Jenerik 19



2003 Doğu Finali, 1. maç. Memo da, garibim...

Efendi-3




  İki ezeli rakip, Galatasaray ile Fenerbahçe, seyirciyi selamlamak için İttihatspor Stadı'nda (bugünkü adıyla Şükrü Saracoğlu) sahaya çıktı.
  Futbolcuların formalarından ayakkabılarına kadar tüm aksesuarları döneme uygundu: İngiliz malı potinlerin yerini Avusturya kramponları almıştı. Futbol topunun iç lastikleri de Alman ürünüydü.
  Yöneticiler de döneme uygundu...
  Fenerbahçe Kulübü'nün başkanlığına Doktor Nazım getirilmişti.
  Yani, Evliyazade ailesinin futbolla ilgili tek ismi Karşıyaka ve Altay'da futbol oynayan Nejad değildi...
  Doktor Nazım'ın kulübün başına geldiği o yıllar, aynı zamanda Fenerbahçe'nin siyasal iktidarlarla olan ilişkisinin başlangıç tarihiydi.
  Fenerbahçe'nin "kaderi" o yıllarda yazılıyordu: Fenerbahçe bu yıllardan sonra Türkiye'nin siyasal tarihine paralel olarak, iktidara kim gelirse, takımın başkanlığına da istisnasız o iktidar ekibinden birini getirecekti...
İttihatçıların futbolun kitlesel özelliğini kavrayan ilk siyasal hareket olduğunu belirtmiştik. İttihatçılar ile Fenerbahçe arasındaki ilişki, kuşkusuz bir çıkar ilişkisiydi. İttihatçılar kamuoyunun Fenerbahçe sempatisinden yararlanmaya, Fenerbahçe ise iktidarın gücüne ihtiyaç duyuyordu.
  Doktor Nazım'ın o gün seyirciler arasına "Fenerbahçe başkanı" sıfatıyla oturmasının başka bir anlamı yoktu...
  Savaş sırasında sahaya on bir futbolcuyla çıkmanın güç olduğu bir dönemden geçiliyordu. Fenerbahçe yıldız futbolcularının bazılarını şehit vermişti.
  Yirmi üç yaşındaki Teğmen Nureddin, Arıburnu Savaşları'nda (12 nisan 1915); yirmi bir yaşındaki Yedek Subay Halim, Alçıtepe'de (nisan 1915) yirmi bir yaşındaki Teğmen Haldun, Arıburnu Savaşları'nda (22 haziran 1915); yirmi yaşındaki Yedek Subay Kemal, Sebdülbahir'de şehit olmuştu.
  Fenerbahçe, 2 ekim 1914 ile 12 kasım 1915 tarihleri arasında oynadığı on beş maçta hiç mağlup olmamış, iki yıl üst üste şampiyonluk kazanan efsane takımın futbolcularını ancak Birinci Dünya Savaşı yenebilmişti!..
 Bir de...
  O efsanevi takımın futbolcularından Otomobil Nuri, Öküz Öldüren Bombacı Bekir, Şiir Refik gibi yedisini, İttihat ve Terakki'nin takımı olarak bilinen ve Talat Paşa'nın başkanlığını yaptığı Altınordu kapmıştı...
  Fenerbahçe bu koşullar altında Galatasaray'ın karşısına çıkmıştı. Üstelik bazı futbolcuları cepheden güçlükle toparlanıp getirilmişti. Kulüp başkanı Doktor Nazım, Galatasaray'ın karşısına on bir futbolcuyla çıkmak için cephedeki futbolcularının bağlı bulunduğu komutanlıklarla tek tek temasa geçmiş, takım kaptanı Galib, Kırıkkale'den; müdafi Emirzade Arif, Keşan'dan; Edhem, Fikirtepe Uçaksavar Batarya Komutanlığı'ndan izin alınarak getirilmişti. Futbolcular yorucu tren ve at yolculuğundan sonra maça zar zor yetişebilmişlerdi...
  On bir futbolcuyla sahaya çıkacak olmaları takımın antrenörü Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey'i çok sevindirdi...
  Fuad Hüsnü ilk Türk futbolcuydu:
  2. Abdülhamid'in o istibdat günlerinde hapisleri, sürgünleri göze alıp futbol oynamıştı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğluydu. 1902 yılında Bahriye Mektebi'nde okurken, "Boby" takma adıyla Cadikeuy Football Club'da (Kadıköy Futbol Kulübü) oynamaya başlamıştı. Mükemmel İngilizce konuşmasına, saç tıraşından bıyıklarının şekline kadar, kendisine tam bir İngiliz görünümü verse de jurnallerden kurtulamamış, futbol aşkı nedeniyle mahkemelere çıkıp ifade vermek zorunda kalıp, babası sayesinde ağır cezalardan kurtulmuştu. Fuad Hüsnü futbolculuğu bıraktıktan sonra futboldan kopamamış, antrenör olarak görev yapmaya başlamıştı...
  Doktor Nazım'ın başkanlığını yaptığı Fenerbahçe takımında, ileride Türkiye'de adını başka alanlarda da duyacağımız kişiler de futbol oynuyordu; Münir Nureddin (Selçuk), Burhan (Felek) gibi...
  17 aralık 1917'de oynanan maçı Galatasaray 3-2 kazandı.
  Doktor Nazım teselli amacıyla futbolcularına sigara ikram etti!
(...)

