Yorumsuz

"Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar." NTVSpor'daki Laudrup haberinin altından iki yorum. Aynen kopyalar.

" aslında Galatasaraya yerli hoca baksalar daha başarılı olunur. Laudrupun kariyeri pek o kadar iyi değil..Bana Mattheausun t.direktörlük kariyerini hatırlatıyor...Teknik direktör Hikmet Karamanı düşünseler aslında.."

Buna eh derim yine de, tam Salih'le konuşuyorduk, "yok daha Yılmaz Vural gelsin" filan diye. Aşağı bakmamla şok olmam bir oldu;

" ortada laudruplar,lucescular hagiler dönüyor ama kimsenin aklına türk teknik direktör almıyor ya.ortada bir yılmaz vural gerçeği var.çalıştığı her takımda başarılı olmuş,popüler karizmatik bir kişilik.yıllardır ben üç büyüklerden birinin başında olsam onu şampiyon yaparım diyor ama hep görmezden geliniyor.artık sırası geldi,galatasarayın ihtiyacı böyle bir adam.cimbomu başarıdan başarıya koşturur."

Harbiden yorumsuz...

LeBron


32/103.
Lebron'un Boston serisindeki şut isabet istatistiği bu. 5 maç sonunda. Yüzde kaç yapıyor bilmiyorum ama gerek de yok. Yüzde 30'dan aşağı sanırım.
Bu vaziyete rağmen durumun halen 3-2 olması onlar için çok iyi tabii ki. Boston'ın "deplasman özürlülüğü" nü düşünürsek, 3-3 olacaktır.
İşin acayibi, Lebron "hala" zorluyor. Şu anda 6. maç oynanıyor ama Lebron'un bu maçtaki şut istatistikleri de 5/14 şeklinde.
Bir de bu "bencil olmayan" yıldız ha. Yani biliyorsunuz, Lbj'nin en büyük özelliklerinden biri çok yönlülüğü ve asist-sever bir yıldız olması. Demek ki Melo gibi biri olsa, şimdiye eve dönmüştü Cavs.
Zorlamamalı açıkçası yani.
Umarız ders alır ve çok zorlamaz bundan sonra, bu tip savunmalara veya takımlara karşı.
Sonuçta bu Lebron olsa bile, henüz kariyerinin başında sayılır ve böyle ne seriler oynayacak bu adam.
Top kaybı gidişatı ise şöyle:10-7-2-4-4.
Garip olan, o 10 top kaybettiği ve, 2/18 attığı maçta bile, triple-double'ı bir ribaund-bir asistle kaçırması.
Bunları da hallettiği taktirde Lebron nasıl bir şey olur, ben o kısmını düşünmek istemiyorum pek açıkçası.

8 Yıl

Bugün 17 mayıs 2008. Galatasaray'ın Uefa kupası'nı alışının 8. yıldönümü.
Galatasaray taraftarları bilsinler ki, Türkiye futbolda büyük bir ülke değil (sorsan herkes öyle sanıyor ama değil) ve bu halde, bir takımının Avrupa kupası kazanması çok büyük bir olay. Hem de namağlup.
Galatasaray, 1999-2000 yılında Şampiyonlar Ligi gruplarında 3. olup Uefa Kupası'na kaldı ve bu kupada namağlup şampiyon oldu. Bu, kupa tarihinde tektir(Değildir, Feyenoord 02'de kupayı alırken namağlupmuş. Bilgi için Aşkın'a teşekkürler.). (Bir de 92 Ajax varmış. Hem Cl'den gelip değil, hem de 2 maçlı finalle. Aşkın'a bir kez daha teşekkürler)
Ayrıca Galatasaray, Uefa Kupası ve Kupa Galipleri Kupası ile birleştirildikten sonraki ilk sezon kupayı kazanmıştır. Bu da ayrı bir önem atfetmektedir duruma.

Bu kupa Türk futbol tarihinde ilktir. Süper Kupa, diğer Avrupa kupaları alındıktan sonra alınabildiği için sembolik bir öneme sahiptir. Uefa kupası'nın getirisidir.

Umarız Galatasaray taraftarları bu kupanın önemini anlamış durumdadır. Bir kez daha kutluyoruz bu kupanın alınışını. Olmayanlar düşünsün...

Anam Da Eva Gelmiş (!)


Bunu maçta gördüm de genelde NBA'de bunlar olağan şeyler diye notlara filan koymamıştım. Vatan Gazetesi sağolsun yayınlamış, dedim biz de koyalım bari. TP9 hazretleri bunu görünce iki şutu birden kaçırdı denyo. İşin garibi bunu yapan taraftar maçtan atılmış ve bundan sonraki maçlara alınmayacakmış. Neden kardeşim, ayıptır yahu. Hornets seyircisi de ikinci sıraya oturdu gözümde, birinci her zaman Warriors.

Headband'lı Neş


Demin Nba Action var. İşte uluslararası oyuncular listesi filan. 7. sırada mı ne, Nash var. Bir ara headband'lı görüntüsü denk geldi. Yediğim şey boğazımda kalıyordu. Aklımda tutmaya çalıştım, arayayım sonra diye.
Zar-zor bir resim buldum. O da belki tek maçıydı headband'lı. Görüntüdeki maçı hatırlayamıyorum maalesef.
Bir ara hatırlıyorum 2003 gibi Nba action'ın birinde haber yapmışlar Nash'in saçını, elemanlar dalga geçiyorlardı. En kötü saçlı oyuncu seçmişlerdi. Nigga milleti tabii, her biri bir şey söylüyor. Ne bu saç, habire uğraşıyorsun gibisinden.

İkizler

Fazla benziyorlar be abi. Bu arada Mesut da artık Bremen'de, söyleyelim.

Yeni Formalar Ve Bundesliga

Genelde Bundesliga ve Eredivisie'de görüyoruz bu olayı. Sezonun son maçlarında takımlar, gelecek sezonun formalarını giyiyorlar. Daha önce Ajax, Bayern Münih gibi takımlarda denk gelinmişti buna. Bugün de Schalke'nin yeni formasını gördüm. Güzel bir uygulama aslında. Ama şöyle bir şey de var, yazın takımla ilgili pek bir hareket olmadığı için, yeni forma tanıtımı yazın ortasında heyecan ve merakı diri tutuyor. O açıdan, olumsuz denebilir.
Bir de Dortmund'un bir formasını gördüm. Gövde kısmı bordo, kollar siyahtı. Aradım, bulamadım. Garip gerçekten.

Ha bir de, aklıma gelmişken.
Bugün bir arkadaş, Gs'nin güya önümüzdeki sezon giyeceği formaları gösterdi. Turuncu forma da onlardan biriymiş güya.
Biri 05-06, diğeri de 06-07 sezonunda kullanılan tasarımlar. Olmayacak iş yani. Olursa bile, ben o Adidas'ın ta a.k. Doğru olduğunu sanmıyorum tabii ki ama net ortamında buna inanacak saf çok.
Mehmet, senin de Allah cezanı versin.

Kültürlü (!) Taraftar

"Fenevbahçe tvibünlevi küfüvlü tezahüvat yapmğz" derler birileri, bildiniz mi?

NTVSpor'dan:

-Fenerbahçeli taraftarlar, karşılaşma öncesi rakipleri aleyhine küfürlü tezahürat yaptı. Taraftarlar, maç içinde de küfürlü tezahüratda bulundu. Maç süresince 2 kez küfürlü tezahürat nedeniyle anons yapıldı.

-Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu, şampiyonluk mücadelesinde geniş kadroyla tribünde yer aldı. Başkan Aziz Yıldırım'ın yanı sıra yöneticiler Ali Koç, Murat Özaydınlı, Şekip Mosturoğlu, Ömer Temelli, Ali Yıldırım, Tahir Perek, Turhan Şahin ve Ünal Uzun da protokol tribününde yer aldı.


Yeni Real Formaları



Real'in yeni formaları. Mavi olan güzel yanlız.

Edit:Sonradan dikkatimi çekti, logoyu çok ufak tutmuşlar. Neden acaba. Bazen yapıyorlar böyle.

