Hepsi Birer Metin Gibi

Şimdi arkadaşlar bu yazı bir sitede de yayınlanıyor, forzagalatasaray.org, ancak benim özbeöz kendi kalemimden çıkmıştır yani. Alıntılayayım bari.


--------------------------------------------------------------------------------------------

Galatasaray taraftarı kültürlüdür, mekteb-i sultanî terbiyesini bire bir almış olmasalar da yıllardır Galatasaray taraftarıdırlar sonuçta. En güzel koreografileri yaparlar, taşlamayı en güzel şekilde kullanırlar. Galatasaraylılık bir din, bir mezhep gibi güçlü bir inançtır ne de olsa. Galatasaraylılıklarıyla gurur duyarlar. Hepsi birer Metin gibi.

17. şampiyonluğumuz taraftar açısından en önemli şampiyonluklarımızdan birisi. Gün gelir bazı şampiyonluklar unutulur ancak bizim son iki şampiyonluğumuz gerçekten de unutulacak tarzda başarılar değil. Önce Denizli Horozu, bu sefer camianın birlikteliği sayesinde aşılan sorunlar, ulaşılan hedefler ve sabote edebilecek her şeye karşı gösterilen umursamaz tavırlar.

Taraftarımız bu seneyi Lincoln transferiyle açtı diyebiliriz. Hava alanına akın eden altı bin Galatasaraylı Atatürk Havalimanını inleterek seslerini duyurdu medyaya, dışarıda olanlara. Polisin yetersiz güvenlik önlemlerini biber gazıyla, coplarla örtmeye çalışmasına rağmen bir kişi ayrılmadı oradan, hem de Lincoln’ü on saniyeden fazla, hatta belki de hiç, göremeyeceklerini bile bile. (Ki bu yazının sahibi orada güvenlik güçleri yüzünden arabanın altında kalmış, bir ay yürüyememiştir.) Tribün liderleri, Sami Yen’in tanınan simaları hepsi oradaydı, Engelsiz Sezgin dâhil. Bu bir oyuncu karşılaması değil, bir mesajdı aslında. “Biz buradayız, yine varız. Biz Galatasaraylıyız…” mesajıydı. Ertesi gün medyada ne yazıldı, “ikibinüçyüz Galatasaray taraftarı Lincoln’ü karşılamaya gitti, hava alanının camlarını kırdı,” aferin. Taraftar hiçbir zaman bulamayacak hak ettiğini medyadan, unutun bunu, boşuna yazıp çizmeyelim. Medya organı müdürleri, editörleri diğer kulüplerin başkanlarının ya da adamlarının emrinde oldukça yiyeceğiz bu makasları.

İdmanlar başladı, sağ olsun Kalli’nin talimatıyla idmanlar taraftara açıldı. İlk gün kıyamet kalabalık, önde birkaç tane kendini bilmezin çıkardığı arbede… Tezahürat yapacaklarmış da ilk önce onlar girmeliymiş. Kimdir, nedir belli olmayan, sima olarak tanıdığım, Esenyurt civarı oturan insanlar. Her yer sarı-kırmızıydı Almanya kampına kadar günde iki kere Florya’da. Küçücük giriş kapısından girmeye çalışan binler, içeri girince çekirdekçi kesilen amigo bozuntuları. Servet Çetin’i “Ayıboğan Servet” diye çağıran elemanlar bunlar. Şampiyon yaptı takımı o ayıboğan. Yazık. Galatasaray tesislerinin zengin bir muhitte kalması da biraz sorun teşkil etmiyor değil. En ufak bir tezahüratta polisi aramalar, balkonlardan küfürler. Büyükçekmece’ye taşınma projesi ne aşamada bilmiyorum ama oraya taşınılması bunları çözecek gibi.

Sezon başladı, ilk beş hafta takımımızı yalnız bırakmak zorunda bırakıldık. Bu arada ben yurtdışına çıkmak zorunda olduğumdan mecburen bu sezonu Olimpiyat Stadı’ndaki İstanbulspor maçı ve idmanlar hariç takımı canlı izleyemeden bitirdim. 12. hafta başladı taraftarın Ali Sami Yen macerası. "Ölüm varmış, korku varmış, bu dünyanın sonu varmış. Bizim için yoktur tasa, kalbimde sen yaşadıkça!.." diyordu taraftar. Biliyordu, zor olacaktı. Ancak Galatasaray adının olduğu yerde “imkansız” kelimesi yasaktı. Kim bilirdi ki “yaşlı kurt” Kalli ligin bitmesine altı hafta kala istifa edecek, Abdullah Avcı “etik olmaz” diyerek takımın başına geçmeyi reddedecek ve takımla iç içe olan taraftarların bildiği ancak takımdan uzak olanların ismini belki de ilk defa duydukları Cevat Güler yönetimindeki teknik kadro göreve gelecekti. Özellikle ondan sonra olacakları tahmin edecek olan yoktu. Altıda altı. Her hafta değişik tişörtler, “Beş Kaldı,” “Dört Kaldı.”… Liderdik, taraftarın keyfi yerindeydi. Bu keyif ve güven şu dizelere neden oldu. "Yürüyoruz biz bu yolda göğüs gerdik zorluklara, inat olsun ya*şa-lara, ant içtik şampiyonluğa!" O kadar içten söyleniyordu ki, zaman zaman yedek kulübesi geliyordu ekrana, Sabri özellikle ve diğer altyapıdan yetişen oyuncular bilhassa eşlik ediyorlardı.

