baktığımda tercihimdir. Ayrıca Higuain gibi çok formda bir isim ve Benzema Canales gibi çok yetenekli ve genç 2 forvet daha varken, Zlatan'a taktiksel açıdan pek gerek olduğunu düşünmüyorum. Şov işini de CR9 yapıyor zaten.

Bir de Özil transferi konuşuluyor son zamanlarda. Jose'nin Khedira'yı getirirken yanında da Özil'i de getireceği konuşuluyor. Özil'in de Kaka'nın da yedek kalma gibi bir durumu, sakatlık yoksa, olamaz. İkisi de birbirinin rotasyonu olamaz. Eğer Özil gelecekse Kaka'nın gönderileceği aşikar, hiç istemesem de. İki adamın aynı anda bu takımda bulunması imkansız. Böyle bir transfer olacaksa Kaka kalmaz büyük ihtimal ile. Bu da hiç gerçekçi olmayan Kaka İbra takası komplocuları için güzel bir haber olabilir.

Zlatan büyük ihtimal ile takımdan ayrılacak. Bence İngiltere'ye gider. Şahsen Man City olsam, Drogba'ya trilyon dolarlar vereceğime 50-60 verip İbra'yı alırım takıma. Ancak dediğim gibi Kaka'nın bu kadar erken kopmasını istemiyorum, fakat Özil haberleri çok ciddi. Gelecekse Kaka gider. Fakat böyle bir takasın olması, ya da olabileceğinin düşünülmesi sanki biraz komik... Oldu da Kaka Barcelona'ya giderse, neler katar, onu da Hacım anlatsın.

Misil


Adnan Polat dün yaptığı basın toplantısında bir nevi Stoch'un intikamını alacağını ima etmişti. Herkes Lugano veya Hazard'ı konuşurken, Aziz Yıldırım'ın tek hayali olan Ronaldinho'nun Galatasaray'a birkaç gün içinde geleceği haberini almış bulunuyoruz. Bu transfer gerçekleşirse, hali hazırda futbol oynayan en sevdiğim topçu ve George Best'den sonra gelmiş geçmiş en yetenekli futbolcu olan Ronaldinho hatrına 18 tane çocuk kesmeyi planlıyorum.

Şoktan öte bir halde olduğum için pek mantıklı şeyler yazamayacağım şuanda. Ancak bu transferin olma ihtimalinin Fenerbahçe'ye gitme ihtimalinden çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Büyük ihtimalle Elano'yu takasta kullanacağız, tabi artı da birkaç milyon euro veririz. Milan'ın gençleşmeye çalıştığını düşünürsek, -R10 için geçerli olmasa da bu- Dünya Kupası performansından sonra, Milan nispeten daha genç olan Elano'yu kadrosunda düşünebilir. Rijkaard her ne kadar Barça'daki son döneminde arası bozuk olsa da, eski öğrencisini takımda görmeyi istemiştir. İsim Ronaldinho olunca imza atılmadan hemen atlamak olmaz, ancak isim Ronaldinho olunca heyecanlanmamak da olmaz...

Angel


Real Madrid'e hayırlı uğurlu olsun. Zaten uzunca süredir konuşuluyordu, nihayet resmi site de resmiyet kazandırdı. Sol kanat için alınabilecek en iyi 1-2 isimden biri olduğunu düşünüyorum. 21 yaşındaki futbolcu geçen sene Portekiz'de yılın futbolcusu seçilmişti.

Bir de adam gibi bir sol bek ve ortasaha alınırsa bu iş tamamdır. Sol bek için Clichy'in en büyük aday olduğunu, ortasaha içinse Mourinho'nun De Rossi ve Gerrard'dan birini istediğini hatırlatalım.

Herkesin aksine Benzema'ya bir şans daha verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Higuain aldı başını gidiyor, durdurabilene aşk olsun. Onun alternatifi olarak Benzema yeterli olur. Zaten C Ronaldo gol yükünü çekiyor. Geçen sene en çok gol atan takım olduğunu da hatırlatırsak, forvete transferin çok gerekli olduğunu zannetmiyorum. Sadece sakatlıklara karşı fazla sansasyonel olmayan ve 3. adam olmayı kabullenecek yetenekli bir genç düşünülebilir. Barcelona olsaydı alt yapıdan çıkartırlardı.

Bakalım yine heyecanlı başladı Real...

Ufacık bir not: Arjantin'in şu forması da fenadır...