Usul



Şimdi yukarıda 2 adet forma görüyorsunuz. İkisi de Real Madrid'in bu sezonki (geçen sezon mu deseydim?) deplasman formaları. İkisi de koyu renk. Hatta neredeyse aynı renk.
Önceki sezon filan, bir mor, bir de siyah forma yapmışlardı. O gene olur. Ama bu, saçmalık.

Alternatif formalardan biri açık, diğeri de koyu renk olmalı ki, forma seçimlerinde sorun çıkmasın. Ama genelde bunu önemseyen olmuyor. Ancak benim gibi manyaklar, kendi kendine sayıklıyor.
Şu 2 formadan herhangi birini giymenin ne anlamı oluyor ki? Parçalı giyen Gs'nin bir de kırmızı forması olması gibi.

Lionel Messi

Show Tv Ve Uefa Finali

Hafta başından beri beklediğimiz Uefa finali bugün geldi çattı evet. Geldi çattı ama, izleyebilen yok maalesef. Çünkü Var mısın Yok Musun Tv, pardon Show Tv, maçı haber verdiği gibi 21.45'de canlı değil de, Var mısın Yok musun'un ardından 12 gibi verecek.
Bugün, bu sebepten yediği küfür ve beddualar yüzünden sanırım kısa vadede batar Show Tv.
Böyle bir sorumsuzluk nasıl yapılabilir, ancak Türkiye'de işte. Avrupa'nın 2 numaralı kupası. Hem de finalistlerden birinde Türk bir futbolcu varken, banttan yaynlanabiliyor.
Bize ancak, maçı Maçkolik'ten takip etmek, veya Ekşi'de yurtdışındaki yazarların maç başlığına yazdıklarını okumak kalıyor.
Fatih Tekke ilk 11'de Pogrebnyak'ın yerine oynuyor. Bir de gol atsa, off.

Sonuç olarak, Show tarihe geçecek bir iş yaptı bu akşam. Bravo yani, ne denebilir ki.

Hepsi Birer Metin Gibi

Şimdi arkadaşlar bu yazı bir sitede de yayınlanıyor, forzagalatasaray.org, ancak benim özbeöz kendi kalemimden çıkmıştır yani. Alıntılayayım bari.


--------------------------------------------------------------------------------------------

Galatasaray taraftarı kültürlüdür, mekteb-i sultanî terbiyesini bire bir almış olmasalar da yıllardır Galatasaray taraftarıdırlar sonuçta. En güzel koreografileri yaparlar, taşlamayı en güzel şekilde kullanırlar. Galatasaraylılık bir din, bir mezhep gibi güçlü bir inançtır ne de olsa. Galatasaraylılıklarıyla gurur duyarlar. Hepsi birer Metin gibi.

17. şampiyonluğumuz taraftar açısından en önemli şampiyonluklarımızdan birisi. Gün gelir bazı şampiyonluklar unutulur ancak bizim son iki şampiyonluğumuz gerçekten de unutulacak tarzda başarılar değil. Önce Denizli Horozu, bu sefer camianın birlikteliği sayesinde aşılan sorunlar, ulaşılan hedefler ve sabote edebilecek her şeye karşı gösterilen umursamaz tavırlar.

Taraftarımız bu seneyi Lincoln transferiyle açtı diyebiliriz. Hava alanına akın eden altı bin Galatasaraylı Atatürk Havalimanını inleterek seslerini duyurdu medyaya, dışarıda olanlara. Polisin yetersiz güvenlik önlemlerini biber gazıyla, coplarla örtmeye çalışmasına rağmen bir kişi ayrılmadı oradan, hem de Lincoln’ü on saniyeden fazla, hatta belki de hiç, göremeyeceklerini bile bile. (Ki bu yazının sahibi orada güvenlik güçleri yüzünden arabanın altında kalmış, bir ay yürüyememiştir.) Tribün liderleri, Sami Yen’in tanınan simaları hepsi oradaydı, Engelsiz Sezgin dâhil. Bu bir oyuncu karşılaması değil, bir mesajdı aslında. “Biz buradayız, yine varız. Biz Galatasaraylıyız…” mesajıydı. Ertesi gün medyada ne yazıldı, “ikibinüçyüz Galatasaray taraftarı Lincoln’ü karşılamaya gitti, hava alanının camlarını kırdı,” aferin. Taraftar hiçbir zaman bulamayacak hak ettiğini medyadan, unutun bunu, boşuna yazıp çizmeyelim. Medya organı müdürleri, editörleri diğer kulüplerin başkanlarının ya da adamlarının emrinde oldukça yiyeceğiz bu makasları.

İdmanlar başladı, sağ olsun Kalli’nin talimatıyla idmanlar taraftara açıldı. İlk gün kıyamet kalabalık, önde birkaç tane kendini bilmezin çıkardığı arbede… Tezahürat yapacaklarmış da ilk önce onlar girmeliymiş. Kimdir, nedir belli olmayan, sima olarak tanıdığım, Esenyurt civarı oturan insanlar. Her yer sarı-kırmızıydı Almanya kampına kadar günde iki kere Florya’da. Küçücük giriş kapısından girmeye çalışan binler, içeri girince çekirdekçi kesilen amigo bozuntuları. Servet Çetin’i “Ayıboğan Servet” diye çağıran elemanlar bunlar. Şampiyon yaptı takımı o ayıboğan. Yazık. Galatasaray tesislerinin zengin bir muhitte kalması da biraz sorun teşkil etmiyor değil. En ufak bir tezahüratta polisi aramalar, balkonlardan küfürler. Büyükçekmece’ye taşınma projesi ne aşamada bilmiyorum ama oraya taşınılması bunları çözecek gibi.

Sezon başladı, ilk beş hafta takımımızı yalnız bırakmak zorunda bırakıldık. Bu arada ben yurtdışına çıkmak zorunda olduğumdan mecburen bu sezonu Olimpiyat Stadı’ndaki İstanbulspor maçı ve idmanlar hariç takımı canlı izleyemeden bitirdim. 12. hafta başladı taraftarın Ali Sami Yen macerası. "Ölüm varmış, korku varmış, bu dünyanın sonu varmış. Bizim için yoktur tasa, kalbimde sen yaşadıkça!.." diyordu taraftar. Biliyordu, zor olacaktı. Ancak Galatasaray adının olduğu yerde “imkansız” kelimesi yasaktı. Kim bilirdi ki “yaşlı kurt” Kalli ligin bitmesine altı hafta kala istifa edecek, Abdullah Avcı “etik olmaz” diyerek takımın başına geçmeyi reddedecek ve takımla iç içe olan taraftarların bildiği ancak takımdan uzak olanların ismini belki de ilk defa duydukları Cevat Güler yönetimindeki teknik kadro göreve gelecekti. Özellikle ondan sonra olacakları tahmin edecek olan yoktu. Altıda altı. Her hafta değişik tişörtler, “Beş Kaldı,” “Dört Kaldı.”… Liderdik, taraftarın keyfi yerindeydi. Bu keyif ve güven şu dizelere neden oldu. "Yürüyoruz biz bu yolda göğüs gerdik zorluklara, inat olsun ya*şa-lara, ant içtik şampiyonluğa!" O kadar içten söyleniyordu ki, zaman zaman yedek kulübesi geliyordu ekrana, Sabri özellikle ve diğer altyapıdan yetişen oyuncular bilhassa eşlik ediyorlardı.