Olan oldu, ara transferde beklenen oyuncular gelmedi, gelemedi; takım UEFA Kupasından elendi, bağra basıldı. Başkan değişti, “Özhan Ağabey” gitti, “Adnan Başkan” geldi. Daha aktif, daha genç bir başkan. Taraftarın da istediği buydu. Ancak taraftarın sevgilisi, ağabeyi Abdürrahim Albayrak’a ayıp edilmişti, güzelim adam radyolarda ağlatılmıştı. Galatasaray taraftarı vefalıdır, Olimpiyat Stadyumu zamanında, Konyaspor maçında diz boyu kar zamanı maça gelen 150 kişiyle beraber kapalıda donan yöneticilerini unutmaz. İlk maçta maçtan önce “Abdürrahim Albayrak, Abdürrahim Albayrak!!” tezahüratlarıyla inledi stadyum. Artık tek hedef vardı, şampiyonluk. Her maçtan önce Sami Yen’in önü doluyor ancak büyük çapta karaborsacı tayfasından kaynaklanan nedenlerle stad dolmuyor, taş çatlasa 20 binde kalıyordu. Aslında düşünülen rakamlar çok daha az. Giden bilir, Yeni Açık Alt alanlar bir paket Marlboro’ya üste çıkar, alt boş kalır; kapalı altta ise köşeye oturana enayi muamelesi yapılır, gerekirse koltuklara ikişerli oturulur. Çok da vahim değildir aslında durum. Lincoln’e gelen eleştiriler taraftarı yıldıramaz ve her maçta, haklı ya da haksız- orasını tartışmıyorum- “Lincoooln, Lincoooln!!” tezahüratları belki de başka bir yabancı oyuncuyu Türkiye’ye, Türk insanına, Galatasaray taraftarına aşık eder. Gün destek günüdür. Cumartesi ya da pazar, Perpa tarafından köprüye doğru ilerlerken büyük bir trafik tıkanıklığı vardır, bilirsiniz ki bu 22 bin aslan yürekli insan yüzündendir. Meşaleler yanar, tükürük köfteleri yenir, Store gezilir, tercihen biber gazı, cop tarzında tatlılar da çekildikten sonra içeri girilir. Koreografi hazırlıkları, “hooop maçtan önce yormayın sesleri” sesleri arasında, büyük küçük ayırt etmeden takım desteklenir, alın akıyla çıkılır. Bir de taraftarın takımı satmasıyla alakalı, yönetimle didişmesiyle ilgili dedikodular dolaşır. Buna en güzel cevabı da taraftar verir. "Haydi bastır Galatasaray, en büyüksün Galatasaray, yönetim-futbolcu-taraftar, şampiyonsun Galatasaray!" İş Fenerbahçe maçına geldi, aslanlar kuşları sahadan sildi. “Burası Sami Yen, Burada Küfür Yok” yazılı pankartla çıkmıştı aslanlar sahaya. 90 dakika boyunca en büyük küfür “yavşak”tı. Türk Dil Kurumu’na göre bu da küfür değil. “Yavşayan, cıvıyan insan” anlamında. O virajı atlattık, ligin sürprizi Sivas vardı karşımızda. Aslanlar oraya aktı. Önceden 50 milyon denilen biletler maç günü 200 milyona satıldı, gişelerden hem de. Dışarıda kalanlar, aç kalanlar vardı. Sivas tribününden de olsa izlendi maç, takım desteklendi. Son yılların belki de en heyecanlı maçıydı. Arda aldı götürdü. Artık sıra şampiyonluk ipinin göğüsleneceği Oftaş maçındaydı. Biletler çıktığı gün tükendi, ertesi gün haber geldi. Yeni formalar çıkacaktı. Aynı günün gecesi Ekşisözlük’te gördük formaları. Değişikti, beğenilmedi çoğunlukla. Eski tasarım. Benim de pek hoşuma gitmedi açıkçası. Maç günü geldi çattı, Store yok sattı. Trabzon’dan gelen haberler “Yengeç fenev, yengeç fenev, kıskacın nerede?” sorularına yol açıyor, açtıkça aslanlar coşuyordu. Maç bitti. Şampiyonduk. Taraftarın gözünün önünden geçiyordu kare kare. O ara İstanbul trafiği felç oldu, on binler Florya’ya aktı, Taksim kilitlendi. Davullar zurnalar memleketin dört bir köşesinde. Ve… Herkesin gözü itfaiye kapısına gitti, aslan kral geliyordu. Bütün tribünler dolaşıldı, aslan ortaya getirildi. Ve kupa Galatasaray Spor Kulübü Profesyonel Futbol Takımı oyuncularının ve teknik heyetinin elinde yükseldi. Herkesin eli vardı kupada, kaptan filan yoktu zira takımda, herkes gemisini kurtaran kaptandı.

İyisiyle kötüsüyle bir sezon geride kaldı. Taraftar için kısa bir sezon oldu desek yalan olmaz. Fenerasyon’un göreve gelmesiyle daha da kısalması mümkündü. Allah’a şükür olmadı. Bu günleri yaşattığın için teşekkürler Galatasaray. Son olarak;

”Galatasaray taraftarı kültürlüdür, mekteb-i sultanî terbiyesini bire bir almış olmasalar da yıllardır Galatasaray taraftarıdırlar sonuçta. En güzel koreografileri yaparlar, taşlamayı en güzel şekilde kullanırlar. Galatasaraylılık bir din, bir mezhep gibi güçlü bir inançtır ne de olsa. Galatasaraylılıklarıyla gurur duyarlar. Hepsi birer Metin gibi…”

0 yorum: