Finals

Frank


Ben sik kadarken, bu adamlar vardı. Şimdiki kadar olmasa da, o zamanlar da ufaktan Avrupa futbolu verilirdi tv'den, yani Trt'den. Avrupa'dan futbol vardı, haftada birdi sanırım. Bana futbolu sevdiren program o olmuştur. Ufacık veletken dedemle oturur izlerdik, kimse nasıl oluyor filan demesin, oluyormuş, inanan inanır.
Sonraları benim neden Hollandalı futbolcular ve Hollanda ekolünü sevdiğimi düşünürken, vardığım nokta işte az önce söylediğim zamanlardı. Ufakken izlediğim Rjkaard, Gullit, Van Basten ve Cruyff'ün Barcelonasıydı sebep.

Yıllar sonra bir şekilde, benim bu en sevdiğim futbol kişiliklerinden biri tuttuğum takıma geliyorsa, ve ben sevinemiyorsam, suç kimde? Maalesef, aslında dış kapının mandalı hüviyetinde olan ama, bulunduğu mevki itibariyle bizim hayatımıza dahi etki edebilen bazı adamlarda.
Geçen sezonun ortalarında ben, Gs forması giyen, Barçavari bir takım izliyordum. Sonra bu adamlar, ufak bir olumsuz gidiş sonrasında, o takımı yaratan adamı siktir ettiler. Şimdi bu efsanevi adama da aynı şeyi yapmayacaklarını bana hangi allahın kulu garanti edebilir? O sebepten, bu garantiyi görene dek, ben bu transfere se-vin-mi-yo-rum. Sevinemiyorum. Kalkıp halay çekmem gerekirken, yapamıyorum bunu.

Eğer doğru açılardan, ve objektif bakabilirseniz, futbol çok boktan bir şey.

Konferans Faynıls


Neredeyse finaller başlayacak ama, ben Kon. finallerini yeni yazacağım. Fakat her zaman sığındığım bahanem yine benim için hazır:"geç olması, hiç olmamasından iyidir."
Ayrıca bugün yarın, yani finaller başlamadan da, finaller hakkında ufak bir şey yazacağum.

Önce nereden başlayalım, Batı olsun hadi.

Batı:

Denver'ın ilk 2 turda bir nevi (sonradan göreceğimiz) Cavs etkisi yaratmasından dolayı seri başlangıcına doğru onları bir adım önde gibi görüyorduk neredeyse. Hele ilk 2 maçta Melo'nun oyununu gördükten sonra öyle devam edeceklerini sandık. Ama yanılmışız.
Öncelikle şu var, ki bu ayrı bir yazı konusu aslında benim için:Cavs de, Lakers da, sezon içinde yansıttıkları gibi Kobe veya Lebron'suz bir halt beceremiyorlar. Onlara sandığımızdan çok daha bağımlılar-hala. Sezon içinde kimi zaman bunun tersinin mümkün olabileceğini bize göstermişlerdi. Ama demek ki bu sadece normal sezonla alakalıymış. E tabii bu duruşu play-off'ta gerçekleştiremiyorsanız, hiçbir işe yaramaz.
Lebron ve Cavs tarafı daha beter o konuda ama, ona az sonra geleceğiz tabii. Kobe, bu seride bir kez daha ve belki en vurucu şekilde gösterdi ki, Nba tarihinin, hatta basketbol tarihinin bize sunduğu en büyük 6-7 oyuncudan biri. Serinin 5. maçı dışında harika bir performans sergiledi. Ve bu sadece kişisel oyunuyla alakalı da değil. Maçlar sırasında ve seri boyunca Kaan Kural'ın da söylediği gibi, Kobe maçın içinde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Maçın gidişatına göre hangi hamleleri yapmalı, ne zaman ortaya çıkmalı, takımı oynatma, oyunu okuma vs vs. Gerçekten şu ligde birçok oyun kurucuyum diye gezinen adamdan daha iyi bir otun görüşü var Kobe'nin artık. Ve bu da onun değerini çok yükseltiyor. Böyle devam ederse zaten, o Shaq sonrası en çok istediği şey olan yüzüğe ulaşacak ve o da rahatlayacak, biz de.