Olan oldu, ara transferde beklenen oyuncular gelmedi, gelemedi; takım UEFA Kupasından elendi, bağra basıldı. Başkan değişti, “Özhan Ağabey” gitti, “Adnan Başkan” geldi. Daha aktif, daha genç bir başkan. Taraftarın da istediği buydu. Ancak taraftarın sevgilisi, ağabeyi Abdürrahim Albayrak’a ayıp edilmişti, güzelim adam radyolarda ağlatılmıştı. Galatasaray taraftarı vefalıdır, Olimpiyat Stadyumu zamanında, Konyaspor maçında diz boyu kar zamanı maça gelen 150 kişiyle beraber kapalıda donan yöneticilerini unutmaz. İlk maçta maçtan önce “Abdürrahim Albayrak, Abdürrahim Albayrak!!” tezahüratlarıyla inledi stadyum. Artık tek hedef vardı, şampiyonluk. Her maçtan önce Sami Yen’in önü doluyor ancak büyük çapta karaborsacı tayfasından kaynaklanan nedenlerle stad dolmuyor, taş çatlasa 20 binde kalıyordu. Aslında düşünülen rakamlar çok daha az. Giden bilir, Yeni Açık Alt alanlar bir paket Marlboro’ya üste çıkar, alt boş kalır; kapalı altta ise köşeye oturana enayi muamelesi yapılır, gerekirse koltuklara ikişerli oturulur. Çok da vahim değildir aslında durum. Lincoln’e gelen eleştiriler taraftarı yıldıramaz ve her maçta, haklı ya da haksız- orasını tartışmıyorum- “Lincoooln, Lincoooln!!” tezahüratları belki de başka bir yabancı oyuncuyu Türkiye’ye, Türk insanına, Galatasaray taraftarına aşık eder. Gün destek günüdür. Cumartesi ya da pazar, Perpa tarafından köprüye doğru ilerlerken büyük bir trafik tıkanıklığı vardır, bilirsiniz ki bu 22 bin aslan yürekli insan yüzündendir. Meşaleler yanar, tükürük köfteleri yenir, Store gezilir, tercihen biber gazı, cop tarzında tatlılar da çekildikten sonra içeri girilir. Koreografi hazırlıkları, “hooop maçtan önce yormayın sesleri” sesleri arasında, büyük küçük ayırt etmeden takım desteklenir, alın akıyla çıkılır. Bir de taraftarın takımı satmasıyla alakalı, yönetimle didişmesiyle ilgili dedikodular dolaşır. Buna en güzel cevabı da taraftar verir. "Haydi bastır Galatasaray, en büyüksün Galatasaray, yönetim-futbolcu-taraftar, şampiyonsun Galatasaray!" İş Fenerbahçe maçına geldi, aslanlar kuşları sahadan sildi. “Burası Sami Yen, Burada Küfür Yok” yazılı pankartla çıkmıştı aslanlar sahaya. 90 dakika boyunca en büyük küfür “yavşak”tı. Türk Dil Kurumu’na göre bu da küfür değil. “Yavşayan, cıvıyan insan” anlamında. O virajı atlattık, ligin sürprizi Sivas vardı karşımızda. Aslanlar oraya aktı. Önceden 50 milyon denilen biletler maç günü 200 milyona satıldı, gişelerden hem de. Dışarıda kalanlar, aç kalanlar vardı. Sivas tribününden de olsa izlendi maç, takım desteklendi. Son yılların belki de en heyecanlı maçıydı. Arda aldı götürdü. Artık sıra şampiyonluk ipinin göğüsleneceği Oftaş maçındaydı. Biletler çıktığı gün tükendi, ertesi gün haber geldi. Yeni formalar çıkacaktı. Aynı günün gecesi Ekşisözlük’te gördük formaları. Değişikti, beğenilmedi çoğunlukla. Eski tasarım. Benim de pek hoşuma gitmedi açıkçası. Maç günü geldi çattı, Store yok sattı. Trabzon’dan gelen haberler “Yengeç fenev, yengeç fenev, kıskacın nerede?” sorularına yol açıyor, açtıkça aslanlar coşuyordu. Maç bitti. Şampiyonduk. Taraftarın gözünün önünden geçiyordu kare kare. O ara İstanbul trafiği felç oldu, on binler Florya’ya aktı, Taksim kilitlendi. Davullar zurnalar memleketin dört bir köşesinde. Ve… Herkesin gözü itfaiye kapısına gitti, aslan kral geliyordu. Bütün tribünler dolaşıldı, aslan ortaya getirildi. Ve kupa Galatasaray Spor Kulübü Profesyonel Futbol Takımı oyuncularının ve teknik heyetinin elinde yükseldi. Herkesin eli vardı kupada, kaptan filan yoktu zira takımda, herkes gemisini kurtaran kaptandı.

İyisiyle kötüsüyle bir sezon geride kaldı. Taraftar için kısa bir sezon oldu desek yalan olmaz. Fenerasyon’un göreve gelmesiyle daha da kısalması mümkündü. Allah’a şükür olmadı. Bu günleri yaşattığın için teşekkürler Galatasaray. Son olarak;

”Galatasaray taraftarı kültürlüdür, mekteb-i sultanî terbiyesini bire bir almış olmasalar da yıllardır Galatasaray taraftarıdırlar sonuçta. En güzel koreografileri yaparlar, taşlamayı en güzel şekilde kullanırlar. Galatasaraylılık bir din, bir mezhep gibi güçlü bir inançtır ne de olsa. Galatasaraylılıklarıyla gurur duyarlar. Hepsi birer Metin gibi…”

Orl-Det Maç Notları


Valla gece aldığım notlar Laptop'ta. Ben akılda kalanları buraya yazacağım.

-Hido yine All-around oynadı. 18s, 7a, 9r. 5 de top kaybı.

-Magic toplamda tam 21 top kaybı yaptı. 12'si ilk yarıdan. Ve 11'i Lewis-Hido'dan. Kötü.

-Hem çok top kaybedip, hem de bol bol hücum ribaundu kaptırınca, maçı Magic'in alması gibi bir ihtimal oluşmadı tabii ki. Sırf McDyess'in 6 ofansif'i var. Ayıptır.

-4. periyotta bir ara, tam 7 dakika sayı bulamadı. Sayıyla "7". Böyle bir takım nasıl Doğu finali'ne çıkmayı, Doğu finali'ni bıraktım, nasıl maç kazanmayı düşünüyor?

-Howard maç boyu sadece 8 şut kullandı. Bu adam All-Nba first team'de.

-Kendisinin faul durumu ise 6/15. Bırak git yani. Ya da adam ol, çalış.

-Rashard Lewis, ilk çeyrekte 0/4 fg ve 4 top kaybına imza attı. Senelik kaç para alıyordu bu?

-Orlando'da skor dağılımı iyiydi. İlk beşin tamamı ve Bogans çift hanelere ulaştı ama galibiyet nerede? Düşünsünler bütün yaz.

-Biluups olmayınca, onun şutlar dağıldı tabii diğerlerine. Onlar da şöyle yaptı:Prince:4/13, Wallace ve Rip: 7/20. Rip faul filan yine normalleştirdi ama diğerleri pek öyle değildi. Yine de Mr Sheed o fade away'lerinden birkaç tane gösterdi. Gerçekten durduralamaz şutlar...

-Magic normalleşmeli. Bu 4 şutör+Howard olmuyor.

-Stuckey'de iş var ama, hani pg olacaksa bile Billups abisi gibi, birkaç sene sonra. Veya yine onun gibi çok çalışarak. Bu adam takım filan yönetemez.

-Pistons'da ebsinin şeyi gibi bench var, Orlando 3 kişiyi ittirerek soksun. Biri de 4 dk aldı zaten. Böyle olmaz, olmuyor zaten bak.

-6. kez üstüste Doğu Finali Pistons'tan. Bunun sözlük anlamı istikrar oluyor.

- Prince Nba tarihinde ilk 4 sezon en çok play-off maçı oynayan oyuncu imiş. Hakikaten büyük iş.

- Ayrıca dün Rip, Pistons tarihinin play-off'larda en çok sayı atan ismi haline geldi. Zeke'i geçerek.

-Hido, bitime 1 dk.dan az kala smacı kaçırdı, orada maç bitti. Turnike denese işte...Belki...

-Pistons şimdi kafadan 1 hafta bekleyecek, dinlenecek. Oradan gelen takım da zorlanacak. Niyeyse Celts olmayacak gibime geliyor. Ama Lbj'den de çok hareket yok. Tabii bu olmayacağı anlamına gelmiyor.

Spurs @ Hornets Notlar + David West


-Şu ana kadar playoff yarı finallerinde 16-1 derece ile ev sahibi takımlar domine etme olayını abartmış durumda.

-Chris Paul her maçtan 3 saat önce salona gidiyormuş. 150 şut, 150 serbest atış atmadan içeri girmiyormuş, bunlar giren şut sayısı. Helal. Neler var öyle gezen, Rasheed iti mesela.