Efendi, Soner Yalçın, sf. 230-231-232

Korsan


Benim NCAA'de en beğendiğim taraftar/öğrenci grubu Pittsburgh'unki. Duke, Michigan State, Maryland, Syracuse, Kentucky, New Mexico, Kansas gibi kolej basketbolunun en ateşli atmosferlerinin hepsinin üstüne koyuyorum Petersen Events Center'daki bu asla anlaşılamayacak kaosu, karmaşayı. Salonda öğrencilerin istediği yaramazlığı yapacağı bir bölüm var Oakland Zoo dedikleri. Alttaki resim her şeyi açıklıyor aslında. 


The Pete'in çitlerinde gerçekten bunlar asılı ve öğrenciler gerçekten kampüsteki her maça üzerlerinde "ZOO" veya "Oakland Zoo" yazılı altın renkli tişörtlerle geliyorlar. Pittsburgh Panthers, bu öğrenciler önünde yenilmesi en zor takımlardan biri (belki de en zoru) olarak biliniyor tüm Amerika'da. 2008-2010 arasında 31 maç üstüste kazanmışlar bu salonda. Syracuse maçına kadar da Top 5 takımlara karşı 9-0'mış Pitt'in galibiyet-mağlubiyet derecesi.


Doris Burke de gözümüzün önünde yaşlandı be. (Resimlere tıklayıp büyütün)

Retro 301


Efendi-2

 

 
  Karşıyaka'daki Karavokiri sahasının çevresi Türk ve Rum seyircilerle dolmuştu.
  Türklerin sesi sanki daha gür çıkıyordu:
  "Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin... Kaf Sin, Kaf Sin, Kaf..."
  "Kırmızı Türklüğü, yeşil Müslümanlığı temsil etsin" diye seçilen, Karşıyaka Spor Kulübü'nün kırmızı-yeşil bayraklarını sürekli sallayan Türkler hiç susmuyordu.
  Maçın henüz başlarıydı; orta saha oyuncusu sağ iç İplikçizade Sadi, topu sağ açık Kadızade Rıfat'ın önüne attı. Meşin yuvarlağı kontrol eden Rıfat, Rum sol beki çalımlayıp, topu ortaladı. Rum defansının bakışları arasında top Rum kale sahası önündeki santrfor Ali Adnan'ın (Menderes) önüne düştü. Ali Adnan kaleciyle karşı karşıyaydı. Topa olanca gücüyle vurdu. Top kalenin epey üstünden auta çıktı...
  Hayatında ilk kez, o futbol sahasında yuhalandı.
  Kırılgan bir yapısı vardı; belki de bu olayın etkisiyle Karşıyaka Spor Kulübü'nden ayrılıp, yeni kurulan Altay'a geçmişti.
  Üstelik santrfor oynamayı da bırakmıştı. Futbolun yalnız mevkii, kaleciliği seçmişti!
  Futbolun yalnız adamı, yaşamın yalnızlığını çok tan öğrenmişti, üstelik daha on beş yaşındaydı...

Efendi, Soner Yalçın, sf 183