Lakers tabii, seri boyunca muhtelif Bynum problemleriyle uğraştı. Birtakım atışmalar oldu. Ama çok etkilenmedi takım ve 2. kez üstüste finaldeler. Şimdi daha da favoriler üstelik.
Kobe'nin seride çok etkin olmasından bahsettim ya demin, bu bir zorunluluktu aslında. Yani Kobe'nin neler yapabildiğini zaten biliyoruz da biz, bu onun kasmasına ve/veya takımın ihtiyacına göre değişiyor. Seri boyunca Derek Fisher ve Odom genellikle kayıptılar. Kobe'ye en büyük yardımı Gasol ve Ariza yaptı. Gasol serideki her maçta double-double yaptı. Ama şöyle bir şey var ki, en fazla 12 top kullandı Gasol serideki herhangi bir maçta. Az top ile verimli olmasına rağmen, bir türlü daha fzla top inmedi ona. Sanırım Orlando karşısında Lewis'in savunacağı Gasol'e daha fazla top indirilecektir. Büyük avantaj çünkü 4 numara bu seride Lakers için. Gerçi bütün potaaltı avantaj Lakers için, malum Magic 4 kısa oynuyor ve 4 numarada Lewis var. Hatta kimi zaman Odom 3'e kaydırılıp, iyice uzun bir beşle sindirilebilir Magic ama, zor bu.
Denver bile Nene-Martin ikilisiyle çok kısa kalmıştı Lakers'a, Magic de bu tip bir problem yaşayabilir. O zaman da Gortat'ya daha fazla iş düşecektir. Ki bu da Magic'in yararına. Battie zaten kimi maçlarda oynamadı bile, pek şans verilmiyor ama, çift uzunlu düzende zorunlu olarak daha fazla şans bulacaktır.

Denver tarafında Melo, az önce de dediğim gibi çok iyi başladı seriye ama, ardı gelmedi. 5 ve 6. maçlarda yine iyiydi ama, bu kez de Billups ortalıklarda olmadığı için, onun katkısı yetmedi. Genele bakınca Billups gerçekten beklenen verime ulaşamadı. Belki de Denver'ın elenmesinde bir numaralı etken bu. Çünkü kon. finaline gelene kadar, itici güç Billups'tı onlar için. Çok kopma olmadı belki seride ama, Billups beklendiği kadar baskın olmayınca, Lakers çıkıverdi finale.

Kobe belki Lebron kadar hayvani olmasa da, seride 34s-6a-6r ortalamaları tutturdu. Ama demin de söylediğim gibi rakamlar-ötesi bir katkısı vardı. Zamanında yaptığı ataklar, takımı yönetmesi ve daha bir sürü şey.
Değinecek başka şeyler de vardır eminim ama, yazıyı geç zamana bırakınca böyle oliyi, kusura bakmayın.

Doğu:

Burada daha bir "one man show" vardı. Ama bunun sonu kötü bitti. En başta pek beklenmemesine karşın.
Cavs ilk 2 seriyi yenilgisiz tamamlamıştı ve, karşısına kim gelse korkutacaktı tabii. Ama her şey sahada belli oluyor. Bu seri 4-2 bitti ama, asla gerçek skoru bu değil. Serinin tamamını izlemesem, bunu söylemem zordu ama, şimdi rahatça dile getirebilirim. Fena tosladı Cavs. Belki de ilk 2 turun ardından milletin aklına "yenilgisiz şampiyonluk" bile gelmiştir. Ama bu yanıltıcıydı. Magic'in de Cavs'e ters gelme durumunu hesaba katınca, ilk serilerde yenilgi yüzü görmeyen Cleveland, bu kez galibiyet yüzü görmeden elenecekti az kalsın. O son saniye şutu da hoş bir hatıra ve süpürülmeyi engelleyen bir mucize olarak kalacak akıllarda.

Celtics serisinin son maçı ve Cavs serisinin ilk maçının ardından, eğer Lebron mızıkçılık yapmasaydı, 3 maç üstüste çok büyük işler yapmış olan Hidayet'in, daha erken biten bir seri neticesinde belki de şimdi heykelinin dikilme planları yapılıyordu.
İyiden iyiye "Mr Fourth Quarter" oldu Hido. Takımı sürükleyen o tamamen. İyi hoş ama, gelen haberler gideceği yolunda. Yani mecburlardır filan eyvallah ama, bu adam size bu kadar emek verdikten, 15 yıl sonra finale taşıdıktan sonra sen Lewis ve Pietrus ile devam edeceğim dersen, seneye görürüz nerelere gelirsin, Dwight'a kim pas verir, takımı kim sakin tutar.
Tam bir takım oyunu sergiledi Orlando seri boyunca. Cavs ne kadar Lebron'a kaldıysa, onlar da o kadar birlikte oyunu zorladılar. Top çevirdiler, doğru adamı buldular. Savunmada gayretliydiler.
Alston dışında herkes belli seviyenin üstünde katkı yaptı-ki o da 4. maçı getirenlerdendi.

Son maçta Howard gerçekten 01 Shaq görünümündeydi-bu da biraz "doğan görünümlü şahin" lafı gibi oldu ama neyse. Ama ben biraz yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Yani çok iyiydi o maçta ama, bu tip performansları sık sık sergilemesinin pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Belki de önyargılıyım hala bu adam konusunda ama, bana hala güven vermiyor. Yani çok zorlasam daha da üstüne giderim herhalde, "zamanında Anthony Johnson da 40 attı" diye, ki var böyle bir şey. Kendisine bağlı. Bize zamanla gösterecek madem öyle, geliştim, bakın artık daha iyiyim vs.
Al sana en büyük fırsat, finaller! Karieyrinin 5. yılındasın, pek de beklenmeyen şekilde geldin finale. O kadar zamandır "Süpermen" muhabbetidir gidiyor, ama şimdi işler ciddiye biniyor. Bilirsiniz, Play-offlar hakkında "adamların çocuklardan ayrıldığı yer" denir. İşte böyle bir sınav şimdi Howard için. Ki, daha sonra finale gelir mi gelemez mi o da belli değil. Veya kendisi takımı en yukarılara tek başına taşıyabilecek kadar dominant olabilecek mi acep? Bakalım.

İşin Lebron kısmı daha da hazin. Yani gitsin artık. Zaten ne kadar çok dillendiriliyor Ny ihtimali biliyorsunuz. Gitsin de herkes kurtulsun bir, rahatlasın.
Son söyledikleri ayrı sıçış ama ben çok üstünde durmak istemiyorum. Kötü kısacası.
Batı hakkında yazarken bahsettiğim, Lakers ve Cavs'in aslında süperyıldızlarına ne kadar bağlı olduğu gerçeği, beni en çok bu cephede şaşırttı. Çünkü normal sezonda Mo, West, Z filan bayağı halletmiş gibilerdi bu konuyu. Ama işte bunu sen post-season'da ortaya koyamazsan, hiç anlamı yok. Sonuç ortada zaten. Mo elde patladı. West bu konuda takdir şayandı aslında, son maçta sorumluluk almaya çalıştı ama iş işten geçmişti. Son maçta ayrıca, son bölümlere doğru Lebron'un neden o kadar az top kullandığını da merak etmiyor değilim. Belki Hüseyin biliyordur bir şeyler.

Bu sezon yine hamle gelecektir Cleveland'da ama, Lebron inşallah kalmak gibi bir hataya düşmez. Perdeden çıkıp boş şut sokmaya alışmış oyun kurucuyla yüzük kazanılmaz.

Kontrol

Gidenler


Biz büyürken gözümüzün önünde olan futbol büyükleri ufak ufak çekiliyor sahneden. Bir kısmını hoca vs olarak da göremeyeceğiz ilerde. Özleyeceğiz tabii. Çift haneli yıllar boyunca onlarla futbolu sevdik biz. Kimi zaman mahalledeki iyi futbol oynayan abiler gibi göründüler bize.
05'de Bülent, 06'da Zidane bıraktı, geçen sezon Hakan Şükür. Bu sezon ise tam yaprak dökümü. Tugay, Maldini, Nedved ve Figo...