- David West ilk 6 dakikada 4/4 isabetle 8 sayı, 3 ribauntla başladı.

-Kim koydu şu Bowen'ı köşeye? Alın onu ordan.

-Bugün bir kez daha gördük ki, bu hakemlerle bu lig yürümez. Spurs- Pistons finali filan yaparlar. Ulusoy istifa!

-Şş, haftaya bugün draft sıraları belirleniyor ha. Draft da 26 Haziran'da.

-Bir mola sırasında Joey Crawford ve Popo kavga ediyorlardı neredeyse, atmadı Joey. E tabi, sıkı büzük ister.

- Bu Chris Paul ilerde Baron Davis olur, demedi demeyin. Kaderleri benzemesin...

-Şu şarkı var ya, "Don't you wish your girlfriend was hot like me?" Süper şarkı ha, da Hornets'le ne alakası var. Aynı mevzu "Soulja Boi- Crank that" ve Spurs için de geçerli.

-Buradan 5 dakika 15 saniyede 4 faul yapabilen çirkef Spurs'ün çirkef forveti Rabırt Oğri'yi blogca kutluyoruz efem. Popo salmış bunu heralde "bulduğuna indir" diye.

-Eva Longoria, sen nasıl olur da bu doğulu bozması Parker'la evlenirsin?

-Bu arada devrede skor 47-44 Spurs. David West 10/14 ile 22 sayı, 7 ribaunt.

-Duncan'ın attığı- giren ya da girmeyen- bütün şutlar çemberi en az iki kere dolaşıyor. Maşallah.

-Benim evleneceğim kız yine Hornets benchinin arkasında oturuyor. Kim acaba, öğrenmek farz oldu.

-Üçüncü periyod, 7:34 kala Spurs faul hakkını doldurdu.

- 11-2 seri, San Antonio molası. 57-51 Hornets.

-20-4 oldu seri. Ginobili'nin üçlüğü 6.5 dakikalık kısırlığı bozuyor!!

-Duncan'ın ateşi yine 37.2 galiba. Baksanıza... Ağlar yine maçtan sonra. "Böhü, ateşim, böhü.." diye.

-Spurs takımına New Orleans'ın suyu dokunuyormuş. İshal hepsi.

-Mo Pete azdı. 4. üçlüğü, üçü üst üste.

-Salih der hep, "3. çeyrek..." diye, orada kalır. Aynı tas aynı hamam. 28-11 çeyrek skoru. 72-58 Hornets.

-Koç egolarına kıl oluyorum. Rotasyonu bozmayayım diye 14 sayı geride başladığı çeyreğe Duncan ve Parker benchte başlıyor. Aferin.

-David West'e benim arşivden bir hediye. "Unstoppable."

-Chandler sakatlandı. Hornets sıçabilir. Dikkat.

-D-West de topallıyor. Cengaver Hornets!

- Fark 10 sayı. Parker iki serbest atış kaçırıyor, ligin en iyi arka alanının point guard'ı bu. Yersen.

-Şu "İki Yarım Surat" reklamlarının boku çıktı. Derek Fisher ve Deron Williams nedir ya? Birisinin kafası benim kadar, sakallı, diğeri küçük çocuk.

-Peja senden Sırp olmaz, sen Iraklı olmayasın?

- 2:12 kala Popo da bıraktı maçı, bench sahada.

-David West de oyundan alındı, 36 sayı- 14 ribaunt- 5 asist- 5 blok- 2 top çalma.

-Barry eline geleni sallıyor. Kaan Abi duy beni, Von Wafer 2!

-Pargo "rock the baby" yaptı Vaughn'a, Jacque amca artistleniyor. Hadi anam...

- Birileri şu Spurs'e söylesin, deplasmanda kazanmadan seriyi geçemezler. Bazı arkadaşlara sormuştum ben bu akşam ne olur, deplasman hani?" diye. Çok güveniyorlardı, yattılar bakmadan filan.

-Maç sonucu, Hornets 101-79 Spurs.

-David West'i yavaş yavaş sevmeye başlıyorum. Gerçekten iyi oynuyor, yetmezmiş gibi iyi de konuşuyor.

-Son olarak, sizde bir de Mike James var, bu arkadaş neden oynamıyor?

-6. Maç Perşembe gecesi San Antonio'da. Gerek kalırsa 7. maç Pazar günü.

-Sonradan bir de şunu çakayım. Bu Popovich'e kıl oluyorum. Sanki maçı başkası kaybetti. Surat bir karış. Ukala ukala tavırlar... Bi' tane çakıcan suratının ortasına.

Sayın Özkafir, sizdeyiz.

Play-Off'tan Notlar Hacı


-Boston dışarda maç kazanamadı. Evet favorilerden biri onlar ama, dışarda maç kazanamadan nasıl şampiyon olmayı düşünüyorlar? Hawks'ı bile yenemediler dışarda. Bu çok kötü bir gösterge.

-Spurs ise mesela, evinde kaybetmedi hiç. İstikrar. Hornets'i eleyelim de, 4-3, 4-2 farketmez. Bu maçı almak farz mesela. Ki zaten o zaman 4-2 yolu açılır.

-Bu geceki maçta Horry 238 yapıp rekor kıracak Play-Off'larda. Hey maşallah. Aşağıda ayrıntılı yazı var, okuyunuz.

-Howard olmuyor abi. Hakikaten olmuyor ya. Kendi yaptıkları olsun, arkadaşlarının katkı yapamaması olsun. Bir de gelen yardımın çoğunun oyun kurucu olmayan Hido'dan geldiğini düşünün, durumun ne kadar feci olduğunu anlayın.
Bir not, geçen maç hakkında. Dwight Howard, son basketini maçın 7. dakikasında buldu. İsteyen gidip baksın. Ve daha sonra basketi yok. Bu ne demek? Ligin en iyi ilk 5'inde yer alan oyuncu, All-Star Howard tam 41 dakika isabet bulamadı. Buna ben rezillik demek istemiyorum, diğer rezilliklere ayıp olur.
Şimdi Hüseyin mesela bunlara cevap bulAacaktır yine ama umrumda değil. Her şey ortada. Böyle bir şey olmaz. Süper yıldızmış. Tabii.

-James az da olsa insani oynuyor. Ama yine yapacağını yapıyor. Dün Garnett'in üstünden vurduğu smaç nasıl bir şey öyle. 5. maç performansı çok belirleyici olacak Kral'ın. Kralsa kazandırsın 5.yi, alsınlar seriyi.

-Kobe, 4. maçı aldırsa, direk efsane olurdu. Uzatmaya götürmeyi başardı ama, yetmedi. Uzatmada çok zorlamasa, belki olabilirdi.
Odom, her maç bunun yarısı oynasın, yeter. Farmar 2 maçtır Fisher erken faul probleminde diye uzun süre alıyor. Ve her seferinde batırıyor. Bir olumlu hareket yok. Düşünün Kobe sakat, Radman'dan hayır yok, Turiaf erkenden diskalifiye oldu ve bu maçı uzatmada kaybettiler. Bu sanırım Lakers'in ne hale geldiğini iyi anlatıyordur.

-Bizde Parker coştu bu ara. İyi oldu. Finley de benchten atıyor sağolsun.

-Lewis allah var, bu seride çok iyi oynuyor. Driveler filan. Çok şık turnikeler. Paranın hakkını vermese de (ki o çok zor) büyük katkı yapıyor, bu kesin. Sadece şut seçimlerini biraz daha sağlam yapmalı.

-Hido, 4. maçın son çeyreğinde tam anlamıyla destan yazdı. Sonu iyi bitse, sanırım taparlardı, adına kilise açılırdı Orlando'da. Olmadı, seri de elden gitti. Yukarıda yazdığım gibi Howard bey biraz iş yapsa, böyle olmazdı belki de...

-Kobe'nin Mvp'liğinden şüphe duyan Nba ile ilgilenmesin.

-Magic, oyun kurucusu Nelson olduğu sürece bir sik yiyemez.

-David West'i All-Star yapan zihniyeti...

-Roni Pırays, ne yaptın oğlum sen. Maçın 3-1 olacağı vardıysa da orada gitti zaten. O ne atletiklikmiş birader. Turnikesi de ayrı şahaneydi.

-Manu'da da denge sorunu filan yok. Her türlü yol bulunuyor.

Boston @ Cleveland Notlar


Maç Öncesi:

- LeBron James'in kariyerindeki en kötü serisi. %22 ile atıyor. Nedeni sert fauller ve iyi savunma. Hatta belki de kötü hücum stratejisi. LBJ vs. Boston.

- Charles Barkley: "LeBron tarihin en iyi oyuncusu olma potansiyeline sahip. Ancak önce bir beyin ameliyatı geçirmeli." (Hadi ordan, şişko.)

-Celtics'in deplasmanda galibiyeti yok. İlk raundda Atlanta gibi bir takımla oynadılar ve deplasmanda üç maç kaybettiler. Hücumları aynı ancak savunmada 15 sayı fazla yiyorlar.

-ESPN'de maç keyifsiz be abi. TNT çok çok daha iyi. SKYTürk ve NTV gibi...

-Her seferinde maç 5'te diyorlar, dönüyor dolaşıyor 5:30 oluyor o. Ayıp değil mi?

-Cleveland'ın kızları da güzel ama New Orleans bir numara biliyorsunuz.

-Cavs ilk 5'in üçü sezon içinde geldi. (West, Wally, Ben) Geri kalanlar zaten demirbaş. (LBJ ve Ilgauskas)

-Posey Cleveland doğumluymuş.

- LBJ: " İlk iki maçta iyi şut atamadım, burasını anlayabiliyorum ancak o kadar topu nasıl kaybettim ben de bilmiyorum. Sanırım defansa da kredi vermek gerek."
Maç notları:

- LeBron James alçak postta başladı oyuna, pek sonuç alamayınca çıktı yine tepeye.

-Ilgauskas tamam, iyi atıyor filan da, ne kadar çirkin bir şut stilidir o. Ayna karşısına geç şut at biraz.

-James yine çok yönlü oyununu sürdürüyor. 3 sayı- 2 ribaunt- 2 asist ilk 6 dakika.

-Hakemler yine son zamanlarda olduğu gibi maşallah, kontakt bile olmadan faul çalıyorlar. Özellikle Bob Delaney...

-Kendrick Perkins küçükken şişmanmış resimlerini gösterdiler. Şimdi anlıyoruz omuzdaki çatlakları.

-LeBron'dan yılın smacı geliyordu da, "çirkef" Garnett faulle durdurdu. Bence güzel hareketler olacağı zaman faulle durduranlara değişik bir faul düdüğü olsun. Olmuyor böyle. Nerede kaldı emperyalist NBA?

-James kötü başlamasına rağmen (0/2 FG, 0/2 FT), çeyreği fena bitirmedi. (2/7 FG, 2/4 FT, 6 sayı, 3 ribaunt, 2 asist) Özellikle penetreleri diğer maçlara nazaran iki gömlek daha üstün göründü.

-Garnett ilk periyot 4/4 şut isabetiyle 9 sayı-5 ribaunt. 9 sayısı da ilk 5 dakikada geldi.

- Bu James'in üst vücut kuvveti inanılmaz bir şey. Basket faulleri görseniz anlarsınız zaten.

-Gibson ve Rondo karşılıklı oynuyor şu anda. Kim bilir belki 10 sene sonra Baron vs. Kidd gibi bir şey olacaklar.

-Delonte sakatlandı, soyunma odasına götürdüler. Gözüne parmak girmiş. Geri geldi, pek bi'
problem yok.

-Cassell deplasmanda Brian Scalabrine gibi oynuyor.

-Celtics bu maça daha iyi başladı. 3. maç ilk çeyrek skoru: 32-13, 4. maç ilk çeyrek skoru 23-21.

-LeBron boyalı alandan 4/4, dışından 0/6 şu anda.

-Ben bu Varejao kadar kıl bir adam daha görmedim. Kendini süperyıldız sanıyor. Klasik brezilyalı tripleri.

-Joe Smith 3. maçta 17 sayı bulmuştu, bu maçta da orta mesafe şutlarıyla katkıda bulunuyor.

-LeBron açık önü, postere gidiyor, arkadan Pierce yetişti, sarıldı. Seyircilerin arasına düştüler, bi' kadın başladı bıdıbıdı. Kadın işte. Dövüyordu LeBron az kaldı. Sonra gitti işte Pierce'la konuşup anlaştılar filan. Düzgün bir fauldu ama, sakatlama vesaire yoktu yani.

-LeBron faul probleminde. 2. çeyrek 4 dakika var 3 faulü var ve kenarda.

-LeBron çıktıktan sonra 8-0 seri yakalayan Boston geri geldi, Cleveland 4 dakika 43 saniyedir sayı bulamıyordu, tâ ki Z'nin basketine kadar.

- 45-43 Cleveland. İlk yarı sonucu.

-Ray Allen seride 8.6 sayı ortalamasıyla oynuyordu bugüne kadar.

-Wally 4/4 isabetle 10 sayı ile başladı ikinci yarıya.

-Boston yakın gidiyor, Cassell sabote ediyor.

-LeBron'un istatistikler tersini söylese de şu ana kadar maçın en iyi oyuncusu. İstatistiklere yansımayan hareketler baabında.

-Boston bench'i arkasında bir grup var bordo tişörtlü, Sami Yen Kapalısı maşallah, oturmadılar.

-Bütün son saniye topları LBJ'de patladı.

- 3:13 kala 79-73 Cavs. Mola Doc Rivers.

-Boobie Gibson bir üçlükten sonra döndü savunmacıya "yalarım seni" gibi bir hareket yaptı. Amanın!

- 1:45 var. LeBron iki savunmacının arasından geçerek belaltı müdahalelere rağmen Garnett'in üzerinden bir smaç vurdu ki... maç bitti. Maçı anlatan Kevin Harlan: "LeBron insan yaradılışını şeyine takmadan yükseliyor ve... mola Boston.."

-Cleveland son 17 dakikada top kaybı yapmadı.

-Cleveland son 10 playoff maçının 8'inde rakibini 90 sayının altında tuttu.

-Maç skoru: 88-77 Cleveland.

-Boston 0-5 deplasman derecesiyle kafadan sıçıyor.

- Artık durum 0-0, iki yapan kazanacak. Boston Garden'daki James performansı ve altıncı maçtaki Boston deplasman performansı belirleyici olacak.

Söz merkezde...

Kırarlaar...



Bu yazıda 2 rekordan bahsedeceğim. Biri henüz kırılmadı ama, yarın değil öbür gece tamamdır. İdmanda kıçını flan kırmazsa tabii.
İlki Rubens Barrichello'nun. Belki kimse beklemez, veya farkında değil ama, oldu.
Rubinho, haftasonu yapılan Türkiye Grand Prix'sinde yer alarak toplamda 257. yarışına çıktı ve, Ricardo Patrese'yi geçerek F1 tarihinin en çok yarışa çıkan ismi oldu. Zaten başarılı bi pilottu, şampiyonluklar yaşadı ama, bu rekor ismini F1 tarihine daha sağlam yazacak. Hem sevdiğim bir pilot olması, hem de eski bir Ferrari mensubu olması, bu olaya daha yakın bakmamızı sağladı. Çok sevindim açıkçası.