Hele Maldini, ya düşünebiliyor musunuz, ben doğduğumda bu adam Milan'da oynuyordu zaten. Ve yeni bırakıyor futbolu. Diğerlerini bilemem ama, Maldini ailesinin misyonunu düşünürsek Paolo da göz önünde olacak ve birtakım görevlerde bulunacaktır kulüp bünyesinde.
O kadar uzun zamandır varlar ki, eminim önümüzdeki sezon maçları izlerken, onları da sahada zannedeceğiz. Birileriyle karıştıracağız belki. Ve en çok da, özleyeceğiz bol bol.

Co


Normal şartlarda herhangi bir Hollandalı hocanın gelmesine seviniriz. Başka Gs taraftarlarını bilemem, ama ben ve futbolsever arkadaş çevrem, bu hamleyi olumlu buluruz. Tutup eskilere dönmektense, veya alakasız adamları getirmektense, oralardan isimsiz kişileri bile tercih ederim. Ki bahsi geçen hoca malum.

Benim korktuğum şu:Öyle bir hal-gidişat var ki, artık ne bileyim, Guardiola gelse sevinemeyeceğiz. Neden mi? Nedeni belli değil mi, artık "iyi hocanın gelmesi" güzel haber bile sayılamaz. Çünkü yönetim kademeleri o kadar yanlış, kendi kafasına göre işler yapıyor ki, bu durumda iyi hoca gelse ne olur? İçinde korku var, biliyorsun, en ufak puan kaybında o yönetimin kafası bozulup adamı hemen kovabilir. Bu durumda ben "şu gelmiş" diye nasıl sevineyim ki? Belki lütfedip sabrederler, gelen hoca da takımı düzeltir, o zaman. Yoksa yok.

Di Vaio


Ibra hayvanının sezon bitimi, gider ayak attığı golü gördünüz mü? O zaman buyrun görün. Başka hiçbir şey demiyorum.
O yapıyor böyle şeyler, mesele bu değil. İlginç olan, gol krallığı'nda Ibrahimovic ile çekişen ve aynı zamanda son hafta kümede kalma maçına çıkan Bologna takımının golcüsü Di Vaio, Catania ile oynadıkları bu maçta abartısız 5 net gol kaçırdı. Bunların dördü maç başında, ki o dakikalarda Bologna değil Barcelona idiler. Maç 3-1 bitti. Son golü de Di Vaio attı, ama diğer tarafta Atalanta'ya 2 gol atan Ibra gol krallığı'nı aldı.

İnsan düşünmeden edemiyor, birtakım doğa güçleri, Ibra'nın o golle gol kralı olması için mi Di Vaio'ya o basit golleri kaçırttı, nasıl oldu da oldu, nasıl oldu da etti...

Oooof Of



Öncelikle, maalesef bu 4'lünün bir arada olduğu bir resim bulamadım, daha doğrusu "yok". O yüzden özür dilerim. Ayrıca bu dörtlüyü bir karede tutturamayan veya tutturmayan fotomuhabirlere de buradan selamlar...

Bu dörtlünün efendi gibi işlemesine mani olan, ve paralel olarak, sezon başındaki o Gs'yi bizden mahrum bırakan kim veya kimlerse, direkt söylüyorum ALLAH BELASINI VERSİN.

Pep

Öncelikle şunu okuyun. Şimdi kim ne diyebilir ki, tercih işi bu. Ama garip olan, bu adam kaç yıldır futbolcu olsun, hoca olsun, göz önünde bir adam. O kadar zamandır duyulmadı da, Fatih Altaylı nereden biliyor? Yalan söylüyor demek istemiyorum, ama iftira edecek filan da hali yok ya. Real Madrid'li spor yazarı değil ki bu adam, "bok at izi kalsın" çeksin.