İkincisi ise, yine büyük bir rekor.
Kariyerini 3 büyük takımda sürdüren, aktif oyuncular arasında en çok şampiyonluk yüzüğüne sahip olan, Nba tarihinde 3 ayrı takımda yüzük kazanan tek oyuncu olan Robert Horry, Hornets-Spurs serisinin 5. maçında oynarsa - ki büyük ihtimal oynayacak- toplamda 238 play-off maçına çıkmış olacak ve tüm zamanların en çok play-off maçında oynayan basketbolcusu olacak, bir kez daha tarihe geçecek.
Horry Houston'da 4, Lakers'da 7, Spurs'de ise 5 sezon boyunca play-off gördü. En az maç oynadığı sezonlar 95-96 ve 98-99. Bu sezonlarda 8'er maç oynadı sadece Horry. En çok ise, 93-94'te Houston ile, 04-05'te de Spurs ile 23 maç. Bu yıllar boyunca Houston'da geçirdiği ilk 4 yıl dışında çift haneli sayı ortalamaları tutturamamış ama, bu ne kadar önemli ki? 02 play-offları'nda Kings'e son saniye üçlüğünü atarken, maçta 20 sayısı mı vardı? Hayır. Ya da daha doğrusu, ne kadar sayısı olduğu önemli mi? Horry sayı veya başka o tip bir katkının ötesinde değerlendirilecek bir oyuncu. O yüzden hala Spurs kadrosunda. Hala yüzük kolluyor.
Bilir çoğu kişi ama, yine de sayalım biz: Horry, bu 7 yüzükten 3'ünü Lakers'ta, 2'şer tanesini ise Rockets ve Spurs'de kazandı.

Sözlü Öz

"Don't ever underestimate the heart of a champion."

Rudy Tomjanovich

Nostalji 2


Gelmiş geçmiş en büyük eşleşmelerden. Larry Bird ve Magic Johnson.

Nostalji 1


Yeni bir seriye başlıyorum, başlıyoruz.

1990-91 sezonu. Yüzüklerin Efendisi Phil "The Bıyıklarını Yesinler" Jackson, ve majesteleri.

Ölüm Varmış Korku Varmış...

Özcimbomlu "Engelsiz" Sezgin Ağabey;

Cumartesi ya da pazar, Perpa tarafından köprüye doğru ilerlerken büyük bir trafik tıkanıklığı varsa bilin ki bu 22 bin aslan yürekli insan yüzündendir. Bilmeyenler için söyleyelim aşağıdaki resim Mecidiyeköy meydan. Sami Yen'in önü. Bilen bilir, bütün Mecidiyeköy otobüsleri oradan geçer, ve taraftarın olduğu yer, evet, yol.



Resimlere dikkat lütfen. Özellikle ikincisi. Galatasaray'ı tebrik etmeyen Toroğlu, çıldır ulan.

"Yine ibneleşti erman toroğlu,
zaten hep ibneydi erman toroğlu!"

Yorumsuz.Sami Yen'in kalbi. Kapalı Tribün. War Chant, atkılar- meşaleler, yer-gök her yer sallanıyor, bir ileri- bir geri.
Ayrıntı vereyim, bir aslan, kolunda uA-Üni dövmesi var. Elinde bi' kuş, önünde ÜNİFEB yazıyor. Anladın sen onu. Eski Açık.

Meşale şov, hava kararınca daha anlamlı olur. Şampiyonluk maçı, sanırım devre arası. O Marshall reklamları ben bildim bileli orda. Kalsın da. Gitmesin. Sanki CM 00-01'deki kale arkasından çekime benziyor, onda kale de vardı.




Çıldıırıııın, çıldırııın...

Ata, Yahudi Vs


Şimdi malumunuz, Ata'nın yaptığı birçok şey, anlaşılmamış vaziyettedir. O yüzden şimdi bu haldeyiz. O "şey"ler anlaşıldıkça, düzlüğe çıkışımız daha kolay olacaktır.Burnumuz boktan kurtulacaktır. Olacak, inanıyoruz.
Geçen cuma arka arkaya yazdığım yazıların birinde bahsetmiştim Ata'nın tekliğinden, az önce okuduğum bir röportajda gene bu konuyla ilgili birtakım cümlelere rastlayınca, hemen blog'da paylaşayım dedim.

Röportaj Akşam gazetesi'nden. İshak Alaton'la. İlk bölümü toptan alıyorum, o kısmı tek başına koysam anlaşılmaz çünkü.


  • Referans gazetesinin genel yayın yönetmeni Eyüp Can’a bir mektup yazıp, azınlıklara karşı hoşgörüsüz tutumla ilgili serzenişte bulundunuz. Bu mektubun sebebi neydi?

    Referans’ta Osman Öndeş’in bir yazısı çıktı. Ofer’in Londra’daki Deniz İşverenleri Derneği’ne 48 milyon dolar verdiğini yazıyordu. Deniz Müzesi kurulması için. Yani sırf bir müze kurulsun diye 48 milyon dolar veren bir adam! Peki Ofer kim? Burada dayak yemiş bir adam. Ben de bir müddet önce Tophane’deki İstanbul Modern’i gezmiş, etrafın durumunu görmüştüm. O yazıyı okuyunca içim cız etti.

  • O müze burada kurulabilirdi diye mi geçirdiniz içinizden?

    Evet, onun yerine rezillik, mezbelelik vardı. Bir de tesadüfen bir kruvaziyer gemisi duruyordu ben geçerken. Şık kadınlar gemiden iniyor, o çöplerin içinden geçiyorlardı. O görüntü bir şoktu benim için. Bu ayıbın ben de bir parçasıyım diye düşündüm.

  • O mektup akıllara İshak Alaton artan bir hoşgörüsüzlüğe mi işaret ediyor sorusunu getirdi.

    Sana açıkça söyleyeyim: Ben Sami Ofer’i hiç tanımadım. Fakat oğlu iki kez buraya geldi. Londra’da yaşayan çok saygın bir işadamı. Bana Yahudi düşmanlığını kastederek, “Siz saygın bir işadamısınız, başarmışsınız ama zorluklar yok mu?” diye sordu. Yalan söylemeyi tercih ettim ve yok dedim.

  • Aslında var mı?

    Ben Atatürk’ü tanıdım. Çocukken karşılaştık. Onun zamanında böyle bir ayrım yoktu. En azından onun kafasında yoktu. Ama Atatürk’ün etrafındaki bazı kişilerin bizlere, yani “ötekilere” müthiş reaksiyonları vardı. Onlar neticesinde Ankara’dan valiliklere talimatlar gidiyordu, taciz edin diye. Bu, zamanla bilinçli bir devlet politikası haline geldi.

  • Bu söylenenler çok önemli. Gördüğünüz gibi Alaton, Ata'nın zamanında şimdi bahsedilen tip bir "ayrım" olmadığını ama, çevresindekilerin buna meyilli olduğunu söylüyor. Bu işte, hem Ata'nın yalnız olduğunu söylememizin haksız olmadığını, hem de Ata sonrası vaziyetin neden değiştiğini gösteren bir örnek.

    Şöyle bir bölüm de var.


  • Siz Türkiye’de “Musevi bir işadamısınız”. Böyle tanıtılıyorsunuz. Ama burada hiçbir Türk “Müslüman işadamı” olarak tanıtılmıyor.

    Şöyle bir şey var: Başarılı olmuş bir Musevi ise “Türk” diyorlar, kötü bir şöhreti varsa Musevi. Mesela Malki için Musevi diyorlardı. Ama Malki’yi öldürene Müslüman katil demediler. Ben de katilin isminin altını çizip oraya “Müslüman asıllı” yazıp gazetelere gönderdim. Bu mesaj alındı. Artık dikkat ediyorlar.

  • Böyle bir sorun da var. Yıllar boyu gazete ve dergilerde, özellikle iş dünyası ve magazinle ilgili bölümlerde hep değişik isimler gördük. Garibimize giderdi. Yıllar sonra bu kişilerin aslında gayri müslim, çoğunun da Yahudi olduğunu öğrendik. Ama öyle bir hava vardı ki, biz onları normal sünni müslüman Türk olarak biliyorduk. Sonra bu kişilerin kim olduklarını, ne kadar önemli olduklarını da öğrendik. Sonuç olarak bir ayrım var. Hala var. O magazin dergilerinde hala aynı hitaplar. İnsanları yanlış yönlendirmeler.

    Röportajdan önemli bir bölüm daha:


  • Son dönemde “Bütün inançlara özgürlük” felsefesi altında siyaset yapıldığı söyleniyor ama bunun aslında Sünni İslam’ın toplumu domine etmesinin bir kılıfı olduğunu ileri sürenler var. Sizce inanç özgürlüğündeki açılımlar yalnızca İslam’a mı yönelik?

    Evet. Toplumun içinden gelen bir üstünlük iddiası var. Bir de kabul etmek lazım ki elindeki hamur çok eğitimli değil. Dış dünyayla çok ilişkin olmayınca kendini bir aidiyete vererek güvende hissediyorsun. O aidiyet de Sünni İslam.

  • Evet. Güya bütün inançlara saygılılar ama, alttan alta da bir "yabancı düşmanlığı" veya "ayrım" yok değil. Bu ülkeyi kuran adam böyle düşünmüyordu ama bu hale geldi işte. Düzelecek.
    Bu neye benziyor biliyor musunuz, Ata sonrası yıllar boyu gelen partiler, iktidarlar, hep Atatürk'ün yolundan gittiklerini, onun izinde olduklarını söylediler. Ama öyle mi oldu? Hayır. Aksine Atatürk'ün attığı temelleri yıkmaya çalıştı orospu çocukları. Aynı o hesap işte. Söylenen ve yapılan farklı. Türk halkı bunu bir an önce öğrenirse iyi olur. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Türkçe'deki en harika sözlerden biridir bu. Ve aşırı doğrudur. Öyle böyle değil. İşte bu söz, hayattaki her şeyde olduğu gibi siyasette de geçerliliğini korumakta. Hem az önceki mesele, hem de Akp'nin yaptığı her şey için.
    Böyle yani.

    Gurbet Ellerde...

    Ferrari ve Massa'nın zaferi, Manutd, Gs derken arada bir zaferi daha geçecekmişiz nerdeyse.
    Daum'un çalıştırdığı ve Mondragon ile Ümit Özat'ın forma giydiği Köln, ligin bitimine bir hafta kala Bundesliga'ya çıkmayı garantiledi!
    En son Podolski'nin olduğu sezon 2. lige düşen Köln, böylece arayı çok uzatmadan yeniden en üst seviyeye geldi. Daum da yeniden merhaba dedi Bundesliga'ya.
    Maç sonrası sevinç sırasında Mondi ve Ümit birbirilerine sarılarak ağlamışlar. Çok güzel gerçekten. Türkiye'deyken kendi takımlarıyla başarıya ulaşan oyuncuların, şimdi de başka bir ülkede aynı takımda başarıya ulaşmaları, birbirlerine destek olmaları. Harika.

    2


    Dün bizim ligdeki duruma benziyor ama işin aslı tam öyle değilmiş. Yine de ipleri salmamak lazım. Sen kazan, elinden geleni yap önce de, diğer taraf olursa olur. Olmazsa yapacak bir şey yok.
    Cr7 atmış gene, bir de kaptan atmış, o iyi olmuş. Giggs ve Scholes'un kaçıncı şampiyonluğu oldu acaba?
    Manutd 3. nesliyle yeni bir hanedana başladı gibi. Bu nesil meselesini bir gün yazacağım ayrıntılı. Arsenal filan da genç takım, karşılık verebilirler tabii de, Manutd fena geliyor. Esas soru Cr7 artisi gidecek mi? Yakın gibi Real'e ya, neyse.
    Art'ı buradan kutluyorum, nice zaferlere diyorum.
    Ama...
    Cl finalini şahsen Manutd'nin almasını istemiyorum. Sebepleri var tabii. Niyeyse itici filan bulsak da, bir şekilde Cl almalarını istiyorum. Jose alsa ayrı olurdu, o zaman çok sevinirdik tabii.
    2. olarak Barça'yı elediler. 3 ise Cr7.
    Hem dengeli dağılım olur. Birini o, birini o filan...

    Sonradan not:Ferguson'un 10. şampiyonluğu olmuş. Manutd ise toplamda 17 yaptı ve L'Pool'a yetişmeye 1 kaldı. Onlar 18'de.

    Fehmi Massa


    Gelenek oldu artık. "Massa alıcak abi" diyen tonla adam vardır mesela yarış öncesinde. Nasıl olmasın ki? Hele Pole Position'u da almışken.
    Ben yazdığım bir siteye "Massa Türk olsun" yazdım, hemen arkasından basın toplantısında "Türk pasaportu almayı düşünüyorum" dedi. Geç bile kaldın hacı!
    Duble olmadı belki ama, iyi bir sonuç. 2 Hamilton, 3 Raikkonen.

    Genel olarak zevkli bir yarıştı. Öncekiler bu kadar değildi. Çok sıcakta yapılmamasının bunda payı var mı bilmiyorum.
    Yarışs onrası paddockta Ümit Karan'ı gördük. Şaşırtıcı değil tabii ki. Bir de Red Bull reklamı dayadı o arada.

    Böylece pilotlar sıralamasının ilk 2 sırasına çöktük. Takımlar'da da Bmw'nin 19 puan önündeyiz. Çok iyi.

    Mercan Dede Nerde?

    Çok şükür, seneler sonra Puslu Kıtalar Atlası'nı okudum. Evet, dedikleri gibi çok iyi. Dil harika (daha sonra geçilmiş olmasına rağmen), kurgu çok iyi (sarmal kurgu var) , kullanılan zaman ve mekanlar müthiş. En önemlisi ana hikaye çok güzel.
    Böylece ortaya tarihi-fantastik-felsefik bir roman çıkmış. Bu yönüyle Anar'ın Ecovari bir iş yaptığını söyleyebiliriz. Gülün Adı filan da böyledir;çok katmanlı.
    Romanın böyle ilgi görmesinin, okunmasının sebebi, Türk edebiyatında bir ilk olması. Daha önce böyle bir kitap yoktu edebiyatımızda.
    Araştırmak gerek aslında, bu kitabın ardından, kaç yazar bu yolu takip etti. Tarihsel altyapılı, akıcı romanlar filan. Çok yok sanırım. Varsa da, bu kitap kadar yankı uyandırmadı.

    Şimdi 2 mesele var.
    1.Ben daha önce Anar'ın Amat ve Suskunlar isimli kitaplarını okumuştum. Tabii ki, P.K. Atlası bitince, onlarla karşılaştırma ihtiyacı hissettim.
    Şu var:O 2 kitapla Puslu Kıtalar Atlası arasında çok büyük dil, üslup farkı var. Eğer Puslu Kıtalar Atlası, bu 2 kitaba biraz yakın bir üslupla yazılsaydı, yer yerinden oynardı. Müthiş bir şey ortaya çıkardı. Ne bileyim, dünya çapında bir kitap, bir modern klasik olurdu. P.K. Atlası'nda hikaye çok iyi. Kurtaran bu oluyor. Dil de o söylediğim 2 kitap kadar olmasa da iyi olduğu için, bu 2 unsur birleşince güzel bir kitap ortaya çıkıyor. Ama Amat ve Suskunlar'da dil çok daha iyi olmasına rağmen, çarpıcı bir hikaye olmadığı için, o kadar ilgi toplamıyor, okunmuyor.
    Bunun sebebi de göründüğü kadarıyla, zaman. Şöyle yani.
    P.K.A. 95'te, Kitab-ül Hiyel 96, Efrasiyab'ın Hikayeleri 98'te çıktı. Sonra 7 senelik bir boşluk var. Açıkça görünüyor ki, bu süre zarfında Anar dilini çok geliştirdi. Kalemini bir anlamda. Ama Puslu Kıtalar Atlası'nda olduğu kadar kaliteli bir hikaye kurgulayamadığı için, son 2 kitap o kadar iyi olmadı. Umarız bundan sonra gelecek olan kitaplar, Puslu Kıtalar Atlası tadı verir.

    2. Mercan Dede meselesi.
    Kitabı okumadan önce filan, duyuyorduk;Mercan Dede, mahlasını Puslu Kıtalar Atlası'nda geçen bir karaterden aldı. Aa,ne güzel dedik tabii.
    Kitabı okuduğum süre zarfı içinde aklıma gelmedi. Nasıl gelsin ki? Kaptırmışım kitaba, harika gidiyor.
    Bu sabah (sabah mı?) kalktığımda aklıma geldi. Hafızamı yokladım. Lan yok. Kitapta böyle bir karakter yok. Ekşi'ye daldım. Söylentiyi doğrulayan bilgiler. Oradan almıştır filan.
    Kitap hakkında 7 sayfa yazı. Hepsini okudum. Ve sonunda bir tane bilinen durumun tersini söyleyen bir entry'ye ulaştım! Ve nasıl sevindim anlatamam.
    Ardından kitaba göz attım olabildiğince. Yok! Yine yok.
    Ve sonunda o ismin veya karakterin olmadığına karar verdim. Evde okuyacak 1-2 kişi var kitabı. Onlara da dikkat etmelerini söyleyeceğim. Teyit etmiş oluruz olayı.