Yıh Yıh

40-8-8


Lebron James insanı, Cavs-Magic serisinin son maçı öncesinde, 40-8-8 şeklinde bir istatistiğe sahipti. Ve Nba tarihinde herhangi bir play-off serisinde bu ortalamaları tutturan kimse yok. Son maçta 25-7-7 yapıp, sayı ortalamasını düşürdü ve, elde 38.5-8.3-8.0 gibi bir şey kaldı. Evet, pek bir farkı yok, ve bu da hayvani. Ama soruyorum şimdi;arkadaşım 40-8-8 nedir ya? 40. 8. 8.

Mikro Taraftar


Geçenlerde evde oturuyoruz, bir arkadaş birileriyle Msn'de konuşuyor. Bjk-Gs maçının ertesi saatlerdi sanırım. Dedi ki, "abi bu ne ya, bütün sene maç izlemeyen kızlar gelmiş şampiyonluğa seviniyor." "Yeni mi anladın" dedim ben de...

Maalesef bu türden çok var, önünü almak da mümkün değil. Milletin tavrını-hareketlerini de kontrol altında tutamıyoruz ne yazık ki, ne kadar saçma olursa olsun.
Şunlar var:
1. Arkadaşlık ve, diğer yakın insanlarla ilişkilerimiz, genelde onlarla dalga geçmek üstüne kurulu olur. Yani her halükarda bir punduna getirip, o kişilerle maytap geçmeyi kollarız hep. Tabii bunu yaparken karşı tarafı kıranı da oluyor. O şampiyonluk ve/veya galibiyetten sonra hemen o kişiler aranır, veya ertesi gün işte hemen ilk fırsatta dalga geçilir. Bu aslında, o ilişkilerin ne kadar zayıf olduğunu gösterir. Ben bir arkadaşımla eğlenmek için sadece ne kadar zamanda geleceği belli olmayan bir şampiyonluğu bekliyorsam, sikeyim karakterimi. Bu kadar mı yani.

2. Doğal olarak, insan "kazanan taraf"ta olmak ister. Bu aslında biraz da yukarda söylediklerimle alakalı. Bu sebepten bütün sezon maç sonucuna bile bakmayan ademoğlu, şampiyon olabileceklerini haber alınca, hemen teyakkuza geçiyor. Fırsat doğdu çünkü, sen bir süre "üstünlüğünü" kullanabileceksin karşı cephelere. Bu şey "bir süre" olsa bile, bünyeye iyi gelebiliyor. Yeter de artar. Kaç kere fırsatı oluyor ki?

3. Bunu hep söylüyorum, daha önce bir yazıda da ufakça değinmiştim:Türkiye'de futbolla ilgilenen çoğu insan, yeteri derecede samimi değil. Çoğu, işte yukarıda da az-çok söylediğim gibi, kazanınca ortaya çıkıyor. Onun haricinde, ne maçı izliyor, ne doğru-düzgün takip ediyor. Hiçbir çaba yok. Sonra da gel şampiyon olunca sevin. Hadi siktir ordan.
Dahası, maçlara gidip, bir pas hatasında adamın sülalesini aşağıdan yukarı elden geçirip, yine kendinde sevinme hakkını bulan şerefsiz de var. Bunların bir kısmı da tribünde oluyor, en hazini o.
Bu tip karakterlerin çoğu aynı zamanda, dışarı kaynaklı itki sebebiyle futbolla ilgileniyor. İlgilenme ulan. Efendi gibi iş yapmayacaksan bulaşma. Ne bileyim, ortamdaki kişilerin hepsi futbolseverdir, o sadece eksiktir. Veya, aidiyet hissi ortaya çıkıyordur falan filan. Aslında psikolog filan olup da, bunların ağzına sıçmak lazım ya neyse.

Bu tip insanların hiçbiri ne yaptığının farkında değil, sorgulama ihtiyacı sıfır. Lan ben önce nasıl davranıyordum, şimdi ne bu hırs, ne bu gaz, ne bu lay lay lay lay lay lay lay lay laaaay ooo beşiktaaaş. O sebepten bok havuzlarındalar ya zaten.