    E o zaman nasıl çıktı bu söylenti. Gidip Mercan Dede'ye ilk ağızdan soracak halimiz yok. Ben hatırlamıyorum röportajlarında direkt bu durumu söyleyip söylemediğini.
    Görünüşe bakılırsa kitapta öyle bir isim yok. Garip yani. Gelişme olursa yazacağım sonra.

    Efendi ol, itaat et

    "Geçen hafta yazdığım bu yazıdan sonra iyi bir ders aldım. Türk halkının büyük bir kısmı (ben de dahil) "street fighter" oyununu ve bu oyunun grafiğini ne kadar bilir tartışılır. Sergilenen gösteri bu oyunu anlatıyormuş. Neyse benim değinmek istediğim şey, çeşitli kişilerin ortalığı ayağa kaldırdıkları o "ima" değildi. Bu nedenle çok samimiyetimle söylüyorum, Galatasaray’lı dostlarımızı bilmeden de olsa kırdıysam özür dilerim."

    Bunları yazmış Ercan Saatçi. Efendi olacaksın. İtaat et!

    Fatih Hoca Sıçar...


    A Milli Takım kadrosunun açıklanmasının ardından en büyük tartışmanın Hakan Şükür'ün alınıp alınmayacağı olacağı düşünülüyordu ama, öyle tercihler oldu ki, bu hafif kalacak belki.
    Önce kadroyu bir yazalım.
    Kaleciler:Volkan, Rüştü, Tolga Zengin.
    Defans:Servet, İbrahim Kaş, Gökhan "Cam", G.Gönül, Sabri, E. Aşık, Hakan Balta, Uğur Boral.
    O.Saha:Emre, Ayhan, Tümer, M.Aurelio, Arda, M.Topal, Yıldıray, Hamit, Colin Kazım, Tuncay.
    Forvet(ki açıklamada hücum oyuncuları olarak geçmiş): Semih, Nihat, Mevlüt, Gökdeniz, Halil.

    Bunların 3'ü çıkacak. Önce çıkabilecek olanları bir inceleyelim. Defans kısmından pek kimsenin çıkacağını sanmıyorum, çünkü zaten ordaki oyuncuların 3 tanesi aynı zamanda orta saha'da da görev alabiliyor.
    Orta saha'ya bakarsak, sakatlığı ne durumda bilmiyorum ama, yetişemeyecek olursa Hamit çıkar, o kesin. Onun dışında Ayhan muhtemel oyunculardan. Bir de Kazım. Elemelerde oynadığı maç yok. Topal'ı çıkartırsa isyan başlatırız.
    Forvet için de Mevlüt aday görünüyor. O da elemelerde filan yoktu.

    Fatih hoca kimlerle takışmıştır, ASY'ye gelir mi gelmez mi, kimlere dargındır bilmem ama, Emre Güngör'ü almadı ya...çok küfür yiyecek, o kesin. Yav Gökhan Zan ve İbrahim Kaş kadrodayken Emre nasıl olmaz. Akıl mantık almıyor. Nedir bu ya. Sırf son maçı izleyip bu adamı kadroya almak için yeterli. Yeni bülent korkmaz. Belki daha da iyi olacak. Tam cengaver. Çok merak ediyorum bu Gökhan Zan malı böyle büyük bir hata yapacak olursa ne olacak.

    Defansta Servet'in durumu çok mühim. Dün akşamki maçta sakatlandı, kutlamalara bile zor çıktı. Yüzünden düşen bin parçaydı. İnşallah yetişir turnuvaya. Onun varlığı/yokluğu çok önemli. Güven de kazandı. Yakında öğreniriz akıbeti, oynar mı oynamaz mı.
    Emre Aşık'ın seçilmesine laf edenler var, yazık. Gidin gözünüzle izleyin maçları. Veya Türk futbolunun son 10 yılını inceleyin gidip.

    Topal'ın olması rahatlattı bizi. O da olmayabilirdi ha! Olur olur yani. 11 oynamaz evet ama, ufak bir aksilikte görevi en iyi şekilde yapar.
    Benim şöyle bir önerim var Milli Takım için. Öneri derken hani, bir 11 taslağı. Fatih hoca görecek değil ya, öyle kendi içimde.
    Volkan-Gönül, Emre, Servet, Balta-Aurelio, Emre- Arda, Tuncay, Hamit(Kazım)-Nihat. Yani bir nevi 4-6-0. Bu sistem çok yararlı olabilir takım için. Bunun, böyle düşünmemin sebebi de şu:forvette Nihat dışında banko yok. Ve ileri kısmın nasıl kurulacağı muallakta. Arda sol kanatta kesin gibi. Sağlıklı olursa da Hamit sağda. Tuncay'ı da kadroya bir şekilde sokmak isteyecektir
    . Nihat'ın arkasında Tuncay olabilir. Veya Hamit. Ama Gökhan-Hamit sağ kanadından da vazgeçilmez. Bir ihtimal Gökdeniz olabilir. Forvet kurgumuz gidişatı belirleyecek.

    Bir eksik daha geliyor, hazır mısınız...
    Mehmet Topuz!! Evet, o da yok. Derinlemesine ne yazalım ki daha. Yok işte, nasıl olmaz. Ama olduruyor sinyor Terim.
    Ümit Karan, misal. Elbet birileri kesilebilirdi. Ne bileyim. Mevlüt'ün ne ekstrası var da Ümit'i almıyorsun. Nasıl açıklayacaksın bunu.

    Mehmet Yıldız... O tip oyuncuya ihtiyacın olmayacak mı? Tabii ki olacak. Ama seçmedi işte.
    Gökhan Ünal hakeza.
    Hiç farketmiyoruz ama hücumda dehşet bolluk var. Yav Necati Ateş yok. Olmalı demiyorum bak. Öyle bir adamın ismi bile geçmiyor tartışmalarda.
    Hiç kimsenin aklına gelmemiş sanırım, ben okumadım. Ama benim aklıma geldi. Fatih Tekke. Gerisini siz düşünün.
    Şöyle bir şey var:forvet sayısına baktığımızda sanki azlık var. Yukarıdaki isimlerden sanki 2-3'ü sıkıştırılabilirdi. En başta Hakan olmak üzere. Az önce söylediğim bolluk kullanılmalıydı sanki.
    Bilemiyorum. Yapılacak hatalarda, birtakım sorunlarda, bu ismini saydığımız oyuncuların yokluğu tartışılacaktır.

    Muhtemelen 11 şu olacak:Volkan-Gönül, Emre, Zan, Balta-Hamit, Emre, Aurelio, Arda- Gökdeniz, Nihat.

    Son bir eksik:İbrahim Toraman. Kaş var, Toraman yok. Düşün düşün, sinirlen. Acaba gitsen, Fatih hoca'nın bu konuda "mantıklı" bir açıklaması var mı, çok merak eder.
    Bir tane daha. Tolga Zengin kimdir, ne yapmış da kadroya alınıyor. Aykut nerede...

    Ha mesela, Mevlüt Erdinç çıkar gol atar, gruptan çıkarız. O zaman da tam tersi olur. Ama, bilemiyorum. Pek olumlu gözükmüyor durum. Yine de bu kadro iş yapabilir tabii ki. 5 maç iyi oyna, daha doğrusu "doğru" oyna, finale çık. Al sana başarı.

    Vardır daha yazacak sanırım da, şimdilik kalsın böyle.

    Edit:Servet kadrodan çıkarıldı ve Emre Güngör alındı yerine. Maalesef duvarımsı Servet-Emre ikilisi olmayacak ama, en azından Emre'nin orada yer alması biraz su serpecek yüreklere.